Yakilası Mektuplar

  • Konuyu açan Konuyu açan Defne
  • Açılış tarihi Açılış tarihi
Duy ki bu mektuplar sanadır şimdi.
Sözler, sarf edilen aşklar senindir.
Artık kıymetin değil bunlar, anlatmıyor güzel gözlü insanlar...
Bak saatine sevgili, aşk trenini kaçırma bu durakta...
Sesim çıkmıyor ki neden, inan soğuktan değildir herhalde,
Ağlamaktan...
Su üzerindeki gölgen beni gösterir,
Taş attığın zaman kaybolurum...
Basit aşklar satan aşkçı amca, nerde o şimdi?
Ne yapar oralarda?
Duy ki bu mektuplar sanadır şimdi,
Sabah saat 7'dir. Güneş doğar aydınlanır etraf,

çevrem aydınlanır insanlar.
Ve en önemlisi sen, hep karanlık göründün bana neden?
Söyle son durak artık...
Bak aşkçı amca da gidiyor,
Hadi! ne o acemi aşık, ne oldu?
Bir an gözlerin aşka büründü,
Kalbin güzellikleri mi geldi aklına?
Nedir, gözlerin mi doldu?
Dedim ya ağlamaktan kısıldı sesim,
Bağırsam şu gökyüzü duyar ancak.
Sana olan sevgimin şimşekleri çakar ve yağmur başlar inan...
Surların dibinde savunmam var,
Al ve idam et beni. Görüyorsun ki söz yağmurun artık,
Yağmur sularıyla boğ beni...
Aslında bu mektuplar sanadır inan...
çöz sevginin iplerini koparsana!
bu kadar da olmaz dedirtme,
Yaşanılan ne ki senin için,
Kuru bir aşk değil mi?
Ne olacak sanki, aşkçı amcadan satın aldın.
Sevgini verecek başka birini bulursun elbet...
Yaramaz çocuklar gibi koştum, yoruldum...
Elimde bir uçurtma, uçuruyorum oralarda buralarda...
Ne fark eder ki sevgili,
Senin aşkın bir dağ kelebeği. O daldan o dala,
konarsın güzel görüntü vermek için...
Bir de mana ararsın ya hani, bakışlardan, konuşmalardan...
Bende kin yok artık sana, bakamıyorum gözlerim dolu,
Konuşamıyorum sesim kısık, unuttun mu yoksa bunları?
Ben ölümcül olduğumu bile sende fark etmişken,
sen kapak konusu oldun dergilerde,
astroloji idi aşkının geleceği...
Hey! Bu aşk treninde, uyuma ve beni dinle...
Duy ki bu mektuplar senin, yaralı bir aşığa dermansın şarkılarda...
Bu yürek bir söz dinlese, bilirdim ona yapacağı...
Mecnun değilim ki kudretli olayım.
Yüzüne bakıldığında utanan, yığılmış ve ayakaltındayım...
Kendini bu kadar küçük görem dersin,
derken bile bir yüreksin sözlerinle...
çocukluğumun küçük bisikletinde, son turumu atmaktayım...
Ne kadar iç acıtır, çünkü artık son turundur ve çocuksundur...
İç acıtır sona giden ayrılıklarda...
İşte böyledir sevgili, küçük bir kâğıt yazısı veya bir telefon mesajı kadar kolaydır...
Birbirini seven insanların, kalplerinin arasında, hep bir ip vardır.
Ayrılık günü geldiği vakit, bu ipler kopmak zorundadır.
İpler iyice gerilir, sevenlerin kalpleri iyice acımaya başlar.
Gel gör ki sevgili, o ipler, bir ömür sonunda kadar, hiç kopmayacaktır...
Hala o âşıkların trenindesin.
Yolculuk nereye peki?
Benden uzaklaştığını hissederim inan,
çünkü söküntü ipler hala hala kalbimde...
Duy ki bu mektuplar senindir,
Bil ki yılların ardından, sana başka bir trenle geleceğim
Ve bu mektupları sana vereceğim...
Hiçbir yere kaçamazsın, Adresin kalbimde yazılı...


alıntı
 
Varlığın, yokluğuna özdeş şimdi…
Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne…


