• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu yarışma düzenlendi. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada katilmanizi bekliyoruz...

Osmanlı İmparatorluğu'nda Cemiyetler

Suskun

V.I.P
V.I.P


31746

Osmanlı İmparatorluğu'nda Cemiyetler



Osmanlı Amele Cemiyeti

Ameleperver Cemiyeti

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

Balıkesir Redd-i İlhak Cemiyeti

Cemiyet-i Müderrisin

Darülaceze

Donanma Cemiyeti

Filiki Eterya

Himaye-i Hayvanat Cemiyeti

Kozan Müdafaa-i Hukuku Cemiyeti

Kürdistan Teali Cemiyeti

Mavri Mira

Osmanlı Ressamlar Cemiyeti

Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti

Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

Türk Derneği

Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti

Wilson Prensipleri Cemiyeti

Yeşil Ordu Cemiyeti

Üsküdar Musiki Cemiyeti

İstihlası Vatan Cemiyeti

İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti

Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti






Osmanlı Amele Cemiyeti (Amele-i Osmani Cemiyeti)
1894-1895 yıllarında İstanbul'da Tophane fabrikalarında gizli olarak kurulmuş; 1908'den sonra Osmanlı Terakki-i Sanayi Cemiyeti ve daha sonra da Osmanlı Sanatkâran Cemiyeti adlarıyla legal olarak faaliyet gösterdiği sanılan işçi örgütü.

Osmanlı Amale Cemiyeti, Türkiyedeki işçilerin ilk sınıfsal örgütlenmelerinden biridir. Aydınlık dergisinde yayımlanan ve 1921 yılında yapılmış bir toplantıda "Agah'ın verdiği konferans" olarak nakledilen bilgilere göre, cemiyet II. Abdülhamid döneminde, baskıların yoğunlaştığı yıllarda, 4.000'i aşkın işçinin çalıştığı Tophane fabrikalarında gizli olarak kurulmuştu.

Kurucuları, "gördükleri insanlık dışı muameleden ötürü her şeyi göze almış olan" işçilerdi. Bunlar, aralarından 8 kişilik bir "heyet-i faale" (yürütme kurulu) seçerek güçlü bir örgüt oluşturmakla görevlendirdiler. Faaliyetini ancak bir yıl sürdürebilen cemiyetin kurucuları tevkif edilip sürüldüler. Bundan sonra işyerindeki işçiler de daha sıkı bir baskı altına alındı. Derneğin sürülmüş olan yöneticileri gizlice İstanbul'a geri dönerek 1901-1902 yıllarında işçileri yeniden toplantılar yapmaya teşvik ettiler. Bu toplantı ve tartışmalarda "işçiler kurtuluş günü için her türlü fedakârlıkta bulunacaklarını" dile getirdiler. Avrupa'daki sosyalist hareketle ilgili haberler Türkçeye çevrilerek dağıtıldı. Dernek Topkapı mezarlığında gizli bir toplantı yaptı, burada alınan kararlar ingiliz, Fransız ve Rus elçilikleri aracılığıyla padişaha duyuruldu. Daha sonra toplantıyı hazırlayanlar tutuklanıp işkenceden geçirildi. Derneğe önayak olanlar yurtdışına kaçtı.

II. Meşrutiyet'in ilanından ve II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesinden sonra Osmanlı Terakki-i Sanayi Cemiyeti adlı bir örgüt kuruldu. Yine adı geçen konferansta bu dernek Osmanlı Amale Cemiyeti'nin legal yoldan devamı olarak değerlendirilmektedir. Bu cemiyet de 1909 yılında çıkartılan Cemiyetler Kanunu'na uymadığı, içinde askerleri barındırdığı gerekçesiyle kapatılmış, yerine 1910 yılında Osmanlı Sanatkâran Cemiyeti kurulmuştur.

Bu örgütlerde Jön Türk geleneğinden kaynaklanan hürriyetçi düşüncelerin ağır bastığı, derneğin Rumeli ve büyük şehirlerdeki sosyalist örgütlerle önemli bağları olmadığı, bu sebeplerle, daha sonraki işçi haraketi ve örgütlenmeleriyle bağ kuramadığı sanılmaktadır.





Ameleperver Cemiyeti

1 Nisan 1871'da İstanbul'da kurulmuş bir hayır cemiyeti.
Lütfü Erişçi "Türkiye'de İşçi Sınıfının Tarihi -Özet Olarak-" (Ankara, 1951) adlı eserinde, Osmanlı Devleti'nde kalifiye işçi yetiştirme çabaları üzerinde dururken, "bu arada, İstanbul'da bir de Ameleperver Cemiyeti kurulmuştu" demesine bakılarak, uzun bir süre Ameleperver Cemiyeti adıyla Türkiye'nin ilk işçi örgütlenmesi olarak görülmüş, hatta bazı araştırmacılar tarafından cemiyetin, uluslararası bağlantılar içinde, ülkedeki ilk sosyalist cemiyet olduğu iddia edilmişti. Adı da yine yanlış biçimde Ameleperver olarak biliniyordu.

Gerçek adıyla Amelperver Cemiyeti, Ruzname-i Ceride-i Havadis'in 19-21 Aralık 1866 tarihleri arasındaki nüshalarında yayımlanan nizamnamesinde de açıkça gösterildiği gibi, aralarında Türklerin de bulunduğu Rum ve diğer yabancı ve azınlık gruplardan tanınmış hayırseverlerce kurulmuş bir hayır derneğidir.

