Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Güncel
Felsefe / Psikoloji
Psikolojide Teoriler
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="Suskun" data-source="post: 551746" data-attributes="member: 21093"><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><img src="http://i.imgur.com/BTr4H.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><span style="color: #FF0000"><span style="font-size: 15px"><u><strong>Engellenme-Saldırganlık</strong></u></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Psikanalizden esinlenen ve Dolard ve arkadaşları tarafından 1939'da ortaya atılan bu teorik yaklaşım (frustration-agression hypothesis), saldırgan davranışların temelinde bir engellenmenin bulunduğunu öne sürmektedir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Teorinin bu ilk versiyonunda, araçsal saldırganlık değil, düşmanca saldırganlık söz konusudur. Bu yaklaşımdaki araştırmacılara göre, saldırganlık, engellenmenin şiddetiyle orantılıdır. Engellenmeye tolerans eşiği, engellenme yaşantılarının birikimine bağlı olarak azalır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Öte yandan, saldırganlık dışa vurulup ifade edildiğinde, yani saldırgan bir davranış yapıldığında, katartik bir etki uyandırabilir ve yeni saldırganlık eğilimine ket vurulması, saldırganlığın bastırılması sonucunu doğurabilir. Nihayet engellenmenin nedeni olan hedef kişi ortada olmadığında, saldırganlık başka hedeflere (günah keçileri, vb.) doğru yöneltilir. Hedef değiştirme, engellenmenin şiddetinden, ket vurmanın gücünden, eski ve yeni hedefler arası benzerlikten etkilenir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Engellenme - saldırganlık hipotezi, 1960'larda yeniden formüle edilmiştir (Berkowitz, 1962). Çağrışımcılık perspektifinden yapılan bu yeni versiyon, klasik şartlanma ilkelerine dayandırılmıştır. Buna göre, engellenme-saldırganlık zinciri bazı koşullarda geçerlidir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Eğer engelleyici kişiyle, durumla veya nesnelerle ilgili bir takım dış işaretler yoksa, engellenen kişi saldırganlıktan başka davranışlar gösterebilir. Ayrıca tüm hedefler saldırgan davranışlar göstermeye uygun değildir, vb. Çağrışımcı model, daha sonraları tekrar ele alınarak geliştirilmiş ve engellenme ile saldırganlık arası nedensellik ilişkisi, başka faktörlerle (örneğin, engellenmenin niyetli olup olmaması, geçmiş yaşantılar, tarafların kişilikleri, sosyal kurallar) ilişkilendirilmiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><img src="http://i.imgur.com/BTr4H.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></p><p> <span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><strong><u><span style="color: #FF0000"><span style="font-size: 15px"> Etiketleme Teorisi</span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Sembolik etkileşimcilik çerçevesinde gelişen etiketleme teorisi (labelling theory), Durkheim ve Simmel'den itibaren sosyal bilimlerin önemli bir sorunu olan ve anomi kavramı temelinde ele alınan 'sosyal normlardan sapma' konusundaki önemli yaklaşımlardan birisidir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Durkheim'ın 'sosyal yoğunluk arttıkça, moral yoğunluk azalır' varsayımı, Chicago Ekolü'nün 'moral yoğunluğun parçalanması, suçluluk, marjinallik, sapkınlık, anomi, vb. modern sosyal patolojilere yol açar' görüşüyle devam etmiştir. Aynı doğrultuda 1960'larda sembolik etkileşimciler, temel tezi "toplum ve dışlananlar, etkileşim halindeki iki sistemdir' şeklinde ifade edilebilecek yeni bir bakış açısıyla ortaya çıkmışlar ve sosyal dışlanma biçimleri üzerinde yoğunlaşmışlardır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Sembolik etkileşimcilere göre, toplum tarafından cezalandırılan sosyal olgular, sadece sapkınlık (delinquency) ve suçlar değildir. Toplum, yeni sapma (âeviance) kategorileri yaratarak nüfusun giderek daha büyük bir kısmına yaptırım uygulamaktadır. Toplumda, bir kurum veya grubun normlarının dışına taşan her davranış 'sapma' olarak nitelenmektedir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">G. H. Mead'in kariyer ve benlik kavramlarını alan sembolik etkileşimciler, sapmanın bir durum gibi değil, bir süreç olarak görülmesi gerektiğini ve belirli bir sorunun analizinde, normal veya sapan olsun, ilgili tüm aktörlerin algılarının dikkate alınması gerektiğini öne sürmüşlerdir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Etiketleme teorisi çerçevesinde yapılan alan araştırmaları, Becker'in 1961'de direktörü olduğu 'Social Problems' dergisinde yayınlanmıştır. Bu yaklaşımın temel eserleri arasında Becker'in 'Outsiders'ı (1963), Goffman'ın 'Stigmate'i (1961), Matza'nın 'Delinguency and drift'i (1964), Cicourel'in "The Social Organisation of Juvenile Justice'ı (1968) sayılabilir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Etiketleme teorisinin öne sürdüğü görüşler, sosyal psikolojide Mead'den kaynaklanan ve benlik kavramının şekillenmesinde diğerlerinin rolünü vurgulayan görüşlerle paralellik göstermektedir. Bir kişiye yapıştırılan etiketler, diğerlerinin bu kişi karşısındaki davranışlarını etkilemekte ve sonuçta, kişinin diğerleriyle etkileşimi, etiketin damgasını taşımaktadır. Pygmalion Etkisi veya kendini gerçekleştiren kehanet olgularının temelinde de bu mekanizma bulunmaktadır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><img src="http://i.imgur.com/BTr4H.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><strong><u><span style="color: #FF0000"><span style="font-size: 15px">Gerçek Çatışmalar Teorisi</span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Gerçek çatışmalar teorisi (realistle coflict theory), gruplar arası çatışmalar konusunda ortaya atılmış görüşlerden biridir. Muzaffer Şerif (1966) tarafından öne sürülen bu görüşe göre, önyargı ve ayrımcılığın temel nedenlerinden biri, sınırlı kaynakları elde etmek için girişilen mücadeledir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">İki grup arası ilişkilerin kalitesi, gerçek bir çıkar çatışmasının bulunup bulunmamasına bağlıdır. Kaynakların sınırlı olduğu bir bağlamda, gruplar arası rekabet iç grup yanlılığına yol açmaktadır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">İki grup arasında işbirliği olduğunda, gruplar arası algı ve davranışlar da olumlu olmaktadır; rekabet bulunduğunda ise dış gruba karşı olumsuz tutum ve davranışlar gelişmektedir. Şerifin 'Hırsızlar Mağarası' adıyla tanınan çalışmaları, ortak projeler yönünde işbirliğinin, gruplar arası ilişkilerin iyileşmesini sağladığını ortaya koymaktadır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Sınırlı kaynaklara sahip olma yönündeki rekabet ne kadar büyükse, önyargılar, ayrımcılık ve düşmanlık da o kadar büyük olmaktadır. Ülkemizde köyler arasında mera paylaşımı yüzünden çıkan çatışmalar ve bunun doğurguları, gerçek çatışmalar teorisi çerçevesinde açıklanabilir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><img src="http://i.imgur.com/BTr4H.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><strong><u><span style="font-size: 15px"><span style="color: #FF0000">Geştalt Teorisi</span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Geştalt teorisi, bir eşya veya olayın anlamlandırılmasında, uyaran veya biçimlerin bütünsel algısını vurgulayan görüş olarak tanımlanabilir. Yüzyılın başlarında Almanya'da Wertheimer, Koffka ve Köhler tarafından geliştirilen bu teori, yüzyılın başında psikolojiye hakim olan 'psikofizik'e (algı, bellek ve benzeri psişik edimleri refleks, duyum ve imaj terimleriyle, yani basit biyolojik olgularla açıklayan yaklaşım) bir tepki olarak doğmuştur.