Şeytanın Davranış Şekli: "Ben Bilirim" Mantığı

sessiz gemi

Özel Üye
Özel üye

Şeytanın Davranış Şekli:

* “Ben bilirim” üslubuyla konuşmak ve bu mantığı benimsemek neden büyük bir tehlikedir?

* “Ben bilirim” mantığına sahip bir kişiyi hangi özellikleriyle teşhis edebiliriz?

* Bu üslupla konuşmaktan titizlikle sakınan müminler imaları olgunlaştıkça Allah’ın izniyle hangi güzel ahlak özelliklerini geliştirirler?


Din ahlakından uzak yaşayan insanlar kendilerini (Allah'ı tenzih ederiz) Yüce Allah'tan bağımsız gördükleri ve kendilerine ait güçleri ve akılları olduğunu zannettikleri için herşeyin en doğrusunu kendilerinin bildiğini sanırlar. Bu nedenle sadece kendi akıllarını beğenirler. Oysa kendilerine benlik veren insanlar, bu tavırlarıyla aslında şeytanın kibirli davranış biçimini benimsemiş olurlar. Sonuç olarak da genellikle uzun, sıkıcı ve hikmetsiz konuşmalar yaparlar. Konuşmalarındaki ortak özellikleri ise, kullandıkları “ben bilirim” üslubudur.

Konuşma yeteneği, Allah'ın insanlara verdiği çok büyük bir nimettir. İnsan her nimet gibi bu nimeti de Allah'ın rızasına uygun olarak kullanmakla sorumludur. Herkesin yaptıklarının karşılığını eksiksiz olarak göreceği ahiret gününde, her insan davranışlarının yanı sıra yaptığı konuşmalardan da hesaba çekilecektir. Bu gerçeğin farkında olan müminler, tüm yaşamları boyunca konuşmalarının Allah'ın rızasına uygun olmasına dikkat ederler. Ancak Kuran ahlakından uzak yaşayan kişiler, müminlerin gösterdikleri titizlikten yoksundurlar. Çoğu zaman boş ve amaçsız konuşmalara dalan bu kişiler, konuşmayı genellikle kendi kibirlerini tatmin aracı olarak görürler. Bunun en belirgin göstergesi ise kullandıkları ”ben bilirim” üslubudur.

Pek çok kötü ahlak özelliğinin olduğu gibi ”ben bilirim” mantığının kaynağı da aklı ve anlayışı devreden çıkaran nefistir. Daima kötülüğü emreden nefis, insanın kendini üstün görmesine ve bunu ispat etmek için “ben bilirim” düşüncesiyle hareket etmesine sebep olur.

Kimseyi dinlemeden yalnızca kendi konuşan ve devamlı karşısındakilerin sözünü kesen kişilerin başlıca özellikleri ise şöyledir:

Yüksek Bir Ses Tonu Kullanmak

Bu karakterdeki kişilerin en çok kullandıkları yöntemlerden biri, konuşurken ses tonlarını yükseltmeleridir. Bu şekilde konuşarak karşılarındaki kişilere kendi doğrularını kabul ettirecekleri kanaatindedirler. Bu duruma şahit olan herkes, böyle insanların kendini beğenmişliğini, konuşmalarındaki samimiyetsizliği ilk andan itibaren fark eder. Bu nedenle söz konusu kişiler, saygı kazanmak yerine toplum içinde küçük düşerler.

Karşı tarafı rahatsız eden ve hiçbir yarar sağlamayan yüksek sesle konuşmanın çirkin bir davranış olduğu, bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:

“…Sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.” (Lokman Suresi, 19)

Yaşça Büyük Olmakla Daha Akıllı ve Bilgili Olunduğunu Düşünmek

Bu kişiler karşılarındakilerden yaşça büyük olmayı bir üstünlük sebebi olarak görürler. Öğrenmek için okumak, araştırmak gibi bir çaba sarf etmedikleri halde yaşadıklarının kendilerine bilgi ve tecrübe olarak çok şey kattığını düşünürler. Bu çarpık zihniyet dolayısıyla da sohbet ettikleri kişilere her fırsatta yaşlarını ve tecrübelerini hatırlatarak sözde üstünlüklerini hissettirmeye çalışırlar. Kuşkusuz bir kişinin sahip olduğu tecrübeler, geçmişteki hatalarından çıkardığı dersler o kişinin kendisini geliştirmesine katkıda bulunmuş olabilir. Ama bu, bir kişinin her konuda uzman olduğu dolayısıyla da diğer kişileri küçük görebileceği anlamına gelmemektedir. Ancak gaflet içerisindeki kişiler, bu yanılgıya düşerler. Kendilerini her konuda bir uzman olarak gören bu kişiler konuşurken herkesten saygı bekler, ancak karşılarındakilere özellikle kendilerinden yaşça küçük olanlara saygı göstermezler. “Ben o yaştayken…”, “benim zamanımda…” gibi ifadeler kullanarak sık sık yaşça üstün olduklarını vurgulamaya çalışırlar.

