''Güvensizlik'' ile ilgili görüşler

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
FREUD’UN GÜVENSİZLİK DUYGULARI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ

rRR0Kr1.jpg


Psikoloji teorilerini gözden geçirirken, Freud’un kaygı ve güvensizlikle ilgili görüşü yaşadığı çağı da etkilemesi yönünden büyük önem taşır. Freud, kişiliğin 3 kattan meydana geldiğini söylemiştir. Bunlara verdiği isimler, İd, Ego, Süper Ego’dur. Id’de kişinin içgüdüleri ihtiyaçları ve dürtüleri bulunur. Psişik enerjinin tümü Id’de depolanmış haldedir. İd içerdiği enerjilerle, kişinin hayatiyetinin yönsüz, sınırsız, bilinçsiz deposudur. Eros (Yaşama İçgüdüleri) ve Thanatos (ölüm İçgüdüleri) burada bulunur.
Ego, Id'deki enerjiyi kontrol edip, dış dünyaya ve Süper Egoya uygun hareket etmesini sağlar. Id’in haz prensibine göre hareket etmesine karşılık, ego gerçekçilik prensibine göre hareket eder. Ego bazı gerilimlerin tatmini sırasında, dış dünyaya ve süper egoya da dikkat ettiğinden, kendisi de bu tatmin sırasında rahatsız olabilir. Ego bu rahatsızlıklardan korunmak ve heyecanları önlemek için bilinçsiz bazı korunma mekanizmaları kullanır. Süper ego, kişiliğin toplumsal ve ahlaki yönüdür. Süper Ego’nun etkilerinin en çok göze çarpan yanı kendine karşı saldırganlığı benimsetmesidir. Süper Ego, kendine karşı saldırganlığı, egoya karşı baskı yaparak sağlar. Egoya bu baskıyı
yaparken, kendini gözetir, kendisine zarar gelmesini önler. Böylece çok bencil bir kimlik kazanır.
Süper ego, gelişince, daha objektif standartlar kazanır ve baskısı azalır. Bunun sonucu olarak kişilik daha sağlam, çatışması az olan bir yapıya sahip olur.
Freud’un temel kişilik yapısının katlarını öğrendikten sonra, güvensizlikle ilgili görüşüne göz atalım: Güvensizlik insanda iç ve dış uyanlar sonucu ortaya çıkan duygusal bir yaşantıdır.


Freud güvensizliği 2 ayrı grupta incelemekteydi:

1) Objektif güvensizlik: Dış dünyanın algılanması sonucunda meydana gelen rahatsız edici bir duygusal yaşantıdır. Bir başka deyişle kişinin, iç dünyasındaki sübjektif duygulardan, insiyaklardan doğan s ıkıntı yerine,dış dünyadaki gerçek bir tehlikenin birey tarafından idrak edilmesi ve sıkıntı duyulmasıdır. Objektif güvensizlik korku ile eşdeğer de sayılabilir, örneğin: Issız bir yerde yırtıcı bir hayvan ile karşılaşan bir kişi, korkuyu hissedecek, kaçmaya çalışırken de duyduğu his, kendi gücüne karşı objektif bir güvensizlik olacaktır. Aynı şekilde, bir başarısızlık durumu, bir iflas durumu ile yüz yüze gelen bir kişi, bu gerçek nedenler yüzünden objektif bir güvensizlik yaşayacaktır. Bu objektif güvensizliğin, nevrotik bir güvensizliğe dönüşmemesi için, kişinin problemleri ile savaşarak, objektif çözüm yollarını bulmaya çalışması gerekir.
2) Nevrotik güvensizlik: Genellikle içgüdülerden gelen bir tehlike! sonucu oluşur. Birey farkında olmadan kendine zarar getirecek bir faaliyette bulunmaktan korkar. Freud’a göre Nevrotik güvensizlikJ egonun İd ve Süper Ego arasındaki çatışma nedeni ile çaresizliğe! düşmesidir. Aradaki bağlar ana babanın özellikle cinsel ve saldırgan impülslerin ifadesine karşı yöneltilmiş disiplininden doğmaktadır.
Genel olarak, çocuğun ana babasıyla ilişkilerinde emniyet ihtiyacını zedeleyen herhangi bir şey kendisinde temel güvensizliği yaratır. Potansiyel olarak düşman bir çevrede, aldatmaya, kötüye kullanmaya saldırmaya, kıskanmaya hazır bir dünyada kendini ufacık, önemsiz, çaresiz ve tehlikede hisseder. Ana baba, çok defa, kendi nevrozlan

yüzünden, çocuğa gerçek-samimi bir sevgi ve sıcaklık veremezlerse, çocuk çevresini güvenilmez, yalancı, değer bilmez, adaletsiz, kıskanç şefkatsiz olarak algılar ve çocukta temel güvensizlik gelişir (Freud, 1936).


