Harezm Türkçesi ve Edebiyatı
Bugün Orta Türkçe derside, Harezm Türkçesi ve edebiyatı ile ilgili bir araştırma yapmam ve bilgilerimi arkadaşlara sunmam gerekiyordu. Bu konu ile ilgili bilgi alabilmek için başta A. Bican Ercilasunun Türk Dili Tarihi adlı kitabı olmak üzere, Fuat Bozkurt, M. Fuat Köprülü, Aysu Ata
gibi Türkolojiye emek veren üstadlarımızın eserlerinden yararlandım. Bu konuda ağ üzerinde paylaşılmış bir yazı olmadığı için, bu çalışmamı paylaşmak istedim. Belki bir arkadaşımız bu dönemin dil ve edebiyat özellikleriyle ilgili bilgi almak isterse, bu kaynak ona yardımcı olabilir diye düşündüm.13. yüzyıldan sonra büyük ölçüde Karahanlı Türkçesinden koparak oluşan ve zamanla imparatorluk denilebilecek kadar büyük bir devlet kuran Harzemşahların, o dönemde geliştirdikleri dil ve edebiyat ile ilgili bilgilerimizi iki ana başlık altında toplayabiliriz:
1. Harezm Dönemi Tarihine Genel Bakış
2. Harezm Döneminde Dil ve Edebiyat Gelişmeleri
2. Harezm Döneminde Dil ve Edebiyat Gelişmeleri
Harezm Dönemi Tarihine Genel Bakış
Ceyhunun aşağı bölümünde verimli bir deltadan oluşan bu bölge (Harezm), çok eski zamanlardan beri Orta Asyanın siyasi ve medeni tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. 4. yüzyıldan başlayarak bu topraklara egemen olan Harzemşahlar, bu bölgenin eskiden beri sahipleridirler ve İslamiyetin bu bölgede yayılmasından sonra da bu bölgede varlıklarını koruyacaklardır. Egemenlik dönemleri süresinde bir dönem Emevi, Abbasi ve Samanoğullarının hâkimiyeti altına giren Harzemşahların başkenti önce Kât sonra ise Ürgenç şehri olmuştur.
1077 yılında Selçuklu İmparatorluğundan Melikşahın, büyük bir Türk beyini Harezm bölgesinin valiliği ile görevlendirmesi sonucu, daha sonradan Harezmde kurulacak olan büyük bir Türk devletinin temeli atılmış, yani bu devletin çekirdeği oluşturulmuş olunuyordu. Bu dönemden sonra Harezm bölgesinde bir devlet kurmak için önderlik yapan Atsız, Selçuklu Sultanı Sencere karşı ayaklanmış; fakat başarılı olamamış, daha sonra da yeniden Selçuklu egemenliğine girmiştir. Atsız döneminde Harzemşahlar devleti sağlam biçimde kurulmuş ve Selçuklu Devletinin bölünmesiyle birlikte sınırlar kısa dönemde genişletilerek Horasan, Rey, İsfahan, İran ve Afganistanı içine alan bölgede büyük bir Türk İmparatorluğu kurulmuştur.
Kısa sürede büyük gelişmelerle sınırlarını Seyhundan Dicleye kadar uzatan Harzemşahlar, o dönemde Asyanın en güçlü devletlerinden biri olmalarına karşın, içte çok çürük bir yapıya sahiptiler. Yönetimde, komutanlar arasında ve aile içinde meydana gelen çekişmeler ve çekememezlikler nedeniyle orduda ve yönetimde disiplin kalmamıştı. Aynı dönemde devleti oluşturan boylar arasında da düşmanlıklar başlamıştı. Mezhep kavgalarının da yaşandığı o dönemde bir de devlet karşısına Cengiz Hanı almak durumunda kalınca, yapılan savaşlarda başarısızlıklar yaşanmıştır. Moğollara karşı başarılı mücadeleler gösteren; fakat Cengiz Han ve Anadolu Selçuklularına karşı uğranılan başarısızlıklar neticesinde devlet, sınırları içerisindeki toprakları zamanla kaybetmiş ve 1231 yılında resmen son bulmuştur.
Harezm Döneminde Dil ve Edebiyat Gelişmeleri
Coğrafi konumu sayesinde ekonomik yönden gelişmelerin merkezi olan Harezm bölgesinde, bu gelişmelere paralel olarak kültürel gelişmeler de yaşanıyordu. Bu bölgenin Türkleşmeden önce de İslam kültürü ile temellendirilmesi ve neticesinde zamanla Türkleşerek yüksek bir kültür ve uygarlık seviyesine ulaşması, o bölgede bilim ve yazın alanında gelişmelerin yaşanmasını hızlandırmıştır.