Nizamnamede, görüşmeler sırasında ve cemiyetin tutulacak defterlerinde kullanılacak lisanın Rumca olacağının belirtilmesi, cemiyette Rumların ağırlıkta olduğunu kanıtlamaktadır. La Turquie gazetesinin 26 Mayıs 1873 tarihli sayısında yayımlanan bir ilana göre, Ami du Travailın (Amelperver Cemiyeti) yönetim kurulu M. J. Sorakich, Anthrepoulos, Tantalides, Pretos Portakalis, Maurice Mu, Augusto de Castro, Mehmet Nuri Bey, Vassaf Efendi, Ohannes Hekim, M. H. Scalieris, G. Lazopulos'tan oluşuyordu. Adı geçen kişilerden pekçoğu, dönemin önde gelen masonları arasında yer alıyordu. Bu anlamda cemiyetin, Fransız Grand Orient'e bağlı I Proedes locasının dinsel olmayan kollarından biri olduğu da iddialar arasındadır.

Cemiyet mührü, bir yarım ay ve ortasında bir Zenbur resminden oluşuyordu. Yarım ayın etrafında, Rumca "Amelperver Cemiyeti Dersaadet" ibaresi, Zenbur'un çevresinde de "İşsizlik Cehaleti Mucebdir" cümlesi yer almaktaydı. Mührün de işaret ettiği gibi, cemiyetin temel amacı "cins ve mezhep ve millet" farkı gözetmeksizin, işe muhtaç olanlara yeteneklerine göre iş sağlamaktı. Ayrıca, zanaatkarlara araç gereç sağlamak, fukara çocuklarının zanaat öğrenmesine aracılık etmek, zaman içinde bu alanda eğitim veren kurumlar açmak, doğru yoldan ayrılanları çalışmaya yönelterek ıslah etmek gibi amaçlara da sahip olan cemiyetin, bu yöndeki çalışmaları dönemin basınından izlenebilmektedir.

Cemiyet, 22 Aralık 1867'den 31 Ocak 1868'e kadar bir Rum ayakkabıcıya, bir Ermeni kayıkçıya, bir Müslüman kutu yapımcısına, 2 Ermeni ayakkabıcıya, bir Katolik marangoza yardımda bulunmuştu. Nizamnamesinde de belirtildiği gibi, bu yardımlar karşılıksız olarak değil, sonradan geri ödenmek koşuluyla yapılıyordu. Bu anlamda cemiyet, aynı zamanda küçük esnafa kredi sağlayan bir kurum gibi çalışıyordu.

Amelperver Cemiyeti bir işçi örgütlenmesi olmadığı gibi, işçilerle ilgili olmaktan da oldukça uzaktı. En makul niteleme, bu cemiyetin başta Rumlar olmak üzere, Osmanlı üst tabakasında yer alan bazı kişilerin hayırseverlik duygularını tatmin etmek amacıyla oluşturdukları bir örgütlenme olabilir. Cemiyetin ne zamana kadar faaliyette bulunduğu ve ne zaman kapandığı hala bilinmemektedir.






Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

Mondros Mütarekesi'nden sonra Anadolu'nun ve Rumeli'nin çeşitli şehirlerinde, işgallere karşı kurulan milli cemiyetlerin 7 Eylül 1919'da Sivas Kongresi'nde birleştirilmesinden sonra oluşan yeni cemiyete verilen isimdir. Bu cemiyet Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Halk Fırkası'na dönüştürülmüştür.




Balıkesir Redd-i İlhak Cemiyeti

Kurtuluş Savaşı’nda 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgalinden hemen sonra Balıkesir'in durumunun müzakere edildiği çeşitli kongreler sonucunda kurulan cemiyet.

Cemiyet, Mehmet Vehbi (Bolak) Bey liderliğindeki Balıkesirliler tarafından 18 Mayıs günü Alaca Mescit'te kurulmuştur. Silahlı direniş kararı alan cemiyet, Akhisar, Ayvalık ve İvrindi cephelerinde Yunanlılara karşı 13 ay direnmiştir.

Yunan orduları, 29 Mayıs 1919 tarihinde Ayvalık'a asker çıkardılar.26-31 Temmuz ve 16-22 Eylül tarihlerinde I. ve II. Balıkesir Kongreleri düzenlendi ve Kuvay-i Milliye birlikleri kuruldu.30 Haziran 1920'de Yunan işgaline uğrayan Balıkesir, ancak 6 Eylül 1922'de işgalden kurtulabilmiştir.






Cemiyet-i Müderrisîn

15 Şubat 1919'da dönemin önde gelen din ve öğretim üyeleri tarafından kurulmuş olan ilmî bir dernektir.

Medreselerin hocaları, dînî ilimlerle ilgilenenler ve İslâmiyet’in yücelmesinin gereklerine inanmış gönüllülerden oluşan bu cemiyet, eğitim yöntemlerini uygulayarak Müslümanlara ilim ve İslâmiyet’i sevdirmeyi, öğrenmeye teşvik etmeyi, İslâmiyet konusunda yeterli bilgisi olan ve çağın ihtiyaçlarını bilip anlayabilecek derecede fen bilimleriyle uğraşan öğrenciler yetiştirmeyi ve onların maddî ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlamıştır.

26 Eylül 1919 târihli beyannâmesi

Cemiyetin kuruluş amacında siyaset yapmak bulunmamakla beraber siyasi partilere üye olabilecekleri belirtilmişti. Ülke içerisinde gelişen olaylar sonucu cemiyetin kuruluş beyannâmesinde yer alan siyasetle uğraşmama kararına uyulmadı. İkdam Gazetesi'nin 26 Eylül 1919 beyannâmeli nüshasında Kuvâ-i Milliyeciler aleyhinde ağır ifadeler ve hakaretler içeren bir bildiri yayınlanmıştı.

