• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Rasulullah (a.s) Kadar Sabırlımıyız !

LoSt_LoVe

Forum Onuru
İslam’a karşı en büyük engel Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyen tağuti sistemlerdir. Çünkü tağuti sistemler kendi varlıklarının yok olup yerine Allah’ın kanunlarının hakim olduğu İslam devletinin kurulmasına asla izin vermezler. Tağuti sistemler varoldukça İslam’a karşı savaş açılmış demektir.

Rasulullah’ın Taif’teki tebliğinde ve onların kendisine karşı olan tutumlarına karşı gösterdiği tepkide de önemli dersler vardır. Rasulullah on gün Taif’te kalmış ve Sakif büyüklerini İslam’a davet etmiş ve onlardan kendisini düşmanlarına karşı korumalarını taleb etmişti. Sakif büyükleri ise kendisine olumlu cevap vermemişlerdi. Sakif büyükleri çocuklarını ve kölelerini Rasulullah’ın üzerine salarak taşlattılar sövdürdüler ve ona eziyet ettirdiler. Bu gerçekten çok büyük bir işkenceydi. Çünkü Rasulullah ümitle geldiği üstelik daha önce hiç gelmediği bir yerde aradığını bulamadığı gibi hiç tanımadığı üstelik halkın en sefihleri olan köle ve çocuklar tarafından eziyet ediliyor aşağılanıyor taşlanıyordu.

Rasulullah’ın bu eziyetlerden bunaldığı anda Rabbi’ne olan niyazı da çok ibret vericidir. O Rabbine şöyle niyaz ediyordu:

“Allah’ım! Senin gazabına uğramayayım da çektiklerim ne olursa olsun katlanırım! Fakat senin af ve merhametin bana bunları göstermeyecek ka¤dar geniştir. Allah’ım! Senin gazabına uğramaktan ilahi rızana uzak kalmaktan sana sığınırım.” (Siyeri İbni Hişam)İşte İslam davetçisinin eziyetlerden ve baskılardan bunaldığında sığınacağı müracaat edeceği yegane makam! İslâm davetçisi yaptığını sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapar. Bu gayeye ulaşmada hiçbir şey onu bu yoldan alıkoyamaz.

Rasulullah (s.a.v) böyle sıkıntılı bir halde Mekke’ye dönerken Allah (c.c) ona dağlar meleğini gönderdi. Dağlar meleği ona:
“Ey Muhammed! Şüphesiz Allah kavminin sana söylediği sözü işitmiştir. Ben dağlar meleğiyim. Senin Rabbin kavmin hakkında istediğin şeyi bana emredesin diye beni sana gönderdi. Onlara ne yapmamı istersin? Eğer şu iki yalçın dağı Mekkeliler üzerine birbirine kapatıvermemi istersen emret!” dedi. Kendisine bunca eziyeti reva gören onu yurdundan çıkaran onu aşağılayan bu kavimler hakkında Rasulullah’ın isteği gerçekten düşündürücüdür.

O şöyle dedi:

“Hayır ben Allah’ın bu müşriklerin sulblerin’den yalnız Allah’a ibadet eden ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan bir nesil meydana getirmesini temenni ederim.” (Buhari-Müslim)
Evet! Müşriklerin kendisine yaptıkları eziyet ve işkenceler karşısında intikam ateşiyle yanması gereken bir kişinin böyle bir cevap vermesi şüphesiz düşündürücüdür. Rasulullah bu cevabıyla bize dava adamında bulunması gereken vasıflardan birisine işaret ediyor. Dava adamı kendi nefsi için intikam almaya çalışmaz. Dava adamı insanları yoketmek için değil onların müslüman olması için çalışır. Onun yegane derdi davasının muzaffer olmasıdır. O bunun için çalışır. Bu dava da insanların yok olmasıyla değil ancak müslüman olup bu davaya gönülden bağlanan kişilerin çoğalmasıyla muzaffer olur. Bunu çok iyi bilen Rasulullah (s.a.s) Rabbin’den onların helak olmasını değil hidayet bulmalarını temenni etmiştir.

Şayet Rasulullah (s.a.v) Dağlar Meleğine kavmini helak etmesini emretseydi Allah (c.c) ona bundan dolayı hiçbir sorumluluk yüklemezdi. Çünkü meleği Allah (c.c) bizzat kendisi göndermiş ve ona kendisine dilediğini emretme yetkisi vermiştir. Fakat Rasulullah (s.a.s) böyle bir şeyi emretseydi bunu ancak kendi nefsi için yapacaktı ve sonuçta o insanların sulbünden gelen bunca insan belki İslâmla şereflenemeyecekti.
 
Top