Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Edebiyat / Kültür / Sanat
Edebiyat / Kitap
Elif Şafak tüm makaleleri
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="dderya" data-source="post: 799145" data-attributes="member: 112565"><p><span style="font-size: 22px"><strong>Bencil bir adam sevmek</strong></span></p><p>01 Haziran 2009 </p><p></p><p></p><p>Bir kadının yapabileceği en büyük hata bir Fener Deha Adam'a aşık olmaktır. Terzilik ve çamaşırcılık yapan Therese işte bu kadınlardan biriydi. İmkansız bir adamı sevdi. Jean-Jacques Rousseau'nun mutsuz sevgilisi, daimi ötekisiydi. Tam anlamıyla 'Öteki' idi. Felsefe tarihinin ölümsüz ismi Rousseau ne kadar eğitimli, şehirli, bilgili, kabına sığmaz ise, Therese de o kadar sakin, müşfik, köylü ve cahildi. Rousseau kitap yazar, Therese kitapların tozunu alırdı. İkisinin neden ve nasıl beraber olduğuna kimse akıl sır erdiremedi.</p><p></p><p>Okumuş yazmış, bir hayli mürekkep yalamış erkekler içinde öyleleri vardır ki, uzaktan bakınca aydınlık bir zekâ feneri gibi görünür ama vaklaşmca bambaşka bir adama dönüşürler. Takdirle dinleriz onları; ağızlarından bal, kalemlerinden bilgi damlar. Konuşkan ve nüktedandırlar. İlgiden, iltifattan ve en çok da kendilerine soru sorulmasından hoşlanırlar. Bol bol anlatırlar. Israrla doğruların altını çizer, habire eleştirilerde bulunur, berrak bir zihin ve özgür bir mizaç abidesi olarak yükselirler toplumda. Her meselede yapacak bir yorumları vardır. Analitik düşünür, akılcı çözümlemeler sunar, kitaplardan alıntılar yapar, nadir dehalar olarak dolaşırlar aramızda. Herkes yararlanır onların ışığından. Herkes dediysem, onlara en yakın slanlar hariç. Yani sevgilileri ya da eşleri hariç.</p><p>Fener kendi dibini aydmlatamaz. Işığını hep uzaklara yollar, kendinden fersah fersah öteye. Fenere yaklaştıkça ışık yerini gölgelere bırakır, aydınlık karanlığa evrilir. Bir de bakmışsınız ki kamusal alanda son derece açık fikirli, kendine güvenen, esprili ve hoşsohbet 3İan adamlar özel hayatlarında yüz seksen derece tersi olabiliyor. Kapalı, satı, tedirgin, şüpheci ve aksi... Toplum içinde ne kadar iddialı ve lydmlıksalar, evlerinin nahremiyetinde o kadar suskun, çapalı ve gölgeli... Bu yüzden en iyisi ızaktan tanımaktır böylelerini. Bu aizden bir kadının yapabileceği en )üyük hata bir Fener Deha Adam'a ışık olmaktır. Hikâyenin bundan <img src="data:image/gif;base64,R0lGODlhAQABAIAAAAAAAP///yH5BAEAAAAALAAAAAABAAEAAAIBRAA7" class="smilie smilie--sprite smilie--sprite9" alt=":eek:" title="Eek! :eek:" loading="lazy" data-shortname=":eek:" />nrası kaçınılmaz olarak hüsran, ıüsran, hüsrandır.</p><p>18. yüzyılda Fransa'da yaşayan ve ;eçinebilmek için terzilik ve amaşırcılık yapan Therese Levasseur şte bu kadınlardan biriydi. İmkânsız ıir adamı sevdi. Yüreğini billur bir opaç yapıp ona teslim etti. Ve topacın ıer dönüşünde içi burkuldu, acı çekti, lem de bir değil, iki değil, tam otuz üç ene boyunca... Therese nam bu kadın, ean-Jacques Rousseau'nun mutsuz evgilisi, daimi ötekisiydi. Tam nlamıyla "Öteki" idi Therese. Çünkü ;lsefe tarihinin ölümsüz ismi iousseau ne kadar eğitimli, şehirli, ilgili, kabına sığmaz ise, Therese de o adar sakin, müşfik, köylü ve cahildi, itapların dünyasıyla en ufak bir ması bile yoktu. Rousseau kitap</p><p>yazar, Therese kitapların tozunu alırdı. İkisinin neden ve nasıl beraber olduğuna kimse akıl sır erdiremedi. Muhtemelen en derin çelişkiyi Rousseau yaşadı. Ne sırtını dönüp terk edebildi Therese'i, ne de onunla yasal bir evlilik yapıp karısını toplum içine çıkarabildi. İlişkileri hep arada kaldı. Sıkışmış bir yerde, eşikte geçen koca bir ömür.