10 - Balıkesir

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Yüzölçümü: 14.292 km²
Nüfus: 973.314 (1990)
İl Trafik No: 10

Balıkesir, Marmara ve Ege Denizine kıyı veren Türkiye'nin en çok adasını bünyesinde barındıran tarihi, kültürel ve doğal güzellikleriyle gerçek bir turizm cennetidir.

Temiz deniz suyunun kumlu plajlara kavuştuğu, parlak yeşil renkli zeytinliklerle sarılmış koyları, irili ufaklı adaları, dünyada oksijenin en çok bulunduğu Homeros'un destanındaki İda Dağı, insanlara binlerce yıldır şifa dağıtan termal kaynakları ile Balıkesir, ülkede turizmin ilk başladığı yerlerdendir.

COĞRAFYA

Balıkesir Anadolu'nun kuzeybatısındadır. Büyük bir kısmı Marmara diğer kısmı Ege Bölgesi'nde bulunur. Güneyinde Manisa ve İzmir, batısında Ege Denizi ve Çanakkale, doğusunda Kütahya ve Bursa İlleri vardır. Kuzeyi Marmara Denizi ile çevrilidir. Balıkesir'de yüksekliği 1800 metreyi geçmeyen dağlarla, meyilli ovalar, alçak tepeler göze çarpar.

Yörede, genellikle Akdeniz İklimi hüküm sürmekte ise de bu iklim karakteristiğine daha çok Ege kıyılarında rastlanmaktadır. İç kısımlarda kara iklimi hakimdir.

TARİHÇE

Balıkesir ve çevresinin tarih öncesi MÖ.3200'lü yıllardan günümüze kadar yerleşim gördüğü anlaşılmaktadır. MÖ 2000'li yıllarda Balkanlar üzerinden gelen Pelasgların koloniler kurdukları görülür. Balıkesir Frig, Lidya, Pers, Makedonya, Bergama Krallığı, Roma ve Bizans dönemlerini yaşamıştır.

1071 Malazgirt Savaşından sonra Selçuklu Beylerinden Kalem Şah Beyin oğlu Karesi Bey, Karesi Beyliğini kurarak Balıkesir'i merkez yaptı ancak Osmanlı egemenliğini kabul etti. Balıkesir 1923 yılında vilayet oldu. İlin Karesi olan ismi 1926 yılında Balıkesir olarak değiştirildi.

İLÇELER:

Balıkesir (merkez), Ayvalık, Balya, Bandırma, Bigadiç, Burhaniye, Dursunbey, Edremit, Erdek, Gömeç, Gönen, Havran, İvrindi, Kepsut, Manyas, Marmara, Savaştepe, Sındırgı, Susurluk.
 
Balıkesir Tarihi Eserler Ve Turistik Yerleri


Balıkesir tarihi eseri, kaplıcaları ve deniz kenarındaki dinlenme ve kamp tesisleri yönünden çok zengindir. Marmara ve Ege denizinde sahili bulunan Balıkesir, Türkiye'nin en gelişmiş ve seçkin bir turizm bölgesidir.

Yıldırım Camii ve Külliyesi: Balıkesir'in en eski Osmanlı eseridir. 1388'de Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılmıştır. Cami, medrese ve imaretten meydana gelen külliye büyük bir avlu içindedir. 1818 ve 1897 senelerinde tamir görmüştür. Medrese 12 odalıdır.

Zağanos Paşa Camii ve Külliyesi:
Fatih Sultan Mehmed Han'ın vezirlerinden Zağanos Paşa 1461'de yaptırmıştır. Cami, türbe ve hamamdan meydana gelen külliyeden sadece hamam, ilk haliyle günümüze kadar gelmiştir. 1897 depreminde yıkılan cami ve türbe, 1908'de yeniden yaptırılmıştır. Caminin mihrabı son dönem Türk sanatının bütün özelliklerini taşımaktadır.

Yeşilli Camii (Hisariçi Camii): Kimin tarafından yaptırıldığı bilinmeyen cami, 1786'da Külahçızade Hacı Mustafa Efendi tarafından tamir ettirilmiştir. Eski Kuyumcular Mahallesindedir.

İbrahim Bey Camii (Hacı Arif Ağa Camii): 1465'te Zağanos Paşanın oğlu Mehmed Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra yıkılan cami, İbrahim Bey tarafından yeniden yapılmış ve 1899'da Hacı Arif Ağa tamir ettirmiştir. Minaresi üç şerefelidir.

Namazgah: Karesi Beyliği döneminde, 1433 senesinde yapılmıştır. Yıkık durumdadır.

Hamidiye Camii: Ayvalık'ta Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından yaptırılmıştır. Ayvalık'ta Osmanlılardan kalma tek eserdir.

Ulu Cami: Edincik'te 1382'de Abdullah Efendi tarafından yaptırılmıştır.

Kurşunlu Cami: Edremit'te olup, tanınmış ulemadan Yusuf bin Habib için 15. asırda yaptırılmıştır. Caminin bir medresenin olduğu bilinmekle beraber, günümüze ulaşmamıştır.

Eşref Rumi Camii: Edremit'tedir. Osmanlı mimarisinin son devir özelliklerini yansıtan cami yabancı mimarlar tarafından yapılmıştır.

Hüdavendigar Camii: Sultan Birinci Murad Han devrinde yaptırılmıştır. İlk dönem Osmanlı mimari özelliklerini taşır.

Hacı Ahmed Camii:Burhaniye'de olup, buranın tek camisidir. Kare planlı caminin duvarlarında granit kullanılmıştır.

Karesi Bey Türbesi: Karesioğullarından Karesi Bey ile beş oğlu bu türbede bulunmaktadır. Türbenin aslı Osmanlı Devleti zamanında Ampir üslubunda yapılmıştır.

Paşa Sultan Türbesi: Hacı İl Bey ilkokulunun yanındadır. 1471'de yapılmıştır. İçinde iki lahit olup, biri Paşa Sultan'a aittir.

Kız Dede Türbesi: Edincik'in Hisar Mahallesinde olup, 1413'te yaptırılmıştır. Veli Bey bin Hacı Yakub'un oğlu gömülüdür.

Ali Şuuri Medresesi: Sahnihisar Mahallesindedir. 1862'de Ali Şuuri tarafından yaptırılmıştır. 1897 depreminde yıkıldı ise de 1906'da Kadı Abdülhalim tarafından tekrar inşa ettirilmiştir. Günümüzde ilkokul olarak kullanılmaktadır.

Taşpınar Hamamı: 1401'de Subaşı Eyne Bey tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde mağaza olarak kullanılmaktadır.

Saat Kulesi: 1827'de Balıkesir Sancak beyi Giridizade Mehmed Paşa tarafından Galata Kulesinin benzeri olarak yaptırılmıştır. 1897 depreminde yıkılmış ise de Mutasarrıf Ömer Ali Bey yeniden yaptırmıştır.

Mesire yerleri: Balıkesir doğal güzellikleri açısından oldukça zengin bir ildir. Çevresindeki dinlenme yerlerinin turistik önemi büyüktür. Kuş Cenneti ulusal Parkı milletlerarası bir üne sahiptir. Çamlık: İzmir-Çanakkale karayolu üzerinde bir orman içi dinlenme yeridir. Değirmenboğazı:İl merkezine 10 km uzaklıta orman içi dinlenme yeridir. Kertil-Çamurlu:Sındırgı ilçesi yakınlarında orman içi dinlenme yeri olup, eski Balıkesir-İzmir karayolu üzerindedir. Çağış: Balıkesir-İzmir karayolu üzerinde orman içi dinlenme yeridir. Sütüven:İzmir-Çanakkale karayolu üzerinde bir orman içi dinlenme yeri olup, Edremit'e 20 km uzaklıktadır.

Kuş Cenneti Milli Parkı:Balıkesir-Bandırma karayolu üzerindedir. Manyas Gölü kıyısında kurulu olan Milli Park, 667 dekarlık bir alanı kaplamaktadır. Bandırma'ya 18 kilometredir. Her sene göç sırasında 239 türden 2-3 milyon kuş uğramaktadır. Park içinde bir kuş müzesi de vardır.

Gönen Mozaik Müzesi:Gönen kaplıcaları sitesindedir. Türkiye'nin en sağlam mozaikleri buradadır. M.S. 5. asra ait mozaikler vardır.

Kaplıcaları:Balıkesir ilinin hemen her tarafından insan sağlığı için faydalı sıcak sular kaynamaktadır.

Pamukçu-Bengi Kaplıcası:Balıkesir'e 20 km uzaklıktadır. Kaplıca suları içme kürleri ile mide ve şeker hastalığına iyi gelmekte, banyolardan ise romatizma ve damar sertliğinde faydalı sonuçlar alınmaktadır.

Balya Dağ Kaplıcası:Balya ilçesi Ilıca bucağındadır. Banyo kürleri, romatizma ve deri hastalıklarına faydalıdır.

Hisarköy (Asarköy)Kaplıcası: Bigadiç ilçesine bağlı Hisarköy'dedir. Kaplıcanın suları banyo ve içme şeklinde kullanılmaktadır. Kükürtlü ve çelikli suları romatizma, deri ve kadın hastalıklarında; acısu ve karbonlu su ise mide, barsak hastalıklarıyla hazımsızlıkta kullanılır.

Derman (Bostancı)Kaplıcası:Edremit'e 3 km uzaklıktadır. Banyo uygulamaları romatizma, eklem, sinir, damar hastalıkları, gut, böbrek hastalıkları ve kadın hastalıklarına faydalıdır.

Güre Kaplıcası: İzmir-Çanakkale karayolu üzerindedir. Banyoları romatizma, kadın ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir.

Gönen Kaplıcası:Gönen ilçesindedir. Kaplıcanın bulunduğu 600 metrekarelik alanda çeşitli kaynaklar vardır. Kaplıcaların 200 m uzağında bir kayanın altından fışkıran ekşi su, siroz dahil bir çok hastalığa şifadır. Radyoaktivitesi yüksek olan bu ekşi su, hormonları kuvvetlendirdiği ve vücud dinamizmini arttırdığı, laboratuar tecrübesi ile sabittir. Bu su, böbrek ve idrar yolları rahatsızlığına, karaciğer hastalıklarına, barsak tembelliği ve her çeşit parazitlere karşı iyi gelmektedir. Gönen kaplıcalarının en meşhuru Gönen'e 13 km uzaklıkta hormonal kısırlıklara şifalı gelen dağ ılıcasıdır. 68oC'deki kaplıca suları içinde sodyum, kalsiyum, sülfat, bikarbonat, fosfor, radon ve karbondioksit bulunur. Gönen kaplıcaları; kadın hastalıkları, ameliyat sonrası ve kazadan sonra görülen eklem sertlikleri, romatizma ve kireçlenme, karaciğer ve safrakesesi rahatsızlıkları, zihni yorgunluk, çocuklarda gelişme bozuklukları ve gastroentistenal rahatsızlıklara iyi gelir.

Emendere (Ilıcaköy) Kaplıcası:Sındırgı ilçesine 7,5 km uzaklıktadır. Radyoaktivitesi yüksek olup, banyoları ağrılı hastalıklara, romatizma, uyuz, çıban ve deri hastalıklarına iyi gelir.

Hisaralan Kaplıcası:
Sındırgı ilçesine 18 km uzaklıktadır. Banyoları romatizma, deri, mide, damar ve kadın hastalıklarına faydalıdır.

Kepekler Kaplıcası:Susurluk-Bandırma karayolu üzerindedir. Banyoları romatizma, siyatik ve sinir hastalıklarına faydalıdır. Kaplıca ayrıca milletlerarası literatürde moor denilen iyi ve yararlı bir çamura sahiptir. Çamur banyoları romatizma, sinir hastalıkları, çocuk felçleri ve kadın hastalıklarında faydalıdır.

Hisar Kaplıcası, Hozluca Kaplıcası, Karaağaç (Uyuz)Kaplıcası, Dutluca Köyü (Ekşisu) İçmesi, Pelitköyü (Zeytinpınarı) İçmesi, Suçıktı (Acıcasu), Sarısu Kaplıcası, Kösemdede Kaplıcası, Güre Kaplıcası, Zeytinliada Kaplıcası, Ekşidere Kaplıcası, Manyas Kum Kaplıcası Yıldız Kaplıcası, Gökçedere Kaplıcası, Ömer Köy Kaplıcası, Dağ Kaplıcası ve Acıcasu Madensuyu, il sınırları içinde kalan diğer kaplıcalardır.

