Türk Adı ve Türk Damgaları

wien06

V.I.P
V.I.P
Dr. Mustafa Aksoy
Proto-Türklerin Coğrafya ve Kültür Alanı


Tarihçiler Çin kaynaklarına dayanarak Altay-Sayan bölgesini Proto-Türklerin kültür ve coğrafi çevresi olarak ifade ederler. Bu bölgenin kültürel özelliklerini ise kültür tarihçileri ile Rus arkeologların bölgede yapmış oldukları kazı sonuçlarından öğreniyoruz.

Afanasevo kültürü (M. Ö. 3000-1700)’nde tipik tunç devri özelliği görülür. Avcılık, hayvan yetiştiriciliği, çanak-çömlek yapımı bu kültürün özelliklerindendir. Andronovo kültürü (M. Ö. 1700-1200)’nde de tunç ve buna bağlı olarak yapılan araçlar egemen. Yenisey ırmağı kıyısındaki Tagar kültürü (M. Ö. 700-200)’nün özelliğini ise demircilik ve hayvan motifleri, atların üzerine binilmesini sağlayan gem’in icadı, keçe, üzeri keçeyle örtülmüş araba, kımız, süt ürünlerinin kullanılması belirler. Abakan-Minusinsk-Tuva bozkırları Karasuk kültürü (M. Ö. 700’lerden sonra)’nün coğrafi alanını teşkil ederler. Bu kültürün tipik özelliğini de demirin işlenerek silah olarak kullanılması teşkil eder. Karasuk kültürüne sahip olan insanlar keçeden yapılmış çadırlarda yaşarlar tekerlekli arabalar kullanırlar.

Afanasevo ve Andronovo kültür verilerine göre M. Ö. 1700’de ata binilmeye başlanmıştır.Ata binme ise onun etinden ve sütünden faydalanmanın ikinci aşamasını teşkil ettiği için atın bu tarihlerden önce evcilleştirilmesi gerekir. Macar Türkologlardan Deer’e göre, “at olmasaydı, Avrasya’nın step adamı yıldırım çabukluğuna ve delip geçme hassasına malik bulunan muharebe tarzını asla teşkil edemez, Hunlar’ın, Avarlar’ın ve Gök Türklerin devletleri meydana gelemezdi. Hunlar adeta devletlerini at sırtında kurmuş ve korumuşlardır.

Bozkır kültürü Asya kavimlerinin, özellikle Türk kültürünün anlaşılması açısından son derece önemlidir. Çünkü bilindiği gibi bozkır kültürünün tarih sahnesine çıktığı mekan, aynı zamanda “Turan ülkesi” yani proto-Türklerin ve çağdaş Türklerin halen yaşadıkları coğrafyadır. Ayrıca insan kafa tasındaki bir kemiğin “eyer”e benzetilmesinden dolayı tıp literatüründe “sella Turcica” (Türk kemiği) denmesi bir tesadüf eseri olamaz.

Türk Adı

Türk kavramı ilk defa “Orhon” abideleri( Şimdiye kadar Türk adının geçtiği ilk vesika olan taş abideler 720-725, 732, 735 tarihlerinde dikilmiştirler.)nde “Türk” daha çok da “Türük” şeklinde kullanılmıştır. Ancak bu halkın birden bire ortaya çıkmadığı tarihi belgelerle sabittir. Diğer yandan bir halkın tarih sahnesinde yerini alması için bir sürecin yaşanması gerekir. O halde burada cevaplandırılması gereken Orhon abidelerinde geçen Türklerin ilk ataları (proto ataları) kimlerdir? Bu soruya değişik zamanlarda çeşitli tarihçiler tarafından bazen farklı bazen de aynı cevaplar verilmiştir. Mesela W. Eberhard, İ. Kafesoğlu, B. Ögel ve L. Rasonyi gibi islam öncesi Türk tarihi konusunda uzman olan tarihçiler “Hiung-nu” ların proto Türkler olduğu konusunda birleşirler.