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Psikoloji tarihinde Önemli bir yeri olan geştalt teorisine göre, tüm zihinsel edimlerde anlam, durumun bütününün algısından çıkar, eğer parçalara ayırarak, öğelere bölüp sonra toplayarak yaklaşılırsa, anlam gözden kaçar. Bütün parçalarının toplamından fazladır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Bunun ilk örneklerinden biri XIX. yüzyıl sonunda Ehrenfels tarafından verilmiştir. Eğer bir melodiyi algılıyorsak ve tanıyorsak, bu, onu oluşturan notalardan her birini öğrenip bellekte tuttuğumuzdan değil, notalar arası harmoniyi, melodiyi veren yapıyı bellekte tuttuğumuzdandır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Partisyonu bir başka tonaliteye naklederek notaları değiştirebiliriz, ama melodi aynı kalır. Melodinin algısı, notalarının ardışık algısı değildir, notaların oluşturduğu orijinal bütünün algısıdır. Algılamak, bir biçimin, bir geştaltın tanınmasıdır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Bu yaklaşım, algı sorunlarının, örneğin illüzyonların açıklanmasında ('doğru biçim' ihtiyacı, bazı şekillere üçüncü boyut eklenmesine yol açmaktadır, vb.), doğal bir bütünlüğün söz konusu olduğu ve her bir fonksiyonun bitişik fonksiyonlarla birlikte ele alınması gereğinin duyulduğu alanlarda (nöroloji, bellek, zeka, vb.) önemli bir uygulama alanı bulmuştur.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Geştalt teori, sosyal psikoloji alanında Kurt Lewin'in etkisiyle ve Asch, Şerif, vb. öncü sosyal psikologların çalışmalarıyla önemli bir yer kazanmıştır. Halen 'global algı - analitik algı' tartışmalarında güncelliğini korumaktadır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><img src="http://i.imgur.com/BTr4H.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><strong><u><span style="color: #FF0000"><span style="font-size: 15px"> Günah Keçisi Teorisi</span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Günah keçisi teorisi (scapegoat theory), iç grup yanlılığını, bir früstrasyon yaşayan bireyin, früstrasyon kaynağı çok güçlü veya etkilenemez olduğu zaman, saldırganlığını, nispeten daha zayıf olan bir dış grubun üyelerine doğru yöneltmesiyle açıklayan görüştür. Literatürde mevcut en önemli günah keçisi teorilerinden birisi Girard (1982) tarafından ortaya atılmıştır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Tarihsel perspektifte mitsel-ritüel toplumlardan itibaren pek çok kıyım olayını ve öyküsünü gözden geçiren Girard'a göre, günah keçisi anlayışı, kriz fikriyle bağlantılıdır; bir toplumda, tüm insanlar aynı şeyi arzuladığında, büyük çapta bir mimetizm meydana geldiğinde ve bu arzular gerçekleşmediğinde, nihayet grubun tüm üyeleri, ortak arzularından vazgeçme konusunda anlaşamazlarsa ve bir kurban feda ederek kolektif katarsise varamazlarsa, toplumun iç dayanışması çatlar ve sosyal birliği bozulur.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Tüm mitolojilerde, örneğin Ödip mitosunda, bir kurban vererek krizden çıkmayı öngören bir toplum yasası anlayışı vardır; bir kişi feda edilerek tüm diğerleri kurtulur. Girard'ın çözümlediği tarihsel olgulardan biri, XIV. yüzyıl ortalarında Fransız şairi Guillaume de Michaut'nun Jugemenî du Roy de Navarre adlı kitabında anlattığı felaketlerle ilgilidir; şairin anlattığına göre gökte birtakım işaretler vardır; taşlar yağmur gibi yağar; insanları öldürür; yıldırımlar şehirleri harabeye çevirir; pek çok insan ölür; bu ölümlerin bir kısmı Yahudilerin ve onların Hıristiyanlar arasındaki suç ortaklarının eseridir; nehirleri ve su kaynaklarını zehirleyerek bunu yapmışlardır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Ama ilahi adalet buna son verir; halka suçluları gösterir ve halk Yahudilerle suç ortaklarını toptan halleder, vs. Öykünün gerçek dışı yanları ortadadır; ama pek çok diğer tarihsel kaynak, bu tür olayların (Yahudi kıyımı) yaşandığını doğrulamıştır. Olayların cereyan ettiği zaman, veba salgınlarının başlangıç yılları olarak düşünülebilir; bu yıllarda, veba epidemisinin terörüyle ve Yahudilerin sulara zehir kattığı fısıltılarıyla gözü dönmüş kalabalıkların kolektif saldırganlıktan vardır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Ortaçağ toplulukları, vebadan öylesine ürkmektedirler ki, adını bile anmamaktadırlar; olabildiğince uzun zaman vebadan sözetmezler ve gerekli önlemleri de almazlar. Çaresizlikleri öylesine büyüktür ki, hakikati itiraf etmek, durumla başa çıkmaktan ziyade normal hayata benzeyen her şeyden vazgeçmek ve toplumu dağıtıcı etkilere teslim olmakla eş anlamlıdır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Bu durumda halkın tümü bu tür bir körlüğe gönüllü katılır. Bu umutsuzca apaçıklığı inkâr etme isteği, günah keçisi aramaya elverişli bir ortam yaratır. Aynı şey La Fontaine'in Vebalı Hayvanlar fablında da vardır; burada da kolektif bir görmezlikten gelme söz konusudur; veba, tanrının bir cezası olarak yorumlanır. Felaketten kurtulmanın yolu, suçluyu keşfetmek ve cezalandırmak ya da kutsallığa feda etmektir. Kuşkusuz bu bakış açısı kurbanın değil, kıyımı yapanların perspektifidir; kıyım yapanlar şiddet eylemlerinin haklılığından emindir; kendilerini "adaletin kılıcı" olarak görürler; suçlu kurbanlara ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla kıyımlarını saklama gereği duymazlar.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Girard, diğer bazı günah keçisi bulma olaylarını; örneğin kalabalıklar tarafından doğrudan ortaya konan şiddet hareketlerini (kara veba salgınları sırasında Yahudi katliamları) veya biçimlerinde yasal, fakat aşırı tahrik olmuş bir kamuoyunun teşvik ettiği kolektif rezonanslı şiddet hareketlerini (büyücü avı türündeki kıyımlar) dikkate alarak, kıyım olaylarında birtakım ana-çizgiler ayırteder:</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Toplumda krizin gerçek olması; şiddetin gerçek olması; kurbanların onlara atfedilen suçlar nedeniyle değil, krizle çağrışımlı olabilecek bir yakınlık ve "kurban işaretleri" nedeniyle seçilmiş olması; krizin sorumluluğunun kurbanların üzerine atılması ve bunlar üzerinde eylemde bulunarak "kirlettikleri" topluluktan ihraç edilmeleri, kovulmaları veya katledilmeleri.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Kriz dönemleri, bir yandan normal kurumların zayıflamasını, öte yandan kalabalıkların oluşmasını kolaylaştırıcı dönemlerdir; bu dönemlerde kendiliğinden bir araya gelen popüler topluluklar, zayıflayan kurumların yerini alabilir veya onları etkileyebilirler. Şiddetin hedefi olan kişi veya topluluklar, günah keçileridir. Günah keçisi terimi, eş zamanlı olarak, kurbanların suçsuzluğunu, onları hedef alan kolektif bir kutup oluşmasını ve bu kutup oluşturan insanların kolektif erekselliğini ifade eder.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Kıyımın olduğu her seferinde, kıyımı yapanların yaşadıkları krizi açıklama ve krizden kurtulma yolu hep aynıdır: Suçluları ya da krizin sorumlularını bulmak. Etnologların ilgilendiği "ilkel" toplumlarda, herhangi bir salgın hastalık ortaya çıktığında, ilk akla gelen şey bazılarının topluluk kurallarını çiğnemiş olmalarıdır. Potansiyel günah keçileri, genelde diğerlerine kıyasla görünür özelliklere (kambur, topal, cüce, esmer, siyah, vb.) sahip olanlardır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Günah keçisi, arkaik toplumlarda, bir başkasının yerine kurban edilen biridir, yani bir ikamedir. Bir şefin günah işlediğinde, günahlarından arınması ve affedilmesi için seçilmiş bir kurbandır ve bu anlamda adalet sisteminin bir gereğidir. Zamanla bunun yerine hukuki bir sistem yerleşmiş ve kurbandan vazgeçilmiştir (Bu gelişmenin başlıca evreleri, Roma Hukuku, Hıristiyanlık ve nihayet yurttaşların hukuk planında eşitliğini öngören 1789 Devrimi olarak belirtilebilir).