Pusu Gözlümm

~meLek~

GalataSaray'ım
Gelip geçtiğim yollarda düşüp kaldığım aralarda vurulduğum dağlarda; oy! Pusu gözlüm hayalin kollarımda yitik aşkımız kalbimde ve sen pusu gözlüm yoklarda “ayrılık şarkılarında” bilinmez kollarda vuruyordun bütün ölmüşlüğümü…

Göz de derdim sevdiğim

Git de ölsün gün gece…

Dil de benim sevdiğim

Öl de dönsün bu gece…

Varlığımı külün eylemiştim pusu gözlüm ve gözlerini canda kıble bilmiştim. Öyle çok sevmiştim ki bütün sevmeler utanır olmuştu sevmemden. Bilmiyor musun? Gidişin dönmeni bekliyor pusu gözlüm…

Gel de bitsin üzmece

Sev de gitsin küsmece

Gül de gelsin sevince

Öl! De dinsin işkence…

Kaybedişimi sorgulamaktan bütün yitikler muzdarip…

Karanlığa açılan bir yol benimkisi ve bu dolambaç yürüyüşüm sonun başlangıcı. Biliyorum ne kadar ararsam arayayım bulamayacağım seni ama yinede değer be gülüm senin pusu gözlerinde ölmek tanrının bir lütfu olsa gerek…

Perişanlığımı uzamış sakallarım tescilliyor ve karabasanların sardığı ruhum acılar içerisindeyse eğer bu senin beni hoyratça harcamandandır bu senin beni sırtımdan vurmandandır pusu gözlüm.

Yer kürede her ne yaşanırsa yaşansın sevdadan ayrılıktan yana emin ol benim kadar kimse yanmamıştır ve kimse benim kadar sevdalanmamıştır bir çift fettan göze… Öyle ki o gözlerin değil miydi beni nice karanlığın içine çeken?

Nice karanlıkta pusulam bilirken gözlerini bin bir pusuyla gelen yoksa güneşti de ben mi görmedim?

Derde derman güzelim

Yarama merhem güzelim

Beni benden çalan

Aklımı alan güzelim…

Bugün mektup aklığında yüreğinin bir zamanlar gezintilere çıktığı kayalıklardan seyrediyorum pusu gözlerini. Hani bir zamanlar bütün karalarımı beyazlara çeviren gözlerini diyorum… Oysaki şimdi bütün pusular hapis ve ne acıdır ki her yan pusular içerisinde. O vakitler kızar dururdum pusu gözlerine fakat insan zamanla anlıyormuş susmaya ve susarken de yeniden doğan çarpıklıklara.

Sen beni nerelere bıraktın da gittin pusu gözlüm. Oy! Ben öleyim! Bir kere gir koluma ömür boyu görmesem de seveyim…




Murat İNCE
 

Top