Cemiyet-i Müderrisîn'in siyaset yapmama kararı bu bildiri ile delinmişti. Siyaset sahnesinde adını duyurduğu ve bağlılık bildirgesi olarak nitelendirilen bu beyannâmeden sonra Said Nursî ve M. Tâhir Efendi gibi üyelerin de aralarında bulunduğu bazı üyeler istifa etmiştir. Daha sonra Kasım 1919'da genel kurula giden cemiyet, adını Teâlî-i İslâm Cemiyeti olarak değiştirerek faaliyetlerini ağırlıklı olarak siyasal alanda sürdürmüştü







Darülaceze

1895 yılında padişah II. Abdülhamit'in fermanı üzerine Sadrazam Halil Rıfat Paşa tarafından Okmeydanı'nda 27.000 metrekarelik bir alan üzerine kurulmuştur.

Bir idare binası, sekiz aceze pavyonu, çocuk yuvası, revir ve hastane, cami, kilise, sinagog, iş ocakları, aş ocağı, fırın, hamam, çamaşırhane, gasilhane, berberhane, hemşire ve bakıcılar için personel lojmanları, rehabilitasyon merkezi, hayvan kesimhanesi, demirbaş eşya deposu, kuru gıda ambarı, yaş sebze ve meyve muhafaza deposu, buzhane gibi üniteleri içine alan 20 binadan oluşmaktadır.

Burada yüzyıldan beri din, mezhep, dil, ırk, sınıf ve cinsiyet farkı gözetmeksizin bakıma muhtaç kimsesiz, yaşlı ve sakat insanlarla, sokağa terkedilmiş 0-6 yaş arası çocuklar ücretsiz olarak, her türlü ihtiyaçları karşılanarak barındırılmaktadır.

Bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı olan kurum, mülhak bütçe ile yönetilmektedir. Darülaceze'nin gelirleri belediye yardımı, hayırseverlerin bağışları, zekat, adak, kurban bağışı, gayrimenkul hibeleri ve bunlardan alınan kiralar ile belediyece tahsil edilen %10 eğlence resminin %10'undan oluşmaktadır.





Donanma Cemiyeti

Donanma Cemiyeti, gerçek adıyla Donanma-yı Osmanî Muavenet-i Millîye Cemiyeti, 19 Temmuz 1909'da Yağcızade Şefik Bey isminde bir tüccarın öncülüğünde kurulan, halktan ve sivil kurumlardan maddi yardım elde edip Osmanlı Donanması'nı güçlendirmeyi amaçlayan bir kurumdur.

I. Dünya Savaşı yaklaşırken, Osmanlı Donanması'nın büyük devletlerin donanmalarından geride kalması, buna rağmen donanmasına önem verememesi Donanma Cemiyeti fikrini oluşturdu.Yunanistan'ın da kuvveti üç beş zırhlıya bedel Averoff Kruvazörü'nü alması halkta endişeye yol açtı ve derneğe katılım arttı.

İstanbul'da kurulan dernek bir süre sonra Anadolu'ya ve yurtdışına yayıldı.Her tarafta öğrencilerin, tüccarların, esnafların, askerlerin ilgi odağı oldu.

Halk tarafından örgütün bu kadar benimsenmesi, Sultan Reşat'ın ilgi duymasına yol açtı.Padişah derneği korumasına alıp maddi katkı sağladı.Sultan Reşat'ın emriyle cemiyete katkı sağlayanlara teşekkür belirtisi olarak "Donanma İane Madalyası" adında bir madalya verilmesi kararlaştırıldı.

I. Dünya Savaşı'ndan sonra Bahriye Nezareti'ne katılan dernek, bir süre sonra 2 Nisan 1919 günü kapatıldı.
Faaliyetler
Donanma Cemiyeti'nin aldığı Alman Brandenburg sınıfı Turgut Reis kruvazörü

İlk olarak Averoff'a denk olması için Barbaros Hayreddin ve Turgut Reis zırhlıları alındı.Bu gemiler Balkan Savaşları'nda savaştı.

Cemiyet 1912'de Alman s.165 Sınıfı Yadigar-ı Millet, Muavenet-ı Milliye, Numune-i Hamiyet ve Gayret-i vataniye muhripleri aldı.

Gittikçe büyüyen cemiyet 1912'de İngiltere'ye Sultan Osman ve Reşadiye isimli iki büyük dretnot siparişi verdi.İngiltere'nin ücreti ödenen bu gemilere el koyması I. Dünya Savaşı öncesi toplumda İngiliz karşıtı tepki yarattı.






Filiki Eterya (Yunanca:Φιλική Εταιρεία)

Osmanlı Devletinden bağımsızlık kazanmak amacıyla bir grup Yunanlının 1814 yılında kurmuş olduğu bir dernektir.

Filiki Eterya 1814 yılında Emanual Ksantos ve Nikola Skufas adlı iki Rum ve Yanyalı Atmas Çakalof adında bir Bulgar tarafından, o zamanki Rusya'da günümüzde Ukrayna'nın sınırları içinde kalan Odesa (Hocabey) kentinde kuruldu. Amacı Yunan Bağımsızlık Savaşı hareketini gerçekleştirmek olan bu dernek özellikle Osmanlı topraklarında yaşayan Rumları kışkırtmak için düzenlediği toplantılarda şu kararları aldı :


- Merkezi Atina'da bulunan Filomos Cemiyeti, Filiki Eterya'ya bağlanarak, bu cemiyetin batı kültürü almış Yunan gençlerinden yaralanılacak
- Örgütlenebilmek için gerekli maddi olanakların sağlanması yolunda yeni ticaret şirketleri açılacak
- Rum tüccarlarının, ünlü ve etkili ailelerin, kilisenin tanınmış din adamlarının örgüte katılması sağlanacak.
Bu kararlarda birleşen derneğin merkezi 1818 yılında İstanbul'a taşındı. 12 Nisan 1820 tarihinde yapılan toplantıda, derneğin başına Çar I. Aleksandr'ın yaveri Aleksandro İpsilanti getirildi. Eflak-Boğdan hareketlerinde, Mora (1821) ve Girit ihtilallerinde (1897) etkin rol oynayan Filiki Eterya, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılma döneminde asıl amaçlarından saparak "Megali İdea" (Büyük Yunanistan) fikrini savunarak emperyalist bir nitelik kazanmışlardı.