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Ama toplumların kriz anlarında, bir kurban aranması olgusu varlığını sürdürmektedir. Girard'a göre mitoslar, 'kıyım metinleri'dir. Genellikle kıyımcıların ağzından anlatılmışlardır ve masum değildirler. Bu tür mitoslar, kahramanları değiştirilir, yer ve tarihleri belirtilmez ise ve kabaca bir makyajı yapılıp anlatılırsa, kolayca çağdaş olgular olarak algılanacaktır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><img src="http://i.imgur.com/BTr4H.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><strong><u><span style="color: #FF0000"><span style="font-size: 15px"> Heider'in Atıf Teorisi</span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Heider (1944, 1946 ve 1958), modern sosyal psikolojiye geştaltçı perspektifi getiren sosyal psikologlardan biridir. İnsan davranışlarını birbirinden az çok bağımsız bir tepkiler dizisi gibi değil, bilişsel bir bütün olarak gören Heider, kişiler arası ilişkilerin algısını, bilişsel tutarlılık kavramına dayanarak incelemiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Ona göre, söz konusu ilişkileri bireyler, çevreleri hakkında dengeli bir görüş sahibi olacak şekilde örgütlemektedirler. Bu şekilde yapılandırılmış bir temsil alanının oluşması için bireyin, çevresindeki öğeleri anlamlandırması gerekir ve bu gereklilik, atıflar yoluyla sağlanır. Atıf, herhangi bir olaya bir anlam verme, onun kaynağını saptama süreci ya da insanın gerçekliği kavrama ve onu öngörme, ona hakim olma sürecidir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Heider'in bakış açısında, atıflar, bireylerin belirli bir durumda mevcut verilerin ötesine geçmelerini, olaylara, davranışlara bîr anlam eklemelerini, yani "anlam düzeyinde artı-değer üretmeyi" (Deschamps ve ark. 1990) ifade etmektedir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Bu süreç, "bir jestten, bir mizaçtan, bir dispozisyondan veya bir objeden hareketle kişinin kendi durumu veya bir başkasının durumu hakkında bir yargıda bulunması, bir çıkarsama yapması, bir sezgi, bir duygu, bir nitelik çıkarmasıdır" (Moscovici, 1972). Olaylara bir neden bularak çevreyi tutarlı ve istikrarlı bîr şekilde algılamayı sağlayan bir açıklama çabasıdır. Sosyal gerçekliğin, örtük/zımni bir faktör analizi yoluyla nedensel bir yorumudur, kendiliğinden ve naif istatistiksel analizidir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Heider'a göre bu analiz, olay ve davranışlara, kişisel olan veya olmayan nedenler yükleyerek yapılmaktadır ve kişisel nedenler (birisinin bir şeyle vurması) esas olarak 'niyet' faktörüne dayandırılmaktadır. Genellikle nedensel açıklamalarda çevresel nedenlerden ziyade, kişisel nedenler öne çıkarılmaktadır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Fakat neden atıfları, keyfi bir nitelik taşımamakta, bireyin herhangi bir yargısının diğer yargı ve beklentileriyle tutarlılık göstermesini isteyen bilişsel dengenin korunması ilkesine uygun bir tarzda gerçekleşmektedir. Bu anlamda atıf süreci, belirli bir motivasyon temelinde cereyan etmektedir: Çevresel değişikliklerin arkasında değişmeyeni bulma ve böylece çevresel istikrarı, bilişsel dengeyi koruma gibi...</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><img src="http://i.imgur.com/BTr4H.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><strong><u><span style="color: #FF0000"><span style="font-size: 15px">Herzberg İki Faktör Teorisi</span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Motivasyon alanında ortaya atılan içerik teorilerinden biridir (Herıberg's Motivation-Hygiene Theory veya Two-Factors Theory). Herzberg'in (1959) temel tezine göre, iş yerinde bazı faktörler doyumla, bazı faktörler de duyumsuzlukla ilgilidir. Dolayısıyla ihtiyaçlar iki ayrı çizgi (continuum) üzerinde yer alırlar.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Herzberg bizzat işin kendisine ve kişinin gelişmesine bağlı olan doyum faktörlerini, 'içsel faktörler' ya da 'motivasyon faktörleri' olarak nitelemiştir; başarı, saygınlık, iş, sorumluluklar ve terfiler bu grupta yer alırlar.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Buna karşılık işe karşı olumsuz tutumlarla ilişkili duyumsuzluk faktörlerine, 'dışsal faktörler' ya da 'hijyen faktörleri' adını vermiştir; işletmenin yönetimi ve politikaları, ücret, iş ilişkileri ve iş koşulları, bunlar arasında yer alır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Kısaca belirtmek gerekirse, bu teoriye göre insanda iki tür ihtiyaç vardır. Hayvanlarla ortak olan birinciler, zor ve acı veren durumlardan kaçınmakla ilgilidir. İkinciler, insana özgüdür ve psikolojik olarak gelişmekle ilgilidir. Hijyen faktörleri, Maslow piramidinin ilk iki basamağına (fizyolojik ve güvenlik) ve Alderfer'in varoluş ve sosyallik ihtiyaçlarına tekabül etmektedir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><img src="http://i.imgur.com/BTr4H.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><strong><u><span style="color: #FF0000"><span style="font-size: 15px">Kavramsal Bağımlılık Teorisi</span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Schank (1975) tarafından ortaya atılan bu teori (conceptual dependency theory), cümlelerin anlamının temsilini konu almakta ve anlamı aynı olan iki cümlenin bir tek temsilinin bulunduğu görüşünden hareket etmektedir. Bu temel önermeye göre, bir cümledeki örtük enformasyonun, cümlenin anlamının temsilinde açık seçik (explicit) olması gereklidir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Dil karşısında olabildiğince nötr bir temsile (cümlelerin anlamının temsili) ulaşmak isteyen Schank, bu temsili, kavramları ve kavramlar arası ilişkileri kapsayan bir kavram olarak tanımladığı 'kavramsallaştırma' kavramıyla karşılar (Bloch, 1997) ve üç temel kavram tipi ayırdeder: Nominal kavramlar, eylem kavramları ve dönüştürücü kavramlar. Ona göre tüm bu kavramlar, bir takım kurallar çerçevesinde birbirine bağlanır ve bağımlı hale gelir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Schank'in nihai amacı, cümle ve metinlerin temsili yoluyla doğal dilin yapay zeka çerçevesinde simülasyonunu başarmak ve tüm dilleri anlayabilecek bir program geliştirmektir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><img src="http://i.imgur.com/BTr4H.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><span style="color: #FF0000"><span style="font-size: 15px"><strong><u> Kendini Algılama Teorisi</u></strong></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">1970'li yıllarda Bem tarafından formüle edilen bu teori (self-perception theory), bireylerin kendilerini daha iyi tanımayı nasıl öğrendiklerini konu almaktadır. Atıf konusunda benliğin analizinde önemli bir katkı sağlayan bu teori, iki postülaya dayanmaktadır:</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"> Bireyler, kendi tutumlarını, duygularını ve benzeri içsel durumlarını, kendi davranışlarından ve bu davranışların içinde yer aldığı koşullardan hareketle yordayarak tanırlar.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"> İçten gelen işaretler belirsiz, zayıf ve güç yordanır oldukları ölçüde birey, işlevsel olarak, tıpkı bir dış gözlemcinin konumundadır, yani o da kendisini tanıma çabasında iken, dış gözlemcinin ona baktığı gibi bakar ve dışa yansıyan işaretlerden çıkarsama yapar.