Eski Türklerde Kut / Hakimiyet Kaynağı

Suskun

V.I.P
V.I.P
Eski Türklerde Kut / Hakimiyet Kaynağı

Kut, Türkçenin en eski kelimelerinden birisidir. Tarih boyunca birçok anlam kazanmıştır. Kut her şeye girebilen ve kutsal nitelik kazandıran sihir gibi bir şeydi. Şamanizm’de ruh veya can anlamında kullanılmaktaydı. Eski Türk ve Moğollarda Kut’un semadan inen bir nur olduğuna inanılıyordu. Kut’un, bilgisiz, iyi ahlakını yitiren kimselerden uzaklaştığı kabul ediliyordu. Ayrıca Orhun Yazıtları’nda “Kut”, tanrı anlamında da kullanıldığı da görülmektedir.

Kut’un en yaygın ve belirgin anlamı, şüphesiz devlet veya siyasi hakimiyettir. Orhun Yazıtları’nda “Tanrı yarlıgadığı için kut’ım” şeklinde yani Hakan anlamında geçmektedir. Eski Türk hukuku ile ilgili en önemli kaynaklardan birisini teşkil eden Yusuf Has Hacib’in ünlü eserinin ismi “Kutadgu Bilig”in de buradan geldiği bilinmektedir. Eserin içerisinde de Kut kelimesi devlet ve siyasi hakimiyet anlamında sık sık kullanılmıştır. Netice olarak Kut, eski Türk kamu hukukunda temel bir yer tutmaktadır.


Hakimiyetin Kaynağı


Yukarıda da ifade edildiği üzere eski Türklerde hakan olabilmek için Gök Tanrı tarafından kut verilmiş aileye mensup olmak gerekiyordu. Gök Tanrı tarafından Kut verilmiş aile belliydi. Yani her zaman değişmezdi. Bu, Hunlarda Tu-ku, Göktürklerde Açina, Uygurlarda Yağlakâr ailesiydi. Hunlarda Kut, yere inen bir nur olarak bilindiğinden, Han soyunun kuttan meydana geldiğine inanılırdı. Dolayısıyla hakanın kutun gözle görülür sembolleşmiş bir hali olduğu kabul edilmekteydi.

Hakan olabilmek için tanrının kut vermesi gereğinden hareketle, devlet başkanını Tanrının belirlediği ileri sürülmüştür. Ancak uygulamaya bakıldığında bu fikre katılmak mümkün görünmemektedir. Çünkü Gök Tanrı tarafından kut doğrudan kişilere değil bir aileye verilmekte, başka bir ifade ile bu soydan gelen insanların hakan olmaya layık oldukları anlamına gelmekteydi.

Neticede kimin hakan olacağına beyler ve diğer devlet memurları ile halk karar vermekteydi. Muhtemelen insanların sonucu takdirle karşılayarak kabullenmeleri ve herhangi bir siyasi kargaşaya sebep olmadan halkın itaatını sağlamak için böyle bir anlayış sergilenmekteydi. Nitekim hakan, kutsal bir varlık olmayıp, kendisine hükümdarlık tacı giydirilmiş talihli bir kişidir. Dolayısıyla eski Türklerde teokrasiden söz etmek mümkün görünmemektedir. Çünkü Tanrı adına mutlak doğruları halka dayatan bir hakan söz konusu değildir.

Töreler genellikle halka veya temsilcilerine danışılarak çıkarılmaktadır. Değer yargısı ve törelerin kaynağında referans olarak tanrının iradesi gösterilmemektedir. Tanrının ortaya koyduğu az veya çok bir prensip de mevcut değildir. Bütün bu sebeplerle eski Türklerde laik bir devlet anlayışının hakim olduğu söylenebilir.
 
Top