Deniz kenarındaki dinlenme yerleri:
Ayvalık, Sarmısaklı, Altınkum, Çamlık, Ali Bey Adası, Burhaniye, Ören, Edremit, Akçay, Göl Pınar, Altınoluk, Erdek, Çuğra, Zeytinliada, Bandırma, Livatya, Gönen, Karakum, Taraca, Marmara Adası, Avşa Adası, Paşa Limanı, Ekinlik Adası ve Çınarlı Köyü deniz kıyısı dinlenme merkezleridir.


Balıkesir Türkü ve Manileri
Türküler :

Balıkesir ve çevresinde geçmişte söylenmi5, derlenip TRT repertuarına geçmiş veya halen söylenegelen pek çok türkü vardır Kemal Özer'in 1948 yılında yayımladığı Balıkesir Yörük ve Çetmi Türküleri ile İsmail Hakkı Akay'ın Balıkesir Halkıyatı C I gibi çok değerli çalışmalarını bunlar arasında sayabiliriz Bu türkülerden eskilerde kalmış birkaç tanesini örneklemek istiyoruz:

Atina Türküsü:
Hikmet Turhan Dağlıoğlu'nun 1932 yılında Dursunbey'de derlediği bir türkünün bazı dörtlükleri ile türkünün hikâyesi şöyledir: "İstiklal Savaşı sırasında Yunan komutanı gelin giden bir kızı zorla alır ve evlenir Çocukları olur Bu sırada Türk ordusu İzmir'e doğru ilerlerken Yunan komutanı kadını da alarak Atina'ya kaçar Kadın, yedi yıl Atina'da yaşadıktan sonra Ahmet Bey isminde bir Türk'ün yardımıyla kaçar ve eski nişanlısına döner Bu kaçış sırasında Yunan komutandan olan çocuklarını da denize atmıştır Türkünün önemli birkaç hanesi şöyledir:

Atina da köşeli
İçi mermer döşeli
Tam yedi yıl oldu
Ben Yunan'a düşeli

Turnam turnam
Ben Atina'da durmam

Atina'nın urganı
Telli olur yorganı
Üç çocuğu sorarsan
Balıkların kurbanı

Turnam turnam
Ben Atiııa'da durmam


Çete Türküsü:Çeteler, yani efeler Onlar Kurtuluş Savaşımızın kahramanlarıdır Ülkenin karanlık günlerinde Atatürk'ün işaretiyle harekete geçmişler, vatan savunmasına koşmuşlardır Türküde adı geçen Kurban adlı çete, Çağışlıdır Bu nahiyenin Çömlekçi Köyü ile Değirmenli Köyü arasında Yunan askerleriyle meydana gelen bir çatışmada şehit düşmüştür Onların hikâyesini anlatan bir türkünün sözleri şöyledir Türkü mahallî ağız özellikleri korunarak alınmıştır

Zabalan gaktım güneş parlıyo
Oturmuş çetele tüfek yağlıyo
Yunan esgerleri yaman ağlıyo
Dini bi oğruna ölen çetele

Atımı bağladım delikli daşa
On iki gaymakam bi Kemal Paşa
Yaşa, Kemal Paşa, şanınla yaşa
Yunanı dağıttın dağ ile daşa

Atıma binerken fişeğim düştü
Yunan esgerleri peşime düştü
Arkadaşım Gurban ah şehit düştü
Yunan ağzındaki galan çetele

Zabalan gaktım çivteme baktım
Ağlıya ağJıya goluma daktım
Ana ben bu canı vatana sattım
Dini bi oğruna ölen çetele

Maniler :İlimiz ve civarında özellikle kadınlar arasında iş sırasında, eğlencelerde veya çeşitli vesilelerle maniler söylenmektedir Mısır ve buğday tarlalarında hem işi kolaylaştırma, hem vakit geçirme, hem de eğlence için özel bir nağmeyle söylenen bu manilerde, Balıkesir köy gençliğinin benliği sezilir Köylerimizin velveleden uzak sakin ve ıssız muhitlerinde, yeşil dağlarla billur gibi sular akan yemyeşil vadilerinde, genç kızlarımızın ince ve yanık sesleriyle söyledikleri maniler yürek delecek kadar hazindir Kadınlarımızın, genç kızlarımızın duygu dünyasına ait önemli ipuçları veren bu manilerden bazı örnekler aşağıdadır:


Yemenimin uçları
Çıkamam yokuşları
Selâm edin yârime
Yedi dağlar kuşlar
Kasaturam çelikten
Nam almışım felekten
Türk askeri korkar mı
Vatan için ölmekten?

Şu dağdan kuş uçmaz mı?
Askerlik yakışmaz mı?
Ağlamayın anneler
Ayrılan kavuşmaz mı?

Kazan kaynar taşmaz mı?
Gün gedikten aşmaz mı?
Sen kayırma sevgilim
Ayrılan kavuşmaz mı?
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
BALIKESİR

ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
DOĞUM

Çocuk ailenin temelini sağlamlaştıran,neşe sevinç kaynağıdır.Ancak çocuk sahibi olamayan kadınlar diğer yörelerde olduğu gibi bu yörede de çeşitli yollara başvurmaktadır. Bunların başında adak yerlerini ziyaret etmek gelmektedir. Ayrıca evde hazırlanan koca karı ilaçları diye tabir ettiğimiz ilaçlarda kullanılmakta ve bu konuda çeşitli inanmalar uygulanmaktadır. Yörede doğacak olan çocuğun cinsiyetini saptamak içinde çeşitli yöntemlere başvurulur. Bu yöntemlerden birisi ateşe şap atmaktır. Şap yanınca kabarmaya başlarsa doğacak çocuk erkek,kabarmazsa kız olacağına inanılır. Başka bir yolda gebenin sütünü bir bardak suya damlatmaktır. Süt dağılmadan dibe inerse erkek,dağılırsa kız çocuk beklenir.
Doğacak çocuğun genellikle baba tarafından evin ocağını tüttürecek,soylarını sürdürecek bir erkek çocuk olması istenir. Doğumun kolaylaştırmak için de şunlar yapılır:

Hocalara tabar verilir. Onlarda içine dualar yazarlar. Daha sonra tabağın içine su konur ve gebeye içirilir. Gebenin örülü saçları,düğmeleri çözülür. Evdeki kapıların ve sandıkların kilitleri açılır. Ayrıca gebe kadının bağırışlarının başkalarınca duyulması çok günah sayılır. Duyanlar günahları bağışlanana dek çocuğun doğmayacağına inanılır.

Birkaç kez çocuğu olup ta ölen anneler,buna bir çare bulabilmek için kendilerince tedbirler alırlar. Bunlardan bazıları şunlardır: Hasan adlı üç çocuktan birer çivi alınır. Bunlar demirciye verilir. Demirci bunlardan gece yarısı bir bilezik yapar. Çocuk doğar doğmaz bu bilezik koluna takılır. Gebenin önüne yeni kalaysız bir bakır tepsi konur. Çocuk bu bakır tepsinin içine doğar. Daha sonra tepsi bir yoksula verilir.

Hiç çocuğu ölmemiş birkaç anneden,birer parça bez alınır. Bunlardan dikilen gömlek,doğar doğmaz çocuğa giydirilir. Doğum olduktan sonra doğan bebeğin göbeği kesilirken ebe tarafından bebeğe göbek adı verilir. Daha sonra genellikle üç gün içinde çocuğun adı verilir. Ailenin büyüğü,yaşlı bir erkek tarafından çocuk kucağa alınır ve kıbleye karşı döner. Çocuğun kulağına ezan okur,üç defa da adını söyler. Böylece adı verilmiş olur. Çocuğa genellikle erkek tarafına öncelik tanınarak büyükannenin yada dedenin adı verilir. Çocuğun doğduğu yedinci günde çocuk Mevlidi okunur. Mevlide bu mutlu günü kutlamaya gelen yakınlar çağırılır.
Çocuğun ellerinin doğduğu zamanki durumuna göre geleceğine ilişkin tahminler yürütülür. Örneğin elleri kulaklarına doğru kalkmış durumdaysa ileride büyük adam olacağına, göğsünde ise bilgiç olacağına,doğar doğmaz ellerini bir şey arar gibi kımıldatırsa iyi huylu olacağına inanılır.

Çocuğa meme verilmesi için doğumun üzerinden üç gün geçmiş olması gerekir. İlk memeden önce Kur'an üzerinden toz alınır. Bu toz çocuğun ağzına ve annesinin memesine sürülür. Loğusaya özel bir özen gösterilir ve "al basmasına" uğramaması için çaba harcanır. Bu nedenle ölü evinden gelenlerin bir yere uğramadan loğusaya gelmelerinin,kırklar çıkmadan iki loğusanın görüşmesini ve loğusanın yalnız kalmasının sakıncalı olduğuna inanılır. Ayrıca loğusa al basmasından korunabilmek için kırmızı kurdele bağlar.

Otuz gün boyunca anne dışarı çıkmaz. Hep evde kalarak bebeğiyle ilgilenir. Yirmi yedi veya yirmi dokuzuncu gününde çocuk yıkanır. Günün tekli sayılarla bitmesine dikkat edilir. Suyun içine bir gümüş,bir altın yüzük atılır. Ayrıca bir süpürge çöpünü 29 kez parçalayıp suya atılır. Bu suyla önce bebek sonra anne yıkanır. Sabahtan yıkanma işlemi bittikten sonra öğleden sonra en yakınlarına kırk uçurmaya giderken genç anne güzel giyinip süslenirse ileride bebek büyüyüp genç kız veya delikanlı olunca, süsün giyiminin yakışacağına inanılır.

Gidilen yerden geri dönülürken ev sahibi bebeğe,para mendil,yumurta,ekmek vb. verilir. Yumurta,yumurta gibi güzel olsun,ekmek eli ekmek tutsun, para,parasız kalmasın, mendil;temiz olsun diye verilir. Bebek kırk uçurmaya gittiği yerden boş döndürülmez. Anne ve bebeği,bütün yakınlarını dolaşarak kırk uçururlar. Otuz yedinci yada otuz dokuzuncu günü otuz kırkında işlem tekrarlanır. Anne ve bebeği yıkanırlar. Yine öğleden sonra en yakınlarından birine gidip kırk kırkını uçururlar. Çocuk altı aylık olunca babasının cebinden para aldırılır. Çocuğun aldığı paraya göre yorum yapılır. Çocuk az para aldıysa ileride nasibinin az olacağına, çok aldıysa nasibinin çok olacağına inanılır. Çocuğun aldığı parayla akşam ellerine kına yakılır. İsteğe göre bu akşam eğlence de düzenlenir.Zamanı geldiği halde yürüyemeyen çocuklar sela vakti kollarından tutularak sallanır. Eğer yürüyüp de düşüyorsa hamurdan büyükçe bir simit pişirilir. Bu simit çocuğun başından aşağıya geçirilir. Ayak hizasına geldiğinde parçalanırı ve mahallenin çocuklarına dağıtılır.

SÜNNET DÜĞÜNÜ

Sünnet düğünü erkek çocuğun sünnet ettirilmesinin kutlanmasıdır. Sünnet düğününü yapan aile oğlunun sünnet edilmesine duyduğu sevinci,yakınlarıyla bunu kutlayarak paylaşır. İslam Dininin gereklerinden olan her erkek çocuğunun sünnet edilmesi halk arasında bazı gelenekleri beraberinde getirmiştir.

Düğün sahibi düğünden önce bir takım hazırlıklara başlar. Daha önceden çağrılan yengeler, Çarşamba günü düğün evine gelerek sünnet çocuğunun karyolasını süsler. Perşembe günü yengeler düğün sahibi adına çok yakınlara kına,tanıdıklarına da şekerle sünnet düğününe çağırırlar. Düğün evinin erkekleri de çağırılması gereken erkek tanıdıkları Pazar günü sünnet düğününe davet ederler. Perşembe veya Cuma günü düğün için ekmek yapılır. Aşçı, bulaşıkçı ve tefçi,davulcu tutulur.

Cumartesi akşamı kadınlar toplanır. Mevlit okunur. Mevlit bittikten sonra sünnet olacak çocuk ortaya oturtulur ve eline genellikle sırça parmağına kına yakılır. Sünnet çocuğuna kınayı yengeler yakar. Düğün sahibi yani sünnet çocuğunun annesi kına yakan yengelere iğne oyalı bez örtü verir. Orta yerde kına yakılırken sünnet çocuğunun yakınları para takarlar. Bir süre sonra kalabalık dağılır. Pazar günü davetliler sabah 10-13 civarı verilen davete gelirler. Davete gelenlere sofra açılır,yemek verilir. Sünnet çocuğuna davetliler para,altın takarlar. Davetliler yemeklerini yedikten sonra sünnet çocuğunu gezdirmek için beklerler. Bir at getirilerek sünnet çocuğu bu ata bindirilir. Atın üstüne duvar halısına benzeyen küçük ipek dokuma halı serilir. Atın kulak kısmına kırmız veya mavi krep asılır. Bunun yanında havlu,çamaşır vb. de asılabilir. Bütün bu asılanlar daha sonra atın sahibine kalır.