Diğer yandan Heredotos’un eserinde geçen “Targita”, Tevrat’ta adı geçen Yafes’in torunu “Togharma”, Hint kaynaklarındaki “Turukha” ve “Thrak”, Çin kaynaklarındaki “Tik” ön Asya çivi yazılı metinlerdeki “Turukku”lar Türk kavimleri sanılmıştır .

Zent-Avesta ile Tevrat’da da Türk adı aranmıştır. Mesela Nuh peygamberin torunu “Türk” ve Avesta’da adı geçen hükümdar Feridun (Thraetaona)’un oğlu Tûrac veya Tûr’da Türk adını taşıyan bir kavim olarak gösterilmiştir.

“Türk” kelimesini “Altaylı” yani “Turanlı” kavimleri ifade etmek için 420 tarihli bir Pers metninde (Pers edebiyatında “Türk” kelimesi güzel anlamında da kullanılmıştır.), daha sonra da cins isim olarak 515 yılında “kuvvetli Hun” tabiri yerine “türk Hun” kavramı kullanılmıştır. Fakat millet ve devlet adı olarak Türk kelimesi ilk defa Çin’de Chou sülalesi yıllığında (557-579), Batı’da Romalı Tarihçi Agathias (ölümü 582)’ın eserinde, Arapça’da N. Zubyani (ölümü 600)’nin divanında ve İslavca’da XII.asırda ilk Rus kroniklerinde kullanılmıştır.

Türk kelimesine çeşitli anlamlar verilmiş olup bunlardan yaygın olarak bilinenleri şu şekildedir. T’u-küe (Türk) = miğfer, Trk (Türk) = terk edilmiş, Türk = olgunluk çağı. A.Wambery’ ve J. Deny’e göre de Türk kelimesi “türemek”ten çıkmıştır. İlk Türk sosyologu Z. Gökalp ise Türk kelimesini “töreli” yani kanun ve düzen sahibi anlamında kullanmıştır.

Yusuf Has Hacip’in meşhur eseri “Kutadgu Bilig”de “türk” sıfat ve isim olarak iki anlamda kullanılmıştır.

Sıfat olarak = “ay ilig baka kör seningde oza beg erdi atangilde erk türk tüze” (Ey hükümdar, bak, memlekette senden önce idareyi elinde tutan bey senin baban idi). Burada Türk adı “güç, kuvvet” anlamındadır

İsim olarak = “Körü borsa emdi bu türk begleri ajun beglerinde bular yigleri” (Eğer dikkat edersen, görürsün ki, dünya beyleri arasında en iyileri türk beyleridir.) “Bu türk beglerinde atı belgülüg tonga alp er erdi kutı belgülüg (Bu türk beyleri arasında adı meşur ikbali ayan-beyan olanı Tonga Alp-Er idi.

Türk Kavramının Kullanılış Şekilleri

Tujue=Türkler

Tu-küe (bilindiği gibi Çince de ‘r’ sesi yoktur) =Türküt=Türkit

Türküz=Türkü=Turkyt=Turkid=Twrky=Türk

Hung=Khun=Kün=Hun

Hiung-nu=Hyiung-nu=Hsiung-nu=Hunlar=Proto Türkler

Chuni=Hunlar

T’u-chüe=Gök-Türkler

Kök-Türük=Gök-Türk

Türük=Türk

Tu-ku=Türk

Tu-cüe=Türkler

Uz=Tork=Oğuz

Türkmen= İslamın ilk yıllarında müslüman olan Oğuzlara Pers ve Arap tarihçilerce verilen isim.

Turanlı= Türk (Turan, eski Perslerin Türkistan için kullandığı kavram.)
Tork=Uz (XI. asrın ortalarında Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan Oğuzlar’a Rus yazarları ‘Tork’, Doğu Roma yazarları ise ‘Uz’ demişlerdir.)

