İLK GÖRÜŞME VE TEKLİF (ECHELON)

yilmaz27

Ne Mutlu Türküm Diyene
Site Yetkilisi
Süper Moderatör
"- İNSANLARIN TÜMÜNÜ SEVMEK ADINA

"TEK BİR" İNSANI SEVMEKTEN VAZGEÇTİĞİNDE;



İNSANLARIN TÜMÜNE MUTLULUK VERMEK ADINA

"TEK BİR" MUTLULUĞU

DİNAMİTLEMEKTEN ÇEKİNMEDİĞİNDE;



İNSANLARIN TÜMÜNÜN KALBİNİ KAZANMAK ADINA

"TEK BİR" KALBİ KIRMAKTAN KORKMADIĞINDA;



YANİ;



YARIN YAPACAĞIN İYİLİKLER İÇİN, GEREKİYORSA,

BUGÜN KÖTÜLÜKLER YAPTIĞINDA;



AYIKLIK MAKAMININ KAPILARINI AÇARAK,

HERŞEYDEN UYANIK BİR HALDE KENDİNDEN GEÇEREK,

KUVVETLİ KAFİRLİK KARŞISINDA ZAFERLER KAZANARAK,

ADEMOĞLU'NUN İÇLERİNİ BÜTÜNÜYLE FETHEDECEK

VE "ÇİRKİN YÜZLÜ GERÇEKLERİ GÖRMEKTEN ÜRKENLER"

SINIFINDAN ÇIKIP;



KURBANLARI - ŞEHİTLERİ - KAHRAMANLARI VE

DAHİLERİ BULUNAN "İMRENİLESİ ADAM" OLACAKSIN"...



"- AKSİ DURUMDA?"...



"- BİLİR MİSİN Kİ,

CEHENNEMDEKİLERİN TANRI'YA OLAN İMANI - İNANCI

DÜNYADAKİLERDEN ÇOK DAHA SAMİMİ,

HATTA TAM OLMASI GEREKTİĞİ GİBİDİR.



ÇÜNKİ;



TECRÜBE ETMİŞLERDİR

VE HERBİRİ ÖTE DÜNYAYI

CAYIR CAYIR YANARAK

BİZZAT YAŞAMAKTADIR.



LAKİN;



ARTIK ÇOK GEÇ KALMIŞLARDIR!!!



DURMA, KALK VE İŞE KOYUL! "...



"- HIMMM!??!"...



***



Tam o sırada, uykusunun yarı uyanıklığa yüz tuttuğu anda, yaşadığı zaman diliminin ve an'ın önemini farkedemeyecek halde, kafasındaki plan ve tasarılarını - geleceğe dair akış diyagramlarını - halihazırda neyi varsa, ve dünya üzerindeki yerini "olabilecek en derin ve hızlı biçimde" oynatacak, ve bütün dengeleri altüst edeceğini henüz kavrayamadığı şu cümleleri duydu Hasan :

"- Dümdüz ve bilindik mantık kurallarının mengene misali sıkan - yangın çıkmış ve dumana garkolmuş bir oda gibi boğan - gayet bayıcı ve bir o kadar da sıradan haldeki yaşamını, muhteşem bir şölene veya cıvıl cıvıl bir maskeli baloya çevirmeliyiz! Kaynaşmalıyız! "…

Sonra da sustu o konuşan ve kan çanağı gözlerinde bir volkan şahlanmışçasına, Hasan'ın da gayet net duyabileceği şeyleri, dudakları hiç ama hiç kımıldamadan mırıldanmaya başladı.

Bir yandan da onu süzüyordu :

"- O ben olmalı, ben de o. Altyapısı çok müsait. Bilgi birikimi ve beyin atılganlığı fazlasıyla tatminkar. Tek şey var : O bazı şeylerin farkında değil! Ona bir kapı, bir pencere açmalıyım. Ne çocukluğundaki macır mahallesi denilen fakir bataklığında, ne okulunda, ne de çalıştığı işyerlerinde ve arkadaş çevresinde görmediği, bugüne dek hiç öğrenmediği bir ufuğa götürmeliyim onu.

Benliğini kuşatmış olan, kuşattıkça da bedenine sinen o yapış yapış zırhı herhangi bir yerinden mutlaka delmeliyim. İşinin - elbiselerinin - yemeklerinin - gördüğü ağaçların - uzun uzadıya yayılan yolların - anne, baba ve kardeşinin - hatta oğlunun (ki o daha bebek, kolay olur), velhasıl rüyalarının bile değişime uğrayacağı; kara kuru - sarışın - esmer - kumral ve aynı zamanda da fevkalade zengin kadınların bile, sahip oldukları servetin miktarına bakılmaksızın onun tarafından kolayca terkedilebileceği;

rakamlarının doğruluğu türlü merciilerce onaylanmış bir piyango biletinin, ikramiye tutarının devasalığı zerre kadar bile düşünülmeden yırtılıp atılabileceği bir dünyanın penceresini;

ama tersleyerek ama ikna etmek amacıyla büyüleyerek ardına kadar açmalı, onu, yeni ufku veya o ufka ulaştıracak yol ile muhakkak tanıştırmalı, sonra da başbaşa bırakmalıyım.

