Hintlilerin Yardim Parasi

Çirkin Kral

Forum Tutkunu
paranın Miktarı

Milli Mücadele döneminde İngiliz sömürgesi olan Hindistan'da; Hindularla, Hint müslümanları Türk Kurtuluş Savaşı'na büyük ilgi gösterirler. Olaya Hindular, kazanmak istedikleri bağımsızlığa örnek bir hareket olması yönüyle; Hint Müslümanları ise esir edilen Halife'nin kurtarılacağı yönüyle ilgi duyarlar. Türkiye'deki gelişmeleri yakından izlerler, destek olmak için ortak komiteler kurarlar, ortak kongreler düzenlerler. Kongre kararı ile halktan para toplayıp Türkiye'ye gönderirler.

Yardım parasını; Hindular "Ankara'ya yardım fonu"nda, müslümanlar "Hilafet fonu"nda toplarlar (37).

Ve değişik tarihlerde parça parça, "İslamiyetin Kılıcı" ilan ettikleri Mustafa Kemal adına ve şahsına gönderirler.

Gönderilen para tutarı, konuyu ele alan her kaynakta değişiktir. Örnek verelim:

Hintli yazar Sinha, Türk kaynaklarından aktarma yapmakta beşyüz- altıyüzbin Türk lirası demekte (38).
Lord Kinross, yardımının 125 bin İngiliz lirasını bulduğunu öne sürmekte (39).
Kurtuluş Savaşı'nın mali kaynaklarını inceleyen Alptekin Müderrisoğlu, Kinross'dan alıntı ile 125.000 İngiliz lirası (40).
Sabahattin Selek, 300 bin Türk lirası 41).
Can Dündar, 1 milyon Türk lirası (42).
Hasan Rıza Soyak, 500-600 bin Türk lirası arasında (43).
Şerafettin Turan, gelen paranın tutarı hakkında verilen rakamların birbirini tutmadığını belirtmekte. (44).
Durumun açıklığa kavuşturulması gereği kendisini gösteriyor. Özellikle kişiye gönderilen bir para olması yönünden bu önem taşıyor.

Gönderilen paranın toplam tutarı, hangi tarihte ne kadar gönderildiği Cumhurbaşkanlığı Arşivi'nde mevcuttur. Bu Arşiv'den yararlanılarak, Genel Kurmay Harp Tarihi Başkanlığı tarafından hazırlanan, "Türk İstiklal Harbi İdari Faaliyetleri" isimli, 1975 yılında basılmış eserde, yardımın dökümü verilmektedir. Bu değerli eserin gözden kaçtığını, bu nedenle yardım tutarı konusunda karışıklık yaşandığını düşünüyoruz.

Hint Yardımının Dökümü (45):


İngiliz Lirası Türk Lirası Tarihi
26.000 144.400 26 Aralık 1921
6.000 36.300 6 Şubat 1922
4.000 25.320 18 Şubat 1922
5.000 32.300 20 Şubat 1922
10.000 64.600 22 Şubat 1922
5.000 32.300 2 Mart 1922
20.000 131.500 28 Mart 1922
5.000 33.150 18 Nisan 1922
5.000 32.100 2 Mayıs 1922
4.000 26.800 31 Mayıs 1922
6.000 42.120 26 Haziran 1922
5.000 35.500 5 Temmuz 1922
400 2.904 17 Temmuz 1922
5.000 35.900 12 Ağustos 1922
106.400 675.494

Görüldüğü gibi gönderilen para 106 bin İngiliz lirası veya 675 bin Türk lirasıdır. 300 bin veya 1 milyon Türk lirası değildir.

Dökümdeki tarihler üzerine bir açıklama yapalım. İlk gelen paranın 26 Aralık 1921'de geldiği görülüyor. Ancak anılan kaynağın metin açıklamasında ilk paranın 6 bin İngiliz lirası olarak 30 Ocak 1920 günü, ikinci paranın 16 Kasım 1921 günü 20 bin İngiliz lirası olarak gönderildiği belirtiliyor. Dolayısıyla ilk sırada görülen 26 bin İngiliz lirası bu iki göndermenin toplamıdır ve 26 Aralık 1921'de Ankara'daki Osmanlı Bankası şubesine ulaşmıştır. Çünkü para akışı yurt dışından İstanbul'daki Osmanlı Bankası'na oradan da Ankara şubesine olmuştur. Osmanlı Bankası da Fransızların kontrolündedir. Anlaşılan, Fransızlarla, sıcak savaş devam ettiği için Fransızlar ilk iki parayı bir süre İstanbul'da tutmuşlar, Ankara Hükümeti ile 20 Ekim 1921'de Ankara Antlaşmasını imzaladıktan sonra, göndermeye başlamışlar. Hatta 16 Kasım 1921'de, İstanbul Osmanlı Bankası, Ankara'ya, gelmesi muhtemel diğer paralara aracı olacağını bildirir. Para gönderilmesi devam ettiği sürece, bunların İstanbul'da saklanmasını mı yoksa gönderilmesini mi sorar (46).