Hunlar, İskitler ve Gök Türkler
Klasik Roma, Latin ve Ermeni tarihçileri (Theodoretos, Sidonius, Priskos gibi tarihçiler) Hunları İskitler olarak zikretmişlerdir. Bu satırların yazarı da Kazakistan’daki Mangışlak, Özbekistan’daki Hiva ve Hakasya’ya bağlı tarihi Uybat şehirlerinde eski mezarların ve bazı giyim tarzlarının Hunlar ve İskitlere ait olduğunu tespit etmiştir.


“Hemen hemen bütün Çin tarihleri, eski çağlarda Hienyün (Hiung-nu) adı ile görülen kavimlerin Hunların ataları oldukları üzerinde birleşirler” Sümer’de, Türk devlet teşkilatının ilk kurucularının Hiung-nu’lar olduğunu belirtir. Diğer yandan “Göktürk devleti, aşağı yukarı Büyük Hun devletinin bir devamı gibidir”. Çünkü Çin kaynaklarında Gök-Türkler’in, Uygurlar’ın ve Kırgızlar’ın Hiung-nu’lar’ın soyundan oldukları ve Hiung-nu devletinin 24 komutan tarafından idare edildiği belirtilmiştir.
“Gök-Türklerin menşei konusunda ortaya çıkan en belirgin ve isabetli sonuç 542 yılına kadar Altay dağlarının güney eteklerinde yaşıyor olmaları, bütün Çin kaynaklarının ittifakla bildirdiği üzere Hunlar’dan gelmeleri ve onların kuzeyinde bulunmuş olmalarıdırDolayısıyla Gök-Türkler Hunlar’ın bir koludur.
Hunların tarihte bilinen ilk kaanları olan Mete ile Oğuz Destanı’nında adı geçen Oğuz kaanla aynı şahıs olduğu hakkında folklorcular arasında yaygın kanaatler vardır.

Çin yıllıklarında Hiung-nu ların kullandıkları “tanrı, kut, börü, il ordu, tuğ, kılıç ve benzeri Türkçe kelimeler zikredilmiş olsa da Hunlarla ilgili ilk tarihi belge M.Ö 318’de bir anlaşmada zikredilmiştir. O zamanlar Çin’de yönetimi elinde bulunduran Chou iktidarının zayıflaması sonucu iç çatışmalar meydana gelir. Bu ortamda Ch’in’lerin kuvvetlenerek iktidarı ele geçirmesinden korkan diğer beş derebeylik Hiung-nu’lar ile ittifak anlaşması yaparlarHiung-nu’ların Genel Özellikleri

Hiung-nu’lar M.Ö.400’lerden itibaren Çin kaynaklarında görülmeye başlanmışlardır. Bunlardan önce de Çin kaynaklarında “Tujue” olarak geçen kavramın Türkleri ifade ettiği belirtilmektedir. İlk Türk hakanlığını ise (M.Ö.552) de tarih sahnesinde yerini aldığı belirtilmiştirBunlardan önce Çin’de kurulan Chou devleti (M.Ö.1050-256)’nin dini inanışları, bazı adetleri ve Türklerin yaşadığı coğrafya da kurulmuş olması nedeniyle Türklerle ilgisi üzerinde durulmuştur. Ancak bu görüş hala ispatlanamadığı için bir varsayımdan öteye gidememiştir.
Göçebe hayatı yaşarlar, genel olarak at, sığır ve koyun beslerler ziraatle uğraşırlar. Bu nedenle hububat ambarları da vardır. Besin araçları genelde et ağırlıklıdır. Elbiseleri hayvan postundandır. Kımız içerler. Yayları, sesli okları, deriden elbiseleri vardır

Her yılın beşinci ayında göğe ve yere kurban kesmek suretiyle büyük bir bayram yaparlar bu bayramda at yarışları da yapılır. Sonbaharda yani 8.ayda bir orman etrafında yahut yere çakılmış ve işaret vazifesi gören dalların etrafında at koşusu yapılır. Sol kutsal sayılır güneş ve aya taparlar.