</p><p>Jean-Jacques Rousseau'nun kişiliğine yakından bakınca bir Fener Deha Adam'm portresini görürüz. Ünlü filozof 28 Haziran 1712'de Cenevre'de doğdu. Dünyaya gelişinden dokuz gün sonra annesini kaybetti. Bu trajedi hayatına ve kişiliğine damga vuran temel hadise oldu. Annesinin ölümünden hep kendini sorumlu tuttu. Henüz delikanlı iken evden kaçtı ve Cenevre'den ayrıldı. Tutup kendisinden 13 yaş büyük asil bir kadına, bir baronese aşık oldu. "Annecik" diye hitap ettiği bu kadının peşinden epeyce koştuktan sonra durdu, duruldu ve kendini kitaplara adadı. Dönemin en büyük düşünürleri tarafından kaynak kabul edilecek ve hâlâ bugün düşünce hayatına damga vuran eserlerini yazmaya koyuldu. Davetler aldı, konuşmalar yaptı, dersler verdi, derin felsefi tartışmalara girişti...</p><p>Günlerden bir gün bir otel odasında Rousseau yazı masasında oturmuş, etrafı kitaplar ve karalanmış notlarla kaplı vaziyette harıl harıl çalışırken kapı çaldı. Odayı toplamak, çamaşırları yıkamak, sökükleri dikmek için genç bir kadın içeri girdi. Ve derin felsefi meseleler hakkında çözümlemeler yapmakla meşgul koca filozof yazmayı bırakıp, kadına bakakaldı. Eğitimi ve bilgiyi her şeyden üstün gördüğünü dile getiren Rousseau, okuma yazma bilmeyen bu kadına oracıkta tutuldu. Bundan böyle Therese'i bir daha bırakamayacak ama onu yasal karısı yapmaya da yanaşmayacaktı. Böyle</p><p>başladı marazi bir ilişki. Ne evliydiler, ne tam sevgili. Aradan seneler geçip peşpeşe beş çocukları olduktan sonra bile durum değişmedi.</p><p>Jean-Jacques Rousseau dünya felsefe tarihinin en çelişkili ismiydi. Her zaman Cenevre vatandaşı olmakla övündü ama fikirlerinden dolayı vatandaşlıktan çıkarılması uzun sürmedi. Akıl ve mantığı baş tacı etse de en nihayetinde hep Romantik hareketin içinde anıldı. Ama belki de en vahim çelişkisi en mahrem olanıydı. İyi bir eş olamadığı gibi baba olmayı da beceremedi. Beş çocuğunu da art arda terk etti. Onları civardaki hastanelere bıraktı. Ve sonra oturup anne babaların nasıl çocuk yetiştirmesi gerektiği hakkında kitaplar yazdı. Hâlâ bir başucu eseri olan Emile böyle kaleme alındı. Avrupa'da herkes Rousseau'nun "ilerici" yapıtlarını, toplumsal nasihatlerini konuşadursun, filozofun kendi çocukları sefalet içinde ve kaderlerine terk edilmiş halde yaşadı.</p><p>Söyledikleriyle yaptıkları arasında uçurumlar olan bir adamdı Rousseau. Kamusal alanda başka biriydi, özel hayatında bambaşka. Belki hepimiz gibi parçalanmış kişilikler taşıyordu içinde. Ama mesele şu ki, yazarken ve konuşurken hiç çelişkisi yokmuş gibi davrandı. Her şeyi çözmüş, aşmış bir adam gibi. Nice sonra beyin kanamasından öldü. Bu dünyadan ayrılış sebebinin o çok sevdiği ve önemsediği beyni olması manidardı.</p><p>Jean-Jacques Rousseau tipik bir Fener Deha Adam'dı. Yaratıcı, cevval ve dahiydi. Ve pek çok dahi gibi son derece bencildi. Kendi duyguları sözkonusu oldu mu aşırı hassas ve duyarlı, başkaları sözkonusu oldu mu hoyrat ve katıydı. Müthiş bir roman kahramanı, fevkalade bir film karakteriydi. Renkliydi çünkü derinden yaralı ve çelişkiliydi. Ama doğrusu kadınlar için en iyisi onu uzaktan tanımaktı.