Kınalı Kuzuların Hikayeleri

zeka küpü

Katılımcı
KINALI HASAN



Cepheden kötü haberler gelmektedir. Şehit sayısı arttıkça daha çok asker gerekmekte ve askere alınma yaşı 18’lere kadar düşmektedir. Hasan’ın köyü çok şehit veren köylerden biridir. Hasan’ın yaşı küçük olduğundan ve ailede başka erkek çocuk bulunmadığından yasal olarak askere gitmeme hakkı vardır. Babası bir şehittir ve ablasının kocası, eniştesinden hala bir haber yoktur. Bir yandan bu duygular onu askere çağırırken ve geceleri kabus haline gelirken, diğer yandan sevdiği kız Melek’le bir gelecek hayali kurmadan edemez. Kalma ve gitme kararı kendisine aittir. Bu ikilem onu çok rahatsız eder. Ama o kararını gitmekten yana kullanır. Hasan’ın annesi Akça Kadın yavrusundan ayrılmak istemeyen ama vatan için gerekirse evladını kurban etmekten kaçınmayacak kadar cefakar bir Türk kadınıdır. Hasan’ı askere uğurlarken Hasan’ın saçlarını kınalar. Hasan ve daha sonra cephe arkadaşları ve komutanları buna bir anlam veremez. Hatta, bu durum zaman zaman bir espri konusu bile olur. Hasan diğerlerine göre hem yaş hem de fizik olarak daha ufaktır. Ama kendini sevdirmeyi başarır ve cesareti parmakla gösterilir hale gelir. Cephede Anadolu’nun dört bir yanından gelen yiğitlerle tanışır. Hepsi, kendi memleketinde sıradan biri iken burada kahramana dönüşürler. Son saldırıda Hasan ve arkadaşları şehit olur. Hasan’ın kınasını yadırgayan komutan kurtulur ve Akça Kadın’ın kına olayını açıkladığı mektubu okur. Mektupta Akça Kadın, kınanın üç şeye yakıldığını söyler: Kurbanlık koyunlara, Allah’a kurban olsun diye; Evlenen kızlara, kocasına kurban olsun diye; Askere giden gençlere, vatanına kurban olsun diye.


BEDELİ ÇANAKKALE’DE ÖDENDİ



Mehmet Muzaffer ve arkadaşları Mekteb-i Sultani öğrencisidir. Muzaffer tarih Hocaları ve aynı zamanda okul müdürü olan Münir Bey’le anlaşamamaktadır. Muzaffer kız arkadaşı Müjgan’la evlilik hayalleri kuran neşeli bir gençtir. Diğer arkadaşları Ziya, Kemal, Halid, Tarık ve İbrahim’le okul günlerini tatlı yaramazlıklarla geçirirken savaş çıkar ve İstanbul gün geçtikçe zor şartlar altında kalır. Daha öncede savaşa öğrencilerini gönderen Münir Bey aynı şeyler olacak diye endişelenmektedir. Ancak öğrenciler bir gece gizlice muziplik olsun diye girdikleri Münir Bey’in özel odasında şehit öğrencilerin anılarını görünce dönülmez bir karar aşamasına gelirler. Hepsi gönüllü yazılır. Münir Bey üzülmesine rağmen bu olaydan gurur duyar. Öğrenciler cepheye gider. Burada yaşadıkları olaylar sonucu Muzaffer dışında hepsi ölür. Komutanı Muzaffer’i oyalamak için, kamyon lastiği almaya İstanbul’a gönderir. Ancak kimsenin aklına gelmeyeni Muzaffer başarır, Sahte senet hazırlayıp üzerine Bedeli Çanakkale’de ödenecektir diye yazar. Kamyon lastikleriyle cepheye geri döner. Lastikler sayesinde bölüğüyle birlikte Gazze’ye gider ve orada şehit düşer. Tuttuğu günlük Münir Bey’e ulaştığında Müjgan da tüm olanları büyük bir acıyla öğrenir.