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Özetle bu teori, insanın kendisini bir gözlem objesi gibi aldığını ve kendi tepkilerine ve tutumlarına bakarak yorumda bulunduğunu öne sürmektedir. Kendini algılama teorisi, bilişsel çelişki teorisine ve bireyin kendine atıfları konusuna getirdiği farklı bakış ya da katkılar bakımından da sıklıkla tartışılmaktadır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Bem, bireyin tutumuna aykırı bir davranış yapmasının, onda iç gerilimi azaltmaya yönelik bilişsel bir çabaya yol açtığı fikrini temelsiz bulmaktadır. Ona göre bu durumdaki birey, kendi davranışını ve onu buna iten koşullan irdeler; en çok ücret ya da ödül alanların, tutum değişikliğine gitmemesini, buna karşılık az ücret veya ödülü az olanların tutum değiştirmesini doğal bulur.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Festinger ve Carlsmith'in deneyinde denekler, davranışlarını ödülün sonucu gibi algılamakta ve dolayısıyla kendi gerçek tutumlarını yansıtmamaktadır. Eğer buna aykırı davranmışsa, önemli düzeyde bir Ödül aldığı içindir. Bern'e göre dış gözlemcilere, bu deneklerin davranışı ve deney koşulları açıklansa, onlar da aynı davranışları ortaya koyarlar.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Nitekim Bem, gözlemci deneklere (aktör değil) durumun verilerini sunarak aktör konumundaki deneklerin ne tür çıkarsamalar yapacaklarını sorar. Bern'in denekleri (gözlemci), gerçek deneklerle aynı sonuçlan gösterirler (Bem, deneyinde, gözlemci deneklere, aktör deneklerin ilk tutumlarını belirtmemiş olması dolayısıyla eleştirilmiştir).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><img src="http://i.imgur.com/BTr4H.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><span style="color: #FF0000"><span style="font-size: 15px"><strong><u>Kendini Değerlendirme Teorisi</u></strong></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Trope (1975, 1983) tarafından ortaya atılan bu teoriye (self-assessment theory) göre, belirli bir ustalık veya beceri konusunda kendinden emin olmayan bireyler, açık seçik bir bilgi verecek işleri yaparak kendilerini test etme eğilimi gösterirler. Teşhis değeri yüksek olan bu işler, söz konusu ustalık konusunda bireyin belirsizlik derecesini azaltır veya giderirler.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><strong><u><span style="font-size: 15px"><span style="color: #FF0000"><img src="http://i.imgur.com/BTr4H.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><strong><u><span style="font-size: 15px"><span style="color: #FF0000">Kendini Doğrulama Teorisi</span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Swann (1983) tarafından ortaya atılan bu görüşe (self-verification theory) göre bireyler kendi haklarındaki olumlu ya da olumsuz görüşlerini doğrulayan kişileri, böyle olmayanlara tercih ederler. Çünkü bireyler, diğerlerinin kendilerine karşı nasıl davranacaklarını ön görme ve denetleme isteğindedirler.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><img src="http://i.imgur.com/BTr4H.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><span style="color: #FF0000"><span style="font-size: 15px"><u><strong>Kendini Sunma Teorileri</strong></u></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Kendini sunma, kendini uyarlama, kimlik sunumu, görüntü verme, imaj oluşturma, izlenim oluşturma gibi birbiriyle ilişkili bir dizi olgu ve kavram, sosyal psikolojide yakın yıllarda gelişen bir araştırma alanının yapı taşlarını oluşturmaktadır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Bireylerin bu olgular çerçevesindeki davranış ve etkinliklerini açıklamak üzere ortaya atılan çeşitli yaklaşımlar, kendini sunma teorileri olarak gruplandırılabilir ve bu bağlamda Goffman'ın Tiyatro Yaklaşımı, Tedeschi ve arkadaşlarının İzlenim Yönetimi Teorisi, Alexander'ın Durumsal Kimlikler Teorisi, Jones'un Kendini Sevdirme Teorisi zikredilebilir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Tiyatro Yaklaşımı, sosyal yaşamı ve kişiler arası ilişkileri, bireylerin çeşitli rolleri oynadıkları bir tiyatro gibi kavramlaştırmak-tadır. Burada rol, bireylerin kendilerini dışa yansıtma bakımından seçtikleri sözel ve sözel olmayan davranışlar bütününü kapsamaktadır. Goffman'a göre her insan çok sayıda kimliğe, yani bir kimlikler repertuvarına sahiptir ve muhatapların durumuna veya koşullara göre bunlardan biri oynanır, yani o rolün görüntüsü verilir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">İzlenim Yönetimi Teorisi (Impression Management Theory), kişiler arası ilişkiler, insanların saygınlıklarını korumak amacıyla birbiri üzerinde güç sahibi olma eğilimine dayandırılır. Uygun ve tutarlı görüntüler verme, bunu sağlamanın en önemli yollarından biridir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Durumsal Kimlikler Teorisi (Theory of Situtited Identities), her sosyal ortanı veya kişiler arası ilişki bağlamı için, sosyal davranışın o ortama uygun bir kalıbının olduğu fikrine dayanır. Bu davranış kalıbı, durumsal kimliği ya da duruma uygun kimliği ifade eder. Her insan sosyal ilişkilerinde kendisi için en uygun durumsal kimliği oluşturmaya çalışır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Kendini Sevdirme Teorisi ya da bir başka adıyla Stratejik Kendini Sunma Teorisi de, kişiler arası ilişkileri, bir diğerine ödül veya ceza verebilme kapasitesi anlamında güç elde etme çabası olarak açıklar. Kendini sevdirme ve bu amaçla ideal görüntüler sergileme, nispeten zayıf olanların gücü elde etmesinin önemli bir yoludur.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><img src="http://i.imgur.com/BTr4H.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"><strong><u><span style="color: #FF0000"><span style="font-size: 15px"> Kohlberg Moral Gelişim Teorisi</span></span></u></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Kohlberg'in moral gelişim teorisi, insanın sosyal gelişimi alanında ortaya konmuş son derece kapsamlı bir çalışmanın ürünüdür. Bu teoriden hareket ederek gerçekleştirilmiş 5000 civarında araştırma sayılmaktadır (Clouse). Teorinin son hali (1987), her biri üç dilemma içeren üç paralel mülakat formu çerçevesinde kişilerle birebir yapılan görüşmelerin karmaşık bir kodlama sistemine değerlendirilmesini öngörmektedir. Söz konusu ikilemler, hipotetik niteliklidir:</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Örneğin, özetle 'Heinz'ın karısı hastadır; tedavi için gerekli ilacı almaya yeterli parası da yoktur ve ilacı fahiş fiyatla satan eczacı da indirim yapmamaktadır. Heinz, karısının hayatını kurtarmak için eczacının laboratuvarına girer ve karısına gerekli ilacı çalar'. Görüşülen kişilere Heinz'ın haklı olup olmadığını, nedenleriyle birlikte açıklamaları istenir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Veya 14 yaşında bir genç olan Joe, bir kampa katılmayı istemektedir; babası ona bizzat kendisi para biriktirdiği takdirde izin vereceğine dair söz vermiş ve Joe da gazete dağıtımında çalışarak gerekli parayı biriktirmiştir. Fakat kamp öncesi babası fikrini değiştirmiş ve arkadaşlarının düzenlediği bir balık avı partisine katılmaya karar vermiştir; ancak para sıkıntısı vardır ve oğlundan kamp parasını ister. Kamptan vazgeçmek istemeyen Joe babasının isteğini reddetmeyi düşünmektedir'.