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="dderya, post: 799145, member: 112565"] [SIZE=6][B]Bencil bir adam sevmek[/B][/SIZE] 01 Haziran 2009 Bir kadının yapabileceği en büyük hata bir Fener Deha Adam'a aşık olmaktır. Terzilik ve çamaşırcılık yapan Therese işte bu kadınlardan biriydi. İmkansız bir adamı sevdi. Jean-Jacques Rousseau'nun mutsuz sevgilisi, daimi ötekisiydi. Tam anlamıyla 'Öteki' idi. Felsefe tarihinin ölümsüz ismi Rousseau ne kadar eğitimli, şehirli, bilgili, kabına sığmaz ise, Therese de o kadar sakin, müşfik, köylü ve cahildi. Rousseau kitap yazar, Therese kitapların tozunu alırdı. İkisinin neden ve nasıl beraber olduğuna kimse akıl sır erdiremedi. Okumuş yazmış, bir hayli mürekkep yalamış erkekler içinde öyleleri vardır ki, uzaktan bakınca aydınlık bir zekâ feneri gibi görünür ama vaklaşmca bambaşka bir adama dönüşürler. Takdirle dinleriz onları; ağızlarından bal, kalemlerinden bilgi damlar. Konuşkan ve nüktedandırlar. İlgiden, iltifattan ve en çok da kendilerine soru sorulmasından hoşlanırlar. Bol bol anlatırlar. Israrla doğruların altını çizer, habire eleştirilerde bulunur, berrak bir zihin ve özgür bir mizaç abidesi olarak yükselirler toplumda. Her meselede yapacak bir yorumları vardır. Analitik düşünür, akılcı çözümlemeler sunar, kitaplardan alıntılar yapar, nadir dehalar olarak dolaşırlar aramızda. Herkes yararlanır onların ışığından. Herkes dediysem, onlara en yakın slanlar hariç. Yani sevgilileri ya da eşleri hariç. Fener kendi dibini aydmlatamaz. Işığını hep uzaklara yollar, kendinden fersah fersah öteye. Fenere yaklaştıkça ışık yerini gölgelere bırakır, aydınlık karanlığa evrilir. Bir de bakmışsınız ki kamusal alanda son derece açık fikirli, kendine güvenen, esprili ve hoşsohbet 3İan adamlar özel hayatlarında yüz seksen derece tersi olabiliyor. Kapalı, satı, tedirgin, şüpheci ve aksi... Toplum içinde ne kadar iddialı ve lydmlıksalar, evlerinin nahremiyetinde o kadar suskun, çapalı ve gölgeli... Bu yüzden en iyisi ızaktan tanımaktır böylelerini. Bu aizden bir kadının yapabileceği en )üyük hata bir Fener Deha Adam'a ışık olmaktır. Hikâyenin bundan :onrası kaçınılmaz olarak hüsran, ıüsran, hüsrandır. 18. yüzyılda Fransa'da yaşayan ve ;eçinebilmek için terzilik ve amaşırcılık yapan Therese Levasseur şte bu kadınlardan biriydi. İmkânsız ıir adamı sevdi. Yüreğini billur bir opaç yapıp ona teslim etti. Ve topacın ıer dönüşünde içi burkuldu, acı çekti, lem de bir değil, iki değil, tam otuz üç ene boyunca... Therese nam bu kadın, ean-Jacques Rousseau'nun mutsuz evgilisi, daimi ötekisiydi. Tam nlamıyla "Öteki" idi Therese. Çünkü ;lsefe tarihinin ölümsüz ismi iousseau ne kadar eğitimli, şehirli, ilgili, kabına sığmaz ise, Therese de o adar sakin, müşfik, köylü ve cahildi, itapların dünyasıyla en ufak bir ması bile yoktu. Rousseau kitap yazar, Therese kitapların tozunu alırdı. İkisinin neden ve nasıl beraber olduğuna kimse akıl sır erdiremedi. Muhtemelen en derin çelişkiyi Rousseau yaşadı. Ne sırtını dönüp terk edebildi Therese'i, ne de onunla yasal bir evlilik yapıp karısını toplum içine çıkarabildi. İlişkileri hep arada kaldı. Sıkışmış bir yerde, eşikte