NİŞANLIYA VERİLEN SÖZ



Şefika ve Semih güzel sanatlar öğrencisi, nişanlı iki gençtir. Aileler gençlerin evliliğini onaylamaktadırlar. Okul arkadaşları Suzan, şımarık ve kıskanç bir kızdır. Babası Avni Bey ise İngiliz hayranı bir tüccardır. Savaş patlak verir. Savaş, evlilik hazırlıkları yapan Semih’le Şefika’yı birbirinden ayırır. Semih ve Şefika için felaket olan savaş, Suzan ve ailesi için altın bir fırsattır. Suzan’ın babası Avni Bey, İngilizlerin desteğinde Doğudaki Ermeni çetelerine kaçak silahlar gönderir. Kaçak silah satışından dolayı büyük paralar kazanır. Savaşın alevlenmesiyle birlikte Semih gönüllü olarak askere yazılır. Cepheye gelir. Cephede Bölük komutanı Yüzbaşı Celadet’le tanışır. Onu Şefika’ya yazdığı mektuplarda anlatır. Semih, Yüzbaşı Celadet, ile büyük kahramanlıklara imza atar. Ancak bir tepeyi ele geçirirken şehit olur. Aynı saldırıda Yüzbaşı Celadet sonradan ayağını kaybedecek kadar ciddi yaralanır. Semih’in ölüm haberi Şefika’ya ulaşır. Şefika üzüntüsünden kahrolur. Celadet tedavi için İstanbul’a gönderilmesi ile birlikte Şefika’yla karşılaşma fırsatı bulur. Bu arada Şefika’nın ağabeyi Vedat adamlarıyla Suzan’ın babası Avni Bey’i ve İngiliz ajanı William O’Hara’yı izlemeye başlar ve onları suçüstü yakalar. Şefika, gönüllü hemşire olur. Celadet, cepheden geri kalıp işe yaramaz hale gelmesinden dolayı hayata küser. Şefika boş zamanlarında Celadet ile ilgilenip yeniden hayata bağlanmasını sağlar. Bunu Semih’in anısını canlı tutmak için yapmaktadır. Tüm bu olanları Güzel sanatların hocası Mösyö Pier ve Suzan’ında dahil olduğu öğrencileri duvara yaptıkları Semih portresiyle ölümsüzleştirir.


ÜÇ PINARLI ALİ

Üçpınarlı Ali Osmanlı’nın çalkantılarla geçen son yıllarında yetişmiş bir kabadayıdır.Sevdiği kız Zeynep zengin bir ailenin kızı olduğu için, Zeynep’in babası Hüseyin Ağa, Ali’nin kızını kaçıracağı korkusuyla ona tuzak kurar ve Ali’yi en samimi arkadaşı ve kardeşi gibi kabul ettiği Levon’la beraber hapse attırır.Ali ve Levon hapishanede Mehmet Salih,Kadir ve Cemil ile tanışır.Hepsi yaşadıkları hayat ve suçlarından dolayı toplum tarafından dışlanmış sert adamlardır.kendi başlarının çaresine bakmayı bilirler.Havalandırmada Hüseyin Bey’in tuttuğu iki adam Ali’yi öldürmek ister, fakat yeni koğuş arkadaşları ona sahip çıkınca aralarında bir dostluk başlar.Hayatın o kadar da acımasız olmadığını öğrenirler.Çanakkale Savaşı’na gönüllü olma onların haytalarındaki değişimi başlatır.Asker ihtiyacını karşılamak için hükümet özel bir kanun çıkarır.Gönüllü olma karşılığında suçları bağışlanacaktır.Hepsi gönüllü olur.Her ne kadar hapishane müdürü bunu bir kaçma fırsatı olarak göreceklerine inansa da devletin ajanı olarak çalışan Emin Bey adındaki Cemil ve Binbaşı onlara güvenir.Askerde, onlara her zaman alışık oldukları gibi davranılmaz.Askerde herkes eşittir.Cepheye geldiklerinde savaşmak yerine mutfak çadırında görev alırlar.Bu onların ağırına gider.Ali ve Levon yemek götürürken düşman baskın timi tarafından esir alınır.Düşman subayının Levon’u kendi yanına çekme çabaları sonuç vermeyince onları öldürmek üzere açık araziye çıkarır.Fakat Levon ve Ali arkadaşlarına cesaret verircesine, külhanbeyliğin gerçek anlamını düşünerek bir kardeş gibi son kez el sıkışıp düşmana saldırır.Bu çatışmada hepsi ölür.



