Balıkesir Antik Kentleri
Akhyraous
Akhyraous’un Balıkesir’in 15-20 km. güneyindeki, Hocakalesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır.
Akhyraous ismi Prof.Dr. Bilge Umar’a göre Hellen dilinin çarpıtılmış bir sözcüğü olup bir anlamı yoktur. Luwi dilinden türetilerek Hellen diline uyarlandığını da düşünebiliriz.
Bigadiç ilçesinin doğusunda bulunan tepe üzerinde M.S. XI. yüzyılda Bizanslılar tarafından yapılmış Achyraos Kalesinin kalıntıları bulunmaktadır. Yunan işgali döneminde karargah olarak kullanılan kalenin dış surları çok harap bir şekilde günümüze kadar gelebilmiştir.
Haçlı Seferi sırasında Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa 1190’da buradan geçmiştir.
Hadrianoutherai
Hadrianoutherai’nin Balıkesir yakınlarında olduğu sanılırsa da yeri saptanamamıştır.
Bu isim Hellen dilinde Hadrianus’un av yeri anlamında olup M.S.II.yüzyılda yörede ayı avı yapan İmparator Hadrianus tarafından kurulmuştur.
Poimanenon (Eski Manyas)
Balıkesir, Manyas Gölü ile Susurluk arasındaki Eski Manyas (yeni adı Soğuksu) köyünün 4 km. ilerisindeki bir tepe üzerindedir.
Poimanenon, Hellen dilinde Poimanaların kenti anlamına gelir. Büyük olasılıkla da Luwi dilinden gelme bir sözcüktür. Eski çağda Manyas ve Apolyont (Uluabat) gölünün güneyinde yaşayanlara Poimaneol’ler denilmiştir.
Poimaneon'da kazı yapılmadığından, antik kaynaklarda da ismine rastlanmadığından tarihi ile ilgili bilgilerimiz yetersizdir.Bununla beraber M.S.II.yüzyılda kent sikke basmış, Bizans İmparatorluğu'nun Komnenoslar döneminde de güçlü bir kalesi olduğu bilinmektedir. Bugün Soğuksu Köyü’nün içerisinde birkaç önemsiz mimari parça dışında günümüze kentle ilgili kalıntı gelememiştir.
Yöre, Roma, Bizans, Selçuklu ve Karasi Beyliği yönetiminde kalmıştır. Haçlılar 1204 yılında bu yöreye gelmişlerdir. Manyas XIV.yüzyılda Osmanlı topraklarına katılmıştır. XIX.yüzyıl sonlarında Hüdavendigâr (Bursa) vilayetinin Karasi (Balıkesir) sancağının Bandırma kazasına bağlı bir nahiye merkezi idi. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından işgal edilmiş 14 Eylül 1922'de Yunan işgalinden kurtulmuştur. Ancak bu işgal sırasında Manyas, tamamen yakılıp yıkılmıştır.
Artemea
Artemea’nın bugünü Gönen kaplıcalarının bulunduğu yerde olduğu sanılmaktadır. Artemea ismi Hellen dilinde Artemis Yurdu anlamına gelir.Roma döneminde bu isim Latince’ye uyarlanmıştır.O yıllarda var olduğu sanılan Artemis mabedinin yanında kent kurulmuştur.
Artemea’nın kurulduğu tarih kesin değildir. Ayrıca Gönen kaplıcalarının bulunduğu yerde de Eski Çağ kalıntılarına rastlanmamakla beraber yörede o yıllara ait mezar stelleri bulunmuştur. M.S.VI.yüzyılın ilk yarısında Doğu Roma İmparatorluğunun kentlerinden söz eden Hıerokles’de ismi geçmektedir.
Zeleia (Sarıköy)
Biga-Gönen yolu üzerinde,Gönen’in 12 km. kuzeybatısındaki Sarıköy yanındaki tepenin yamaçlarındadır.
Zeleia isminin kökeni anlaşılamamıştır. Homeros, İliada’da Zeleia’nın Troia Savaşına savaşçılar gönderdiğini yazmıştır. Ayrıca tarihçi Arrianos da Büyük İskender’in Granikos Savaşı (M.Ö.334) öncesinde burada konakladığını belirtmiştir. Bunun yanı sıra da Zeleia’lıların savaşta, biraz da korkudan İskender’e yardımcı olduklarını sözlerine eklemiştir. Buna rağmen Zeleia gelişmiş bir kent değildir. Ayrıca eski çağlara ait kalıntıları da günümüze gelememiştir.