Büyücüler kötü ruhlara karşı gelsin diye koyun ve sığır kemiklerini yol üzerine gömerler. Hun büyücülerinin Çinlilerin hizmetinde kullanıldıkları söylenir.

Yün örtüler, yün kumaşlar, muhtelif cinste keçeler ihraç ederler.

Gan-su da bulunan Gu-tzanğ şehri Hiung-nu’lar tarafından kurulmuştur.Ancak yarı göçebe bir hayat yaşadıkları için büyük şehirleri yoktur.

Siyasi olarak toplumda 24 asalet mertebesi vardır. Kırmızı saçlı, beyaz yüzlü, uzun boylu yeşil gözlüdürler

Hiung-nu’ların Kurdukları Devletler

Hiung-nu’lar hakkında Çin yıllıklarındaki ilk belgeyi esas alırsak, kurmuş oldukları devletler:

1. Büyük Hun Devleti (M. Ö. 318- M.S. 48)

2. Kuzey Hun Devleti (M. S. 48-156)

3. Güney Hun Devleti (M. S. 48-216)

4. Birinci Chao Devleti M. S. 303-329)

5. İkinci Chao Devleti (M. S. 328-352)

6. Akhunlar Devleti (M. S. 350–577)

7. Hsia Hun Devleti (M. S. 407-431)

8. Kuzey Liang Hun Devleti (M. S. 401-439)

9. Avrupa Hun Devleti (M. S. 374-469)

Tu-cüe’lerin Genel Özellikleri

İlk vatanları Altayların etekleridir. Hiung’nu’ların bir kısmına Tu-cüe’ler denir.

Dişi kurttan geldiklerine inanırlar. Çünkü bunlara göre ilk ataları dişi kurt tarafından emzirilmiştir. Bu nedenle bayraklarının üst kısmında kurt tasviri vardır.

Kurt efsanesi yalnız Tu-cüe’ler için değil bütün Türkler için tipik bir motiftir

Tu-cüe’ler, Juan-juan’ların demir işlerini yaparlar. Atalarından birinin yüzü kırmızı ve gözleri göktür.Elbiseleri soldan ilikli (Çinlilerin elbiseleri sağdan ilikli) saçları ke¤¤¤¤¤r.Üzeri keçe ile örtülü çadırlarda (yurt) otururlar.Göç ederler avcılıkla uğraşırlar. Et yerler, kımız içerler, kürk ve yün kumaş giyinirler. Hakanları halı üzerinde oturur.

Hakan şahsi kudretine bakılarak seçilir. Boynuzdan yayları ve kemik uçlu okları, uzun mızrakları, kılıç ve bıçakları vardır. İyi binici ve nişancıdırlar.

Ölüler merasimle çadıra konur, koyun ve at kurban edilir.Ölü çadırı etrafında at yarışları yapılır. Matem sembolü olarak yüzler çizilir. Ölü servet ve atıyla birlikte yakılarak külü mezara konur. Ölünün bir resmi hazırlanır. Ölen kişinin öldürdüğü adam kadar taş sayısı mezarının üstüne yığılır.

Kurban edilen hayvanların kafatası bir sırığa geçirilerek dikilir.Her yıl kutsal sayılan ata mağarasına kurban kesilir.Büyük bayram beşinci ayın ikinci yarısında gök ve yer tanrıya kurbanları kesilmesiyle başlar.

Kızlar ayak topu oynarlar. Kımız içerler ruhlara inanırlar, büyücüleri sayarlar

Hiung-nu’ların yazıları gibi yazıları vardır.Adetleri her bakından Hiung-nu’ların kine benzer.

