• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Mao- Cani mi, bugünkü Çin'in mimarı mı?

Suskun

V.I.P
V.I.P
mao-zedong.jpg

Mao... Cani mi, bugünkü Çin'in mimarı mı?


Mao Tse Tung'un uygulamaları ve kişiliği her zaman tartışıldı. Geçen günlerde piyasaya çıkan ve Çinli bir yazar tarafından kaleme alınan, 'Bir Adamın Hayatı, Bir Ulusun Kaderi' adlı kitap, büyük yürüyüşün 70. yılında bu tartışmaları yeniden alevlendirdi. Kitap, Mao'yu 70 milyon Çinlinin katili olarak tanıtıyor.


Çin’in efsanevi lideri Mao’nun Çin Devrimi’nin temellerinin atılmasını sağlayan 'Büyük Yürüyüş'ü tam bir sene sürmüş ve 20 Ekim 1935 tarihinde son bulmuştu. Devrimci güçlerin, hükümet güçlerinden kaçışı için gerçekleştirilen bu yürüyüşe 100 bin kişi katılmış, bir yılın sonunda ancak 10 bini tamamlayabilmişti. Bu yürüyüşün sonunda Mao, Komünist Parti'nin başına geçme fırsatını bulurken, Çin Devrimi'nin fitilini de ateşleyecek gücü eline geçirmiş olacaktı. O günlerden bugüne akıl almaz bir değişim geçiren Çin, bugün dünyanın en büyük ekonomik ve politik gücü olma yolunda hızla ilerliyor. Yakaladığı yıllık yüzde 10 büyüme oranıyla da, Batı'nın gözünü korkutmaya devam ediyor.

Mao'yu Çin'in başına getirecek olan sürecin başlangıç noktası olarak kabul edilen ‘Büyük Yürüyüş’ün sona erişinin 80’inci yıldönümünde, tüm dünya Mao Tse Tung’un, Çin’in bugünkü haline gelmesindeki en önemli etken mi, yoksa milyonların yaşam hakkını elinden alan bir cani mi olduğunu tartışıyor. Bazıları efsanevi liderin, temelini attığı politikalar sayesinde Çin’in bu büyük hamleleri yapabildiğini savunurken, bazıları da ölümünden sonraki yıllarda izlenen dışa açılma politikaları sayesinde bu ilerlemenin kaydedildiğini, bunların Mao’nun belirlediği ilkelerle hiçbir ilişkisi olmadığını savunuyor.
Geçen günlerde yayınlanan Çinli yazar Jung Chan’ın kaleme aldığı, Mao’nun biyografisi niteliğindeki kitap, tartışmaları daha da alevlendirdi. Chang, 1000 sayfalık belgesel niteliğindeki kitabında, Mao’nun bilinen imajını yerle bir ediyor. Kitap Mao’yu Hitler ve Stalin’i geride bırakarak 20. yüzyılın en büyük kasabı olarak tanımlıyor.



Cani mi, Kahraman mı?


