Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Edebiyat / Kültür / Sanat
Edebiyat / Kitap
Elif Şafak tüm makaleleri
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="dderya" data-source="post: 799143" data-attributes="member: 112565"><p><span style="font-size: 22px"><strong>Aşk korsana düşünce</strong></span></p><p>24 Mayıs 2009 </p><p>İnsanın hayatında bazen öyle anlar olur ki bir film sahnesinin içinde sanırız</p><p>kendimizi. Sanki gökyüzünden uzanan bir el bizi tutmuş, hop diye havaya kaldırmış ve sürreal bir filmin içine atıvermiştir. Etrafımıza şaşkın şaşkın bakar, rüyada mıyız diye çaktırmadan kendimizi çimdikleriz. Bu sahnenin görselliği öylesine renkli, canlı ve güçlüdür ki, gözle görüyor olmak yetmez. Aynı zamanda görüntülemek, belgelemek, ölümsüzleştirmek isteriz. “Keşke şimdi elimde bir kamera olsaydı, şu anı yakalasaydım” diye hayıflanırız. Ama an geçer, anısı kalır geride. Zihnimizde. Dilimizde. Bu hafta işte böyle bir sahneye tanık oldum.</p><p></p><p>Yer: İstanbul Vatan Caddesi’ndeki büyük Emniyet Binası’nın tam orta yeri.</p><p>Saat: Sabah on civarı. Sahne: Geniş avluda yanyana park etmiş dokuz adet kamyon var. İçleri tıkabasa kitap dolu. Hem yerli hem yabancı yazarların kitapları bunlar. Toplam bir milyon kitap! Ve bir tarafta henüz basılmamış</p><p>kitapların sayfaları ve kapakları yığılı. Esen her rüzgârda bu sayfalardan birkaç tanesi uçuşuyor. Bana öyle geliyor ki yakında bir kum fırtınası çıkacak; bütün bu kitaplar, sayfalar, kapaklar havalanacak. Döne döne hortum olacaklar sonra. Ve kitap yağacak üzerimize. Yağmur gibi, dolu gibi, kar gibi üzerimize yağacak kelimeler, hikâyeler ve hayaller.</p><p></p><p>Yanyana dizili masaların üzerinde gene kitaplar var. Ve masaların hemen arkalarında kararlı bir ifadeyle emniyet güçleri duruyor. Karşılarında ise bir basın ordusu var. Kameralar, fotoğraf makineleri, mikrofonlar... Flaşlar patlıyor üst üste. Her flaşta renkler biraz daha canlı, sahne biraz daha sürreal oluyor. Ve tam orta yerde bir avuç yazar dolaşıyor. Kendilerinin yazdığı ama kendilerinden çalınan kitaplara bakıyorlar inanmaz gözlerle. Zira bu sahnedeki her kitap korsan. Her biri bir hırsızlık belgesi.</p><p></p><p>Avlunun orta yerine doğru adım atmamla son derece beyfendi ve güler yüzlü bir polis memurunun beni karşılayıp yönlendirmesi bir oluyor. “Buyrun Elif hanım. Şu taraftaki kamyon sizin kamyonunuz” diyor. Şaşkın bir halde gösterilen yere bakıyorum. İleride kasası açık bir kamyon var. Ağzına kadar dolu. İçinde kitaplarımın korsan kopyaları istiflenmiş. AŞK’ın pembe kapakları</p><p>gözümü alıyor. Beş kitabımın korsanı yakalanmış bu operasyonda. Her kitaba ortalama iki sene emek verdiğim hesaplanırsa, on senelik emeğim duruyor karşımda.</p><p></p><p>Kamyonda son kitabımdan ne kadar korsan kopya olduğunu sorduğumda “Yaklaşık yüzbin” cevabını alıyorum. Doğan yayınevi bugüne kadar AŞK’ı yüzellli bin bastı. Belki de bir o kadar korsanı var ortalıkta, İstanbul ve</p><p>Anadolu’da. Aklımdan geçen ilk düşünce şu oluyor: “Kimbilir, belki de zannettiğimizin iki misli kitap okuru var Türkiye’de. Hani hep yakınırız ya ülkemizde yeterince kitap okunmuyor diye. Belki de okunuyor. Kim biliyor ki gerçek rakamları?”</p><p></p><p>Avluda sevgili Taha Akyol, İskender Pala ve Tuna Kiremitçi’yi görüyorum. Onlar da benzer bir hayretle kendi kitaplarının korsanlarını inceliyorlar. Emniyet</p><p>müdürlerinin verdiği brifing hepimiz için aydınlatıcı oluyor. Hani kimimiz zanneder ki korsan kitap o kadar da zararlı bir şey sayılmaz çünkü öğrencilere ve maddi durumu iyi olmayan okurlara ucuz kitap sağlıyor. Halbuki işin hakikati bambaşka. Artık korsan da çağ atlamış. Öyle korsan kitaplar ele</p><p>geçirilmiş ki bu operasyonda, orijinaliyle aynı fiyata satılıyormuş. Korsan olduğu anlaşılmasın diye aynı kalitede aynı fiyattan piyasaya giriyormuş.