• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Peki Biz Kimin Sömürgesiyiz...???


Tabelalarımız, isimlerimiz, dilimiz işgal altında...
Sadece büyük işyerleri ve alışveriş merkezleri değil, kasabından
dükkânına, berberinden manavına kadar her yerde yabancı isimler
kullanılıyor. Özellikle İngilizce kelimeler dilimize alabildiğine
yerleşti. Üstelik bu kelimeleri artık bir İngiliz gibi telâffuz
etmeye başladık.

Şirinevler’in en büyük iş merkezinin önündeyiz. Hemen yanı
başındaki E-5’in bitmek tükenmek bilmeyen araç akışı devam ediyor.
İnsanların çoğu bu görkemli binanın farkında bile değil. Farkında
olanların da farkına varmadıkları bir ayrıntı var. O ayrıntı, dev
binanın E-5 tarafına bakan en alt katında. Bu katta çoğunluğu giyim
üzerine satış yapan yan yana dizilmiş dokuz mağaza bulunuyor. Ancak
bu mağazalardan sadece bir tanesi Türkçe isme sahip. Onun da adı Çin Malları Satış Merkezi. Diğerleri ise ya yabancı dilden veya yabancı dile benzetilmiş isimler. Little Big, Bems, Big Star, Marko Delli,
Conan Jeans, Lee, Weber Jeans ve Galila Restaurant.

Şirinevler’den Kuleli’ye kadar uzandığınızda ise, arada çok yabancı
gibi duran Türkçe isimli mağazalar var. Ezici çoğunluk yine yabancı
isimlerde: LC Waikiki, Rodi, Big Free, Tiffany, Cotton Shop, Benson
Jeans ve daha onlarca isim. Yaklaşık beş yüz metrelik mesafede 100’e
yakın yabancı isim ve marka var.

Tabelalardaki yabancı isim hakimiyeti sadece Şirinevler için söz
konusu değil. Bakırköy, Sirkeci, Levent, Mecidiyeköy, Beşiktaş,
Kadıköy, Bostancı ve İstanbul’un daha pek çok semtinde Türkçe isme
rastlamak için büyük çaba harcamak gerekiyor. Hele adı bağımsızlık
anlamına gelen Taksim’deki İstiklâl Caddesi işgal edilmiş gibi. Adını
Doğulu bir şehirden alan Bağdat Caddesinde ise tartışılmaz bir Batı
egemenliği var.

Aynı durumu ülkemizin bütün şehirlerinde, ilçelerinde, kasabalarında,
hattâ köylerinde dahi görmek mümkün.

Sokakların yabancısı olduk kenar mahallelere ve sokak aralarına kadar
giren yabancı isimler artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldu.
Öyle ki, karşılaşılan isimlerin yabancı oluşundan çok, böyle bir
ortamda insan kendisinin yabancı olduğu hissine kapılıyor. Gittiği
kasap Rainbow Kasabı, alışveriş yaptığı dükkân Groseri Market, saçını tıraş ettirdiği berber Coiffeur Angle ismini taşıyor. Ülkemizde pek
çok lise mezunu doğru dürüst İngilizce veya bir başka yabancı dil
bilmemesine rağmen, bütün bu isimlerin ne anlama geldiğini, en
azından Şekil A’da görüldüğü gibi mantığıyla çözebiliyor.

Aslında pek çok insanımız kendisindeki bu yabancılığı ortadan
kaldırma yönünde epey mesafe almış görünüyor. Bunda en fazla
yararlandığı kaynak ise, evinin baş köşesinde bulunan televizyonu.
Pürdikkat seyrettiği pembe dizilerden, eğlence programlarından,
reklamlardan, hattâ haber programlarından pek çok yabancı kelimeyi
öğreniyor. Şov, mega-star, konsensüs, efor, zaping, diicey, viicey
kelimelerini büyük bir beceriyle kullanıyor. Hattâ hızını alamayıp
transformeyşın, informeyşın diyebiliyor. Eskiden bu kelimelerin
Fransızca söylenişini tercih ederdik; şimdi İngilizleri izlemeye
başladık. O kadar ki, İngilizler şedde bilmediği için, allerji
kelimesini onlara bakarak alerji yaptık; entellektüel yerine
entelektüel demeye başladık üstelik “Türk” Dil Kurumunun marifetiyle!
Bu gidişle, intelekçuıl demeye başlamamız da çok sürmez herhalde.
Nasıl olsa, alfabemizin büyük kısmını artık İngilizce telâffuz
ediyoruz: ey bi si, si en en, ti ci ar ti, ti vi... Cep telefonu
mesajlarımız c u harfleriyle bitiyor; bunlar İngilizce okunuşuyla si
yu, Türkçe anlamıyla görüşürüz demek. Sahi, bizim ne zaman İngiliz
sömürgesi olduğumuzu hatırlayan var mı?

Biz ister hatırlayalım, ister hatırlamayalım, sömürgecinin ruhu,
temizlikçi bir kadının dahi iliklerine kadar sinmiş durumda:

Kadıköy Moda’da bir bayan, evine bir temizlikçi kadın çağırır.
Temizlik sırasında evin hanımıyla temizlikçi kadın arasında ilginç
bir konuşma başlamıştır. Evin hanımı bir televizyon kanalında
seyrettiği programdan bahsetmek ister. “Dün akşam Ha-Be-Be’de bir
program vardı” deyip sözüne devam edecek iken, temizlikçi kadın hemen
atılır ve “Hanımefendi, o kanalın adı Ha-Be-Be değil, Eyç-Bi-Bi’dir”
der.

Temizlikçi kadından en kültürlü ve eğitimli insanına kadar, ülkemiz
insanı, hergün kelime dağarcığına yenilerini ekliyor. Bu kelimeleri
büyük bir istek ve gayretle öğrendiği için, bir süre sonra o
kelimelerin Türkçe karşılıklarını unutuyor. Derken dildeki bu dönüşüm
tabelalara da yansıyor. Tabelalar yabancılaştıkça, insanlarda daha
fazla yabancı hayranlığı oluşuyor. Yabancı hayranlığı daha fazla
yabancı kelime kullanmayı doğuruyor. Ve bir kısırdöngü devam edip
gidiyor.

(Alıntı..)


Buyrun Tartışalım...
Dilimizin Geleceğini..
Daha Kötüsü Ülkemizin GeLeceğini...???
 
Top