Nazım Biçimleri

Suskun

V.I.P
V.I.P
1- Divan Edebiyatı’nda Nazım Biçimleri
- Beyitle Kurulan Nazım Biçimleri

Gazel
Kaside
Mesnevi
Müstezat
Kıt’a

- Bentlerle Kurulan Nazım Biçimleri

Rubai
Tuyuğ
Şarkı
Murabba
Terkib-i Bent
Terci-i Bent
Musammat

2- Halk Edebiyatı’nda Nazım Biçimleri

- Anonim Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri

Mani
Ninni
Türkü
Ağıt

- Aşık Edebiyatı Nazım Biçimleri

Koşma
Semai
Varsağı
Destan

- Tekke - Tasavvuf Edebiyatı Nazım Biçimleri

İlahi
Nefes
Deme
Nutuk
Devriye
Şathiye

3- Yeni Türk Edebiyatı’nda Nazım Biçimleri
- Kurallı Nazım Biçimleri

Sone
Terza Rima
Çapraz Kafiye
Sarma Kafiye
Düz Kafiye

- Serbest Nazım Biçimleri

Serbest Müstezat
Serbest Nazım
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
1- Divan Edebiyatı’nda Nazım Biçimleri
- Beyitle Kurulan Nazım Biçimleri

Gazel

Gazel divan edebiyatının en yaygın kullanılan nazım biçimidir. Önceleri Arap edebiyatında kasidenin tegaüzzül adı verilen bir bölümü iken sonra ayrı bir biçim halinde gelişmiştir. Gazelin beyit sayısı 5-15 arasında değişir. Daha fazla beyitten olaşan gazellere müyezzel ya da mutavvel gazel denilir. Gazelin ilk beyti matla, son beyti ise makta adını alır. Matla beytinin dizeleri kendi aralarında uyaklıdır (musarra). Sonraki beyitlerin ilk dizeleri serbest ikinci dizeleri ilk beyitle uyaklı olur. Birden fazla musarra beytin bulunduğu gazel zü’l-metali, her beyti musarra olan gazel ise müselsel gazel adıyla bilinir. İlk beyitten sonraki beyte “hüsn-i matla” (ilk beyitten güzel olması gerekir), son beyitten öncekine “hüsn-ü makta” (son beyitten güzel olması gerekir) denir.

Gazelin en güzel beyti ise beytü’l-gazel ya da şah beyit adıyla anılır. Bunun yeri ya da sırası önemli değildir. Bazı gazellerin matlasını oluşturan dizelerden birinci ya da ikincisinin matlasının ikinci dizesi olarak yenilenmesine “redd’i-matla” denir. Şair mahlasını (şairin takma adı, ya da tanındığı ad) maktada ya da “hüsn-ü makta”da söyler. Bu durumda beyit ikinci bir adla mahlas beyti ya da mahlashane olarak anılır. Şairin mahlasını tevriyeli kullanmasına hüsn-ü tahallüs denir. Dize ortalarında uyak bulunan gazele musammat, sonu getirilmemiş ya da beyit sayısı 5’in altında bulunan gazellere de “natamam” gazel denir. Başka şairlerin birkaç dize ekleyerek bend biçimine dönüştürdüğü gazellere “tahmis”, “terbi” adı verilir.

Bütün beyitlerinde aynı düşüncenin ele alındığı gazeller “yek ahenk gazel”, her beyti öncekinden ustalıklı biçimde söylenmiş gazeller de “yek avaz gazel” olarak adlandırılır. Gazeller konularına göre de çeşitli isimlerle tanımlanır. Aşka ilişkin acı, mutluluk gibi içli duyguların dile getirildiği gazeller “aşıkane”, içki, yaşama boş verme, yaşamdan zevk alma gibi konularda yazılanlara rindane denir. Aşıkane gazellere en iyi örnek Fuzûlî’nin gazelleri, rindane gazellere en iyi örnek ise Bâkî’nin gazelleridir. Kadını, içkiyi ve ten zevklerini konu edinen gazeller ise, örneğin Nedîm’in gazelleri, “şuhane”, öğretici nitelikli gazellere, örneğin Nâbî’nin gazelleri, hakimane gazel denir. Ayrıca felsefi konularda yazılmış gazeller de vardır. Gazeller eskiden bestelenerek okunurdu. Özelikle bestelenmek için yazılmış gazeller de vardır. Gazelleri makamla okuyan kişilere “gazelhan”, gazel yazan usta şairlere ise “gazelsera” adı verilir. Gazel, Türk müziğinde ise şiirin bir hanende tarafından doğaçtan seslendirilmesidir. Sesle taksim olarak da bilinir.

Gazelin kelime anlamı ahu, ceylan ve kuru yapraktır. Güzellikten, aşktan, onun yüzünden çekilen acılardan, şaraptan, eğlenceden söz eden Divan Edebiyatı nazım şeklidir.

1- Beyit sayısı 5 ile 15 arasında değişir. ama genelde bu sayı 5, 7, 9 beyittir.
2- İlk beyit kendi arasında kafiyelidir. Gazelin kafiye düzeni (örgüsü) şöyledir; aa, ba, ca, da, ea, fa
3- Gazelin ilk beytine matla(doğuş yeri) denir.

Not: Gazelde yalnızca bir beyit kendi arasında aa şeklinde kafiyelidir.

4- Gazelin son beytine makta (bitiş, kesiliş yeri) denir.
5- Şairin isminin geçtiği beyte taç beyit denir.
6- Gazelin en güzel beytine beytü’l-gazel denir. Bu beyte Şah beyit de denir.
7- Gazelde genelde anlam bütünlüğü aranmaz, anlam beyitte tamamlanır.
8- Bir gazelin bütününde aynı konu işleniyorsa, böyle gazellere yek-ahenk gazel denir.
9- Bütün bir şiirin aynı söyleyiş güzelliğine sahip olduğu gazellere yek-âvâz gazel denir.
10- Divan edebiyatı şairleri bütün maharetlerini gazelde ortaya koyarlar. Büyük şair olmanın en büyük ölçütü gazellerdir.
11- Gazelde konu aşk, şarap, güzellik ve aşkın ıstırabıdır.
12- Bazı gazellerin matladan sonra gelen beyitlerinde mısralar ortalarından bölünebilir. Bu durumda gazele iç kafiye hakimdir. Böyle gazellere musammat gazel denir.

Gül devri ayş eyyâmıdır zevk u sefâ hengâmıdır
Âşıkların bayramıdır bu mevsim-i ferhunde dem

13- Aruz ölçüsüyle yazılır.
14- Fuzûlî, Bâkî, Nedim, Şeyh Galip, Taşlıcalı Yahya Bey vb. gazelin önemli isimleridir.

Not: Çağdaş edebiyatımızda Yahya Kemâl gazel nazım şeklini yeni bir anlayışla denemiştir.




Kaside
Kasideler, genellikle birini övmek ve yermek amacıyla yazılan şiirler, daha çok din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan divan edebiyatı şiirlerdir. Kaside şairlerine kaside-gü (kaside söyleyen), kaside-sera ya da kaside-perdaz (kaside yazan) denir. Çok katı bir kalıpla yazılan kasideler, 6 bölümden oluşur. Türk edebiyatında 13. yüzyılda kullanılmaya başlanır. Nazım birimi beyittir. Beyit sayısı 33-99 arasında değişir. Kasidenin ilk beyitine matla denir. Şair kasidesi içinde matlayı tekrar ederse tecdid-i matla denir. Matlayı birden çok tekrar ederse bu zat-ül metali veya zül metalidir. Kasidenin son beyitine makta , şairin mahlasının bulunduğu beyite taç beyit denir. Kasidenin en güzel beyiti beyt-ül kasid olarak isimlendirilir.

Arap Edebiyatında ilk dönemlerden beri kullanılan çok önemli ve yaygınbir nazım şeklidir. Kaside sözcüğünün anlamı “kastetmek, yönelmek”tir. Edebiyatımızda, din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla, belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlere kaside denir.

Özellikleri:

1- Beyitlerden oluşur. Kafiye düzeni gazelle aynıdır. Yani aa, ba, ca, da, ea, fa … Ancak gazelden daha uzun bir nazım şeklidir.
2- Kaside en az 33, en çok 99 beyitten oluşur. Ancak beyit sayısı 33’den az olan kasideler de vardır.
3- Kasidenin ilk beytine matla denir. Ama şair, şiir içinde matlaı yenileyebilir.
4- Kasidenin son beytine makta denir.
5- Şairin isminin geçtiği yere taç beyit denir. Sonlara doğrudur.
6- Kasidenin en güzel beytine beytü’l-kasid denir.
7- Aruz ölçüsüyle yazılır.
8- Bu türün en meşhur ismi Nef’i’dir.
9- Kasidenin kendi içinde belli bölümleri vardır.

Kasidenin Bölümleri:

1- Nesib (teşbib): Giriş bölümüdür. Kasidenin tasvir bölümüdür. Burada, asıl konuya geçilmeden önce ramazan, bayram, bahar, yaz, savaş gibi konular ele alınır.

2- Girizgâh: Kasidenin ikinci bölümüdür. Asıl konuya giriş için uygun bir ortam hazırlama yani giriş bölümüdür.

3- Medhiye: Bu bölümde şair kimi övecekse onun yüceliklerini, başarılarını, erdemlerini anlatır. Bu bölümde abartı ve ağır bir anlatım göze çarpar.

O sultan ki cism-i cihân cânıdır
Zamânın zamân-ı baharıdır.ü

4- Fahriye: Şair bu bölümde kendini ve şiirini över. Abrtılı bir anlatım söz konusudur.

5-Tegazzül: Şair zaman zaman monotonluğu kırmak için kasidenin içinde, aynı ölçü ve uyakla gazeller yazar. Bu gazelin yazıldığı yer, tegazzül bölümüdür.

6- Taç: Şair bu bölümde mahlasını ( Şiirdeki ad, takma ad) kullanır.

7- Dua: En son bölümdür. Burada, övülen, kendisi için kaside yazılan kişi için dua edilir. Kişi için dua edilir. Kasidenin son bölümüdür.

Hüdâ ömrünü ber-karâr eylesin
Verip maksadın kâm-kâr eylesin
Not: Kaside, bir maksat için yazılmış şiirdir. Şairin bir isteği vardır. Bu bakımdan bir dilekçe olarak değerlendirilebilir. Çünkü şair, bu şekilde kompozisyona yer veren bir manzume ile hem isteğini söylemekte, hem de yeteneğini göstermektedir.

Kaside Çeşitleri:Kasideler şu ölçülere göre sınıflandırılırlar.

1. Nesip (teşbip) bölümlerinde işlenen konulara göre:Bahariye (Bahar), Iydiye (Bayram), Şitaiye (Kış) Ramazaniye (Ramazan), Sayfiye (yaz)

2. Rediflerine göre: Su Kasidesi, Sühân kasidesi, Gül kasidesi, Sünbül Kasidesi

Not: Şehirleri konu edinen kasideler de vardır. İstanbul Kasidesi

3-Konularına göre:

Tevhid: Allah’ın varlığını ve birliğini anlatan kasidedir.

Münacaat: Allah’a yalvarmak için yazılan kaside.

Naat: Hz. Muhammed(S.A.S)’i ve din büyüklerini anlatmak için yazılan kasidedir.

