Yozgat Antik Kentleri (İç Anadolu Bölgesi)

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Yozgat Antik Kentleri (İç Anadolu Bölgesi)

Alişar Höyüğü Antik Kenti

rHqq8.jpg
Yozgat’ın Sorgun İlçesi’nin güneyindeki Alişar Höyük’te yapılan kazılarda ele geçen buluntular yöredeki ilk yerleşimin Kalkolitik Çağda (MÖ.5500-3500) başladığını göstermiştir. MÖ.XVII.yüzyılın başlarından itibaren Hititler buraya yerleşmiştir. Nitekim Sorgun ilçesindeki Kerkenes Kalesi, Boğazlıyan’da çalapverdi ve diğer köylerde yapılan kazılarda Hititlerin yörede yaygın biçimde yerleşmiş olduğunu gösteren buluntularla karşılaşılmıştır.

Alişar Yozgat'ın 45 km. güneydoğusunda, Sorgun ilçesine bağlı Alişar köyünün 3 km. kadar kuzeyindedir. 1927–1932 arasında Chicago Üniversitesi Doğu Bilimleri Enstitüsü adına H. H. von der Osten ve E. F. Schmidt tarafından yapılan kazılar sonucu Alişar'da Kalkolitik Çağ'dan itibaren sürekli yerleşime sahne olduğu ortaya çıkmıştır.

Alişar Höyük 520 x 350 m. boyutlarında bir teras alanıyla yüksekliği 30 m.yi bulan 245 x 145 m. boyutunda bir tepeden oluşur. "Teras" alanında çeşitli kültür evrelerini yansıtan 14 tepede ise 19 yapı katı saptanmıştır. Tabakaların tarihlendirilmesinde Von der Osten ve Anadolu arkeolojisiyle uğraşan öbür araştırmacılar farklı görüşler ileri sürerler. Alişar M. Ö. 3. ve 2. binyıl küçük sanatları, özellikle çömlekçiliği açısından Anadolu arkeolojisinde önemli bir yer tutmaktadır. Buna karşın belki de geniş alanların açılamamış olması nedeniyle surlar dışında önemli mimarlık kalıntıları görülmez.

8WJM0.jpg
Alişar höyük M.Ö. 3200 – 2600 yıllarında dörtgen planlı, kerpiç duvarlı, düz damlı evleriyle basit bir köy görünümünde iken, bundan sonraki devirlerde şehrin iç kalesi olduğu, evlerin belirli bir plana göre yapıldığı ve bazılarında duvarların içten ve dıştan sıvandığı görülmektedir. Bu devirde şehir surlarla çevrilmiştir. Mezopotamya ile kültür alış verişinin bu devirde başladığı anlaşılmaktadır.

Üçüncü devirde ise, iki sur da, yani iç kale ve dış kale kuvvetlendirilmiş, iç kalenin alanı genişletilmiştir. Bu devir, M.Ö. 2200–2000 yılları arasında olup, Hitit çağına kadar devam eder.

Dördüncü devre gelince, M.Ö. 2000–1500 yılları arasında Alişar büyük bir şehir hüviyetine bürünmüştür. Eski tunç çağının tersine, Hititler alt şehri yurtlandırmışlardır, yine alt şehir büyük bir surla sağlamlaştırılmıştır. Şehir, geniş planlı kale kapıları, yeraltı yolları ve yer yer kulelerle kuvvetlendirilerek savunmalı bir hale getirilmiştir. Büyük Hitit çağında (M.Ö. 1400 - 1200) önemini kaybetmeyen höyük, yine küçük bir yerleşme alanı olmuştur.

Beşinci devirde M.Ö. 1200 – 700 yıllarında Alişar’da, Hitit - Frig Kültürü görülür. Artık bu devirden sonra alt şehir önemini kaybetmiştir. Bundan sonra şehirde ortaya çıkan eserler Frig kültürünün ağırlığını ortaya koymuştur.

Bu çağda iç kale eski temelleri üzerine yeniden yapılmışsa da M.Ö. 19. yüzyıla ait olan ilk yapı katının iç kale suru bir yangınla ortadan kalkmıştır.

