Üç Kız Kardeş - İclal Aydın

yilmaz27

Ne Mutlu Türküm Diyene
Site Yetkilisi
Süper Moderatör
Üç Kız Kardeş,


Üc Kiz Kardes,havanın soğukluğu yahut insanların soğukluğunda üşüyorsanız içinizi ısıtacak sımsıcak bir kitap. Güzel günler, acılı vakitler, hastalıklar, sırlar, hayaller, aşklar, ihanet, sevgi, iyilikler, merhamet, dostluk, kardeşlik… Kısacası İclal Aydın’ın Üç Kız Kardeş kitabı hayatın içinde var olan her duyguyu harmanlayan Ayvalık’ta başlayıp ve Ayvalık’ta sona eren samimi bir hikâyenin sunuyor.

Defne’nin New York’a geleceği gün, teyzesi Dönüş’ün uçağa binmeden sırt çantasına bir defter sıkıştırmasıyla birçok gerçeğe, bambaşka hayatlara şahit olmasına olanak verir. O defterle tüm o hayatlar artık Defne’ye emanettir.

En büyükleri olan Türkan, ortancaları Dönüş ve en küçük kardeşleri Derya’nın hikâyesidir bu. Anneleri ilkokul öğretmeni babaları Sadık Bey de PTT Müdürüdür. İlk çocuk olan Türkan oyuncak bebek edasıyla büyütülürken o dönem Eskişehir’dedirler. Babalarını n tayini Ayvalık’a çıkınca annesinin tayinini de oraya aldırmak biraz zaman alır. Asıl bilmedikleri ise anneleri hamiledir. Kocasından kızından uzak ve zor bir hamilelik süreci geçirirken Dönüş dünyaya gelir fakat doğumundaki doktor yaşamasına fazla ihtimal vermez. Ayvalıkta ki çocuk doktoru Metin Bey aracılığı ile Ankara’ya başka bir doktora götürülür ve kısa bir süre sonra her şey yoluna girer. Nihayet ikinci kızları ile Nesrin Hanım da Ayvalık’a eşinin yanına yerleşir. Sonrasında Metin Bey haftalarca ilgilenir Dönüş’le. Onun da oğlu Serdar o dönem yeni doğmuştur.

Bir süre sonra üçüncü kız kardeş Derya dünyaya gelir. Liseden mezun olur olmaz İstanbullu zengin bir aile Türkan’a talip olur. Rüçhan Hanım gelini Türkan’ın zarifliğine, güzelliğine, iş bilmesine gittikçe hayran olmuştur. Oğlu Avrupa’ya gitmiş tahsilini İngiltere’ de bitirmiş ve İstanbul da yaşamaya karar vermiştir fakat iş dolayısıyla sürekli yurt dışındadır. Oysa böyle olmadığı yıllar sonra Türkan’ın itiraflarıyla ortaya çıkar. Nihayetinde sadece düğün gününde gördükleri damatları aslında ailesini hep tedirgin ediyordur. Defne Türkan’ın kızıdır. Dünyaya geldiğinde hastane ziyaretini yaptıktan bir gün sonra anneleri Nermin Hanım vefat eder. Bununla ilgili büyük sırda daha doğrusu Türkan’ın vicdan azabı bir takım gerçekleri yine gün yüzüne çıkarır.

Daha çok bir erkek çocuğu edasında, korkusuz, başına buyruk olan Derya İstanbul’da Mimarlık Fakültesi’ni kazanıp üniversiteye gider. Dönüş çocukluk aşkı olan Serdar’a aşıktır. Serdar Ankara’da tıp okur ve Dönüş’ün en büyük korkusu onu kaybetmektir. Birkaç sene sınavlara girmesine rağmen panik atak halleri yüzünden o çok istediği Edebiyat Fakültesi’ni bir türlü kazanamaz. Aslında Serdar da Dönüş’e aşıktır, yıllarca ona mektuplar yazar ama ne haber alır ne de karşılaşabilir. Bu gizli aşk yıllarca birbirlerinden habersiz kimseye söyleyemeden geçer gider.

Bu güzel ailenin içinde bir de Mesut vardır. Mesut, kimsesiz Ayvalık’ta dolanırken Sait Bey zamanla onu himayesine alır ve o da artık ailenin bir ferdidir. Sait Bey’in ona sırtındaki paltoyu hediye etmesi ile Mesut ölene kadar o paltoyla gezer. “Baba” dediği Sait Bey onun için hayattaki en değerli kişidir. Yaş olarak büyük olsa da zekâ olarak gelişemeyen bir birey olan Mesut bir gün tomarla para yakar sobada. Hava soğuktur düşünür ki Sait Babası üşümesin. Ama Mesut’un yaktığı aslında onların evi, barkı tüm geleceğidir. Beş parasız kalan Sait ve Dönüş mecburen İstanbul’da ki halalarının yanına yerleşir.

