Felsefede Estetik
Sanatı ve aynı zamanda -ona bir sanat eseri gözüyle bakarsak- tabiatı felsefi olarak inceleyen felsefe dalına estetik adı verilir. Estetik bir tutum fikri estetik için son derece önem taşır. Sanat eserleri insan ürünleridir. Fakat aynı zamanda doğal nesnelere de uygulanabilir. Estetik, temel konusu olan sanat eseri ve estetik tutum kavramını tanımlamayı amaçlar. Estetik, sanal eserlerinin ne derece temsili olacağını ve ne derecede onların yaratıcılarının duygularını ifade edeceği sorularına cevap arar. Estetik olarak tatmin edici konuların kendine has değerini tesbit etmeyi amaçlar. Estetik, bir sanat eserinin varlığının tabiatı sorununu (o bîr sözcükler ya da sesler bütünü müdür, yoksa bir renk yığını ya da fiziksel bir nesne midir?) ele alır. Ayrıca estetik İle ahlaki değer arasındaki ilişki sorunuyla da ilgilenir.
Güzelliğin yaratılması ve değerlendirilmesiyle uğraşan estetiğin, sosyoloji, biyoloji ve antropolojiyle yer yer dirsek teması olmakla birlikte, aslında felsefe ve psikolojinin bir parçasını oluşturur. Estetik terimi çok gevşek bir biçimde (her ne kadar bazı yazarların bu tanımla iki nedenle anlaşamamakta iseler de), "sanalların bilimsel incelemesi" olarak tanımlanmaktadır. İlk neden, bilimsel yaklaşımın evrensel olarak kabul edilebilir tek yaklaşım olmamasıdır; ayrım 'spekülatif ve 'deneysel' estetik arasında yapılmıştır ve felsefenin bazı alanları, sanat tarihi ve sanat eleştirisi ilk kategoriye yani spekülatif estetiğe girer. Spekülatif estetik, güzelliğin tabiatı ya da sanat eserlerinin anlamı gibi üst düzeyden sorunlarla ilgilenir; oysa deneysel estetik, değerlendirme süreçlerinin unsurlarını bilimsel olarak incelemeyi İhtiva eder. Böylece İkinci anlaşmazlık noktası, bir sanat eserini neyin oluşturduğu konusunda ortaya çıkar: deneysel estetikte kullanılan deneysel uyarımların bazısının, gerçek-hayaiın müziği (reallite music), resim sanatı, şür ya da heykeltraşlıkla çok az ortak yanı vardır.
Diğer sosyal bilimcilerin yanışını psikologlar da deneysel yaklaşımı benimsemişlerdir; gerçekte deneysel estetik alanı en eski psikoloji dallarından birisidir. Bu disiplinin kurucu babalarından birisi, aynı zamanda fizikçi, fizyolog ve filozof da olan Alman Gustav Theodor Fechner'dir. Fechner'in psiko-fizik alanına ilişkin kapsamlı incelemeleri onu estetiğin sorunlarına yöneltti ve I876'da Vorschule der Ästhetik (Estetiğe Girişj adlı eserini yayınladı. Fechner'in amacı açık 'aşağıdan esietik' dediği şeyi kurmaktı; o ilkin, sevilen ve sevilmeyen şeylerin temel mekanizmalarıyla ilgilendi ve modern deneysel psikolojide işlenenlerle epeyce ortak yanı bulunan deneysel teknikler kullandı, örneğin, böyle bir teknik, içerisinde öznelerin, kendilerine sunulan çeşitli şeylerden en çok hoşlandıklarını seçmelerinin istendiği bir 'tercih yöntemi' idi. Fechııer bu İlk ve başlangıç noktasından, daha karmaşık estetik sorunlarına geçmeyi umuyordu.