Medhiye: Devrin ileri gelen kişilerini övmek için yazılan kaside çeşididir.

Mersiye: Sevilen insanların ölümünden duyulan acıları anlatan kasidedir. Türk Edebiyatında bu kasidenin en güzel örneklerinden biri Baki’nin Kanuni Sultan Süleymân için yazdığı Kanuni Mersiyesi’dir.

Hicviye: Herhangi bir kişiyi yermek amacıyla yazılan kasidelerdir. Acımasız ve abartılı bir dil kullanılır. Edebiyatımızda hicviyenin en güzel örneklerini Nef’i vermiştir. Onun Siham-ı Kaza’sı bu türün en güzel örneklerinden biridir.

Not: Divan şiirindeki tevhid, münacat, naat, mehdiye, mersiye, hicviye gibi türler, nazım türü kavramıyla karşılanır ve başta kaside olmak üzere çeşitli nazım şekilleriyle yazılabilirler. Mesela, mersiyeler terkib-i bend; tevhid ve münacaatlar terkib-i bent ve terci-i bend; medhiyeler gazel, hicviyeler terkib-i bend nazım şekilleriyle de yazılabilir.


Mesnevi
Mesnevi özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan divan edebiyatı şiir biçimidir. Arapça’da “müzdevice” denilen mesnevi türü ilk olarak 10. yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır. Türk edebiyatına girişi 11. yüzyılda Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar. Kutadgu Bilig mesnevî nazım biçimiyle kaleme alınmış hacimli bir siyasetnâme örneğidir. Mesneviler öğüt verici bir olayı anlatan uzun şiirlerdir. Bu şiirlerde savaş, aşk, tarihi olaylar din ve tasavvuf konularıyla birlikte, çeşitli toplumsal konular da işlenir.



Her beytinin kendi arasında kafiyelenmesi hem yazma kolaylığı sağlar hem de daha uzun metinlerin bu şekle uygun olarak kaleme alınmasına imkân tanır. Diğer nazım şekillerindeki kafiye bulma zorluğu şairleri uzun metinlerde bu şekli kullanmaya teşvik etmiştir. Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır. Klasik düzende bir mesnevi; tevhid, münacat, na’t, miraciye, eserin sunulacağı büyüğe övgü, mesnevinin niçin yazıldığını açıklayan sebeb-i nazm ve hikâyenin anlatımı(ağaz-ı destan) bölümlerinden oluşur.



Mesneviler aşk mesnevileri (Fuzulî-Leyla ile Mecnun), dinî-tasavvufi mesneviler(Süleyman Çelebi-Mevlit), ahlaksal ve öğretici mesneviler (Şeyhî-Harnâme), savaş ve kahramanlık konusunu işleyen gazavatnameler, bir kentin güzelliklerini anlatan şehrengizler ve mizahi mesneviler diye ayrılabilir. Mesnevide konu ne olursa olsun , ilk dikkati çeken özellik olayın bir masal havasında anlatılmasıdır. Akıl ve mantık ölçülerini aşan bir sürü olay birbirini izler. Olayın geçtiği yer ve zaman belirsizdir. Konuda birlik sağlanamamıştır. Hikayenin bölümleri birbirine eklenmiş ilgisiz parçalar gibi görünür. Çevre tasvirleri gerçeğe uygun değildir, hikaye kahramanları doğaüstü davranışlarda bulunur. Hikayelerde cinler, periler, devler, cadılar, ejderhalar gibi masal motifleri sık sık işlenir.




Divan şiirinde, her beytinin dizeleri kendi arasında uyaklı, aruzun genellikle kısa kalıplarıyla yazılan nazım biçimine ve bu biçimde yazılmış yapıtlara mesnevi denir. Mesneviler konularına göre üçe ayrılır: Destansı nitelikteki mesneviler (Firdevsi’nin Şehname’si) ; öğretici nitelikteki mesneviler (Nabi’nin Hayriye’si) ; din ve tasavvufla ilgili mesneviler (Mevlana’nın Mesnevi’si, Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’u, Şeyh Galip’in Hüsn’ü Aşk’ı) . Ayrıca, padişahların savaşlarını anlatan manzum yapıtlar (gazavatnameler) , kentleri ve kentlerdeki güzelleri anlatan yapıtlar (şehrengizler) , bazı yergi türündeki yapıtlar, mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır. Mesnevi İran edebiyatında ortaya çıkmış (İran edebiyatında Genceli Nizami ve Cami bu türün başlıca adlarıdır) . Genceli Nizami’nin beş mesnevisinden oluşan Hamse’si, sonradan Divan edebiyatı ozanları tarafından da örnek olarak alınmıştır. Türk edebiyatında ilk mesnevi Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıdır. Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir. Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikayelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz. Mevlânâ’nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur. Mevlana eserine ayrı bir isim koymamıştır; eser, nazım türü olan mesnevi adı ile bilinir.



Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan edebiyatında roman ve hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur.Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olmak bir itibar kaynağıdır. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev’i-zâde Atâi’dir.



Mesnevi türünün temeli Arap ve İran edebiyatlarına dayanır. Diğer pek çok edebi türde olduğu gibi mesnevide de Divan şairlerimiz başlangıçta Arap ve İran edebiyatına ait belli başlı mesnevileri tercümeyle işe başlamışlar; ardından da müstakil ve orijinal mesneviler yazmışlardır. Özellikle 17. yüzyıldan sonra artık şairlerimiz, yapılarını milli kimliğimizin oluşturduğu mesneviler yazmaya başlamışlardır. Bu konuda Muhammet Kuzubaş’ın Mahzen-i Esrar ile Nefhatü’-l Ezhar Mukayesesi adlı çalışması, mesnevilerimizin İran ve Arap kültüründen çıkarak yerli kaynaklara yöneldiğini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.

Özellikleri:

1. Her beyti kendi arasında kafiyelidir. Yani aa, bb, cc, dd…

2. Bu şiirlerde konu ve beyit sayısı bakımından sınır olmadığı için Divan şairleri bu tür ile uzun şiirler yazmışlardır. Mesela, Mevlana’nın Mesnevi’si 25.700 beyitten oluşmuştur. Ünlü İran Şairi Firdevsî’nin Şeh-nâme’si de yaklaşık 60.000 beyittir.

3. Edebiyatımıza İran Edebiyatı’ndan geçmiştir.
4. Mesnevide beyitler, kendi içinde anlam birliğine sahiptir, beyitler arasında konu birliği gözetilir.
5. Her beytin ayrı ayrı kafiyelenişi yazma kolaylığı sağlar.
6. Uzun mesnevilerde monotonluğu ortadan kaldırmak için hikaye kahramanının ağzından söylenen gazellere de yer verilmiştir.

7. Bazı şairler beş veya beşten fazla mesnevi yazmışlardır. Bunlar da ayrı isimlerle anılır. Beş mesnevinin bir araya gelmesiyle oluşturulmuş esere hamse denir. Ali Şir Nevâî, Taşlıcalı Yahya, Hamdullah Hamdi, Nergisî hamse şairlerinden bazılarıdır.

8. Aruzun kısa kalıpları ile yazılır.
9. Edebiyatımızda mesnevi türünün ünlü isimleri şunlardır: Fuzûlî, Şeyhi, Nâbî, Şeyh Galip.
10. Mesnevilerde çeşitli konular işlenir.

Not: Her beytin kendi arasında uyaklı oluşu şaire söyleme kolaylığı sağlamış, şair böylelikle işlediği konuyu istediği kadar uzatabilmiştir.

1. Aşk konulu mesneviler: Fuzûlî- Leyla vü Mecnun
2. Dinî ve tasavvufî mesneviler: Mevlid (Vesiletü’n-Necat)- Süleyan Çelebi, Şeyh Galib- Hüsn ü Aşk
3. Tarihi- Destanî mesneviler: Mihailoğlu Ali Beğ - Gazavatnâme
4. Bir şehri ve güzelliklerini anlatan mesneviler: Bu tip mesnevilere şehr-engiz de denir. Türk edebiyatına özgü bir mesnevi türüdür. Önemli bir kenti güzellikleri ve önemli özellikleri ile anlatmayı amaçlar. Taşlıcalı Yahya - İstanbul Şehr-engizi, Enderunlu Fazıl - Zenan-nâme.
5. Hiciv ve mizah konulu mesneviler: Toplumun ya da kişilerin aksak ve eksik yönlerini, zaaflarını yermek ve bir anlamda ibret vermek amacıyla yazılan iğneleyici mesnevilerdir.Şeyhi’nin Harname’si bu tür mesnevilerin en güzel örneğidir.
6. Ahlakî-öğretici mesneviler: Nâbî- Hayriyye

Not: Divan Edebiyatında bugünkü anlamda öykü ve roman yoktu. Mesneviler bir bakıma bugünkü öykü ve romanın, İslamiyet’ten Önce Türk Edebiyatı’ndaki destanın Divan Edebiyatındaki karşılığıdır.


Müstezat

Müstezat, Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş bir kelimedir. Arapça, ziyade sözcüğünden kaynaklanır.

1) Kelime anlamı olarak çoğalması istenilen, artmış anlamına gelir. Günümüzde bu anlamıyla fazla kullanılmamaktadır.

2) Bir edebiyat terimi olarak, her dizesine bir küçük dize eklenmiş divan edebiyatı nazım türünü ifade eder.

Bir gazelin her dizesine bir kısa dize ekleyerek oluşturulan şiir biçimidir. Çoğunlukla aruzun “mef’ulü/ mefailü/ mefailü/ feulün kalıbı kullanılarak yazılırlar. Her dizeden sonra bu kalıbın ilk ve son birimleri olan mef’ulü/ feûlün kalıbına uygun bir kısa dize söylenir. Eklenen bu kısa dizeye ziyade denir. Ziyadeler dizeden sayılmadığı için iki uzun iki kısa dizeden oluşan 4 dize bir beyit sayılır. Kısa dizeler okunsa da okunmasa da beytin anlamı bir bütün oluşturur. Ziyadesi bir satırdan fazla olan müstezatlar da vardır. Tez ziyadeli müstezatlara “sade” çitf ziyadeli olanlara ise “çift” adı verilir.

Özellikleri:

1. Her beyitte uzun mısraların sonuna eklenen ve ziyâde mısra da denilen kısa mısralar yer alır.
2. Gazelden türemiştir.
3. Genellikle divanların gazelleri ve kasideleri arasında yer alır..
4. Müstezatta gazelde olduğu gibi aşk, şarap, güzellik ve aşkın ıstırabı gibi konular işlenir.
5. Divan şiirinin sanatlı ve artistik şekillerindendir. Kısa dizeler okunsa da okunmasa da beytin anlamı bir bütünlük oluşturur.