Atatürk'ün Bu Paraya Bakışı

Bu yardım parası Maliye Bakanlığı kayıtlarına ve Hazineye girmemiş, Mustafa Kemal'in emrinde tutulmuş ve Osmanlı Bankası'nda muhafaza edilmiştir.

Atatürk bu paraya çok temkinli davranmış, kullanmada isteksizlik göstermiştir. Büyük Taarruz'a hazırlık döneminde, 200 bin kişiye ulaştırılan ordu ihtiyaçlarının giderilmesi için 15 milyon Türk lirasına (47) ihtiyaç duyulur. Ankara hazinesi boştur. Büyük para sıkıntısı çekilir. Askerin zorunlu ihtiyaçları karşılanamaz. Hatta 14 aydır maaş bile verilemeyen subaylar vardır. Maliye Bakanı sıkıntıyı bir ölçüde giderebilmek için, Osmanlı Bankası Ankara şubesinden tehditle, 1,5 milyon lira almak zorunda kalır (48).

Bu zor duruma rağmen, Atatürk, en son noktaya kadar yardım parasını kullandırmaz. Bunun da sebebi vardır. Atatürk, bu paranın sonradan başa kakılacağını değerlendirir. Çünkü parayı gönderen örgütün ismi "Hindistan Hilafet Komitesi"; Hindistan'da paranın toplandığı iki fondan birinin ismi de "Hilafet Fonu"dur. İleride hilafetin kaldırılması söz konusu olduğunda; ki Atatürk'ün Milli Mücadele başında buna kararlı olduğu bilinir; çatlak sesler çıkabilir. Biz yardımı halifeyi kurtarın diye göndermiştik, denebilir. İşte bu olasılık, Atatürk'ü parayı kullanmada isteksiz yapar.

Gerçekten değerlendirildiği gibi de olur. Daha hilafet kaldırılmadan bile, saltanatla hilafetin ayrılıp saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922) ve arkasından Cumhuriyet'in ilanı üzerine, yani hilafetin yetkisiz hale getirilmesi üzerine, Hint müslümanları adına bir grup, Türk Hükümetine açık bir mektup ve gazetelere yazı yazar.

"Hint müslümanları, Türklere yaptıkları manevi yardımın unutulduğuna teessüf ederler... Müslümanlar arasında hilafet makamı her şeyden yüksektir. Hint müslümanlarının Türk milli hareketini desteklemeleri bu sebeptendir. Dini reislerinin merkezi Türkiye'de olduğu içindir ki Türkiye'nin geleceğini desteklediler..."(49).

Atatürk bu parayı hep toplu tutmuştur. Büyük Taarruz'da zorunluluktan harcanan bir bölümü, zaferden sonra tekrar yerine konmuştur. Bundan da gerektiğinde iade etmenin düşünüldüğü çıkarılabilir.




Paranın Kullanılması

Atatürk yardım parasını Hilafetin kaldırılmasından (3 Mart 1924) altı ay sonra, yani dengeler kurulduktan sonra kullanmaya başlamıştır.

Öncesinde, Büyük Taarruz döneminde, geçici kullanılması olmuştur. Ordunun taarruza hazırlık ihtiyaçları için Maliye Bakanlığı yetersiz kalınca, Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp, Mustafa Kemal'in emrinde bulunan bu paradan 600 bin lira ister. Mustafa Kemal kabul eder ve verir(50).

Atatürk'ün Genel Sekreteri H.R. Soyak, ordu ihtiyaçları için verilen bu paranın 500 bin lira olduğunu belirtir (51).

Atatürk'ün Büyük Taarruz öncesi günlerde tuttuğu not defteri, Soyak'ı doğruluyor. O da 500 bin lira verdim diyor (52).

Para konusunda çekilen sıkıntıyı gösterebilmek için, Atatürk'ün sadece bu parayı verişini yazdığı sayfanın bazı satırlarını aktaralım:

"- Maaş meselesi, emir verdim.
- Ordunun silah ve techizat, giyim ve kuşamın ikmali için 40-50 milyon lira.
- Akşehir'de ödenecek para olsaydı, çok şey sipariş edebilecektik. Ve belki 2 hafta gelecekti.
- Harekata başlayabilmek için 200 bin cepheye, 300 bin Başkumandanlık nakliyatı için verdim.
- Bir miktar para verebilmek için 420 bin lira istiyorum. Maliye Bakanı çalışıyor.
- Bir taraftan Fransa'dan bir taraftan Rusya'dan ihtiyaçlarımızı temine çalışıyoruz.
- Maaş hakkındaki emir, olamıyor.
- Maliye Bakanı Hasan Bey'le görüşeceğim."