Kyzikos
Bandırma’nın 5 km. kuzeybatısında, Kapıdağ yarımadasını ana karaya bağlayan, dar ve alçak kıstağın kuzey doğusundadır.
Burası İlk Çağ’da karaya yakın bir ada konumunda idi. Arktonnesas denilen ada Hellence “Ayı Adası” anlamındadır. Kyzkos isminin Hellen dilinde anlamı olmadığı gibi kökeni de bilinmemektedir.
Kyzikos ile ilgili araştırmalara XV.yüzyılda başlanmıştır. Nitekim İtalyan tüccar ve araştırmacı Ankonalı Cyriacos, burada gördüğü, ancak günümüze çok azı gelebilmiş kalıntılardan söz etmiştir.Onu izleyen yıllarda ise diğer gezginler kentle ilgili hiçbir bilgi vermemişlerdir.XVIII-XIX.yüzyıllarda Avrupalı gezginler Kyzikos’a gelmişlerse de yalnızca Hadrianus mabedi ile ilgilenmişlerdir.C.Texier de tiyatronun ayakta kalmış kemer ayaklarının çizimlerini yapmıştır. Perrot,1862’de yayınlanan Galatia ve Bithynia seyahatnamesinde Kyzikos’un günümüze ışık tutan plânı ve bazı kalıntılarını çizmiştir.Onları Rustafsaell ve Hasluck’un çalışmaları izlemiştir.
Arkaik dönemde (M.Ö.479 öncesi) burada Dolionez denilen bir topluluk yaşıyordu.Bununla beraber kentin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu da açıklık kazanamamıştır.
Kyzikos’un ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamakla beraber M.Ö.756’da Miletos’dan gelenlerin kenti ele geçirdiği bilinmektedir.Miletoslu göçmenlerin yönetiminde, çevrenin önemli bir balıkçılık ve ticaret merkezi olmuş, Karadeniz kentleriyle yapılan ticarette üs konumunu yüklenmiştir. Ord.Prof.Dr.Ekrem Akurgal’ın burada yaptığı kazılarda Geç Geometrik dönem keramiklerinin bulunduğu kentin M.Ö.VII.yüzyılın ilk yarısında kurulmuş olduğunu ortaya koymuştur.Ancak kent konumuna Miletoslular zamanında erişmiştir.
Perslere karşı başlatılan ayaklanmada Miletosluların yanında olmamışlardır.İsyanı bastırmak için yola çıkan Pers donanmasını, onlar gelmeden önce Daskleion kentindeki satrap Olbares ile anlaşarak onlara bağımlılığını bildirmişlerdir. Bu nedenle de Kyzikos, diğer kentler gibi yakılıp yıkılmaktan kurtulmuştur.M.Ö.498’de Atina’nın egemenliğine girdiğini Xenophon’dan öğreniyoruz. M.Ö.281 de Kunupedion savaşının ardından Seleukos Krallığının eline geçmiştir. Kyzikos’un Pergamon Krallığı ile olan ilişkileri de bu dönemde başlamıştır. Pergamon Krallığının vasiyet yoluyla Roma’ya katılmasından sonra da Bergama’ya bağlı bir Roma eyaleti konumuna girmiştir.Kısa bir süre sonra bağımsızlık hakkını elde etmiştir.Ancak M.Ö.I.yüzyılın ikinci yarısında Roma’nın doğu ülkeleri komutanı Antonius’un donanmasını hazırlaması isteğini kabul etmemiş, bunun sonucu olarak da bağımsızlığını kaybetmiştir.
İmparator Hadrianus döneminde (M.S.117-138) önemli bir kültür merkezi olmuştur.İmparator M.Ö.124’de Kyzikos’a gelmiş, kısa süre sonra da İmparatorluğun kültürünü benimseyen kentler arasına girmiştir.Bu nedenle Roma’nın ekonomik desteğini kazanmış, kentte yeni eserler yapılmaya başlanmıştır.
Doğu Roma İmparatoru Constantinus’un, Byzantionu başkent yapmasıyla birlikte Kyzikos’lu bilginler oraya göçmüşlerdir.Ne var ki,Byzantion’un deniz ticaret merkezi oluşu Kyzikos’u ekonomik yönden çöküntüye uğratmıştır.Arap akınları, 943 depremi kente zarar vermiştir. Nikaia piskoposluğunun güçlenmesinden ötürü Kyzikos’da oraya bağlanmıştır.Bunun ardından 23 Eylül 1063 depremi kenti tümüyle yıkmış, halk da Artaka’ya (Erdek) göçmüş ve bir daha da eski günlerine dönememiştir. Kyzikos’dan günümüze ulaşan kalıntıların başında Hadrianus Mabedi gelmektedir. Mabedin yapımına Hadrianus döneminde başlanmış, Marcus Aurellius döneminde (M.S.161-180) tamamlanmıştır. Kyzikos’un güneybatısındaki mabet kentin geçirdiği depremlerden etkilenmiş,taşları çeşitli yapılarda kullanılmak üzere yerlerinden sökülmüştür.Günümüze mabetten yalnızca çevresindeki terasları destekleyen bir kemer ve tonozlu temelleri gelebilmiştir.