Alişar’da ki Eski Tunç Çağında gömü türleri küp mezarlar, toprak mezarlar, taş sanduka mezarlar şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Gömüler intramuraldir. (bacaklar karından içe çekik) Ayrıca Truva II-V. Katlarda bulunan ve Homeros’un destanlarında adı geçen Dephas ele geçmiştir. Yeni bir seramik türü ile silindir bir mühre rastlanılmıştır.

2SvGU.jpg
Yozgat'ın 45 km. güneydoğusunda, Sorgun ilçesine bağlı Alişar köyünün 3 km. kadar kuzeyinde yer alan bir yerleşmedir. 1927–32 arasında Chicago Üniversitesi Doğu Bilimleri Enstitüsü adına H. H. von der Osten ve E. F. Schmidt tarafından yapılan kazılar sonucu Alişar'da Kalkolitik Çağ'dan (İlk Üretimciliğin İkinci Evresi/Prehistorya) Osmanlı dönemine değin hemen hemen sürekli yerleşilmiş olduğu ortaya çıkmıştır. Höyük yaklaş. 520 x 350 m. boyutlarında bir "teras" alanıyla yüksekliği 30 m.yi bulan 245 x 145 m. boyutunda bir tepeden oluşur. "Teras" alanında çeşitli kültür evrelerini yansıtan 14 tepede ise 19 yapı katı saptanmıştır. Tabakaların tarihlendirilmesinde Von der Osten ve Anadolu arkeolojisiyle uğraşan öbür araştırmacılar farklı görüşler ileri sürerler. Alişar M. Ö. 3. ve 2. binyıl küçük sanatları, özellikle çömlekçiliği açısından Anadolu arkeolojisinde önemli bir yer tutar. Buna karşın belki de geniş alanların açılamamış olması nedeniyle surlar dışında önemli mimarlık kalıntıları görülmez.

En eski yerleşme Osten ve Schmidt tarafından Kalkolitik sonlarına (M. Ö. yaklaş. 3200) tarihlendirilmektedir. Bazı araştırmacılara göreyse İlk Tunç çağı'nın ilk evresine ait olmalıdır. Bu dönemde yalnız tepeye yerleşildiği, "teras" alanında henüz bir yerleşme olmadığı görülür. Tepenin en altındaki sekiz yapı katı (19 M-12 M) Alişar 0 olarak tanımlanır ve Kalkolitik çağa ait kültür belgelerini içerir. Yaklaşık dikdörtgen biçimli olan evler kerpiçten yapılmıştır. Hiçbirinin taş temeli yoktur. Yapı kalıntıları yetersiz olduğundan tam bir ev planı çıkarılamamıştır. Küçük buluntuların çok ilkel olmasına karşın çanak-çömlekte şaşırtıcı bir biçim ve bezeme zenginliğiyle iyi bir işçilik izlenir. Kaplar çömlekçi çarkı kullanılmaksızın biçimlendirilmiştir. Kurşuni, siyah ya da kırmızı astarlı ve perdahlıdır (açkılı). Oluk ve kazıma bezemeli kapların yanı sıra, yaygın olmamakla birlikte beyaz boyayla bezenmiş olanlar da vardır. Son evrelerde açık zemin üstüne kırmızı bezekler de görülür. Eşzamanlı Alacahöyük yerleşmesinde izlendiği gibi "meyvelik" olarak tanımlanan yüksek kaideli kaplar Alişar'da da özgün kap biçimi olarak dikkat çeker. Kil ve taştan çok basit insan ve hayvan heykelcikleri, çakmaktaşından bıçak ve ok uçları, taş baltalar ve topuz başları, taş, bakır, kurşun ve kilden damga mühürler, pişmiş toprak ağırşaklar, bakırdan perçin delikli bir hançer, bakır iğneler, halka biçimli bir çift gümüş küpe öbür buluntular arasındadır. Ölüler yerleşme içine gömülmüştür. Ortaya çıkarılan mezarların çoğu çocuklara aittir. Çocuklar oturulan evlerin tabanları altına, yetişkinlerse genellikle evin dışına gömülmüşlerdir. Ölüler sağ taraflarına, bacakları karınlarına çekik olarak (hacker durumunda) yatırılmışlardır. Bir bölümü mezar küplerine konulmuştur. Öbürlerininse taş ya da ağaç sandıklara ya da doğrudan toprağa açılmış basit çukurlara gömüldükleri görülür. Ancak birkaçında basit ölü armağanlarına rastlanmıştır. M. Ö. 4. binyıl sonuna tarihlenen Alişar'daki bu en eski yerleşme oldukça yoksul bir çiftçi toplumuna ait bir köy olmalıdır. Tarım ve hayvancılıkla geçinen halkın buğday ektiği; keçi, domuz, koyun ve sığır yetiştirdiği saptanmıştır. Ağırşaklar, tezgâh ağırlıkları, özellikle mezarlarda bulunan dokuma ve hasır kalıntıları dokumacılığın ve hasır yapımının bilindiğini gösterir. Bu arada madencilikte de bazı adımların atıldığı izlenir. Gümüş, kurşun ve bakırı kabaca işleyip kullanmışlardır.