Sen bulanıklaşsan da, gözüm hep ufuktaki yalnız haberciyi gördü… Buğulanmış cama çarparken yağmur damlaları, ben çizdim bir kâlp içine iki bedeni…
Zamanın bilmem hangi köşesindeydik hatırlamıyorum. İşime gelmeyen buluşmalardan kaçmadım sen varsın diye… Çam diplerinde petunyaları kuruturken ellerimizde, sen bana SENİ SEVİYORUM derken bile bakamıyordum gözlerine. Utancımdan … alışık olmadığımdan belki … belki de o öpülesi dudaklarından ayıramam dudaklarımı diye, korkumdan.. Farkına varamadım gerçeklerin.. Gözlerine saklanmış hainliği sezseydim eğer; … eğer, denizlerden çaldığın dalganın, bir mühür gibi yüreğime leke yapacağını çözebilseydim, mayasız öperdim seni.. Özüm’süz …


Güzel kelimeler istiyordum senden … Ay ışıklarıyla yıkanmış, okuyunca en çirkin anlarımın anlamlaştığı, okuyunca dokunduğun gözlerimin mızmızlaştığı …


Kulağımın arkasına fısıldanmış güzel kelimeler biriktirmiştim ben sana oysa… terk edip gitmeseydin ansızın; duyacaktın … Ben çırpınırken bir kaşık suyun derinliğinde boğulmamak için, sen görünce beni böyle çaresiz, beni böyle çırılçıplak; tutup çıkarırsın diye uzatmıştım ellerimi..Sen, biraz yukardan ifrit dolu yüreğinle bakıp gülmüştün hâlime.Oysa ben susmanı bekliyordum.. birde ıslak bedenimi sarmanı… bir “NEYİN VAR SENİN” e öyle ihtiyaç duymuştum ki o an; anlatmak istedim, ama sen … yoktun..!


Yıllar geçti aradan.. ve farkında olmadan…
Adımlarım daha büyük, daha hızlı ve daha sağlam…
Yokluğunda büyüttüğüm acılarımı her gün tazelemek zoruma gitmeye başladı. Ve hasretinin bitime uğraması gerekti. Eylüldü.. hüzün mevsimiydi.. nasıl unuturdum seni? Yaprakların salına salına karıştığı toprağı öpüyordum, “Vatanım” diye değil! Sen dön diye…


-Köylü kız- büyüsü bozulduğunda ben öğretmen olmuştum.. Hani rüyalarımın en güzel sahnesinde seyrederken, göz yaşlarımı tutamadığım … hani en mateminde gecenin; üzerimde bir hamal gibi taşıdığım sensizlik yükünü atmak istediğimde, düşünüp de derinlere daldığım….
Hatırladın mı?
Saçlarım; senin bildiğin kadar sıradan değil artık..
Gözlerime durulmayı öğrettim..
Dudaklarıma kilit vurdum konuşmasın diye..
Yüreğimdeki seni her gece zindana attım bensizliğin acısını, sensizliğin acısını çektiğim gibi çek diye! !


Gitme Sevgili!
Sokak aralarında yitirdiğim aklımı geri ver bana.. yüreğim yüreğinde.. Böyle kuru bir beden ne işe yarar sensiz.. Ya dünümü ver, yada hakkımı! çok mu arzu ettiklerim?
Hayatının kısa film akropollerinde hiç mi karem yok? Senaryoda figüran olarak ölmek istemiyorum.. al beni de gözlerine…

Gözünle gördüğün her seksiyonda bir sahtekârlık, her parselinde acı ve göz yaşı… Güzel kelimelerinden duymak istiyordum bir ikindi çayı ertesinde.. Dudaklarından dökülmedikten sonra, adıma yazılan mektupların ne albenisi var ki?


Evlendim…Soğuk duvarlarında, gece lâmbasının aydınlattığı kadar görebildiğim dünyanın eşiğinde, bedenimi saran başka kolları sen zannedip doyasıya, hissedilmeyen kokunu sineye çektiğim günler aklıma geldi..

Evlendin…İkinci sayfa haber bültenlerinden öğrenmek istemezdim… Bilmek isterdim yerime koyduğun biblonu… Kim bilir hangi Can sırada bekliyordu Yanmak için… Farkında olmadan işlediğin günahın bedelini ödeyeceksin demiştim … Yüreğimi yüreğine koymuş olsaydın farkına varırdın süzülmemiş gerçeklerin… Arsız gönül kuşun konmuştu bir başka evin bir başka penceresine…Açar mıydı? …


Yıllar geçti aradan … farkında olmadan.
Cebimde kimsenin göremediği bir öfke saklı sevdiğim… Çıkardığımda dağ dayanmaz ki gönlün dayansın? Ben, kaybolmuşluğun sefasını sürerken, sen, bensizliğin nedametini çekiyorsun… Hissediyorum bunu…Ne ektin ki biçesin?