Anconalı Cyriacus da mabedin 33 sütununu ve üst yapısının ayakta olduğunu gördüğünü belirtmiştir.Kyzikos tiyatrosu, kent surlarından bazı kalıntılar dikkati çekerse de bunların pek fazla bir önemi bulunmamaktadır.Roma döneminde içerisinde gladyatör gösterileri ile vahşi hayvan mücadelelerinin yapıldığı amfitiyatro Hamamlı ve Çeltikçi köyleri arasındaki bir dere yatağındadır.M.S.124 depremi kentteki birçok yapı gibi burasını da yıkmıştır.Kentin nekropolü Edincik yolu üzerindedir. Kyzikos kalıntıları İstanbul Arkeoloji Müzeleri ile Erdek Açık Hava Müzesindedir. İstanbul Arkeoloji Müzesi Arkaik dönem eserlerinin sergilendiği salonda bir erkek torsosu ile dans eden figürler, Erdek’te ise asma dalı ve üzüm salkımları kabartmaları ile bezenmiş sütun parçası dikkati çekmektedir.
Kyzikos’un nümizmatik alanında da ayrı bir önemi vardır.Kyzikos,Perslerin M.Ö.V-IV yüzyıllarda elektron stater basma izni verdiği birkaç kentten birisi olmuştur.
Kyzikos’ta 1988–1997 yılları arasında Atatürk Üniversitesi öğretim üyelerinden Sayın Prof.Dr. Abdullah YAYLALI tarafından kazılar yapılmıştır. 1997 yılından sonra uzun bir süre ara verilen kazı çalışmaları 2006 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla yeniden başlamıştır.
2006 yılında Hadrian Tapınağında sürdürülen kazı çalışmalarına 2007 yılında da devam edilmiş, ayrıca nekropol alanında da çalışmalar yapılarak önemli sonuçlar elde edilmiştir.
Artaka (Artake)
Erdek’in önünde bulunan ve günümüzde Zeytinlik olarak bilinen ada Artake ismi ile tanınıyordu.Ayrıca karşısındaki tepe üzerindeki antik kente de bu isim verilmişti.
Artake sözcüğü M.Ö.2000’lerde yaygın bir dil olan Luwi dilinden gelirse de anlamı bilinmiyor. Artake’nin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu hakkında da bilgimiz yok.M.Ö.VIII yüzyılda Miletoslu göçmenler burasını ele geçirerek Hellenleştirmişlerdir.
Byzantion’lu Stephanos,Timosthenes isimli bir İlk Çağ tarihi yazarının Artaka’yı Kyzikos’da bir dağ ve önündeki adacığın ismi olduğunu yazdığını ileri sürmüştür. Plinius da bu adanın ismine Artacaeon olarak değinir. Bunların dışında Artake ile ilgili belirgin bir bilgimiz yoktur.
Miletos önderliğinde başlatılan Batı Anadolu ayaklanmasına katılan kentleri cezalandırmak için Perslerin gönderdiği donanma diğer kıyı kentleri gibi Artaka’yı da talan etmiş,yakıp yıkmıştır.Buradan kaçan halk da günümüzdeki Erdek’in olduğu yere kaçarak oraya yerleşmişlerdir. Ortaçağ da Artaka bir ara canlı bir kent konumuna geçmeye çalışmışsa da sonuçta her zaman yakınındaki Kyzikos’a bağımlı kalmıştır.Artaka’dan, geçirdiği yangın ve depremlerden dolayı günümüze hiçbir tarihi kalıntı ulaşamamıştır.
Aureliane
Aureliane, Balıkesir’in Havran ilçesinin bulunduğu yerde kurulmuş bir İlkçağ kentidir.Thebe kentinin kalıntıları yakınındadır.
Aureliane’nin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu konusunda kesin bir bilgimiz yoktur. Arkeolojik kazıların yapılmadığı, yalnızca kısmen yüzey araştırmaları ile yetinilen kentin ismi ilk defa Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında (M.S.161-180) kullanılmıştır.Bu İmparator ile kentin ismi yakın bir benzerlikten öteye gitmez.Havran, adını buradan geçerek Ege’ye dökülen bir çaydan almıştır. Prof.B.Umar’a göre bu isim “Sal” anlamında “Wana” ile bol su olan “Abra” dan türemiş olabilir.
