Eski Hitit Ve Hitit Imparatorluk Çağı (i.ö. 1750 - 1200)

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Eski Hitit ve Hitit İmparatorluk Çağı (İ.Ö. 1750 - 1200)


Yazılı metinlere göre Koloni Çağı’nın son safhalarında, Pithana’nın oğlu Anitta Anadolu’da şehir beylikleri halinde yaşayan Hititler’in birleşmesinde ilk adımı atarak, Anadolu’nun merkezi sistemle idare edilen ilk devletini kurmuştur.
Eski Asurlu kolonistler Anadolu’yu terk ettikten bir süre sonra, I. Hattuşili devletin başkentini Neşa (Kaniş)’ten Hattuşa (Boğazköy)’ye taşımıştır. Eski Hitit Krallığı olarak anılan bu dönemde sanat, başta Boğazköy olmak üzere Alacahöyük, Eskiyapar, İnandık, Maşathöyük kazılarının ortaya koyduğu gibi büyük ölçüde Anadolu geleneğine bağlıdır. Seramikte teknik ve form bakımından Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda yaratılmış olan esaslar zamana uygun olarak devam eder. Çok sevilen törensel içki kapılarının (riton) bu dönemde Boğazköy ve İnandık boğalarında olduğu gibi daha büyük boyda yapılarak kullanıldığı görülür.

Koloni Çağı’ndan da tanıdığımız kabartmalı vazo yapma geleneği, Eski Hitit döneminde devam etmiş ve en iyi örnekleri Eskiyapar, İnandık, Bitik gibi merkezlerde ele geçmiştir. Bu çağa ait olarak ele geçen kabartmalı vazolara daha önceki dönemlerde rastlanılmamıştır. Kabartmalı motiflerin firizler halinde üzerine yerleştirildiği İnandık vazosu, bu tipin en iyi örneklerindendir. Devrin seramik formları arasında büyük boy banyo kapları, matara biçiminde kaplar, süzgeçli kaplar, kantharoslar ve çanak içindeki tanrıçalı kült kabı özellik gösteren türlerdendir.
Bu dönemin maden sanatını temsil eden örneklerden ikisi Boğazköy’de bulunan, altından yapılmış, oturan tanrıça biçimli kolye tanesi ile Dövlek’te bulunmuş tunç tanrı heykelciğidir. Eski Hitit dönemi tasvit sanatında tunçtan yapılan heykelciklerde tanrılar betimlenmektedir. Bunların mabetlerde saklandıkları ve koruyucu nitelikte oldukları yazılı belgelerden bilinmektedir.

Ülke içindeki politik çekişmeler nedeniyle zayıflayan Eski Hitit Krallığı İ. Ö. II. binin ikinci yarısında, I. Şuppiluliuma döneminde yeniden kuvvetlenmiş ve bir imparatorluk haline gelmiştir. Mısır’la Babil’in yanında Ön Asya’nın üçüncü büyük politik gücünü oluşturmuştur.

Hitit İmparatorluk Çağı’nda en yüksek seviyeye ulaşan Hitit sanat eserleri sadece Hitit çekirdek bölgesinde değil, Hititler’in egemenliği altına girmiş ya da Hitit politik gücünden etkilenmiş olan çeşitli Ön Asya şehirlerinden ele geçmiştir. Hitit İmparatorluk Döneminden bugüne kalan sanat eserlerinin önemli grubunu Hititler’in başkenti olan Hattuşa / Boğazköy, Alacahöyük, Eskiyapar ve Anadolu’nun Hitit etkinlik bölgelerinde yer alan merkezlerden ele geçen eserler oluşturmaktadır. Bu eserlerin Hitit sanatı ürünleri olduğunu gerek sistemli kazılar sonucu ele geçtikleri tabakalar, gerek gösterdikleri stil benzerlikleri, gerekse Hitit yazılı belgelerinde geçen tanımlar doğrulamaktadır.
Ek dosyayı görüntüle 58837
İ. Ö. 1400’lerde başlayan Hitit İmparatorluk dönemi sanatı, kesintisiz olarak İ. Ö. 1200’lerde Hititler’in politik güçlerini kaybedişlerine kadar saf Hititli eserler vermiştir.

