Kimlerin şahitliği kabul edilmez?

Suskun

V.I.P
V.I.P


Kimlerin şahitliği kabul edilmez?

Şahitlik meselesi umumidir; nikah için ayrı, ticaret için ayrı, cezayı gerektiren davalar için ayrı bir şehadet yoktur. Bütün bu meselelerde şahitlik yapacak kimsede ortak özellikler bulunmalıdır. İslam hukukuna göre şahitlik yapacak kimsede aranan şartları kısaca özetleyelim:

Şahitte ilk aranan şart adil olmasıdır. Adaletli kimse de, iyilikleri kötülüklerine üstün gelendir. Bu da büyük günahlardan uzak durmak, küçük günahlarda ısrar etmemekle anlaşılır. Büyük günahı işleyen kimseye fasık denmektedir. Böyle birisinin şahitliğinin kabul edilmeyeceği Hucurat Suresinin 6. ayetinde açıkça bildirilir:
“Ey mü’minler, size fasık bir kimse bir haber getirince, onun iç yüzünü iyice araştırıp tahkik ediniz. Yoksa bir topluluğa bilmeden fenalık edersiniz de, sonra ettiğinize pişman olursunuz.”

Büyük günahları işleyen kimseler yalana da ehemmiyet vermezler. Yetim malı yiyen, faiz yemekle tanınan, devamlı içki içen, kumar oynayan ve benzeri günahları işleyen kimseler adalete uymayacaklarından ve kolayca yalan söyleyebileceklerinden şahitlikleri kabul edilmez.

Yalan söylemekle tanınmış, sık sık yalan haber getirip götürenlerin şahitliklerine başvurulmaz.

Davalı ile şahit arasında dünyevi bir husumet bulunmamalıdır.

Cimriliğiyle meşhur olmuş, zekat vermekte, çoluk çocuğunun geçimini teminde aşırı derecede eli sıkı olan kimselerin şahitliği kabul edilmez. Bunların yalan yere şahitlik yapması ihtimali vardır.

Çocukların, akıl hastalarının, bunakların, dilsizin, âmanın şahitlikleri makbul değildir.

Ağzından çıkanların meşru veya gayrı meşru olduğuna aldırmayan, dinen ve ahlaken hoş olmayan sözleri sarf etmeyi bir alışkanlık haline getiren laubali insanların şahitlikleri kabul olunmaz.

Şahitlik meselesinde hassas davranan İmam Ebu Yusuf, Hanefi mezhebinin kurucularından olmakla beraber, aynı zamanda Abbasi devrinde kadılık da yapmıştı. Kendisine pek çok dava gelirdi. Bu arada en üst makamda bulunan devlet ricaline bile hiç imtiyaz tanımaz, hepsi hakkında adil davranırdı.

İmam Ebu Yusuf, Halifenin vezirlerinden Fazıl’ın şahitliğini reddetmişti. Bunun sebebini soranlara da şu cevabı vermişti: “Bu vezir bir mecliste Halifeye ‘kulunuz’ diyordu. Şayet bu sözünde doğru ise kölenin zaten şahitliği kabul edilmez. Eğer yalan söylüyorsa, yalancının şahitliği de makbul olmaz.”

Bu vak’a İslam terbiyesinin yüceliğini, dalkavukluğun İslam’da yerinin olmadığını, şahsiyet ve karakterin ehemmiyetini sergiler.

Umumi âdaba, sünnet-i seniyyeye, örf ve adete aykırı düşen işleri yapanların şahitliği ciddiye alınmamaktadır. Hayasız kimselerle sohbet etmek, insanlarla alay etmek, başkalarını küçük düşürecek derecede şakada bulunmak hep sünnete ve adaba aykırı hareketlerdir. Bunları alışkanlık haline getirenlerin şahitlikleri kabul edilmez.

İmam-ı Azam gibi selef-i salihine, Sahabeye dil uzatan bid’at ehli kimselerin şahitliklerine itibar olunmaz.

Bütün bunlar İslam’ın şahitlik gibi adaletin tecellisine sebep olacak bir meseleye verdiği ehemmiyeti gösterir.
 
Top