Derya’da üniversitede tanıştığı Erdem ile evlenir ve onunda bir kızı olur. Kız kurusu olarak gördüğü, kardeşi Derya’nın kızının bakıcısı Dönüş için halası bin bir çeşit kısmetler bulup Dönüş’ü zorla yollar ama hepsinden boş döner Dönüş çünkü onun aklıda kalbide Serdar’la doludur.

Nihayet sonunda halası kısmetini bulur. Dönüş için bu sefer davet ettiği kişi Serdar’dır ve yıllardır içlerinde yaşattıkları aşkları gün yüzündedir. Serdar ve Dönüş’te aile arasında sade bir törenle evlenir. Türkan kocası Somer’in yıllarca çilesini, yokluğunu, çapkınlığını, ihanetlerini, kaynanası Rüçhan’ın hakaretlerini, dayaklarını yaşadıktan sonra kızı Defne’yi alır ve boşanır. Yıllar sonra karşısına çıkan kendi hayat mücadelesini verdiği şirketin sahibi ve patronu aşık olur ve hayatını onunla yeniden birleştirir. O kadar mutludur ki hayatında hiç olmadığı kadar güzel günler artık onlarındır.

Derya tüm hırsını, ilgisini, enerjisini iş hayatına yöneltip kızını ve kocasını ihmal edince onun evliliğinde de çatırtılar başlar. Kocası Erdem boşanmak istediğini hatta onu tanıdıkları olan bir kadınla aldattığını söyler. Oysa attığı bu yalana kendi bile utanırken tek isteği Derya’nın dikkatini kendisinde toplamaktır. Eniştelerinin araya girmesiyle Derya da hatasını anlar ve evlilikleri devam eder.

Hayatı kitaplar, şiir olan, kendi halinde naif ruhlu Dönüş çocukluk aşkına kavuştuktan sonra Can adında bir oğulları olur her şey güzel giderken Dönüş’ün kanser olduğu ortaya çıkar. Ama büyük destek öyle güzel bir ailenin içindedir ki o günleri atlatır.

Sırlarıyla hatıralarıyla, bildikleri, sonradan öğrendikleri ile hastalık döneminde yazmaya başladığı defter bir gün Derya’nın eline geçer ve bu ortaklığa Türkan da girer. İşte bilinmeyenler de o dönem ortaya çıkar ve onlarda bu deftere kayıt edilir. Dönüş’ün yeğeni Defne’ye eğitim için giderken gizlice tutuşturduğu hayat hikâyeleri artık ona emanettir.
 

yilmaz27

Ne Mutlu Türküm Diyene
Site Yetkilisi
Süper Moderatör
kitabın kurgusu, anlatım dili çok başarılı. sürprizler, bir ileri bir geri gidip gelmesi beni çok etkiledi. gerçekten son zamanlarda okuduğum en iyi romandı. biraz feminen bir roman olmasına rağmen bir erkek olarak çok eğlendim okurken. eleştireceğim tek yönü ise kitap 4 bölümdense daha çok bölümlere ayrılabilirdi. bu yönü okumayı zorlaştırıyor bence. herkese tavsiye ederim.
 

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
İclal AYDIN - Yağmur
Ne zaman eskiyor sevgiler, ödenen bedellerin acısı geçince mi...?
Yağmur yağıyor, mutfak camındayım nasıl üşüdüğümü bilemezsin
Menekşelerim çiçek açmıyor anne, söylediğin gibi hep dibinden verdim ama
Şimdi telefon açsam sana, sesini duymakta yetmiyor ki...
Hep aynı cümleler, babamlar nasıllar, ilacını aldın mı?
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi
Bazen dalıp giderdin mutfakta yemek yaparken
Tahta kaşık ve tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
Özlemek çok fena anne, anlamak sesi, daha da fena.
Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları,
Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var.
Gittikçe sana mı benziyorum ben, yada annenin kaderi kıza dedikleri doğru mu?
Baban eskitir herşeyi kızım demiştin bir kere
Anlamamışım meğer eskiyormuş anneciğim...
Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.
Şimdi duysan bunları ne üzülürsün mutsuz mu kızım diye, çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle
Mutsuz değilim de anne, yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.
Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor, televizyon seyrediyor,
Akşam çalan kapıyı açıyor, açtığımı gören olmuyor.
Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor, çay demleniyor, demleniyor, demleniyor.
Kederim mutfağın her yerine yerleşiyor.
Ah nasıl eskiyor herşey anne, nasıl eskiyor.
Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum.
Seni çok özlüyorum.
Bana yasakladığın bahçeler sanada mı uzaktı?
Gidemeyişine ağladın mı sen?
Ne zaman eskiyor sevgiler, ödenen bedellerin acısı geçince mi?
İşte böyle kalbimde bir acı, şarkılar seni söyler...
 
Top