Himaye-i Hayvanat Cemiyeti (Türkçe: Hayvanları Koruma Derneği)

4 Ekim 1912 tarihinde İstanbul'da kurulmuş bir hayvan hakları örgütüdür. Bizans döneminde şehirde yaygın olarak dolaşan başıboş hayvanlar kedilerken, İstanbul'un Türklerce ilhakından sonra durum değişti. Osmanlı ordusunda yer alan Türkmenler ile birlikte şehre giriş yapan köpeklerin sayısı zaman için büyük artış gösterdi. Şehirdeki başıboş köpek sayısı öylesine artmıştı ki köpeklerin 15-20 tanesinin birarada gezdiği görülüyordu.

Sokak köpekleri ve halk
Fransız botanikçi ve gezgin Joseph Pitton de Tournefort, güncelerinde İstanbul halkının bu köpekleri önemsediğinden, köpeklere yuva yapan ve uyumaları için altlarına saman seren hayır derneklerinin varlığından ve yalnızca köpeklere verilmek üzere et satan seyyar satıcılardan söz eder.

Daha yakın tarihlerde İstanbul'u ziyaret eden Mark Twain ise köpeklerin sefilliğinden ve uğradıkları kötü muameleden söz eder. Osmanlı'da batılılaşma hareketlerinin başladığı İkinci Meşrutiyet döneminde Dorina Neave, Twenty Six Year on the Boshorus (Türkçe: Boğaziçi'nde Yirmi Altı Yıl) adlı kitabında semt sakinlerinin sandalcılara para vererek köpekleri karşı kıyıya gönderdiğini, karşı kıyıdakilerin de iki kat para ödeyerek köpekleri geri gönderdiğini anlatır.

Köpek sürgünleri
Himaye-i Hayvanat Cemiyeti'nin kuruluş nedeniyse şehir içinde sayıları 50 bini aşan köpeklerden kurtulmak için devlet eliyle yürütülen resmî çalışmalardır. II. Mahmud döneminde ilk kez köpeklerin şehirden sürülmesine karar verildi.Sandallara, kayıklara doldurulan sokak köpekleri Hayırsızada olarak bilinen Sivriada'ya götürüldü. İkinci sürgün ise Abdülaziz döneminde yapıldı ancak İstanbul'un çeşitli yerlerinde yangınlar çıkmaya başlayınca bu olay halk arasında köpek tehcirinin laneti ve cezası olarak değerlendirildi ve adaya götürülen köpekler şehre geri getirildi.

Şark Ekspresi ilk yolcularıyla İstanbul'a geldiğinde, seçkin konuklar ve o tarihlerde yeni yeni artmaya başlayan araç trafiği köpek sürgünlerinin yine gerekli kıldı. Çünkü tramvay yollarında ve caddelerde gelişigüzel yatan köpekler kazalara neden oluyorlardı. Bu sürgünlerden en sonuncusu 1911 yılında yapıldı. Adaya hapsedilen köpekler hiçbir yardım bırakılmaksızın terk edilmişlerdi. Açlıktan birbirlerini yedikleri rivayet edilen köpeklerin adadaki ulumalarının geceleri İstanbul'dan duyulduğu söylenir.

Derneğin kuruluşu
Devlet eliyle yürütülen bu köpek kıyımına karşı harekete geçen bir grup nüfuzlu Osmanlılı, 1912 yılında Himaye-i Hayvanat Cemiyeti'ni kurdu. Derneğin başkanı Ayan Meclisi üyesi ve eski sadrazamlardan Hüseyin Hilmi Paşa; ikinci başkanları Şura-yı Devlet Reisi Said Halim Paşa ile Teşrifat-ı Umumiye Nazırı İsmail Cenani Bey; kâtipleri Ayan Meclisi üyesi Baserya Efendi ile Şura-yı Devlet üyesi Yusuf Razi Bey, veznedarı Türkiye Millî Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Sir H. Babington'dur. Köpek sürgünlerinin yapıldığı dönemde İstanbul valisi olan İbrahim Bey ile daha iki yıl önce binlerce köpeğin Sivriada'da birbirini yemesiyle biten facianın yaşandığı dönemde (Şehremini) İstanbul Belediye Başkanı olan Tevfik Bey de bu derneğin üyeleridendir.