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Kişilere Joe'nun babasına parayı vermesinin gerekli olup olmadığı, babanın vaadini yerine getirmesinin zorunlu olup olmadığı gibi sorular sorulur. Cevaplar 6 aşamalı karmaşık bir moral gelişim sistemine göre değerlendirilir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Özetle birinci aşamada, davranışları sonuçlarına (ödül ve ceza) ve otoriteye itaata göre yargılama anlayışı (heteronom ahlak anlayışı); ikinci aşamada kişinin ihtiyaçlarını, çıkarını esas alan, diğeriyle ilişkileri sadece alışveriş mantığıyla yürüten ve karşılıklı takasla sınırlandıran ('Ben sana, sen bana') (bireysele! ve araçsal ahlak anlayışı); üçüncü aşamada aile ve benzeri aidiyet grupları çerçevesindeki kişiler arası ilişkilere odaklasan, diğerlerini memnun etmeyi hedefleyen ve yaygın normlara uymayı yücelten (kişilerarası normatif ahlak anlayışı); dördüncü aşamada toplumun genel işleyişini dikkate alan, yerleşik kuralları ve mevcut düzeni koruyucu ve destekleyici, görev odaklı (sosyal sistem odaklı ahlak anlayışı); beşinci aşamada sosyal çevreyi, toplum menfaati, insan haysiyeti ve saygınlığı gibi genel ilkelere göre yargılayan (insan haklan ve kamu çıkarına odaklı ahlak anlayışı) ve çok az sayıda kişinin ulaştığı altıncı aşamada, sosyal düzenin kurallarından az çok bağımsız olan, vicdanın sesi olarak ifade edilen, genel soyut etik ilkelere dayanan ve evrensellik içeren bir ahlak anlayışı söz konusudur.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Kohlberg'in felsefi temelinde Rawls'ın prosedüral adalet anlayışının bulunduğu söylenebilir. Zira ahlak anlayışını, sosyal norm ve kurallara pasif bir şekilde itaat etmeyi ve geleneklere eleştirisiz saygı göstermeyi, vazeden töresel/uzlaşımsal bir moral anlayışdan farklı olarak, her yerde aynı olan bir rasyonellik üstüne kurmaktadır. Ona göre moral, evrenseldir, toplumlardaki uzlaşmaları (konvansiyon) aşar, kişinin çiğnenemez haklarına gönderir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Gerçekten doğru olan bir moral yargı, kişilerin birbiriyle çıkar ilişkileri dışında veya birbirini bilmeksizin vardıkları bir yargıdır, daha somut bir deyişle birbirlerinin yaşını, cinsiyetini, sosyal veya ekonomik statüsünü dikkate almadan oluşturdukları yargıdır. Bu perspektif, Aydınlanma felsefesine uzanan bireyselci bir moral anlayışın perspektifidir. Çünkü bireysel hakların, sosyal gereklere, normlara veya uzlaşmalara kıyasla öncelikli olduğu görüşünü taşımakta ve sosyal aidiyetlerinden sıyrılmış özerk bir birey kurgusuna dayanmaktadır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD">Tostain (1999), Kohlberg Teorisi ve benzeri ahlak teorilerinde, insanların içinde hareket ettikleri somut durumları dikkate alarak niçin bu durumlarda şu ya da bu davranışın ortaya çıktığım açıklayacak; ahlak gelişiminde evrenselcilik-görecelikcilik (ya da kültüralizm) karşıtlığını aşmayı sağlayacak; insanların ahlaki gereklere uyma veya uymamasında eğitim pratikleri, iktidar biçimleri ve sosyal normların ortaklaşa etkilerini gösterecek psiko-sosyal bir bakış açısının eksik olduğunu öne sürmüştür (Vandenplas- Holper, 1999).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: #0000CD"></span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Suskun, post: 551746, member: 21093"] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=4][COLOR="#0000CD"][IMG]http://i.imgur.com/BTr4H.gif[/IMG] [COLOR="#FF0000"][SIZE=4][U][B]Engellenme-Saldırganlık[/B][/U][/SIZE][/COLOR] Psikanalizden esinlenen ve Dolard ve arkadaşları tarafından 1939'da ortaya atılan bu teorik yaklaşım (frustration-agression hypothesis), saldırgan davranışların temelinde bir engellenmenin bulunduğunu öne sürmektedir. Teorinin bu ilk versiyonunda, araçsal saldırganlık değil, düşmanca saldırganlık söz konusudur. Bu yaklaşımdaki araştırmacılara göre, saldırganlık, engellenmenin şiddetiyle orantılıdır. Engellenmeye tolerans eşiği, engellenme yaşantılarının birikimine bağlı olarak azalır. Öte yandan, saldırganlık dışa vurulup ifade edildiğinde, yani saldırgan bir davranış yapıldığında, katartik bir etki uyandırabilir ve yeni saldırganlık eğilimine ket vurulması, saldırganlığın bastırılması sonucunu doğurabilir. Nihayet engellenmenin nedeni olan hedef kişi ortada olmadığında, saldırganlık başka hedeflere (günah keçileri, vb.) doğru yöneltilir. Hedef değiştirme, engellenmenin şiddetinden, ket vurmanın gücünden, eski ve yeni hedefler arası benzerlikten etkilenir. Engellenme - saldırganlık hipotezi, 1960'larda yeniden formüle edilmiştir (Berkowitz, 1962). Çağrışımcılık perspektifinden yapılan bu yeni versiyon, klasik şartlanma ilkelerine dayandırılmıştır. Buna göre, engellenme-saldırganlık zinciri bazı koşullarda geçerlidir. Eğer engelleyici kişiyle, durumla veya nesnelerle ilgili bir takım dış işaretler yoksa, engellenen kişi saldırganlıktan başka davranışlar gösterebilir. Ayrıca tüm hedefler saldırgan davranışlar göstermeye uygun değildir, vb. Çağrışımcı model, daha sonraları tekrar ele alınarak geliştirilmiş ve engellenme ile saldırganlık arası nedensellik ilişkisi, başka faktörlerle (örneğin, engellenmenin niyetli olup olmaması, geçmiş yaşantılar, tarafların kişilikleri, sosyal kurallar) ilişkilendirilmiştir. [IMG]http://i.imgur.com/BTr4H.gif[/IMG] [B][U][COLOR="#FF0000"][SIZE=4] Etiketleme Teorisi[/SIZE][/COLOR][/U][/B] Sembolik etkileşimcilik çerçevesinde gelişen etiketleme teorisi (labelling theory), Durkheim ve Simmel'den itibaren sosyal bilimlerin önemli bir sorunu olan ve anomi kavramı temelinde ele alınan 'sosyal normlardan sapma' konusundaki önemli yaklaşımlardan birisidir. Durkheim'ın 'sosyal yoğunluk arttıkça, moral yoğunluk azalır' varsayımı, Chicago Ekolü'nün 'moral yoğunluğun parçalanması, suçluluk, marjinallik, sapkınlık, anomi, vb. modern sosyal patolojilere yol açar' görüşüyle devam etmiştir. Aynı doğrultuda 1960'larda sembolik etkileşimciler, temel tezi "toplum ve dışlananlar, etkileşim halindeki iki sistemdir' şeklinde ifade edilebilecek yeni bir bakış açısıyla ortaya çıkmışlar ve sosyal dışlanma biçimleri üzerinde yoğunlaşmışlardır. Sembolik etkileşimcilere göre, toplum tarafından cezalandırılan sosyal olgular, sadece sapkınlık (delinquency) ve suçlar değildir. Toplum, yeni sapma (âeviance) kategorileri yaratarak nüfusun giderek daha büyük bir kısmına yaptırım uygulamaktadır. Toplumda, bir kurum veya grubun normlarının dışına taşan her davranış 'sapma' olarak nitelenmektedir. G. H. Mead'in kariyer ve benlik kavramlarını alan sembolik etkileşimciler, sapmanın bir durum gibi değil, bir süreç olarak görülmesi gerektiğini ve belirli bir sorunun analizinde, normal veya sapan olsun, ilgili tüm aktörlerin algılarının dikkate alınması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Etiketleme teorisi çerçevesinde yapılan alan araştırmaları, Becker'in 1961'de direktörü olduğu 'Social Problems' dergisinde yayınlanmıştır. Bu yaklaşımın temel eserleri arasında Becker'in 'Outsiders'ı (1963), Goffman'ın 'Stigmate'i (1961), Matza'nın 'Delinguency and drift'i (1964), Cicourel'in "The Social Organisation of Juvenile Justice'ı (1968) sayılabilir. Etiketleme teorisinin öne sürdüğü görüşler, sosyal psikolojide Mead'den kaynaklanan ve benlik kavramının şekillenmesinde diğerlerinin rolünü vurgulayan görüşlerle paralellik göstermektedir. Bir kişiye yapıştırılan etiketler, diğerlerinin bu kişi karşısındaki davranışlarını etkilemekte ve sonuçta, kişinin diğerleriyle etkileşimi, etiketin damgasını taşımaktadır. Pygmalion Etkisi veya kendini gerçekleştiren kehanet olgularının temelinde de bu mekanizma bulunmaktadır. [IMG]http://i.imgur.com/BTr4H.gif[/IMG] [B][U][COLOR="#FF0000"][SIZE=4]Gerçek Çatışmalar Teorisi[/SIZE][/COLOR][/U][/B] Gerçek çatışmalar teorisi (realistle coflict theory), gruplar arası çatışmalar konusunda ortaya atılmış görüşlerden biridir. Muzaffer Şerif (1966) tarafından öne sürülen bu görüşe göre, önyargı ve ayrımcılığın temel nedenlerinden biri, sınırlı kaynakları elde etmek için girişilen mücadeledir. İki grup arası ilişkilerin kalitesi, gerçek bir çıkar çatışmasının bulunup bulunmamasına bağlıdır. Kaynakların sınırlı olduğu bir bağlamda, gruplar arası rekabet iç