HlpeI.jpg
Daha sonraki yerleşme Alişar I olarak tanımlanır ve Osten'le Schmidt tarafından Bakır Çağı'na, başka araştırmacılara göre İlk Tunç Çağı'nın ikinci evresine tarihlendirilmektedir. Teras alanına ilk kez bu dönemde yerleşilmiş, böylece bir Aşağı Kent oluşmuştur. En alttaki 14 T ve 13 T yapı katlarının yansıttığı yerleşme, savunma duvarlarıyla çevrili bir dış kale görünümündedir. 2 m. kalınlığa ulaşan kerpiç duvarlar oldukça büyük taşlardan temeller üstüne yükselir. Duvarlarının bir bölümünün ortaya çıkarılabildiği kalenin yaklaşık oval biçimli bir planı olduğu sanılmaktadır. Tepedeki 11 M - 7 M (ya da 8 M) yapı katları da aynı döneme aittir. Tepe, 10. yapı katından başlayarak saptanan güçlü surlarıyla artık bir iç kale niteliğindedir. Konut kalıntıları yetersiz olduğundan planları çıkarılamamıştır. Yapı gereci yine kerpiçtir (tuğla biçimli ya da dövme kerpiç). Bu yerleşmede görülen yenilik kerpiç duvarların taş temellere sahip olmalarıdır. Odaların küçüklüğü ve eğik açılı köşeleri dikkat çeker. Tabanlar sıkıştırılmış topraktır. Damlara ait kalıntı yoktur. Oda duvarlarının bazılarının yalnız iç yüzü, bazılarınınsa hem iç, hem dış yüzleri beyaz sıvalıdır. Çanak-çömlek gene elde biçimlendirilmiştir. Kırmızı astarlı, perdahlı kaplar üstün nitelikleriyle göze çarpar. Kâseler, kulplu fincanlar, tüp biçimi emzikli testicikler yaygın biçimlerdir. Ayrıca kırmızı zemin üstüne beyaz, sarımsı kahverengi üstüne kızıl kahverengi, sarımsı ve krem astar üstüne kırmızı boya bezemeli türler de görülür. Dönemin sonlarına doğru ilk kez Troia’nın II. kentinde görülen ve depas olarak anılanlara benzer çift kulplu içki kapları ortaya çıkar. Kilden ve tek tük taştan ana tanrıça simgeleri birkaç basit hayvan heykelciği, bakır ya da taştan damga mühürler, serpantin ve mermerden topuz başları, taş baltalar, obsidyen (doğal cam) bıçaklar, çok sayıda kil ve taş ağırşaklar, bakırdan iğneler, yüzük ve bilezikler, bızlar ve yassı baltalarla cam hamurundan (frit) küçük bir kap ve gerdançe, yerleşmeden ele geçen belli başlı kalıntılardır. Yerleşme içine ölü gömme geleneği bu dönemde de sürmektedir. Bulunan toplam 46 mezarın tümü "teras" alanındadır. Genellikle döşeme altlarında, pek azı da ev duvarlarının hemen dışında ortaya çıkarılmıştır. Ölülerin çoğunluğu hacker durumda özel mezar küplerine konulmuştur. Geri kalanlar ya doğrudan toprağa ya da taş sandıklara gömülmüştür. Bir genç kızla bir bebeğe ait kerpiçten sandukaysa tek örnek olarak dikkati çeker. Ölü armağanları az ve gösterişsizdir. Yaklaşık olarak M. Ö. 3. binyılın ilk yarısına tarihlenen ve tahkimatlı bir kent olan Alişar I, yerel bir beylik merkezidir. Halkın geçimi gene büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayalıdır. En çok ekilen tahıl buğdaydır. Koyun, sığır, domuz ve köpek beslenen başlıca hayvanlardır. Dokuma kalıntısı ele geçmemekle birlikte sayısız tezgâh ağırlıkları ve ağırşaklar dokumacılığa tanıklık eder. Bakır kullanımı fazla yaygın değildir. Tunç yapımınaysa ancak dönemin sonunda geçilmiş olmalıdır.