Ata bindirilen sünnet çocuğu davul zurna eşliğinde,atın arkasında konvoy oluşturan yakınlarının kullandıkları arabalarla mahalle aralarında gezdirilerek tekrar düğün evine gelinir. Daha önce bir yakını tarafından tembihlenen çocuk attan inmez. Çocuğun attan inmesi için yakın akrabaları ve babası vaatlerde bulunur. Çocuk istediği şeyi almaları için " tamam " dedirtinceye kadar attan inmez. Bu pazarlıktan sonra attan inmeye razı olan çocuk attan inerken başından şeker serpilir. Attan indirilen çocuk yakınları tarafından sünnet odasına götürülür ve sünnetçi tarafından sünnet edilir. Sünnet edilirken çocuğun yanında babası ve yakınları da bulunur. Eğer sünnet çocuğu tekse çocuğa arkadaş olacağına inanıldığı için düğün evinin penceresinden aşağıdaki çocuklara doğru horoz uçurulur. Kim kaparsa horoz onun olur. Sünnetten sonra düğüne çağrılan kadınlar gelir. Onlara sofra açılır. Yemek verilir. Daha sonra tefçi eşliğinde oynarlar. Gündüz düğüne gelen kadınlar oynarlar. Akşamüstü kalabalık dağılır. Akşam yine toplanılır ancak bu kez meydan genç kızlarındır. Akşam da genç kızlar oynar. Geç saatlerde düğün sona erer.

ASKERLİK

Askerlik çağı gelen ve askerlik kağıdı gelen gençler akrabaları ve komşuları tarafından toplu olarak her öğün ayrı evde olmak üzere yemeğe davet edilirler.Her genç helalleşip evinden ayrılırken işleri yolunda gitsin diye arkasından su dökülür.Askere gidecek gençlerle,köy halkı köy meydanında toplanır ve köy imamı çağrılarak dua edilir.Bu törene gelenler askere gidecek gençlerin cebine para koyarlar.Gençler askere uğurlandıktan sonra askere giden gençlerin evleri ziyaret edilir. Askere giden gencin evine huzur içinde dönmesi için gencin ailesi tarafından "Sıvık hamur"dan saç üzerinde çırpma pişirilerek bu hamur işi komşulara dağıtılır.Bu olaya "Döndürme" de denilmektedir.Yörede askerliğini yapmayanlar çocuk ve cahil sayılmaktadır.

DÜĞÜN

Günümüzde artık kırsal kesimde uygulanan bu adetler gün geçtikçe azalmakta ve çağa yenik düşmektedir.Kırsal kesimde uygulanan evlilik aşamaları şöyledir:

Görücü usulüyle kız beğenilir.Erkek tarafı yakınlarından birkaç kişi dünür olarak görevlendirilir.Dünürler iki kez kız evine giderler.Birincide iyi karşılanırlarsa ikinci gidişte kızı isterler ve söz kesilir.Söz kesmeye "el öpme" denir.Kız evine oğlan evinden yiyecekler ve giyecekler hediye olarak gönderilir.Kız evinde verilen davette oğlan evi hazır bulunur ve söz kesimi gerçekleşir. Perşembe veya Pazar gününe rastlayan bir gün için nişan tarihine karar verilir.Nişanda maddi güce göre her iki tarafta hediyeler alır ve nişanda bu hediyeler takdim edilir.

Oğlan evi düğün yapmaya karar verdiğinde kız evine haber gönderir.Karşılıklı düğün hazırlıkları başlar.Kızın yengeleri kız tarafını,oğlanın yengeleri oğlan tarafını düğüne davet ederler.Buna "düğüne okuma" denir.Düğünün başladığı gün kadınlar arası eğlence yapılır ve buna "ikindi kınası" denir.Erkekler keşkek döğer,kına gezdirir ve misafirleri ağırlar.Bütün bunlar damadın yakın arkadaşı "sağdıç" ve arkadaşları tarafından yapılır.Bir de bayraktar vardır.Bu kişi düğün konvoyunun önünde Türk bayrağını taşıyan kişidir.İkinci gün "oturma" adı verilen eğlenceler yapılır.Bu günün akşamında da "Kına Gecesi" gerçekleştirilir.Düğünün ikinci günü davetli evlerden davul zurna eşliğinde hediyeler toplanır.

Düğün eğlencelerinde kızlar ve erkekler ayrı evlerde toplanarak oyunlar oynanıp,maniler söylenir. Düğünün son gününde "Gelin Çıkarma" yani gelin alma gerçekleşir.Günün sabahında damadın arkadaşları toplanıp başta bayraktar ve arkasında konuklar ve akrabalarla kız evine giderler.Çalgılar eşliğinde kız evinden dışarı çıkar ve gelinin başına bereket gelmesi amacıyla buğday sepilir.Böylece damat evine getirilir.Bu arada kızın çeyizi de bu düğün kervanıyla birlikte veya daha önce erkek evine taşınır. Gelin erkek evine geldikten sonra odasına çıkarılır.Camide yatsı namazını kılan ve arkadaşları tarafından eve getirilen damat çeşitli şakalarla birlikte gerdeğe girer.Birkaç gün sonra da kız evi ve erkek evinin ziyaretleriyle evlilik töreni sona erer.

ÖLÜM

Ölümünden sonra sırtüstü yatırılan ölüye yapılacak ilk iş ölünün çenesini çekmektir. Kollarını yana getirmek ve ayak başparmakların pamuk ipliğiyle bağlamaktır. Daha sonra ölü şişip patlamasın diye karnının üzerine kara saplı bir bıçak konur. Ölünün bulunduğu odaya kedi girmemesine özellikle dikkat edilir. Çünkü ölünün üzerinden atlayan kedinin cadı olacağına inanılır. Her hangi bir yerde biri ölünce Azraillin kılıcını testilere soktuğuna inanıldığından,o mahalledeki tüm sular dökülür. Bu arada konu-komşu ölü evine ölen kişinin yakınlarına baş sağlığı dilemeye gelirler.

"Allah taksiratını affetsin", " Allah sabırlık versin" gibi teselli edici dualarla ölünün yakınlarının üzüntülerini paylaşırlar. Ellerinden gelen her türlü yardımı yaparlar. Bu da halk arasında kötü gününde bile kopmayan bir bağ olduğunu gösterir. Ölüm gününün ertesinde,sabah erkenden kefen su ve tabut hazırlanır. Bükülmemiş pamuk ipliğiyle mezar ölçüsü alını. Bu iplik daha sonra ölüyle birlikte gömülür. Ölü erkekse bir erkek,kadınsa bir kadın getirir. Su kazanının dibine çöre otu atılır. Ateş üflemeden yakılır. Su kaynadıktan sonra,yıkayıcı kefen biçer,ölü yıkamaya götürülünce döşeği kaldırılır. Yerine bir tabak un konur. Daha sonra bu un bir yoksula verilir. Su kazanının altında kalan yanmamış odun parçalar ile kül dışarı atılır. Böyle yapılmazsa o ailenin ölüyü unutamayacağına sürekli yüreğinin yanacağına inanılır. Ölü evden çıktıktan sonra,hemen arkasında dışarıda bulunan çocuklara şeker,bisküvi,ceviz vb. dağıtılır.,Ayrıca ölünün geri kalan elbiseleri de yoksullara dağıtılır. Ayrıca kadınlar ölü evden çıktıktan sonra mevlit okurlar.

Ölünün gömüldüğü ilk gece tevhit çekilir. Daha sonar gece boyunca tebareke okunur. Tebarekelerin akşam ile yatsı arasında okunmasına dikkat edilir. Yedinci gün mevlit okunur. Bu arada üçüncü gün "gödek" denilen lokma pişirilip,yakınlara ve fakirlere dağıtılır. Yedi gün boyunca eş dost konu-komşu,tanıdıklar ölü evine yemek getirirler. Kırkıncı ve elli ikinci gün yine kadınlar ölü evinde toplanarak mevlit okurlar. Cüz okunur,hatim indirilir. Mevlide daha fazla kişi çağrılır. Genellikle tanıdıklar ve fakirler gelir sofra atılıp yemek verilir. O günlerde ölen kişi anıldığı gibi,ayrıca hayırda yapılmış olur.


HIDRELLEZ
Mevsimlik bayramlarımız içerisinde yer alan ve halkımız arasında baharın başlangıcı olarak kabul edilen Hıdrellez Kültür-Bahar Bayramı her yıl 6 Mayıs günü kutlanmaktadır.Hıdrellez günü Hızır ve İlyas Peygamberlerin yeryüzünde buluştukları gün olarak kabul edilmektedir.Bugüne Hızır günü denilmektedir.

Halk arasında kullanılan takvime göre eskiden yıl ikiye ayrılmaktadır:6 Mayıs'tan 8 Kasım'a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini,8 Mayıs'tan 6 Kasım'a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır.Bu yüzden 6 Mayıs günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başlaması ve hayat suyu (ab-ı hayat) içerek ölümsüzlüğe ulaşmış Hızır'ın yeryüzüne inip zor durumda olan insanlara yardım ettiği gün olması nedeniyle mevsimlik bir bayram olmuştur. Hızır inancının yaygın olduğu ülkemizde Hıdrellez Bayramı etkin olarak kutlanmaktadır.Hıdrellez günü yeşillik alanlarda,su kenarlarında veya türbe, yatır yakınlarında yapılır.Bu yerlere gidilerek Bahar bayramı coşku içinde kutlanır.Hıdrellezden önce çeşitli hazırlıklar yapılmaktadır.Bu hazırlıklar,evin temizliği,üst-baş temizliği,yiyecek içeceklerle ilgili hazırlıklardır.Hıdrellez gününden önce evler baştan başa temizlenir.Çünkü temiz olan evlere Hızır'ın uğrayacağı düşünülür.Aynı zamanda Hızır'ın eve kolay girip bolluk bereket getirmesi için kapı ve pencereler açık bırakılır.

