Bireyin istenen ya da istenmeyen, birbirine karşıt ya da denk güdüler arasından birini seçmek durumunda kalmasına çatışma denir. Çatışma bir çeşit iç yani ruhsal engellemedir. Çatışma, bireyi etkileyen birbirine karşıt duygu, düşünce ve istekler arsında seçim yapabilme güçlüğüdür.Bu seçim ne kadar güçleşirse, bireydeki anksiyete ve gerilimde o kadar artar.
Çatışma durumları, kişiden kişiye değişen, göreceli bir nitelik taşır. Bu nedenle, çatışma bireyleri aynı ölçüde, aynı yoğunluk ve yeğinlikte gerime sürüklemez.
Birey yaşamında üç çeşit çatışma görülür:
1-) Yaklaşma- Yaklaşma: Bireyin iki ya da daha çok güdü arsından birini seçerken yaşadığı güçlüktür. Karar verme güçlüğüdür. Örneğin; izlemek istediğimiz programların aynı saatte, ayrı kanallarda yayınlanması halinde birini seçmek zorunda kalmak.
Kadının eşine; “ Artık ya annen, ya ben! ” diyerek kocasını bir seçime zorlaması bu tür çatışmaya örnek verilebilir.
Yaklaşma-yaklaşma çatışmasında birey nasıl davranır: İki iyi seçenekten birisine yaklaşan birey, hangi seçeneğe yaklaşırsa, o seçenek daha çekici olmaya başlar ve birey bu yöne kuvvetle yaklaşır. Bu nedenle, yaklaşma yaklaşama türünden olan çatışmalarda ilk adım en önemli adımdır.
2-) Kaçınma-Kaçınma: Bireyin, istemediği iki olumsuz olgu, olay ya da nesneden birini seçmek zorunda kalmasıdır. Birey, normalde her iki durumla da karşılaşmak istemez. Bunlardan birini isteksiz olarak seçmek zorunda kalır:
Kaçınma-kaçınma çatışmasında birey nasıl davranır: Bu cins çatışmayı çözmek zordur. Bir seçeneğe yaklaşınca o seçenek gittikçe daha kötü görünmeye başlar. Bu nedenle dönüp öbür seçeneğe yaklaşırsınız, ne var ki, o zaman da öbür seçeneği daha olumsuz görmeye başlarsınız. Bu durumda insanlar şu yollardan birini seçerler.
Yaklaşma - Kaçınma çatışmasında birey nasıl davranır: Bu çatışma davranışı bireylerin bir amaca doğru hareket etmeleri konusunda önce hoşa giden güdünün peşinden giderler, daha sonra hoşlanmadıkları bir şeyle karşılaşacakları noktaya geldiklerinde bir müddet kararsızlık yaşarlar, davranışta bulunmak için tereddüt ederler. Daha sonra baskın gelen güdünün gösterdiği davranışta bulunurlar. Örnek verecek olursak, evli çiftlerin bazılarının sürekli birbirlerinden ayrılıp tekrar bir araya gelmelerinde görebiliriz.
Ayrılan çiftler, beraber yaşamlarının güzel yanlarını hatırlar ve yaklaşma davranışı göstererek birbirlerine dönerler. Bu döngü böyle devam edebilir.
İnsanların birbirleri arasında ki çatışmalara biraz bakacak olursak:
Kişiler iyi niyetli olur ve birbirleriyle nasıl konuşacaklarını bilirlerse aralarında hiçbir tartışma, hiçbir çatışma çıkmaz kanısı oldukça yaygındır. Aynı fikre başka bir yönden baktığımızda aralarında sürtüşme çıkan kimseler iyi niyetli olmayan ya da birbirleriyle nasıl konuşulacağını bilmeyen kimselerdir sonucuyla karşılaşırız. Bu ifadeler iyi niyetli özlemleri dile getirse de gerçekleri yansıtmıyor. Çünkü insanlar bir arada yaşadıkları sürece ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, aralarında sürtüşmelerin, çatışmaların çıkması kaçınılmazdır. Çatışmaları yok sayarak ilişkilerimizi geliştiremeyiz. Kendimizi iç benliğimizle ortaya koymamız, çatışmaları da yapıcı bir yöntemle çözmemiz ilişkilerimizin gelişmesine katkı da bulunur. Yoksa çatışmaların yok sayılması, biriktirilmesi daha sonra ilişkilerin içinden çıkılamaz bir hale gelmesine neden olur. Burada çatışma durumunda yaptığımız kırgınlık ve kızgınlık belirten davranış biçimleri ele alınacak.