</p><p></p><p>Kitap korsanlığı sadece yazar ve şairlerden çalınan emek ve para anlamına gelmiyor. Yayınevlerinde çalışan yüzlerce, binlerce insanın rızkını da doğrudan etkiliyor. Matbaa işçisinden çevirmene, editörden dağıtıcı şöföre kadar bu işten ekmek yiyen herkes, hepimiz, bu hırsızlıktan zarar görüyoruz. Ve sadece bizler değil. Kitapseverler ve yayın dünyası da zarar görüyor. Çünkü yayınevleri korsan yüzünden maddi kayıba uğradıkça, basılan kitapların niteliği ve niceliği</p><p>daralıyor. Koskoca bir kültür korsan kitaplardan darbe alıyor.</p><p></p><p>Emniyet’in yaptığı geniş operasyon korsanla mücadele açısından son derece önemli bir adımdı. Bununla beraber bu işin sadece baskınlarla hallolması</p><p>mümkün değil. Zira toplanan kitaplar mahkeme bitene kadar imha edilemiyor. Bazı durumlarda mahkemenin bitmesi dört seneyi bulabiliyor. Bu zaman zarfında korsan kitapların kalacağı deponun kirasını gene yayınevleri ödüyor.</p><p>Yani yayınevleri kendilerinden çalınan kitapları depolamak için bir de üstüne her ay kira ödüyor ve böylece korsancılıktan bir değil, iki kez darbe alıyor. Bu durum kitap fiyatlarının artmasına sebep oluyor. Bu da gene korsancılığı besliyor. Tam bir kısır döngü.</p><p></p><p>Bu kısır döngüyü kıracak üç şey var. Birincisi, gerekli yasal düzenlemenin yapılarak korsan kitapların daha hızlı bir şekilde imha edilmesini sağlamak. İkincisi, yayınevlerinin Batı’da olduğu gibi aynı kitaptan bir “pahalı lüks kopya”</p><p>bir “ucuz kopya” çıkartmasını sağlamak. Ve üçüncüsü, okurun bu konuda duyarlı davranması ve artık korsan satın almaması. Son tahlilde bir tek okur son verebilir bu duruma.</p><p></p><p>Avludan çıkarken bir gazeteci muzip bir tebessümle Bit Palas’ın yeni baskısını tutuşturuyor elime. “İmzalar mısınız?” diyor. İmzalarım imzalamasına da merak ediyorum acaba korsan mı, yoksa orijinal mi? Meğer korsanmış. Öylesine başarılı ki ayırd etmek zor. Kitap korsanlarının son derece zeki, girişken ve yaratıcı olduklarına şüphe yok. İnşallah bundan sonra yaratıcılıklarını daha hayırlı işlerde kullanırlar!</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="dderya, post: 799143, member: 112565"] [SIZE=6][B]Aşk korsana düşünce[/B][/SIZE] 24 Mayıs 2009 İnsanın hayatında bazen öyle anlar olur ki bir film sahnesinin içinde sanırız kendimizi. Sanki gökyüzünden uzanan bir el bizi tutmuş, hop diye havaya kaldırmış ve sürreal bir filmin içine atıvermiştir. Etrafımıza şaşkın şaşkın bakar, rüyada mıyız diye çaktırmadan kendimizi çimdikleriz. Bu sahnenin görselliği öylesine renkli, canlı ve güçlüdür ki, gözle görüyor olmak yetmez. Aynı zamanda görüntülemek, belgelemek, ölümsüzleştirmek isteriz. “Keşke şimdi elimde bir kamera olsaydı, şu anı yakalasaydım” diye hayıflanırız. Ama an geçer, anısı kalır geride. Zihnimizde. Dilimizde. Bu hafta işte böyle bir sahneye tanık oldum. Yer: İstanbul Vatan Caddesi’ndeki büyük Emniyet Binası’nın tam orta yeri. Saat: Sabah on civarı. Sahne: Geniş avluda yanyana park etmiş dokuz adet kamyon var. İçleri tıkabasa kitap dolu. Hem yerli hem yabancı yazarların kitapları bunlar. Toplam bir milyon kitap! Ve bir tarafta henüz basılmamış kitapların sayfaları ve kapakları yığılı. Esen her rüzgârda bu sayfalardan birkaç tanesi uçuşuyor. Bana öyle geliyor ki yakında bir kum fırtınası çıkacak; bütün bu kitaplar, sayfalar, kapaklar havalanacak. Döne döne hortum olacaklar sonra. Ve kitap yağacak üzerimize. Yağmur gibi, dolu gibi, kar gibi üzerimize yağacak kelimeler, hikâyeler ve hayaller. Yanyana dizili masaların üzerinde gene kitaplar var. Ve masaların hemen arkalarında kararlı bir ifadeyle emniyet güçleri duruyor. Karşılarında ise bir basın ordusu var. Kameralar, fotoğraf makineleri, mikrofonlar... Flaşlar patlıyor üst üste. Her flaşta renkler biraz daha canlı, sahne biraz daha sürreal oluyor. Ve tam orta yerde bir avuç yazar dolaşıyor. Kendilerinin yazdığı ama kendilerinden