Menemen de Ne Oldu?

kısacaben

Katılımcı
MENEMEN'DE TAM OLARAK NE OLMUŞTU?



Bazı konularda kalem oynatmak zordur. Çünkü bu konularla ilgili olarak doğru ya da yanlış ‘kaziye-i muhkemeler’ oluşmuştur ve tekrarı anlamsız ya da sıkıntılıdır…
Menemen Vakası da zor konulardan birisidir. 1930 Yılı Aralık Ayı’nın 23’ü sabahı, İzmir’in Menemen İlçesi’nde, sabah namazı sonrası birkaç saat içerisinde gerçekleşmiş bir olaydır bu ve o günden beri konuşulur, tartışılır…


1930 Yılı Aralık Ayı’nın 23’ü, sabah namazından sonraki birkaç saat içerisinde, İzmir’in Menemen İlçesi’nde tam olarak ne olmuştur peki?..
Bunca yıl geçtikten sonra bu sorunun cevabı aslında net ve açık olmalıdır değil mi? Çünkü meydana geldiği zaman ortalığı ciddi şekilde karıştıran, bölgede sıkıyönetim ilan edilmesine sebep olan ve o günden sonra Menemen’in ve Menemenlinin üzerine neredeyse kabus gibi çöken; dahası yıllardır anlatılagelmekte olan bir olaydan bahsediyoruz.
Menemen Vakası, kısaca: 23 Aralık 1930 sabah saatlerinde, esrarkeş oldukları kesin olan 6 kişinin (Derviş Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet Emin, nalıncı Hasan ve Ali oğlu Hasan); 8 ya da 10 kişinin sabah namazı cemaati olarak bulunduğu Müftü Camii’ne girerek, üzerinde kelime-i tevhid ve Fetih Suresinden bazı ayetler yazılı olan yeşil bir sancağı alması ve Derviş Mehmet’in belediye meydanında merakla çevrelerini sarmaya başlayan insanlara; kendisinin mehdi olduğunu, Menemen’in 70 bin kişilik bir ordu tarafından sarıldığını söylemesi ile başlar.

Esrarkeş mürteciler!..
Meydana dikilen sancak, etrafında dönüp duran bir grup ve sabah sabah bu tuhaflığı şaşkınlıkla seyreden insanlar. Olayı görüp yaklaşan Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Fahri Bey ne olduğunu sorar, derviş Mehmet ona, ‘Ben Mehdi’yim bana kimse karışamaz’ der. Bunun üzerine kalabalığın yanından ayrılan Yüzbaşı Fahri Bey, durumu telefonla Alaya haber verir. Sonrasında Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, beraberinde bir takım askerle, olay mahalline gelir. Kubilay, ellerinde çakaralmaz bir tüfekle ortalığı karıştıranların üzerine yürüyüp ikisinin kafasını birbirine vurur. Bu arada gruptan birinin elinde bulunan tüfekle yaralanır, kendisiyle beraber gelen ve yanlarında mermi bulunmayan askerler etrafa dağılır; Kubilay yaralı halde kaçmaya çalışırken, öldürülür. Bu arada Alaydan yetişen askerler makineli tüfekle ateş açarak Mehmet’lerden üçünü (Derviş Mehmed, Şamdan Mehmed, Sütçü Mehmed) öldürüp, birini (Emrullah oğlu Mehmed) yaralar. İki Hasan ise karambolde kaçar ve daha sonra Manisa’da yakalanırlar. Olaylar sırasında Şevki ve Hasan isimli iki bekçi de ölmüştür.