Öyle ki, ulaşacağı o ufukta kaygı - kuşku - üzüntü - keder - hayıf - pişmanlık hiç yok ve her türlü aksaklık giderilmiştir.

O'nun arzularının dışında hiçbir şey gerçekleşmez.

Muhteşem bir zümrüd-ü anka'nın sırtında kaf dağını aşan bir prens gibi bulutlarla top sektirmece oynar başın, ve gak dediğinde su guk dediğinde et önündedir o ufukta.

Ne kulak tırmalayan aykırı bir ses, ne de hazmedilmeyen bir söz vardır ortalıklarda. Herşeyin hesabı da en ince ayrıntısına varana dek yapılmıştır.

Mesela, bas önündeki onlarca düğmeden birine, tüm hayvan ve bitkiler anında terbiye edilsin - yat dediğinde yatsın herbiri ve kalk komutunla da ayağa fırlasın.

Peki ya hemen hemen her gün yediğin ve çok ama çok sevdiğin yumurta?
Onu nasıl istersin? Saman sarısı - kavun içi - limon kabuğu - kanarya?

Sağ üst köşeden başlayan ve alt alta sıralanan check-box'lardan dilediğini işaretle ve yumurtan da aynen öyle pişsin.

Hımm, demek şu ilerideki çiçeği beğenmedin, çünki, durup dururken kıkırdıyor ve porno seviyesinde açık seçik fıkralar anlatıyor sana. O halde, hava alıp normale dönsün diye parka filan götür hadi onu cep telefonuna aktarıp, ama sadece dile bunu, anında gerçekleşecektir zaten.

Ya diğer "albenili" çiçek? Çekinme çekinme, kokla.

Şu an için zor belki ama, gelecekte RJ45 veya fiberoptik benzeri kablolardan kokular da transfer edilecektir, bil. Dokun ona.

Üzerine öylesine serpiştirilen koyu küf yeşili orantısız lekeler nasıl durmuş peki purusya mavisinin üstünde, söyle?

Tabii yahu, aralara biraz şafak kızılı damlatıp emrinizi anında yerine getirsinler, sorun mu? Hayır mı, fikir mi değiştirdiniz, ona da tamam. Silip, yerine nar çiçeği ve koyu vişne çürüğü arasında bir ton koysunlar ha?

Hoop, oldu bile.

Ne?

Duvarlar kül rengi ve alacaya yakın mı, hani, beyne dinlendirici masajlar yapan?

Hazır hazır. Yapıldı istediğin!

Kadınlar mı?
Çelik ışıltısı tadındaki melodi kırıntıları yani. Sürat, ve ona bağlı baş dönmelerinin yegane sebebi olan, yarı sentetik yumuşaklıları mı soruyorsun?

Şu havalandırmayı aç sonuna kadar öncelikle.

Ve bil ki, artık taş yontmayacak, heykel üretmek için terlemeyeceksin günlerce.
Sadece dile ve hangisini dilemişsen, o senin olsun.

Kaşları özenle alınmış o "başka bir kadın" yüzünün hışırdayan ateşi, parfümünün,
taşıyan rüzgarı bile sarhoş, birhoş eden kokusu, mobilyaların tamamına sinmiş ve oralarda birikmiş "tacizci" şehvet kokuları.

Bunların da hepsi senin.
Kadın dediğin başka nedir ki?...

Mor ve kırmızının kadife naifliğindeki ışımaları - kırılgan biblo ve vazolar - bardağa tapan, baş eğen sürahiler - gökyüzünü hedeflemiş ihtişamlı şamdanlar - oymaları tümüyle altın yaldızından oluşan çerçevelerle donanmıştır, ve, odalar bir baştan öbür başa dek tamamen "Ayna" bu dünyada.

Çünki ayna, derinliğin yanısıra sonsuzluk da katar oynaşmalara!..

Ezilmiş çimenlerin toprakla karışıp da genzi geren kokusuna yatmak yok ama artık o ufukta.

"Bir parça yaşam" kokan çamurları da diri diri çiğneyemeyecek; dişinin kovuğuna sıkışan kavrulmuş susam tanesini dilinle çıkardıktan sonra, ön dişlerinle çıt diye ezdiğinde ortaya çıkan yanık kokusu da senin dikkatini pek cezbetmeyecek artık.

