Prenses Melissa ve Benekli

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Prenses Melissa ve Benekli

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, pireler berber, develer tellal iken yeşillikler içinde güzel bir ülkede yaşayan bir prenses varmış. Prensesin ismi Melissa imiş.

Prenses her gün yatağından kalkar, güzelce bir gerindikten sonra odasının penceresinden içeri giren güneşe doğru bakar ve güzel güneşli günü kaçırmamak için yatağından hızla çıkıp giyinirmiş.

Dadısı Güldeste gelmeden bütün eşyalarını bir güzel toplar, giysilerini katlar ve sabah kahvaltısı için de her zamanki gibi ayıcığı Domi’yi yanına alırmış. Güldeste Dadı, beyaz saçlarını her zaman topuz yapan çok iyi kalpli, bir yaşlı kadınmış. Prenses Melissa’nın babasına, amcalarına da O dadılık yapmış.

Güldeste Dadı odaya girmiş.

- Günaydın Prenses.

- Günaydın, Dadıcığım.

- Yine her zamanki gibi eşyalarını ben gelmeden önce toplamışsın güzeller güzeli. Söyle bakalım bugün kahvaltıda ne yemek istiyorsun?

- Her zamankinden Dadıcığım. Biliyorsun en çok yağ, reçel, zeytin ve peynir seviyorum ve biraz da yumurta, demiş Melissa.

- Ben de öyle tahmin etmiştim demiş Güldeste dadı. O zaman seni güzel bir kahvaltı bekliyor. Bir bardak dolusu da ılık süt. Hadi geç kalmayalım.

Prenses Melissa ve Güldeste Dadı, Saray’ın göle bakan yemek odasında kahvaltılarına başlamışlar. Gölün üstünde kırlangıçlar uçuyor, kelebekler ise göl kenarındaki renkli çiçeklere konarak sabah gezintilerini yapıyorlarmış.


- Dadıcığım, bugün de kuzulara bakmaya gidebilir miyiz, diye sormuş Melissa.

- Tabii, kahvaltıdan sonra hem kuzulara bakarız, hem de babanın sana doğum gününde armağan ettiği Midilli’ye havuç yediririz, diye cevaplamış Güldeste Dadı.

Prenses Melissa hiç bir zaman tabağında yemek bırakmazmış. Bu sebeple her zaman tabağına yiyebileceği kadar yemek koyarmış. Eğer artan parçalar olursa da onları da küçük bir mendilin içine alıp sokaktaki karnı acıkmış hayvanlar için çimenlerin üzerine bırakırmış.


Kahvaltıdan sonra Melissa ve Güldeste Dadı, ahırlara gidip kuzulara ve Midilli’ye bakmışlar. Prenses Melissa kuzuları çok seviyormuş. Üç kuzu onlar geldiğinde hala yaşlı çınar ağacının çevresinde koşarak oyun oynuyorlarmış. Prenses Melissa’yı görünce tanıyıp çok sevinmişler. Üçü birden “Meeee” diyerek Prenses Melissa’nın yanına gelmişler. Prenses Melissa da onlar için mutfaktan aldığı yeşillikleri vermiş. Üç kuzu keyifle yeşillikleri yerken Prenses Melissa onların bembeyaz pamuk gibi tüylerini okşamış ve onlara sarılmış. Sonra da Midilli Domi’ye gitmişler. Kahverengili beyazlı lekeleri olan Midilli Domi, Prenses Melissa’yı görür görmez kişnemeye ve sevincinden yerinde duramamaya başlamış. Prenses Melissa da ona getirdiği havucu ikram etmiş. Domi havucu yemeden önce her zamanki gibi Prenses Melissa’nın yanağını yalamış. Güldeste Dadı ;

- Domi, yine sana teşekkür ediyor, Prenses, demiş.

- Evet, Dadıcığım. Ben de O’na. Çünkü beni her zaman çok güzle karşılıyor.

Bütün bir öğleden önce Prenses Melissa ve Güldeste Dadı göl boyunca yürümüşler, papatyaları koklamışlar ve Ahçı Muzo için de çilek toplamışlar. Ahçı Muzo bu çileklerden Prenses Melissa’nın en sevdiği çilekli reçeli yapacakmış. Prenses Melissa bir ara Güldeste Dadı’ya dönüp sormuş;


- Reçel nasıl yapılıyor, Dadıcığım.

- Reçel mi, Prenses? Biraz şeker, su, limon ve çilekle, demiş Güldeste Dadı.

- Hepsi bu mu? Çok kolaymış ben de yapabilirim o zaman, diye cevap vermiş Prenses Melissa.

- Güldeste Dadı gülerek, hayır küçük bayan. Henüz yaşın mutfağa girmek için küçük. Ama ileride eminim Ahçı Muzo ile çok güzel çilekli reçeller yapacaksınız. Ama iyi reçel yapmak o kadar da kolay değildir, demiş.

