Psikoloji ve siyaset

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Psikoloji ve siyaset

Bu iki örnek ile gördüğümüz şudur ki psikolojinin siyaset ile olan ilişkisi, birincisi akademisyenin siyasal tutumları ve bunların kendi bilimsel söylemine yerleşmesiyle, ikincisi, siyasal bağlamın bu söylem üzerindeki baskısıyla kurulabilmektedir. Geçtiğimiz yüzyılda ekonomik bunalımlar, savaşlar ve uluslararası sorunlar psikologların değişik ölçülerde politize olmalarını sağlamış (ör: Finison, 1976; Schrecker, 1986) ve onları kimi zaman siyasal süreçlerin aktif katılımcısı olmaya zorlamıştır. Kendi dönemlerinin iktidarlarıyla çoğu zaman ters düşen bu insanların durumu bizlere de bir şeyler söylemektedir.

Öncelikle, yukarıdaki iki akademisyenin, Antel ve Sherif’in yaşamlarından da anlaşılacağı üzere bilimsel psikolojik aktivite aynı zamanda siyasal bir aktivitedir. Başka bir ifadeyle bir psikolojik söylemin siyasal bağlamından ayrı olarak ele alınması mümkün değildir. Hatta Antel ve Sherif gibi siyasal görüşlerinde açık olmayan akdemisyenler de aslında siyasal bir aktivasyon içindedirler. Örneğin, “değerlerden bağımsız“ ve politik olarak „notr“ bir psikolojinin var olduğu iddiası kendi içinde ideolojik bir iddiadır ve bugün dünyaya hakim olan bu akıl almaz düzenin ekmeğine yağ sürmektedir.

Amerika’da 1950’lerden sonra bilişsel psikolojinin doğuşu, örneğin Leon Festinger’in çalışmalarının çokça yaygınlaşması, Amerika’daki toplumsal-ekonomik süreçlerle doğrudan ilişkilidir (Israel, 1979). Festinger’in çalışmalarında siyasal-toplumsal süreçlerin oldukça minimum düzeyde olması kendi içinde politik bir tutumu barındırır. Bu tutum Amerikan bireyciliği ile yakından ilişkilidir. Bildiğiniz üzere, psikoloji ile bireycilik arasındaki dans daha cok bir Amerika vakasıdır. Çok tutulan bilişsel psikoloji bu anlamda ideolojik bir değer taşımaktadır. Örneğin, deneysel sosyal psikoloji alanında yapılan kimi çalışmalar göstermektedir ki sosyal psikolojiye halen kimi ölçülerde egemen olan “özne“, örneğin mekanik, etki tepki mekanizmalarıyla çalışan, yalıtık bir varlıktır. Bu varlık Kuzey Amerika psikolojisinin gürbüz çocuğudur. Özneyi bu şekilde kurgulamak ve dünyaya ihraç etmek ve dünyanın da bunu bu şekilde kabul etmesi sosyal-bilimsel süreçlerin siyasal süreçlerle olan bağını göstermektedir. Kısaca, psikolojik bilginin de bir sosyolojisinin olduğunun kavranması, siyaset ile psikoloji arasındaki bağın sadece kriz dönemlerinde oluşan bir şey olmadığını göstermektedir.

Antel ve Şerif örneklerine bakıldığında görülen, egemen ideolojiyle çatışan kimi insanların, görünüşte bilimsel tercihleri nedeniyle olmasa da politik tercihleri nedeniyle baskıya uğradıklarıdır. Ancak her iki örnekte de açık olan, bu insanların bilimsel anlayışlarıyla politik tercihlerinin aslında bir bütünlük taşıdıklarıdır. Böylece aslında politik baskı, aynı zamanda baskılanan politik tutuma uygun düşen bilimsel paradigmanın da baskılanması anl..... gelmektedir. Antel ve Şerif’in 1944 gibi bir dönüm noktasında tasfiye edilmesi, böylesi kriz dönemleri dışında alternatif bilimsel yönelimlerin baskıya maruz kalmadığını göstermez. İktidarın ideolojisini üretmek amacıyla kurulmuş bir üniversite, özerk ve demokratik bir yapıya kavuşmadan ve kuruluş amacından belirgin bir şekilde uzaklaşmadan sisteme alternatif bilimsel aktivitelerin ve eleştirel anlayışların baskıya uğramaması beklenemez. Kısaca söylemek gerekirse politik baskının olduğu yerde bilimsel özgürlükten bahsetmek ideolojik bir yanılgıdan başka bir şey değildir.
 
Top