Beni arıyorsan;
Yokum! !
Sisle çevirdiğin bu evren, artık benim olmadığı kadar, seninde değil! !
Zaman hızla akıp gidiyor..
Yıllar sonra bugün, bakıp da halime gülmeyeceğim… Gözlerime durulmayı öğrettim…
Dudaklarım, dudaklarında güneşe selam çakmayacak artık..
Erkekçe, namusluca çekip gideceğim gözlerinin önünden;
Arkasına bile bakmadan…

Dur! !
Yaklaşma…
Yollarına toz olduğum sevgili! !
Dudak büktüğüm gidişine…
Yüz eskittiğim zamanla..
Ey Yüreğimi yüreğine bir kez olsun konuk edemediğim sevgili! ! !
Dokunma ellerime..
O eller ki, zamanın bir köşesinde, okul kaçışlarının heyecanıyla atan kâlpleri bir bedene dolduran; sonra Tek can ile kenetlenip kaderin vahametini inadıyla kıran eller…


Git..

Varlığın, yokluğuna özdeş şimdi…
Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne.....
 
Sende beni özledinmi
Benim seni özlediğim kadar
Ellerim ellerini
Gözlerim gözlerini
Kalbim diğer yarısını
Gülüşüm gülüşünü
Bakışım bakışlarını
Dudaklarım seni seviyorum demeyi
Günaydın aşkım demeyi
Ve en önemlisi benim olduğun her anı herdakikayı
Özledi bu beden
Ama bir tek şeyi hiç özlemedim
Hatta lanetle andım o günü
İşte o gün den sonra 65. gün buğün
Beni terkedip bi başına koyuşunun 65. günü buğün
Beni yarım bırakıp gittiğin günün 65. günü buğün
Ve beni terkettin gün buğün
işte o günü bir tek özlemiyorum
Ve nefretle anıyorum...

Evet besbelli sen özlememişsin beni
Özleseydin ben şu an bu şiiri değil
Seni sevdiğimi arar söylerdim sana defalarca
Bu fırsatı bana vermediğin için çok teşekkürler, nefretle teşekkürler.
Gerçekten dediğin gibi sen beni haketmiyosun...
Sen bu mükemmel yüreği haketmiyosun...
İşte hep senin bu söyleminle avutuyorum kendimi...
Ve kan ağlayan yüreğimi..
Onu susturmak zor çok zor
Gözlerim ağlamıyor artık ama
Kalbim inan 65 gündür ağlıyor...
Hiç susmaksızın...
Ve hiç bıkmaksızın..
Susmuyor o da özlemiş arkadaşını diğer yarısını can yoldaşını dostunu...
Nolur ben benden geçtim
Bari onlara yapma bu ihaneti...

Sana iki mektup yazdım
3. mektubu yazmak için seni bekliyorum
Çünkü söz verdim tanrıya senin döndüğün gün yazıcam 3. mektubu
Odamda bi köşe hazırladım sana
1.mektub ve 2. mektubu astım ve bir boş köşe 3. mektubu özlemle bekleyen ve
benim ellerim kadar soğuk, elemle bekleyen duvar...
yani anlayacağın aşkım herkes seni özledin...
DÖN ARTIK!!!
 