Pek çok insan Mao’yu büyük devrimci ve filozof olarak görüyor. Çin Komünist Partisi ise kurucularının “büyük devlet adamı” olarak tarihe geçtiğini savunuyor. Ancak bu sıralar spekülasyonlara yol açan bu biyografi, Mao’nun Hitler ve Stalin’den daha fazla insan öldürdüğü iddiasıyla dikkatleri üzerine çekiyor.
Mao 25 yılı aşan süre boyunca Çin’i “tek adam” olarak yönetti. İktidarı, ölümüne kadar sürdü. Çin’e komünizmi getiren Mao’ya bugün Çin vatandaşları; “en büyük komünist”, “ülkenin kurucusu” ve “ülkenin babası” olarak saygı duyuyorlar. Paraların üzerinde hala onun resmi var. Heykelleri Pekin’in tüm meydanlarını süslüyor. Mao, yaşarken, Batı ülkelerine saygı gösteren bir insandı. Bunun en önemli nedeniyse, Sovyetler Birliği ile olan bağlarını koparmış olmasıydı. 1970’li yılların başında Batı’ya yönelmişti. ABD Başkanı Richard Nixon, kendi tanımlamasıyla “Rus düşmanlarına karşı Mao’nun yardımıyla savaşmıştı.” Mao özellikle 1968 kuşağı tarafından hep bir kahraman olarak görüldü. Vietnam Savaşı’nı protesto etmek amacıyla o yıllarda, dünya çapında pek çok büyük şehirde, binlerce Mao yanlısı sokaklara dökülmüş, kendini öyle sevdirmişti ki kullandığı kül tablası bile açık arttırmada 13 bin dolara, çorba kasesi ise tam 50 bin dolara satılmıştı.
Jung Chang’ın kitabı ise Mao’nun imajını yerle bir ediyor. Mao’nun hayatını anlattığı, “Bir Adamın hayatı, Bir Ulusun Kaderi” adlı kitabın satışları bir numaraya oturmak üzere. Londra’da yaşayan Chang’ın kitabı, daha şimdiden İngiltere, Avustralya ve Yeni Zellanda’da en çok satan kitaplar listesinin başına oturdu. Bir zamanlar ailesiyle birlikte Mao rejimi altında acı çekmiş olan Chang, İngiliz tarihçi eşi Jon Halliday’in yardımıyla, Mao’nun hayatını yazmadan önce o dönemde yaşayan yüzlerce kişiyle görüşüp, onlarca arşiv taramış. Özellikle de Sovyetler Birliği arşivlerinden oldukça yararlanan yazar, Mao’nun çiftçilikten diktatörlüğe uzanan yaşamında, aslında çok hırslı, makam düşkünü bir insan olduğunu belirtiyor. 12 yıl süren araştırmalar sonucu yazdığı kitapta, Mao’nun yükselmek, iktidara oturmak için ülkeyi yıkıp geçtiği, kendisini iktidara yaklaştıran her adımda arkasında binlerce ölü bıraktığı anlatılıyor. Yazarın daha önce yazdığı “Yabani kuğular” adlı kitabı da yok satmıştı. Bu kitapta, 20.yüzyıl da Çin’de yaşayan üç farklı kuşağa ait kadınların acı dolu yaşamını gözler önüne seriyordu.



Uyuşturucu faktörü

Kitaba göre Mao, “başarısını” uyuşturucu kaçakçılığına borçlu. Chang, Mao’nun düşmanlarını katlederek ortadan kaldırdığını, Çin kültürünü ise imha ettiğini yazıyor.O’na göre Mao’nun döneminde bütün ülke toplama kamplarıyla doldurulmuştu ve açlığa mahkum edilen, kurşuna dizilenlerin sayısı 70 milyonun üzerindeydi. Kitapta, Mao’nun kişiliğinin tanımlandığı bölümdeki şu satırlar oldukça dikkat çekici:
“Bugün hala pek çok Çinli Mao’nun estirdiği terör dolayısıyla ciddi travma yaşıyor. Her aile kurban vermiş olmasına rağmen, bu dönemde çekilen acılar hakkında aile içinde bile pek konuşulmuyor. Mao hem Çin’in hem dünyanın başına gelen büyük bir felaketti. Belki de dünya bu terörü ucuz atlattı. Çünkğ Mao, bütün dünyaya sosyalizmi getirmek, emperyalizmi yok etmek istiyordu. Bunun için de Doğu ve Batı arasında bir atom savaşı çıkmasına bile razıydı. Mao’nun en büyük rüyası, “Sosyalist Cenneti” oluşturmaktı. Dünya bu fikirden uzaklaştıkça da daha acımasız davrandı.”
Jung Chang, kitabında Mao’nun yaşam hikayesini özetlerken şu satırlara da yer veriyor:
26 Aralık 1893’te dünyaya gelen Mao, öğretmen oluyor. Ancak bir süre sonra Marksist çevrelere giriyor ve bu felsefeye hayran kalıyor. Dört kez evleniyor 10 çocuğu oluyor. Mao döneminde yaşayan insanların söylediklerine göre; Mao sinsi, hırslı, bencil ve iktidar düşkünü bir insandı. Milyonlarca insan Mao rejimi sırasında öldürüldü, aç bırakıldı, kırbaçlandı. Ancak yine de pek çok Çinli, Mao’nun saygıdeğer bir lider olduğunu, Çin’e saygınlık kazandırdığını söylüyor. Özellikle de Komünist Partisi Mao’nun kanlı geçmişiyle ilgili bir şey bilmek ve konuşmak istenmiyor. Mao, üç kalp krizi geçirdikten sonra * Eylül 1976’da ölüyor. Diktatörlüğü boyunca modernleşmeyi ve gelişmeyi önlemiş olmasının en iyi kanıtı olarak da, ölümünden sonra Çin’in gelişerek dünyaya açılması gösteriliyor.”
Güçlü ÖZGAN
Tempo



Mao Zedong Kimdir?