Alişar I'den sonraki yerleşme dönemi, Osten ve Schmidt tarafından Alişar III olarak tanımlanır ve İlk Tunç çağı'na tarihlenir. Başka araştırmacılar bu dönemin İlk Tunç'un son evrelerine rastladığı görüşündedir. "Teras" alanında (aşağı kent) bu döneme ait fazla kalın olmayan tek bir yapı katı (12 T) saptanmıştır. Yerleşmenin bir öncekine oranla oldukça sınırlı bir alanda yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. Yapı kalıntıları yetersizdir. Tepedeyse kale alanı genişletilmiştir. İki yapım evresi izlenir. Bu iki evreyi yansıtan yapı katları Osten ve Schmidt'e göre 6 M ve 5 M, bazı araştırıcılara göre de 7 M ve 6 M'dir. İlk evreye ait olan 1,5 m. kalınlığında, 0,50–0,60 m. yüksekliğindeki sur temelleri büyük taşlardan yapılmıştır. Temellerle kerpiç üst yapı arasında ızgara biçimi yerleştirilmiş ahşap hatılların bulunduğu saptanmıştır. İkinci evrede (5 M yapı katı) tepenin çok daha güçlü bir surla çevrildiği anlaşılmaktadır. Taş temeller yaklaş. 4–5 m. kalınlığındadır. İç ve dış yüzlerindeki taşlar özenle yerleştirilmiş, bunların arasıysa toprak ve küçük taşlarla doldurulmuştur. İki kuleyle korunan ve uzunca bir giriş yolu bulunan bir kale kapısı ortaya çıkarılmıştır. Sonraki yerleşmelerde de çeşitli değişiklikler yapılarak kullanıldığı saptanmıştır. Öbür yapı kalıntıları önceki dönemden pek farklı nitelikte değildir. Başlıca değişiklik dövme kerpiç duvarların ortadan kalkmış olmasıdır. Pişmiş toprak kaplarda çeşitli türler görülür. Çoğunluğu el yapımıdır, tek tük çömlekçi çarkında biçimlendirilmiş olanlar da vardır. Kırmızı astarlı, perdahlı yalın kapların yanı sıra çok sayıda boya bezemeli örnekler bulunmuştur. Çeşitli devetüyü tonlarda astar üstüne ya yalnız koyu kahverengi ya da koyu kahverengiyle kızıl kahverenginin birlikte kullanıldığı geometrik bezemeli kaplar yaygındır. "Kappadokia türü" olarak anılan bu kaplar Osten ve Schmidt tarafından özgün Alişar III çanak-çömleği olarak nitelendirilir. Bazılarında bezeme beyaza boyanmış küçük bir alan üstüne yapılmıştır. İçe dönük ağızlı kâseler, büyük kulplu fincanlar, iki ya da dört kulplu yumurta biçimi gövdeli çömlekler belli başlı biçimlerdir. Pembemsi devetüyü astar üstüne mora çalan kahverengi çizgi bezeklerin yer aldığı kaplar da "geçiş dönemi çanak-çömleği" (intermediate) olarak anılan başka bir boyalı çanak-çömlek grubunu oluşturur. Öteki küçük buluntular önceki döneminkilere benzer. Pişmiş topraktan çok stilize iki insan heykelciği, taştan bir hayvan heykelciği, bakır ve taştan damga mühürler, bakır ya da tunç iğneler, döküm kalıplarına ait parçalar, kurşundan halkacıklar, bol miktarda kemik alet, pişmiş topraktan ağırşaklar ve tezgâh ağırlıkları, cam hamurundan (frit) birkaç boncuk, buluntular arasındadır. Ölüler gene yerleşme içine gömülmüşlerdir. Evlerin döşemeleri altında bulunan dört mezardan üçü basit toprak mezar tipindedir. Öbürlerinde ölü küp içine konulmuştur. Pek az mezar armağanı ele geçmiştir. M. Ö. 3. binyılın ikinci yarısına tarihlenen ve büyük bir yangınla son bulan Alişar III kenti de bir önceki Alişar I gibi bağımsız bir beylik merkezidir. Halkın ekonomik etkinlikleri de önceki dönemden farklı değildir.