ELİMDE KALDI UMUTLARIM
Her sabah hüzünle karışık bir umut var içimde. Sensizliğin hüznünü, yeni bir günün seni getireceği umuduyla bastırıyorum. Her doğan gün yeni bir umut, yeni bir arayış benim için. Belki sana kavuşacağım zamana bir gün daha yaklaşıyorum, bugün değilse yarın... Kim bilir belki de yalnızca kendimi avutuyorum. Gittiğinden beri hep yalnızlık şiirlerine takılıyor gözüm. Bir başıma değilim sensizlikten yalnızım.
Terk edilip gitmek en çok nasıl koyar insanı bir ben bilirim. Gitmelerin gidenlerin arkalarında bıraktığı çaresizlikleri, en koyu özlemleri... Senin gidişin bir ateş gibi çöktü yüreğime. Hiç bir yağmur yetmedi içimdeki hasret ateşini küllendirmeyi. Hiç bir sevgi yetmedi senin özlemini gidermeyi. Ben her sabah beni sana götürecek yollarda yürüdüm, senin duyacağın şarkıları söyledim yalnızca. Ve gelmeyişinin her akşamında aslında doğduğunu hiç anlamadığım güneşle beraber ben de battım bir kez daha...
Geceleri hep uyudum, uyudum; gün boyu çektiğim hasreti rüyalarımda biraz olsun giderebilmek için. Her şeye iyi gelen yaraları iyileştiren zaman hiç bu kadar açılmamıştı yüreğimi. Bin bir umutla sarıldığım sabahlar artık hiç doğmaz oldu. Benim günümde gecemde karanlık şimdi. Ne ay uğurluyor gecelerimi ne sana benzettiğim yıldızlar parlıyor. Elimde kaldı umutlarım
Sensizlik öyle kötü bir yara oldu ki artık., içimde öyle büyük bir boşluk açtın ki, bir gün olurda geri dönersen kendi yaptığın boşluğu sen bile yetmeyeceksin. Orası hep bomboş paramparça kalacak. Büsbütün çam kırıklarıyla kaplı kalbim. Ne zaman seni düşünsem, seni hatırlatacak en ufak bir şey görsem o kırıklarla dolu yeri batmaya başlıyor yüreğime. Artık sabahları yalnızca hüzünle uyanıyorum. Hiç bir şey beklemiyorum günden. Seni bile.
Varlığında sensizliği yaşamaktansa içimdeki boşluklarla, kırıklarla, boş umutlarımla sensizken alışırım, alışmaya çalışırım yokluğuna...
 
“ Sen üzülme diye satır aralarına ördüm yokluğunun sancılarını. Duyup ağlama diye bir saçak altına sığınıp şimşek gürültülerinde yutkundum sensizliğin çığlıklarını. “


Yüreğinde bir bahar göremeden, kanayan yaralarımı iyileştirmeden çekip gittin. Gitmeliydin, hiçbir zaman dönmeyecek şekilde yüreğimde sana dair ne varsa alıp gittin. Gittin diyorum hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen. Evet, bu cümleyi kurmamak için ne savaşlar verdim yüreğimin hücrelerinde bir bilsen. Seni üzmemek için acılarımda demlenmiş bu cümleyi hep erteledim dudaklarımdan. Yalnızlığında depreşen yaralarımı görme diye kalemi kırdım, ismini anan dudaklarıma kilit vurdum seni üzecek tek bir kelime söylemesin diye. Sen varken taze tomurcuklar açan kelimelerim yokluğunda paslansın istedim. Sen benim canımdın. Sana ve gözyaşlarına kıyamadım işte. Sana acı vermemek için yüreğimdeki “ senden ” kaçtım. Senin olduğun her yerden uzaklaştım. Hayattan, bu satırlardan kısacası her şeyden kaçtım unutmak için değil senin gidişini kendimden gizlemek için. Gitmelerini erteledim yüreğimin kıyılarında. Bitkisel hayata girmiş varlığını kendi soluğumla yaşatmak istedim. Soluğu tükenmiş bir cana “ canımı “ verircesine yokluğuna anlatan kelimelerden kaçtım..Canımdan canımı koparıp biraz daha varlığında gülümseyebilmek için kendimi seni hatırlatan kelimelerle avuttum. Kendimi “ yalnızlığımla “ aldattım. Gidişlerine kaç kuyruklu yalan uydurdum. Kaç kez kaçınılmaz bu gerçekle aynalarda yüzleşmekten korktum. Hiçbir zaman dillendiremedim senin gidişini hatırlatan kelimelerle. Ama yutkunamadım, dudaklarıma kilit vuramadım işte .” Hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen. “. Gece olup herkes evine döndüğünde anladım senin bir daha dönmeyecek şekilde gittiğini. Gittin, hiçbir zaman geri gelmeyecektin….