Dernek, o dönemde Beyoğlu Belediyesi'nin bünyesinde hayvanlara uygulanan zulmü bitirmek, iyi muameleyi özendirmek ve özellikle çocuklar arasında iyilikseverlik ve yardımlaşmayı yaymak gibi amaçlarla kurulmuş ve köpek itlafına karşı büyük kampanyalar yürütmüştür. 1911 yılından sonra kayıtlarda hiçbir köpek itlafı ya da sürgününe rastlanmaması bu derneğin başarıya ulaştığını gösterir. Himaye-i Hayvanat Cemiyeti 1914'yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'na girmesinden dolayı faaliyetine zorunlu olarak son vermek durumunda kalmıştır
 
Kozan Müdafaa-i Hukuku Cemiyeti
7 Mart 1919'da Kozan'ın işgali ile kurulan müdaafa cemiyeti.
30 Ekim 1919 Heyet-i Temsiliye, toplanarak, Kozan heyetinden Adana ve Kozan’ın durumu hakkında genel bir bilgi almıştır. Bunun üzerine bölgede teşkilat yapılması hakkında kararlar verilerek Kilikya mıntıkasına Topçu Binbaşı Kemal ve Yüzbaşı Osman Tufan, buralara gönderilerek, teşkilat ve teşebbüse geçilmesi kararlaştırıldı.

Koyunevi Tabur Komutanı Sarıbahçeli Ahmet Ağa, Kırmızı Osman, Ağzıkaraca köyünden Musa Hoca
Berber Bölüğü Komutanı Kurtlu Uşaklı Hacı Efendi.
Arslanlı Bölüğü Komutanı Topaizade Halil Efendi.
Hamam Köyü Grup Komutanı Bayramoğlu Hacı Mehmet Öztorun
Ceritler Grup Komutanı KurdoğluHulusi Bey
Mansurlu Bölüğü Komutanı Abdussamet Samimi
Karacalar Bölüğü komutanı Yigenoğlu Ahmet Efendi.
Andıl ve havalisi Müfreze Komutanı Hakkı Efendi (Turgut).
Sırkıntı grup komutanı Ahmet cevdet Çamurdan.
Köreken Müfrezesi komutanı Bayatoğlu Ahmet Çavuş, Gebenli Ali ve Cücen Ali Hoca. Ferhatlılı Hamdi Ağca, Kamalı Hasan, Kamalı Mehmet.
Döşeme müfrezesi Komutanı Yiğit Ağa (asıl adı Ahmet Akçalı, Kahraman Bey olarak da bilinir) ve Kadirlili mücahitler.
Kuyuluk Bölüğü komutanı Üzeyir Hoca oğlu Hasan Efendi.
Kayhan Grup Komutanı Çolak Hacı Ağa.





Kürt Teali Cemiyeti

30 Aralık 1918 tarihinde İstanbul'da kurulan ve doğu illerinde şubeleri açılan bağımsız bir Kürt devleti kurulması amacı güden cemiyet. Cemiyetin adı, Kürdistan yükselme derneği anlamına gelmektedir.
Bu cemiyetin, İngiliz devlet yetkilileri ve Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile ilişkileri bulunmaktaydı. Atatürk cemiyetin amacının, yabancı devletlerin himayesinde bağımsız bir Kürt devleti kurmak olduğunu belirtmiştir.
1921 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından alınan bir kararla cemiyetin faaliyetlerine son verildi.





Osmanlı Ressamlar Cemiyeti

(1908 - 1919) Türk ressamlarının ilk örgütüdür.
İkinci Meşrutiyeti’n ilanıyla Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılan değişikliklerle birlikte, toplumun tüm kesimlerinde hemen hemen her alanda siyasal, sanatsal ve düşünsel yönden haklar verilince; Ressam Ruhi’nin önerisiyle çoğunluğu Sanayi-i Nefise Mektebi mezunu Sami Yetik, Şevket Dağ, Hikmet Onat, İbrahim Çallı, Agah Bey, Mehmet Ruhi Arel, Ahmet Ziya Akbulut Halil Paşa, Hüseyin Zekai Paşa, Nazmi Ziya Güran, Hüseyin Avni Lifij, Feyhaman Duran Mehmet Ali Laga ve Müfide Kadri gibi genç ressamlardan oluşan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, 1908 yılında, dönemin sanat ve sanatçı sorunlarına çözüm bulmak üzere kurulan Türk ressamlarının ilk örgütüdür. 1929 yılında Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birlği’nin kuruluşuna kadarki tek ressam birliği olarak varlığını sürdüren cemiyet; 1921’de Türk Ressamlar Cemiyeti, 1926’da Türk Sanayii Nefise Birliği ve 1929’da ise Güzel Sanatlar Birliği adlarını aldı.

İlk başkanlığını Sami Yetik’in yaptığı Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, kendi yayınları ve ilk sanat dergisi olan "Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası]"nın yayımlanmasına da yardımcı olan Abdülmecid tarafından da desteklendi. Türk ressamlarının eserlerinin tanıtımında Galatasaray Sergileri’yle öncülük etti. İstanbul’da açılan sergilere her yıl katılan cemiyet, Ankara’da açılan Galatasaray Sergileri’ne ise Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra katılarak etkinlik alanını genişletti.

Halil Edhem’in aktarımıyla Cemiyetin düzenlediği ilk büyük sergi 1916’daki Galatasaray Sergisi’dir. 1919 yılından sonraki beş serginin, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti tarafından değil, Türk Ressamlar Cemiyeti tarafından düzenlendiği Abdullah Sinan Güler’in doktora tezinde belirtilmiştir.

Abdullah Sinan Güler'in Doktora tezinde, Cemiyetin hukuki varlığının son bulduğu yıl 1919 olarak gösterilmektedir. Güler: Osmanlı ressamlar Cemiyeti’nin İşlev ve faaliyetlerinin ve plastik sanatlar tarihimiz içindeki seyrinin 1921’de Türk Ressamlar Cemiyeti’nin kuruluşuyla bittiği genel olarak kabul görür. Ancak, Türk ressamlar cemiyeti’nin 10 Kanun-i evvel 1335/1919’da kurulup; hükümet tarafından onaylanan nizamnamesinin 1337/1921 sergisi kataloğunda yazılı olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Osmanlı ressamlar Cemiyeti’nin faaliyetleri 1921’e kadar sürse bile, hukuken varlığını bir başka kuruma devrettiği tarih olan 1919’u cemiyetin varlığının sona erdiği yıl olarak kabul etmemiz gerekir.