İnsanların farklı renkler, görsel kalıplar ve işitsel uyarıları tercihlerini ölçmek suretiyle güzelliği aşırılıkların yokluğuyla İlişkili olarak düşünen eski "estetik araç" teorisini sınamaya girişti. Fechner'in bu çizgiler boyunca gerçekleştirdiği ilk çabalar deneysel estetiğe sağlam bir metodolojik taban sağladıysa da, son yirmi oluz yıldır elde edilen bulgular (örneğin Valentin'in Güzelliğin Deneysel Psikolojisi adlı eserinde) genel olarak tutarsızdır. Örneğin, 'estetik araç' ya da 'altın seksiyon'la ilgili hiçbir ikna edici kanıt elde edilemedi ve deneysel estetiğe olan ilgi sonunda azalmaya yüz tuttu.
Bununla birlikte, 1960'ların ortalarında psikolog Daniel Berlyne, kadim sorunlara farklı bir yaklaşımla eğilen bir araştırma dalını tanımlamak üzere 'yeni deneysel estetik terimini ortaya attı: Berlyne teorik temelini biyoloji üzerine oturtmuştu. Yeni yaklaşımın iki önemli görünümü estetik tepkinin başlıca belirleyicisi olarak ve Berlyne'in 'birbirini tamamlayıcı değişkenler' dediği şey üzerindeki vurgusudur. Bu teori şunu savunur: Sanat nesneleri, gözlemcinin uyanıklık, dikkat ya da heyecan düzeyini etkilemek suretiyle haz doğururlar; onlar bunu karmaşıklıkları, şaşırtıcılıkları ya da benzerlikleri gibi birbirini bütünleyen özellikler aracılığıyla yaparlar. Başka deyişle, gözlemci enformasyonu uyarımın farklı özelliklerinden çıkartır ve sonuçta uyanıklık düzeyi onun bu uyarımı açıklama olasılığını belirleyecektir. Berlyne bir uyarımın 'hazcı değeri' ya da 'tatmin ediciliği'nin öznenin bir tersine çevrilmiş U-biçimli eğrisine göre uyanıklık düzeyiyle ilişkili olduğunu söyler; dahası tatmin edicilik aracı bir uyanıklık düzeyi doğuracak uyarımlara göre çok büyüktür. Bu, formun birbirini bütünleyen değişkenleri ve psikolojinin (motivasyon, keşif ve oyun gibi) diğer alanlarıyla bütünleşme potansiyeli üzerindeki vurgudur ki, bu, yeni formu eski deneysel estetikten ayırd eder. Her ne kadar bazı araştırmacılar Berlyne'in teorik formülasyonunun ayrıntılarını tartışacaklarsa da, yeni deneysel estetik sağlıklı ve geleceği parlaktır. Gelişme üç kapsamlı çizgide olmuştur.
I- Bu çizgi doğrudan Berlyne'in tamamlayıcı değişkenleriyle ilgisiyle ilişkilidir. Öyle görünüyor ki, bu çizgide uygulanan deneysel ölçüm tekniklerinin geliştirilmesi çok önceleri Geştalt psikologlarınca meydana getirilen 'formun önceliği' kavramının tabiatına ilişkin sorulara daha fazla ışık getirecektir.
2- Bu çizgi ise, gözlemcinin karakteristiğinin araştırılmasını kapsar. Araştırma alanlarından birisi, örneğin Jung'un dışa dönüklük/içe dönüklük ve estetik yargı gibi kişilik faktörleri arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır.
3- Muhtemelen en güç araştırma alanı olan bu çizgi duygu ve bilme arasındaki ilişkiyi ele alır: Yani, bir estetik cevabın duygusal yönü nasıl olur da onu kuşatan düşünce süreciyle etkileşimde bulunur? Bu soru türü aslen Freud tarafından, sanatsal yaratma sürecinin psikanalitik yoldan incelemelerinde görülmüştür. 1980'lerde bir kez daha ona dönülmektedir (örneğin Panel Machotka ve Rober Zajonc gibi araştırmacılar tarafından). Günümüzde deneysel araştırmanın spekülatif estetiğin bazı karmaşık sorunlarıyla baş etme yolunda oldu-(Terbiyeden-Yoksunum)-ğunu Öne sürenler vardır. Bu gibi araştırmacılar deneysel ve spekülatif estetik arasındaki uzlaşmanın günün birinde gerçekleşeceğini beklemektedirler.