Prenses Melissa ve Güldeste Dadı öğle yemeği için Saray’a dönmeye karar vermişler ve Saray’ın kapısına tam gelmişler ki, çimenlerin içinde bir kıpırtı farketmişler. Güldeste Dadı Prenses Melissa’yı arkasına alıp çimenleri içine doğru bakmış. Çimenlerin içinde yeni doğmuş küçücük bir kedicik duruyormuş.

- Aaa yavru bir kedi, demiş Güldeste Dadı.

- Çok güzel gözüküyor değil mi Dadıcığım, demiş Prenses Melissa.

- Ama annesi nerede, diye sormuş Güldeste Dadı. Annesini bulmalıyız, baksana çok acıkmış. Süt emmesi lazım.

Güldeste Dadı ve Prenses Melissa yarım saat boyunca bütün çimenlikte anne kediyi aramışlar ama bulamamışlar. Güldeste Dadı, bunun üzerine yavru kediciği alıp önlüğünün geniş cebine koymuş.



- Prenses Melissa, yeni arkadaşına hoşgeldin diyebilirsin. Anlaşılan bu küçük kediciğin annesi yok. O’na artık sen bakacaksın demiş, Güldeste Dadı.

- Ben mi, diye sormuş Prenses Melissa.

- Evet sen. Artık bir kedi yavrusuna bakabilecek kadar büyüdün. Hem çok da neşeli olacak. Şimdiden O’na bir isim aramanı tavsiye ederim sana, demiş.

Prenses Melissa üzerindeki şaşkınlığı attıktan sonra, yeni bir arkadaşı olmasından dolayı çok sevinmiş. Yavru kedide çok güzelmiş. Beyazlı, sarılı, süt kahveli lekecikler varmış kürkünde. Gözleri de yeşilmiş. Güldeste dadı ve Melissa önce yavru kediyi doyurmuşlar. Ahçı Muzo’dan bir kase ılık süt alıp yavru kediye vermişler ve sonra da biraz buğulama balık eti. Yavru kedicik, o kadar acıkmış ki, tabağına konulanları silip süpürmüş. Sonra da patileri ile bir güzel ellerini ve yüzünü temizlemeye koyulmuş. Temizliği bittikten sonra Prenses Melissa ve Güldeste Dadı’nın bacaklarına kafasını sürtüp mırmırlamaya başlamış.


- Dadıcığım, ne demek istiyor?

- Yemek verdiğin ve O’na iyilik yaptığın için çok mutlu oldu. Mırmır diye ses çıkararak hem sevincini hem de sana minnetini dile getiriyor. Neden sen de onun başını okşamıyorsun. Eminim ikinizin de çok oşuna gidecek, demiş Güldeste Dadı.

Prenses Melissa, öğle yemeğinden önce yavru kediciği sevmiş ve onunla oynamış. Güldeste dadı ve Prenses Melissa öğle yemeklerini yerken yavru kedicik de pencere kenarındaki kabarık yastıklardan birinin üzerine çıkıp uyumaya başlamış.

- Dadıcığım, ama daha akşam olmadı. Yavru kedicik neden uyudu?

- Çünkü demiş, Güldeste dadı. Kediler bizlerden daha fazla uykuya ihtiyaç duyarlar ve günün büyük bir çoğunluğunda uykuda olurlar. Ama uykularını aldıktan sonra senden benden daha hızlı ve atik olurlar demiş.

- Dadıcığım biliyor musun? Ona bir isim buldum, demiş Prenses Melissa.

- Öyle mi, çok merak ettim nedir, diye sormuş Güldeste Dadı.

- “Benekli” demiş, Prenses Melissa. O kadar güzel benekleri var ki. Ona “benekli” ismini koymak istiyorum.

- Çok güzel bir isim bulmuşsun demiş Güldeste Dadı. “Benekli”. O’na çok da yakıştı.


İlerleyen günlerde, Prenses Melissa, Benekli’ye çok özenli bakmış. Yemeğini zamanında vermiş, su kabına her zaman taze su koymuş. Onunla oynamış. Yemek kaplarını yıkaması için Ahçı Muzo’ya götürmüş. Benekli de kısa zamanda büyümüş. Bıyıkları ve tüyleri daha bir uzamış ve daha bir güzelleşmiş.

Bir sabah, Güldeste Dadı, Prenses Melissa’nın odasına girmiş ve

- Prenses, bugün çok güzel bir gezi programımız var. Hemen hazırlanmalısın.

- Öyle mi, nereye gideceğiz Dadıcığım, demiş, Prenses Melissa.

- Ormanın içindeki o güzel dere kenarında birlikte kahvaltı yapacağız ve şansımız yaver giderse ceylanları da görebiliriz.

- Gerçekten mi, çok sevindim demiş Prenses Melissa ve sevincinden koşmaya, zıplamaya başlamış.


- Dur dur bakalım küçük hanım, demiş gülerek Güldeste Dadı. Önce öğle güneşinden korunman için şapkanı giymelisin.