EZİNELİ YAHYA ÇAVUŞ



Yahya Çavuş ve takımı, 3. taburla birlikte düşmanın çıkarma yapma olasılığına karşı Ertuğrul Koyu’na mevzilenirler. 2 gün boyunca düşmanı bekleyen tabura ittifak güçlerinin donanması bombardımana başlar. Bu sırada Tabur komutanı Binbaşı Mahmut Bey şehit olur. Komutayı 21 yaşındaki asteğmen Hüseyin Bey alır. Fakat aralıksız süren şiddetli bombardıman sonucu o da şehit olunca komuta Yahya Çavuş’a kalır. Yahya Çavuş sağ kalan 67 kişiye yeniden mevzi aldırır. Bombardıman sona ermiş ve İngilizler River Clyde gemisini Truva atı şeklinde kullanarak sahile çıkmaya hazırlanmaya başlamıştır.

Sağ kalanlar bombardıman sonucu bitkin ve çaresiz durumdadır. Hepsi öleceğini anlamıştır. En büyük endişe ve üzüntüleri, büyük bir güçle saldıracak düşmanı durduramayacak olmalarıdır. Balkanlarda ve Galiçya’da savaşmış eski bir cephe kurdu olan Yahya Çavuş ise kurnazca taktikleriyle takımının hayatta kalarak savaşmasını sağlamaya çalışır. 3000 kişilik çıkarma kuvvetini durdurmayı başarır.Düşman River Clyde gemisine sığınıp karaya çıkmak için saldırdıkça, Yahya Çavuş ve arkadaşları daha şiddetli bir ateşle karşılık verirler. İngilizler önlerinde 2000 kişilik bir düşman olduğunu düşünüp daha fazla takviye alırlar. Yavaş yavaş eriyen Türk tarafında, bacağından yaralı Yahya Çavuş ve 5 kişi kalır. İngilizler çemberi daralttığında arkadan gelen Türk kuvvetlerine 2 gün kazandırılmıştır. Yahya Çavuş ise son kalan arkadaşlarıyla şehit olur. İngilizler karşılarında sadece 67 kişi olduğunu öğrenince bu cesaret karşısında çok şaşırırlar.



Bir kahraman takım ve de Yahya Çavuş’tular

Tam üç alayla burada gönülden vuruştular.

Düşman, tümen sanırdı bu şahane erleri

Allah’ı arzu ettiler, akşama kavuştular…




BİR TUTAM SAÇ



Zahit subay olmak üzere harp okulunda okumaktadır. Aynı mahallede oturan Zeynep’e aşıktır. Zeynep’te çocukluk arkadaşı olan Zahit’e aynı duyguları beslemektedir. Fakat Zeynep’in babası kızını zengin akrabalarına vermek ister. Akrabaları olan Paşa, Zeynep’i beğenmiş ve oğluna istemektedir. Baba bu yüzden kızının Zahit’le olan ilgisini kesmesini ister. Zahit’in annesi sayesinde rahatlıkla Zahit’le görüşen Zeynep bu karara isyan eder. Zahit bu sırada teğmen rütbesiyle harp okulunu bitirip göreve başlamıştır. Annesini Zeynep’i istemek üzere gönderir. Baba red cevabını verir. Bu sırada paşa gücünü kullanıp Zahit’i uzak bir yere sürmek ister. Zahit, komutanı sayesinde gitmekten kurtulur ve yapısı gereği kızıp Zeynep’i kaçırır. İlk gece Zeynep ve Zahit birbirlerine çevrelerinde onları kavuşturmak istemeyenler ne yaparsa yapsın birbirleri için yaşayacakları sözünü verir. Baba Zahit’i şikayet eder fakat kızı isteyerek kaçmıştır ve damadı Zahit askerdir. Bu yüzden fazla uğraşamaz. Çevresi bu evliliği onaylaması gerektiğini söyler. Baba onları rahat bırakır ama kızını affetmez. Zeynep ise bir süre sonra Zahit’in evine taşınır ve kayınvalidesiyle yaşamaya başlar. Annesi kızını rahatça görmektedir ama baba onunla konuşmaz. Paşa ise yeğenini reddettiği için Zeynep’e kırgın, Zahit’e ise kızgındır. Zeynep ve Zahit’in Nadide adını verdikleri bir kızları olur. Çocuk sevinci Zahit’i ve Zeynep’in birbirlerine olan bağlılığını perçinler. Bu sırada savaş çıkar. Zahit Çanakkale’ye görevli olarak gider. Baba ise Zeynep’e, Zahit ölürse kendisinin haklı olacağını bildirir. Zahit cephede kahramanca çarpışır. Üsteğmen olur. Askerleriyle birlikte düşman siperine baskın yaptığı bir gece şehit olur. Üzerinden sadece kızı Nadide’nin kurdeleye bağlı bir tutam saçı ve karısının fotoğrafı çıkar. Zeynep ise Zahit’in en son mektubunda vasiyet olarak istediklerini yapar. Eşyalarını satar, borçlarını öder. Evine dönerken mahallede babasıyla, paşa’yı görür. İkisi de sessizdir. Zeynep’in ne yapacağını beklerler. Zeynep kucağında kızıyla birlikte vakur bir ifadeyle yanlarından geçerken onlara Zahit’le evlenerek en doğru kararı verdiğini çünkü bir kahramanla evlendiği için mutlu olduğunu söyler. Kızı artık onun için Zahit’ten kalan tek hatıradır. Paşa ve babası üzgündür. Artık kızgınlığın ve pişmanlığın bir faydası yoktur. Mahalleli Zeynep’le birlikte eve gelip mevlit’e katılır. Baba da gelip ağlayan Zeynep’e sarılıp pişmanlığını belli eder.