Sanatı ve aynı zamanda -ona bir sanat eseri gözüyle bakarsak- tabiatı felsefi olarak inceleyen felsefe dalına estetik adı verilir. Estetik bir tutum fikri estetik için son derece önem taşır. Sanat eserleri insan ürünleridir. Fakat aynı zamanda doğal nesnelere de uygulanabilir. Estetik, temel konusu olan sanat eseri ve estetik tutum kavramını tanımlamayı amaçlar. Estetik, sanal eserlerinin ne derece temsili olacağını ve ne derecede onların yaratıcılarının duygularını ifade edeceği sorularına cevap arar. Estetik olarak tatmin edici konuların kendine has değerini tesbit etmeyi amaçlar. Estetik, bir sanat eserinin varlığının tabiatı sorununu (o bîr sözcükler ya da sesler bütünü müdür, yoksa bir renk yığını ya da fiziksel bir nesne midir?) ele alır. Ayrıca estetik İle ahlaki değer arasındaki ilişki sorunuyla da ilgilenir.
Güzelliğin yaratılması ve değerlendirilmesiyle uğraşan estetiğin, sosyoloji, biyoloji ve antropolojiyle yer yer dirsek teması olmakla birlikte, aslında felsefe ve psikolojinin bir parçasını oluşturur. Estetik terimi çok gevşek bir biçimde (her ne kadar bazı yazarların bu tanımla iki nedenle anlaşamamakta iseler de), "sanalların bilimsel incelemesi" olarak tanımlanmaktadır. İlk neden, bilimsel yaklaşımın evrensel olarak kabul edilebilir tek yaklaşım olmamasıdır; ayrım 'spekülatif ve 'deneysel' estetik arasında yapılmıştır ve felsefenin bazı alanları, sanat tarihi ve sanat eleştirisi ilk kategoriye yani spekülatif estetiğe girer. Spekülatif estetik, güzelliğin tabiatı ya da sanat eserlerinin anlamı gibi üst düzeyden sorunlarla ilgilenir; oysa deneysel estetik, değerlendirme süreçlerinin unsurlarını bilimsel olarak incelemeyi İhtiva eder. Böylece İkinci anlaşmazlık noktası, bir sanat eserini neyin oluşturduğu konusunda ortaya çıkar: deneysel estetikte kullanılan deneysel uyarımların bazısının, gerçek-hayaiın müziği (reallite music), resim sanatı, şür ya da heykeltraşlıkla çok az ortak yanı vardır.
Diğer sosyal bilimcilerin yanışını psikologlar da deneysel yaklaşımı benimsemişlerdir; gerçekte deneysel estetik alanı en eski psikoloji dallarından birisidir. Bu disiplinin kurucu babalarından birisi, aynı zamanda fizikçi, fizyolog ve filozof da olan Alman Gustav Theodor Fechner'dir. Fechner'in psiko-fizik alanına ilişkin kapsamlı incelemeleri onu estetiğin sorunlarına yöneltti ve I876'da Vorschule der Ästhetik (Estetiğe Girişj adlı eserini yayınladı. Fechner'in amacı açık 'aşağıdan esietik' dediği şeyi kurmaktı; o ilkin, sevilen ve sevilmeyen şeylerin temel mekanizmalarıyla ilgilendi ve modern deneysel psikolojide işlenenlerle epeyce ortak yanı bulunan deneysel teknikler kullandı, örneğin, böyle bir teknik, içerisinde öznelerin, kendilerine sunulan çeşitli şeylerden en çok hoşlandıklarını seçmelerinin istendiği bir 'tercih yöntemi' idi. Fechııer bu İlk ve başlangıç noktasından, daha karmaşık estetik sorunlarına geçmeyi umuyordu.