Hıdrellez günü ateş yakılır.Bu gün yaz ayının başladığı gün olarak kabul edildiğinden,kış günlerinin son işaretini yok etmek istenilmektedir. Hastalıklardan korunmak isteyenler dua ederek yeşil çimenler üstüne yatarak yuvarlanırlar. 5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece gül dallarına bozuk paralar kırmızı atlas keselere sarılarak bağlanır.Önümüzdeki yılın bereketli geçmesi istenilmektedir.
YAĞMUR DUASI
Genelde cuma günleri bir türbe yanına gidilerek Yağmur Duası yapılır. Duadan önce yemek veya lokma dağıtılır.Dua yapıldığı sırada eller yere çevrildiği gibi ceketlerde ters giyilir.Ayrıca bütün çocukların dua edilen yerde olmasına özen gösterilir.Duadan sonra herkes elindeki su kaplarıyla birbirlerine su atar.Böylece duaların kabul olacağına inanılır. Yağmur yağması için yapılan törenlerden biri de "kepçecik"tir.12 yaşlarında bir grup çocuk tarafından uygulanan "kepçecik" şöyle yapılır: Anasının ilki olan bir çocuğun bedenine bir hasır dolanır,başına da bir tencere geçirilir. Ayakları da çıplak olduğu halde beline bağlanan bir iple çekilerek ev ev gezdirilir. Her varılan evde kepçeciğin başına su sepildikten sonra çocuklara yiyecek veya para verilir. Kepçeciği gezdiren bu çocuk grubu şu dizeleri özel bir makamla yüksek sesle söylerler:
Kepçecik! kepçecik!
Kepçeciğe ne gereeeek!
Anasınııın ilkiiii!
Dam altındaaa! tilkiiii!
Altın arabaaa!gümüş tekerleeeek!
Gökten rahmeeet!yerden berekeeeet!
Veer Allahım ver suluca rahmet!
Tören bittikten sonra çocuk grubu topluca topladıkları yiyecekleri yiyip eğlenirler.
Kısmeti çıkmayan kızların başında kilit açılır. Baht açma törenleri yapılır ve bu törene "dağara yüzük atma" denir.Balıkesir'de yaygın olan diğer bir gelenekte Çırpılı Dede ve Çömlek Kıran Dede adlarıyla bilinen iki ziyaret yerine gidilmesidir.Bu yerlere de adaklar yapılır.
BARANA GELENEĞİ
Barana kelimesi Farsça Barhana (Barhane) kelimesinden gelmektedir.Halk arasında konak,han gibi anlamlarda kullanılan bu kelime zamanla barana şekline dönüşerek topluluk adı olarak kullanılmıştır. Bugün Anadolu'nun çeşitli yörelerinde gezek,oturak,sıra gecesi ve şeker bağlaması gibi adlarla sürdürülen geleneklerle benzerlikler de göstermektedir. Esas itibariyle gençlerin kendilerini eğittikleri bir örgütlenme olan Barana'da eğlence bir araçtır.Daha sonraları toplumsal değişimlerin etkisiyle eğlence ön plana çıkmıştır. Her yıl hasat bitiminde eylül ortası veya ekim başı gibi başlayıp Hıdrelleze kadar devam eden bu gelenek Balıkesir'in Dursunbey İlçesi'nde görülmektedir.
Hasat bitiminde Barana kurmak isteyen arkadaşlar biraraya gelerek Barana'yı oluştururlar.Bu aşamada önemli olan Barana'nın ismi ile görev bölümüdür.Barana'da beş önemli görev vardır.Bunlar için seçimler yapılır:
a)Patron veya Başkan :Gençler arasında ve toplumda sayılan ve sevilen birisi seçilir.
b)Hakim veya Başkan Yardımcısı :Başkan olmadığı zaman onun yerine geçer.
c)Çavuş :Tarafsız ve adaletli birisi seçilir.
d)Çavuş yardımcıları veya Falakacı:Güçlü kuvvetli ve saygılı kişilerden seçilir.
Seçimlerin ardından ilk toplantının nerede yapılacağı kararlaştırılır.Toplantının günü ve yapılan seçilen cep defterine yazılır.Barana üyeleri 16 veya 17 kişiden oluşur.Ayrıca Baranalarada üyeler arasında en fazla üç yaş fark olması gerekmektedir.Barana grupları akranlar arasında kurulur. İlk toplantı bir evde olmaya başlar ve bu toplantılar kan kardeşliğini sembolize ettiği için "kanlı pilav" olarak ifade edilir.
Barana'nın İşleyişi
Barana üyeleri seçimin ardından bir Pazar akşamı sohbetin yapılacağı evde buluşmak üzere ayrılırlar. Ev sahibi dümbelek, tef ve zilli maşadan oluşan müzik aletlerini bir çuvalın içine koyup evine götür. Ailesine Pazar akşamı evde toplantı yapılacağını ve hazırlık yapmalarını ister.Aileler yıllardır bu uygulamayı bildikleri için oğullarının barana üyesi olmasından gurur duyarak, büyük bir mutlulukla hazırlıklarını tamamlayıp Pazar akşamını iple çekerler.Pazar akşamı Barana üyelerinin tamamı sohbetin yapılacağı evin en yakınındaki camiye giderek yatsı namazını kılarlar.Cami çıkışında birlikte eve doğru yönelirler ve belli bir mesafeden sonra başkanın işaret vermesiyle ' Sabahtan Kavuştum' türküsünü söylemeye başlarlar.
Ev sahipleri türküyü duyar duymaz kapının önüne çıkarlar ve gelenleri karşılarlar.Misafirler tek tek "hoş geldiniz, sefa getirdiniz" denilerek içeri alınırlar.Avluda hep birlikte bir iki dönüp oynadıktan sonra sohbetin yapılacağı odaya çıkılır. Onları oda kapısında ev sahibi ve barana üyesi karşılar ve 'evimize hoş geldiniz!'diyerek içeri alır.Odaya girişte belli bir sıra yoktur ama genellikle başkan önce diğer üyeler onun ardından içeri girmeye özen gösteririler.Oda ocaklığı(şömine) olan evin geniş odasına geçilir. İçeride hasırlar serilidir. Hasırların üstüne kilimler vardır odanın kenarlarında yastıklar vardır. Yastıkların hemen önünde oturanların rahat etmesini sağlayan minderler vardır.Ocaklığın yanı başına başkan tam bağdaş kurarak oturur,onun karşısına hakim oturur.Barana Başı'nın "rahat oturun" demesiyle sohbete şu türküyle başlanır:
Eminemin çam dibinde sesi var
Varın bakın bohçasında nesi var
Bir yazmayla top püsküllü fesi var
Aman Eminem kalk gidelim dağlara
Mekân tutalım mor sümbüllü dağlara
Hakimin yanında çavuşun yardımcıları gelecek şekilde gençler karşılıklı otururlar. Başkan gibi rahat oturan sadece hakimdir. Diğerleri diz üstü otururlar.Ev sahibi barana üyesi ve onun en can arkadaşları kapı açık ise kapının dışında dururlar.Herhangi bir hizmet görmek için hazır olurlar.
Eve girildikten sonra,merdiven başında,oturulurken,söyleşiye başlarken hep ayrı özel ezgiler çalınıp koro halinde söylenir.Kırık hava,karşılama ve zeybek oynanır.Oyunlar esnasında oyunu bırakan kaşıkları bir arkadaşının önüne bırakır.Bu şekilde herkes oynamış olur.Başkanın "herrol" komutu ile oyunlara ara verilir.Ardından en yaygını "yüzük oyunu" olmak üzere çeşitli eğlencelik oyunlar oynanır.Daha sonra yemek yenir,kahveler içilir,masallar öyküler anlatılır,çeşitli konularda söyleşilir ve "Sohbet Övme" gibi çok özel ezgiler okunur.
Sohbet Övme Türküsünün ilk dörtlüğü şöyledir:
Uzun çarşı baştan başa
Keklik seker taştan taşa
Geçmiş olsun (...........) paşa
Sevdiğim bir o,saydığım bir o

Olacak sohbet senindir
Senindir,gerçek senindir.
Sohbet Övmede ayrıca o geceki ve gelecek toplantının söyleşilerini yapacak kişiler açıklanır.Sohbetin bir de yargılama bölümü vardır.Bu bölümde suçlular yargılanır ve suçlarına göre cezalara çarptırılır.Kumar oynamak,yalan söylemek,sarhoş olmak ve benzeri davranışlar suç sayılmakta ve suçlulara cezaları hemen uygulanmaktadır.
Gizlilik Barana'nın önemli özelliklerinden biridir.Söyleşi yerinin açıklanması yasaktır.Sohbet ahbapları birbirlerini sevmek,saymak ve birbirlerine yardımcı olmakla yükümlüdürler. Baranalar tümüyle toplumsal,ahlaksal ve eğitsel bir kurum niteliğindedir.Dursunbey Baranası Türk geleneklerini sürdürmektedir.
YÖRESEL YEMEKLER:
Balıkesir İli coğrafi şartları ve çeşitli etnik grupları coğrafyasında barındırması nedeniyle zengin bir mutfak kültürüne sahiptir.Her etnik grubun kendine has bir mutfak kültürü olduğu gibi zamanla etkileşimleri de olmuştur.
İlin coğrafyasında tarıma elverişli toprakların büyük bir kısmında tahıl ekimi yapılmaktadır.Geri kalan kısımlarda ise baklagiller ve sanayi bitkileri yetiştirilir.Körfez Bölgesi'nde zeytin üretiminin gelişmiş olması yemeklerde zeytinyağı kullanımının yaygın olmasını sağlamıştır.Balıkesir yöresinde iç kesimlerde yemeklerde zeytinyağının yanında çiçek yağı ve tereyağı da kullanılmaktadır. Yöre mutfağı sebze ve ot yemekleri yönünden zengin olup yöre mutfağında ünlü birçok yemek vardır:Askalubrus,Mürdük Aşı,Sarmaşık,Börülce,Acı Filiz Kavurması...
Yörede hayvancılık gelişmiş olup hayvansal ürünler tüm sofralarda yerini almıştır.Hayvansal gıdalarda Manyas,Gönen ve Susurluk İlçeleri tanınmıştır. Bunun yanında Körfez Bölgesi'nde beslenme de deniz ürünleri önemli yer tutmaktadır.Deniz ürünleri taze yenildiği gibi tuzlanarak da uzun süre saklanıp tüketilmektedir.Ayrıca hamur işleri de yaygın olup tüketimi fazladır.Mantı ve börek yapımlarının yanında köylerde mayalı ekmek yapımı da hamur işleri arasına girmektedir.Balıkesir yerel mutfağına ait bazı örnekler şunlardır:
Keşkek
Tirit
Börülce
Sura
Saçaklı Mantı
Peynirli Patlıcan
Düğün Çorbası
Zerde Tatlısı
Balıkesir Kaymaklısı
Höşmerim
Mafiş Tatlısı