Abdullah Sinan Güler’in İkinci meşrutiyet ortamında Osmanlı Ressamlar Cemiyeti ve Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi adlı Doktora tezinde cemiyet ile ilgili düşüncelerini şöyle özetlemektedir. Türkiye’de, sanat, özellikle resim ve sanat sorunları üzerine düşünce üretmiş, ve dönemin kanunlarının verdiği haklarla kurulmuş, dernek statüsündeki ilk sanatçı örgütüne de bu dönemde rastlamaktayız. “Osmanlı Ressamlar Cemiyeti” adındaki bu derneğin temel özelliği Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi’nden sonra kurulmuş olan ikinci sanat kurumumuz olmasıdır. Sanayi-i Nefise Mektebi’nin düşünce yapısının doğrultusunda yetişmiş mezunları tarafından kurulan Osmanlı Ressamlar cemiyeti’nin plastik sanatlar tarihimizdeki asıl önemi devlet eliyle kurulmamış ilk bağımsız sanatçı örgütü olmasında ve bağımsızlığının düşünsel yapısına yansımasında yatmaktadır. Bağımsız bir düşünce yapısına sahip olmasının tipik sonuçlarından yüklendikleri görevlerden birini yerine getirirken, yani topluma sanatı ve sanatçıyı sevdirme mücadelesini verirken görmekteyiz. Geniş halk kitlelerine resmi sanatı ve sanatçıyı sevdirmek konusunda çaba gösterirlerken engel gördükleri güçlerle özellikle mezun oldukları kurumla düşünsel bir savaşım içine girmekten kaçınmadıklarını görmek bize ayrıca “Yüklendikleri görevi yerine getirirken geleneğin işlerine yaramayan kısmı”yla da çok fazla ilişkilerinin olmadığını da hissetirmektedir.

Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası
İki özel sayısından biri Osman Hamdi’ye, diğeri ise Hoca Ali Rıza’ya ayrılan ve Balkan Savaşı yıllarında yayımlanan mecmua aylık dergi olarak dört yılda ancak 18 sayıya kadar yayın hayatını sürdürebildi. Cemiyet üyelerinin düşüncelerini ve sanat anlayışlarını topluma yansıtmak gereği derginin asıl amacı idi.

Osman Asaf’ın sorumlu yöneticisi olduğu gazetede Hoca Ali Rıza, Sami Yetik, Ruhi Arel ve Ahmet Ziya Akbulut gibi birçok resim sanatçısının yazıları yer aldı.





Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti

12 Şubat 1919'da Merkezi Trabzon olarak kurulan cemiyet, Karadeniz Bölgesi'nin çeşitli il ve ilçelerinde şubeler açtı. Amacı, Trabzon ve Çevresinin Rumlara verilmesini ve Bir Pontus Devletinin kurulmasını önlemekti. Bu yörede faaliyet gösteren Etniki Eterya Cemiyeti ile mücadele eden bu teşkilat, Erzurum Kongresi’nden sonra Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin şubesi haline gelmiştir .





Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

Mehmed Talat Paşa tarafından 2 Aralık 1918'de Edirne'de kurulan ve Türk Ulusal Hareketi yanlısı olan cemiyet. Talat Paşa'nın da üyesi bulunduğu Teşkilât-ı Mahsusa tarafından desteklenmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılacağını düşünen bu cemiyet, yıkılma tehlikesine karşın Batı Trakya ve Trakya'yı tek bayrak altında toplamak, Trakya'daki müslüman nüfusa sahip çıkmak ve bu bölgede bir Türk devleti kurmak amacıyla kurulmuştur. Çıkardıkları Yeni Edirne ve Ahali gazeteleriyle de bu düşüncelerini savunmuşlardır.

7 Eylül 1919'daki Sivas Kongresi sonrasında ise Anadolu'daki diğer cemiyetler ile birleşerek Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çatısına girmiştir.





Türk Derneği

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’da kurulmuş bir dernektir. İlk milliyetçi kuruluş olarak kabul edilir.
25 Aralık 1908'de kurulan derneğin kurucuları arasında Necip Asım Bey (Yazıksız), Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Hikmet Bey (Müftüoğlu), Rıza Tevfik Bey (Bölükbaşı), Bursalı Mehmet Tahir Bey, Veled Çelebi (İzbudak), Akçuraoğlu Yusuf, Fuat Raif Bey, Emrullah Efendi yer alır. Dernek, kurs ve konferanslar düzenlemiş, kendi adı ile bir dergi çıkarmıştır.

Derneğin amacı 1909 yılında çıkartılan Türk Dili Dergisi’nde açıklanmıştır. Amaç, “Türk diye anılan bütün kavimlerin mâzisi, hâli ve eserlerini öğrenmek ve öğretmek”tir. Üyeleri dil ve kültür arasındaki ilişkiyi kavramış olan dernek, dilde yalınlaşma hareketi için çalışmıştır.
Bu cemiyetin çatısı altında Rus bilimadamı Gordlevski, Doktor Karaçun Efendi, Alman bilimadamı Martin Hartmann ile Türkçü yazarlardan İsmâil Bey Gasprinski, Hüseyinzâde Ali Bey, Mehmed Emin Bey (Yurdakul), Köprülüzâde Mehmed Fuâd Bey, Ispartalı Hakkı Bey, Hüseyin Cahit Bey (Yalçın), Hâlit Ziya Bey (Uşaklıgil) ve Ermeni mebuslardan Agop Boyacıyan ve Tıngır efendiler de vardı.
Derneğin aylık yayın organı, kendi adını taşıyan"Türk Derneği Dergisi" idi. Dergi, 1911'de altı, 1912'de bir sayı olmak üzere yedi olmak üzere yedi sayı çıktıktan sonra kapanmıştır. Dergide, Türk tarihi ve Osmanlı toplumu üzerine yazılmış makaleler yayımlandı makalelerde esas olarak dil sorunu ele alındı.