geçen koca bir ömür. Jean-Jacques Rousseau'nun kişiliğine yakından bakınca bir Fener Deha Adam'm portresini görürüz. Ünlü filozof 28 Haziran 1712'de Cenevre'de doğdu. Dünyaya gelişinden dokuz gün sonra annesini kaybetti. Bu trajedi hayatına ve kişiliğine damga vuran temel hadise oldu. Annesinin ölümünden hep kendini sorumlu tuttu. Henüz delikanlı iken evden kaçtı ve Cenevre'den ayrıldı. Tutup kendisinden 13 yaş büyük asil bir kadına, bir baronese aşık oldu. "Annecik" diye hitap ettiği bu kadının peşinden epeyce koştuktan sonra durdu, duruldu ve kendini kitaplara adadı. Dönemin en büyük düşünürleri tarafından kaynak kabul edilecek ve hâlâ bugün düşünce hayatına damga vuran eserlerini yazmaya koyuldu. Davetler aldı, konuşmalar yaptı, dersler verdi, derin felsefi tartışmalara girişti... Günlerden bir gün bir otel odasında Rousseau yazı masasında oturmuş, etrafı kitaplar ve karalanmış notlarla kaplı vaziyette harıl harıl çalışırken kapı çaldı. Odayı toplamak, çamaşırları yıkamak, sökükleri dikmek için genç bir kadın içeri girdi. Ve derin felsefi meseleler hakkında çözümlemeler yapmakla meşgul koca filozof yazmayı bırakıp, kadına bakakaldı. Eğitimi ve bilgiyi her şeyden üstün gördüğünü dile getiren Rousseau, okuma yazma bilmeyen bu kadına oracıkta tutuldu. Bundan böyle Therese'i bir daha bırakamayacak ama onu yasal karısı yapmaya da yanaşmayacaktı. Böyle başladı marazi bir ilişki. Ne evliydiler, ne tam sevgili. Aradan seneler geçip peşpeşe beş çocukları olduktan sonra bile durum değişmedi. Jean-Jacques Rousseau dünya felsefe tarihinin en çelişkili ismiydi. Her zaman Cenevre vatandaşı olmakla övündü ama fikirlerinden dolayı vatandaşlıktan çıkarılması uzun sürmedi. Akıl ve mantığı baş tacı etse de en nihayetinde hep Romantik hareketin içinde anıldı. Ama belki de en vahim çelişkisi en mahrem olanıydı. İyi bir eş olamadığı gibi baba olmayı da beceremedi. Beş çocuğunu da art arda terk etti. Onları civardaki hastanelere bıraktı. Ve sonra oturup anne babaların nasıl çocuk yetiştirmesi gerektiği hakkında kitaplar yazdı. Hâlâ bir başucu eseri olan Emile böyle kaleme alındı. Avrupa'da herkes Rousseau'nun "ilerici" yapıtlarını, toplumsal nasihatlerini konuşadursun, filozofun kendi çocukları sefalet içinde ve kaderlerine terk edilmiş halde yaşadı. Söyledikleriyle yaptıkları arasında uçurumlar olan bir adamdı Rousseau. Kamusal alanda başka biriydi, özel hayatında bambaşka. Belki hepimiz gibi parçalanmış kişilikler taşıyordu içinde. Ama mesele şu ki, yazarken ve konuşurken hiç çelişkisi yokmuş gibi davrandı. Her şeyi çözmüş, aşmış bir adam gibi. Nice sonra beyin kanamasından öldü. Bu dünyadan ayrılış sebebinin o çok sevdiği ve önemsediği beyni olması manidardı. Jean-Jacques Rousseau tipik bir Fener Deha Adam'dı. Yaratıcı, cevval ve dahiydi. Ve pek çok dahi gibi son derece bencildi. Kendi duyguları sözkonusu oldu mu aşırı hassas ve duyarlı, başkaları sözkonusu oldu mu hoyrat ve katıydı. Müthiş bir roman kahramanı, fevkalade bir film karakteriydi. Renkliydi çünkü derinden yaralı ve çelişkiliydi. Ama doğrusu kadınlar için en iyisi onu uzaktan tanımaktı. [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Turizmin başkenti olarak bilinen güneydeki ilimiz?
Cevapla
Forumlar
Edebiyat / Kültür / Sanat
Edebiyat / Kitap
Elif Şafak tüm makaleleri
Top