grup yanlılığına yol açmaktadır. İki grup arasında işbirliği olduğunda, gruplar arası algı ve davranışlar da olumlu olmaktadır; rekabet bulunduğunda ise dış gruba karşı olumsuz tutum ve davranışlar gelişmektedir. Şerifin 'Hırsızlar Mağarası' adıyla tanınan çalışmaları, ortak projeler yönünde işbirliğinin, gruplar arası ilişkilerin iyileşmesini sağladığını ortaya koymaktadır. Sınırlı kaynaklara sahip olma yönündeki rekabet ne kadar büyükse, önyargılar, ayrımcılık ve düşmanlık da o kadar büyük olmaktadır. Ülkemizde köyler arasında mera paylaşımı yüzünden çıkan çatışmalar ve bunun doğurguları, gerçek çatışmalar teorisi çerçevesinde açıklanabilir. [IMG]http://i.imgur.com/BTr4H.gif[/IMG] [B][U][SIZE=4][COLOR="#FF0000"]Geştalt Teorisi[/COLOR][/SIZE][/U][/B] Geştalt teorisi, bir eşya veya olayın anlamlandırılmasında, uyaran veya biçimlerin bütünsel algısını vurgulayan görüş olarak tanımlanabilir. Yüzyılın başlarında Almanya'da Wertheimer, Koffka ve Köhler tarafından geliştirilen bu teori, yüzyılın başında psikolojiye hakim olan 'psikofizik'e (algı, bellek ve benzeri psişik edimleri refleks, duyum ve imaj terimleriyle, yani basit biyolojik olgularla açıklayan yaklaşım) bir tepki olarak doğmuştur. Psikoloji tarihinde Önemli bir yeri olan geştalt teorisine göre, tüm zihinsel edimlerde anlam, durumun bütününün algısından çıkar, eğer parçalara ayırarak, öğelere bölüp sonra toplayarak yaklaşılırsa, anlam gözden kaçar. Bütün parçalarının toplamından fazladır. Bunun ilk örneklerinden biri XIX. yüzyıl sonunda Ehrenfels tarafından verilmiştir. Eğer bir melodiyi algılıyorsak ve tanıyorsak, bu, onu oluşturan notalardan her birini öğrenip bellekte tuttuğumuzdan değil, notalar arası harmoniyi, melodiyi veren yapıyı bellekte tuttuğumuzdandır. Partisyonu bir başka tonaliteye naklederek notaları değiştirebiliriz, ama melodi aynı kalır. Melodinin algısı, notalarının ardışık algısı değildir, notaların oluşturduğu orijinal bütünün algısıdır. Algılamak, bir biçimin, bir geştaltın tanınmasıdır. Bu yaklaşım, algı sorunlarının, örneğin illüzyonların açıklanmasında ('doğru biçim' ihtiyacı, bazı şekillere üçüncü boyut eklenmesine yol açmaktadır, vb.), doğal bir bütünlüğün söz konusu olduğu ve her bir fonksiyonun bitişik fonksiyonlarla birlikte ele alınması gereğinin duyulduğu alanlarda (nöroloji, bellek, zeka, vb.) önemli bir uygulama alanı bulmuştur. Geştalt teori, sosyal psikoloji alanında Kurt Lewin'in etkisiyle ve Asch, Şerif, vb. öncü sosyal psikologların çalışmalarıyla önemli bir yer kazanmıştır. Halen 'global algı - analitik algı' tartışmalarında güncelliğini korumaktadır. [IMG]http://i.imgur.com/BTr4H.gif[/IMG] [B][U][COLOR="#FF0000"][SIZE=4] Günah Keçisi Teorisi[/SIZE][/COLOR][/U][/B] Günah keçisi teorisi (scapegoat theory), iç grup yanlılığını, bir früstrasyon yaşayan bireyin, früstrasyon kaynağı çok güçlü veya etkilenemez olduğu zaman, saldırganlığını, nispeten daha zayıf olan bir dış grubun üyelerine doğru yöneltmesiyle açıklayan görüştür. Literatürde mevcut en önemli günah keçisi teorilerinden birisi Girard (1982) tarafından ortaya atılmıştır. Tarihsel perspektifte mitsel-ritüel toplumlardan itibaren pek çok kıyım olayını ve öyküsünü gözden geçiren Girard'a göre, günah keçisi anlayışı, kriz fikriyle bağlantılıdır; bir toplumda, tüm insanlar aynı şeyi arzuladığında, büyük çapta bir mimetizm meydana geldiğinde ve bu arzular gerçekleşmediğinde, nihayet grubun tüm üyeleri, ortak arzularından vazgeçme konusunda anlaşamazlarsa ve bir kurban feda ederek kolektif katarsise varamazlarsa, toplumun iç dayanışması çatlar ve sosyal birliği bozulur. Tüm mitolojilerde, örneğin Ödip mitosunda, bir kurban vererek krizden çıkmayı öngören bir toplum yasası anlayışı vardır; bir kişi feda edilerek tüm diğerleri kurtulur. Girard'ın çözümlediği tarihsel olgulardan biri, XIV. yüzyıl ortalarında Fransız şairi Guillaume de Michaut'nun Jugemenî du Roy de Navarre adlı kitabında anlattığı felaketlerle ilgilidir; şairin anlattığına göre gökte birtakım işaretler vardır; taşlar yağmur gibi yağar; insanları öldürür; yıldırımlar şehirleri harabeye çevirir; pek çok insan ölür; bu ölümlerin bir kısmı Yahudilerin ve onların Hıristiyanlar arasındaki suç ortaklarının eseridir; nehirleri ve su kaynaklarını zehirleyerek bunu yapmışlardır. Ama ilahi adalet buna son verir; halka suçluları gösterir ve halk Yahudilerle suç ortaklarını toptan halleder, vs. Öykünün gerçek dışı yanları ortadadır; ama pek çok diğer tarihsel kaynak, bu tür olayların (Yahudi kıyımı) yaşandığını doğrulamıştır. Olayların cereyan ettiği zaman, veba salgınlarının başlangıç yılları olarak düşünülebilir; bu yıllarda, veba epidemisinin terörüyle ve Yahudilerin sulara zehir kattığı fısıltılarıyla gözü dönmüş kalabalıkların kolektif saldırganlıktan vardır. Ortaçağ toplulukları, vebadan öylesine ürkmektedirler ki, adını bile anmamaktadırlar; olabildiğince uzun zaman vebadan sözetmezler ve gerekli önlemleri de almazlar. Çaresizlikleri öylesine büyüktür ki, hakikati itiraf etmek, durumla başa çıkmaktan ziyade normal hayata benzeyen her şeyden vazgeçmek ve toplumu dağıtıcı etkilere teslim olmakla eş anlamlıdır. Bu durumda halkın tümü bu tür bir körlüğe gönüllü katılır. Bu umutsuzca apaçıklığı inkâr etme isteği, günah keçisi aramaya elverişli bir ortam yaratır. Aynı şey La Fontaine'in Vebalı Hayvanlar fablında da vardır; burada da kolektif bir görmezlikten gelme söz konusudur; veba, tanrının bir cezası olarak yorumlanır. Felaketten kurtulmanın yolu, suçluyu keşfetmek ve cezalandırmak ya da kutsallığa feda etmektir. Kuşkusuz bu bakış açısı kurbanın değil, kıyımı yapanların perspektifidir; kıyım yapanlar şiddet eylemlerinin haklılığından emindir; kendilerini "adaletin kılıcı" olarak görürler; suçlu kurbanlara ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla kıyımlarını saklama gereği duymazlar. Girard, diğer bazı günah keçisi bulma olaylarını; örneğin kalabalıklar tarafından doğrudan ortaya konan şiddet hareketlerini (kara veba salgınları sırasında Yahudi katliamları) veya biçimlerinde yasal, fakat aşırı tahrik olmuş bir kamuoyunun teşvik ettiği kolektif rezonanslı şiddet hareketlerini (büyücü avı türündeki kıyımlar) dikkate alarak, kıyım olaylarında birtakım ana-çizgiler ayırteder: Toplumda krizin gerçek olması; şiddetin gerçek olması; kurbanların onlara atfedilen suçlar nedeniyle değil, krizle çağrışımlı olabilecek bir yakınlık ve "kurban işaretleri" nedeniyle seçilmiş olması; krizin sorumluluğunun kurbanların üzerine atılması ve bunlar üzerinde eylemde bulunarak "kirlettikleri" topluluktan ihraç edilmeleri, kovulmaları veya katledilmeleri. Kriz dönemleri, bir yandan normal kurumların zayıflamasını, öte yandan kalabalıkların oluşmasını kolaylaştırıcı dönemlerdir; bu dönemlerde kendiliğinden bir araya gelen popüler topluluklar, zayıflayan kurumların yerini alabilir veya onları etkileyebilirler. Şiddetin hedefi olan kişi veya topluluklar, günah keçileridir. Günah keçisi terimi, eş zamanlı olarak, kurbanların suçsuzluğunu, onları hedef alan kolektif bir kutup oluşmasını ve bu kutup oluşturan insanların kolektif erekselliğini ifade eder. Kıyımın olduğu her seferinde, kıyımı yapanların yaşadıkları krizi açıklama ve krizden kurtulma yolu hep aynıdır: Suçluları ya da krizin sorumlularını bulmak. Etnologların ilgilendiği "ilkel" toplumlarda, herhangi bir salgın hastalık ortaya çıktığında, ilk akla gelen şey bazılarının topluluk kurallarını çiğnemiş olmalarıdır. Potansiyel günah keçileri, genelde diğerlerine kıyasla görünür özelliklere (kambur, topal, cüce, esmer, siyah, vb.) sahip olanlardır. Günah keçisi, arkaik toplumlarda, bir başkasının yerine kurban