Dernek, 1912 yılına kadar devam ettikten sonra dağıldı; kalan elemanları yeni kurulan Türk Yurdu adlı cemiyete katıldılar; Türk Ocağı Cemiyeti kurulunca Türk Yurdu Cemiyeti elemanları olarak oraya devroldular.






Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti

2 Aralık 1918'de Erzurumlu Raif Hoca ve Süleyman Nazif tarafından İstanbul'da kurulan Türk Ulusal Hareketi yanlısı olan dernek. Derneğin amacı, Anadolu'nun doğu illerinin Ermenilere verilmesini önlemek ve Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayırmamak idi.

Cemiyet, Fransızca ve Türkçe olarak çıkardıkları Hadisât gazetesi ile Anadolu'nun doğu illerinin Türk ve İslam temellerine dayandığını savunmuş, Ermenilerin bu illerde hiçbir zaman çoğunluk oluşturmadığını iddia etmiş ve Kürdistan Teali Cemiyeti ile mücadele etmiştir.

7 Ağustos 1919'da Erzurum Kongresi'nde alınan karar gereği kapatılarak Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne katılmıştır.





Wilson Prensipleri Cemiyeti

Adından da anlaşılacağı gibi Wilson Prensiplerini esas almış ve Amerikan Mandasının kurulması ile Osmanlı Devleti’nin Milletler Cemiyeti içinde diğer devletler ile eşit hukuka sahip olabileceğini savunmuş ve bunun için çalışmıştır. Bu cemiyetin üyeleri arasında Halide Edip Adıvar, Celalettin Muhtar, Refik Halid gibi kişiler vardır.

Wilson Prensipleri Cemiyeti; 4 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da, çoğunluğu gazeteci-yazar, doktor, avukatlardan oluşan bir aydın grubu tarafından, Amerika’dan yardım sağlamak umuduyla kurulmuştur. Böyle bir cemiyeti kurma fikri ilk olarak, Wilson Prensiplerinin 12. maddesinin uyandırdığı umutla, Halide Edip (Adıvar) dan çıkmıştır.

Cemiyetin amacı, önce Amerika’nın dostluğunu kazanarak, Wilson Prensiplerine uygun bir barışın gerçekleştirilmesini sağlamak için çalışmak, daha sonra da, Türkiye’yi Amerikan mandası altına sokarak, ülkenin kurtuluşunu temin etmekti.

Bu cemiyeti kuranların Amerikan mandasını istemekteki başlıca dayanak noktası, Osmanlı Devleti’nin çoğunluğu Türk olan bölgelerinin bile bağımsız kalamayacağı, paylaşılacağı yahut bir başka devletin himayesi altına gireceği endişesi idi. Onlara göre, eğer Amerikan mandası altına girilirde, Amerika’nın rehberliği ve liderliği ile kalkınacaktık. Ayrıca eğer Amerikalılar çekip gitse bile, arkalarında kuvvetli, müreffeh, kültürlü, bütün etnik unsurları müşterek değerlere sahip bir Türkiye bırakacaklardı. Bunlardan başka, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu çeşitli askerî, siyasî, ekonomik problemlerin yanında, mutlaka cezalandırılacağı inancı da, bu kişileri amerikan mandası fikrine itmiştir.

Kısa ömürlü fakat oldukça tesirli olan bu cemiyet, özellikle basın yayın yoluyla, Amerika leyhinde kamuoyu oluşturmak için büyük çaba sarf etmiştir. Türkiye’nin Amerikan mandası altına girmesi için her yola başvuran cemiyet yöneticileri 5 Aralık 1918 tarihinde Amerika Başkanı Wilson’a gönderdikleri bir muhtıra ile, resmen Amerikan mandasını talep etmişlerdir.
 
Yeşil ordu cemiyeti
1920 yılında Anadolu'da kurulmuş siyasi askeri örgüt.

Gizli bir dernek olmakla birlikte halk arasında yayılan söylentiler dolayısıyla oldukça ünlüdür. İttihat ve Terakki Örgütü'nün pan-İslamizm (yayılmacı-islamcılık) kisvesi altında ya da onun yanı sıra I. Dünya Savaşı'nın başından beri gütmeye çalıştığı Pan-Turanist (yayılmacı-türkçülük) politikası için kurulduğu söylentileri dışında İslamiyetin kutsal rengi olan yeşili kullanması ve Sovyet devriminden sonra, eski Çarlık Rusya'sının çeşitli Müslüman uluslarındaki Bolşeviklerce simge olarak kullanılması İslamcılığına yorulmuştur.

