Egtmci
Katılımcı
Dilimizi korumak ilgili kompozisyon çalışması
Dilimizi Nasıl Korumalıyız?
Kültür mirasının nesilden nesile aktarılması dille mümkün olmaktadır. Bizim de kültür hazinelerimiz Türkçemizin zenginliği, canlılığı sayesinde günümüze kadar ulaşmıştır. Atalarımız biliyordu ki; Dilini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmiştir. Bu bilinçle Türkçemize sahip çıktıkları için onların eserleri günümüzde de el üstüne tutulmaktadır.
Cemil Meriç diyor ki “Kamusa uzanan el, namusa uzanmıştır.” Bizim için dil ne kadar kutsal ve değerlidir, bu cümleden çok net olarak anlayabiliriz. Peki bu kadar önem arz eden bir konuda biz ne kadar duyarlıyız?
Türkçemiz zevksiz, yabancı artığı kelimelerle doldurulmuş. Afedersiniz yerine pardon; Allaha ısmarladık ya da hoşçakal yerine hadi baay; teşekkür ederim yerine mersi… gibi ne idüğü bilirsiz bir sürü kelime Türkçemize yerleştirilmiştir.
Yabancı dil özentisi almış başını yürümüş. Yabancı dilde kelimeler kullanmak suretiyle kendini kültürlü, modern göstermek gayretinde olan kimliksizlere ne demeli?
Anaokuluna kadar giren ve birçoğumuzun da gurur duyduğu (!) İngilizceyi nasıl tarif etmeli? Hazırlık sınıfı adı altında bir yıl boyunca yabancı dille eğitim verip bunu da övünç meselesi haline getirmeyi ne şekilde yorumlamalı?
Türkçemizde karşılığı yokmuş gibi tabelaları, iş yeri adlarını tarzanca ile doldurmayı hangi şeref kürsüsüne koymalı?
Ya anadilini henüz konuşmaya başlayan çocuklarımızın dilinden düşmeyen “bye bye” ifadesini nasıl algılamalı?
Bütün bu bilinçli tasfiye karşısında biz duyarlı Türklere düşen çok önemli görevler var. Öncelikle insanı onurlu kılan dilin kendi dili olduğu bilincine varmak… Uydurma birkaç yabancı kelime kullanmanın sadece ve sadece düşüklük ve soysuzluk olduğunu idrak etmek…
Çocuklarımızı “bye bye” mantığından kurtarıp halkımızı yabancı dil sevdasından vazgeçirip öncelikle Türkçe aşkını onların kalbine nakşetmek…
Canım birkaç yabancı kelime kullanmakla ne çıkar, düşüncesini bırakıp ufkumuzu güzel Türkçemizle süslemek…
Ayrıca çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin dilimizi doğru kullanması ve en güzel şekilde öğretmesi gerekir. Ve daha önemlisi bunu devlet politikası haline getirip bütün kurum ve kuruluşlara Türkçe sevgisini aşılayıp ‘Türk evladına Türkçeden başka bir dil yakışmaz’ anlayışını yerleştirmek lazımdır.
Bütün düşüncelerimizden, yabancı dile kökten karşıyız manası çıkarılmamalı. Biz art niyetli ve yarım yamalak verilen yabancı dille eğitimin taraftarı değiliz. Önce kendi dilimiz öğretilsin ve öğrenilsin; daha sonra lazım olana, gerektiği şekilde gerektiği kadar yabancı dil öğretilsin. Türkçe bizim kalbimiz; kalpsiz yaşamak ne mümkün?
Dilimizi Nasıl Korumalıyız?
Kültür mirasının nesilden nesile aktarılması dille mümkün olmaktadır. Bizim de kültür hazinelerimiz Türkçemizin zenginliği, canlılığı sayesinde günümüze kadar ulaşmıştır. Atalarımız biliyordu ki; Dilini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmiştir. Bu bilinçle Türkçemize sahip çıktıkları için onların eserleri günümüzde de el üstüne tutulmaktadır.
Cemil Meriç diyor ki “Kamusa uzanan el, namusa uzanmıştır.” Bizim için dil ne kadar kutsal ve değerlidir, bu cümleden çok net olarak anlayabiliriz. Peki bu kadar önem arz eden bir konuda biz ne kadar duyarlıyız?
Türkçemiz zevksiz, yabancı artığı kelimelerle doldurulmuş. Afedersiniz yerine pardon; Allaha ısmarladık ya da hoşçakal yerine hadi baay; teşekkür ederim yerine mersi… gibi ne idüğü bilirsiz bir sürü kelime Türkçemize yerleştirilmiştir.
Yabancı dil özentisi almış başını yürümüş. Yabancı dilde kelimeler kullanmak suretiyle kendini kültürlü, modern göstermek gayretinde olan kimliksizlere ne demeli?
Anaokuluna kadar giren ve birçoğumuzun da gurur duyduğu (!) İngilizceyi nasıl tarif etmeli? Hazırlık sınıfı adı altında bir yıl boyunca yabancı dille eğitim verip bunu da övünç meselesi haline getirmeyi ne şekilde yorumlamalı?
Türkçemizde karşılığı yokmuş gibi tabelaları, iş yeri adlarını tarzanca ile doldurmayı hangi şeref kürsüsüne koymalı?
Ya anadilini henüz konuşmaya başlayan çocuklarımızın dilinden düşmeyen “bye bye” ifadesini nasıl algılamalı?
Bütün bu bilinçli tasfiye karşısında biz duyarlı Türklere düşen çok önemli görevler var. Öncelikle insanı onurlu kılan dilin kendi dili olduğu bilincine varmak… Uydurma birkaç yabancı kelime kullanmanın sadece ve sadece düşüklük ve soysuzluk olduğunu idrak etmek…
Çocuklarımızı “bye bye” mantığından kurtarıp halkımızı yabancı dil sevdasından vazgeçirip öncelikle Türkçe aşkını onların kalbine nakşetmek…
Canım birkaç yabancı kelime kullanmakla ne çıkar, düşüncesini bırakıp ufkumuzu güzel Türkçemizle süslemek…
Ayrıca çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin dilimizi doğru kullanması ve en güzel şekilde öğretmesi gerekir. Ve daha önemlisi bunu devlet politikası haline getirip bütün kurum ve kuruluşlara Türkçe sevgisini aşılayıp ‘Türk evladına Türkçeden başka bir dil yakışmaz’ anlayışını yerleştirmek lazımdır.
Bütün düşüncelerimizden, yabancı dile kökten karşıyız manası çıkarılmamalı. Biz art niyetli ve yarım yamalak verilen yabancı dille eğitimin taraftarı değiliz. Önce kendi dilimiz öğretilsin ve öğrenilsin; daha sonra lazım olana, gerektiği şekilde gerektiği kadar yabancı dil öğretilsin. Türkçe bizim kalbimiz; kalpsiz yaşamak ne mümkün?