HASAN ETHEM


Kurşunlar evlatları bulur,

Vurulan hep analar olur…



Hasan Ethem, Halit, Şevket ve Hilmi kardeşlerin en büyüğüdür. Şevket ve Hilmi henüz çocuktur.

Babaları Balkan Savaş’ında şehit olmuştur. Hasan Ethem, kardeşi Halit’i çocukluğunda kendi oyunlarından ayırmaz, onu kollardı. Halit, abisinin himayesinde büyüdüğü için ona çok bağlıdır. Hasan Ethem bu yüzden kardeşi Halit’le çok iyi anlaşmaktadır. Hasan Ethem Hukuk Fakültesi’nde okumakta fakat ailesini geçindirebilmek için de Beyazıt Numune Mektebi’nde öğretmen olarak çalışmaktadır. Fakir ama mutludurlar. Babalarından kalan küçük bir dükkan satılmıştır. Fakat tüccar para yerine senet vermiş, onları da ödemekten caymıştır. Hasan Ethem tüccarı mahkemeye verir. Bu sırada savaş çıkar ve Halit askere alınır. İlk defa abisinden ayrılacağı için üzgün, savaşı yaşayacağı için mutlu ve gururludur. Kardeşinin cepheye gitmesiyle Hasan Ethem yalnız kalır. Yıllar boyu ağabeylik yaptığı kardeşi orada yapayalnızdır. Kendisi de dayanamayıp gönüllü olur ve Teğmen rütbesiyle Çanakkale’ye gider. Kardeşiyle ayrı birliklere düşmüştür. Fakat zaman zaman görüşmektedirler. Cephede gördüğü Halit değişmiştir. Artık abisinin kanatları altında kalmış neşeli çocuk değildir. Kendine güvenen, cesur birisi olmuştur. Cephede rolleri değiştirmişler Halit, abisi Hasan Ethem’i kanatları altına alır. Hasan Ethem bundan gurur duyar. Bir süre sonra Hasan Ethem ve kardeşi Halit püskürttükleri düşman saldırılarını birbirlerine anlatıp rekabet ederler. Yine çocukluktaki gibi kim daha iyi yarışına girerler. Savaş onları ayırmamış birbirlerine daha sıkı kenetlenmişlerdir. İki kardeşin gözüpekliği komutanlarının hoşuna gitmektedir. Bu sırada tüccar, Hasan Ethem’in savaşta olmasından yararlanıp davanın ileri tarihe atılmasından hoşnuttur. Ailenin yetişkin çocuklarının savaşa gitmesi yüzünden parayı vermeden senetleri alabilmek için aileyi sıkıştırmaktadır. Hasan Ethem ve Halit durumu öğrenip kahrolurlar. Bu sırada düşmanın Çanakkale’den geri çekilmesi için saldırı yapılır. Saldırı başarıya ulaşır. Düşman daha fazla kuvvet kaybetmeden geri çekilmek zorunda kalır. Hasan Ethem bu saldırıda ölür, kardeşi Halit yaralanır. Albayları ailevi durumlarını öğrenir. Albay İstanbul’daki arkadaşına haber gönderip parayı tahsil etmesini rica eder. Arkadaşı da Hasan Ethem’in öldüğü saldırıda gazi olup geri hizmete alınmış bir askeri tüccara gönderip parayı tahsil ettirir. Annesi parayı aldığında, gaziye Hasan’ın ölümünü anlattırıp ağlarken, Halit hastaneden taburcu olup geri gelir. Göğsünde hem kendi madalyasını hem de abisinin madalyasını taşımaktadır.