Hitit tasvir sanatında işlenen konular Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın geç evresinde başlayıp, İ. Ö. 1200’lere kadar devamlı olarak dinsel ve krali olayları işlemiştir. Günlük işlerin resmedildiği olaylar bile dinsel törenlerin betimlemeleri içinde yer alır. Çünkü Hitit sanatı bir dini ve krali sanattır.

Boğazköy’deki Hitit mabetleri, plan ve yapı tekniği bakımından ortak özellikler gösterir. Hepsinde büyük bir avlu, çevresinde sıralanmış revaklar ve odalar vardır. Tanrı heykeli kutsal mekanda / cella’dadır. Bu Hitit mabedi, bütün personeli ile büyük bir organizasyonun merkezidir. Şehir surunun çeşitli kapıları olup bunlar sfenksler, tanrı kabartması ve aslan protomlarıyla süslenmişlerdir. Kral kapısında Savaş Tanrısı kabartması görülür. Savaş Tanrısı o denli yüksek kabartma olarak yapılmıştır ki eser, heykel görünümündedir.

Bu dönemde Hititler’in büyük boy heykeller yaptıklarını, Hitit yazılı vesikaları da yazmaktadır.

Hitit tasvir sanatında, taş eserlerden oluşan bir grup da ortostad (dik duran taş sırası)’lardır. Mimaride kullanılan bu taşların tasvirli olanlarına en güzel örnek Alacahöyük ortostadlarıdır. Bu dönemin tasvirli ortostadları grup halinde Alacahöyük’ten başka hiç bir merkezde ele geçmemiştir. Ortostadların üzerinde Hitit sanatının diğer eserlerinde görüldüğü gbi dinsel konular işlenmiş olup, müzenin orta salonunda sergilenmektedir.

Bu çağda büyük heykellerin, ortostadların yanında aynı üsluba göre altın, fildişi, tunç ve taştan yapılmış küçük tanrı heykelcikleri ve kabartmaları da önemli bir yer tutmaktadır. Hititli tanrıları temsil eden bu eserler, iri badem göz, çatma kaş, iri-kemerli burun ve gülümseyen dudaklarla ifade edilmişlerdir. Kabartmalarda ise, baş ve ayaklar profilden, gövde cepheden işlenmiş olup bunlar saf Hititli özelliklerdir.

Eski Hitit’in mühür geleneği bu çağda da devam etmiş, bunun yanı sıra yüzük ve düğme mühürler de kullanılmaya başlamıştır.

Damga mühür şekillerinde, betimlemelerinde büyük gelişme olmuştur. Bu sanat dalına ait örneklerin üstünde çivi yazısı ile birlikte hiyeroglifin de varlığı bu yazının okunmasına yardımcı olmuştur.

İmparatorluk Çağı’nda kap şekillerinin azaldığı ve teknikte bir gerileme olduğu görülür. Ancak dini işlevi olanların yapımına özen gösterilmiştir. Fırtına tanrısının iki boğasını betimleyen heykel şeklindeki kaplar, kutsal mekanın betimlendiği kap, dinsel içerikli önemli örneklerdir.

Boğazköy’de bulunan yazılı belgelerden biri, Hititler’le Mısırlılar arasındaki Kadeş savaşından sonra yapılan ve Anadolu’nun bilinen ilk yazılı antlaşması olan Kadeş Antlaşmasıdır. Aslı gümüş bir tablete yazılan Kadeş Antlaşmasının çivi yazılı pişmiş toprak kopyesinin parçaları önemli belgeler arasındadır. Diğer önemli belge ise 1986 yılında Boğazköy kazılarında bulunup, müzemizde sergilenen 23.5 x 34.5 cm. ölçülerindeki çivi yazılı bronz tablet olup, metin sınır düzenlemesi ile ilgilidir. Bu eser, Anadolu’da şimdiye kadar bulunan tek tunç tablettir.
 
Top