Bülbül yetişir bağrımı hûn etti figânın
Zabt eyle dehânın
Hançer gibi deldi yüreğim tîg-i zebânın
Te’sîr-i lisânın

Kıt’a
Sözlük anlamıyla “parça” demek olan Kıt’a, nazım terimi olarak iki ya da daha çok, 9-10 beyte kadar olan, matla’ ve mahlas beyti bulunmayan, gazelde olduğu gibi, yani xa xa xa kafiyeli bir nazım şeklinin adıdır. Matla’ ve mahlas beytinin yokluğu dışında da kıt’a ile gazel arasında şekil ve konu bakımlarından ayrılıklar vardır. İki beyitli kıt’a yazıldığı halde bu kadar kısa ga*zel yoktur. Ayrıca gazelin beyit sayısı sınırlı olduğu halde 15 beyitten de uzun 30-40 beyte kadar uzayan kıt’alar yazılmıştır. Böyle uzun kıt’alara Kıt’a-i ke*bîre denir. Gazeller genellikle aşk ve sevgili konularını işledikleri halde kıt’anın konusu daha geniştir: Felsefî, tasavvufî bir fikir, bir hayat görü*şü, bir nükte, bir kişiyi övme ya da yerme, bir olayın tarihi kıt’anın konusu olabilir.



Kıt’alarda mahlas bulunmayışı genel bir kaide olmakla birlikte uzun kıt’alarda şairler çoğunlukla mahlaslarını söylemişlerdir. Kısa, hatta iki beyitli kıt’alarda az da olsa mahlas söylendiği olmuştur. Kıt’a, özellikle iki beyitli kıt’alar, edebiyatımızda çok kullanılmış, kıt’a sö*züyle de daha çok bunlar anlatılmıştır. İki beyitli kıt’aların öteki kıt’alar gibi xa xa şeklinde kafiyeli olanları yanında ab ab şeklinde kafiyeli olanları da vardır. Bu arada aslında nazm olan ve aa xa şeklinde kafiyelenen na*zım şekillerine de yanlış olarak kıt’a denmiştir:



Tecelli ber urur yer yer sevâd-ı dağ-ı cânumdan
Cihanda Tür-ı aşkum nûr akar her gülsitânumdan
Nola bağ-ı cihanda olsa mihr ü mahdan meşhûr
Bu kıt’am tâze bir güldür gülsitân-ı beyanumdan



Leskofçalı Gâlib

Şair, ilk beyit mukaffa olduğu için şiirine “nazmum” diyeceği yerde “kıt’am” demiştir. Şairin kıt’a sözünü geniş anlamda düşündüğü anlaşılıyor. İki beyitli kıt’alar, böyle ilk beyitlerinin kafiyelerine, hatta vezinlerine bakıl*maksızın her zaman nazm ve rubâ’î ile karıştırılmıştır. Tezkireler ve şiir mecmualarında kıt’a veya nazm yerine ruba’i ile nazm yerine kıt’a denildiği gibi, mürettep divanların çoğunda da bu üç şekil “rubâ’iyyat” ve “mukatta’ât” başlık*ları altında bir arada toplanmışlar, özellikle kıt’a ile nazm her zaman bir arada sı*ralanmıştır. Halbuki nazm ve rubâ’înin ilk beyitleri mukaffa olduğu gibi, ayrıca ruba’i kendine özel kalıplarıyla yazılır. Kıt’anın ise başlıca özelliği ilk beytinin kafiyeli olmayışıdır.



Edebiyatımızda iki beyitten uzun kıt’alar ve kıt’a-i kebîreler dini şiirlerde, övgü ve hicivlerde ve özellikle tarih düşürmede kullanılmıştır. Kıt’a sözü ayrıca daha geniş anlamda “bend” yerine de kullanılmıştır. Şarkı, murabba’, muhammes gibi bendlerden oluşan nazım şekillerinin her bendine be*yit ve mısra’ sayılarına bakılmaksızın”parça” anlamında kıt’a denmiştir



Kıt’a, az ya da çok her şairin divanında yer alan bir nazım şeklidir. Övgüler ve tarihlerde kullanılan kıt’alarla, kıt’a-i kebireler divanlarda genellikle kaside*lerden sonra, öteki kısa kıt’alar ise divan sonlarında”mukatta’ât” adı altında top*lanmışlardır. En çok kıt’ası olan şairler arasında 69 kıt’a ile Necâti Bey (ölm. l508-09), 42 kıt’a ile Fuzûlî (ölm. 1556), 64 kıt’a ile Nev’î Yahyâ (ölm. 1599), 27 kıt’a ile Bâkî (ölm. 1600), 33 kıt’a ile Rûhî-i Bağdâdî (ölm.1605) sayılabilir. XVII. yüzyıl sonlarında Nâbî (ölm. 1712), bir kısmı tarih ve kıt’a-i kebire olmak üzere 150’den çok, Sabit (ölm. 1712),70 ve Beylikçi Ab*dülbaki Ârif (ölm. l7l3)(68), 68 kıt’a yazmışlardır.



XVIII. yüzyılda Nedîm (ölm. 1730)’in 26 kıt’ası ile pek çok tarih kıt’ası, Mehmet Emin Belîğ ) ölm. 1758)’in 58, dördü kıt’a-i kebîre olmak üzere Galib Dede(ölm. 1798-99)’in 49 ve Enderunlu Fâzıl (ölm. 1810)’ın 31 kıt’ası vardır.

Özellikleri:

1. Genelde 2-12 beyitten oluşur. Beyit sayısı ikiden fazla olan kıt’alara kıt’a-ı kebir(büyük kıt’a) denir.
2. Matla beyti olmayan bir nazım şeklidir. Kafiye düzeni ab, a(c)b ‘dir.
3. Mahlasız şiirlerdir.
4. Mısralar arasında anlam bütünlüğü bulunur.
5. Konuları önemli bir düşünce, hikmet, nükte, yergi, övgü, hayat görü vs. olabilir.

Dün elin yumuş dilerdi kim rakîb
Yaş eliyle duta zülfün dilberin
Âh edip eydür uzaktan Hâtifî
Dutma bir zaman kurusun ellerin

Hâtifî

- Bentlerle Kurulan Nazım Biçimleri

Rubai
Rubai, kendine özgü bir ölçüsü olan, 4 dizelik ( mısralık ) bir divan edebiyatı nazım biçimidir. Tam bir anlam ifade eden, kendine özgü bir ölçüsü olan, dört dizelik bir nazım biçimidir. Rubailerde birinci, ikinci, dördüncü dizeler uyaklı, üçüncü dize ise serbesttir. İki beyitlik kıtalar biçiminde yazılmış rubailer de vardır. Her dizesi birbiriyle uyaklı rubailere “rubai-i musarra” ya da “terane” adı verilir. Rubainin, aruzun hezec bahrinden 24 kalıbı bulunur. Bunlardan; mef’ûlü birimiyle başlayan 12 kalıba “ahreb”, mef’ûlün birimiyle başlayan öbür 12 kalıba da “ahrem” denir. Kalıpların sonu “fâül” ya da “fa” birimiyle biter.



Rubainin her dizesi ayrı bir ölçüde olabildiği gibi, dört dizesi de aynı ölçüde olabilir. Türk divan şiirinde daha çok ahreb kalıbına rastlanır. Rubailer genellikle mahlassız şiirlerdir. Ve divan şairlerinin divanlarının sonunda rubaiyyat başlığı altında sıralanırlar. Bu türün tartışmasız en büyük şairi Ömer Hayyam’dır.



Türk edebiyatında Mevlana’nın Farsça yazdığı felsefi rubailer bu türün hızla yayılmasına neden oldu. Kara Fazlî, Fuzuli 16. yüzyılda bu türün en usta örneklerini verdiler. Divan edebiyatı nda 17. yüzyıl rubainin altın çağı oldu. Azamizade Haletî, yazdığı bin kadar rubai ile “en büyük Osmanlı rubai şairi” olarak tanındı. Cumhuriyet döneminin en büyük rubai ustası ise Yahya Kemal Beyatlı’dır. Arif Nihat Asya ise rubailerini “Rubaiyyat-ı Arif ” adlı eserinde toplamıştır.

Özellikleri:

1. Kafiye düzeni aaxa ya da aaaa biçimindedir.
2. Rübailerde aşk, şarap, dünyanın türlü nimetlerinden yararlanma, hayatın anlamı ve hayat felsefesi, tasavvuf veölüm gibi konular işlenir.
3. Rübai diğer nazım şekillerinden farklı olarak özel bir ölçüyle yazılır. 24 kalıbı vardır.
4. Rübaide ilk iki dize fikrin hazırlayıcısıdır. Asıl söylenmek istenen düşünce 3. veya 4. dizede ortaya çıkar.
5. Genelde mahlasız şiirlerdir.
6. Rübai Edebiyatımıza İran Edebiyatından geçmiştir.
7. Rübai’nin en büyük şairi İranlı Ömer Hayyâm(XII yy)’dır. Türk edebiyatının en usta şairleri Kara Fazlî, Azmizâde Haletî, Nâbî ve son dönemde de Yahya Kemâl’dir.

Ahvâl-i cihânı her zaman söyleşelim
Amma gam-ı aşkımız nihân söyleşelim
Ey vâkıf-ı râz-ı aşk olan ârif-i cân
Ney gibi seninle bî-zebân söyleşelim

Azmizâde Halefi



Tuyuğ
Tuyuğ, Türklerin yaratıp Divan şiirine kazandırdığı nazım şeklidir. Maninin Divan edebiyatındaki karşılığı sayılabilir. Klasik Türk Edebiyatında aruzun fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılan dört dizelik milli bir nazım biçimidir. Tek dörtlükten oluşur. Kafiyelenişi rubaiyle aynıdır: aaxa. Genellikle lirik tarzda olan ve aaaa şeklinde kafiyelenen tuyuğlara “Musarra Tuyuğ” denir. Manide olduğu gibi, cinaslı uyak kullanılır. Halk şiirinde 11′li kalıpla söylenen mani biçimindeki şiirlere de tuyuğ denir. Aruzun yalnız “fâilâtün - fâilâtün - fâilün” kalıbıyla yazılır.

Rubaide işlenen konular tuyuğda da işlenir. 14. yüzyıl Azerî şairi Kadı Burhanettin bu türün kurucusu sayılır. Çağdaşı Azerî şairi Nesimi ve 15. yüzyıl Çağatay şairi Ali Şir Nevai bu türde çokça ürün vermişlerdir.

Özellikleri:

1. Divan Edebiyatına Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
2. Kafiye düzeni aaxa ya da aaaa şeklindedir. (manide de öyle)
3. Dört dizeden oluşur.
4. Tuyuğlarda genellikle cinaslı kafiye kullanılır.
5. Tuyuğda, mani ve rubaide olduğu gibi önemli bir fikir söylenmeye çalışılır. Bu nedenle zor söylenen şiirlerden sayılır.
6. Mahlassız bir şiirdir.
7. Kadı Burhaneddin ve Nesimî bu türün ustalarıdır.

Not: Halk Edebiyatındaki maninin karşılığıdır.

Dîlberin işi itâb u nâz olur
Çeşmi cadû, gamzesi gammâz olur
Ey gönül sabret, tahammül kıl ana
Yâre erişmek işi az az olur

Kadı Burhaneddin


Şarkı
Şarkı, Divan şiirinde bestelenmek için yazılan uygun ölçü kalıpları ile yazılan ve çoğunlukla 4 dizelik bendlerden oluşan nazım birimidir.Kafiye düzeni; x: değişken aa xa şeklindedir. Türk Edebiyatında bestelenmek amacıyla yazılan milli bir nazım biçimidir. Halk edebiyatındaki türkünün karşılığıdır.



