En Bomba Cem Yılmaz Röportajı

Mavi Gül

ѕση_¢ıqℓıк
Özel üye
Türkiye'nin en komik adamı, en ciddi röportajını Rolling Stone Türkiye dergisine verdi. Cem Yılmaz, sadece komedyen yönüyle anılmaktan hiç de hoşnut değil:


Yanlış anlaşıldığını mı düşünüyorsun?
Bir kalabalık, beni şakayı yapan değil de, şakanın kendisi zannediyor. Bunu seziyorum. Halbuki ben işin diğer tarafındayım ve bu yüzden birisi 'ya çok fırlama adamsın' dediği zaman, benim çok kalbim kırılıyor. Yakın zamanda çocuklara yönelik bir kitap çıktı, 100 ünlü sahne sanatçısı diye. Bana göndermişler imzalayarak. Ben de varım içinde. Benim sayfamı açtım. Saçmasapan bilgiler ama çok teferruatlı, 've o gün küçük Cem babasına dedi ki…' tarzında. Bir paragraf var ki, çok öldürücü. "Cem Yılmaz'ı kısaca özetlersek küçük kardeşlerimiz, kısaca kendisine densiz diyebiliriz," diyor. Aynen böyle. Hayatımda hiç densizlik yapmak gibi bir eğilimim olmadı, yapamam, benim terbiyemin dışında bir şey. Ama ne yazık ki, o sahnedeki iş, komedyenin aktif haldeykenki o hali hepsini barındırabildiği için, öyle görünebiliyor. Çoğunluk böyle tespit etmediği için ben uzun süredir sahneye çıkabiliyorum. Çünkü densiz olsanız sizi döverler.

- Seninki çok saldırgan bir tarz değil. Sanki yaraya basıp sonra merhemini de sürüyorsun.
Aslında en saldırgan benim. Yani emsaller için konuşuyorum. Yabancıları da izlediğim için gönül rahatlığıyla söyleyeyim, gayet saldırgan aktiviteler benim yaptığım şeyler. Yani bu illa ki politik şeyler demek değil. 'Teyzecim siz gerçekten yıllar evvel ölmüşsünüz, bence bu espriye gülemezsiniz,' demiş olmak, yıllar evvel, 22 yaşında sahnede, kalabalığın içinde, cesaret isteyen bir şey. Ama bu bazen 'ağzına geleni söylüyor,' gibi tercüme edilebiliyor.

- Bizde bir çeşit halk komiği geleneği vardır, bir de bu senin anlattığın malzemeyi işlemek tarzı var. Eğer bir geleneğe bağlı hissediyor isen, bu mukallit tarzı komiklikle daha düşünülüp taşınılmış mizah arasında nasıl bir yerde görüyorsun kendini?
Yıllar boyu, 10-11 senedir, bu işi yapanlar tarafından söylenenleri yan yana getirirseniz, hiç tatmin edici bir mesleki eleştiri duymadım ben. Hafif bir şey yaptığım düşünülüyor. Soytarı denilmesinden hiç gocunmuyorum çünkü soytarı kıymetli bir şey. Çok aşikar. O da 'soytarı deseniz de ben mutluyum, çünkü iki tane Porschem var kapıda' olarak tercüme ediliyor. Bu da eksantrik. Nerede görüyorum derseniz, yaptığım sürece ancak bir yerde görebiliyorum. Hiçbir kalıcılık olmaması işin doğasıyla ilgili bir şey. Yani sizin kendi sevimliliğiniz, peyderpey azalan sempatikliğiniz, her şey yol açabilir modanızın geçmesine. Veya söylediğiniz her şeyin anlamsız kalmasına. Ama, en azından bir dönem yapmış olmak tatmin edecektir beni. Şu an karikatür de çizmiyorum. Ama çizdim. 2800 kere sahneye çıktım. Yani yeteri kadar çıkmışım. Gerçekten de çok tatmin olarak indim her seferinde.

- Sen neden çıkmak istedin sahneye?
Ben niye çıkmak istedim, bilmiyorum, hiçbir bilgim yok bu konuda. Çıkıldığı zaman ne yapılacağını da bilmiyordum. Hayatımda hiçbir stand up gösterisi izlememiştim. A bizimkileri izlemiştim, yalan söylemeyeyim. Ama hoşuma giden bir gösteri izlememiştim. Bir tek beni çok etkisinde bırakan bir gösteri vardı. '79 senesi, 6 yaşındayım. Babam o kadar çok gülüyordu ki yanımda, dedim ki "babamın bu kadar gülüyor olması çok enteresan değil mi?" Bir gün benim gösterimin ikinci yarısında çıkmak zorunda kaldı babam. Başına ağrı girdi gülmekten. Çok mutlu oldum onu bu kadar güldürdüğüme. Eksantrik bir adamdır.