wfCnl.jpg
Alişar M. Ö. 2. binyılın ilk yarısında güçlü savunma sistemiyle büyük bir kent durumundadır. Son araştırmalara göre İlk Hitit Evresi ve Eski Hitit Devleti dönemini yansıtır. Osten ve Schmidt, Alişar Hitit dönemini önceleri II. tabaka (Alişar II) olarak belirtmiş, sonradan bunun doğru numaralanmadığını fark etmişlerdir. Bu dönemin en iyi izlendiği kesim aşağı kent olarak da anılan "teras" alanıdır (11 T ve 10 T yapı katları). Tepedeki kalıntılar Hitit sonrası dönemlerde çok harap olduğundan ancak yer yer sur kalıntılarına ve güneydeki kapıya ait bazı izlere rastlanabilmiştir. "Teras" alanını (aşağı kent) çevreleyen yaklaşık daire biçimindeki sur "sandık duvar" sisteminde yapılmıştır, birleştirici ara duvarlarla bağlanan iç içe çifte duvardan oluşur. Kalınlığı 5–6 m.ye ulaşan surun iç ve dış yüzü testere dişi biçiminde çıkıntılıdır. Temeller taş, üst yapı kerpiçtir. Dört büyük kapısı vardır. Kapılardan birindeki yeraltı geçidi (potern) bugüne değin bilinenlerin en eskisidir. Yerleşmede belirli bir planlama göze çarpar. Tepeye doğru yelpaze biçimi açılarak yönelen sokakların yanı sıra kent surlarına paralel doğrultuda yollar da izlenir. Taş temelli kerpiç konutlar sıkışık bir düzende yapılmıştır. Odaları genellikle birden fazladır. Belirli plan şemaları yoktur. Ekleme yöntemiyle, gereksinime göre odaların çoğaltılmasıyla oluşmuş büyük bir konut Alişar Hitit dönemi yerleşmesinin en önemli yapısıdır. Özenle yapılmış taş temellerinin güney ve batı ön yüzleri 70 cm. yüksekliğinde taş levhalarla kaplanmıştır. On bir odalı olan yapı toprak serili düz çatıyla örtülmüş olmalıdır. Kızıl kahverengi astarlı tek renkli pişmiş toprak kaplar çok çeşitli biçimleriyle ve güzel oranlarıyla dikkati çeker. Bakır ya da tunçtan uçlar, bızlar, keski ve kalemler, kamalar, çeşitli mızrak ve ok uçları, çeşitli iğneler madenciliğin ileri bir düzeyde olduğunu gösterir. Yaygın olmamakla birlikte demir de kullanılmaya başlanmıştır. İthal malı silindir mühürler de ele geçmiştir. Az sayıda olmalarına karşın bu dönemin en önemli buluntuları "Kappadokia tabletleri" olarak tanınan ve Kültepe'de binlercesi ele geçmiş olan yazılı belgelerdir. Anadolu'nun ilk yazılı kaynaklarını oluşturan bu belgeler tablet olarak anılan kil levhacıklar üstüne Eski Asur dilinde çiviyazısıyla yazılmış, çoğunluğu ticari yazışmalardır. İlk siyasal birliği gerçekleştirerek M. Ö. 1750'de Hitit Devleti'ni başlatan Anitta'ya ait iki yazılı belge Alişar'da bulunanlar içinde özel bir önem taşır. Bazı araştırıcılar Anitta'nın, kendini kral olarak tanıttığı Kuşşar kentinin Alişar olduğu görüşündedir. Yerleşme içi ölü gömme geleneğinin M. Ö. 2. binyılda da sürdüğü izlenir. Bulunan 60'dan fazla iskeletin çoğunluğu evlerin döşemeleri altından çıkarılmıştır. Ölüler basit çukurlara ya da küplere gömülmüşlerdir. Pişmiş toprak kaplar, tunç küpe, iğne ve bilezikler, bir gerdanlık, tek tük altın ve gümüş yüzük ve damga mühürler ele geçen ölü armağanlarıdır. Alişar'da bu dönemde halkın tarım ve hayvancılık yanı sıra ticaretle de uğraştığı anlaşılmaktadır. Kültepe'de, Boğazköy'de (Hattuşa) olduğu gibi, Alişar'da da Asurlu tüccarların M. Ö. 2. binyıl başlarında kurdukları ticaret ağına dâhil bir pazar (Karum) bulunmaktaydı. Ancak bu pazaryerinin eski adı henüz saptanamamıştır. Alişar, Hitit İmparatorluk Dönemi başlarında (yaklaş. M. Ö. 15. yy.) Boğazköy'ün giderek artan politik gücü karşısında önemini yitirmiş, basit bir yerleşme olarak M. Ö. 1200'de son bulmuştur.