Aruz ölçüsünün her kalıbı ile kullanılır.Dörtlüklerden kurulan musammat da denebilir. Murabbaya benzer. 5 ya da 6 dizelik bendlerden de oluşabilir. Üçüncü dizeye meyan, dördüncü dizeye nakarat denir. Aşk, sevgili, ayrılık, içki ve eğlence konularında yazılır. Divan edebiyatının ilk şarkı yazarı Nail-i Kadim’dir.Lale Devrinde ise en önemli temsilcisi Nedim dir.En çok şarkıyı Enderunlu Vasıf yazmıştır. Müzikte, türkünün karşıtı olarak, Şarktan gelen, batılı anlamında kullanılır.



Şarkı çeştli ses sanatçıları tarafından söylenerek Türk toplumunun musikisinde önemli bir yer tutmaktadır.şarkıda şair son bendde mahlasını söyler.Şarkıda her bentin üçüncü mısrası miyan(orta)miyanhanedir.Miyan daha çok şarkının en güzel ve dokunaklı bölümüdür.Bestenin en önemli bölümüdür.şarkıların konusu genellikle aşk,sevgilinin güzelliği ,eğlence ve içkidir.halk edebiyatında türkü türünün divan edebiyatına yansıması gibidir.




Divan şiirine Türkler’in kazandırdığı bir nazım şeklidir. Şarkıda ilk bendin dördüncü mısraı bütün bentlerde tekrarlanmaktadır. Nazım birimi, kafiye şeması bakımından koşmaya benzer. Ölçü, beste, dil ve anlatım yönünden koşmadan ayrılır. Buna nakarat denir. Şarkılar bestelenmek üzere yazılır. Bu sahanın ustası Nedim’dir.

Özellikleri:

1. Halk edebiyatındaki türkünün karşılığıdır.
2. Kuruluşu ve kafiye düzeni yönüyle murabbaya benzer. aaaa, bbba, ccca…
3. Bestelenmek için yazıldığından fazla uzun değildir.
4. Dörtlüklerden oluşur ve dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir.
5. Şarkının konusu genellikle aşk, sevgili, ayrılık, içki ve eğlencedir.
6. Geniş halk kitlelerine hitap ettiğinden dili genelde sadedir.
7. Şarkının en önemli isimleri Nedim, Enderunlu Vasıf’tır. Yakın dönem şairlerinden olan Yahya Kemâl’in de pek çok şarkısı vardır.
8. Günlük dile ait söyleyişler ve halk deyişleri vardır.

Kalbim yine üzgün seni andım derinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Üzgün ve kırılmış gibi en ince yerinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

Sendin boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
Gördüm ki yazın bastığımız otlar solmuş
Son demde bu mevsim gibi benzim
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

Yahya Kemâl


Murabba
Murabba (Osmanlıca: مربع), bent adı verilen dört dizelik kıt’alardan oluşan şiir türüdür. Kelime anlamı “dörtlük” demektir. Aynı ölçüde dörder dizelik bentlerden oluşan nazım şeklidir. Uyak düzeni genelde aaaa/bbba/ccca/ddda/… şeklinde olmakla beraber, ilk bendi kafiyeli olmayan ya da sonraki bentlerde kafiyesi tekrarlanmayan murabbalar da vardır. Çoğu zaman üç ila yedi bentten oluşur. Divan edebiyatında 15. yüzyılda sultanü’ş-şuara (şairler sultanı) unvanlı Ahmed Paşa tarafından kullanılmıştır. Tanzimat edebiyatında da Namık Kemal bu türün başarılı örneklerini vermiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şarkı şeklinde bestelenen eserlerin büyük bir kısmı murabba tarzında yazılmıştır.

Özellikleri:

1. Nazım birimi dörtlük olan nazım şekillerinden biridir.
2. Kafiye düzeni aaaa, bbba, ccca
3. Genellikle 4 ile 8 dörtlükten oluşur.
4. Her konuda murabba yazılabilir. Ancak dini ve didaktik konular ile övgü, yergi, manzum mektup, mersiye vs. türlerde murabba nazım şekli daha çok kullanılmıştır.
5. Aruz kalıbıyla yazılır.
6. Önemli murabba şairleri Aşki, Muhabbi, Hayreti, Taşlıcalı Yahya Bey, Fuzuli sayılabilir.

Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül
Kuru seydâya yiler bî-ser u bî-pây gönül
Demedim ben sana dolaşma an hây gönül
Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vay gönül




 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Yukarının devamı..
Terkib-i Bent
Bentlerle kurulan uzun bir nazım biçimidir. Yaşamdan, talihten şikayet; felsefi düşünceler, dini, tasavvufi konular ve toplumsal yergilerin işlendiği şiirlerdir. En az beş en fazla on bentten oluşur. Her bent de beş ila 10 beyitten oluşur. Bentlerin kafiye düzeni gazele benzer. Her bendin (terkib-hane, kıta) sonunda vasıta beyti denen bir beyit vardır. Her bendin sonunda farklı vasıta beyitleri kullanılır. Bunlar bentlerden ayrı olarak kendi aralarında uyaklanır. Bentlerin kafiyelenişi gazeldeki gibidir. aa xa xa xa xa xa bb cc xc xc xc xc xc dd … (aa aa aa aa aa aa bb cc cc cc cc cc cc dd) Edebiyatımızda Bağdatlı Ruhi ve Ziya Paşa bu türün iki önemli şairidir. ikisi de toplumsal konularda yazmıştır.

1. Terkib-i bend bentlerden oluşmuş bir nazım şeklidir.
2. Her bent 5 ile 10 arasında beyitten oluşur.
3. Bentlerin sayısı 5 ile 12 arasındadır.
4. Bentlerin kafiye düzeni gazeldeki gibidir.
5. Her bentin sonunda “vasıta beyti” adı verilen bir beyit bulunur. Vasıta beyti her hanenin sonunda değişir. Eğer değişmiyorsa terci-i bend olur.

I. Bend: aa ba ca da ea … vv
II. Bend: bb cb db eb fb … yy

6. Hemen her türlü konunun ele alınabildiği terkibi bend edebiyatımızda çok kullanılmıştır. 7.özellikle Naat, mehdiye, hicviye vb. Nazım türleri, sosyal konular, din, tasavvuf ve felsefe konuları, terkib-i bend nazım şekli ile rahatlıkla anlatılmıştır. Ancak terkib-i bendin başlıca konusu mersiyedir.(Bâkî’nin Kanunî Mersiyesi, Şeyh Gâlib’in Esrâr Dede Mersiyesi)

7. Aruzla yazılır.
8. En önemli terkib-i bend üstadı Bağdatlı Ruhi’dir. Tanzimat şairi Ziya Paşa da önemli bir isimdir.

Terci-i Bent
Terci-i bend, uyakları(kafiyeleri) gazel biçiminde düzenlenmiş “hane” adı verilen 5-10 beyitlik şiir parçalarının (genellikle 5-12 hane) “vasıta” denen ve sürekli yinelenen bir beyit ile birbirine bağlanmasından oluşan nazım biçimidir. Bent sayısı ve bentlerdeki beyit sayısı bakımından terkib-i bentle aynıdır. Beyitler terkib-i bent gibi uyaklanır. Terci-i bentte bentleri birbirine bağlayan vasıta beyiti her bentten sonra aynen tekrarlanır. Terci-i bentte vasıta beyiti aynen tekrarlandığı için konular arasında uyum olmak zorundadır. Dolayısıyla terci-i bentte konu bütünlüğü vardır. Vasıta beyitinin uyaklanışı ise farklıdır.

Özellikleri:

1. Bentlerden oluşmuş bir nazım şeklidir.
2. Her bent 5 ile 10 arasında beyitten oluşur.
3. Bentlerin sayısı 5 ile 12 arasındadır.
4. Bentlerin kafiye düzeni gazeldeki gibidir.
5. Her bentin sonunda “vasıta beyti” adı verilen bir beyit bulunur. Ve bu beyit hiç değişmez. Eğer değişirse terkib-i bent olur.


I. Bend: aa ba ca da ea … vv
II. Bend: bb cb db eb fb … vv

6. Terci-i bentlerde vasıta beyti her bendin sonunda aynen tekrarlandığı için, aynı fikir çerçevesinde toplanan bir konu bütünlüğü vardır. Vasıta beyti şiire monotonluk vermeyecek şekilde güzel olmalıdır. Bu sebeple zor yazılan bir şiirdir.

7. Terci-i bendin konuları arasında felek, Allah’ın kudreti, kainatın sonsuzluğu, hayatın zorlukları, dünyadan şikayet vb. soyut konular ile mersiye, mehdiye, tevhid gibi nazım türleri ilk sırayı alır.
8. Aruzla yazılır.

En önemli terci-i bent sanatçıları Ziya Paşa ve Şeyh Galip’tir.


Musammat
Ayrı bir nazım biçimi olmamakla birlikte gazeil ve bazı kasidelere uygulanan bir divan edebiyatı tekniğidir. Sözlük anlamı; inciyi ipe dizmek demektir. Bendlerden kurulu nazım biçimlerine (murabba, muhammes, müseddes, müsebba, müsemmem, mütessa, muaşşer, terbi, tahmis, taşdir, tesdis, tesbi, tesmin, tes-i, taşir, terkib-i bend ve terci-i bend) verilen genel addır. İlk bende geçen dize ya da beyitlerin, öbür bendlerin sonunda aynen yinelenmesiyle düzenlenen musammatlara mütekerrir musammat denir. İlk benddeki dize ya da beyitlerin, öbür öbür bendlerin sonundaki dize ve beyitlerle yalnızca uyak bakımından uyuşması durumunda musammat, müzdevic musammat adını alır.

1.Musammat ifadesi iki farklı anlamda kullanılır:

A.Her beyti dört parçaya ayrılan, son parçaları aynı kafiyeyi izleyen, ondan önceki parçaları kendi arasında kafiyeli bulunan manzumedir.

Dolsun yine peymâneler / olsun tehî humhâneler
Raks eylesin mestâneler / mutribler gittikçe negam
Nef’î

B.Musammatlar dört ya da daha fazla mısralı bentlerden oluşan şiirlerdir. murabba, muhammes, müseddes gibi türleri vardır.

Divan edebiyatında bentlerden oluşan nazım şekilleri arasında tahmis (beşleme), tesdis (altılama), müsebba (yedileme) müsemmen (sekizleme), muaşşer (onlama) vb.