Varlığındayken her gece aradığın vakitlerde ben hala sen ararsın diye seni bekledim sen kokan köşelerde. Seni bekledim hep. Seni beklerken karanlıklarla oyalandım biraz. Körebe oynadım zamanla. Kovalayan yalnızlıktı ben ise sana ve varlığına kaçan oldum. Hep yokluğuna ebe oldum bilmediğim oyunlarda.. Gözyaşlarımı avuç içlerimde saklayıp seni bekledim işte zamanın kör saatlerinde. Seni götüren tarihi alnımın ortasında bir mıh gibi çaktım. Ve hala gittiğin günde hala bıraktığın yerdeyim…Bir gün gelecekmişsin gibi seni bekliyorum sen kokan köşelerde….


Hatırlar mısın bilmiyorum. Senden önceki terk edişlerimi yazdım sana. Acılarımı katık yapıp aynı sofrada paylaşmadık mı seninle. Hüznün içinde umutsuz kaldığımda “ Pes etmeler bize göre değil, yılmakta öyle. Şimdi hadi tut ellerimden. Gir hadi yüreğimden içeri böyle hüzünlü olduğun zamanlar. Orada cennetten bir köşe var senin için. Kuşlar, çiçekler, kelebekler. Orada biraz mutluluk doldur yüreğine, huzur doldur. Sığınağın olsun orası, sığındığın. İçinde akan derede yıkan ve sıyrıl tüm acılarından. “ satırları geliyor dilimin ucuna. Yüreğim ise her satırında seni arıyor. Susup bakakalıyorum senden kalan tek hatıra bu satırlara..Huzur arıyorum gözlerindeki mutluluk ülkelerinin baharlarında. Sığınak arıyorum yalnızlığın ayazlarından kaçıp yüreğimi ısıtabileceğim. Seni arıyorum lakin yüreğimde bulamıyorum. Ruhum gitti derken yüreğim kabullenmiyor gidişine.. Ruhumla kalbim arasında tek başıma kaldım. Gittin mi yoksa giden sadece mevsimler miydi bilemiyorum. Bildiğim tek bir şey var ; yalnızlığında yetim, karanlıklarda sensiz kaldım…


Bu satırları yazarken annem ile kız kardeşim yan odada ben ise sessizce gözyaşlarımla sana akıyordum senin sırtınmış gibi yokluğunu hatırlatan duvarlara yaslanarak. Hiçbir zaman gelmeyecek olsan da imkânsızlığına bırakıyordum fakir kelimelerimi. Ağlıyordum, sesimi kimseler duymasın diye ağzımı ellerimle kapatıp ağlıyordum. Yüreğim gözyaşlarını giyinip sana ve yalnızlığa akıyordu kirpiklerimden. Biliyorum ki bu gözyaşlarım senin için. Kirpiklerimden akan her gözyaşına bir dua ekledim canım. “ Benim her ıslak gözyaşım sana umut dolu bir gülücük olarak dönsün “ duasını dudaklarıma ilmekleyip sana bıraktım ıslak gözyaşlarımı..Ve mektubu okurken ağlarsan dokunma gözyaşlarına, bırak aksın yüreğin satırlara, toprağa. Aksın ki ; susuz kalmış ceylanlar gözyaşlarınla beslensin.


Sen bu satırları okurken ben tek hayalimiz olan kızımıza “ sonbahar mektupları “ yazıyor olacağım. Gittiğin günün tarihini kaderime mühürleyip yalnızlığın demli çayından sensizliğini yudumlayacağım. Seni anacağım yıldızların karanlıklarla dansını izlerken. Ve yağmur yağarken yüreğine dokunacağım usulca.. Bir gün kavuşmamızın ahiretin güneşinde olacağını düşünerek ismini anacağım imkânsızlığın kör saatlerinde. Elinde yıldızlar, yüreğinde beni alarak gelmeyecek olsan da her zamanki gibi gecenin en dar vaktinde seni bekliyor olacağım..


Her kelimem yalnızlığa tutsak.
Her gülüşüm sana uzak.
Yüreğimle yüreğine dokunsam,
Gülüşün düşer haramın avuçlarına.
Gözyaşlarımı yüzüne bıraksam,
İmkânsızlık düşer hasret paydalarımıza.

Güneşler kurutmaz ıslak kirpiklerimizi.
Şarkılar avutmaz ikimizi de.
Gün gelir,
Gözlerimizden akan
Yaş olur ayrılığımız.
Gün gelir,
Yüreğimizi yakan
Yangın olur yalnızlığımız.
Gün gelir,
Yoklukta yüreğimizi dayandığımız sırt,
Uçurumlarda tutunduğumuz bir dal olur
İmkânsızlığımız.