Harezm döneminin parlak siyasi gelişmelerine paralel olarak, bölgenin her tarafında değerli bilginlerin idaresi altında düzenli ve kaliteli bir eğitim yapılıyor, Harizmlilerden büyük âlimler yetişiyordu. Bu dönemde yetişen Zemahşeri ve Şehristanî, özellikle İslam dünyasında çokça tanınır duruma gelmişti.
Harzemşahlar döneminde Harezmde bilim ve yazın alanında büyük etkinlikler olmuştur. Harezm illerinde düzenli medreseler ve büyük kitaplıklar kurulmuştur. Bu dönemde, diğer dönemlerde olduğu gibi sultanlar bilginleri ve sanatçıları korumuşlardır. Bu dönemde yazılan birçok eserin, dönemin hükümdarı Atsıza sunulmuş olması da sultanların ilme gösterdikleri önem açısından dikkat çekicidir. Saraylarda bilim toplantılarının düzenlendiği bu dönemde, sanatçılar Arapça ve Farsça divanlar da ortaya koymuşlardır. Birçok eserlerin Harezm Türkçesi ile nüshaları yazılmıştır. Özellikle Yesevi tarikatından etkilenen Türkler, Türkçe eserler vermeye çalışmışlardır. Hükümdarların çoğunun fazlaca Arapça ve Farsça bilmediklerini ve onların Türkçe eserlere daha fazla önem verdiklerini düşünürsek, bu dönemde yazın dilinde de Türkçenin kullanılmasının teşvik edildiğini görebiliriz.
Ekonomik ilişkiler nedeniyle uğrak bir yer olan Harezm bölgesi, Oğuzlar, Kalaçlar, Kimaklar, Bayavutlar, Kıpçaklar ve Türkmenler in bu bölgeye yerleşmesiyle birlikte daha da Türkleşmiştir. Bu dönemde orduda ve sarayda Türkçe konuşulmuş, eğitim dili olarak da Türkçe kullanılmıştır. Halk içerisinde de Türkçenin hâkim dil olmasına karşın, devlet dili olarak Farsça, bilim ve din dili olarak da Arapça kabul edilmiştir. Fakat bu dönemde özellikle yazın dili olarak da Türkçe önem kazanmaya başlamıştır. Nitekim dönemin en büyük ilim adamlarından birisi olan Zemahşeri de, Mukaddemet-ül Edeb adlı eserinde, dönemin Harezm Türkçesinden örnekler sunmuştur. Yine bu şekilde Türk Dili üzerine eserler yazıldığı tahmin edilmektedir; fakat Moğol yayılması döneminde bu eserler büyük olasılıkla yok edilmiştir.
Beşinci ve altıncı yüzyıllarda İslam alemini kaplayan tasavvuf akımı, Harezm alanında da hızla gelişmiş, büyük bölgelerde tanınmış sûfîler yetiştirerek, başlarına her sınıf halktan binlerce mürid toplamışlardır. Bu topluluklardan birine mensup olan müridiler, Moğol istilasından önce toplanmış ve bu istila döneminde şehit olmuşlardır. Altıncı yüzyılın son zamanlarında buralara Ahmet Yesevi halifeleri gelmeye ve özellikle İran kültürüne yabancı olan köy halkı ile, göçebe Türkler arasında tarikatlerini yaymaya çalışmışlardır. O dönemde Harezmde sadece Müslümanların değil, ateşperestlerin, Hristiyanların ve Zerdüştlerin de bulunduğunu düşünürsek, Yesevi tarikatının düşüncelerinin bu bölgeye aktarılmaya çalışılması ile bölgenin tam olarak İslamlaşmasına katkıda bulunulduğunu söyleyebiliriz.
Harezm döneminde, Mukaddemet-ül Edeb ve Kısasül-Enbiya adlı iki önemli eser, günümüzde o dönemdeki sosyal yapı ve kültürel öğeler hakkında bize bilgi vermektedir. Nitekim bu eserler üzerinde araştırma yapan Zeki Velidi Togan, Nuri Yüce ve Aysu Ata, eserlerdeki derinliği ortaya koymuşlardır.
Kısa dönemde yayılarak geniş bir imparatorluk kuran Harzemşahlar, egemenlikleri süresince Türk dili ve yazını açısından önemli gelişmeler meydana getirmişlerdir. Güçlü bir orduya sahip olmalarına rağmen, yönetim bakımından pek etkili olamayan Harzemşahlar oluşturdukları Harezm Türkçesini de Çağatay Türkçesinin egemenliğine bırakarak önemli bir devri sona erdirmişlerdir.
Yavuz Tanyeri