TAHMÎS

(Tahmîs-i Nâilî Çelebi gazel-i Bahâyî)

Hirâs-ı fitne saldun dehre ey bî-dâd n’eylersün
Kopardun yer yer âşûb-ı kıyâmet-zâd n’eylürsün
Perîşânlıklar etdün nev-be-nev icâd n’eylersün
Dağıtdun hâb-ı nâz-ı yârı ey feryâd n’eylersün
Edüb fitneyle dünyâyı harâb-âbâd n’eylersün

Vücûdun eylemiş hikmet-şinâs-ı âlem-i bâlâ
Aristâlis-i asr u nakd-ı vakt-ı Bû Alî Sînâ
Benânun hall-i râz-ı müşkilât-ı nabz edüb hakkaa
Edersün gerçi her derde tabîbim bir devâ ammâ
Cünûn-ı ehl-i ışk olunca mâder-zâd n’eylersün

Nihândır bû-yı fitne târ-ı anber-fâm-ı zülfünde
Nice subh-ı kıyâmet muhtfîdir şâm-ı zülfünde
Dimağ-âşüftedir cân ârzû-yı kâm-ı zülfünde
Dil-i mecrûhuma rahm eyle kalsun dâm-ı zülfünde
Şikeste-bâl olan murgı edüp âzâd n’eylersün

Zemîn nat-ı siyâset-gâh-ı dil seyf-i kazâ mübrem
Zebân hâmûş-ı hayret sîne sûzân dîdeler pür-nem
Hevâ-yı ışk şûr-efgen mahabbet gaalib ü muhkem
Şehîd-i tîg-ı ışk-ı yârdır ser-cümle-i âlem
Urub şemşîre dest ey gamze-i cellâd n’eylersün

Bulub pervâza ruhsat rûzgâra işveler satdun
Perîşân etmeğe cem’iyyet-i uşşâkı can atdun
Ne âl etdünse etdün murg-ı cânı dâma uğratdun
Varub gîsû-yı zülf-i yârı biri birine katdun
Yine bir fitne tahrîk eyledün ey bâd n’eylersün

Ne sûret kim çekersün can bağışlarsun Mesîh-âsâ
Olur hayrân-ı kârun mû-şikâfân-ı yed-i beyzâ
Bu san’atde ne Erjeng ü ne Mânîdür sana hemtâ
Güzel tasvîr edersün hatt u hâl-i dil-beri ammâ
Füsûn u fitneye geldükçe ey Bihzâd n’eylersün

Olursun Nâilî-veş gördüğün mahbûba efgende
Meta’-ı sabrunı tâlân eder her tıfl-ı nâz-ende
Mahabbet gam-fezâ esbâb-ı cem’iyyet perâkende
Bahâyî-veş değülsün kaabil-i feyz-i safâ sen de
Tekellüf ber-taraf ey hâtır-ı nâ-şâd n’eylersün

(Vezin: Mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün)

Nâilî
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
2- Halk Edebiyatı’nda Nazım Biçimleri
- Anonim Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri



…Mani…


Mâni, başta aşk olmak üzere hemen her konuda yazılabilen bir halk edebiyatı nazım türüdür. Çoğunlukla 7 heceli dört dizelik bir bendden meydana gelir. Ama dizeleri 4-5-8-10-14 heceli kalıplarla söylenmiş maniler de vardır. Birinci, ikinci dördüncü dizeler birbirleriyle kafiyeli, üçüncü dize serbesttir. Yani kafiye dizilişi aaxadır. Aaaxa düzeninde maniler de var. İlk iki dize hazırlık dizeleridir. Son iki dize ile anlam bağlantısı yoktur. Asıl anlatılmak istenen son iki dizede verilir. Maniler çok çeşitlidir. En çok kullanılanlar düz ya da tam mani, kesik mani, cinaslı mani, yedekli mani, artık mani’dir.

Özellikleri:

1. Sözlü edebiyat ürünlerindendir.
2. Genellikle bir dörtlükten oluşur. Ama mısra sayıları 5,6,7,8 hatta 14 olan maniler de vardır.
3. Kafiye düzeni aaxa şeklindedir.
4. Anonim halk edebiyatının en yaygın şeklidir. Özellikle yüzük oyunları ve mangal sohbetlerinde söylenirler.
5. Maninin birinci ve ikinci mısraları konuya giriş için hazırlık mısralarıdır. Asıl söylenilmek istenen 3. ve 4. mısralarda söylenir. 1. ve 2. mısralar tamamen de konu dışı değildir.
6. Üçüncü mısraın serbest oluşu söyleme kolaylığı sağlar.
7. Anlam bakımından bir bütünlük gösteren maninin başlıca karakteri kendi kendine yetmesidir.
8. Manilerde konu sınırı yoktur. Genelde aşk, toplum olayları, ölüm, iyilikler, hasret, evlat sevgisi vb. konuları işlenir.

Not: Divan Edebiyatındaki tuyuğun karşılığıdır.

Maniler şekillerine göre 4’e ayrılırlar.

1. Düz (tam) mani:
- 7’li hece ölçüsüylesöylenir.
- Dört mısradan oluşur.
-aaxa şeklinde kafiyelenir.
-Maninin en yaygın şeklidir.
-Bu tarz manilere tam mani de denir.

Şu dağlar olmasaydı Kaşların ok dedikçe
Çiçeği solmasaydı Kirpiğin çok dedikçe
Ölüm Allah’ın emri Pek mi gönlün büyüdü
Ayrılık olmasaydı Sen gibi yok dedikçe

2. Kesik (cinaslı) mani:
-İlk dizesi cinaslı bir sözden oluşur.
-Bu ilk mısra hece sayısı bakımından diğerlerinden eksiktir.
-Kesik manilere, cinaslı mani, hoyrat da denir.

Güle naz Boğaza
Bülbül eyler güle naz Derdim çıktı boğaza
Girdim bir dost bağına Moskof gözün oyarım
Ağlayan çok gülen az Yan bakarsan boğaza
Bağ bana
Bahçe bana bağ bana
Değme zincir kâr etmez
Zülfün teli bağ bana

3. Yedekli (artık) mani:
-Düz maninin sonuna anlamı tamamlamak ya da pekiştirmek için iki dize daha eklemek suretiyle elde edilen manidir.
-Bu tarz manilere artık mani de denir.

Ağlarım çağlar gibi Derdim var beller gibi
Derdim var dağlar gibi Söylemem eller gibi
Ciğerden yaralıyım Kalbimin hüznü var
Gülerim sağlar gibi Yıkılmış eller gibi
Her gelen bir gül ister Gözlerimden yaş akar
Sahipsiz bağlar gibi Bulanmış seller gibi

4. Ayaklı Mani:
-Kesik manilerin birinci dizesinin doldurularak söylenen şeklidir. Bunlara doldurmalı kesik mani de denir.

Ah o beni o beni
Kakül örtmüş o beni
Ben yarimi unutmam
Unutsa da o beni


Ninni
NİNNİ: Annelerin, bebeklerini sallayıp uyuturken veya ağladıklarında avuturken ezgi ile söyledikleri manzum (bazen de mensur) sözlere ninni denir. Annenin çocuğunu uyutmak için kendine özgü bir ezgiyle söylediği şiirlerdir. Belli bir kafiye ölçüsü olmadığı gibi, çoğu zaman dizeler arasında tam bir ölçü birliği de görülmez. Hatta ninnilerin dörtlükler halinde olmayanları da vardır.

Özellikleri:

1. Sözlü edebiyat ürünlerindendir.
2. Ölçü, kafiye yapısı, mısra sayısı her zaman düzenli değildir.
3. Çoğu zaman tek dörtlükten veya birden fazla dörtlükten oluşabilir. 7,8 veya 9’lu hece ölçüsü ile söylenir.
4. Genellikle mısraların dördü de birbiriyle kafiyelidir. aaaa
5. Dili sadedir.
6. Genelde anonimdirler ama söyleyeni belli olan niniler de vardır.
7. Genelde “ninni yavrum ninni” “uyusun da büyüsün ninni” gibi kalıplaşmış sözlere yer verilir.
8. Anne çocuğuna ilişkin isteklerini, iyi dileklerini, kendi sevincini, üzüntülerini anlatır.

Dandini dandini dastana
Danalar girdi bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı
Dandini dandini damama
Kızlar gider hamama
Hamamın yolu taşlıdır
Kızım kara kaşlıdır.
Dandini dandini dan kuşu
Yüksek saraylar kuşu
Çalım çırpım yuvası
Şeker getir yavrumun babası
Dandini dandini danadan
Bir anadan bir babadan
Bağışlasın Yaradan
Nenni benim oğlum neni
Babası beyler başı nenni
Anası cevahir taşı neni
Nenni benim oğlum neni
Nenni dedim uyuyasın
Kaymak verdim büyüyesin.
Uyumuyor ben neydeyim
Neneni yavrum nenni neni
Nenni dedim yatasın
Kızıl güle batasın
Kızıl gül bir ağaçtır
Duldasında yatasın
Nenni der de uyuturum
Uyutur da büyütürüm
Ben yavrumu yürütürüm
Nenni yavrum nenni nenni.
Nesi var yavrumun nesi var
Benim yavrumun uykusu var
Uyusun da büyüsün neni
Tıpış tıpış yürüsün neniNen çalar uyurdum neni
Üstünü soyudurum neni
Mevlam izin verirse
Küçüksün büyüdürüm nenni

Elma attım yuvalandı nenni
Vardı beşiğe dayandı nenni
İçinde bebek uyandı nenni

Ak taş diye belediğim nenni
Haktan dilek dilediğim nenni
Tülbendime doladığım neni

Kalaylı kazanda yemek pişiyor
Oynayan bebeğe gönlüm düşüyor
Bir fazla söylesem kocam boşuyor

Yüce dağ başında höllük eleseydim
Aynalı beşiğe oğlan beleseydim
Al bayrak dike esdireydim
Emmisin dayısın küstüreydim

Dandil dandil danası var
Bir kötüce anası var
Yumaz başını kırkar saçını
Yamru yumru kafası var

Hu hu hu derviş
Derviş bir gelin almış
O da öpmeden ölmüş
Cıngıllısı püsküllüsü … kalmış

Dandini dandini dastana
Danalar girmiş bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı
Eee.. Eee.. Eeeh

Dandili oğlum dandili
Ulu Caminin kandili
İmamların asası
Küçük kürkün yakası
Tüccarların kasası
Güvalerin kesesi


Türkü
Türkçe ait ürün anlamındadır.Türküyü oluşturan dize grupları arasında tekrarlardan kavuştak bölümleri vardır. Türküler ezgilerine göre adlar;uzun havalar,kırık havalar(oyun havaları). Konusuna göre ise ölüm,ayrılık,savaş,çocuk,doğa…türküleri olur.



Bir ezgi ile söylenen halk şiirinin her çeşidini göstermek için Türkiye’nin sözlü geleneğinde en çok kullanılan ad Türküler dir. Özel durumlarda ya da ezginin, sözlerin çeşitlemesine göre ninni, ağıt, deyiş, hava adları da kullanılmaktadır.



Türk halk edebiyatı nazım şekli ve türüdür. Ezgisi yönüyle diğer halk şiiri türlerinden ayrılır. Türküler genellikle anonimdir. İsimleri bilinen saz şairlerinin söyledikleri de giderek halka mal olmuş ve bunlar da anonimleşme eğilimine girmiştir. Türkü söylemeye “türkü yakmak” da denir. Türkü adı Türk sözcüğüne Arapça “ı” eki eklenmesiyle ortaya çıkmıştır. “Türk’e özgü” anlamına gelir.




Türkü sözcüğü ilk kez XV. Yüzyılda Doğu Türklerince kullanılmıştır. Hikmet Dizdaroğlu, Anadolu’da türkünün ilk örneğini Öksüz Dede’nin verdiğini belirtir. Türküler genellikle hece vezninin 7, 8 ve 11’li kalıplarıyla kıtalar halinde söylenir. Her kıta türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bend ile nakarattan meydana gelir. Nakarat her bendin sonunda tekrarlanır. Bu kısım bağlama veya kavuştak diye de bilinir. Türküleri kesin ayrıma sokmak güçtür. Bir yörede yakılan türkü diğer bir yöreye şekli ve söyleniş biçimi değişerek geçebilir. Türküler ezgilerine, konularına ve yapılarına göre ayrılır.