Hitit İmparatorluğu'nun yıkılışından sonraki dönemde Alişar'da da bir Phryg yerleşmesinin kurulduğu görülür. Alişar IV olarak tanımlanan ve M. Ö. 12.-7. yy.lar arasına tarihlenen bu döneme ait tepede tek yapı katı (4 M), teras alanında iki yapı katı (9 T ve 8 T) saptanmıştır. Tepede kale yeniden yapılmıştır. Teras alanındaki kalıntılar önemsizdir, sura da rastlanmaz. Küçük buluntular içinde boya bezemeli Phryg çanak-çömleği önem taşır. Tek ya da çok renkli geometrik bezekliler arasında stilize hayvan betimlerinin yer aldığı kaplar dikkati çeker. Son derece stilize geyik ve bitki betimleri, iç içe daireler, dalgalı ya da zikzak çizgiler bu ilginç üslubun belli başlı bezeme örgeleridir. Alişar'daki Phryg yerleşmesinin bir beyin müstahkem malikânesi niteliğinde olduğu kabul edilir. Phryglerden sonra Alişar'a önce Medlerin, sonra Perslerin egemen olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonraki kalıntılar Helenistik Dönem'e aittir. Osten ve Schmidt tarafından Alişar V ve Alişar VI başı olarak tanımlanan Phryg sonrası dönem M. Ö. 7.-1. yy.lar arasına tarihlenir. Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait kalıntılar, M. S. 1. yy.dan 18. yy.a değin çeşitli kültürlere ve etnik gruplara ait toplulukların Alişar'a yerleşmeyi sürdürdüklerini gösterirse de bu yerleşmeler kısa süreli, önemsiz konaklamalar niteliğinde olmalıdır.
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Çadır Höyük Antik Kenti

1LAfv.jpg
Alişar Höyüğü'nün 13 km kuzeybatısında, Peyniryemez Köyü'nün 2 km güneyinde, Eğriöz Deresinin doğusunda yer almaktadır. Doğu-batı yönünde uzanan Eğri Özü Vadisi'nin kuzeyinde, alçak bir kireçtaşı kayalığa kurulmuş olan höyüğün güneyinden ve batısından küçük bir dere geçmektedir. 240 x 185 m boyutlarındaki höyük, ova düzleminden yaklaşık 32 m yükseklikte yer almaktadır. Zamanla kuzeydoğuya kayan yerleşme, bu alanda 200 m.lik bir alt terasa sahiptir. Son yıllarda höyüğün tepesinde defineci çukurları açıldığı gözlenmiştir.