İnsanların farklı renkler, görsel kalıplar ve işitsel uyarıları tercihlerini ölçmek suretiyle güzelliği aşırılıkların yokluğuyla İlişkili olarak düşünen eski "estetik araç" teorisini sınamaya girişti. Fechner'in bu çizgiler boyunca gerçekleştirdiği ilk çabalar deneysel estetiğe sağlam bir metodolojik taban sağladıysa da, son yirmi oluz yıldır elde edilen bulgular (örneğin Valentin'in Güzelliğin Deneysel Psikolojisi adlı eserinde) genel olarak tutarsızdır. Örneğin, 'estetik araç' ya da 'altın seksiyon'la ilgili hiçbir ikna edici kanıt elde edilemedi ve deneysel estetiğe olan ilgi sonunda azalmaya yüz tuttu.
Bununla birlikte, 1960'ların ortalarında psikolog Daniel Berlyne, kadim sorunlara farklı bir yaklaşımla eğilen bir araştırma dalını tanımlamak üzere 'yeni deneysel estetik terimini ortaya attı: Berlyne teorik temelini biyoloji üzerine oturtmuştu. Yeni yaklaşımın iki önemli görünümü estetik tepkinin başlıca belirleyicisi olarak ve Berlyne'in 'birbirini tamamlayıcı değişkenler' dediği şey üzerindeki vurgusudur. Bu teori şunu savunur: Sanat nesneleri, gözlemcinin uyanıklık, dikkat ya da heyecan düzeyini etkilemek suretiyle haz doğururlar; onlar bunu karmaşıklıkları, şaşırtıcılıkları ya da benzerlikleri gibi birbirini bütünleyen özellikler aracılığıyla yaparlar. Başka deyişle, gözlemci enformasyonu uyarımın farklı özelliklerinden çıkartır ve sonuçta uyanıklık düzeyi onun bu uyarımı açıklama olasılığını belirleyecektir. Berlyne bir uyarımın 'hazcı değeri' ya da 'tatmin ediciliği'nin öznenin bir tersine çevrilmiş U-biçimli eğrisine göre uyanıklık düzeyiyle ilişkili olduğunu söyler; dahası tatmin edicilik aracı bir uyanıklık düzeyi doğuracak uyarımlara göre çok büyüktür. Bu, formun birbirini bütünleyen değişkenleri ve psikolojinin (motivasyon, keşif ve oyun gibi) diğer alanlarıyla bütünleşme potansiyeli üzerindeki vurgudur ki, bu, yeni formu eski deneysel estetikten ayırd eder. Her ne kadar bazı araştırmacılar Berlyne'in teorik formülasyonunun ayrıntılarını tartışacaklarsa da, yeni deneysel estetik sağlıklı ve geleceği parlaktır. Gelişme üç kapsamlı çizgide olmuştur.
I- Bu çizgi doğrudan Berlyne'in tamamlayıcı değişkenleriyle ilgisiyle ilişkilidir. Öyle görünüyor ki, bu çizgide uygulanan deneysel ölçüm tekniklerinin geliştirilmesi çok önceleri Geştalt psikologlarınca meydana getirilen 'formun önceliği' kavramının tabiatına ilişkin sorulara daha fazla ışık getirecektir.
2- Bu çizgi ise, gözlemcinin karakteristiğinin araştırılmasını kapsar. Araştırma alanlarından birisi, örneğin Jung'un dışa dönüklük/içe dönüklük ve estetik yargı gibi kişilik faktörleri arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır.
3- Muhtemelen en güç araştırma alanı olan bu çizgi duygu ve bilme arasındaki ilişkiyi ele alır: Yani, bir estetik cevabın duygusal yönü nasıl olur da onu kuşatan düşünce süreciyle etkileşimde bulunur? Bu soru türü aslen Freud tarafından, sanatsal yaratma sürecinin psikanalitik yoldan incelemelerinde görülmüştür. 1980'lerde bir kez daha ona dönülmektedir (örneğin Panel Machotka ve Rober Zajonc gibi araştırmacılar tarafından). Günümüzde deneysel araştırmanın spekülatif estetiğin bazı karmaşık sorunlarıyla baş etme yolunda oldu-(Terbiyeden-Yoksunum)-ğunu Öne sürenler vardır. Bu gibi araştırmacılar deneysel ve spekülatif estetik arasındaki uzlaşmanın günün birinde gerçekleşeceğini beklemektedirler.