Hatalı Olduğunu Kabul Edememek

Doğruları yalnızca kendisinin bildiğini zanneden, her ortamda bu sözde doğrularını karşısındakilere kabul ettirmeye çalışan kişilerin en hoşlanmadıkları durum ise yanlışlarının ortaya çıkmasıdır.
Fikir öne sürdükleri herhangi bir konuda söylediklerinin yanlış olduğunun anlaşılması bu kişileri son derece tedirgin eder. Böyle kimseler için önemli olan doğrunun ortaya çıkması değil, öncelikle kendi komplekslerinin tatmin olmasıdır. Bu nedenle de haksız oldukları ortaya çıksa bile bunu kesinlikle kabul etmek istemezler. Tevazu gösterip hatalarını kabul etmek yerine, tartışmacı bir üslupla haklı olduklarını ispat etmeye çalışırlar. Tamamen kibirden kaynaklanan bu yanlış tavır, kişiye hiçbir şey sağlamadığı gibi çevrelerindeki insanlara da büyük rahatsızlık verir.

Yabancı Kelimeler Kullanmak, Süslü Cümleler Kurmak

”Ben bilirim” düşüncesine sahip kişilerin karşılarındaki kişiyi etkilemek için kullandıkları bir diğer yöntem, konuşmalarını süslemektir. Bu amaçla konuşmalarında yerli yersiz bolca yabancı kelime kullanırlar. Kendilerini dinleyen kişilere saygıları olmadığı için, onların bu konuşmaları anlayıp anlamadığına da dikkat etmezler. Onlar için önemli olan, bu yabancı kelimeleri kullanarak bilgili olduğunu göstermek, karşı tarafı ezmektir. Ayrıca bu kişiler dikkat çekmek için konuşmalarında uzun ve süslü cümleler kullanırlar. Böyle özlü bir anlatımdan uzak, hikmetsiz konuşmalar çoğu zaman karşı tarafın dikkatini dağıtarak düşündüklerinin aksine olumsuz bir etki uyandırır.

Müminler Yüce Allah’ın Emri Üzerine İstişare Ederler

Kuran ahlakına göre, müminlerin her konuda birbirleriyle son derece dostane ve samimi bir şekilde bilgi alışverişinde bulunmaları, birbirlerine danışarak, diğer bir deyişle istişare ederek karar almaları esastır. İstişare konusu, Şura Suresi'nin 38. ayetinde "namaz kılmak" ve "infak etmek" gibi iki ibadet ile birlikte bildirilmiştir:

"Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler.”

Bu ayette işaret edildiği gibi müminler sadece doğru sonuca ulaşmak için değil, asıl olarak Allah rızası için bir ibadeti yerine getirmenin şuuruyla istişarede bulunurlar. Kendi akıllarını beğenmek yerine istişare ile alınan kararlar ise Rabbimiz'in izniyle her zaman en hayırlı sonuçlara vesile olur. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de, "Kim bir işe girişmek ister de, o hususta Müslüman biri ile müşavere ederse Allah onu işlerin en doğrusunda muvaffak kılar." (Kütüb-i Sitte, 16. Cilt) buyurarak istişarenin önemini hatırlatmıştır.

Konuşma üslubu, kötü ahlak özelliklerine sahip kişilerle derin iman sahibi kişileri birbirinden ayırır. Çünkü iman sahibi bir insan, güçlü Allah korkusu gereği, karşısındakine rahatsızlık vermeyen, samimi, hikmetli, ümitvar, nezaketli, ölçülü, itidalli, alçakgönüllü ve her olayın hayır yönlerini dile getiren bir konuşma tarzı benimser. Boş ve yararsız sohbetlerden, insanları ümitsizliğe, ye'se ve karmaşaya sürükleyen konuşmalardan itinayla kaçınır.

Kuran Ahlakına Uygun Konuşma Adabı Nasıl Olur?

İnsanları tanımada en önemli ipucu, kişilerin konuşmalarında kullandıkları ifadelerdir. Kullanılan ifadeler, kişinin karakterini, içinde bulunduğu ruh halini yansıtır. İnsanın duyguları, düşünceleri, istekleri, korkuları konuşmalarına yansır. Dolayısıyla bir insanın ruh halinin nasıl olduğu, aklı, vicdanı konuşma üslubundan, sarf ettiği sözlerden büyük ölçüde ortaya çıkar. Konuşmanın insanların karakterlerini ortaya koyduğunu ve samimiyetsiz kimseleri tanımada önemli bir kriter olduğunu Yüce Allah Kuran'da bildirmiştir:

“Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir.” (Muhammed Suresi, 30)

Konuşma üslubu kötü ahlak özelliklerine sahip kişileri deşifre ettiği gibi; güzel ahlaklı, samimi iman sahibi müminleri de ortaya çıkarmaktadır.