YÖRESEL GİYİM:
a)Kadın Giysileri:Baş giyiminde ilk al bez başa sarılıp uçları başın üst kısmına gelecek şekilde bağlanır.Al bez Yörüklerde ipek veya saten kumaştan olup,başın arkasına gelecek kısmı pul ve boncuklarla işlenmiştir.Kenarları yeşil şeritli boncuk,pul ve karanfillerle oyalanmıştır.Al bezin üzerine alın bezi bağlanır.Yörüklerde alın bezinde hakim renk çoğunlukla siyahtır.Bezin kenarları boncuk ve pullarla işlidir.Türkmenlerde ise al ve yeşil olmak üzere iki renk vardır.Başta öne ve arkaya gelecek olan bölümlerin ortaları ve uçları pullarla işlidir.
Üst bedene göynek/gömlek giyilir.Kadın gömleklerinin boyu ayak bileğine kadar uzun,Yörüklerin yaşadığı bazı dağ köylerinde ise diz altında ön ve arka beden bütün halinde kesilir.Gömleklerin etekleri dize kadar çepeçevre kırmızı ve mavi yün iplerle işlenir.Yakası göğüse kadar açıktır.Bu açıklık düğme veya iğne ile kapatılır.Türkmenler de ise gömlek grep kumaşından yapılır.Belden başlayarak yan tarafa gelecek şekilde üçgen bir parça eklenir.Bu parçanın etek kısımları su taşı ve pullarla işlenir.Bu parçanın üst bölümünden aşağı doğru sarkan oya işleme üzerine püsküller görülür.Gömleğin altına şalvar (işlemeli don) giyilir.Şalvar pamuklu,dokuma bezden yapılan bol ağlı bir giyim parçasıdır.Donun üstüne iç etek ve en üste de üçetek giyilir.Üçetek ismi entarinin belden aşağı kısmının üç ayrı yaprak,dilim halinde yapılmasından gelir.Kutnu,telli,altı parmak,atlas benzeri kumaşlardan ve düz dokumalardan dikilir.Yaka yuvarlak kesimlidir.Ön kenarları,etekleri ve kol ağızları su taşları ile süslenmiştir.Üç eteğin arkasına kare şeklinde dokunmuş,üçgen şekilde katlanarak kullanılan arkalaç,öne çubuklu veya siyah dokumadan üzerine motifler işlenmiş önlük ve bunları bağlamada kolon (çalpara) sarılır. Kolon (çalpara) iki parmak kalınlığında yaklaşık iki metre uzunluğunda ve uçları dongurdaklı olan bir dokumadır.Dongurdaklı uçları arkalacın üzerinde sallanacak şekilde önlük üzerinden bele dolanır ve arkada düğümlenir. Üst bedene son olarak cepken giyilir.Yörede fermene,derme gibi isimler alan cepken kadife kumaştan yapılır ve sim-sarma ile motiflendirilir. Ayağa ise beyaz yünden nakışlı çorap ve karanfilli kundura,sırmalı potin,çarık,sarı edik veya göğe bakan giyilir.
b)Erkek Giysileri:Erkek giyiminde başa beyaz veya kahverengi keçeden yapılan dal fes adı verilen fes giyilir.Yörüklerde daha çok koyu renkte olup kenarlarına yeşil şerit geçirilmiştir.Şeritin etrafı pul,boncuk ve karanfillerle süslenmiştir.Üçgen şekline getirilip üçgen tarafı sol yana gelecek şekilde dal fesin üzerine düğümlenir.
Ovada yaşayanlar ise dal fes üzerine renkli,çubuklu veya siyah poşu sararlar.İnce katlanan poşu,fes ve kalpak üzerine dolanarak,üçgen tarafı sağ yana gelecek şekilde düğümlenir.Boyuna oyalı yazma üçgen şekli öne gelecek şekilde bağlanır. Üst kısıma gömlek üzerine camedan giyilir.Camedanın üzerine delme ve üzerine dekartal kanadı giyilir.Kadife,çuha veya dokumadan dikilir.Yakası "V" kesimli olup önü açıktır.Kolun sırf omuz kısmı bedene tutturulur,alt kısmı açıktır.Boyu el üzerine kadar iner.Yaka kenarı,etek ucu ve kol çevresi simli harç,kaytan ve sim telle işlenir.
Alt giyimde ise dokuma bezden yapılan kısa don giyilip bel kısmına yün veya pamukla dokunmuş dikdörtgen şeklinde kuşak ve üstüne de kolon sarılır.Kuşağın üstüne de ön kısma beyaz renkte,işlemeli yağlık/gergef peşkiri üçgen veya dikdörtgen şekilde takılır.Ayak giyiminde yün çorap ve üzerine tozluk ve tozluk bağı adı verilen püsküllü bir bağ bağlanır.Ayağa siyah yemeni veya tulumbacı ayakkabısı giyilir.Dursunbey ve Bigadiç İlçelerinde erkek giyiminde çeşitli farklılıklar görülmektedir.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Balıkesir Halk Oyunları zengin bir yapıya sahiptir.Yörede bulunan birçok farklı etnik grup kültür çeşitliliğini ortaya çıkarmaktadır ve bu halk oyunlarınada yansımaktadır. Genel olarak bakıldığında İlde oyunlar daire,düz çizgi ve karşılıklı geçişler şeklinde oynanmaktadır.Yöredeki oyunlar genel halk oyunları türlerinden Zeybek,Güvende,Kaşık Oyunları ve Bengi sınıfına girmektedir.
Balıkesir Yöresinde Günümüzde Oynanan Başlıca Halk Oyunlarının İsimleri:
Harmandalı,İkili Güvende,Toplu Güvende,Bengi,Baydan Nazmiye,Karyolamın demiri,Akpınar,Hatçam,Azime,Bağ Yüzünün Çamları,Durnalar,Tüllek(İğde Dalı),Demirciler,
Ağır Hava,Koca Arap,Kemeraltı,Doğanlar Zeybeği,Sekme,Kayalcanın Taşları(Yörük Ali),Mendili Oyaladım,Karşılama,Şerifem,Aşağı Yoldan,Tünleme,Mende,Yörük Dağı,Ninna,
Suda Balık Oynuyor,Sarı Karınca,Köroğlu,Aldı Dereleri,Koybatın Dereleri,Dursunbeyin Hanları,Şıngır,Edremit Güvende,Yılanı Yılanı,Savaştepe Zeybeği,Bandırmalı Güzelim,Alay Havası,İsmailler Zeybeği,Koca Kuş,Koca Ceviz,Dada Zeybeği,Entarisi Damgalı,Oğlanın Adı Hakkı,Ergama,Sabai Güvende,Tabancalı,Kozak Dağının Çamları,İsmailli,Yanık Hatçem.
Kadınların Oynadıkları Oyunlar:
Akpınar, Hatçam, Mende, Azime, Durnalar, Demirciler,Tüllek (İğde Dalı), Mendili Oyaladım,Yörük Dağı,Ninna,Suda Balık Oynuyor,Bandırmalı Güzelim,Kozak Oyunu,Entarisi Damgalı,Oğlanın Adı Hakkı,Ergama,Sarı Karınca.
Kadın Oyunlarında Çalgı:
Geleneksel olarak bakır tava,kazan,kaşık ve zilli maşa kullanılmaktadır.
Erkeklerin Oynadıkları Oyunlar:
İkili Güvende,Toplu Güvende,Bengi,Ağır Hava,Karşılama,Koca Arap,Kemeraltı,
Sekme,Kayalcanın Taşları,Şıngır,Edremit Güvende,Yılanı Yılanı,Savaştepe Zeybeği,Alay Havası,İsmailler Zeybeği,Koca Kuş,Dada Zeybeği,Doğanlar Zeybeği,Aldı Dereleri,Koybatın Dereleri,Sabai Güvende,İsmailli,Tabancalı.
Erkek Oyunlarında Çalgı:
Geleneksel olarak bağlama,davul,zurna veya klarnet kullanılmaktadır.

NELERİ İLE ÜNLÜ:
Susurluk Ayranı ve Tostu, Manyas Gölü ve Manyas Yoğurdu, Ayvalık ve Edremit Zeytini, Kaz Dağları Milli Parkı, Bor mineralleri, Gönen-Manyas-Burhaniye Kaplıcaları, Kaz Dağları Sarıkız Şenlikleri, Şahin Deresi Kanyonu, Sütüven Şelalesi, Ayvalık-Altınoluk-Akçay-Ören Turizm Merkezleri, Hasanboğuldu, Tahtakuşlar Etnografya Müzesi, Balıkesir Kolonyası
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Şehrin adının eski hisar anlamına gelen Qaleokastio'dan türediği sanılmaktadır. Halk arasında dolaşan bir söylentiye göre de balı çok anlamına gelir. Çünkü Kesir Arapça'da çok anlımana gelmektedir.





 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Balıkesir'de Turizm

Balıkesir ili, denize sahip olduğu için deniz turizmi gelişmiştir Marmara'da veya Ege'de kıyıya sahip ilçeler ile adalar, başlıca turizm merkezleridir Buralarda çeşitli plajlar ve oteller mevcuttur İl, 1970'li yıllarda Türkiye'nin gelişme bakımından en önde giden turizm bölgesi haline gelmiştir Balıkesir'in turizm beldeleri, genelde iç turizm talebini karşılar İl kış turizminden mahrum olsa da kaplıca turizmi yapılmaktadır Gönen, Edremit, Manyas, Susurluk, Bigadiç, Sındırgı ilçelerinde ve Merkez'e bağlı Pamukçu Beldesi'nde kaplıcalar bulunmaktadır Bu kaplıcalar sayesinde ildeki turizm süresi uzamaktadır İlde turizme katkısı olan cami, kilise, harabe gibi çeşitli tarihi eserler mevcuttur Dünya çapında oksijen yoğunluğu bakımından ikinci olan Kazdağı çevresi, bu yönüyle ünlüdür

İlde birçok etkinlik düzenlenmektedir Dağlık yerlerde dağ sporları yapılmaktadır Yine kıyı yöresinde yelkencilik yapılmaktadır Ayvalık'da, Edremit'deki Kazdağları ile Şahinderesi Mevkii'nde ve Merkez'deki Çengeloğlu Mevkii'nde avcılık yapılmaktadır Avcılığa dair ilde klübler de bulunmaktadır
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Balıkesir'de Tarım Ve Hayvancılık

İlin başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır Ekonomik faaliyetler içinde tarımın payı sanayiye göre az olup %49'dur Çalışan nüfusun ise % 56,7'si tarım ile uğraşmaktadır İlin tarım yapılan arazisi 510456 hektardır İlde genel olarak yetiştirilen tarım ürünleri; tahıl ürünleri, susam, haşhaş, ayçiçeği, tütün, şeker pancarı, domates, kavun'dur Yetiştirilen diğer önemli ürünler tütün, taze fasulye, börülce, şeftali, elma ve mandalinadır 2002'de Türkiye'de üretilen baklanın %43'ü, sarımsağın %135'i, karnıbaharın %98'i, pirincin %122'si, domatesin %55'i, karpuzun %39'u, kavunun %69'u, aspirin %89'u ve buğdayın %22'si Balıkesir ili topraklarında yetiştirilmiştir Türkiye'nin 12 tonluk kuşkonmaz üretiminin tamamı Balıkesir ilinden gerçekleştirilmekte olup, baklagil üretiminde de birinci sıradaki ildir İlin 71 dekarlık alanında seracılık yapılamkta olup, buralarda domates, salatalık ve taze fasulye üretilmektedir Balıkesir'deki traktör sayısı ise 2002 rakamlarına göre 33449'dur Toplam tarım ürünü üretimine bakıldığında il, ülkede 3 sıradadır Pamuk üretimi de yapılmakta olup Marmara Bölgesi'nde Bursa ili ile birlikte en çok pamuk üreten ildir İlin sahil kesiminde zeytincilik yapılmaktadır İl sınırları için 10 milyon kadar zeytin ağacı bulunmaktadır İldeki zeytin üretimi, ülkedeki toplam zeytin üretiminin % 8'i kadardır Halbuki bu oran 2002 yılında %107'dir Balıkesir Ovası, Gönen Ovası, Susurluk Ovası ve Edremit Ovası ilin başlıca üretim yerleridir Gönen ovasının başlıca ürünü ise pirinçtir

210020 hektarlık meralar ve çayırlar ile yüksek kesimlerde küçük ve büyük baş hayvancılık yapılmaktadır 2007 yılında il, kırmızı et üretiminde birinci olmuştur İl, ülkedeki tavuk işletmelerinin % 9'u barındırarak ülkede 3 konumdadır Balıkesir'de 2000 yılı verilerine göre, yaklaşık 700 bin koyun, 238 bin sığır, 151 bin kıl keçisi ve 15 milyon tavuk bulunmaktadır Türkiye süt üretiminin %38'i, kırmızı etin %5,6'sı, beyaz etin %18'i Balıkesir'de üretilmektedir İlde devekuşu ve domuz çiftlikleri de bulunmaktadır İldeki domuz çiftliği Türkiye'deki son domuz çiftliği dir Merkez, Havran, İvrindi, Susurluk, Manyas ve Savaştepe ilçelerinde peynir ve yoğurt mandıraları yaygındır
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Balıkesir'de Madencilik

İlimiz bor minarelleri bakımından oldukça zengindir. Türkiye'de bulunan Dünya'daki bor rezervlerinin %60'ına tekabül eden bor madenlerinin bir kısmı Bigadiç ilçesindedir. Marmara Adası'nda mermer ocakları vardır. Balya'da kurşun, Edremit'te demir rezervi vardır.


İLİMİZİN YER ALTI KAYNAKLARI

Balıkesir, tarım,hayvancılık ve turizm ili olarak bilinmesine rağmen antik dönemden günümüze kadar madencilik faaliyetlerinin yoğun olarak yapıldığı bir yöredir.
Yurdumuzun önemli metalojenik yörelerinden biri olan Kuzeybatı Anadolu Bölgesi’nde yer alan Balıkesir İli, metalik cevherleşmeler,enerji hammaddeleri ve özellikle endüstriyel hammadde kaynakları yönünden ülkemizin madencilik sektöründe ve dış ticaretinde önemli yer tutan yataklara sahiptir.

Yörede antik dönemlerden bu yana çeşitli uygarlıklar tarafından işletilmiş olan bir çok maden sahasının varlığı bilinmektedir.Antik dönemlerde Edremit-Altınoluk-Papazlık ve Kepsut-Beyköy’de altın,Şamlı–Ilıca’da bakır,Dursunbey-Demirboku Sırtı’nda ve Balya’da kurşun madenciliği yapıldığı arkeolojik ve antik madencilik bulgularıyla sabittir.Yine Marmara Adası Saraylar beldesinde,çok sayıdaki antik mermer ocağının,özellikle Roma ve Bizans döneminde yoğun faaliyet gösterdiğini belgeleyen çok sayıda arkeolojik malzeme mevcuttur.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ülkenin büyük bir kalkınma hamlesine girmesi, madencilik konusunun önemini ortaya koymuş ve ülkemiz yeraltı servetlerinin devlet eliyle meydana çıkarılması ve değerlendirilmesi amacıyla 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) kurulmuştur. MTA, kuruluşundan günümüze uzanan süreçte tüm yurtta olduğu gibi Balıkesir İlini içine alan bölgede de yoğun bir maden arama çalışması yürütmüştür ve halen yürütmektedir. Bunun sonucunda birçok yeni maden yatağı ve zuhuru tespit edilmiş, bilinen maden yataklarına yeni rezervler ilave edilerek yatakların gelişmesi sağlanmıştır.

Günümüzde metalik madenlere, enerji hammaddelerine ve özellikle endüstriyel hammaddelere yönelik madencilik çalışmaları ilimiz sınırları içersinde devlet ve özel sektör kuruluşları tarafından yoğun bir şekilde sürdürülmektedir. Önümüzdeki yıllarda Balıkesir ilinin ekonomisinin lokomotifi madencilik olacaktır.