1-) Kaçınma: Bu davranışı gösteren kişiler, birisiyle çatışmaya girmemek için bilinçli ya da bilinçsiz olarak çeşitli kaçma davranışında bulunurlar. Çatışma çıkacağını anladıklarında ya orayı terk ederler, ya uyumak isterler ya da önemli bir uğraşları varmış gibi başka hiçbir şeyle ilgilenmezler… Yani ellerinden geleni yaparak çatışmadan kaçarlar.
2-) Hasıraltı etmek: Hasıraltı davranışını gösteren kimse, sadece tartışmaya girmekten kaçınmakla kalmaz, sanki tartışılacak hiçbir konu yokmuş gibi hareket eder.
3-) Suçlu hissettirmek: Bir insan karşısındakine kızgınlık ya da kırgınlığını açıktan açığa söylemiyor da dolaylı yollarla karşıdaki kişinin onu mutsuz ettiğini belirtiyorsa suçlu hissettirme yöntemine başvuruyor demektir.
“ Karşıdakini suçlu hissettirerek istediğini yaptır.” Biçiminde özetlenebilir.
Örneğin kadın kocasının ayakkabılarıyla eve girmesine sinirleniyor olsun. Kızgınlığını açıkça söyleyeceği yerde “benim işim ne ki! Gir gir yarın hizmetçin nasıl olsa temizler” der.
4-) Konuyu değiştirmek: Çatışma olasılığı belirdiği anda konuyu değiştirmek çok sık kullanılan yöntemlerden birisidir. “ -ne kadar kabasın. –havalarda iyice ısındı değil mi?” örneğinde olduğu gibi.Bu tür eğilimlimi olan iki kişinin gerçek anlamda bir ilişki geliştirmeleri zordur. Böyle bir ilişki içinde olan kişilerin ilişkisine “ beraber olma oyunu” olarak bakmak daha doğrudur.
5-) Eleştirmek: Bizi sinirlendiren bir soruna ilişkin olarak konuşacağımız yerde, birçoğumuz kızgınlığımızı karşımızdakinin başka davranışlarına eleştiri yönelterek dışa vururuz. Böyle durumlarda karşımızdaki neye kızdığımızı pek anlayamaz. Örneğin, çok önceden yapmış olduğu hareketlerini arkadaşımıza bir anda hatırlatıveririz. Arkadaşımız kendisine kızmış olduğumuzu fark eder ama neye kızdığımızı bilemez.
6-) Akıl okuyuculuk: Akıl okuyuculuk davranışında olan kimse, karşısındakini dinleyecek ve söylediklerini onun ifade ettiği biçimde anlayacak yerde, konuşanın kişiliğini çözümleyerek, onun gerçekte ne demek istediğini kendisinin anladığını sanır. Örneğin; “ Sigaranı başka odada iç, dumandan rahatsız oluyorum,” dediğinde, akıl okuyucu hemen cevabı yapıştırır.Aslında sen benden rahatsız oluyorsun, çünkü beni kıskanıyorsun” der. Karşıdakinin aklını okumaya kendini kaptıran kişi , sadece kendisinin değil, karşıdakinin de duygularını anlayamaz.
7-) Tuzak kurma: Bazı kişiler karşısındakinden bir davranış yapmasını isterler. Karşısındaki bu davranışı yapınca, sanki önceden isteyen kendileri değilmiş gibi bu davranışı yapana yüklenirler.
8-) İma etmek: Bazı kimseler kızgınlıklarını hiçbir zaman açığa vurarak belli etmezler, ancak ima yolu ile bazı ipuçları verirler.
9-) Bardağı taşırmak: Dilimizde bardağı taşıran son damla oldu biçiminde ifadesini bulan bir söz vardır. Öfke, kızgınlık önceleri belli edilmez, depo edilir. Daha sonra küçücük bir olay bile olsa olayla pek açıklanamayacak reaksiyonlar sergilenir.
10-) Tedirgin etmek: Öyle kimseler vardır ki kızgınlıklarını açıkça ifade etmek yerine, karşıdakinin tedirgin olacağı hareketler yaparak onu rahatsız etmeye, ancak bu yolla kendi olumsuz duygularını dile getirmeye kalkışırlar. Örneğin; kocasına kızan kadın onun evi dağınık görmeyi sevmediğini bildiği için birkaç gün evi dağınık bırakır.Eşinin yüksek sesle müzik dinlemekten hoşlanmadığını bildiği için yüksek sesle müzik dinlemeye başlar.