Ve bir gün Cennetin köşelerinde
Sarıldığımız gül kokulu bir sevda olur
Islak gözyaşlarımız…..
 
Satırlarımı son kez yüreğine eğip sana yazıyorum. Yoksun işte. Cümlelerim bile değişti sensizliğin vurgun saatlerinde. Herşey anlamsız, herşey kapkaranlık. Seninle gülümseyen satırlarım bak şimdi yokluğunda karamsarılığa büründü "Hayatımın hiç bir karesinde sevgi olmamıştı. Sevgi zannetmiştim yalanları, umut zannetmiştim karanlıkları. Hep severken terkedildim, hep gülümserken acıya yenildim. Belki de sevilmeyi haketmedim ben. Belki de hiçbir zaman sevginin sofrasında gülüşlerimle nefes alamayacağım."

Sensizliğin vurduğu dalgaların arasında ılık nefesini bekliyorum. Telefonlarım hala sessiz, yüreğim ise sensiz. Bıraktığın yerdeyim. çok mu senden istediklerim ? çok mu seni uzaklarda bekleyip bir yudum nefesini beklemelerim çok mu ? Haklısın. Ben sevgiyi hiç haketmedim..Hiçbir zaman da haketmeyeceğim.

Şimdi bu yazıyı okuyupta çok karamsarsın deme bana. Sensizlikte çektiğim acıları bilemezsin. Sanma senin yokluğundan kanayan yaralarımın sancı değil çektiklerim. Dört duvar yalnızlığı arasında nefes alan yüreğimin çığlıklarıdır hissediklerim. Hani senin düşlerinde gökyüzüne kanatlanmayı öğretecektin bana ? Hani gözlerimin renginden gökyüzünü " mutluluğa " boyamayı öğretecektin ? Şimdi yalnızlığa demlenmiş yokluğunla başbaşayım. Sevgiyi haketmeyen yüreğimle sesinden gelecek ılık rüzgarları bekliyorum odamda. Yokluğun kanıyor içimde, yetimliğin ağlıyor gözbebeklerimde....

Birkaç gün sonra doğum günüm. Haklısın dünyanın en mutlu insanı benim. Yanılıyorsun, dört duvar yalnızlığında üşüyorum. Artık dışarıya bile çıkmıyor. Herşey seni hatırlatıyor. Dört duvar yalnızlığında yokluğunu soluyorum. çok mu istediklerim senden ? çok mu sana dair beklentilerim....?

Düşlerinde ellerini tutmaktan öte ne istedim senden. Karanlıklarıma bir avuç güneşinle gelmeni, gecenin avuçlarında uyumaktansa avuç içlerinin arasına kıvrılıp bir cocuk gibi senin yanında gülümsemeyi istedim hep. Gelmeyeceğini bile bile bir yudum sevgini diledim. çok mu istediklerim ? Artık kelimeler anlamsız, çaresizliğim ise yapayalnız. Şimdi beni bıraktığın yerde hala seni bekliyorum. çok şey istemiyorum senden. Yüreğime yüreğinle dokunmak, ılık nefesinden düşüp gülüşlerinden avuçlarına yuvarlanmak..Sadece gözlerinde demlenmiş umutları sesinden duymak, kirpiklerinde ıslanmış gözyaşlarınla kanayan yokluğunu yıkamak. Söyle hadi senden istediklerim çok mu sevgili ?

Senden hiçbir zaman yollarıma serilecek bir ömür istemedim. Ya da duygularıma sunulacak bir beden diledim senden. Asla senin yüreğinde bir yudum sevgi damlası istedim. Dilinde ıslanan bir kelime, iki dudağından havaya kanatlanmış bir nefes olmayı diledim ben. Biliyorum hiçbir zaman ellerimiz birbirini tutmayacak. Yüreklerimiz hep hasretin avuçlarında " imkansızlığı " yaşayacak. Lakin karanlıkların içindeyim. Ne olur nefesinden bir yudum " hayat "yolla. Seni soluyayım havayı solur gibi. Zifiri gecenin içinde kaybolmak üzereyim. Yokluğun kanarken ne olur bir avuç güneşinle karanlıklarıma gel. Karanlıkların içinde sonbaharda solan bir yaprak gibi düşmek istemiyorum kuru toprağa. Anla sevgili; gözlerinde saklı aydınlığına ihtiyacım var benim..