Ezgilerine göre türküler

* Kırık havalar: Usullü ezgilerdir. Alt türleri; türkü (genelde tüm kırık havalar için, özelde diğer türlerin dışında kalanlar için kullanılır), deyiş, koşma, semah, tatyan, barana, zeybek, horon, halay, bar, bengi, sallama, güvende, oyun havası, karşılama, ağırlama, peşrev, teke zortlatması, gakgili havası, dımıdan, zil havası, fingil havası dır.



* Uzun havalar: Usulsüz ezgilerdir. Alt türleri; uzun hava (diğer türlere girmeyenler için kullanılır), barak, bozlak, gurbet havası, yas havası, tecnis, boğaz havası, elagözlü, maya, hoyrat, divan, yol havası, yayla havası, mugam dır. Ayrıca gazeller de özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde halk arasında söylenmektedir.



Konularına göre türküler

Ninniler ve çocuk türküleri, tabiat üzerine türküler, aşk türküleri, kahramanlık türküleri, askerlik türküleri, tören türküleri, iş türküleri, acıklı olaylarla ilgili türküler, güldürücü türküler, karşılıklı söylenen türküler, oyun türküleri, ağıtlar.



Yapılarına göre türküler

* Mani kıt’alarından kurulu türküler: Birbirleriyle ilgili konularda söylenmiş manilerin sıralanarak ezgiyle okunmasından meydana gelir.
* Dörtlüklerle kurulu türküler.dörtlüklerle kurulu türküler adı üstünde dörtlüklerden oluşan türkülerdir.bu tür türküler de anonimdir.



Özellikleri:



1. Türkülerde konu zenginliği vardır. Aşk, ayrılık, ölüm, tabiat, kahramanlık, güzellik başlıca konularıdır.
2. Hecenin yedili, sekizli en çok da on birli kalıplarıyla yazılırlar.
3. Türküler genelde dörder mısralı bentlerden oluşur.
4. Bazıları koşma şeklindedir.
5. Bazı türkülerde her bendin sonunda aynı dize veya dizeler tekrarlanır. Bu tekrarlanan dizelere nakarat (kavuştak) adı verilir. Nakaratların völçüsü bazen ana bentlerin ölçüsünden ayrı olabilir.
6. Türkülerin kafiye örgüsü genelde şöyledir: “aaab cccb dddb”, “aaabb cccbb dddbb” veya “aaabcc dddbcc eeebcc” şeklindedir.
7. Türküler ait oldukları bölgelere göre adlar alırlar.
8. Genelde anonimdirler ama söyleyeni belli olan türküler de vardır.


Ağıt

Ağıt, genellikle bir ölüm’ün ya da acı, üzücü bir olayın ardından söylenen halk türkü’südür. Doğal afet’ler, ölüm, hastalık gibi çaresizlikler karşısında korku, heyecan, üzüntü, isyan gibi duyguları ifade eden ezgili sözlerdir. Ağıt söylemeye ağıt yakma, ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedir.Ağıtın halk edebiyatındaki adı anonim, divan edebiyatındaki adı ise mersiyedir.

Türkiye’de Ağıt Geleneği



Türklerde ağıt geleneği çok eskidir. Anadolu’nun hemen her yerinde söylenir. Ağıtlar yarı anonim folklor ürünleri arasında da sayılabilir. Türkçede 7, 8 ve 10 heceli ağıtlar yaygındır. En çok rastlanılanı 8 hecelilerdir. Gösteri bölümüyle tiyatro, söyleniş biçimiyle şiirseldir. Ağıtlar türkü ve destanla yakın ilişki içindedir. Erkeklerin söylediği ağıtlar varsa da ağıtları daha çok kadınlar söyler.



AĞIT: Ölen kişilerin iyi hallerini, meziyetlerini dile getirmek, kaybından dolayı duyulan üzüntüyü ifade etmek amacıyla yazılan, söylenen şiirlerdir.

Özellikleri:

1. Dörtlüklerden oluşur.
2. Kafiyelenişi genelde mani ve koşmaya benzer. Yani; abab cccb, dddb, şeklindedir.
3. Anonimdir.
4. Hece vezniyle yazılır (söylenir).
5. Uzun veya kırık hava adı verilen ezgilerle söylenir.
6. Ağıt genelde ölen kişilerin ardından söylendiği gibi kaybedilen canlı cansız bir varlığın ardından da söylenebilir.
7. Ağıtlarda ölen kişinin ailede ve toplumda bıraktığı boşluk ve hatıraları, dostluğu, iyiliği, fazileti, cesareti, merhameti gibi konular işlenir.

Not: Edebiyatımızda ağıtın konu bakımından İslamiyet’ten önceki karşılığı sagu, Divan edebiyatında ise mersiyedir.

AĞIT

Telgrafın direkleri sayılmaz
Böyle civan teneşire koyulmaz
Benim yavrum baygın düşmüş ayılmaz
Ne deyip de ağlayayım bugün ben

Mezarımı yol üstüne kazsınlar
Üzerine al yeşili koysunlar
Gelen geçen nâ-muratmış desinler
Ne deyip de ağlayayım bugün ben

Telgrafın direkleri dört olur
Sen ağlama yüreğime dert olur
Böyle yerler baykuşlara yar olur
Ne deyip de ağlayayım bugün ben
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
- Aşık Edebiyatı Nazım Biçimleri

Koşma
Koşma, Türk Halk edebiyatında doğa, aşk, ölüm, ayrılık, yiğitlik, toplumsal olaylar gibi konuların işlendiği en sık kullanılan şiir türü. Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı genellikle 3, 5 arasındadır. Hece ölçüsünün 6+5 veya 4+4+3 duraklı 11’li kalıbıyla yazılır. Şair koşmanın son bendinde ismini ya da mahlasını söyler. Koşmalar dile getirilen duygular ve söylenişlerine göre koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt gibi isimler alır. Karşılıklı konuşma şeklinde yani “dedim” “dedi” diye başlayan dizelerle de söylenebilir. Bu tür koşmalara “mürâcaa” ismi verilir. Bütün kafiyeleri cinaslı olan koşmalara “tecnis” denir.



Özellikleri:



1. Türk Halk edebiyatının en çok sevilen, en çok kullanılan nazım şeklidir.
2. Dörtlüklerle söylenir.
3. Dörtlük sayısı genelde 3 veya 5’tir.
4. Koşmalarda en çok 11’li hece ölçüsü kullanılır. 4+4+3=11 ya da 6+5=11.
5. Genelde yarım kafiye kullanılır.
6. Kafiye örgüsü; ilk dörtlük; aaab, abab, aaba veya abcb şeklinde olup diğer dörtlükler cccb, dddb şeklindedir.
7. Koşmada, tabiat güzellikleri, sevgi, ayrılık, yiğitlik, yakınma, ıstırap, eleştiri, hayata ait görüşler konu alabilir.
8. Genelde şiirin içinde özellikle de son dörtlükte şairin mahlası bulunur.
9. Dil sade, anlatım yalın ve içtendir.
10. Koşmalar işlenen konulara göre çeşitli isimler alır. Bunlar aynı zamanda âşık edebiyatı nazım türleridir.





1- Güzelleme: Doğa güzelliklerini sevgiyle içe içe işleyen lirik şiirlerdir. Kadın, at gibi sevilen varlıkları övmek için söylenen koşmadır.



Dinleyin ağalar medhin eyleyim
Elma yanaklımın kara kaşlımın
O gül yüzlerine kurban olayım
Dal gerdanlımın da sırma saçlımın



Noksanî



2- Koçaklama: Yiğitlik, kahramanlık, vuruşma konularını işleyen ve bu kavramları öven, koşma nazım şekliyle söylenen şiirlerdir.



Benden selam olsun Bolu Beyine
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar gümbür gümbür seslenmelidir



Köroğlu



3- Taşlama: Toplumdaki bozuk yönleri, kişilerin eksikliklerini, zaafları eleştirmek için söylen koşmalardır. Bu şiirlerde şair son derece acımasızdır. Aksak ve eksik yönler açıkça eleştirilir.



Not: Konu bakımından taşlamanın Divan Edebiyatındaki karşılığı hicviyedir.



Nesini söyleyim canım efendim
Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim.



Serdarî



4.Ağıt: Ölen bir kişinin ardından söylenen ve onun iyiliğinin, mertliğinin dile getirildiği koşmalardır.



Not: Bunların dışında koşma nazım biçiminin kullanıldığı münferit ağıtlar da vardır.



Sefil baykuş ne gezersin bu yerde
Yok mudur vatanın illerin hani
Küsmüş müsün selâmımı almadın
Şeydâ bülbül şirin dillerin hani



Kağızmanlı Hıfzî


Semai
Halk şiirinde hecenin sekizli ölçüsü ile koşma biçiminde düzenlenen ve özel bir ezgi ile söylenen şiirlerdir. Genellikle en az üç, en fazla beş dörtlükten oluşurlar. Çoğunlukla doğa, güzellik, ayrılık, kavuşma gibi duygusal ve lirik temaları işlerler. Semainin hece ölçüsünün yanında aruz ölçüsü kullanılarak yazılanları da vardır.

Özellikleri:

1. Tabiat, sevgi ve ayrılık konularını işler.
2. Sekizli hece ölçüsüyle yazılırlar.
3. Özel bir beste ile söylenirler.
4. Nazım birimi dörtlüktür. En az 3, en çok da 5,6 dörtlükten oluşur.
5. İlk dörtlüğü aaab, abab, aaba, abcb şeklinde diğer dörtlükler dddb, eeeb, fffb şeklindedir.
6. Sona doğru şairin mahlası bulunur.
7. Karacaoğlan’ın semaileri çok ünlüdür.

Not: Semailer koşmalardan hece sayısı ve özel ezgisi bakımında ayrılır.

Bize nisbet mi sultânım
Adûlarla salınırsın
Yusuf misli cânım
Sevildikçe alınırsın

Gevherî



Varsağı

Özel bir ezgiyle söylenen koşmaya denir. Önce Güney Anadolu’da yaşayan Varsak Türkleri tarafından söylendiği için bu adla anılır. Semâiye benzer. Hece ölçüsünün en çok sekizli kalıbıyla yazılır. 4+4 duraklı veya duraksız olur. Kafiye şeması şöyledir: Xaxa bbba ccca.



Semâiden ezgi yönüyle ayrılır. Varsağı yiğitçe bir havayla okunur. Çokluk içinde “bre”, “hey”, “hey gidi”, gibi ünlemler yer alır. Bu ünlemlerin bulunmadığı varsağılar ezgisiyle fark edilir. Güney Anadolu’da Maraş’tan Mersin’e kadar uzayan bölgede yaşayan Varsak Türkleri, Selçuklular zamanında Anadolu’ya yerleşmişlerdi. Varsağı, Varsak Türkleri’nin kendilerine özgü bir ezgiyle söyledikleri türkü biçimidir.



Halk edebiyatında en çok varsağı söyleyen aşık, Karacaoğlan’dır.

Özellikleri:

1. Güney Anadolu’da yaşayan Varsak Türkmenlerine ait halk şairleri tarafından söylenen şiirlerdir.
2. Özel bir bestesi vardır.
3. 8’li hece ölçüsü ile söylenir.
4. Varsağıda hayattan ve talihten şikayet gibi konular da işlenir.
5. Şiirin sonuna doğru mahlas kullanılır.
6. Yaygın olmayan bir nazım şeklidir.
7. En güzel örneklerini Karacaoğlan vermiştir.