Ayrıca, orduyla birlikte İzmir'e yürüyen Mustafa Kemal Yunan ordusunun kaçarken yakıp yıktıkları şehir, kasaba, köylerde, aç ve açıkta kalan insanlarımızı, görünce, bunlara yardım edilmesi emrini verir ve Hint parasından para yardımı yapılır. Soyak'ın, bu para yardımı için, "yine bu paradan yapılmıştı" demekle; ordu için verilen 500 bin lirayı mı, yoksa bankada kalanı mı kastettiği pek anlaşılamamaktadır. 500 bin liradan verildiğini kastediyorsa, bunun pek mümkün olamayacağını düşünüyoruz. Çünkü ordunun karşılanamayan zorunlu ihtiyaçları için verildiğine göre, bu para çoktan harcanmış olmalıdır. Ayrıca insanlarımıza ne kadar para yardımı yapıldığı da belirtilmemektedir. S. Selek, bu yardımın 110 bin lira olduğunu vermektedir (53).

Bu bilgiler bizi kesin olmamakla beraber bir yere götürüyor. Kazım Özalp'ın dediği 600 bin lira, ordu için ve halk için verilen paraların yuvarlak ifadesi olabilir. Yani Büyük Taarruz döneminde Hint parasından 500 bin lira ordu için; 110 bin halk için harcanmış, geriye 65 bin lira kalmıştır.

Zaferden sonra Bakanlar Kurulu, harcanan 600 bin liranın 380 binini Mustafa Kemal'e iade eder (54). Neden tümünü değil sorusuna şöyle bir yaklaşım getirebiliriz. Hindistan Hilafet Kongresi, yardım kararı alırken, "İzmir'de felakete uğrayanlara"(55) diye de bir karar alır. Halka yapılan yardım doğrudan bu kapsama girdiğinden iadesi düşünülmemiş olabilir. Ayrıca orduya verilen paradan 120 bin lira kesilmiş olmasının da benzer nedene dayandığı değerlendirilmektedir.

Şimdi Atatürk'ün emrinde yardım parasından 380 bin + 65 bin olmak üzere 445 bin Türk lirası olması gerekmektedir.

Atatürk'ün bu parayı Türkiye'nin kalkınmasında nasıl değerlendirdiğini görelim.

120 bin lirasını toprak satın alıp çiftlikler kurmada; imalathane, fabrika yapmada değerlendirir (56).
250 bin lirasını Türkiye'de ilk milli bankayı kurdurmak için kullanır. 26 Ağustos 1924'te Türkiye İş Bankası'nı, 1 milyon sermayeli olarak kurdurur (57).
Geri kalan 75 bin liranın ayrıntılı dökümüne şimdilik ulaşamadık ama bildiğimiz, İş Bankası'ndan ve Maden Kömürü T.A.Ş.'ndan hisse senetleri alarak değerlendirdiğidir.
Hint yardım parasının yuvarlak 450 bin lirası ile yaptığı bu yatırımları neden yaptığını ve nasıl kullandığını, kendi geliri içine hiçbir şekilde katmamış olduğunu, daha önce ayrıntılı açıkladık.
Hint yardımı Kurtuluş Savaşı'nda ve savaştan sonra da ülkenin bayındırlık işlerinde harcanmıştır. Yardımın amacı da (hilafet dışında) budur. Bu amaç gerçekleşmiştir. Kişisel amaçlı hiçbir harcama yoktur.


SONUÇ

Atatürk üzerine para ile ilgili iftira ve uydurmalara yanıt verirken, bu güne kadar bilimsel olarak ele alınmamış, Atatürk'ün para yönünü de incelemiş, ortaya koymuş olduk. Bu çalışma ile Atatürk'ün paraya, mala, mülke, zenginliğe bakışını; gelirini, harcamalarını, birikimini, yardım severliğini, dürüstlüğünün para yönünü de görmüş olduk.

