Romanin kahramani Santiago’nun anne ve babasi rahip olmasi için onu papaz okuluna göndermistir. Santiago, okuldan arta kalan zamanlarinda babasina ait koyun sürüsünü otlatmaya götürür, bu sayede dag, tas, tepe demeden Endülüs’ü gezerdi. Onalti yasina geldiginde rahip olmak istemedigini, okuldan ayrilmayi ve gezginci olmak istedigini babasina söyler. Bunun üzerine babasi da, ogluna içinde üç adet altin Ispanyol parasi olan bir kese vererek ogluna “git, kendine bir sürü al ve en iyi satonun bizim satomuz ve en güzel kadinlarin bizim kadinlarimiz oldugunu ögreninceye kadar dünyayi dolas” der ve oglunu kutsar.
Santiago’nun sirtinda bir heybesi ve içinde de yatarken yastik olarak basinin altina koydugu bir kitabi ve yamçasi vardi. Önce, babasinin vermis oldugu parayla bir koyun sürüsü alir ve yasaminin büyük düsünü gerçeklestirmeye baslar; artik geziyordur. Bazen “Papaz okuluna Tanri’yi aramak için nasil gidebilirdim?” diye düsünüp bunun kendisini ¤¤¤¤¤gini düsleyip tekrar kendi yazigisi dogrultusunda bir baska yolculuga çikiyordu. Ancak dünya çok büyüktü, sonu gelmiyordu. Kisa bir süre de olsa koyunlarinin kendisine yol göstermesine izin verse de sonunda bir yigin ilginç seyler kesfederek tekrar onlarin pesinde sürüklenmekteydi. Her gün yeni bir yere gittikleri otlaklar degistigi halde bazen mevsimlerin bile birbirine benzemedigini dahi anlamiyorlardi. Koyunlarin yiyecek ve sudan baska bir kaygilari yoktu. Dag, tas, köy kasaba geçip aksam hava karardiginda koyunlari kurtlara karsi emniyete alacak müsait bir yer bulduklarinda yatiyor ve sabah hava aydinlanincada tekrar ayni sekilde gezmeye basliyordu.
Ancak aksam yattiginda uykusunda gördügü rüyalarin da etkisinde kalarak; gördügü bir düsün gerçeklesme olasiliginin yasamini ilginçlestirecegini düsünüyor ve o sekilde hareket ediyordu. Romanin ana konusunu teskil eden Misir Piramitleri’ne gitmesi ve orada hazine bulacagi ona rüyasinda söylenmisti. Romanin kahramani, rüyasini gerçeklestirmek için önce bir falci kadina rüyasini anlatir. Falci kadin, kendisine tatmin edici bir cevap veremez, ancak bulacagi hazinenin onda birini kendisine vermesini ister. Bunun üzerine bir daha düslere inanmamaya karar vererek oradan ayrilir ve yine koyunlariyla dolasmaya devam eder. Ancak daha sonra geldigi kasabada karsilastigi ve kendisini Salem krali olarak tanitan yasli adamla konusur, kendi amaçlarini anlatir. Yasli adam, hayatin gizemleri hakkindaki bilgiye karsilik Santiago’dan sürüsünün onda birini vermesini ister. Sarayina davet eder ve çobani bir teste tabi tutar. Bir yemek kasiginin içine sivi yag koyarak kasigi agzinda tutarak sarayini gezmesini ister. Bu testin amaci, “mutlulugun gizi dünyanin bütün harikalarini görmektir ama kasiktaki iki damla yagi unutmadan” der. Çoban, mesaji almistir. Yasli adam, Santiago’ya biri beyaz digeri siyah olmak üzere iki adet gizemli tas verir ve siyah olani “evet”, beyaz olani “hayir” anlamini tasiyan bu taslari “zora düstügün zamanlarda kullanirsin ancak kendi kararini kendin vermeye çalis” der.
Santiago, falci kadindan ve yasli adamdan aldigi isaretlerden sonra Misir’a gitmek için önce koyun sürüsünü satar ve parasini cebine koyarak yola çikar. Afrika’nin bir liman sehri olan Tanca’da kendisinin turizm danismani oldugunu söyleyen bir Arap çocugu ile tanisir, Misira gidebilmek için sahranin geçilmesinin gerektigi bunun içinde deve almak üzere Arap çocuk ile beraber pazara giderler. Fakat Arap paralarla birlikte kaçarak Santiago’yu bu sehirde parasiz pulsuz birakir. Bunun üzerine Santiago para kazanmak için bir billuriyeci dükkaninda çalismaya baslar. Billuriyeci ile iliskilerini gelistirdikçe ikisinin de hayallerinin benzer oldugunu farkeder. Ancak billuriyecinin yillardir kutsal yolculuga (hacca) gidisini gerçeklestiremedigini ögrenir ve hayallerine ulasmak için daha degisik yöntemlerle para kazanmalarinin gerektigini anlatir. 6 ay kadar burada çalistiktan sonra Santiago yeterli parayi kazanarak tekrar yola koyulur. Yolda bir Ingiliz’le karsilasir. Ingiliz de aslinda simyaciyi aramak için çölü geçmek istemektedir. Birlikte bir deve kervaniyla çölü geçmek üzere yola çikarlar.