11-) Şakaya boğmak: Bazı kişiler kendilerine ciddi bir duygu ya da düşünce yöneltildiğinde, işi hemen şakaya dökmek ve bu yolla ciddiyetten kurtulmak isterler. “Oh ne şakacı adam insana hiç kavga etme fırsatı vermez”
12-) Yaraya dokunmak: Herkesin psikolojik anlamda son derece duyarlı olduğu yaralı yerleri vardır. Kişinin bu tip noktalarını ancak ona çok yakın olan kimseler bilebilir. Bu yakın kimseler kızgınlıklarını, kişiyi bu duyarlı noktalarından yakalayarak belirtiyor ve öç alıyorsa, bu hastalıklı bir ilişkidir ve devamlı hırpalanmaktadır.
13-) Değişmeye izin vermemek: Değişmeye izin vermeyenler, bir kişiyle daha önce kurdukları ilişkinin hep öyle kalmasını isteyenlerdir. Oysa yaşam akıp gitmektedir. Örneğin; Kadın kocasına , “ ev işlerinde bana yardım et. İki çocuk, ev idaresi, iş hayatı. Artık yetişemiyorum.” Dediğinde koca; “ Evlenmeden önce konuşmuştuk, ben ev işi yapamam, yardım edemem demiştim; sen de kabul etmiştin.” Diye cevap verirse, değişmemeye izin vermemesi söz konusudur.
14-) Yoksun bırakmak: Karşısındakine kızdığı ya da kırıldığı zaman bazı kimseler bu duygularını belli edecekleri yerde, karşısındakinin ihtiyacı olan bir şeyi vermeyerek ondan öç almaya kalkarlar. Bu verilmeyen şey, sevgi, ilgi. İyi yeme, neşe, yardım vb olabilir.
Çatışma durumları, kişiden kişiye değişen, göreceli bir nitelik taşır. Bu nedenle, çatışma bireyleri aynı ölçüde, aynı yoğunluk ve yeğinlikte gerime sürüklemez.
Birey yaşamında üç çeşit çatışma görülür:
1-) Yaklaşma- Yaklaşma: Bireyin iki ya da daha çok güdü arsından birini seçerken yaşadığı güçlüktür. Karar verme güçlüğüdür. Örneğin; izlemek istediğimiz programların aynı saatte, ayrı kanallarda yayınlanması halinde birini seçmek zorunda kalmak.
Kadının eşine; “ Artık ya annen, ya ben! ” diyerek kocasını bir seçime zorlaması bu tür çatışmaya örnek verilebilir.
Yaklaşma-yaklaşma çatışmasında birey nasıl davranır: İki iyi seçenekten birisine yaklaşan birey, hangi seçeneğe yaklaşırsa, o seçenek daha çekici olmaya başlar ve birey bu yöne kuvvetle yaklaşır. Bu nedenle, yaklaşma yaklaşama türünden olan çatışmalarda ilk adım en önemli adımdır.
2-) Kaçınma-Kaçınma: Bireyin, istemediği iki olumsuz olgu, olay ya da nesneden birini seçmek zorunda kalmasıdır. Birey, normalde her iki durumla da karşılaşmak istemez. Bunlardan birini isteksiz olarak seçmek zorunda kalır:
- “ Tembel öğrenci ne ders çalışmak ister, ne de sınıfta kalmak”
- “ Tembel insan, ne aç kalmak ister, ne de çalışmak ”
- “ Doluya koyuyoruz almıyor, boşa koyuyoruz dolmuyor. ”
- “ Kırk katır mı, kırk satır mı? ”
- “ Denize düşen insan, yılana sarılır.”
Kaçınma-kaçınma çatışmasında birey nasıl davranır: Bu cins çatışmayı çözmek zordur. Bir seçeneğe yaklaşınca o seçenek gittikçe daha kötü görünmeye başlar. Bu nedenle dönüp öbür seçeneğe yaklaşırsınız, ne var ki, o zaman da öbür seçeneği daha olumsuz görmeye başlarsınız. Bu durumda insanlar şu yollardan birini seçerler.