Gördük ki Atatürk; zengin olma, mal-mülk edinme hırslısı bir insan değil. Böyle bir hırsı olsa idi;

Milli Mücadele'ye atılmazdı;
Önerilen rüşvetleri reddetmezdi;
Gelirinden yakınlarına, düzenli ve önemli miktarda yardım yapmazdı;
Edindiği mal ve işletmelerin gelirini kendi geliri gibi kabul eder ve kendisi harcar veya kullanırdı;
Edindiği mal ve işletmeleri, kendi malı gibi kabul eder, milletine bağışlamazdı.
Hırsı ulusal değil de kişisel olsaydı Türk'ün Ata'sı olamazdı; Türkler ona "Atatürk" ismini vermezlerdi. Hırsı evrensel değil de kişisel olsaydı Doğu'nun Ata'sı olamazdı; Doğulular, özellikle sömürülen milletler O'na "Ataşark" ismini vermezlerdi.
Atatürk, devletin parasını keyfi şekilde, kendi zevkine harcayan bir Cumhurbaşkanı olsaydı;

Önce Çankaya Köşkü'nün tüm masraflarını, hiç zorunlu olmadığı halde, kendi maaşından karşılamazdı;
Yasal hakkı olmasına rağmen, gezilerinde yolluk-yevmiye almamazlık etmezdi.;
Milli Mücadele'deki hizmetinden dolayı, armağan olarak kendisine verilmek istenen 1 milyon lirayı şiddetle reddetmezdi;
Şerefe atılacak bir top mermisinin bile hesabını yapıp, atılmamasını istemezdi;
Ölüm döşeğinde bile, serin bir yere çok ihtiyaç duymasına rağmen, sadece ek masraf olacak diye, bu isteğinden vazgeçmez, Alemdağ'da bu amaçla bulunan köşkü tamir ettirirdi;
Türk Hava Kurumu hesaplarında açık çıkan 40 parayı (1 kuruş) dert etmezdi;
İzmir Belediyesi'nin Zübeyde Hanım için anıt-mezar yaptırmasını önlemez, mezar masrafını kendisi karşılamak ısrarında olmazdı;
Devlet parasını keyfi ve zevkine harcayan olsaydı, İstanbul'da kaldığı sürelerde gelirinden fazla gideri olduğu için borçlanmaz, bu borcunu Ankara'da para biriktirerek ödeme durumuna düşmezdi.
Atatürk Hintlilerin gönderdiği parayı zimmetine geçirmemiştir.
Herşeyden önce bu paraya soğuk yaklaşmış, büyük para sıkıntısına rağmen, bir süre parayı kullandırmamış, bankada toplu olarak tutmuş; Büyük Taarruz'a hazırlık sırasında ısrarlı istekler üzerine 675 bin liranın 500 bin lirasını orduya, 110 bin lirasını da Yunanlıların yakıp yıktığı yerlerdeki insanlarımıza yardım olarak vermiştir. Zimmetine geçiren bunu yapar mı? Kaldı ki bu para doğrudan Mustafa Kemal'in adına gönderilen bir paradır.
Zafer'den sonra TBMM, harcanan paranın 380 bin lirasını Atatürk'e iade eder. Atatürk, yine parayı bankada toplu olarak tutar, kullanmada isteksiz davranır, hatta kullanmamasından ve toplu tutmasından iade etmeyi bile düşündüğü çıkarılabilir. Çünkü bu para başa kakılmıştır, "Biz size Hilafeti kurtarın diye yardım yapmıştık" denmiştir. İşte bu nedenle, uzun süre, çok ihtiyaç duyulmasına rağmen bu paraya dokundurmaz. Hilafetin kaldırılmasından, içte ve dışta suların durulmasından sonra kullanmaya başlar. Elde kalan yaklaşık 450 bin lira ile, Türkiye'nin kalkınmasını destekleyici yatırımlar yapar. 250 bin lirasını Türkiye'de ilk milli bankayı kurdurmak için kullanır. 120 bin lirasını toprak satın alıp çiftlikler kurmada; imalathane, fabrika yapmada değerlendirir. Geri kalan 75 bin lira ile hisse senetleri alır.
Yaptığı yatırımlarla; müteşebbisi, sanayicisi, modern tarımcısı olmayan Türkiye'de; Türklerin de müteşebbis, sanayici olabileceğini göstermiştir, örnek olmuştur. Türkiye'ye bu konuda da büyük hizmet etmiştir.

İşletmeleri, bizzat kendisinin kurması ve geliştirmesine rağmen, bunları hiçbir zaman kendi özel malı olarak görmemiş, gelirlerini kendi geliri içine katmamış ve tam verimli hale getirdikten sonra da milletine armağan etmiştir. Bunların, mirasçılarına geçmesini önlemek için, özel yasa dahi çıkartmıştır.

Bu uygulamanın neresinde zimmete geçirme var?

Zimmete geçirme olabilmesi için, işletme gelirlerinin özel gelir içine dahil edilmesi, işletme varlıklarının mirasçılara bırakılması gerekirdi. Oysa Atatürk'ün yaptığı bunların tam tersidir. İşletme ürünlerini dahi parasını ödeyerek satın almıştır.

Hint parasını kendisine değil, milletinin çıkarına kullanmıştır. Bu uygulamasında da kendisine şükran borçluyuz.
 
Top