- Benekli’yi de götürebilir miyiz Dadıcığım demiş, Prenses Melissa.

- Dur bir düşüneyim demiş Güldeste Dadı. Aslında büyük bir kedi ormana götürülmez. Zira uzaklaşıp kaybolabilir. Ama Benekli daha küçük ve yanımızdan ayrılmaz, biz de göz kulak oluruz. Evet olabilir demiş. Benekli’yi de yanımıza alalım.


Güldeste Dadı ve Prenses Melissa hemen hazırlanmışlar. Şapkalarını giyip, sabah kahvaltısının bulunduğu sepeti ve çimlere serilmek üzere örtülerini yanlarına almışlar. Sepet ve örtüyü Güldeste Dadı taşıyormuş. Benekli ise Prenses Melissa’nın kucağında imiş.

Saray’ın kapısında dört tane güzel kahverengi atın çektiği bir at arabası Prenses Melissa ile Güldeste Dadı’yı bekliyormuş. At arabasını süren Salim, Prenses Melissa’ya ve Güldeste dadı’ya arabaya binmelerinde yardımcı olmuş ve yolculuk başlamış. Yol çok güzelmiş. Prenses Melissa, her iki tarafı ağaçlarla kaplı yoldan geçerken, çok çeşitli orman kuşları görmüş. Bir sincap kestane ağacının üzerinden Prenses Melissa’ya göz bile kırpmış.

- Birazdan tahta köprüyü geçtikten sonra dere kenarına varacağız, Prenses demiş, Güldeste Dadı.

- Çok mutluyum demiş Prenses Melissa. Teşekkür ederim Dadıcığım.


Ama tam o sıra bir şey olmuş. Yol boyunca Prenses Melissa ile birlikte at arabasının penceresinden ormanı izleyen Benekli bir türlü yerinde duramıyormuş. Sanki bir şeylerden korkmuş gibi huzursuzlanmaya başlamış. Prenses Melissa ve Güldeste dadı ne yaptılarsa kar etmemiş. Benekli at arabasının içinde bir o yana bir bu yana sıçramaya başlamış. Prenses Melissa ve Güldeste Dadı, benekli’nin hastalanmış olmasından çok korkmuşlar. Ama birden Benekli pencerden dışarıya tüm gücüyle fırlamış. Güldeste dadı hemen arabacı Salim’ya bağırmış.

- Salim! Salim’ Dur, Benekli, pencereden dışarıya atladı.

At arabası tam da tahta köprüye varmışki, köpürüye bir metre mesafede Salim at arabasını durdurmuş. Güldeste Dadı ve Prenses Melissa, Salim’nın yardımını bile beklemeden bir an önce Benekli’yi bulmak için telaşla at arabasından çıkmışlar. Salim da at arabasını bir ağaca bağlayıp benekli’yi aramak için onlara yardıma gitmiş.

- Umarız çok uzaklara gitmemiştir, demiş Güldeste Dadı.

- Neden böyle yaptı dadıcığım, bir türlü anlayamadım, demiş Prenses Melisaa.

- Bilmiyorum, Prenses. Umarım hasta değildir.

Güldeste Dadı, Prenses Melissa ve arabacı Salim “Benekli! Benekli!” diye bağırarak yol kenarı boyunca yavru kediyi aramışlar. Aramaya başlayalı çok olmamış ki, Benekli’yi bir ağacın altında oturmuş onları beklerken bulmuşlar.

- Benekli, diye bağırmış Prenses Melissa. Neden böyle yaptın?

Prenses Melissa, Güldeste Dadı ve Salim hemen Benekli’nin yanına gitmişler. Prenses Melissa tam Benekli’yi kucağına almış ki, biraz ötelerinde duran tahta köprü büyük bir gürültü ile yıkılmaya başlamış.


- Aman Tanrım! Diye bağırmış Güldeste Dadı. Az kalsın köprüden geçecektik demiş.

- Ama Benekli kaybolunca durduk ve geçmedik, demiş Prenses Melissa.

- Bence Benekli bunu anlamıştı demiş, Güldeste Dadı.

- Benekli, bizi kurtarmak için mi kendini öylesine dışarı attın demek, demiş Prenses Melissa. Sen olmasaydın, belki de biz şimdi...

- Sen çok ama çok akıllı bir kediciksin Benekli demiş Güldeste Dadı.

- O’nn sayesinde kurtulduk demiş Arabacı Salim.

Güldeste Dadı, Prenses Melissa, arabacı Salim, Benekli’yi buldukları ağacın dibine örtülerini serip sabah kahvaltısını hazırlamışlar ve Benekli’yi de yanlarından ayırmayarak hep birlikte çok güzel bir sabah kahvaltısı yapmışlar. Benekli kelebekleri, arıları kovalamaktan yorulup uyumuş. Güldeste Dadı ve Prenses Melissa da Benekli’nin güzelliğini seyretmişler ve ona bir kez daha tehlikelerden onları koruduğu için teşekkür etmişler.
 
Top