Höyükte Roma ve Bizans tabakaları tespit edilmiştir. Üst tabakada bulunan Bizans yerleşimi höyüğünkuzeyine yayılmıştır. Bilimsel kazılar Dr.Ronald LEE GORNY başkanlığında yürütülmektedir.

Çadır Höyük'ün geç tabakaları Roma-Bizans Dönemi'ne aittir, ayrıca Geç Demir Çağı, Karanlık Çağ ve 2. bin bulguları ile de karşılaşılmıştır. Bu tabakaların hemen altında, güneydeki basamaklı açmada ve tepedeki açmalarda, Son Kalkolitik Çağ sonuna tarihlenen I. ve II. tabakalar ve Orta Kalkolitik Çağa tarihlenen III. tabaka yer almaktadır.

Çadır Höyük’te ele geçen buluntularının bölge için tipik olan Son Kalkolitik Çağ kültürüne ait olduğu belirtilmekte, özellikle Alişar çanak çömleği ile Çadır Höyük çanak çömleği arasında yakın benzerlikler bulunmaktadır.
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Pteria, Kerkenez Antik Kenti

M8WYx.jpg
Sorgun ilçesine 5 km. uzaklıktaki Şahmuratlı Köyü’nde bulunan kentin, antik kaynaklardaki Pteria olarak kaydedilen kent olduğu sanılmaktadır.

Kerkenes Harabeleri oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Antik kaynaklardan Medlerin Kerkenes Dağı üzerinde Piterya isimli bir antik şehir kurmuşlardır. Bu şehrin surları çok geniş bir alana yayılmış olup, kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir.

Dr.Geoffrey Summers başkanlığındaki bir arkeoloji ekibi Kerkenes’de kazı yapmıştır. Buradan çıkan küçük buluntular Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.

Sur duvarları moloz taş ve kesme taştan yapılmıştır. Büyük ölçüde harap olan bu kale ve surların tam bir planını çıkarmak mümkün olamamıştır. Bununla beraber kaleye ait duvarların içerisinde sarnıç ve bazı bina temelleri bulunmaktadır.

FJieJ.jpg
Kerkenes antik kentinde ilk yüzey araştırması çalışmaları 1993 yılında başlamış 1998–2000 yıllarında müze ile katılımlı araştırma şekline dönüşmüş ve 2001 yılından bugüne kadar da İngiliz uyruklu Dr.Geoffrey Summers başkanlığında kazı ve araştırmalar devam etmektedir. Şehrin demir çağında M.Ö.600 yıllarında Medler tarafından kurulduğu tahmin edilmekte ise de 2003 kazı sezonunda Frigce yazıtlar bulunması kentin yıkılmadan önce büyük ölçüde Frigleştiğini göstermektedir. Kentin yaklaşık 7 km olan sur duvarları 2,5 kilometrekarelik bir yerleşim alanı oluşturmaktadır.

Antik kaynaklarda Pteria olarak kaydedilen kentin, M.Ö. 547 yılında Persler tarafından kent zaptedilmiş halkı esir alınarak kent yakılmış ve surları yıkılmıştır. Yerleşim alanı kamu yapıları ve sivil yapı adaları ile gelişmiş bir su toplama ve kullanma sistemi içermektedir. Kazı ekibi Jeomanyetik yüzey araştırması, direnç yöntemi ile yüzey araştırması coğrafi bilgilendirme sistemi(GPS) çalışmalarının bir kısmını tamamlamış, bir kısmı da devam etmektedir. Kazı çalışmaları sırasında bulunan bir mobilyaya ait fildişi süsleme parçası su an Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir. Antik kent yakılıp yağmalandığı için nitelikli kültür varlıklarına nadir olarak rastlanmaktadır.
 
Düzenleyen yönetici:
Top