Eğer gelmeyeceksen sevgili ; bırak tövbeleri yarım kalmış günahlarını ser bedenime. Sevgiyi haketmeyen kalbim bari bir işe yarayıp küllerimden yalnızlık gülleri yeşersin yalnızlığın gölgelerinde. Bir yudum sevginle düşlerime gelmeyeceksen; bırak ta sensizliğin içinde avuç içlerinden kanatlanayım sonsuzluğun satırlarına. Bir avuç güneşinle karanlıklarımı ezmeyeceksen; bırak dilinde ıslanacak son dua, gözbebeklerinde akan son damla olup toprağa ben sarılayım. Ben ellerimi uzattım yüreğine; nefesinden ya yokluğunu yolla yalnızlığa sarılayım ya da gözlerini yolla delice yüreğine soluyayım..

" Karanlıklarıma yokluğunun hançerinin düşmesine izin verme; gözlerinde saklı bir avuç güneşle gel yalnızlığın gölgelerine. "
 
Yokluğun kanarken ne olur bir avuç güneşinle karanlıklarıma gel. Karanlıkların içinde sonbaharda solan bir yaprak gibi düşmek istemiyorum kuru toprağa. Anla sevgili; gözlerinde saklı aydınlığına ihtiyacım var benim..

:(:(:(:(:(:(:(:(
 
Keşke sesimi kanatlandırmak ve mırıltılarımı şarkılara döndürmek için burada olsaydın. Yine de "yabancılar" arasındayken görünmez bir "dostum" beni dinleyip tatlılık ve duyarlılıkla gülümsediğini bilerek konuşacağım."

"Sana karşı taşmalarım - ne demek bu? Bütün bunlarla ne demek istediğimi gerçekten bilmiyorum. Ama senin sevdiğim olduğunu ve sevgiye saygı duyduğumu biliyorum. Şunu tamamen bilerek söylüyorum ki, aşk en azından büyüktür. Aşkın eşlik ettiği yoksulluk ve sıkıntılar sevgisiz zengilikten çok daha iyidir. Bu düşünceleri sana itiraf etmeye nasıl cesaret edebiliyorum? Böyle yaparak onları yitiriyorum... yine de bunu yapmaya cesaret ediyorum. Tanrı'ya şükürler olsun ki bunları söylemeyip yazıyorum, çünkü şu anda burada olsan, hemen geri çekilip uzunca bir süre senden kaçarım ve söylediklerimi unutuncaya kadar da beni görmene izin vermem. ... Güneş ufukta kayboldu, harika şekilli güzel bulutların arasından parlak tek bir yıldız belirdi, Venüs, Aşk Tanrıçası. Bu yıldızda bizim gibi aşk ve arzuyla dolu insanlar mı oturur acaba? Acaba Venüs de benim gibimi ve kendi Cibran'ı mı var -kendi uzakta ama aslında çok yakında olan güzel varlık- ve acaba o da şu anda, ufukta titreyen alacakaranlıkta, alacakaranlığı karanlığın izleyeceğini ve karanlığı ışığın izleyeceğini ve günü gecenin izleyeceğini ve geceyi günün izleyeceğini ve sevdiğini görmeden önce bunun defalarca tekrarlanacağını bilerek ona mektup mu yazıyor? Ve böylece alacakaranlığın ve gecenin bütün yanlızlığı hiç sezdirmeden ona yanaşıyor. O zaman o anda elindeki kalemi alacak ve karanlıktan, bir adım kalkanına sığınacak: Cibran

Bazen uzakta olan bir dost, yakında elinizin altında olan bir arkadaştan daha iyidir

Her ruhun bir mevsimi vardır. Ruhun kışı ne baharı gibidir ne de yazı sonbaharı gibi

Benliğin tüm özellikleri içinde karamsarlıktan daha kötüsü yok. Hayatta hiçbir şey kişinin kendisine "sen yenildin" demesinden daha zor bir şey olamaz.
...karamsarlık sesi olmayan, sessiz bir histir.

Halil Cibran/ Aşk Mektupları Ktabından alıntı
 
Geri
Top