Aureliane, Akhaların komutanı Akhilleus tarafından, Thebe kenti ile birlikte yıkılarak ortadan kaldırılmıştır.
Antandros
Antandros, Edremit Körfezi’nin kuzeyindeki İda dağının güney eteklerinde bulunan Kaletepe’nin batı yamaçlarında, Edremit-Altınoluk karayolunun 3.km.de yol yapım çalışmaları sürerken ortaya çıkmıştır.
Eski çağın ünlü coğrafyacısı Strabon, Antandros’a Adramyttenas Körfezi'nde bir kent olarak değinmiştir. Vergillius da bu kentin geçmişini Troia savaşlarına kadar indirmiştir.Troia savaşını en ince ayrıntısına kadar anlatan Vergilllius, Antandros’a değinirken İda dağındaki ağaçlardan yapılan kerestelerin gemi yapımında kullanıldığını, ününün antik dünyaya yayıldığını da dile getirmiştir.
Antandros’un kuruluşuyla ilgili birbirinden farklı iddialar ortaya atılmıştır. Antik tarihçilerden Akaios, Antandros’un bir Leleg kenti olduğunu belirtmiştir. Skepsisli Demetrios kentin Klikyalılarca, Heredotos, Pelarsklerca, Thukyidides de Aeoller tarafından kurulduğunu ileri sürmüşlerdir.
M.Ö.VIII.yüzyılda Kırım çevresinde yaşayan göçebe ve barbar bir kavim olan Kimmerler, Anadolu’ya geldikten sonra Antandros’u işgal etmişlerdir. M.Ö.570’li yıllarda Lydia Kralı Alyattes’in oğlu Kroisos, Kimmerlerin egemenliğine son vermiştir. Pers Kralı Dareios’un komutanlarından Otanes bu bölgeye ulaşmıştır. Bütün bu karmaşık siyasi süreç içerisinde Antandros, Attika-Delos Deniz Birliğine katılmış, Peleponnesos savaşları sırasında sürekli el değiştirmiştir. Perslerin satraplık merkezi Daskyleron’un kontrolünde uzun süre kalmış ve bu durum Büyük İskender’in Pers Kralı III.Dareios’u Granikos’da yenmesine kadar sürmüştür (M.Ö.334).
Antandros M.Ö.IV. yüzyılın ikinci yarısında adına sikke bastırmış ve özgür bir kent olarak ismini duyurmuştur. Antandros sikkelerinin ön yüzlerinde Artemis Astyere’nin başı, arkasında da bir keçi figürünün yanında “Anta” sözcüğü bulunmaktadır. M.Ö.IV yüzyılın sonlarına doğru Anadolu’nun büyük bir bölümünü ele geçiren Romalıların egemenliğine girmiştir. Orta Çağda Arap akınlarından etkilenmiş, orada yaşayanlar Şahinkule denilen, surlarla çevrili sarp kayalıklara kaçmışlardır. Arap tehlikesi atlatıldıktan sonra da bugünkü Altınoluk’un bulunduğu yerlere inmişlerdir. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Antandros papazlık ismi ile tanınmıştır.
Antandros’u ilk kez 1842’de H.Kiepert fark etmiştir. Altınoluk Avcılar Köyü’nün camisinin duvarlarında devşirme olarak kullanılmış bazı kitabelere rastlanmıştır. Bunlardan Roma dönemine ait bir yazıt üzerinde Antandros ismini gören H.Kiepert yörede araştırma yaparak kentin yerini saptamıştır. Onun ardından H.Schliemann ile R.Virchow, kentin isminin yazılı olduğu çok sayıda sikke bulmuştur. Fabricius isimli araştırmacı da aynı yerde Antandros yazılı ikinci bir yazıtla karşılaşmıştır.W.Leaf 1911 de Karataş tepesinin batı yamaçlarında önceden açılmış mezarları görerek nekropol alanının yerini saptamıştır.B.F.Cook, bu ön araştırmaların ışığı altında 1959 ve 1968 de iki kez buraya gelmiş ve asıl yerleşimin tepenin batı yamaçlarında olduğunu kesinleştirmiştir.
Antandros’un bilimsel kazılarına Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümünden Yrd.Doç.Dr.Gürcan Polat 9 Temmuz 2001’de başlamış, çalışmalar belirli aralıklarla sürmektedir.