edilen biridir, yani bir ikamedir. Bir şefin günah işlediğinde, günahlarından arınması ve affedilmesi için seçilmiş bir kurbandır ve bu anlamda adalet sisteminin bir gereğidir. Zamanla bunun yerine hukuki bir sistem yerleşmiş ve kurbandan vazgeçilmiştir (Bu gelişmenin başlıca evreleri, Roma Hukuku, Hıristiyanlık ve nihayet yurttaşların hukuk planında eşitliğini öngören 1789 Devrimi olarak belirtilebilir). Ama toplumların kriz anlarında, bir kurban aranması olgusu varlığını sürdürmektedir. Girard'a göre mitoslar, 'kıyım metinleri'dir. Genellikle kıyımcıların ağzından anlatılmışlardır ve masum değildirler. Bu tür mitoslar, kahramanları değiştirilir, yer ve tarihleri belirtilmez ise ve kabaca bir makyajı yapılıp anlatılırsa, kolayca çağdaş olgular olarak algılanacaktır. [IMG]http://i.imgur.com/BTr4H.gif[/IMG] [B][U][COLOR="#FF0000"][SIZE=4] Heider'in Atıf Teorisi[/SIZE][/COLOR][/U][/B] Heider (1944, 1946 ve 1958), modern sosyal psikolojiye geştaltçı perspektifi getiren sosyal psikologlardan biridir. İnsan davranışlarını birbirinden az çok bağımsız bir tepkiler dizisi gibi değil, bilişsel bir bütün olarak gören Heider, kişiler arası ilişkilerin algısını, bilişsel tutarlılık kavramına dayanarak incelemiştir. Ona göre, söz konusu ilişkileri bireyler, çevreleri hakkında dengeli bir görüş sahibi olacak şekilde örgütlemektedirler. Bu şekilde yapılandırılmış bir temsil alanının oluşması için bireyin, çevresindeki öğeleri anlamlandırması gerekir ve bu gereklilik, atıflar yoluyla sağlanır. Atıf, herhangi bir olaya bir anlam verme, onun kaynağını saptama süreci ya da insanın gerçekliği kavrama ve onu öngörme, ona hakim olma sürecidir. Heider'in bakış açısında, atıflar, bireylerin belirli bir durumda mevcut verilerin ötesine geçmelerini, olaylara, davranışlara bîr anlam eklemelerini, yani "anlam düzeyinde artı-değer üretmeyi" (Deschamps ve ark. 1990) ifade etmektedir. Bu süreç, "bir jestten, bir mizaçtan, bir dispozisyondan veya bir objeden hareketle kişinin kendi durumu veya bir başkasının durumu hakkında bir yargıda bulunması, bir çıkarsama yapması, bir sezgi, bir duygu, bir nitelik çıkarmasıdır" (Moscovici, 1972). Olaylara bir neden bularak çevreyi tutarlı ve istikrarlı bîr şekilde algılamayı sağlayan bir açıklama çabasıdır. Sosyal gerçekliğin, örtük/zımni bir faktör analizi yoluyla nedensel bir yorumudur, kendiliğinden ve naif istatistiksel analizidir. Heider'a göre bu analiz, olay ve davranışlara, kişisel olan veya olmayan nedenler yükleyerek yapılmaktadır ve kişisel nedenler (birisinin bir şeyle vurması) esas olarak 'niyet' faktörüne dayandırılmaktadır. Genellikle nedensel açıklamalarda çevresel nedenlerden ziyade, kişisel nedenler öne çıkarılmaktadır. Fakat neden atıfları, keyfi bir nitelik taşımamakta, bireyin herhangi bir yargısının diğer yargı ve beklentileriyle tutarlılık göstermesini isteyen bilişsel dengenin korunması ilkesine uygun bir tarzda gerçekleşmektedir. Bu anlamda atıf süreci, belirli bir motivasyon temelinde cereyan etmektedir: Çevresel değişikliklerin arkasında değişmeyeni bulma ve böylece çevresel istikrarı, bilişsel dengeyi koruma gibi... [IMG]http://i.imgur.com/BTr4H.gif[/IMG] [B][U][COLOR="#FF0000"][SIZE=4]Herzberg İki Faktör Teorisi[/SIZE][/COLOR][/U][/B] Motivasyon alanında ortaya atılan içerik teorilerinden biridir (Herıberg's Motivation-Hygiene Theory veya Two-Factors Theory). Herzberg'in (1959) temel tezine göre, iş yerinde bazı faktörler doyumla, bazı faktörler de duyumsuzlukla ilgilidir. Dolayısıyla ihtiyaçlar iki ayrı çizgi (continuum) üzerinde yer alırlar. Herzberg bizzat işin kendisine ve kişinin gelişmesine bağlı olan doyum faktörlerini, 'içsel faktörler' ya da 'motivasyon faktörleri' olarak nitelemiştir; başarı, saygınlık, iş, sorumluluklar ve terfiler bu grupta yer alırlar. Buna karşılık işe karşı olumsuz tutumlarla ilişkili duyumsuzluk faktörlerine, 'dışsal faktörler' ya da 'hijyen faktörleri' adını vermiştir; işletmenin yönetimi ve politikaları, ücret, iş ilişkileri ve iş koşulları, bunlar arasında yer alır. Kısaca belirtmek gerekirse, bu teoriye göre insanda iki tür ihtiyaç vardır. Hayvanlarla ortak olan birinciler, zor ve acı veren durumlardan kaçınmakla ilgilidir. İkinciler, insana özgüdür ve psikolojik olarak gelişmekle ilgilidir. Hijyen faktörleri, Maslow piramidinin ilk iki basamağına (fizyolojik ve güvenlik) ve Alderfer'in varoluş ve sosyallik ihtiyaçlarına tekabül etmektedir. [IMG]http://i.imgur.com/BTr4H.gif[/IMG] [B][U][COLOR="#FF0000"][SIZE=4]Kavramsal Bağımlılık Teorisi[/SIZE][/COLOR][/U][/B] Schank (1975) tarafından ortaya atılan bu teori (conceptual dependency theory), cümlelerin anlamının temsilini konu almakta ve anlamı aynı olan iki cümlenin bir tek temsilinin bulunduğu görüşünden hareket etmektedir. Bu temel önermeye göre, bir cümledeki örtük enformasyonun, cümlenin anlamının temsilinde açık seçik (explicit) olması gereklidir. Dil karşısında olabildiğince nötr bir temsile (cümlelerin anlamının temsili) ulaşmak isteyen Schank, bu temsili, kavramları ve kavramlar arası ilişkileri kapsayan bir kavram olarak tanımladığı 'kavramsallaştırma' kavramıyla karşılar (Bloch, 1997) ve üç temel kavram tipi ayırdeder: Nominal kavramlar, eylem kavramları ve dönüştürücü kavramlar. Ona göre tüm bu kavramlar, bir takım kurallar çerçevesinde birbirine bağlanır ve bağımlı hale gelir. Schank'in nihai amacı, cümle ve metinlerin temsili yoluyla doğal dilin yapay zeka çerçevesinde simülasyonunu başarmak ve tüm dilleri anlayabilecek bir program geliştirmektir. [IMG]http://i.imgur.com/BTr4H.gif[/IMG] [COLOR="#FF0000"][SIZE=4][B][U] Kendini Algılama Teorisi[/U][/B][/SIZE][/COLOR] 1970'li yıllarda Bem tarafından formüle edilen bu teori (self-perception theory), bireylerin kendilerini daha iyi tanımayı nasıl öğrendiklerini konu almaktadır. Atıf konusunda benliğin analizinde önemli bir katkı sağlayan bu teori, iki postülaya dayanmaktadır: Bireyler, kendi tutumlarını, duygularını ve benzeri içsel durumlarını, kendi davranışlarından ve bu davranışların içinde yer aldığı koşullardan hareketle yordayarak tanırlar. İçten gelen işaretler belirsiz, zayıf ve güç yordanır oldukları ölçüde birey, işlevsel olarak, tıpkı bir dış gözlemcinin konumundadır, yani o da kendisini tanıma çabasında iken, dış gözlemcinin ona baktığı gibi bakar ve dışa yansıyan işaretlerden çıkarsama yapar. Özetle bu teori, insanın kendisini bir gözlem objesi gibi aldığını ve kendi tepkilerine ve tutumlarına bakarak yorumda bulunduğunu öne sürmektedir. Kendini algılama teorisi, bilişsel çelişki teorisine ve bireyin kendine atıfları konusuna getirdiği farklı bakış ya da katkılar bakımından da sıklıkla tartışılmaktadır. Bem, bireyin tutumuna aykırı bir davranış yapmasının, onda iç gerilimi azaltmaya yönelik bilişsel bir çabaya yol açtığı fikrini temelsiz bulmaktadır. Ona göre bu durumdaki birey, kendi davranışını ve onu buna iten koşullan irdeler; en çok ücret ya da ödül alanların, tutum değişikliğine gitmemesini, buna karşılık az ücret veya ödülü az olanların tutum değiştirmesini doğal bulur. Festinger ve Carlsmith'in deneyinde denekler, davranışlarını ödülün sonucu gibi algılamakta ve dolayısıyla kendi gerçek tutumlarını yansıtmamaktadır. Eğer buna aykırı davranmışsa, önemli düzeyde bir Ödül aldığı içindir. Bern'e göre dış gözlemcilere, bu deneklerin davranışı ve deney koşulları açıklansa, onlar da aynı davranışları ortaya koyarlar. Nitekim Bem, gözlemci deneklere (aktör değil) durumun verilerini sunarak aktör konumundaki deneklerin ne tür çıkarsamalar yapacaklarını sorar. Bern'in denekleri (gözlemci), gerçek deneklerle aynı sonuçlan gösterirler (Bem, deneyinde, gözlemci deneklere, aktör