ENDÜSTRİYEL HAMMADDELER

BOR TUZLARI :

Türkiye günümüzde dünyanın en büyük bor tuzu rezervlerine sahip (Dünya bor rezervinin % 63 ü) ülkesidir.
Dünya bor tuzu rezervleri 3.405.000.000 tondur ve bunun 2.737.000.000 tonu ülkemizde bulunmaktadır.
Ülkemizdeki mevcut bor rezervi, tüm dünya için tek başına 400 yıl süre ile yeterli olabilecek durumdadır.
Ham cevher üretiminde Türkiye dünya üretiminin yarısından fazlasını gerçekleştirmektedir.
Türkiye bu kadar büyük rezerv ve üretime karşın, dünya bor pazarında % 25 civarlarında pay sahibidir.
Toplam maden ihracatımızdan elde edilen gelirin yaklaşık yarısı bor tuzu yataklarından karşılanmaktadır.

a)Susurluk–Sultançayır Yatağı :

Türkiye’nin bilinen en eski borat yatağıdır. İlk işletme 1865 yılında bir Fransız kuruluşu tarafından Aziziye ocağında başlatılmıştır.1950’li yılların sonlarına kadar İngiliz ve Fransız şirketlerinin tekelinde olan bu saha kapalı ocak olarak işletilmiştir. İşletilen cevher mineralleri pandermit ve havlittir. Buradan çıkarılan pandermitler Bandırma (Panderma) limanından yurtdışına taşındığından,pandermit minerali dünya literatüründeki ismini bu limandan almıştır.

Halen Etibank’ın denetiminde olan bu saha, bor rezervinin büyük bir bölümünün tükenmiş olması ve Batı Anadolu’da açık işletmeye uygun yeni bor yataklarının bulunmasıyla (Kestelek, Bigadiç, Emet, Kırka) günümüz Türkiye’si için ekonomik olma özelliğini yitirmiştir.

b) Bigadiç Bor Tuzu Yatakları :

Bigadiç yöresinde bor ilk kez 1950 yılında bir maden çavuşu tarafından bulunmuş,daha sonra MTA tarafından yapılan araştırmalarla bugünkü yataklar ortaya konmuştur. Ekonomik olarak işletilen cevher mineralleri kolemanit ve üleksittir. Bigadiç havzasındaki yataklar ülkemizin en büyük bor tuzu yataklarıdır. Görünür rezervi 1.029.722.000 ton olup, buda dünya bor tuzu rezervlerinin yaklaşık 1/3 üne karşılık gelmektedir.B2O3 tenörü % 35 dir.B2O3 itibarıyla görünür rezervi 360.403.000 tondur.

KAOLEN :
a) Sındırgı-Düvertepe Kaolen Yatakları :


Yurdumuzun en önemli kaolen yatakları Balıkesir-Sındırgı-Düvertepe yöresindedir. Burada çeşitli kalitelerde yaklaşık 70 milyon ton görünür, muhtemel rezerv bulunmaktadır. Bunun da yaklaşık 25 milyon tonu işletilebilir görünür rezervdir.Seramik sanayiinde kullanılan Türkiye kaolen üretiminin büyük bir kısmı bu bölgeden karşılanmaktadır.

b) Sındırgı-Mumcu Yatağı :

2.000.000 ton görünür rezerve sahip olan yatak,alunit ve bol miktarda serbest kuvars içeriği nedeniyle düşük kalitededir.Geçmiş yıllarda sınırlı miktarda üretim yapılmıştır. Tenör: % 13-23 Al2O3 , %1 Fe2O3

c) İvrindi-Küçükyeniceköy Yatağı :

970.000 ton görünür, muhtemel rezervi olan yatak işletilmektedir.
Tenör: % 20-31 Al2O3
Ayrıca Çamağız yöresinde 520.000 ton mümkün,Çakmakdere’de 100.000 ton mümkün rezervli kaolen yatakları vardır.

d) Gönen-Ilıcaoba,Söğüt Köyü Yatağı :

Rezerv : 100.000 ton görünür, 375.000 ton görünür + muhtemel.
Tenör : % 21 Al2O3 , % 3 Fe2O3

e) Ayvalık-Alibeytepe,69 Rakımlı Tepe,Küçükköy-Direnli Tepe Yatağı:

Rezerv: 4.410.094 ton görünür, 5.264.876 ton görünür, muhtemel 2.893.000 ton muhtemel 11.185.094 ton mümkün.
Tenör: % 9-34.5 Al2O3 , % 0.1-9.5 Fe2O3

BENTONİT :

Balıkesir-Merkez-Çağış, Konakpınar-Bereketli,Bigadiç-Dereli,Kepsut-Akçakertil çevresinde büyük rezervler oluşturan bentonit sahaları bulunmaktadır. Özel sektör tarafından işletilen bu sahalardan üretilen bentonitler Avrupa,ABD,Japonya ve Tayland’a ihraç edilmektedir.

ZEOLİT :

Çağımızın endüstriyel hammaddesi olarak anılan fakat yurdumuzda henüz yaygın kullanım alanı olmayan zeolitler Bigadiç civarındaki tüfler içersinde yaygın olarak bulunmaktadır. Zeolit mineralleri klinoptilolit ve höylandittir. Özellikle üst tüf birimindeki klinoptilolit içeriği % 82' lere ulaşmaktadır. Milyarlarca tonluk zeolitli tüf rezervinin özellikle 1.2 milyar tonluk kesimi yüzeyden kolaylıkla alınabilecek (açık işletme madenciliğine uygun) niteliktedir. Bu zeolitli tüfler çevre kirliliğinin kontrolü, enerji tasarrufu, tarım ve hayvancılık ile çimento, kağıt ve diş macunu üretimi gibi alanlarda önemli uygulama potansiyeline sahiptir.

Ekonomisinin temelini tarım ve hayvancılığa dayalı sektörlerin oluşturduğu Balıkesir İli için zeolitlerin önemi büyüktür.Özellikle bu sektörlerde kullanılma olanaklarının araştırılmasına önem verilmelidir.

HALLOYSİT :

Balıkesir ve Gönen civarında 4 ayrı sahadaki yataklardan özel sektör tarafından halloysit üretimi yapılmaktadır.

Gönen çevresinde, Ilıcaoba, Karasukabaklar ve Şahbaz ile Balıkesir-Balya arasındaki Turplu ocağında Esan tarafından üretim yapılmaktadır. Turplu ocağı (Turplu ve Alidemirli köyleri yakınında) 1987 yılından beri çalışmaktadır.

Türk halloysiti doğal ve saf olması nedeniyle prosesten geçmiş benzerlerine oranla çok daha üstün özelliklere sahiptir ve bu nedenle günümüzde İngiltere’de üretilen yüksek kaliteli porselen ve seramik ürünlerinin yapımında tercihan kullanılmaktadır.Günümüzde Çanakkale-Balıkesir bölgesinde yılda 5 bin ton halloysit üretilmekte ve çoğu ihraç edilmektedir.

WOLLASTONİT
Balıkesir-Kepsut-Serçeören Yatağı: 1968 yılında bulunan yatak 500.000 ton mümkün rezerve sahiptir. % 50 tüvenan wollastonit içeriklidir.Yatağın küçük ve düzensiz oluşu işletmecilik problemlerine neden olmaktadır.Zaman zaman üretim yapılan yatak,şu an çalışmamaktadır.Yataktan şimdiye kadar yaklaşık 100.000 ton üretim yapılmıştır.

DOLOMİT
Marmara Adası’ndaki kalın mermer istifinin önemli bir bölümü dolomittir veya dolomitiktir. % 20-21 MgO içerikli 95.000 ton görünür + muhtemel dolomit rezervi vardır.

FELDSPAT

Bandırma’daki aplit - pegmatitlerde 20.500 ton sodyumlu feldspat rezervi vardır.

KALSİT

Erdek civarında 2.000.000 ton görünür,4.000.000 ton muhtemel olmak üzere toplam 6.000.000 ton kalsit rezervi vardır.

ALÇITAŞI ( JİPS )

Susurluk-Demirkapı civarında en az 1.000.000 ton jips rezervi mevcuttur.

DOĞAL TAŞLAR :

GRANİT : Ayvalık-Bağyüzü Köyü, Erdek-Ocaklar Köyü (Bandırma Mavi Granit)

YAPI TAŞLARI

Balıkesir İl sınırları içersinde geniş alanlarda yüzeyleyen Neojen volkanitleri (Andezit, Tüf, Tüfit) yapıtaşı açısından önemli potansiyel rezerv oluşturmaktadır

MERMER

Antik dönemde tapınakların, sunakların ve heykellerin yapımında kullanılan beyaz-gri renkli kolay işlenebilen taşlara Marbre veya Marmor ismi verilmiştir. Erdek ilçesinin kuzeybatısında yer alan ve tamamen beyaz-gri renkli Marmor kayalarıyla kaplı olan adaya antik dönemde Marmor Adası; içinde bulunduğu denize de Marmor Denizi denilmiştir. Antik dönemden günümüze kadar Marmor kelimesi telaffuz edilirken değişikliğe uğrayarak Mermer olarak söylenmeye başlanmıştır. Bu nedenle Marmor Adası ile Marmor Denizinin isimleri de günümüzde Marmara Adası ve Marmara denizi olarak söylenmektedir.

Manyas, Erdek, Susurluk, Kepsut, Merkez, Savaştepe, İvrindi, Balya, Havran, Edremit, Bigadiç, Dursunbey çevresinde önemli miktarda potansiyel mermer rezervleri bulunmaktadır.

METALİK MADENLER
ALTIN

Altının simgesi olan “Au” Latince “Aurum” dan gelmektedir.Bu sözcük Anadolu (Anatolia) kökenlidir.Havran’ın antik dönemdeki adı olan “Aureline” da altın ülkesi anlamındadır.

Ayvalık-Bağyüzü,Havran-Küçükdere,Kepsut -Beyköy’de altın cevherleşme sahaları ortaya çıkarılmış olup,Havran,Edremit ve Sındırgı’da önümüzdeki yıllarda yapılacak çalışmalarla ortaya çıkarılabilecek potansiyel altın sahaları mevcuttur.

GÜMÜŞ

Eti Holding A.Ş.’ne ait ruhsat sahasında yapılan çalışmalar sonucunda 300-350 gr/ton Ag tenörlü Bigadiç-Davutlar cevherleşme sahası bulunmuştur.

ANTİMUAN

İvrindi-Taşdibi,Büyük Yenice ve Küçük Yenice’de 178.320 ton antimuan rezervi bulunmaktadır.

MOLİBDEN

Havran-Kalabak-Atizi mevkiinde molibden cevherleşmesi bulunmaktadır.

MANGANEZ

Kepsut-Mezitler’de 692.213 ton manganez rezervi bulunmaktadır.

BAKIR-KURŞUN-ÇİNKO

Edremit-Alyınoluk-Doyran,Ayvalık-Alibey Adası,Ayvalık-Maden Adası,Dursunbey-Demirboku Sırtı,Dursunbey-Kulatçiftliği cevherleşme sahalarında toplam 7.226.855 ton rezerv bulunmaktadır.

M.Ö. 500 yıllarından günümüze kadar işletilen Balya madeninde ise işletilebilir % 4.49 Pb , % 7.61 Zn tenörlü 15.726.580 ton rezerv bulunmaktadır.

DEMİR

Merkez-Şamlı,Ayvalık-Ayazmant ve Havran-Eymir’de 29.300.000 ton demir rezervi bulunmaktadır.

ENERJİ HAMMADDELERİ

Dursunbey-Çakırca, Odaköy: AID: 2400-3325 Kcal/kg Rezerv: 34.685.000 ton
Balya-Mancılık: AID: 1762 Kcal/kg Rezerv: 7.200.000 ton
Balya-Sebebli: AID: 2500-5000 Kcal/kg Rezerv: 570.000 ton
Balya-Bengiler: AID: 3900 Kcal/kg Rezerv: 300.000 ton
Gönen-Şaroluk: AID: 2898 Kcal/kg Rezerv: 600.000 ton
Ayrıca; Gönen-Ayvacık, Küpçıktı, Köteyli linyit oluşumları da bilinmekle beraber, bunlar önemli olabilecek rezervlere sahip değildir.

JEOTERMAL ENERJİ

Türkiye jeotermal potansiyel bakımından Avcrupa’da ilk dünyada ise yedinci ülke konumundadır.Özellikle Batı Anadolu ülkemiz jeotermal kaynaklarının oldukça yoğun olduğu bölgedir.Bu bölgede yer alan Balıkesir ili ; jeotermal kaynak suları açısından önemli bir potansiyele sahiptir. MÖ. yıllarından günümüze kadar bu termal sulardan kaplıca olarak tedavi amaçlı yararlanılmıştır.. Günümüzde ise bu jeotermal kaynaklardan kaplıcanın yanı sıra şehir ısıtmacılığında ve sera ısıtmacılığında yararlanılmaktadır..