'Ben en çok gülenim sahnede'

- Seni izlerken insanlar tehdit altında hissetmiyorlar. Orada araya şöyle bir şey mi koyuyorsun, 'ben bunları gösteriyorum, bunlara dikkatinizi çekiyorum, bakın ne kadar absürd, ama ben de bir şey bilmiyorum, sizden bir farkım yok.'?
Aynen öyle. O bir hile değil ama, işin olağan sürecinin içinde öyle bir hile var. İnsan güldüğü şeyin kendisi olmadığı kanısıyla hareket eder. Kahkaha, zeka paylaşımının beraberce kutsanmasıdır. 'He he aynı ya!… Aynı şeyleri düşünüyoruz' gibi. Şimdi bunun formülü yok. Bu bir teknikle elde edilmiş bir şey değil. Bu olayın tespiti bu. Komedyenin doğası böyle. Adam gülerek kendini koruyor orada. 'Ben o bahsettiğin adam değilim ki, bu o...' Yani psikolojik reaksiyon bu. Benim durumum ise bambaşka. Ben en çok gülenim sahnede, anla durumu.

- Ama o da insanları daha da güldüren bir şey.
Mazhar abi dedi ki, "Senin şu kahkahan yok muuu..." Dedim ki, "Hayırdır, neymiş o?" "Ne zaman sana böyle eleştirel bir şey yapalım desek, 'ha ha ha' diyosun," dedi. E doğru. Kahkaha çok tehditkar bir şey.

- Çok takip edilmene rağmen özel ilişkilerini basından uzak tutabiliyorsun.
Ya gerçekten çok takip ediliyorum, inanılır gibi değil. Ama bunun bedeli evden çıkmamak olmamalıydı.

- O derece...
O dereceyi uzun zamandır yaşıyorum. Ama çıkmak da istemiyorum. Çünkü üzerinden çok zaman geçti hadisenin. Bir yere gidersem bir şeye benzemiyor zaten. Tüm bu tantananın arasında oyunculuğum es geçiliyor. Geçen gazetede sinemanın genç yüzleri vardı, bir sürü erkek, ben yoktum. Ama neden?

- Komedyen bir noktada cinsiyetsiz oluyor belki.
Dünyada da sorunlu biraz komedyenin konumu. G.O.R.A.'daki performansım aslında çok zordu. Kimse bahsetmedi. Ama mesela Organize İşler'deki küçücük rol konuşuluyor.

Kingpin, Hokkabaz'ın esin kaynaklarından

Tüm bu tantana arasında oyunculuğum es geçiliyor. Geçen gazetede sinemanın genç yüzleri vardı, bir sürü erkek, ben yoktum. Ama neden?.

- Peki yönetmenliği denemek nasıl oldu?
(Bir başka taze yönetmen olan Ali Taner Baltacı'yla birlikte çektiler Hokkabaz'ı.) Ben dedim ki bir film yapmak istiyorum ama istediğim gibi yapmak istiyorum. 'Tamam yapalım. Sen yönet.' Yahu sen yönet de, nasıl olacak... Ne çekeceğiz şimdi? Birdenbire bu konuya girmek mi gerekiyor diye düşündüm, korktum açıkçası. Şöyle fotoğraflarım olmasından korktum (Eliyle kadraj yapan yönetmen taklidi yapıyor).

- Bu kez çekimler sırasında basından özellikle mi uzak durdunuz? Geçen sefer 'G.O.R.A. geliyor' gibi bir kampanya vardı.
Ben yazımına ve prodüksiyonuna dahil olduğum üç tane filmde bulundum şimdiye kadar, hiçbirinde sete gazeteci çağırdığımızı zaten hatırlamıyorum. G.O.R.A.'da da böyle bir şey yoktu. O filmin tanıtımının benim dışımda bir şey olduğu çok açık.