Yeşil Ordu Cemiyeti gerçekte 1920 Mayıs ayında ortaya çıkmıştır. O sıralar, İstanbul'un tutucu çevreleri Ulusal Kurtuluş Hareketi'ni bolşeviklikle suçlayarak "kafir" saydırmaya çalışıyorlardı. Bu yüzden, Anadolu'da halk kitleleri ve özellikle askerler önünde temize çıkmak ve bolşevikliğin İslamlığın uygulamasından başka bir şey olmadığını söyleyerek, Sovyetlerle yapılması zorunlu işbirliğine elverişli bir ortam hazırlanması amacıyla, kurulmuştur. Bu cemiyetin genel merkez üyeleri: Şeyh Servet (Akdağ), Dr. Adnan (Adıvar), Hakkı Behiç, Yunus Nadi gibi kemalistlerdir. Yeşil Ordu Nizamnamesi İslami-Komünist renkteydi. Yeşil Ordu'nun asıl gücü Çerkes Ethem'in eline geçince Mustafa Kemal bu örgütü dağıtmaya çalışmış ama başarılı olamamıştır. Çerkes Ethem çevresindekilere kimi zaman komunizmin tek kurtuluş olduğunu söylüyor ve 1920 Ağustosu sonlarına doğru Eskişehir'de Arif Oruç tarafından kurulan Seyyare Yeni Dünya adlı günlük bir İslam-Bolşevik Gazetesi çıkarıyor. Bu gazetenin logosunda "Dünyanın Fukara-i Kesibesi Birleşiniz" sözü Sovyet Müslümanlarından esinleniyor.





Üsküdar Musikî Cemiyeti

Türk Sanat Müziğine önemli isimler yetiştirmiş kuruluş.
1918 yılında, I. Ordu Muhabere Başmüfettişi Miralay Hacı Reşit Beyin oğlu Atâ Bey ve Şevket Bey tarafından "Anadolu Musiki Cemiyeti" adı altında, İmrahor'da eski nikâh dairesinin yerinde ahşap konakta kurulmuştur. 1919 yılı başlarından itibaren bu topluluk, telgrafçı Atâ Bey, Türkmenzade Osman Bey, Sakallı Selâhattin Bey, Hafız Mehmet Bey, Selâhattin Şair Tal'at Bey, Udi Sami Bey, Avukat Besim Şerif Bey, Mabeyinci Hafız Mehmet Bey, Selâhattin Pınar gibi isimlerin yönetiminde Darü'l-Feyz-i Musiki Cem'iyeti adı altında faaliyetlerini sürdürmüştür.

Cemiyetin ikinci binası Ahmediye'de Dişçi Hamdi Bey'in konağı ve eski "Halk Fırkası" binasıdır. Cemiyetin ismi Cumhuriyetin ilanıyla "Üsküdar Musiki Cemiyeti" olarak değişmiştir.






İstihlası Vatan Cemiyeti

Manisa’da kurulmuş olup Ege’de öncü müdafaa-i hukuk cemiyetlerinden biridir. Daha sonra 19 Mart Kongresi ile İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti ile birleşmiştir.






İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti

Mondros Mütarekesi'nin (30 Ekim 1918) imzalanmasından sonra, Anadolu'da kurulan ilk direniş örgütü.
Kasım 1918'de İzmir'in önde gelen tüccarları Moralızade Halit ve Nail Beyler ile arkadaşlarınca kuruldu. Ama İttihat ve Terakki'nin güçlü olduğu merkezlerden biri olan İzmir'de Mondros Mütarekesi'nin hemen ardından örgütlenmeye gidilmesi sakıncalı bulunabileceği için, kuruluş bildirgesi ancak 1 Aralık'ta vilayete verilebildi. Örgütün etkin bir yapıya kavuşması, Nurettin Paşa'nın İzmir'e vali olarak atanmasından sonra gerçekleşti. Ocak 1919'da bu dönemde kurulmuş bir başka örgüt olan Heyet-i İlmiye'yle birleşti.

İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti, daha çok diplomatik etkinliklere ağırlık verdi. İlk iş olarak İstanbul'a bir kurul gönderildi ve Sadrazam Tevfik Paşa ve İtilaf Devletleri yüksek komiserleri ile ilişki kurulmaya çalışıldı. Amaç, Paris Barış Konferansı'na (1919) katılma olanağını elde ederek büyük devletleri ikna etmek ve İzmir'in Yunanlılarca işgalini önlemeye çalışmaktı. İzmir'den İstanbul'a gönderilen kurula yalnızca öteki devletlerin saf dışı bırakmaya çalıştıkları İtalya'nın yüksek komiseri Kont Sforza yakınlık gösterdi; kurul, İzmir'in yakında Yunanlılarca işgal edileceğini de ondan öğrendi. Bu arada sağlanan bir İtalyan gemisiyle Avrupa'ya bir yolculuk hazırlıklarına girişildiyse de, örgüt içinde patlak veren bir anlaşmazlık nedeniyle bu yolculuktan vazgeçildi.
Yunan işgalinin yaklaşması ve bu konudaki söylentilerin artık gizlenemez duruma gelmesi üzerine, İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti Mart 1919'da bir kongre düzenledi. Çevre kent ve kasabalardan delegelerin de katıldığı bu kongrede İzmir'in nüfusunun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğunu hatırlatan ve işgal söylentilerini kınayan bir uyarı bildirisi hazırlandı ve bu bildiri Barış Konferansı'nın toplandığı Paris'e iletildi. Örgüt çalışmalarını Haziran 1919'a değin İzmir'de sürdürdü.




Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

Ağustos 1919 tarihinde, Erzurum merkezli kurulmuştur. Elazığ'da da şubesi vardır. Bu cemiyet, önce İstanbul’da kurulmuş olan Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetine bağlı olarak açılmış, daha sonra Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı ile İstanbul’dan ayrılmış, doğuda müdafaa-i hukuk akımını temsil ederek Mustafa Kemal’in sevk ve idaresinde güçlenmiş, bütün memlekete yayılacak bir program hazırlamıştır. Ayrıca bu dernek Erzurum kongresini toplayarak tüm yurdun savunulmasını kararlaştırmıştır.
 
Geri
Top