6 Kişilik irticai kalkışma!..
Menemen Vakası dediğimiz şey; hepi topu 6 kişinin, Menemen’de bir sabah vakti giriştikleri bir olaydır ve hülasa ettiğimiz bu tabloyla alakalı olarak 75 senedir yazılıp çizilenler de, ana hatları bu olan çerçevenin biraz genişletilmesi ve süslenmesinden ibarettir.
Olayların ardından Menemen, Manisa ve Balıkesir’de sıkıyönetim ilan edilir ve Divan-ı Harp kurulur. Menemen olayına sebep olan 6 kişinin Manisa’dan başlayıp Menemen’e kadar süren yolculukları sırasında geçtikleri ve uğradıkları yerlerden insanlar tutuklanır. Menemen’de olay sırasında orada bulunanlardan bazıları da tutuklanır.
Menemen olayları ile alakalı tutuklamalar, İstanbul’a, Konya’ya hatta başka bazı yerlere uzanır ve 6 esrarkeşin sebep olduğu bu olay irticai bir kalkışma olarak lanse edilmeye başlanır.
General Mustafa Muğlalı’nın başkanlığında kurulan Divan-ı Harp, 2 hafta kadar süren duruşmalarda, 37 idam kararı alır. Bunlardan 9’unun yaşları küçük olduğu için değişik cezalara çevrilir ve 28’i infaz edilir. İdam edilenler, olaylara sebep olanlara sigara, ip satan ya da yolculukları sırasında görüştükleri insanlardır.
1930 senesinin 23 Aralığı sabahı Menemen’de meydana gelen bu olayın irticai bir kalkışma olduğu iddiası, yıllardan beridir tekrarlanır durur. Oysa olay; öncesi, meydana gelişi ve sonrası ile birçok bilinmeyeni barındırmakta ve irticai bir kalkışma olmaktan çok, bir tertip, bir tezgah olma ihtimali daha ağır basmaktadır.

Tekrarlayıp durmak yerine…
Esrarkeş 6 kişi ile irticai kalkışma olmayacağı; böyle bir girişime niyetlenilse bile bunun için Menemen’in düşünülebilecek en son yer olacağı bir kenara, 1930 senesi Aralık Ayının ve Menemen’in başka özelliklerinin bu olay için sebep teşkil etmesi kuvvetle muhtemeldir.
Bizzat Atatürk tarafından kurdurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın İzmir ve havalisinde beklenmeyen bir ilgi görmesi ve bu arada Menemen’de belediye başkanlığı seçimini kazanması gibi gelişmelerin bu olaydaki rolünün ne olduğu ciddi şekilde araştırılmaya muhtaçtır.
Konu uzun ve zor; yer ise az. Son söz ise şu: Menemen Vakası’nın irticai bir olay olduğu tezini sürekli olarak işleyip durmak yerine, Menemen’de hakikaten ne olduğunun, tarihin objektif kriterleriyle araştırılıp ortaya konulmasının zamanı gelmiş ve geçmektedir.




64 yıl önce 23 Aralık'ta Menemen'de bir toplu isyan yaşandı mı?

Bu sorunun yanıtını hala pek az kişi biliyor.

Yazılı materyalin yarısı "şeriatçıların nasıl in*san kanı içtiklerine" dair hamaset edebiyatı, öbür yarısı da Menemen'in "laik devletin bir provokasyonu" olduğuna dair basmakalıp iddia*lar...

Ne titiz bir araştırma var ortada, ne ayrıntısıy*la konuşturulmuş tanıklar, ne doktora tezleri, ne de güvenilir hatıratlar...

Tablo bu olunca, hala sıcaklığını koruyan böy*le bir konuda sağlıklı bir çalışma yapmak çok zor. Yine de tartışmalara ışık tutabilecek bazı bulgulardan sözedilebilir.

"Resmi Görüş"e göre "Menemen'de yobazlar Cumhuriyet devrimleri*ne karşı bir isyan prova*sı yapmışlar ve bir dev*rim askerini şehit etmiş*lerdir ve bu isyan en sert şekilde bastırılmıştır."

'Menemen'i gezerseniz, "Kollektif Hafıza"nın bu tezi reddettiğini görürsünüz. Olayın tanıklarına göre "23 Aralık'ta 2 saat içinde olup biten ve yankıları 64 yıldır süren olay, Menemen'e Manisa'dan gelen 6 tane esrarkeşin işlediği bir; cinayetten ibarettir. Bir sabah vakti gelmişler, Kubilay'ı katletmişler ve cezalarını çekmişlerdir. Ama bedeli, 64 yıldır Menemen ödemektedir." Tabii bu ifadeleri değerlendirirken de temkin*li olmakta yarar var. Unutulmamalı ki insan hafızası, kendi aleyhine olacak hatıraları silme eğilimindedir.

Ve Menemenli bu acı olayın bedelini öyle pahalı ödemiştir ki, bugün "Kubilay" dendiğinde lafa "Menemenli'nin hiç günahı yok" diye girmektedir. Oysa olay sırasında çev*rede Menemenlilerin de bulunduğu ve Kubilay'ın başı kesilirken alkış tuttukları da bazı tanıklarca bugün ifade edilmektedir.

Bu alkışlar bir korkunun eseri midir, yoksa devrimlere yö*nelik bir tepkinin ifadesi midir? Bugün bunu değerlendirmek oldukça zor? "Halen Güneydoğu'da halkın PKK'ya yiyecek ve yatacak yer ver*mesi nedendir?" sorusu kadar zor bir soru...