- Hokkabaz'ın esin kaynakları neler? Belli belirsiz Gölge Oyunu geliyor akla.
Evet, ama daha belirgin olarak Kingpin, Woody Harrelson'ın oynadığı bowling üzerine bir film. O da beni çok etkilemiştir. Gölge Oyunu benim çok sevdiğim bir filmdi. Sahne insanlarını konu ettiği için bizim filmle bir benzerliği var tabii.

- Peki diyorsun ya, oyuncular arasında geçmiyor ismim falan. Birisi alıp bambaşka bir şey yapmak istese seninle...
Biraz zor oluyor işte, çünkü soru soruyorum.

- Sen buna yatkın değilsin galiba.
Öyle değil de, bazısı, oyuncuya emanet etmek istemiyor. Diyelim ki biri yönetmen olarak bana diyor ki, ben her şeyi planladım. Şimdi tamam da, hiç mi fikrimiz olmasın. Yani okuyup da sormayalım mı? Soran oyuncuyu bir klişeye oturtmuşlar: Saçma sapan sorular soran oyuncu. 'Ben bu kapıdan giriyorum ya, merhaba diyorum ya, yani o merhabada bir şey var mı?' gibi gereksiz sorulardan bahsediyorum. Ama bütünle ilgili, 'ya arkadaş bu filmi niye yapıyoruz' sorusunu da sormasın mı? Ben bana teklif geldiği zaman o soruyu soruyorum, pek sağlıklı cevap alamıyorum.

- Nasıl bir cevap almak istiyorsun?
Bir cevap almak değil, ilgimi çekmesini ve konuştukça 'ulan ben bunu yapayım ya' demek istiyorum. Mesela Yılmaz'ın filminde niye oynadım? Bana dedi ki böyle bir tip var, kız işe geliyor, onunla sohbet ediyor işe alımla ilgili. Durumu anlattı kısaca. Diyalog da yoktu. Ben bunu oynayayım dedim. Çünkü bu dahil olup bir performans gösterme sahnesi. Bu kadarı ilgimi çekiyor. Şimdi başka birisi bir şey yapmış bir bütün olarak, diyor ki, 'bir kiralık katil rolü var çok enteresan'. Bakalım, kiralık katil Shakespeare'den soneler okuyor kıza. Şimdi yok ki öyle adam. Okuduğum metinlerde beni dil ilgilendiriyor, fantastik de olabilir. Ama yani gerçeklikle bir bağ, total sebep olması lazım. Şimdi mesela G.O.R.A. filmindeki adam hiç olağan reaksiyonlar gösteren birisi mi? Değil. Gerçek mi? Gerçek.

- Türklüğün çeşitli yüzleri gibi bir şey onda.
Yeni bir şey mi? Değil. 1973'te adam Turist Ömer Uzayda'yı yapmış, ben de onu referans gösteriyorum filmde. Ve bir arkadaşımız bir yerde yazmış, tam olarak kim olduğunu hatırlayamıyorum ama, ciddi eleştirel bir yazı yazmış. Diyor ki, 'Turist Ömer'in G.O.R.A.'ya attığı gol'. Ne golünden bahsediyorsun? Ben o adamları izlemişliğe binaen bir şey yapıyorum zaten.

- G.O.R.A.'yla ilgili şöyle bir şey sormak istiyorum.
Ya G.O.R.A. komik değil miydi?

- Komikti ama eğer o filmi imkanların olsaydı da mesela '98'de çekseydin, izlerken on katı gülerdik muhtemelen. O dönemde bir farkındalık başladı, B filmler yeniden keşfedildi vs. Sonra senin şovların yeniydi ve o bakış açısı pek çok insana yayıldı. G.O.R.A.'ya gelene kadar bütün o espri mantığı çok fazla işlendi herkes tarafından.
Doğru. Ben de elimdeki malzemeyi sinema perdesinde görmek ve göstermek istediğim için yaptım. Başka bir sebebi yok.

- Peki başka yönetmenlerle bambaşka şeyler yapabilir misin? Nuri Bilge Ceylan bir defasında seni bir filminde kullanmayı çok isteyebileceğini söylemişti. Hatta çok da şaşılmıştı buna. Seni son derece dramatik de kullanabileceğinden bahsediyordu.
Valla hiç radikal bir değişiklik olmaz. Mesela Uzak'taki adamlardan biri olmak beni hiç rahatsız etmezdi. Komik unsur olarak teklif edilmesi beni rahatsız ediyor.
 
Top