Turnayı Gözünden Vurmak Deyiminin Hikayesi

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Turnayı Gözünden Vurmak Deyiminin Hikayesi

Bir fırsatı çok iyi değerlendirip, umulmadık bir kazanç sağlamak.

Eski zamanlarda, şimdilerde de olduğu gibi, avcıların toplanarak, av hikâyelerini anlattıkları bir mekânları varmış. Burada bir araya gelerek, bazen doğru bazen de palavra dolu av hikâyelerini anlatırlarmış. Aralarındaki en yaşlı üye olan Şikarizade Sayyat Ağa, anlatılanların hepsini büyük bir dikkatle dinler ama söze hiç karışmazmış. Anlatılan hikâyenin sonunda da anlatıcı kim olursa olsun ona övgüler yağdırır, “aferin” dermiş. Sayyat Ağa’nın bu davranışı, diğer avcıların hep dikkatini çektiğinden, bir gün kendisine sormuşlar:

– Ey büyük avcı! Biz biliyoruz ki sen avcılık işini çok seviyorsun, hatta ona âşıksın. Beklide bunca yıllık deneyimin var. Uzun zamandan beri hep biz anlatıyoruz sen dinliyorsun. Lütfedip bir hikâye de sen anlatsan, biz dinlesek.

Bir müddet nazlanan Şikarizade Sayyat Ağa, yoğun ısrarlardan sonra iç geçirerek, “Ah!” demiş, “Çocuklar ne olursunuz beni konuşturup meclisinizi yasa boğdurmayın. Kaybettiğim gençliğimin acı hatıralarıyla beni yüzleştirip derdimi deşmeyin. Bir sürü hatıralardan biri var ki ne zaman aklıma gelse yüreğim yanıyor, içim parçalanıyor, etrafımdakiler ıstırabımdan gözyaşlarına boğuluyor, bir taraftan da gençlik yıllarımda işlediğim bir hatanın utancından boğuluyorum.”

Merakları iyice artan genç avcılar, ısrarlarını da artırmışlar ve nihayet Sayyat Ağa, bulunduğu pozisyonu değiştirerek, bir ortaoyunu sanatçısı gibi vaziyet alıp, anlatmaya başlamış:

– Gençliğimin ilk yıllarıydı. Avcılığa yeni başlamıştım. Tüfeği omzuma, tazımı da yanıma alarak yola düştüm. Kısa bir süre sonra gökte nazlı nazlı süzülen bir turna gördüm. Kendi kendime, “şu güzel kuşu zararsız yerinden vurayım” dedim. Kuşun en zararsız yeri tabii ki ayağıdır. Turnanın sağ ayağını hedefleyerek tetiği bastım. Zavallı turna, tam bu anda gagasıyla ayağını kaşıyor olmalı ki aniden acı bir çığlık yükseldi. Turnanın çığlığı yüreğimden yağ eritti sandım ama ne çare? Turna iki yüz üç arşın ileri bir yere düştü.

Tazım anında fırlayarak bir dakika içinde turnayı yanıma getirdi. Hemen incelemeye başladım. Hedefim tutmuştu ama turna, gagasıyla ayağını kaşırken başını ayağına siper ettiği için, saçmalardan biri sağ gözünden girip sol gözünden çıkmıştı. İki gözlerinden kanlı yaşlar akıyordu. Vücudunun hiçbir yerinde başka yara yoktu. Hayvanın inanılmaz bir acı içinde olduğunu anlamıştım ve içimi pişmanlık kaplamıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum, böylece donup kalmıştım. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama ikimizin de dayanılmaz acılar içinde olduğunu, sanırım tüm canlılar hissediyordu.

Hikâyenin burasında Sayyat Ağa derin bir iç geçirir, ayağa kalkıp şöyle bir dönerek, lenger üzerinde bulunan kâseden bir yudum su içer ve anlatmaya devam eder:

– Aman efendiler! Aman arkadaşlar siz, siz olun benim düştüğüm hataya sakın düşmeyin. İşte böyle nedamet içinde kıvranırken bir de ne göreyim? Bakarım ki çırpınan bu zavallı turnanın etrafında bir turna katarı belirmez mi? Hem kör turnanın hem de turna katarının kopardığı çığlıklar havada kıvrımlar çiziyor, yüreğimden yağ eritiyordu. Feryatlarını seziyor ama ne dediklerini anlayamıyordum.

Kör turnanın etrafında çığlık dolu birkaç tur attıktan sonra aralarına alarak havalandılar. İşte sevgili dostlar, turnalar bu olayla birlikte katar hâlinde uçmayı öğrendiler. Benden intikam almak ve bana nispet olsun diye, böyle uçmayı bu olayla birlikte huy edindiler. Turnaların katar hâlinde uçmaları sadece kör turnayı götüren gruba has bir huy değil, dünyadaki bütün turnaların katar hâlinde uçmalarına ben sebep oldum.

Efendiler! Sizi daha fazla üzüntüye boğmak istemem. Olayı anlatırken, yüreğimden kan gelir sanıyorum. Bütün vücudumdan ter yürüyor, bunalıyorum. Daha sonra kör turna rüyama girdi. Hayli yaşlanmıştı zavallı… Edeplice yaklaşarak; “Bütün avcıların en büyüğü! Ey ustalar ustası! İki gözümü aldın ama yeryüzündeki turnalara nasıl olmaları gerektiğini sen öğrettin. İlk zamanlar sana çok kırılmış senin için beddua etmiştim. Ama senin nezaketin ve büyüklüğün karşısında Tanrı’ya dua ediyorum. İki gözüm sana feda olsun, ey ustalar ustası!” dedi.

Şakirzade Sayyat Ağa’yı dinleyenlerden biri, dayanamaz, haykırır.

– Eh üstat! Durdun durdun ama turnayı da gözünden vurdun!

Sayyat Ağa’nın, kafasında kurduğu senaryoyu, uzun zaman sessiz kaldığı hâlde, tam da yeri gelince böylesine büyük bir ortaoyunu ustalığında, yaşar gibi anlatması ve dinleyenlerin şaşakalmasıyla, içlerinden birinin gösterdiği hayret dolu bu tepkili ifade, deyim hâline gelerek dilimize yerleşmiştir.
 
Top