Nereye varmıştın...ya da nereye varmak için çıktın aceleyle, ruhumu kapladığın odamdan çıkarak...neden hep bir yere yetişmek zorundaydın, neden hep yapman gereken bir işin vardı...kalamazmıydın kayıtsız,hayatında bir gün olsun dünyevi işlerine...oysa ne çok yetmene ihtiyacı var ruhumun, ve ne çok ihtiyacım vardı;erkekliğimin, kadınsı dokunuşlarına...
Geceler boyu, ruhumu ısıttığın yataktan kalkarak, sessiz çığlıklarla ağlayışlarına hep uyandım...neden ağlıyordun, neden göz pınarlarına, ömrünün notasının sol anahtarına veriyordun,hiçbir zaman anlayamadım... ve bir kez olsun sorma cesaretini bulamadım kendimde...korktum, yaramazlık yapınca şekeri elinden alınacak çocu gibi...korktum...kötü bir şey söylersem ‘’diline acı biber sürerim’’ diyebilme ihtimalinden... bilsen ne kadar çok isterdim, her daim boğulmakta olduğun okyanusta kaybolmayı...neden durmadan sevişiyordun benimle, neden tatminkarlıkla susturmaya çalışıyordun...neden gözyaşlarına içime akıtmıyordun...neden ruhunu sunmuyordun bana...neden hep nedenlerin arasında seni kaybediyorum...bu kadar mı zor, giden bir arabanın arka penceresine kayıtsız kalmak...bu kadar mı zor; bedenime dokunmadan ruhuma dokunman...
Hep umutsuz zamanlar da tutundum sevdana...ne zaman ben geldim desem, sen gitmek üzere oluyordun...hiçbir zaman yetişemedim senin zamanına...ya az önce gelmiş oluyordun.ya da neredeyse çıkmak üzere... ve ben her zaman seni, bu kapıdan uğurladım...hoşgeldin diyemeden... oysa ne çok bekleyişler yaşadım yokluklarında...ve hala bekliyorum...nedenlerin bilinmezliğinle...
Bekliyorum...nedenini bilmeden, sadece bekliyorum...belki de beklemek ruhuma iyi geliyordur...ya da; beklemenin anlamı sen olduğu için bekliyorumdur...bu kapıdan en son çıkarken bekle demiştin, bekliyorum...bekliyorum ama geleceğim dedin mi bilmiyorum...bekliyorum...sorma nedenini, bilmeden bekliyorum...
Ne zaman dolmuştu zamanım...
Geceler boyu teninle susuzluğumu giderirken, sende hala var olduğumu düşünürken, meğer ne çok yanılmışım...çoktan bitmişsin, çoktan gitmişsin ama anlamamışım...’’sevdasının varlığıyla sarhoş oluyorken insan, aslında çoktan gitmiş olanları göremiyormuş...’’görememişim...tensel temaslardan sonra gelen, sessiz ağlayışlarının, pişmanlığının yüzüne vurduğu bir silleden ibaretmiş...görememişim...affet... gidişlerini zora soktuğum için...
Bugün de gece indi şehrine,odam tekrar salgılamaya başladı kokunu,ve beynim umarsızca itaat etmeye başladı sevdana...ev ne kadar da sessiz, kulaklarımı sağır ediyor...sesini duymaya ihtiyacım var,delice sarmalarına gel ne olur..istediğin kadar anlat benim sana duyduğum sevdayı,senin başkalarına nasıl verdiğini anlat istersen..ama ne olur gel bugün..ruhunu okşatmak için bile olsa gel,gecenin yarısı gelen bir telefonla,beni bırakıp sevdiğin adamın kollarına gitcek olsan bile gel..ama ne olursa olsun gel ruhunu okşatmak için gel.ruhumu okşamak için gel.ikinci adam olsam bile gel..sesini duymaya çok ihtiyacım var..yoksa bu sesizlik ya sağırlığa gebe yada sonsuz bir uçuruma..
Geceler boyu, ruhumu ısıttığın yataktan kalkarak, sessiz çığlıklarla ağlayışlarına hep uyandım...neden ağlıyordun, neden göz pınarlarına, ömrünün notasının sol anahtarına veriyordun,hiçbir zaman anlayamadım... ve bir kez olsun sorma cesaretini bulamadım kendimde...korktum, yaramazlık yapınca şekeri elinden alınacak çocu gibi...korktum...kötü bir şey söylersem ‘’diline acı biber sürerim’’ diyebilme ihtimalinden... bilsen ne kadar çok isterdim, her daim boğulmakta olduğun okyanusta kaybolmayı...neden durmadan sevişiyordun benimle, neden tatminkarlıkla susturmaya çalışıyordun...neden gözyaşlarına içime akıtmıyordun...neden ruhunu sunmuyordun bana...neden hep nedenlerin arasında seni kaybediyorum...bu kadar mı zor, giden bir arabanın arka penceresine kayıtsız kalmak...bu kadar mı zor; bedenime dokunmadan ruhuma dokunman...
Hep umutsuz zamanlar da tutundum sevdana...ne zaman ben geldim desem, sen gitmek üzere oluyordun...hiçbir zaman yetişemedim senin zamanına...ya az önce gelmiş oluyordun.ya da neredeyse çıkmak üzere... ve ben her zaman seni, bu kapıdan uğurladım...hoşgeldin diyemeden... oysa ne çok bekleyişler yaşadım yokluklarında...ve hala bekliyorum...nedenlerin bilinmezliğinle...
Bekliyorum...nedenini bilmeden, sadece bekliyorum...belki de beklemek ruhuma iyi geliyordur...ya da; beklemenin anlamı sen olduğu için bekliyorumdur...bu kapıdan en son çıkarken bekle demiştin, bekliyorum...bekliyorum ama geleceğim dedin mi bilmiyorum...bekliyorum...sorma nedenini, bilmeden bekliyorum...
Ne zaman dolmuştu zamanım...
Geceler boyu teninle susuzluğumu giderirken, sende hala var olduğumu düşünürken, meğer ne çok yanılmışım...çoktan bitmişsin, çoktan gitmişsin ama anlamamışım...’’sevdasının varlığıyla sarhoş oluyorken insan, aslında çoktan gitmiş olanları göremiyormuş...’’görememişim...tensel temaslardan sonra gelen, sessiz ağlayışlarının, pişmanlığının yüzüne vurduğu bir silleden ibaretmiş...görememişim...affet... gidişlerini zora soktuğum için...
Bugün de gece indi şehrine,odam tekrar salgılamaya başladı kokunu,ve beynim umarsızca itaat etmeye başladı sevdana...ev ne kadar da sessiz, kulaklarımı sağır ediyor...sesini duymaya ihtiyacım var,delice sarmalarına gel ne olur..istediğin kadar anlat benim sana duyduğum sevdayı,senin başkalarına nasıl verdiğini anlat istersen..ama ne olur gel bugün..ruhunu okşatmak için bile olsa gel,gecenin yarısı gelen bir telefonla,beni bırakıp sevdiğin adamın kollarına gitcek olsan bile gel..ama ne olursa olsun gel ruhunu okşatmak için gel.ruhumu okşamak için gel.ikinci adam olsam bile gel..sesini duymaya çok ihtiyacım var..yoksa bu sesizlik ya sağırlığa gebe yada sonsuz bir uçuruma..