Not: Semai ile benzerlik gösterir. Varsağının semaiden farkı, ezgisi ve “Bre, hey” gibi ünlemler kullanılarak erkekçe, yiğitçe bir söyleyişe sahip olmasıdır.

Bre ağ(a)lar bre beyler
Ölmeden bir dem sürelim
Gözümüze kara toprak
Dolmadan bir dem sürelim

Karacaoğlan


Destan

Destan milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış (savaş, göç, istilâ gibi) tarihî olayların (yangın, salgın hastalık, sel, deprem gibi) toplumsal ve doğal olayların çağdan çağa aktarılmış, aktarılırken de hayal unsurlarıyla oluşmuş, süslenmiş, değiştirilmiş manzum söylenceleridir.



Destanlar, Araplar’da “esatir”, Batı’da “myth” olarak adlandırılır. Destanlar ikiye ayrılır; Yapay ve Doğal Destanlar. Yapay Destanlar: yazarı belli olan,daha yakın zamanda YAZILAN ve olağanüstü durumlara az yer veren bir destan türü iken, Doğal Destanlar: anonim( yazarı belli olmayan),ilkel dönemde yaşanmış olayları konu alan ve SÖZLÜ destan türüdür. Destanlar İslamiyet’in kabulünden önceki Türk Edebiyatı kategorisine aittirler. Ayrıca da çok uzun yazılardırlar. Destanlar 3 safhadan oluşur:



1. Halkın benliğinde iz bırakan olaylar ve bunda rol oynayan kahramanlar,
2. Olayın ağızdan ağıza aktarılması,
3. Yazıya daha sonradan geçirilmesidir.


Milletlerin toplumu derinden etkileyen, tarihi önem arz eden önemli olaylarını (doğal afetler, savaşlar, göç, yangın vb.) konu edinirler. Çoğu kez manzum olurlar. Tarih, etnografya, folklor gibi bilimler destanlardaki bilgilerden yararlanır.Özellikleri:

1. Nazım şekli bakımından koşmaya benzer.
2. Nazım birimi dörtlüktür. Dörtlük sayısı sınırlı değildir.
3. Hece ölçüsünün 11’li kalıbı kullanılır.
4. Son dörtlükte şairin mahlası geçer.
5. Destanda konu olarak toplumu ilgilendiren, heyecana getiren savaş, kahramanlık, isyan, yangın gibi konular, ayrıca; dalkavukluk, gülünç olaylar, parasızlık vb. işlenir.
6. Bu türe en güzel örneklerden biri; Kayıkçı Kul Mustafa’nın Genç Osman Destanı’dır.

Not 1: Halk Edebiyatındaki en uzun nazım şeklidir. Bazı destanlarda dörtlük sayısının yüzü geçtiği görülür.
Not 2: Koşmadan farkı; uzun oluşudur.
Not 3: Âşık Edebiyatı nazım şekillerinden olan destan, milletlerin tarihine ait kahramanlıkları konu edinen halkın ortak malı olan destanlarla karıştırılmamalıdır.

Dinle, sana bir nasihat edeyim
Hatırdan, gönülden geçici olma
Yiğidin başına bir iş gelince,
Anı yâd ellere açıcı olma

Karacaoğlan
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
- Tekke - Tasavvuf Edebiyatı Nazım Biçimleri

İlahi
İlahi, Allah’ı övmek, O’na dua etmek ve en büyük aşkın Allah aşkı olduğunu belirtmek amacıyla yazılmıs makamla okunan dini tasavvufi halk edebiyatı nazım şeklidir. Arapça kökenli bir kelimedir. Bir başka kullanımı da şaşma ve sitem bildiren ünlemdir.



İlahiler çok eski zamanlardan bu yana dinlerin ve inançların önemli bir parçasını oluşturmuştur. Her dinin ilahilere farklı bir bakışı vardır. Her dinin farklı ilahileri vardır. İlahiler bir dinin kutsal metinlerinin bir parçasını oluşturup, kutsi bir mahiyete sahip olabilir veya sadece o dinin inandığı Tanrı veya tanrısal mefhumları övmek için inananlar tarafından yazılmış, kutsiyeti bulunmayan metinler de olabilirler. İlahiler çoğu dinde din eğitiminin önemli bir parçasıdır. Bazı dinlerde ve inanışlarda ilahi söylemek bir tür ibadettir. Fakat, ilahi söylemek çoğu inanışta belirli ibadetlerin sadece bir parçasını oluşturur.



İlahiler tarikatlere göre değişik isimler alır. Mevlevilerde ayin, Bektaşilerde nefes, Alevilerde deme(deyiş), diğer tarikatlerde de cumhur ve ilahi adını alır.





İlahi nazım şeklinin öncüsü YUNUS EMRE’dir.Yunus Emre, şiirlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmıştır.Hece ölçüsü kullanmıştır.11′li hece ölçüsünü kullanmıştır.Halkın içinden biri olduğu için halk tarafından çok sevilmiştir ve dili halkın dilidir.

1. Allah’ı övmek ve O’na yalvarmak için yazılan, Allah sevgisiyle, insan sevgisini bütünleştiren içten şiirlerdir.
2. Özel bir beste ile söylenir.
3. Hece ve vezninin 7’li, 8’li ve 11’li kalıbıyla söylenirler.
4. Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı 3 ila 7 arasında değişir.
5. Genelde şiirin içinde şairin mahlası geçer.
6. İlahi denince akla Yunus Emre gelir.

Not: İlahiler tarikatlara göre farklı isimler alır. Mevleviler’de âyin, Bektaşilerde nefes, Aleviler’de deme, Gülşeniler’de tapuğ, Halvetiler’de durak, öteki tarikatlar da hur ya da ilahi gibi.

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Yunus Emre

Nefes

Nefes, Dini temellere bağlı aşık edebiyatı nazım şekillerinden ilahilerin Alevi-Bekteşi aşıklarınca yazılanlarına denir. Konusu genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücud, Alevi-Bektaşi ilkeleri, tarikat kurallarıyla ilgilidir. Dili sade bir Türkçe olan nefesler biçim olarak koşmaya benzer. Dörtlükler halinde hece ölçüsünün 7, 8, 11’li kalıpları ile ya da az da olsa aruzla yazılanlara rastlanmaktadır. Dörtlük sayısı 3-7 arasında değişir. Fazla da olabilir.

1. Bektaşi şairlerinin yazdığı tasavvufi şiirlerdir.
2. Genellikle, nefeslerde tasavvuftaki Vahdet-i Vücud felsefesi anlatılır.
3. Bunun yanında Hz. Muhammed (A.S.M) ve Hz. Ali (R.A) için övgüler de söylenir.
4. Nazımbirimi dörtlüktür. Dörtlük sayısı 3 ila 8 arasında değişir.
5. Hece ölçüsüyle yazılırlar. Ama aruz ölçüsüyle yazılan nefesler de vardır.
6. Nefeslerde, kalenderâne ve alaycı bir üslup dikkati çeker.
7. Duygu ve düşünceleri nükteli bir şekilde ve zarafet ölçüleri içinde söylemek nefesin en belirgin özelliğidir.

Hak yoluna gidenlerin
Âsâ olsam ellerine
Er pîr vasfın edenlerin
Kurban olsam dillerine.Seyrânî

Deme

Halk edebiyatının “tasavvufi halk edebiyatı” ya da “tekke edebiyatı” denilen türü 12’nci yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı. Ama Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en büyük şairi Yunus Emre’dir. Anadolu’da 19′uncu yüzyıla değin çeşitli tarikatlarla gelişen bu edebiyat geleneğinin sürmesinde en önemli rolü Alevi-Bektaşi ve Melami-Hamzavi şairler oynadı.



Tekke edebiyatı şairleri, yalın bir dille, hece ölçüsüyle ya da aruzun heceye yakın yalın kalıplarıyla şiirler yazdılar. Tekke şiirinin genel adı, özel bestelerle okunan ve tarikatlara göre değişik isimlerle anılan ilahilerdi. Nazım birimi dörtlüktü. Ama gazel biçimde yazılmış ilahiler de vardır. Bu edebiyatın düzyazı biçimini ise evliya menkıbeleri, efsaneler, masallar, fıkralar ve tarikat büyüklerinin yaşamlarını konu alan yapıtlar oluşturur.genelde 8′li hece ölçüsü ile 4+4 kalıbıyla yazılır.telmih,tenasüp,tezat,mübalağa,gibi sanatlar sıkça kullanılır. masiva yani allah dışındakileri önemsememe söz konusudur. ilahilerin mevlidlerde bir ezgi ile söylenmesinin sebebi;hece ölçüsü,kafiye şeması ve ahenk unsurlarıdır.

1. Alevi ve Kızılbaş şairlerin kendi düşüncelerini dile getirdikleri şiirlerdir.
2. Bu şiirler Alevî tekkelerinde, tören sırasında sazla terennüm edilir.
3. Hecenin 8’li ölçüsü kullanılır.
4. 3 veya 5 dörtlükten oluşabilir.Güzel âşık cevrimizi
Çekemezsin demedim mi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi

Pir Sultan Abdal

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen onu
Bana seni gerek seni

Yunus Emre

Nutuk

Nutuk, tarikata yeni giren dervişlere, tarikat derecelerini, tarikat adâbını öğretmek için söylenmiş şiirlerdir. Türkmen Alevi ve Bektaşilerinin, aşık tarzı halk edebiyatı nazım türü olan nefese verdiği isimdir. Türün en önemli temsilcisi Kaygusuz Abdal’dır.

1. Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren dervişlere öğüt vermek, çeşitli konularda bilgilendirmek ve tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek için söyledikleri şiirlerdir.
2. Şekil yönüyle koşmaya benzer.


Evvel tevhid sürer mürşid dilinden
Erişir canına fazl-ı Hüdâ’nın
Kurtulursam emâretin elinden
Erişir canına fazl-ı Hüdâ’nın
Devriye
Devir kuramını anlatan şiirlere denir. Devir kuramı Muhammed’in “Ben nebî iken Âdem su ile çamur arasındaydı.” hadisi ile ilgilidir. Mutasavvıflara göre vücut halindeki Muhammed, yeryüzüne sonradan gelmiştir. Halbuki ruh halindeki Muhammed ezelden beri vardı. Vakti gelen ruh maddi aleme iner. Önce cemâdata (cansız varlıklara) sonra nebata (bitkilere), hayvana, insana en sonra da İnsan-ı Kamil’e geçer. Oradan da Allah’a döner ve onunla birleşir. Bu inişe nüzul, tekrar Allah’a dönüşe de huruc denir. Bu inişi ve çıkışı anlatan şiirlere devriye denir.

Lâ mekân ilinde bir nokta iken İsmi var, cismi yok yerden gelirim Daha hiçbir nesne yaratılmadan Kandilin içinde Nûr’dan gelirim.
Dört nesneden yoğrulup da yapıldım Şekillendim, fırınlara atıldım Mevla’m ruh verince ayağa kalktım Adem denen bir beşer’den gelirim.