Tu-cüe’lerin Kurmuş Oldukları Devletler:

  1. Birinci Göktürk Devleti (M. S. 552-582)
  2. Doğu Göktürk Devleti (M. S. 582-630)
  3. Batı Göktürk Devleti (M. S. 582-630)
  4. İkinci Göktürk (M. S. 681-744)

Araştırma alanı Dikkatinize sunulan sosyo-kültür unsurlarının malzemelerini derlemek için alan araştırmalarına 1996-1997 yıllarında Kazakistan’ın güney bölgeleri ile ve Sır Derya (Seyhun) boylarını esas alarak başlanmıştır. Sonra Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’da araştırmalar yapılarak Ağustos 1997’de Gürcistan üzerinden Türkiye’ye dönülmüştür. Derlenen malzemeleri Türkiye’dekilerle karşılaştırmak için Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Batı Anadolu’da da alan çalışmaları yapılmıştır. 1999, 2000, 2001 yıllarında da Türkmenistan, Kazakistan ve Kırgızistan’da bazı bölgelerde tekrar, ayrıca Eylül 2001’de de Altaylar (Novokuznes, Novosibir, Abakan, Minusinsk, Sayanogras, Uybat, Kızıl)’da alan çalışmaları yapılmıştır. Araştırma alanlarında halı, kilim, mezar, mezar taşı ve arkeolojik kültür unsurları hakkında yirmi bin (20.000) civarında fotoğraf çekilerek tasnif edilmiştir. En iyimser bir yaklaşımla her fotoğrafta iki sembol olduğunu kabul edersek, bu kırk bin sembol demektir

Damgalar

Damgalar Türk tarihi açısından son derece önemli belgelerdir. Çünkü damgalar Türkler’de yazının olmadığı zamanlardan kaynaklanmış olup, o günden bugüne kadar Türk grupları tarafından bir arma olarak kullanılmışlardır. Ayrıca bu damgaların bazıları Türklerin ilk alfabesi olan Runik alfabesinin bazı harflerini meydana getirmişlerdir. Türk adının yazılı olduğu günümüzdeki en eskisi belge olan orhon abideleri de Runik alfabesiyle yazılmıştır.

Yani Türklerin halı, kilim, mezar gibi eselerde kullandıkları damgalar, bazen harf, bazen arma, bazen süs, bazen de bir statü aracı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu damgaların bir özelliği de Kızılderililerin Bering boğazından geçerek Amerika’ya göç eden ilk Türkler veya Asyalılar olduklarını savunan bilim adamlarınca, en önemli vesika olarak kullanılmalarıdır. Gerçekten de Kızılderililerin gelenekleri ve kullandıkları damgalar eski Türk kültürüyle önemli ölçüde örtüşmektedir. Bu konuda Ethel G. Stewart’ın “Dene ve Na-Dene Kızılderilileri” ve Clark Wissler’in “ Indians of the Linited States” adlı çalışmaları gibi eserlere bakılabilir. Semboller halkların kültürlerinde çok önemli olan otantik belgelerdir. Özellikle Türkler için semboller, hem bir bağımsızlık hem de bir süs ve sanat eşyası olmanın ötesinde mitolojik özelliklere sahiptir. Mesele Türklerin yaratılış destanlarından olan Oğuz Kaan Destanı’nda da Türklerin 24 boydan meydana geldiği anlatılır. Ayrıca 24 Oğuz boyunun damgaları ya olduğu gibi ya da kısmen değişerek hâlâ Türk halkları tarafından kullanılmaktadır. Bu araştırmada İslam öncesi Türklerin Tanrı veya kutsal kabul ettikleri bazı totemlerin isimlerinin sembollerde kullanıldığını tespit edilebilmiştir. Mesela “umay ene (Umay ene, eski Türklerin koruyucu tanrısı.), kartal, geyik, koç” sembollerini bunlardan bir kaçıdır. Ancak araştırma esnasında Türk isimli bir sembole rastlanamamıştır. Fakat “Türkmen gülü” veya “Hun gülü” (Yukarıda da belirttiğimiz gibi tarihçilere göre Hunlar Türklerin büyük devlet kurmuş ilk atalarının adıdır.) denen semboller tespit edilebilmiştir.
 
Top