1893 yılında Çin'in Human eyaletinde doğdu. Babası zengin bir kişiydi. 13 yaşına kadar sabahları tarlada çalışan öğleden sonraları da okula giden Mao Zedong, 1911 yılında Guomindang ordusuna katıldı. Bu ordu 1912 yılında Mançu Hanedanı'nı devirerek cumhuriyet ilan etti. Mao, Marksist fikirlerle de öğretmen okulunda okurken tanıştı; bu fikirler Pekin'e yaptığı bir gezi sırasında pekişti; bu gezi aynı zamanda ÇKP'yi kuracak olan öncülerle tanışma fırsatı verdi Mao'ya.

Mao, soydaşı olan Li Dazhao'dan çok etkilendi ve Li'nin "Çin'deki devrimin ancak köylü tarafından başarılabilir" fikrini daha sonraki mücadelelerinde ana düstur olarak benimsedi.

Mao, ilk siyasal faaliyetlerini Hunan'da özerklik yanlısı bir hareket içinde yürütmeye ve bu hareketin sosyalist gençlik bölümünü örgütlemeye koyuldu. Ardından ÇKP'nin eylemlerine katılacak ve onun desteklediği işçi sendikalarıyla bağlantılı bir madenciler grevi örgütleyecektir. 1921'de yapılan ÇKP kongresinde Mao sekreter oldu. ÇKP'nin ilk taktiği, birleşik milliyetçi taktiği oldu; bu cephede anarşistlerle omuz omuza mücadele yürütüldü ve hatta Cumhuriyetçi Sun Yat-Sen'in Guomindang'ı ile bütünleşildi.

ÇKP, 1925 yılındaki ilk devrimci ayaklanmasını organize etti ve bu ayaklanma kanlı bir şekilde bastırıldı. Bu ayaklanma ÇKP için sonun başlangıcı gibiydi; 1927'ye gelindiğinde hemen hemen sıfır noktasına gelmişti. On yıl sonra parti Japon işgalcilerine karşı bir kez daha Guomindang ile işbirliği yaptı; ancak bu kez, kendi birliklerinin bağımsızlığını korudu; çünkü rüzgar artık Mao'nun kızıl devrimcilerinden yana esiroydu.

Aslında Mao, 1925 yılından itibaren parti ile ters düşen tezleri savunuyordu. Büyük ayaklanmalar geleneğini sürdüren Mao, Hunan eyaletinde ilk köylü birliklerinin kuruluşunu destekledi. Mao, yabancı etkisine açık olan şehirlerinden ziyade bu etkiye kapalı olan köylülerin harekete geçirilmesinin daha kolay olduğunu düşünüyordu. Ayrıca ÇKP'nin şehirli yöneticilerinin SSCB'nin sözcülüğünü yapmaktan başka bir iş yapmadığını düşünüyordu. Bu hareket Mao'nun liderliğe yükselmesinde önemli bir dönüm noktası oldu.

1927'deki kırımdan sonra komünistlerin yeniden örgütlenişi sırasında Çin Köylüler Birliği'nin yönetimine seçildi Mao. "Güz hasadı ayaklanması"ndan arta kalan birkaç köylüyü bir araya getiren Mao, ilk devrimci orduyu kurdu. Ne var ki Guomindang'ın lideri General Çan Kay-Şek'e bağlı hükümet birlikleri, Mao'nun devrimci ordusunu Jinggang Dağlarına sığınmaya zorladı; Mao, burada Parti'nin destek vermemesine rağmen, kasım 1927'den itibaren toprakları köylüler arasında paşlaştırdı ve köylüleri silahlandırdı. Kızıl Ordu'nun gelecekte komutanı olacak olan Zhu De'nin askeri yardımıyla kızıl üsler, özellikle Jiangxi Eyaletinde çoğaldı. 1931'de devlet başkanlığını Mao'nun üstlendiği bir Çin Sovyet Cumhuriyeti ilan edildi; iki yıl sonra, Parti Merkez Komitesi'nin geri çekilmesi üzerine Mao bu eyalette komünist devrimin başına geçti.