Ülkemizde ilk jeotermal ısıtma uygulaması 1964 yılında Gönen Park Otelin ısıtılması ile gerçekleştirilmiştir.Türkiye’nin ilk jeotermal merkezi şehir ısıtması da yine 1987 yılında Gönen’de uygulanmış ve 3400 konut için ısıtma yapılmıştır

* Balıkesir-Pamukçu: Sıcaklık (Ortalama): 610 C Debi (Toplam): 88 Lt/sn
*
Balıkesir-Bigadiç-Hisarköy: Sıcaklık (Ortalama): 97.8 0C Debi(Toplam): 120 Lt/sn
*
Balıkesir-Sındırgı-Hisaralan: Sıcaklık (Ortalama):45-98 T Debi (Toplam): 100 Lt/sn
*
Balıkesir-Edremit-Güre: Sıcaklık (Ortalama): 50 T Debi (Toplam): 25 Lt/sn
*
Balıkesir-Edremit-Derman: Sıcaklık (Ortalama): 55 T Debi (Toplam): 99 Lt/sn
*
Balıkesir-Balya-Şamlı-Ilıca: Sıcaklık (Ortalama): 65 T Debi (Toplam): 3,5 Lt/sn
*
Balıkesir-Gönen: Sıcaklık (Ortalama): 77 T Debi (Toplam): 63 Lt/sn
*
Balıkesir-Manyas-Ilıcaboğazı: Sıcaklık (Ortalama): 60 T Debi(Toplam): 3 Lt/sn
*
Balıkesir-Manyas-Kızık: Sıcaklık (Ortalama): 50 0C Debi (Toplam): 7 Lt/sn
*
Balıkesir-Susurluk-Ömerköy: Sıcaklık (Ortalama): 30 T Debi (Toplam): 2 Lt/sn
*
Balıkesir-Susurluk-Yıldız: Sıcaklık (Ortalama): 35-78 T Debi (Toplam): 18 Lt/sn

Dünyada ticareti yapılan 90 çeşit mineral bulunmaktadır. Bu minerallerin 57 çeşidi Ülkemizde olup, 37 çeşidi ise Balıkesir ilindedir. Bu nedenle maden ruhsatı sayısı açısından Türkiye’de en çok ruhsata sahip il konumundadır. Kütahya ise ruhsat alanı açısından en fazla alana sahip olan ildir.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Balıkesir Manastırları Hakkında Bilgi

Kirazlı Manastırı


a5ddcb0b-5f0f-4b14-8024-51909c0e093e.jpg


Antik dönemde Didumus Dağı olarak bilinen dağın eteğinde manastır, kilise ve yapı gruplarından oluşan bir kompleks duvar tekniğine göre XIXyüzyılda Rumların kullandığı bir dini anıt yapı mevcut temellerden ve duvar kalıntılarından bodrum üzerine 2 katlı bir yapı olduğu anlaşılmaktadır

Bugün mevcut olan kilisenin güney duvarı ile absis duvarının bir kısmı ayakta ve yüzeyde bulunmaktadır


Agios Georgis Meryamana Manastırı

Avşa Köyü’nün 15 km güneybatısında Manastır Mevkii’ndedir


Ayos Apostolos Manastırı

Cunda Adasına giriş sağlayan köprü geçildikten sonra soldaki tepe üzerindeki bu manastırın yalnızca kaba yontma taştan dört duvarı kalmıştır Yapım tarihi ile ilgili bilgilere kaynaklarda rastlanmamıştır


Ayışığı Manastırı


2bf951dc-2891-4c3a-aa3c-5a69a02dbf95.jpg


Cunda Adasında Paterüça köyleri arasında kalan manastır özgün bir yapı olup moloz ve sarımsak taşından yapılmıştır Kapısı üzerindeki bir yazıdan 1771 ve 1795 yıllarında onarıldığı yazılıdır Buna dayanılarak manastırın ilk yapısının XVI yüzyıldan kaldığı sanılmaktadır


Leka Panaya Manastırı

Cunda Adas, Dalyan Boğazıı çıkışında, Koruyan Meryem adıyla tanınmış olup zeytinlikler arasına yapılan manastır restore edilerek konut olarak kullanılmaktadır

Restorasyon sırasında mimari özelliğini bütünüyle yitirmiştir


Çamlı Manastırı


Cunda Adasında, denizden 190 m yüksekliğinde kurulmuş olan bu manastır yıkılmıştır Yapım tarihi ve mimari özellikleri ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır Kaynaklarda yalnızca ismine rastlanılmıştır
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Balıkesir Hanları

Çobanoğlu Hanı


Ayvalık Altınova, İnönü Caddesinde bulunan Çobanoğlu Hanı’nı kitabesinden öğrenildiğinden göre 1887-1888 yıllarında Osman Ağa yaptırmıştır Giriş kapısı üzerinde, dört satırlık mermer bir yazıtı bulunmaktadır DrBozkurt Ersoy’dan öğrendiğimiz bu yazıtta:

“Sezadır vasfını Osman Ağanın eylemek her dem
Ayazmand sukını ali-himemle eyledi ihya
Didim itmamına cevher feşanla tarih ey Şükri
Yapıldı mirsadında ta misafirhane çok ala
1305 (1887-1888)”

Tek katlı avlulu bir planı olan hanın günümüze yalnızca yuvarlak kemerli girişi ile bunun arkasındaki beşik tonozlu koridoru orijinal olarak gelebilmiştir


Şükrü Bey Hanı

Ayvalık, Altınova Bucağında İnönü Caddesinde bulunan, Çobanoğlu Hanı’nın karşısında yer alan bu yapının da kitabesi günümüze gelememiştir Bununla beraber Çobanoğlu Hanı kitabesinden yararlanılarak bu hanın l887-l888 yıllarında Şükrü Bey tarafından yaptırılmış olduğu sanılmaktadır
Hanın kuzey cephesi iki katlıdır ve sonraki devirlerde önüne tek katlı dükkanlar eklenmiştir Kaba yontma taş ve tuğladan yapılmış olan hanın ikinci katına dikdörtgen pencereler sıralanmıştır Hanın ortasındaki giriş kapısı taş söveli taştan yuvarlak kemerlidir Kapının üzerinde “Osmanlı Sigorta Şirketi Umumiyesi” ibaresi ile altına Fransızca “Sociele Generale Assurances Ottomane” yazılmıştır Buradaki girişten düz ahşap tavanlı bir tavanın örttüğü bir koridor ile avluya ulaşılmaktadır Avluda alt katı tuğla ayaklı revaklar bulunmaktadır Hanın diğer duvarları revaksızdır Avlunun batısında, kenarda yuvarlak kemerli ikinci giriş kapısının yerin bulunduğu mekan büyük olasılıkla ahırlara ayrılmıştır

Avlunun ortasında bir şadırvan olduğu günümüze gelebilen izlerden anlaşılmaktadır Hanın kuzey cephesindeki ikinci kata çıkılan merdiven açıklıkları örülmüştür
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Balıkesir Antik Kentleri

Akhyraous

00428988.jpg


Akhyraous’un Balıkesir’in 15-20 km. güneyindeki, Hocakalesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır.

Akhyraous ismi Prof.Dr. Bilge Umar’a göre Hellen dilinin çarpıtılmış bir sözcüğü olup bir anlamı yoktur. Luwi dilinden türetilerek Hellen diline uyarlandığını da düşünebiliriz.

Bigadiç ilçesinin doğusunda bulunan tepe üzerinde M.S. XI. yüzyılda Bizanslılar tarafından yapılmış Achyraos Kalesinin kalıntıları bulunmaktadır. Yunan işgali döneminde karargah olarak kullanılan kalenin dış surları çok harap bir şekilde günümüze kadar gelebilmiştir.

Haçlı Seferi sırasında Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa 1190’da buradan geçmiştir.


Hadrianoutherai

Hadrianoutherai’nin Balıkesir yakınlarında olduğu sanılırsa da yeri saptanamamıştır.

Bu isim Hellen dilinde Hadrianus’un av yeri anlamında olup M.S.II.yüzyılda yörede ayı avı yapan İmparator Hadrianus tarafından kurulmuştur.


Poimanenon (Eski Manyas)

Balıkesir, Manyas Gölü ile Susurluk arasındaki Eski Manyas (yeni adı Soğuksu) köyünün 4 km. ilerisindeki bir tepe üzerindedir.

Poimanenon, Hellen dilinde Poimanaların kenti anlamına gelir. Büyük olasılıkla da Luwi dilinden gelme bir sözcüktür. Eski çağda Manyas ve Apolyont (Uluabat) gölünün güneyinde yaşayanlara Poimaneol’ler denilmiştir.

Poimaneon'da kazı yapılmadığından, antik kaynaklarda da ismine rastlanmadığından tarihi ile ilgili bilgilerimiz yetersizdir.Bununla beraber M.S.II.yüzyılda kent sikke basmış, Bizans İmparatorluğu'nun Komnenoslar döneminde de güçlü bir kalesi olduğu bilinmektedir. Bugün Soğuksu Köyü’nün içerisinde birkaç önemsiz mimari parça dışında günümüze kentle ilgili kalıntı gelememiştir.

Yöre, Roma, Bizans, Selçuklu ve Karasi Beyliği yönetiminde kalmıştır. Haçlılar 1204 yılında bu yöreye gelmişlerdir. Manyas XIV.yüzyılda Osmanlı topraklarına katılmıştır. XIX.yüzyıl sonlarında Hüdavendigâr (Bursa) vilayetinin Karasi (Balıkesir) sancağının Bandırma kazasına bağlı bir nahiye merkezi idi. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından işgal edilmiş 14 Eylül 1922'de Yunan işgalinden kurtulmuştur. Ancak bu işgal sırasında Manyas, tamamen yakılıp yıkılmıştır.


Artemea

Artemea’nın bugünü Gönen kaplıcalarının bulunduğu yerde olduğu sanılmaktadır. Artemea ismi Hellen dilinde Artemis Yurdu anlamına gelir.Roma döneminde bu isim Latince’ye uyarlanmıştır.O yıllarda var olduğu sanılan Artemis mabedinin yanında kent kurulmuştur.

Artemea’nın kurulduğu tarih kesin değildir. Ayrıca Gönen kaplıcalarının bulunduğu yerde de Eski Çağ kalıntılarına rastlanmamakla beraber yörede o yıllara ait mezar stelleri bulunmuştur. M.S.VI.yüzyılın ilk yarısında Doğu Roma İmparatorluğunun kentlerinden söz eden Hıerokles’de ismi geçmektedir.


Zeleia (Sarıköy)

Biga-Gönen yolu üzerinde,Gönen’in 12 km. kuzeybatısındaki Sarıköy yanındaki tepenin yamaçlarındadır.

Zeleia isminin kökeni anlaşılamamıştır. Homeros, İliada’da Zeleia’nın Troia Savaşına savaşçılar gönderdiğini yazmıştır. Ayrıca tarihçi Arrianos da Büyük İskender’in Granikos Savaşı (M.Ö.334) öncesinde burada konakladığını belirtmiştir. Bunun yanı sıra da Zeleia’lıların savaşta, biraz da korkudan İskender’e yardımcı olduklarını sözlerine eklemiştir. Buna rağmen Zeleia gelişmiş bir kent değildir. Ayrıca eski çağlara ait kalıntıları da günümüze gelememiştir.


Kyzikos

00429012.jpg


Bandırma’nın 5 km. kuzeybatısında, Kapıdağ yarımadasını ana karaya bağlayan, dar ve alçak kıstağın kuzey doğusundadır.

Burası İlk Çağ’da karaya yakın bir ada konumunda idi. Arktonnesas denilen ada Hellence “Ayı Adası” anlamındadır. Kyzkos isminin Hellen dilinde anlamı olmadığı gibi kökeni de bilinmemektedir.

Kyzikos ile ilgili araştırmalara XV.yüzyılda başlanmıştır. Nitekim İtalyan tüccar ve araştırmacı Ankonalı Cyriacos, burada gördüğü, ancak günümüze çok azı gelebilmiş kalıntılardan söz etmiştir.Onu izleyen yıllarda ise diğer gezginler kentle ilgili hiçbir bilgi vermemişlerdir.XVIII-XIX.yüzyıllarda Avrupalı gezginler Kyzikos’a gelmişlerse de yalnızca Hadrianus mabedi ile ilgilenmişlerdir.C.Texier de tiyatronun ayakta kalmış kemer ayaklarının çizimlerini yapmıştır. Perrot,1862’de yayınlanan Galatia ve Bithynia seyahatnamesinde Kyzikos’un günümüze ışık tutan plânı ve bazı kalıntılarını çizmiştir.Onları Rustafsaell ve Hasluck’un çalışmaları izlemiştir.