a-en az kötü olan seçeneğe gitmek
b-Ortada bir noktada durmak, hiçbir davranışta bulunmamak
c-Sanki ortada bir sorun yokmuş gibi davranmak
3-) Yaklaşma- Kaçınma: Yaklaşma- kaçınma en sık görülen çatışma tipidir. Hem hoşa giden hem gitmeyen olay bir arada yaşanır. Örneğin evlenmek isteyen gencin, evliliğin getireceği sorunlardan kaçmak istemesi, şeker hastasının pasta ve böreği çok sevmesi ya da yeni bulduğumuz bir işin rahat ama paranın az olması gibi. Bu duruma en iyi örnek, evlenirken baba evini ağlayarak terk eden genç kızlarımız verilebilir. “Hem ağlarım hem giderim”, yaklaşma kaçınma çatışmasına iyi bir örnektir. b-Ortada bir noktada durmak, hiçbir davranışta bulunmamak
c-Sanki ortada bir sorun yokmuş gibi davranmak
Yaklaşma - Kaçınma çatışmasında birey nasıl davranır: Bu çatışma davranışı bireylerin bir amaca doğru hareket etmeleri konusunda önce hoşa giden güdünün peşinden giderler, daha sonra hoşlanmadıkları bir şeyle karşılaşacakları noktaya geldiklerinde bir müddet kararsızlık yaşarlar, davranışta bulunmak için tereddüt ederler. Daha sonra baskın gelen güdünün gösterdiği davranışta bulunurlar. Örnek verecek olursak, evli çiftlerin bazılarının sürekli birbirlerinden ayrılıp tekrar bir araya gelmelerinde görebiliriz.
Ayrılan çiftler, beraber yaşamlarının güzel yanlarını hatırlar ve yaklaşma davranışı göstererek birbirlerine dönerler. Bu döngü böyle devam edebilir.
İnsanların birbirleri arasında ki çatışmalara biraz bakacak olursak:
Kişiler iyi niyetli olur ve birbirleriyle nasıl konuşacaklarını bilirlerse aralarında hiçbir tartışma, hiçbir çatışma çıkmaz kanısı oldukça yaygındır. Aynı fikre başka bir yönden baktığımızda aralarında sürtüşme çıkan kimseler iyi niyetli olmayan ya da birbirleriyle nasıl konuşulacağını bilmeyen kimselerdir sonucuyla karşılaşırız. Bu ifadeler iyi niyetli özlemleri dile getirse de gerçekleri yansıtmıyor. Çünkü insanlar bir arada yaşadıkları sürece ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, aralarında sürtüşmelerin, çatışmaların çıkması kaçınılmazdır. Çatışmaları yok sayarak ilişkilerimizi geliştiremeyiz. Kendimizi iç benliğimizle ortaya koymamız, çatışmaları da yapıcı bir yöntemle çözmemiz ilişkilerimizin gelişmesine katkı da bulunur. Yoksa çatışmaların yok sayılması, biriktirilmesi daha sonra ilişkilerin içinden çıkılamaz bir hale gelmesine neden olur. Burada çatışma durumunda yaptığımız kırgınlık ve kızgınlık belirten davranış biçimleri ele alınacak.
1-) Kaçınma: Bu davranışı gösteren kişiler, birisiyle çatışmaya girmemek için bilinçli ya da bilinçsiz olarak çeşitli kaçma davranışında bulunurlar. Çatışma çıkacağını anladıklarında ya orayı terk ederler, ya uyumak isterler ya da önemli bir uğraşları varmış gibi başka hiçbir şeyle ilgilenmezler… Yani ellerinden geleni yaparak çatışmadan kaçarlar.
2-) Hasıraltı etmek: Hasıraltı davranışını gösteren kimse, sadece tartışmaya girmekten kaçınmakla kalmaz, sanki tartışılacak hiçbir konu yokmuş gibi hareket eder.
3-) Suçlu hissettirmek: Bir insan karşısındakine kızgınlık ya da kırgınlığını açıktan açığa söylemiyor da dolaylı yollarla karşıdaki kişinin onu mutsuz ettiğini belirtiyorsa suçlu hissettirme yöntemine başvuruyor demektir.
“ Karşıdakini suçlu hissettirerek istediğini yaptır.” Biçiminde özetlenebilir.
Örneğin kadın kocasının ayakkabılarıyla eve girmesine sinirleniyor olsun. Kızgınlığını açıkça söyleyeceği yerde “benim işim ne ki! Gir gir yarın hizmetçin nasıl olsa temizler” der.
4-) Konuyu değiştirmek: Çatışma olasılığı belirdiği anda konuyu değiştirmek çok sık kullanılan yöntemlerden birisidir. “ -ne kadar kabasın. –havalarda iyice ısındı değil mi?” örneğinde olduğu gibi.Bu tür eğilimlimi olan iki kişinin gerçek anlamda bir ilişki geliştirmeleri zordur. Böyle bir ilişki içinde olan kişilerin ilişkisine “ beraber olma oyunu” olarak bakmak daha doğrudur.