deneklerin ilk tutumlarını belirtmemiş olması dolayısıyla eleştirilmiştir). [IMG]http://i.imgur.com/BTr4H.gif[/IMG] [COLOR="#FF0000"][SIZE=4][B][U]Kendini Değerlendirme Teorisi[/U][/B][/SIZE][/COLOR] Trope (1975, 1983) tarafından ortaya atılan bu teoriye (self-assessment theory) göre, belirli bir ustalık veya beceri konusunda kendinden emin olmayan bireyler, açık seçik bir bilgi verecek işleri yaparak kendilerini test etme eğilimi gösterirler. Teşhis değeri yüksek olan bu işler, söz konusu ustalık konusunda bireyin belirsizlik derecesini azaltır veya giderirler. [B][U][SIZE=4][COLOR="#FF0000"][IMG]http://i.imgur.com/BTr4H.gif[/IMG] Kendini Doğrulama Teorisi[/COLOR][/SIZE][/U][/B] Swann (1983) tarafından ortaya atılan bu görüşe (self-verification theory) göre bireyler kendi haklarındaki olumlu ya da olumsuz görüşlerini doğrulayan kişileri, böyle olmayanlara tercih ederler. Çünkü bireyler, diğerlerinin kendilerine karşı nasıl davranacaklarını ön görme ve denetleme isteğindedirler. [IMG]http://i.imgur.com/BTr4H.gif[/IMG] [COLOR="#FF0000"][SIZE=4][U][B]Kendini Sunma Teorileri[/B][/U][/SIZE][/COLOR] Kendini sunma, kendini uyarlama, kimlik sunumu, görüntü verme, imaj oluşturma, izlenim oluşturma gibi birbiriyle ilişkili bir dizi olgu ve kavram, sosyal psikolojide yakın yıllarda gelişen bir araştırma alanının yapı taşlarını oluşturmaktadır. Bireylerin bu olgular çerçevesindeki davranış ve etkinliklerini açıklamak üzere ortaya atılan çeşitli yaklaşımlar, kendini sunma teorileri olarak gruplandırılabilir ve bu bağlamda Goffman'ın Tiyatro Yaklaşımı, Tedeschi ve arkadaşlarının İzlenim Yönetimi Teorisi, Alexander'ın Durumsal Kimlikler Teorisi, Jones'un Kendini Sevdirme Teorisi zikredilebilir. Tiyatro Yaklaşımı, sosyal yaşamı ve kişiler arası ilişkileri, bireylerin çeşitli rolleri oynadıkları bir tiyatro gibi kavramlaştırmak-tadır. Burada rol, bireylerin kendilerini dışa yansıtma bakımından seçtikleri sözel ve sözel olmayan davranışlar bütününü kapsamaktadır. Goffman'a göre her insan çok sayıda kimliğe, yani bir kimlikler repertuvarına sahiptir ve muhatapların durumuna veya koşullara göre bunlardan biri oynanır, yani o rolün görüntüsü verilir. İzlenim Yönetimi Teorisi (Impression Management Theory), kişiler arası ilişkiler, insanların saygınlıklarını korumak amacıyla birbiri üzerinde güç sahibi olma eğilimine dayandırılır. Uygun ve tutarlı görüntüler verme, bunu sağlamanın en önemli yollarından biridir. Durumsal Kimlikler Teorisi (Theory of Situtited Identities), her sosyal ortanı veya kişiler arası ilişki bağlamı için, sosyal davranışın o ortama uygun bir kalıbının olduğu fikrine dayanır. Bu davranış kalıbı, durumsal kimliği ya da duruma uygun kimliği ifade eder. Her insan sosyal ilişkilerinde kendisi için en uygun durumsal kimliği oluşturmaya çalışır. Kendini Sevdirme Teorisi ya da bir başka adıyla Stratejik Kendini Sunma Teorisi de, kişiler arası ilişkileri, bir diğerine ödül veya ceza verebilme kapasitesi anlamında güç elde etme çabası olarak açıklar. Kendini sevdirme ve bu amaçla ideal görüntüler sergileme, nispeten zayıf olanların gücü elde etmesinin önemli bir yoludur. [IMG]http://i.imgur.com/BTr4H.gif[/IMG] [B][U][COLOR="#FF0000"][SIZE=4] Kohlberg Moral Gelişim Teorisi[/SIZE][/COLOR][/U][/B] Kohlberg'in moral gelişim teorisi, insanın sosyal gelişimi alanında ortaya konmuş son derece kapsamlı bir çalışmanın ürünüdür. Bu teoriden hareket ederek gerçekleştirilmiş 5000 civarında araştırma sayılmaktadır (Clouse). Teorinin son hali (1987), her biri üç dilemma içeren üç paralel mülakat formu çerçevesinde kişilerle birebir yapılan görüşmelerin karmaşık bir kodlama sistemine değerlendirilmesini öngörmektedir. Söz konusu ikilemler, hipotetik niteliklidir: Örneğin, özetle 'Heinz'ın karısı hastadır; tedavi için gerekli ilacı almaya yeterli parası da yoktur ve ilacı fahiş fiyatla satan eczacı da indirim yapmamaktadır. Heinz, karısının hayatını kurtarmak için eczacının laboratuvarına girer ve karısına gerekli ilacı çalar'. Görüşülen kişilere Heinz'ın haklı olup olmadığını, nedenleriyle birlikte açıklamaları istenir. Veya 14 yaşında bir genç olan Joe, bir kampa katılmayı istemektedir; babası ona bizzat kendisi para biriktirdiği takdirde izin vereceğine dair söz vermiş ve Joe da gazete dağıtımında çalışarak gerekli parayı biriktirmiştir. Fakat kamp öncesi babası fikrini değiştirmiş ve arkadaşlarının düzenlediği bir balık avı partisine katılmaya karar vermiştir; ancak para sıkıntısı vardır ve oğlundan kamp parasını ister. Kamptan vazgeçmek istemeyen Joe babasının isteğini reddetmeyi düşünmektedir'. Kişilere Joe'nun babasına parayı vermesinin gerekli olup olmadığı, babanın vaadini yerine getirmesinin zorunlu olup olmadığı gibi sorular sorulur. Cevaplar 6 aşamalı karmaşık bir moral gelişim sistemine göre değerlendirilir. Özetle birinci aşamada, davranışları sonuçlarına (ödül ve ceza) ve otoriteye itaata göre yargılama anlayışı (heteronom ahlak anlayışı); ikinci aşamada kişinin ihtiyaçlarını, çıkarını esas alan, diğeriyle ilişkileri sadece alışveriş mantığıyla yürüten ve karşılıklı takasla sınırlandıran ('Ben sana, sen bana') (bireysele! ve araçsal ahlak anlayışı); üçüncü aşamada aile ve benzeri aidiyet grupları çerçevesindeki kişiler arası ilişkilere odaklasan, diğerlerini memnun etmeyi hedefleyen ve yaygın normlara uymayı yücelten (kişilerarası normatif ahlak anlayışı); dördüncü aşamada toplumun genel işleyişini dikkate alan, yerleşik kuralları ve mevcut düzeni koruyucu ve destekleyici, görev odaklı (sosyal sistem odaklı ahlak anlayışı); beşinci aşamada sosyal çevreyi, toplum menfaati, insan haysiyeti ve saygınlığı gibi genel ilkelere göre yargılayan (insan haklan ve kamu çıkarına odaklı ahlak anlayışı) ve çok az sayıda kişinin ulaştığı altıncı aşamada, sosyal düzenin kurallarından az çok bağımsız olan, vicdanın sesi olarak ifade edilen, genel soyut etik ilkelere dayanan ve evrensellik içeren bir ahlak anlayışı söz konusudur. Kohlberg'in felsefi temelinde Rawls'ın prosedüral adalet anlayışının bulunduğu söylenebilir. Zira ahlak anlayışını, sosyal norm ve kurallara pasif bir şekilde itaat etmeyi ve geleneklere eleştirisiz saygı göstermeyi, vazeden töresel/uzlaşımsal bir moral anlayışdan farklı olarak, her yerde aynı olan bir rasyonellik üstüne kurmaktadır. Ona göre moral, evrenseldir, toplumlardaki uzlaşmaları (konvansiyon) aşar, kişinin çiğnenemez haklarına gönderir. Gerçekten doğru olan bir moral yargı, kişilerin birbiriyle çıkar ilişkileri dışında veya birbirini bilmeksizin vardıkları bir yargıdır, daha somut bir deyişle birbirlerinin yaşını, cinsiyetini, sosyal veya ekonomik statüsünü dikkate almadan oluşturdukları yargıdır. Bu perspektif, Aydınlanma felsefesine uzanan bireyselci bir moral anlayışın perspektifidir. Çünkü bireysel hakların, sosyal gereklere, normlara veya uzlaşmalara kıyasla öncelikli olduğu görüşünü taşımakta ve sosyal aidiyetlerinden sıyrılmış özerk bir birey kurgusuna dayanmaktadır. Tostain (1999), Kohlberg Teorisi ve benzeri ahlak teorilerinde, insanların içinde hareket ettikleri somut durumları dikkate alarak niçin bu durumlarda şu ya da bu davranışın ortaya çıktığım açıklayacak; ahlak gelişiminde evrenselcilik-görecelikcilik (ya da kültüralizm) karşıtlığını aşmayı sağlayacak; insanların ahlaki gereklere uyma veya uymamasında eğitim pratikleri, iktidar biçimleri ve sosyal normların ortaklaşa etkilerini gösterecek psiko-sosyal bir bakış açısının eksik olduğunu öne sürmüştür (Vandenplas- Holper, 1999). [/COLOR][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
En iyi yönetim şekli?
Cevapla
Forumlar
Güncel
Felsefe / Psikoloji
Psikolojide Teoriler
Top