1. Devir kuramını anlatan şiirlerdir.

Devir kuramı; Hz. Muhammed’in (a.s.m) “Ben Nebi iken Âdem su ile çamur arasındaydı” hadisi ile ilgilidir. Mutasavvıflara göre vücut halindeki Hz. Muhammed (S.A.S) yeryüzün sonradan gelmiştir. Halbuki ruh hâlinde olan Hz.Muhammed(A.S.M) ezelden beri vardır. Vakti gelen ruh maddî âleme iner. Önce cansız varlıklara sonra bitkilere, hayvana, insana en sonra da insan-ı kâmile geçer. Oradan da Allah (c.c)’a döner ve onunla birleşir. Bu inişe nüzûl Allah’a dönüşe de hurûç denir. Bu inişi ve çıkışı anlatan şiirlere devriye denir.

2. Ölçü ve uyak bakımından ilahiye benzer.

Dokuz ay on gün batn-ı mâderde
Kudretten gözüme çekildi perde
Vaktim tamam olup ahir yerde
Çıkıp ten donundan cihana geldim

Hüsnî

Şathiye
Dini ve tasavvufi halk şiirinde mizahi manzumelere genel olarak şathiye adı verilir. Şathiyeler, mutasavvuf şairlerce söylenmiş ya da yazılmış, tasavvufi inançları dile getiren, anlaşılması yorumlanmasına bağlı şiirlerdir. Tasavvufi konuları işleyenleri şathiyat-ı sûfiyâne adını alırlar. Şathiyelerde Allah’ın celâl sıfatının değil, cemâl sıfatının ön plana çıkarıldığı görülür. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi-Alevi şairlerinde rastlanır. Allah ile alay eder gibi yazılmış şathiyeler küfür sayılmıştır. Ama şathiyeler asla küfür değildir.Şathiyeler biçimce komik ve alaylı olabilir ama şathiyede aranan şiirin arkasındaki düşüncedir. Anlanıp yorumlandığında çok derin anlamlara sahip oldugu görülür.Şathiye çok derin tasavvufi konular işleyen felsefi şiirlerdir.Kaygusuz Abdal şathiye yazmıştır.

1. İnançlardan teklifsizce, alaycı bir dille söz eder gibi yazılırlar.
2. Görünüşte saçma ve dini esaslara aykırı sanılan bu şiirlerin içinde ince ve derin anlamlar, yorumlandığında tasavvufla ilgili değişik konuların olduğu görülür.
3. Nefesin bir türüdür.
4. Tanrıyla konuşur gibi şakalaşırcasına yazılan şiirlerdir.

Çıktım erik dalına
Anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp
Der ne yersin kozumu

Kerpiç koydum kazana
Poyraz ile kaynattım
Nedir diye sorana
Bandım verdim özünü

Yunus Emre

Not: Halk edebiyatında aruz ölçüsüyle söylenen Divan, Kalender, Satranç, Selis vb. nazım örnekleri de vardır.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
3- Yeni Türk Edebiyatı’nda Nazım Biçimleri
- Kurallı Nazım Biçimleri


Sone
İlk iki bendi dörtlük, son iki bendi üçlük on dört mısradan oluşan nazım şekli. Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış, sonra Fransız edebiyatına, oradan da diğer Avrupa edebiyatlarına geçmiştir. Edebiyatımızda ilk Cenab Şahabeddin’in sone şeklinde şiir yazdığını görüyoruz. Servet-i Fünûn şairlerinin hemen hepsi bu nazım şeklini benimser.

Sone kafiye sistemi üçe ayrılır:

1. İtalyan tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd, ede
2. Fransız tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd, eed (İtalyan ve Fransız tipi sone arasındaki tek fark son üçlüğün düzenindedir.)
3. İngiliz tipi: Mısra sayısı değişmemekle beraber ilk on iki mısra tek bir bend, son iki mısra da ayrı bir bend halinde yazılırlar.

Özellikleri:

1. Genel olarak kısa şiir, türkü demektir.
2. 14 mısradan oluşan ve daha çok lirik konuların işlendiği bir nazım şeklidir.
3. İlk iki bent dörder, son iki bent üçer mısradır.
4. Kafiye örgüsü şöyledir. abba abba ccd ede
5. Türk şairleri sonenin kafiye örgüsünde serbest hareket etmişlerdir.
6. Edebiyatımıza Servet-i Fünun döneminde Fransız Edebiyatı etkisiyle geçmiştir.
7. Tevfik Fikret ve Cenap Şehabettin bu türün örneklerini çok vermişlerdir.

KUŞLAR

Bütün yaz bahçelerde ötüşen minimini
Kuşların o sevdalı sesleri işitilir
Onların Allah yollar sularını, yemini,
Onlar yalnız uçmayı ve ötmesini bilir.

Biri bir dalda yorgun, bir çılgın, havada
Biri daha ötede öter, durmadan öter
Akşam olunca döner, birleşirler yuvada
Melekler bu yuvayı kanatlarıyla örter

Gönül sen de kaygısız, bu kuşlara benzersin
Dilerim Allah’ımın rahmeti eksilmesin
Baharın bu zavallı kuşları üzerinden

Onlar baharın ruhu, kırların neşesidir
O sevdalı kuşların musikisi, sesidir
Bana şiirlerimin ahengini öğreten

A. Kutsi Tecer

Terza Rima
Terza Rima üçer mısralık bentlerle yazılmış bir nazım şekilidir. Bent sayısı belirsizdir. Tek bir mısra ile sona erer. Kafiye şeması şöyledir: Aba bcb cdc ded e. İlk olarak İtalyan edebiyatında görüldü. Dante İlahi Komedya’sını bu nazım şekliyle yazdı. Edebiyatımızda terza rima’yı Tevfik Fikret, Şehrâyîn adlı tek şiirinde denemiştir. 1908’den sonra pek kullanılmamıştır. Bu biçimde yazılmış kısa şiirlerin son mısrasının kuvvetli olmasına dikkat edilir.

1. İtalyan edebiyatı’na mahsus bir nazım şeklidir.
2. Üçer mısralık üç bent ve sonda yer alan tek mısradan oluşur. Yani Üç dizeli bentlerden oluşur, son bent tek dizeden meydana gelir.
3. Kafiye düzeni, örüşük kafiyedir; aba, bcb, cdc, d şeklindedir.
4. Dante’nin İlahi Komedyası terza-rima örneğidir.
5. Edebiyatımızda terza-rimayı ilk önce Servet-i Fünûncular kullanmıştır.
6. Servet-ı Fünun şairleri tarafından batıdan alınarak edebiyatımıza kazandırılmış nazım biçimidir.

Not: Terza-rimaya uyak düzeni nedeniyle örüşük uyak da denilir.


Çapraz Kafiye
1. Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısında sınır yoktur.
2. Kafiye örgüsü abab cdcd efef şeklindedir.
3. Her şey konu olabilir. Bunun için de çok yaygındır.

MEHLİKA SULTANMehlika Sultan’a âşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı;
Mehlika Sultan’a âşık yedi genç
Kara sevdalı birer âşıktı

Bir hayâlet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rü’yâlarına
Hepsi meshur, o muamma güzeli
Gittiler görmeye kaf dağlarına

Mehlika’nın kara sevdalıları
Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya Mehlika’nın kara sevdalıları
Baktılar korkulu gözlerle suya


Mehlika Sultan’a âşık yedi genç,
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan’a âşık yedi genç
Oradan gelmeyecekmiş dediler

Yahya Kemâl Beyatlı
Sarma Kafiye
1. Dörtlüklerden oluşur, dörtlük sayısı sınırlı değildir.
2. Kafiye örgüsü; abba cddc effe şeklindedir.
3. Konu sınırlaması yoktur.


MÜNZEVÎBir sonbahar akşamı… Sahillerdeyim
Gamlı bir heykel gibi kayalarda ben
Dağınık saçlarımdan pervasız esen
Rüzgârların elinde bir kırık neyim

Engin bana yâd eder yetimliğimi,
Gözyaşlarıyla düşer dalgalar kuma
Issız bir yoldayım ki hasta ruhuma
Herkes yabancı: Kimden sorayım kimi?

Gökler esmer ve derin, sular dalgalı
Sahilden uzaklaştı son yolcular da;
Enginleri dinliyor yalnız kenarda
Sararmış bahçesiyle virân bir yalı

Dumanlarla örtülen bir deniz gibi
Canlanıyor en hazin dalgalar bende
Bekliyoruz yuvanı şimdi bahçende
Ben kimsesiz, ağaçlar kimsesiz gibi

Faruk Nafiz Çamlıbel
Düz Kafiye

1. Her beyti kendi arasında kafiyelidir.
2. Kafiye örgüsü, aabb cc ‘dir.
3.Düz kafiye ile istenilen uzunlukta şiirler yazılabilir.



Not: Bu nazım şeklinin kafiyelenişi Klâsik (Divan) Türk Şiirindeki mesnevi ile aynı olduğu için bu nazım şekline Yeni Mesnevi de denir.

AKINCI

Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı, o gün dev gibi bir orduyu yendik
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: ilerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafileyle…

Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.

Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla
Yerdin yedi kat arşa kanatlandık o hızla
Cennetle bugün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hatıra titrer gözümüzde
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

Yahya Kemâl Beyatlı

- Serbest Nazım Biçimleri

Serbest Müstezat
1. Bu nazım şeklinde uzun, kısa, çok kısa dizeler bazen düzenli, bazen de düzensiz olarak tekrarlanırlar.
2. Kısa mısraların ölçüsü, şiirin ölçüsünün bir parçasıdır.
3. Kafiye düzeni belirli bir kurala bağlı değildir.
4. Aruz ölçüsüyle yazılır.
5. Edebiyatımızda özellikle Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âtî şairlerinin kullanığı bir nazım şeklidir.

Not 1: Bu nazım biçiminde düşünceler, dizeden dizeye atlayarak devam eder. Nazım, giderek nesre yaklaşmış olur.
Not 2: Serbest müstezat, serbest nazıma geçişi sağlamıştır.


KIŞ
Yine kış,
Yine şems-i mesâda (akşam güneşi), ah o bakış,
Yine yollarda serseri dolaşan
Âşiyânsız tuyur-ı pür-nâliş( inleyen yuvasız kuşlar)Tehi kalan ovalar
Sükût eder sanılır mevsimin gumûmuyla
Harab olan sarı yollarda kalmamış ne gelen,
Ne giden,
Şimdi yalnız kavafil-i evrâk (yaprak yığını)
Mütemadî sürüklenir bir uzak
Ufk-ı pür-ıztırab u nermide.Yine kış, yine kış
Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış

Ahmet Hâşim


Serbest Nazım
1. Genellikle ölçü ve kafiyeye bağlı bulunmayan, dizelerindeki hece sayısı değişik olan şiirlerdir.
2. Servet-i Fünûn’dan sonra kullanılmaya başlanan bu nazım şekli günümüzde çok yaygınlaşmıştır.
3. Ölçü ve kafiye şiire ahenk verir. Serbest nazımlarda ise bu ahenk aliterasyon ve asonanslarla sağlanır.
4. Serbest nazmın, şairlerin kullanışlarına göre pek çok çeşitleri vardır. Bunun için de henüz belirginleşmiş bir kuralı yoktur.

ANLATAMIYORUM
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifâyetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

Orhan Veli Kanık

 
Top