SON NEFES

İlyas’ın bulunduğu siper, Aşık Mustafa, Aşık Hüseyin, Aşık Ömer’in adlı üç halk ozanının olduğu siperdir. Üç halk ozanı olmasına rağmen sadece Aşık Ömer’in sazı vardır ve oda sazıyla akşamları yanık türküler söylemektedir. Türküleri, İngilizlere bile savaşın vahşetini unutturmaktadır.

Bir saldırı sırasında Aşık Ömer şehit olur. İlyas ve arkadaşları onu sazından ayırmaz ve ellerindeki tek sazı onunla birlikte gömerler. Bu ölüm İlyas için bir dönüm noktası olur. Artık eve dönmekten umudunu kesmiştir. O da Çanakkale’de ölecektir. Geride bıraktığı karısı Gülcan, kızı Gülbahar’ı kasabanın Bektaşi dedesi Haşim Baba ve oğlu Muhammed Ali’ye emanettir.

Kasabada ise Muhammed Ali, Zeynel’le birlikte babasının sohbetlerini dinlemekte dergahın işlerini görmektedir. Zeynel aslında Ravel isimli bir İngiliz ajanıdır. Haşim Baba Zeynel’in aslını bilir ama kendi özünü bulabilmesi için ses çıkarmayıp vicdanıyla baş başa bırakmayı tercih eder. Zeynel’in (Ravel) Bektaşi geleneğini ve öğretilerini gördükçe vicdan azabı her geçen gün artmaktadır.

Muhammed Ali, abisi olarak gördüğü Hıdır’ın şehitlik haberini aldığında kararını verir ve asker olarak gönüllü yazılır. Muhammed Ali’nin bu tavrı Zeynel’in karar vermesini sağlar.

Muhammed Ali, Çanakkale’ye gönderilir. Orada İlyas’ın bölüğüne düşer. İlyas, Aşık Mustafa, Aşık Hüseyin ve Muhammed Ali omuz omuza savaşmaya başlar. Akşamları Aşıkların atışması askerin en büyük neşe kaynağıdır. İngilizlerse Aşık Ömer’i merak etmektedir. Sonunda bir mesaj yazıp onun neden türkü söylemediğini sorarlar gelen cevap iç burkucudur; O arkadaşımızı geçen hafta vurdunuz. Bu sırada Türkler, İngilizleri söküp atacak yeni bir taarruza başlar.

Yeni saldırıyla birlikte İngilizler siperden geri çekilmek zorunda kalır. Fakat Muhammed Ali de şehit olanlar arasındadır. Savaşın sonunda İlyas evine döner. Haşim Baba’ya oğlunun ölüm haberi gelir. Haşim Baba da oğlu Muhammed Ali’nin resmini dergahta asılı Türk bayrağının üstüne koyar ve ona yazdığı nefesle adını ölümsüzleştirir.




BENİ SİZLERDEN AYIRMAYIN

Çanakkale Savaşı’yla birlikte insanların yaşamları değişmeye başlar. İstanbul’da doktorluk yapan Dimitroyati’de savaşın etkilediği yaşamlar içindedir. Bir yanda politik hırslarının esiri olan eniştesi, bir yanda ise vatanı için cepheye koşan en yakın arkadaşı Mehmet ve Tıbbıyeli öğrenciler onu çok etkiler. Dimitroyati de bir karar vermek zorundadır. Ya yıllardır bir arada yaşadığı insanlara, komşularına zor zamanlarında yardım edecek ya da statüsünden yararlanıp savaşı en az zararla atlatacaktır. Dimitroyati, kararını verir ve cepheye gönüllü yazılır. 57. Alay’da Tabip Yüzbaşı rütbesiyle görevine başlar. Dimitroyati’nin arayışı sona ermiştir. O artık ait olduğu yerdedir. Çanakkale Savaşı’nın kaderini değiştirecek Komutan olan Mustafa Kemal ve 57. Alay’ın kahramanlarından biri haline gelir…
 
Top