Rabbimiz, samimiyetlerine karşılık müminlere en güzel, en hikmetli ve en doğru konuşma tarzını nasip eder. Müminler, konuşmalarında hiçbir zaman karşı tarafa rahatsızlık veren bir üslup kullanmazlar. Bu amaçla yapılan konuşmaların boş, yararsız olduğunun sadece zaman kaybettirdiğinin bilincindedirler.

Konuşurken sesini yükseltmenin bir üstünlük sağlamayıp sadece kişiyi küçük düşürdüğünün farkındadırlar. Yüksek sesin değil de doğru ve yanlışı açık bir şekilde ortaya koyan “hikmetli konuşmanın” insanlar üzerinde etkili olacağını, bunun da Yüce Rabbimiz'in “Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir…” (Enfal Suresi, 29) ayetinde bildirdiği üzere, Kendisi'nden korkup sakınanlara verdiği bir özellik olduğunu bilirler.

“Ben bilirim” Mantığı Şeytanın Bir Özelliğidir

Şeytan “ben bilirim” mantığı geliştiren varlıkların başında gelir. Çünkü Hz. Adem yaratıldığında ona secde etmek gururuna ağır gelmiş ve Yüce Allah'ın emrine itaat etmemek için kendisinin ateşten Hz. Adem'in çamurdan yaratıldığını ileri sürmüştür. Şeytanın öne sürdüğü bu fikir, kendi aklını çok beğendiğini ve “ben bilirim” tavrı içinde olduğunu açıkça göstermektedir. Oysa bu davranışı ile en büyük akılsızlık örneğini göstermiş Yüce Allah'ın emrine karşı gelmesinin sonucunda cennetten kovulmuştur. Yüce Allah konuyla ilgili ayetleri şöyle bildirir:

“Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı. (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Allah:) "Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin." (Araf Suresi, 11-13)

Ayetlerde bildirildiği gibi, çoğu insan tarafından zararsız bir tavır olarak algılanmasına karşın ben bilirim mantığı aslında üzerinde önemle durulması ve düzeltilmesi gereken bir davranış bozukluğudur. Çünkü bu tavır şeytanın cennetten kovulmasına neden olduğu gibi dünyada da bu mantığı benimseyen kişileri cehenneme sürükleyebilir. (Doğrusunu Allah bilir.)

Akıl, hikmet ve samimiyetten uzak bir üslupla yapılan konuşmalar neticede ne kişiye ne de karşısındakine yarar sağlar. Bu kötü ahlak özelliğinden kurtulmak, Allah'ın Kuran'da bildirdiği ahlaka uymakla mümkündür.

Aklın Tek Sahibi Yüce Allah'tır

İnsan, yaratılmış bir varlıktır. Tek mutlak varlık ve sonsuz büyük olan yalnızca Yüce Allah'tır. İnsan sadece Yüce Allah'ın bir tecellisidir. Dolayısıyla insanda görülen akıl müstakil bir yetenek değildir; ona verilmiştir. Aklın gerçek sahibi ise insanı yaratan Yüce Allah'tır. O, sonsuz ve sınırsız bir aklın sahibidir ve dilediği an dilediği kimseye, imanı ölçüsünde bu nimeti vermektedir.

Yüce Allah'ın dilemesi dışında kendi başına hareket edemeyen, düşünemeyen, dünyada kapladığı alan bile çok küçük olan insanın aklını beğenmesi, aklına gelenleri kendi düşüncesiymiş gibi benimseyip kendine benlik vermesi ise en büyük günahlardan biri olan şirke yol açar. Tüm bu gerçekleri bilen ve şirkten şiddetle kaçınan müminler, kendi akıllarını beğenerek “ben bilirim” şeklinde bir mantık geliştirmez ve bunun kibirine kapılmazlar. Tam tersine bu aklın kaynağının Yüce Allah olduğunu düşünerek O'nun huzurundaki acizliklerini anlarlar. Allah'ın ilhamı ile hayırla sonuçlanan kararlar aldıklarında da yine Rabbimiz olan Yüce Allah'a yönelerek O'na şükrederler. Allah temiz akıl sahibi kullarının özelliklerini Kuran'da şu şekilde bildirir:

"Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir." (Zümer Suresi, 18)

Müminlerin en önemli özellikleri, dünyada cennete benzer bir ortam oluşturmak için çaba harcamalarıdır. Bu nedenle din ahlakına uygun olmayan tavırlardan, “ben bilirim” mantığından titizlikle sakınırlar. Karşılarındaki müminin düşüncesine saygı göstermeyi, yumuşak huylu olmayı, güzel söz söylemeyi, müminlerle istişare edip, onlara danışmayı, çıkan ortak karara uymayı tercih ederler. Çünkü Yüce Allah'ın bu davranışlardan razı olacağını bilirler.

 
Top