UZUN YÜRÜYÜŞ VE İKTİDAR

Komünistler, 1934 sonbaharında bir yıl sürecek bir Uzun yürüyüş için Jiangxi'yi boşaltmak zorunda kaldılar: yola çıkan yaklaşık 100 000 kişiden yürüyüşün sonunda ancak onda biri hayattta kalabilmiştir. Kızıl Ordu birlikleri, düşman kuşatmasından kurtulmak için kendinden daha kalabalık ve daha iyi silahlanmış hükümet kuvvetleriyle çarpışa çarpışa kuzeybatıya doğru zorlu bir dağlık arazide 10 000 kilometre yol yürümüşlerdi.. İşte bu Uzun Yürüyüş'ün mimarları ve kalan 10 000 kişi, Çin devriminin de seçkinlerini oluşturdu.

Uzun yürüyüş ve daha sonraki dönemde ÇKP ve Mao, milliyetçi tepkiden de destek alarak kendi yönetimi altındaki topraklarda karşılıklı yardımlaşma ekipleri oluşturarak ekonomik örgütlenmeyi sürdürdü. Bu tarz örgütlenme şu ilkeden hareket ediyordu: "Parti otoritesi, ilke olarak tabana ifade özgürlüğü tanıyan ama yukarıdan alınan kararların tartışılmasını yasaklayan bir demokratik merkeziyetçilik ve dünşünceyi baskı altına alan "özeleştiri". Mao, Makyavel'den itibaren siyasette geçerli olan bir ilke ile başlangıçta, Parti'nin genel direktiflerine aykırı olarak (hedef için her yol meşrudur), zengin köylülerin desteğini yitirmemek için, aşırı sert bir tarım reformundan uzak durma politikasını uyguladı.

Mao, Guonmindang'a karşı üç yıl süren savaş ve Kuzey Çin köylülerinin yoğun bir biçimde hareket geçirilişi sonucunda, 1 Ekim 1949'da Pekin'de Tian An Men Meydanı'nda bir bildiri okuyarak Çin Halk Cumhuriyeti'ni ilan etti. (Kaynak: Büyük Ansiklapedi) 1954 yılında Devlet başkanı seçilen Mao, artık rejimin ideolojik güvencesi ve yeniden kavuşulan birliğin simgesiydi.



DÜŞÜNCESİ


1956'da Hrusçov'un Stalin'in kişiliğini tapınmayı eleştiren ve hatalarını ortaya koyan raporundan sonra, Çinli yöneticiler, ölmüş totoliter şefi savunmaya kalkıştılar; böylece Mao'ya yönelebilecek eleştirilerin önünü kesmek istediler. Nitekim Mao da, 1957'de verdiği Halkın İçindeki Çelişkilerin Adil Çözümü konulu söylevinde Marksist ve Leninis anlayışlarla arasındaki mesafeyi dile getirdi.

Sosyalizme geçiş evresi boyunca, Marksiszm-Leninizm, önceliği ekonomik etkenlere verir ve partinin ideolojisinin egemen olduğu kültürel alanı her türlü çelişkiden uzak tutar. Mao, Taocu yin ve yang geleneğine yaslanmakta tereddüt göstermeyerek, çelişkili etkenlerin ortadan kalkması nedeniyle, ideolojik devrimin ekonomik devrimden önce geldiği "kitle çizgisi" halinde kollektif enerjiyi seferber edecek ard arda devrimlerin zorunlu olduğunu ileri sürdü. Bu bağlamda, İleriye Doğru Büyük Sıçrama (1957-1960) gönüllü stratejisini benimsedi; bu doğrultuda "tarım cephesi askerleri" haline getirilmiş köylülerden ölçüsüz bir üretim çabası istendi. Büyük Sıçrama'nın sonucu 13 milyon kişinin açlıktan ölmesine yol açan bir kıtlık oldu. Bunun üzerine "Büyük Önder(!)" ülkenin doğrudan yönetiminden çekildi.

Mao'nun önemli fikir kaynaklarından biri de Charles Darwin'di. Daha sonra anlatılacak olan Kültür Devrimi'nin temelinde de bu fikirlerin olduğu görülecektir. K. Mehnert, bu konuda "Mao, kurduğu bu düzenin felsefi dayanağını "Çin sosyalizminin temeli, Darwin'e ve Evrim Teorisi'ne dayanmaktadır" diyerek açıkça belirtmişti" demektedir.