Çünki senin dansın, yani "tene tapan - değişik bedenlerden can bulan", "Senin" valsin başlayacak artık!...

Hepsi için açmalıyım ona bu ufku. Yaşamalı. Daha önce yaşadıklarını düşünmeli,
hepsini silmeli, ve şimdi bunları yaşamalı. Bütün çocukluğunu düşünmeli.

İlk gençlik zamanlarının yakası apaçık gömleklerini, suyla ıslata ıslata özenle taradığı saçlarını, hayalarını patlatacakmışçasına sıkan veya içinde kaybolduğu bitpazarı işi pantalonlarını düşünmeli...

Güzelim yarıyıl tatillerini kabusa çeviren, "- Boş durulmaz, ayakkabıcı Süleyman'a gidilecek!" lakırdılarıyla;

o küçücük tamir atölyesinin bir köşesinde ayakta bile zor duran örsün üstünde, başkalarının tepe tepe kullandığı ayakkabıların çivileri "içeride kol gezen soğuktan dolayı kızarıp morarmış minicik ellerle" düzeltilip - yeniden kullanılır hale getirilecek.

Huryaaa edilen - gündüz ayrı gece ayrı gösterimler yapan, ve herkesi Bruce Lee ve Superman hayranı eden ama Behçet Naçar - Zerrin Egeliler başrollü filmlerin de bolca gösterildiği sinemaların, veya, camları gazeteyle kapatılmış ve seks filmi oynatan kahvehanelerin önünde uzun uzun durulmayacak;

dumanı üstünde iki tane ekmek alınarak, soğuyuncaya kadar bir elden öbürüne geçirildiği esnada üf-püf edilirken tam, babaya rastgelindiğinde ve ekmekler hemen ona devredildiğinde, üst kısımları neredeyse donmuş haldeki eller pantalonun cebine sokulmuş olsa da, baba korkusundan şööyle bir ıslık bile çalınamadan ve bazen de akşam ezanının eşlik etmesiyle;

hiç de eğlenceli olmayan o eve(!) dönülecek...

Geçti bütün bunlar, geçmişte kaldı.

Yok yok. O ufuk kesinlikle açılmalı ve Hasan da yaşamalı.

Gerçi bu "malumun ilamı" bile olsa, öncelikle bir eklif etmeli, sözde, iknaya çalışmalı."...

Bütün bunları, Hasanın da duyabileceği şekilde, fakat, dudaklarını hiç mi hiç kımıldatmadan mırıldanan DevilofHacker (DoH), sesi oldukça pürüzlenmiş birşekilde konuştu :

"- Hayatlarımızı birleştirelim!"...

Hasan'ın bitkin yüzünün az önce gerilmiş olan hatları da gevşeyerek :

"- Tamam ama, önce "hayat nedir?" bir uzlaşalım. Ve, bu mümkün mü sence? Uzlaşabilir miyiz? "...

DevilofHacker, okşayan bir ses tonuyla :

"- Ben hayatın, beyaz şapka takıp, yapılamaz denileni yapmak - girilemez denen bilgisayar sistemine girmek - çözülemez denilen şifreyi çözmek vee, kurbanları asla ifşa etmeden, destek olmaktan ibaret olabileceğine inanıyorum.

Getirileri otomatikmen seni bulacaktır zaten, ve, bira - sigara - internet - elbise ve aşk dışında bir şeylere de ihtiyacın yoktur o hayatta.

Bilgisayarın güncel, bağlantın güçlü olsun yeter.

Haa, bir şey daha!;

ECHELON'un paçasından hemen tut ve sakın bırakma!

Senin yapabileceğin birşey bu, sakın gözünde büyütme,
ve ona entegre olup faydalanırken kimseye de çıtlatma!"...

Hasan, bu söylemleriyle neleri kastettiğini biliyordu DoH'un.

"Beyaz Şapka" ile, "White Hacking" denilen "Beyaz Kırma"'yı işaret ediyordu.

Güvenlik ve Test amaçlı erişim, çoğunlukla bilişim sistemi sahibinin bilgisi dahilinde gerçekleşse de; onun bilgisi dışında ama herhangi bir tahribata yol açmadan ve sistem sahibinin her şekilde uyarılması için güvenlik deliklerinin saptanması eylemine bu ad verilir, ve bu işin hacker'ına da "Beyaz Şapkalı Hacker" (BŞH) denir.

Yani yaptığı iş kötü gibi görünse de, sonuçları - getirisi iyidir kurban için.

Ve bu tarzın insanlara yönelik yararları konusunda hiçkimsenin kuşkusu bulunmamaktadır bilişim sektöründe.

ECHELON ise dünyanın gözleri ve kulaklarıdır.