ADLER’İN GÜVENSİZLİK GÖRÜŞÜ


SjXJe9P.jpg


Freud’la aynı asır içinde yaşayan Adler’e (1930) göre, her insan biyolojik bir yetersizlik ve güvensizlik hissi ile hayata başlar. Çocuk yaşantısını ana babasının yardımı olmadan sürdüremeyeceğini ve kendi çaresizliğini anlar. Normal bir şekilde gelişimi objektif ve sübjektif bazı faktörlerin yardımı ile olur. Nevrotik karakterin gelişimi, kişinin kendi zayıflığına karşı sübjektif bir vaziyet alışla orantılıdır. Adler’e göre güvensizlik, diğerleri üzerinde bir üstünlük sağlamak üzere bir saldırganlık (agresyon) silahı olarak kullanılmaktadır (Adler, 1927). Bunun nedeni olarak da, kişinin çocukluğunda şımartılmış olmasını göstermektedir. Yetişkinlik yaşamında etraftaki kişilerin ailesi kadar verici olmadığını görmek, bir eksiklik duygusu ve güvensizlik yaratmaktadır, özetleyecek olursak, Adler’e göre normal güvensizlik, objektif bir yetersizliğin idrakidir, Nevrotik güvensizlik ise, bireyin yetersizlik duygularını telafi için kullandığı kişisel, sübjektif tavırdır.


YENİ FREUD’CULARIN GÜVENSİZLİK KAVRAMI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ



psuxUXp.jpg

Neo-Freudianism 1930-1940 yıllarında Karen Horney, Sullivan ve Erick Fromm ile başlayan bir akımdır. Bu görüşü tek bir cümle ile özetlemek gerekirse Yeni Freud’cular, psikoanaiizin biyolojik yönelimini, kültürel ve çevresel yöne doğru kaydırmışlardır. Birçok alanda Freud’un görüşünden uzak oldukları halde, kendilerini Freud’un karşısında görmemişlerdir.
Güvensizliğin temelinin toplumsal süreçle atıldığına inandıktan için çocuğun çevre ile ilişkilerini fark etmeye başlaması ve kendi İpresizliğini görmesinden önce güvensizliğin var olamayacağına inanmaktaydılar. Bir başka anlatımla, ilk çocukluk, kişinin emniyet
duygusunun gelişiminde önemli rol oynar. Homey'e göre güvensizlik korkulann ve bu korkulara karşı savunmaların ve (çatışan eğitimlere uzlaştırıcı bir çözüm bulma çabalannın doğurduğu psikolojik bozukluk olarak nitelendirdiği) nevrozlann temelidir.
Yeni Freud’culara göre, biyolojik ihtiyaçlar toplumsal normlara uyan yollarla tatmin edilmediği zaman, çocukta emniyetsizlik hissi, huzursuzluk, güvensizlik ve kaygı gelişir. Güvensizlik ve kaygı, tatmin ihtiyacı ile bu tatmini toplumsal normlara uygun olarak karşılama arasındaki çatışmadan doğar. Nevrotik güvensizlik ise toplumsal güvensizliğin sübjektif olarak hissedilmesidir. Yani bu görüşe göre, güvensizlik, çevrenin değer ölçülerine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Çevrenin kendine güven ve güvensizlik duygularına yön verdiği görüşünden hareket edersek, burada Neo-Freudien’lerle öğrenme teorilerinin güvensizlikle ilgili görüşleri arasında benzerlik bulmak mümkündür, öğrenme teorilerinde de, güvensizlik duygusu, koşullanmış korku tepkisi (Movvrer O. H. 1939) olarak tarif edilmektedir ki, nevrotik güvensizlik duygusu da buna göre abartılmış bir tepki olarak düşünülebilir.


ERIC ERIKSON’UN “TEMEL GÜVEN” KAVRAMI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ


Erikson, Freud’un temel görüşlerine bağlı kalarak, kişilik gelişimini belirli dönemler içinde ele alır. Her evrede benliğin karşılaştığı sorunların, daha sonraki dönemlerde bir problem olarak ortaya çıkacağı görüşündedir. Gelişme dönemlerinde yaşanan karmaşaların başarıyla çözülmesi, daha sonraki gelişim döneminin de başarı ile atlatılmasını sağlar. 8 ayrı döneme ayırdığı kişilik gelişiminde doğumla başlayan ve bir yaşına kadar devam eden dönemi, temel güven duygusunun oluştuğu bir dönem olarak kabul eder. Bu kurama göre bebeklik çağında, çocuk annenin bakımına bağımlıdır ve tamamen alıcı bir durumdadır. Bebeğin gelişimi için bu dönemde anne ile bebek- arasındaki ilişki büyük önem taşımaktadır. Annenin çocuğunu beslemesi, sevmesi, ilgi göstermesi, sıkıntısı olduğunda bebeğine sevecen davranarak, onu sıkıntısından kurtarması karşısında bebek
kendisini güvencede hisseder ve anneye bağlanır. Anne ile çocuk arasında oluşan bu olumlu ilişki, temel güven duygusunun çekirdeğini oluşturur. Bebek kendisini, değer verilen ve sevilmeye layık biri olarak algılar. Yani kendisine güvenmeye başlar. Bebekteki ilk toplumsal güvenin belirtileri, beslenmesinin rahat bir hale gelmesi, uykusunun derinleşmesi ve bağırsaklarının rahatlamasıdır. Bu sağlıktı gelişim çocuğun kendine ve dünyaya güvenebilmesi demektir. Anneyle olan ilişkinin sağlıklı veya sağlıksız oluşuna göre temel güven duygusu veya temel güvensizlik gelişir. Ailesi içinde, sevgi ortamı içinde büyümeyen temel güven duygusu gelişemeyen çocuklarda, daha sonraki yıllarda içe kapanık, depresif davranışlar ortaya çıkabilir.

İilkay Kasatura, Kişilik ve Özgüvwen
 
Top