Santiago, çölden de daha birçok sey ögrenebilecegini düsünerek dikkatli gözlemler yapmaktadir. Fakat Ingiliz arkadasi ise elindeki kitaplari okumakla mesguldür. Yolda karsilastiklari güçlüklerde kendi kisisel menkibelerini aramak üzere yola çiktiklarini söylüyorlardi. Kendi kisisel menkibesini yasayan kimse, “her sey bir ve tek seydir” sonucuna varir ve neye ihtiyaci varsa onu elde edebilecegini bilirdi. Simyaci, evrendeki sonsuz yolculugunda en büyük sorunun her seyin bir ve tek oldugunu anlamak ve bu biricik seyin kendi gerçek görevini yerine getirmesiyle her seyin mümkün olacagini bilirdi.
Santiago, yüreginin söylediklerini dikkatle dinleyerek çölde ilerlemesine devam etti.Karsilastiklari güçlükler karsisinda hep kendi kisisel menkibesine güvendi ve sonunda kumullar tepesine ulasti. Piramitler, bütün görkemiyle karsisinda yükseliyordu. Dizüstü düsüp agladi ve kisisel menkibesine ulasirken rastladigi insanlar için Tanri’ya sükretti. Hazineye ulasmak için kumulu bütün gece boyunca kazdi. Sabah gün dogarken dogruldu ve piramitlere bakti. “Gerçekte kendi kisisel menkibesini yasayan kimseye karsi hayat cömerttir” diye düsündü. Piramitlerin de ona gülümsedigini hissederek yüregi neseyle dolu olarak o da piramitlere gülümsedi. Sonunda hazinesini bulmustu.
Sonuç olarak; Romanin kahramani Santiago babasinin verdigi parayla aldigi koyun sürüsü ile birlikte geceyi geçirdigi eski, yikik bir kilise bahçesindeki incir agaci altindadir. Sabah uyandiginda gerçekten bulundugu yeri kazmis ve içi mücevher dolu bir sandik bularak rüyasinda gördügü ve Misir’a piramitlere kadar gidip bulmayi arzuladigi hazineye kavusmustur.
Simyaci’yi okumak, herkes daha uykudayken günesin dogusunu izlemek için safak vakti uyanmaya benziyor.
Santiago’nun sirtinda bir heybesi ve içinde de yatarken yastik olarak basinin altina koydugu bir kitabi ve yamçasi vardi. Önce, babasinin vermis oldugu parayla bir koyun sürüsü alir ve yasaminin büyük düsünü gerçeklestirmeye baslar; artik geziyordur. Bazen “Papaz okuluna Tanri’yi aramak için nasil gidebilirdim?” diye düsünüp bunun kendisini ¤¤¤¤¤gini düsleyip tekrar kendi yazigisi dogrultusunda bir baska yolculuga çikiyordu. Ancak dünya çok büyüktü, sonu gelmiyordu. Kisa bir süre de olsa koyunlarinin kendisine yol göstermesine izin verse de sonunda bir yigin ilginç seyler kesfederek tekrar onlarin pesinde sürüklenmekteydi. Her gün yeni bir yere gittikleri otlaklar degistigi halde bazen mevsimlerin bile birbirine benzemedigini dahi anlamiyorlardi. Koyunlarin yiyecek ve sudan baska bir kaygilari yoktu. Dag, tas, köy kasaba geçip aksam hava karardiginda koyunlari kurtlara karsi emniyete alacak müsait bir yer bulduklarinda yatiyor ve sabah hava aydinlanincada tekrar ayni sekilde gezmeye basliyordu.