Elektronik - Digital istihbaratın en gizli ve en fazla konuşulan sistemidir.

Amerika - İngiltere - Kanada - Avustralya - Yeni Zelanda tarafından ortaklaşa kurulmuştur.

Dünya yörüngesinde dolanan 5 stratejik uyduyu kullanır, ve her uydunun da yeryüzünde iletişim halinde olduğu bir istasyonu vardır. Takviye olarak 100'den fazla küçüklü büyüklü uydudan da veri alınabilir.

Bilgisayar - Telefon - Cep Telefonu - E Posta - Faks - Telefaksları dinlemek ve izlemek için okyanus altındaki iletişim hatları dahil, herşeyi "her an" kontrol altında tutuyor sistem.

Hasan ile DoH'un bu konuşmayı yaptığı dönemlerde (1998-2000), dakikada 2 milyon - günde 3 milyar telefon görüşmesini izleyip dinleyebiliyordu ECHELON.

Bilgisayarlar arası yazışmaların da takip edildiğini söylemeye gerek görmüyorum.

Dinlenen herhangi bir kişinin dünya üzerindeki net koordinatlarını da,
yani evinizin adresini de tespit edip kayıt altına alabiliyordu...

Hasan'ın sesi boğazının orta yerinde düğümlendi ve o düğüm de "acısı çok keskin bir tutam filizgin otu" misali içerlerine indi :

"- Peki herşey boka bulanırsa, "Beni suçlama, ne yaptımsa senin için yaptım!" mı diyeceksin? "...

"- Bunu ben değil sen diyebilirsin. Çünki hayatlarımızı birleştirdiğimiz an ben gideceğim. Sadece sen kalacaksın ve DevilofHacker olarak yaşayacaksın.
Gerek sanalda gerekse normal hayatta."...

"- Topu şimdiden bana attın bile! "...

DevilofHacker elindeki birayı kaldırmış, koca bir yudum almış, sonrasında da kara gözleri sulu birşekilde,Hasan'a gülümsüyordu :

"- Canımdan bile vazgeçip sana can katışım topu sana atmak mı? "

"- Kabul ediyorum. Nasıl yapacağız," dedi Hasan sakince...

DoH'un sesi birden çok uğursuz bir tonda havada vınladı :
"- Bugünkü hayatının tümünden ve yeryüzündeki herşeyden vazgeç!!! "...

"- ???????..."...

Ne ve nasıl yapacağı konusunu düşünmeye dalmıştı ki Hasan;

DevilofHacker yaşadığı karanlık dünyadaki acılarla bilene bilene neştere benzemiş olan keskin zekasıyla, dramatizm ve şaşırmışlığın zirvesindeki sahneye bir panayır - bir lunapark fırtınasıymışcasına giriş yaptı :

"- Rıza göster, nam da senin olsun, ün de! Varlığını, şu düşündüğün "bilinmezlik karanlığına" gömüver. Sen de biliyorsun ki gömülmeyen şey fidana dönüşmez, filiz vermez! Metadan metaya seyahat edip durmayı bırak! Kendine çok uzaktan bakmayı nice zaman önce hakettin sen, ve şu halinle sadece gıcırdayıp duran bir dolap beygirine benziyorsun! Halin hüzün verici!

Gecenin bir yarısı bilgisayarının başından kalk; şöyle bir yıldızlara bak ve düşün!
Madem ki içinde bulunduğun ortam sana feyz vermiyor, konuştuğun kimseler tatmin etmiyor, terketmene mani olan ne? Ölümlülere ağlama artık ve ölü bile olsa kalplerin - beyinlerin içine bak!

Hatalar ve isyanlar yüzünden pişmansan, ve kollektif akılla yoğrulmuşsan, bil ki zaten ölüsün! Ve yine bil ki, o topluluklardan yayılarak tüm mekan ve zamanı dolduran şey, sadece "bilindik kokuşmuş et kokusu"! Reddet ki artık tadına bakmayı, "dünya nimetleri için zaaf gösteriyor" pozisyonundan çık!

Her meseleye bir cevabı olan, her gördüğünü kucaklayan, her bildiğini anlatan bir kimse mi gördün, hemen uzaklaş! Çünki onunla Tanrı ilgilenir ve gerekeni yapar, bırak onu. Sen diğerlerinin içindeki yoksulları hisset her daim, ve onların yoksulluğu mukabilinde en ağır yükleri taşı! Bana inan, kaldırdığın ağırlık miktarınca feraha ereceksin!

Karamsarlığın kaynağı ışıktan uzak olmaksa,
çabala ve sen ışık olup "beyaz ışık" saç etrafına!!! "…


***Alinti Kelimelerin sihirbazi
 
Top