İnsanın kendisini anlatmasının, kendisini iyi ifade etmesinin önünde pek çok engel vardır.
Birincisi, insanın kendisini fazla önemsemesidir. Mesela çoğu insan tanıştığı insanların isimlerini aklında tutamaz çünkü o sırada zihni kendisinin nasıl göründüğü ile meşguldür. Kendisiyle bu kadar meşgul bir insan elbette kendisini ifade edemez. Kendisini anlatmakta zorlanır.
İkincisi, insanın konuşurken kendini sınavda gibi hissetmesidir. Çoğu insan konuşurken sanki dinleyenler, onun hatalarını bulmak için dinliyorlarmış gibi bir kaygıya kapılır.
Üçüncüsü, sade bir dil kullanmayı bilmemektir. Soyut kavramlar, teknik terimler ya da İngilizce kelimeler kullanarak konuşan insanları anlamak zordur. Böyle konuşan insanlar sadece anlaşılmaz değil, aynı zamanda itici de olurlar.
Dördüncüsü, konuştuğu konuda bütün bildiklerini anlatmak hevesidir. Çoğu insan bir konuda sahip olduğu bilgilerin hepsini anlatmak için çırpınır. Sanki bazı bilgileri anlatmazsa “sözlüde” kırık not alacakmış gibi hisseder kendini. Pek çok insanın çok konuşmasına rağmen kendini anlatamaması bu nedenledir.
Peki, iyi konuşmak için ne yapmak, nasıl davranmak gerekir?
Her şeyden önce insanın kendisini önemseyi bırakıp, kendini karşısındakinin yerine koyması gerekir. İnsan hem karşısındakinin ruh halini anlamalı hem de onun neyi ne kadar bildiğini düşünerek konuşmalıdır. Ancak bu şekilde anlatanla dinleyen aynı dalga boyuna girer. Kendisini değil, dinleyeni ön planda tutan, onu düşünen insanlar kendilerini çok iyi anlatırlar.
İkincisi, insanın kendini anlatması için ne söyleyeceğini bilmesi ve içten olması gerektiğidir. Ne söyleyeceğini bilen ve içten konuşan insanlar kendilerini çok iyi ifade ederler.
Üçüncüsü sade ve duru bir dil kullanmaya özen göstermektir. Kevin Hogan, “Benim işim duygu ve düşüncelerimi herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatmaktır. Eğer bir kuantum fizikçisi olsaydım, çocuklar için kuantum fiziği kitabı yazardım. Benim yapmak istediğim zor meseleleri kolay anlaşılabilir hale getirmektir.” der.
Dördüncüsü ise soyut kavramlarla konuşmaktan kaçınmaktır. Mesela “adalet” gibi bir kavramı soyut olarak anlatmaya çalışmak yerine “Köroğlu” öyküsü anlatmak daha etkilidir. Doğru zamanda, iyi anlatılan bir öyküden etkilenmeyecek insan yoktur. Öyküler insanları birbirlerine yaklaştıran duygusal köprülerdir. Kendini anlatmak, kendini iyi ifade etmek isteyen herkesin iyi öykü anlatmayı öğrenmesi gerekir.
Anlaşılması zor kavramlar, teknik laflar, istatistikler yerine günlük hayattan öyküler, hayatın içinden benzetmeler kullanmak çok daha etkilidir.
İnsanın kendisini iyi anlatabilmesi için ne söyleyeceğini bilmesi, kendisini dinleyenin yerine koyması, içten ve alçakgönüllü davranması, sade bir dil kullanması ve öykü diliyle konuşması gerekir.
Birincisi, insanın kendisini fazla önemsemesidir. Mesela çoğu insan tanıştığı insanların isimlerini aklında tutamaz çünkü o sırada zihni kendisinin nasıl göründüğü ile meşguldür. Kendisiyle bu kadar meşgul bir insan elbette kendisini ifade edemez. Kendisini anlatmakta zorlanır.
İkincisi, insanın konuşurken kendini sınavda gibi hissetmesidir. Çoğu insan konuşurken sanki dinleyenler, onun hatalarını bulmak için dinliyorlarmış gibi bir kaygıya kapılır.
Üçüncüsü, sade bir dil kullanmayı bilmemektir. Soyut kavramlar, teknik terimler ya da İngilizce kelimeler kullanarak konuşan insanları anlamak zordur. Böyle konuşan insanlar sadece anlaşılmaz değil, aynı zamanda itici de olurlar.
Dördüncüsü, konuştuğu konuda bütün bildiklerini anlatmak hevesidir. Çoğu insan bir konuda sahip olduğu bilgilerin hepsini anlatmak için çırpınır. Sanki bazı bilgileri anlatmazsa “sözlüde” kırık not alacakmış gibi hisseder kendini. Pek çok insanın çok konuşmasına rağmen kendini anlatamaması bu nedenledir.
Peki, iyi konuşmak için ne yapmak, nasıl davranmak gerekir?
Her şeyden önce insanın kendisini önemseyi bırakıp, kendini karşısındakinin yerine koyması gerekir. İnsan hem karşısındakinin ruh halini anlamalı hem de onun neyi ne kadar bildiğini düşünerek konuşmalıdır. Ancak bu şekilde anlatanla dinleyen aynı dalga boyuna girer. Kendisini değil, dinleyeni ön planda tutan, onu düşünen insanlar kendilerini çok iyi anlatırlar.
İkincisi, insanın kendini anlatması için ne söyleyeceğini bilmesi ve içten olması gerektiğidir. Ne söyleyeceğini bilen ve içten konuşan insanlar kendilerini çok iyi ifade ederler.
Üçüncüsü sade ve duru bir dil kullanmaya özen göstermektir. Kevin Hogan, “Benim işim duygu ve düşüncelerimi herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatmaktır. Eğer bir kuantum fizikçisi olsaydım, çocuklar için kuantum fiziği kitabı yazardım. Benim yapmak istediğim zor meseleleri kolay anlaşılabilir hale getirmektir.” der.
Dördüncüsü ise soyut kavramlarla konuşmaktan kaçınmaktır. Mesela “adalet” gibi bir kavramı soyut olarak anlatmaya çalışmak yerine “Köroğlu” öyküsü anlatmak daha etkilidir. Doğru zamanda, iyi anlatılan bir öyküden etkilenmeyecek insan yoktur. Öyküler insanları birbirlerine yaklaştıran duygusal köprülerdir. Kendini anlatmak, kendini iyi ifade etmek isteyen herkesin iyi öykü anlatmayı öğrenmesi gerekir.
Anlaşılması zor kavramlar, teknik laflar, istatistikler yerine günlük hayattan öyküler, hayatın içinden benzetmeler kullanmak çok daha etkilidir.
İnsanın kendisini iyi anlatabilmesi için ne söyleyeceğini bilmesi, kendisini dinleyenin yerine koyması, içten ve alçakgönüllü davranması, sade bir dil kullanması ve öykü diliyle konuşması gerekir.