Ancak aksam yattiginda uykusunda gördügü rüyalarin da etkisinde kalarak; gördügü bir düsün gerçeklesme olasiliginin yasamini ilginçlestirecegini düsünüyor ve o sekilde hareket ediyordu. Romanin ana konusunu teskil eden Misir Piramitleri’ne gitmesi ve orada hazine bulacagi ona rüyasinda söylenmisti. Romanin kahramani, rüyasini gerçeklestirmek için önce bir falci kadina rüyasini anlatir. Falci kadin, kendisine tatmin edici bir cevap veremez, ancak bulacagi hazinenin onda birini kendisine vermesini ister. Bunun üzerine bir daha düslere inanmamaya karar vererek oradan ayrilir ve yine koyunlariyla dolasmaya devam eder. Ancak daha sonra geldigi kasabada karsilastigi ve kendisini Salem krali olarak tanitan yasli adamla konusur, kendi amaçlarini anlatir. Yasli adam, hayatin gizemleri hakkindaki bilgiye karsilik Santiago’dan sürüsünün onda birini vermesini ister. Sarayina davet eder ve çobani bir teste tabi tutar. Bir yemek kasiginin içine sivi yag koyarak kasigi agzinda tutarak sarayini gezmesini ister. Bu testin amaci, “mutlulugun gizi dünyanin bütün harikalarini görmektir ama kasiktaki iki damla yagi unutmadan” der. Çoban, mesaji almistir. Yasli adam, Santiago’ya biri beyaz digeri siyah olmak üzere iki adet gizemli tas verir ve siyah olani “evet”, beyaz olani “hayir” anlamini tasiyan bu taslari “zora düstügün zamanlarda kullanirsin ancak kendi kararini kendin vermeye çalis” der.
Santiago, falci kadindan ve yasli adamdan aldigi isaretlerden sonra Misir’a gitmek için önce koyun sürüsünü satar ve parasini cebine koyarak yola çikar. Afrika’nin bir liman sehri olan Tanca’da kendisinin turizm danismani oldugunu söyleyen bir Arap çocugu ile tanisir, Misira gidebilmek için sahranin geçilmesinin gerektigi bunun içinde deve almak üzere Arap çocuk ile beraber pazara giderler. Fakat Arap paralarla birlikte kaçarak Santiago’yu bu sehirde parasiz pulsuz birakir. Bunun üzerine Santiago para kazanmak için bir billuriyeci dükkaninda çalismaya baslar. Billuriyeci ile iliskilerini gelistirdikçe ikisinin de hayallerinin benzer oldugunu farkeder. Ancak billuriyecinin yillardir kutsal yolculuga (hacca) gidisini gerçeklestiremedigini ögrenir ve hayallerine ulasmak için daha degisik yöntemlerle para kazanmalarinin gerektigini anlatir. 6 ay kadar burada çalistiktan sonra Santiago yeterli parayi kazanarak tekrar yola koyulur. Yolda bir Ingiliz’le karsilasir. Ingiliz de aslinda simyaciyi aramak için çölü geçmek istemektedir. Birlikte bir deve kervaniyla çölü geçmek üzere yola çikarlar.
Santiago, çölden de daha birçok sey ögrenebilecegini düsünerek dikkatli gözlemler yapmaktadir. Fakat Ingiliz arkadasi ise elindeki kitaplari okumakla mesguldür. Yolda karsilastiklari güçlüklerde kendi kisisel menkibelerini aramak üzere yola çiktiklarini söylüyorlardi. Kendi kisisel menkibesini yasayan kimse, “her sey bir ve tek seydir” sonucuna varir ve neye ihtiyaci varsa onu elde edebilecegini bilirdi. Simyaci, evrendeki sonsuz yolculugunda en büyük sorunun her seyin bir ve tek oldugunu anlamak ve bu biricik seyin kendi gerçek görevini yerine getirmesiyle her seyin mümkün olacagini bilirdi.
Santiago, yüreginin söylediklerini dikkatle dinleyerek çölde ilerlemesine devam etti.Karsilastiklari güçlükler karsisinda hep kendi kisisel menkibesine güvendi ve sonunda kumullar tepesine ulasti. Piramitler, bütün görkemiyle karsisinda yükseliyordu. Dizüstü düsüp agladi ve kisisel menkibesine ulasirken rastladigi insanlar için Tanri’ya sükretti. Hazineye ulasmak için kumulu bütün gece boyunca kazdi. Sabah gün dogarken dogruldu ve piramitlere bakti. “Gerçekte kendi kisisel menkibesini yasayan kimseye karsi hayat cömerttir” diye düsündü. Piramitlerin de ona gülümsedigini hissederek yüregi neseyle dolu olarak o da piramitlere gülümsedi. Sonunda hazinesini bulmustu.
Sonuç olarak; Romanin kahramani Santiago babasinin verdigi parayla aldigi koyun sürüsü ile birlikte geceyi geçirdigi eski, yikik bir kilise bahçesindeki incir agaci altindadir. Sabah uyandiginda gerçekten bulundugu yeri kazmis ve içi mücevher dolu bir sandik bularak rüyasinda gördügü ve Misir’a piramitlere kadar gidip bulmayi arzuladigi hazineye kavusmustur.
Simyaci’yi okumak, herkes daha uykudayken günesin dogusunu izlemek için safak vakti uyanmaya benziyor.