II. DÖNEM İKTİDAR


1963'ten itibaren, belli başlı Maocu tezlere dayalı olarak olağanüstü bir propaganda saldırısı, bir sosyalist eğitim kampanyası başlatıldı: partinin kitleler tarafından denetlenmesi, hiyerarşiye son verilmesi, el emeğiyle kafa emeği, şehirle köy arasındaki faklılığın kaldırılması. Halk Kurtuluş Ordusu'nun yöneten Lin Biao, Mao'nun kişiliğinde gerçek bir tapınmayı örgütledi. Mao, bir kez daha ekonomi uzmanlarına karşı çıktı ve iktidarı ele geçirmek üzere parti aygıtına karşı Kültür Devrimi'ni (1965-1969) yönetti. Dört Eski'yi (eski düşünceler, eski kültür, eski alışkanlıklar ve eski adetler) yok etmeyi, Kültür Devrimi, bürokrasiyi eleştiriyordu.

Liselerde ve üniversitelerde şiddet hareketleri başladı, öğretmenler dövüldü; 1966'da çoğunluğu öğrencilerden, fanatik gençlerden oluşan milyonlarca Kızıl Muhafız'ın seferber edilmesiyle terör doruk noktasına ulaştı. Bu döneme hakim olan Kaostu. Komünizmin Kara Kitabı adlı eserde bu dönem şöyle tasvir ediliyordu: "Hepsi ölüme mahkum edilen devrim karşıtları, bütün halkın davet edildiği açık duruşmalarda, Kızıl muhafızlar tarafından parçalanıyorlardı. Halk ise bu esnada "öldür öldür!" diye bağırıyordu. Kızıl Muhafızlar bazen parçaları kızartıp yiyor ya da hala canlı olan mahkumun gözleri önünde ailesine yediriyordu; herkes "eski mülk sahibi"nin karaciğerinin ve kalbinin yendiği ziyafetlere ve konuşmacının yeni kesilmiş kafalardan yapılmış bir kazık dizisi önünde konuştuğu toplantılara davetliydi."

Çin'de yamyamlığa varacak kadar şiddetlenen nefret ve vahşet hakimdi. (Komünizmin Kara Kitabı, s. 617)" Kızıl Muhafızlar, şehirleri denetim altına aldılar ve geçmişin simgesi dedikleri her şeyi yakıp yıktılar. Kendi içlerinde de bölünmüş haldeki Kızıl Muhafızlar, ordu tarafından düzene uymaya çağrıldı. Bu düzenleme bizzat Mao tarafından yönetildi. Mao'nun en çok eleştirilen yönü de bu oldu.

Kendisinden sonra gelen yöneticiler tarafından Mao'nun uyguladığı Kültür Devrimi, rejimin uğradığı tüm başarısızlıkların nedeni olarak gösterildi. Aynı şekilde, İleriye Doğru Büyük Sıçrama'dan başlayarak, Mao'nun tüm hataları, ihtiyarlayan otokrat üzerinde büyük etkisi olan eşi Jiang Quing'in yönettiği Dörtlü Çete'ye mal edildi. Kültür Devrimi'nin hem örgütlenmesine hem bastırılmasına katılmış olan bu önde gelen Maocular, 9 Eylül 1976'da Mao'nun ölmesinden sonra iktidarlarını sürdüremediler.
chairman-mao.jpg




*Kültür Devrimi: Mao Zedung iktidar mücadelesi sırasında çok planlı hareket etmiş, büyük bir sabırla başarısızlıklardan geçe geçe başarıya ulaşmıştır. Ülke içinde kendisine karşıt güçleri yenilgiye uğrattıktan, II. Dünya Savaşı sonrası emperyalizmin tasfiyesini sağladıktan, 1 Ekim 1949'da Çin Halk Cumhuriyeti'ni ilan ettikten sonra, artık yeni hedefi kuracağı düzeni daim kılmaktı. Bu amaçla tasarlamış olduğu insan modeline ulaşmak için 1966 Kasımında "Büyük Proleter Kültür Devrimi"ni başlatmıştır. Bu devrimin önemli ilk öğesi, Mao'nun adeta putlaştırılmaya varan önemi yani halka benimsetilen; insanı, toplumu, doğayı dönüşüme uğratan; insanları kendi sistemine göre varoluşları hakkında bilgilendiren bir düşünce tarzı olan "Mao Zedung Düşüncesi(MZD)"dir. Bu düşünce tarzıyla Mao, bir çok sistemin, ideolojinin sahip olduğu yapısına uygun tek tip insan ütopyasını bir süreliğine gerçekleştirmiştir.

*Jiang Qiang: 1980'de Dörtlü Çete duruşmasında, ömür boyu hapse mahkum edilen Jiang Wuing, 1991'de intihar etti.
 
Top