çalınan kitaplara bakıyorlar inanmaz gözlerle. Zira bu sahnedeki her kitap korsan. Her biri bir hırsızlık belgesi. Avlunun orta yerine doğru adım atmamla son derece beyfendi ve güler yüzlü bir polis memurunun beni karşılayıp yönlendirmesi bir oluyor. “Buyrun Elif hanım. Şu taraftaki kamyon sizin kamyonunuz” diyor. Şaşkın bir halde gösterilen yere bakıyorum. İleride kasası açık bir kamyon var. Ağzına kadar dolu. İçinde kitaplarımın korsan kopyaları istiflenmiş. AŞK’ın pembe kapakları gözümü alıyor. Beş kitabımın korsanı yakalanmış bu operasyonda. Her kitaba ortalama iki sene emek verdiğim hesaplanırsa, on senelik emeğim duruyor karşımda. Kamyonda son kitabımdan ne kadar korsan kopya olduğunu sorduğumda “Yaklaşık yüzbin” cevabını alıyorum. Doğan yayınevi bugüne kadar AŞK’ı yüzellli bin bastı. Belki de bir o kadar korsanı var ortalıkta, İstanbul ve Anadolu’da. Aklımdan geçen ilk düşünce şu oluyor: “Kimbilir, belki de zannettiğimizin iki misli kitap okuru var Türkiye’de. Hani hep yakınırız ya ülkemizde yeterince kitap okunmuyor diye. Belki de okunuyor. Kim biliyor ki gerçek rakamları?” Avluda sevgili Taha Akyol, İskender Pala ve Tuna Kiremitçi’yi görüyorum. Onlar da benzer bir hayretle kendi kitaplarının korsanlarını inceliyorlar. Emniyet müdürlerinin verdiği brifing hepimiz için aydınlatıcı oluyor. Hani kimimiz zanneder ki korsan kitap o kadar da zararlı bir şey sayılmaz çünkü öğrencilere ve maddi durumu iyi olmayan okurlara ucuz kitap sağlıyor. Halbuki işin hakikati bambaşka. Artık korsan da çağ atlamış. Öyle korsan kitaplar ele geçirilmiş ki bu operasyonda, orijinaliyle aynı fiyata satılıyormuş. Korsan olduğu anlaşılmasın diye aynı kalitede aynı fiyattan piyasaya giriyormuş. Kitap korsanlığı sadece yazar ve şairlerden çalınan emek ve para anlamına gelmiyor. Yayınevlerinde çalışan yüzlerce, binlerce insanın rızkını da doğrudan etkiliyor. Matbaa işçisinden çevirmene, editörden dağıtıcı şöföre kadar bu işten ekmek yiyen herkes, hepimiz, bu hırsızlıktan zarar görüyoruz. Ve sadece bizler değil. Kitapseverler ve yayın dünyası da zarar görüyor. Çünkü yayınevleri korsan yüzünden maddi kayıba uğradıkça, basılan kitapların niteliği ve niceliği daralıyor. Koskoca bir kültür korsan kitaplardan darbe alıyor. Emniyet’in yaptığı geniş operasyon korsanla mücadele açısından son derece önemli bir adımdı. Bununla beraber bu işin sadece baskınlarla hallolması mümkün değil. Zira toplanan kitaplar mahkeme bitene kadar imha edilemiyor. Bazı durumlarda mahkemenin bitmesi dört seneyi bulabiliyor. Bu zaman zarfında korsan kitapların kalacağı deponun kirasını gene yayınevleri ödüyor. Yani yayınevleri kendilerinden çalınan kitapları depolamak için bir de üstüne her ay kira ödüyor ve böylece korsancılıktan bir değil, iki kez darbe alıyor. Bu durum kitap fiyatlarının artmasına sebep oluyor. Bu da gene korsancılığı besliyor. Tam bir kısır döngü. Bu kısır döngüyü kıracak üç şey var. Birincisi, gerekli yasal düzenlemenin yapılarak korsan kitapların daha hızlı bir şekilde imha edilmesini sağlamak. İkincisi, yayınevlerinin Batı’da olduğu gibi aynı kitaptan bir “pahalı lüks kopya” bir “ucuz kopya” çıkartmasını sağlamak. Ve üçüncüsü, okurun bu konuda duyarlı davranması ve artık korsan satın almaması. Son tahlilde bir tek okur son verebilir bu duruma. Avludan çıkarken bir gazeteci muzip bir tebessümle Bit Palas’ın yeni baskısını tutuşturuyor elime. “İmzalar mısınız?” diyor. İmzalarım imzalamasına da merak ediyorum acaba korsan mı, yoksa orijinal mi? Meğer korsanmış. Öylesine başarılı ki ayırd etmek zor. Kitap korsanlarının son derece zeki, girişken ve yaratıcı olduklarına şüphe yok. İnşallah bundan sonra yaratıcılıklarını daha hayırlı işlerde kullanırlar! [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Atatürk'ün doğduğu şehir?
Cevapla
Forumlar
Edebiyat / Kültür / Sanat
Edebiyat / Kitap
Elif Şafak tüm makaleleri
Top