5-) Eleştirmek: Bizi sinirlendiren bir soruna ilişkin olarak konuşacağımız yerde, birçoğumuz kızgınlığımızı karşımızdakinin başka davranışlarına eleştiri yönelterek dışa vururuz. Böyle durumlarda karşımızdaki neye kızdığımızı pek anlayamaz. Örneğin, çok önceden yapmış olduğu hareketlerini arkadaşımıza bir anda hatırlatıveririz. Arkadaşımız kendisine kızmış olduğumuzu fark eder ama neye kızdığımızı bilemez.
6-) Akıl okuyuculuk: Akıl okuyuculuk davranışında olan kimse, karşısındakini dinleyecek ve söylediklerini onun ifade ettiği biçimde anlayacak yerde, konuşanın kişiliğini çözümleyerek, onun gerçekte ne demek istediğini kendisinin anladığını sanır. Örneğin; “ Sigaranı başka odada iç, dumandan rahatsız oluyorum,” dediğinde, akıl okuyucu hemen cevabı yapıştırır.Aslında sen benden rahatsız oluyorsun, çünkü beni kıskanıyorsun” der. Karşıdakinin aklını okumaya kendini kaptıran kişi , sadece kendisinin değil, karşıdakinin de duygularını anlayamaz.
7-) Tuzak kurma: Bazı kişiler karşısındakinden bir davranış yapmasını isterler. Karşısındaki bu davranışı yapınca, sanki önceden isteyen kendileri değilmiş gibi bu davranışı yapana yüklenirler.
8-) İma etmek: Bazı kimseler kızgınlıklarını hiçbir zaman açığa vurarak belli etmezler, ancak ima yolu ile bazı ipuçları verirler.
9-) Bardağı taşırmak: Dilimizde bardağı taşıran son damla oldu biçiminde ifadesini bulan bir söz vardır. Öfke, kızgınlık önceleri belli edilmez, depo edilir. Daha sonra küçücük bir olay bile olsa olayla pek açıklanamayacak reaksiyonlar sergilenir.
10-) Tedirgin etmek: Öyle kimseler vardır ki kızgınlıklarını açıkça ifade etmek yerine, karşıdakinin tedirgin olacağı hareketler yaparak onu rahatsız etmeye, ancak bu yolla kendi olumsuz duygularını dile getirmeye kalkışırlar. Örneğin; kocasına kızan kadın onun evi dağınık görmeyi sevmediğini bildiği için birkaç gün evi dağınık bırakır.Eşinin yüksek sesle müzik dinlemekten hoşlanmadığını bildiği için yüksek sesle müzik dinlemeye başlar.
11-) Şakaya boğmak: Bazı kişiler kendilerine ciddi bir duygu ya da düşünce yöneltildiğinde, işi hemen şakaya dökmek ve bu yolla ciddiyetten kurtulmak isterler. “Oh ne şakacı adam insana hiç kavga etme fırsatı vermez”
12-) Yaraya dokunmak: Herkesin psikolojik anlamda son derece duyarlı olduğu yaralı yerleri vardır. Kişinin bu tip noktalarını ancak ona çok yakın olan kimseler bilebilir. Bu yakın kimseler kızgınlıklarını, kişiyi bu duyarlı noktalarından yakalayarak belirtiyor ve öç alıyorsa, bu hastalıklı bir ilişkidir ve devamlı hırpalanmaktadır.
13-) Değişmeye izin vermemek: Değişmeye izin vermeyenler, bir kişiyle daha önce kurdukları ilişkinin hep öyle kalmasını isteyenlerdir. Oysa yaşam akıp gitmektedir. Örneğin; Kadın kocasına , “ ev işlerinde bana yardım et. İki çocuk, ev idaresi, iş hayatı. Artık yetişemiyorum.” Dediğinde koca; “ Evlenmeden önce konuşmuştuk, ben ev işi yapamam, yardım edemem demiştim; sen de kabul etmiştin.” Diye cevap verirse, değişmemeye izin vermemesi söz konusudur.
14-) Yoksun bırakmak: Karşısındakine kızdığı ya da kırıldığı zaman bazı kimseler bu duygularını belli edecekleri yerde, karşısındakinin ihtiyacı olan bir şeyi vermeyerek ondan öç almaya kalkarlar. Bu verilmeyen şey, sevgi, ilgi. İyi yeme, neşe, yardım vb olabilir.