Arkaik dönemde (M.Ö.479 öncesi) burada Dolionez denilen bir topluluk yaşıyordu.Bununla beraber kentin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu da açıklık kazanamamıştır.

Kyzikos’un ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamakla beraber M.Ö.756’da Miletos’dan gelenlerin kenti ele geçirdiği bilinmektedir.Miletoslu göçmenlerin yönetiminde, çevrenin önemli bir balıkçılık ve ticaret merkezi olmuş, Karadeniz kentleriyle yapılan ticarette üs konumunu yüklenmiştir. Ord.Prof.Dr.Ekrem Akurgal’ın burada yaptığı kazılarda Geç Geometrik dönem keramiklerinin bulunduğu kentin M.Ö.VII.yüzyılın ilk yarısında kurulmuş olduğunu ortaya koymuştur.Ancak kent konumuna Miletoslular zamanında erişmiştir.

Perslere karşı başlatılan ayaklanmada Miletosluların yanında olmamışlardır.İsyanı bastırmak için yola çıkan Pers donanmasını, onlar gelmeden önce Daskleion kentindeki satrap Olbares ile anlaşarak onlara bağımlılığını bildirmişlerdir. Bu nedenle de Kyzikos, diğer kentler gibi yakılıp yıkılmaktan kurtulmuştur.M.Ö.498’de Atina’nın egemenliğine girdiğini Xenophon’dan öğreniyoruz. M.Ö.281 de Kunupedion savaşının ardından Seleukos Krallığının eline geçmiştir. Kyzikos’un Pergamon Krallığı ile olan ilişkileri de bu dönemde başlamıştır. Pergamon Krallığının vasiyet yoluyla Roma’ya katılmasından sonra da Bergama’ya bağlı bir Roma eyaleti konumuna girmiştir.Kısa bir süre sonra bağımsızlık hakkını elde etmiştir.Ancak M.Ö.I.yüzyılın ikinci yarısında Roma’nın doğu ülkeleri komutanı Antonius’un donanmasını hazırlaması isteğini kabul etmemiş, bunun sonucu olarak da bağımsızlığını kaybetmiştir.

İmparator Hadrianus döneminde (M.S.117-138) önemli bir kültür merkezi olmuştur.İmparator M.Ö.124’de Kyzikos’a gelmiş, kısa süre sonra da İmparatorluğun kültürünü benimseyen kentler arasına girmiştir.Bu nedenle Roma’nın ekonomik desteğini kazanmış, kentte yeni eserler yapılmaya başlanmıştır.

Doğu Roma İmparatoru Constantinus’un, Byzantionu başkent yapmasıyla birlikte Kyzikos’lu bilginler oraya göçmüşlerdir.Ne var ki,Byzantion’un deniz ticaret merkezi oluşu Kyzikos’u ekonomik yönden çöküntüye uğratmıştır.Arap akınları, 943 depremi kente zarar vermiştir. Nikaia piskoposluğunun güçlenmesinden ötürü Kyzikos’da oraya bağlanmıştır.Bunun ardından 23 Eylül 1063 depremi kenti tümüyle yıkmış, halk da Artaka’ya (Erdek) göçmüş ve bir daha da eski günlerine dönememiştir. Kyzikos’dan günümüze ulaşan kalıntıların başında Hadrianus Mabedi gelmektedir. Mabedin yapımına Hadrianus döneminde başlanmış, Marcus Aurellius döneminde (M.S.161-180) tamamlanmıştır. Kyzikos’un güneybatısındaki mabet kentin geçirdiği depremlerden etkilenmiş,taşları çeşitli yapılarda kullanılmak üzere yerlerinden sökülmüştür.Günümüze mabetten yalnızca çevresindeki terasları destekleyen bir kemer ve tonozlu temelleri gelebilmiştir.

Anconalı Cyriacus da mabedin 33 sütununu ve üst yapısının ayakta olduğunu gördüğünü belirtmiştir.Kyzikos tiyatrosu, kent surlarından bazı kalıntılar dikkati çekerse de bunların pek fazla bir önemi bulunmamaktadır.Roma döneminde içerisinde gladyatör gösterileri ile vahşi hayvan mücadelelerinin yapıldığı amfitiyatro Hamamlı ve Çeltikçi köyleri arasındaki bir dere yatağındadır.M.S.124 depremi kentteki birçok yapı gibi burasını da yıkmıştır.Kentin nekropolü Edincik yolu üzerindedir. Kyzikos kalıntıları İstanbul Arkeoloji Müzeleri ile Erdek Açık Hava Müzesindedir. İstanbul Arkeoloji Müzesi Arkaik dönem eserlerinin sergilendiği salonda bir erkek torsosu ile dans eden figürler, Erdek’te ise asma dalı ve üzüm salkımları kabartmaları ile bezenmiş sütun parçası dikkati çekmektedir.
Kyzikos’un nümizmatik alanında da ayrı bir önemi vardır.Kyzikos,Perslerin M.Ö.V-IV yüzyıllarda elektron stater basma izni verdiği birkaç kentten birisi olmuştur.

Kyzikos’ta 1988–1997 yılları arasında Atatürk Üniversitesi öğretim üyelerinden Sayın Prof.Dr. Abdullah YAYLALI tarafından kazılar yapılmıştır. 1997 yılından sonra uzun bir süre ara verilen kazı çalışmaları 2006 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla yeniden başlamıştır.

2006 yılında Hadrian Tapınağında sürdürülen kazı çalışmalarına 2007 yılında da devam edilmiş, ayrıca nekropol alanında da çalışmalar yapılarak önemli sonuçlar elde edilmiştir.


Artaka (Artake)

Erdek’in önünde bulunan ve günümüzde Zeytinlik olarak bilinen ada Artake ismi ile tanınıyordu.Ayrıca karşısındaki tepe üzerindeki antik kente de bu isim verilmişti.

Artake sözcüğü M.Ö.2000’lerde yaygın bir dil olan Luwi dilinden gelirse de anlamı bilinmiyor. Artake’nin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu hakkında da bilgimiz yok.M.Ö.VIII yüzyılda Miletoslu göçmenler burasını ele geçirerek Hellenleştirmişlerdir.

Byzantion’lu Stephanos,Timosthenes isimli bir İlk Çağ tarihi yazarının Artaka’yı Kyzikos’da bir dağ ve önündeki adacığın ismi olduğunu yazdığını ileri sürmüştür. Plinius da bu adanın ismine Artacaeon olarak değinir. Bunların dışında Artake ile ilgili belirgin bir bilgimiz yoktur.

Miletos önderliğinde başlatılan Batı Anadolu ayaklanmasına katılan kentleri cezalandırmak için Perslerin gönderdiği donanma diğer kıyı kentleri gibi Artaka’yı da talan etmiş,yakıp yıkmıştır.Buradan kaçan halk da günümüzdeki Erdek’in olduğu yere kaçarak oraya yerleşmişlerdir. Ortaçağ da Artaka bir ara canlı bir kent konumuna geçmeye çalışmışsa da sonuçta her zaman yakınındaki Kyzikos’a bağımlı kalmıştır.Artaka’dan, geçirdiği yangın ve depremlerden dolayı günümüze hiçbir tarihi kalıntı ulaşamamıştır.


Aureliane

Aureliane, Balıkesir’in Havran ilçesinin bulunduğu yerde kurulmuş bir İlkçağ kentidir.Thebe kentinin kalıntıları yakınındadır.

Aureliane’nin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu konusunda kesin bir bilgimiz yoktur. Arkeolojik kazıların yapılmadığı, yalnızca kısmen yüzey araştırmaları ile yetinilen kentin ismi ilk defa Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında (M.S.161-180) kullanılmıştır.Bu İmparator ile kentin ismi yakın bir benzerlikten öteye gitmez.Havran, adını buradan geçerek Ege’ye dökülen bir çaydan almıştır. Prof.B.Umar’a göre bu isim “Sal” anlamında “Wana” ile bol su olan “Abra” dan türemiş olabilir.

Aureliane, Akhaların komutanı Akhilleus tarafından, Thebe kenti ile birlikte yıkılarak ortadan kaldırılmıştır.


Antandros

00430152.jpg


Antandros, Edremit Körfezi’nin kuzeyindeki İda dağının güney eteklerinde bulunan Kaletepe’nin batı yamaçlarında, Edremit-Altınoluk karayolunun 3.km.de yol yapım çalışmaları sürerken ortaya çıkmıştır.

Eski çağın ünlü coğrafyacısı Strabon, Antandros’a Adramyttenas Körfezi'nde bir kent olarak değinmiştir. Vergillius da bu kentin geçmişini Troia savaşlarına kadar indirmiştir.Troia savaşını en ince ayrıntısına kadar anlatan Vergilllius, Antandros’a değinirken İda dağındaki ağaçlardan yapılan kerestelerin gemi yapımında kullanıldığını, ününün antik dünyaya yayıldığını da dile getirmiştir.

Antandros’un kuruluşuyla ilgili birbirinden farklı iddialar ortaya atılmıştır. Antik tarihçilerden Akaios, Antandros’un bir Leleg kenti olduğunu belirtmiştir. Skepsisli Demetrios kentin Klikyalılarca, Heredotos, Pelarsklerca, Thukyidides de Aeoller tarafından kurulduğunu ileri sürmüşlerdir.

M.Ö.VIII.yüzyılda Kırım çevresinde yaşayan göçebe ve barbar bir kavim olan Kimmerler, Anadolu’ya geldikten sonra Antandros’u işgal etmişlerdir. M.Ö.570’li yıllarda Lydia Kralı Alyattes’in oğlu Kroisos, Kimmerlerin egemenliğine son vermiştir. Pers Kralı Dareios’un komutanlarından Otanes bu bölgeye ulaşmıştır. Bütün bu karmaşık siyasi süreç içerisinde Antandros, Attika-Delos Deniz Birliğine katılmış, Peleponnesos savaşları sırasında sürekli el değiştirmiştir. Perslerin satraplık merkezi Daskyleron’un kontrolünde uzun süre kalmış ve bu durum Büyük İskender’in Pers Kralı III.Dareios’u Granikos’da yenmesine kadar sürmüştür (M.Ö.334).

Antandros M.Ö.IV. yüzyılın ikinci yarısında adına sikke bastırmış ve özgür bir kent olarak ismini duyurmuştur. Antandros sikkelerinin ön yüzlerinde Artemis Astyere’nin başı, arkasında da bir keçi figürünün yanında “Anta” sözcüğü bulunmaktadır. M.Ö.IV yüzyılın sonlarına doğru Anadolu’nun büyük bir bölümünü ele geçiren Romalıların egemenliğine girmiştir. Orta Çağda Arap akınlarından etkilenmiş, orada yaşayanlar Şahinkule denilen, surlarla çevrili sarp kayalıklara kaçmışlardır. Arap tehlikesi atlatıldıktan sonra da bugünkü Altınoluk’un bulunduğu yerlere inmişlerdir. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Antandros papazlık ismi ile tanınmıştır.

Antandros’u ilk kez 1842’de H.Kiepert fark etmiştir. Altınoluk Avcılar Köyü’nün camisinin duvarlarında devşirme olarak kullanılmış bazı kitabelere rastlanmıştır. Bunlardan Roma dönemine ait bir yazıt üzerinde Antandros ismini gören H.Kiepert yörede araştırma yaparak kentin yerini saptamıştır. Onun ardından H.Schliemann ile R.Virchow, kentin isminin yazılı olduğu çok sayıda sikke bulmuştur. Fabricius isimli araştırmacı da aynı yerde Antandros yazılı ikinci bir yazıtla karşılaşmıştır.W.Leaf 1911 de Karataş tepesinin batı yamaçlarında önceden açılmış mezarları görerek nekropol alanının yerini saptamıştır.B.F.Cook, bu ön araştırmaların ışığı altında 1959 ve 1968 de iki kez buraya gelmiş ve asıl yerleşimin tepenin batı yamaçlarında olduğunu kesinleştirmiştir.

Antandros’un bilimsel kazılarına Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümünden Yrd.Doç.Dr.Gürcan Polat 9 Temmuz 2001’de başlamış, çalışmalar belirli aralıklarla sürmektedir.​
 
Top