* * *



Gelelim madalyonun öbür yüzüne...

Bütün olay ülkedeki dini muhalefeti, özellikle de Nakşileri ezmek için bir "devlet provokasyo*nu" mu?

O kadar da basit değil.

Gerçi sonradan, bu vesileyle, bazı ''rejim düşmanları"nı cezalandırma isteğinin alevlendiği ve örneğin olayın Çerkez Ethem'e bağlanmak is*tendiği, dönemin gazetelerinden anlaşılıyor ama yine de sırf bu sonucu almak için Kubilay'in dev*let tarafından boğazlatıldığını söylemek herhal*de Madımak Oteli'ni Kontrgerilla'nın yaktığı id*diası kadar "saf" bir iddia olur.



* * *



Bence konuyu incelemenin en sağlıklı yolu, o iki saatte neler olup bittiği tartışmasından çıkıp, olayın nedenlerini, dönemin koşullarında ara*mak... Bu açıdan bakılınca olayın, yepyeni bo*yutları gözler önüne seriliyor.

Bir defa şu saptamayı yapmamız lazım: Son 100 yıl içinde ne zaman ülkede bir demokratik*leşme, çok partili rejim arayışı filizlense, bunu bir "gerici isyan" izliyor ve işin ilginç yanı bu "isyan"ların tümü de Nakşi kökenli... İşte 2. Meşrutiyet ve ardından gelen 31 Mart vakası... İşte 1925'te ilk çok partili rejim denemesi ve ardın*dan Şeyh Sait İsyanı, işte 1930'da ikinci deneme ve Menemen...

Bu üçünde de devletin tepkisi çok sert oldu ve üçü de ülkede demokratikleşmenin uzun süre askıya alınmasıyla sonuçlandı.



* * *



Bence Menemen, Cumhuriyet'in en büyük ha*yal kırıklıklarından biridir. Ülkede yapılan ilk çok partili yerel seçimde Menemen'de Atatürk'ün partisi seçim kaybetmiştir.

Halk, karşılaştığı ilk fırsatta şapkaları atıp, feslerini giymiş*tir. Ve herhalde Ankara'dakiler serbest seçimle devrim yapılamayacağını bir kez daha anlamışlardır.

Menemen'i araştırırken en çok Gazi'nin dev*rimlerle demokrasi arasında yaşadığı ikilemden etkilendim.

Serbest Fırka deneyimi Gazi'nin "Bir deneyelim bakalım, becerebilecek miyiz" diye giriştiği bir maceraya benziyor. Tabii her lider gibi o da halkın kendisine itimadını test etmek de istemiş olabilir.

Sonuç, O'nun için de üzücüdür. Örneğin daha 10 yıl önce ulusal savaşı başlattığı Samsun'da halk şimdi muhalefete geçmiştir. Şevket Süreyya, o günlerde yaşanan bir olayı aktarır. Bugüne de ışık tutması açısından yazı*mızı bu anıyla noktalayalım:

Serbest fırka lağvedilmiş ve Gazi, tepkiyi ölç*mek için bir yurt gezisine çıkmıştır. Samsun'a da uğrar.

Akşam sofra kurulur. Ama sofrada bele*diye başkanı yoktur. Gazi kızar:

"Şehirlerine misafir geldik, Reis nerede?"

Hemen gidip, Serbest Fırka'dan seçilen Reis'i bulurlar. Anlaşılır ki, Reis, sofrayı protesto et*miş değildir, davet edilmemiştir.

Ama Gazi o kızgınlıkla "Reis Beyefendi, zatıaliniz artık ka*patılmış bir partinin belediye reisi olarak vazife*nize devam edemezsiniz, değil mi?" der ve istifa*sını ister.

Reis'in yanıtı tüyler ürperticidir:

"Paşam, ben Serbest Fırka'yı temsil etmiyo*rum. Bu seçim, halkın şahsıma güveninin tecellisidir. İstifa edersem, bu güvene karşı gelmiş olu*rum."

1930 Türkiye'sinde bir belediye başkanı Ata*türk'e "beni halk getirdi, halk götürür" diyebil*mektedir.

Atatürk düşünür ve "haklısınız" der, "arzu et*tiğiniz gibi olsun".

Bugünlerde emirle belediye başkam devirmek isteyen "Atatürkçü"Iere ithaf olunur.
 
Top