Bir Güçlenme Metni Olarak İstiklal Marşı

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
BİR GÜÇ/LENME METNİ OLARAK İSTİKLÂL MARŞI

İstiklâl Marşı, ilk kıtasıyla son kıtasına, birincisi rengini onun altında yaşayan insanların kanlarından aldığı için “al”, sonuncusu ise, uğruna ölünecek bütün mutabakat değerlerinin metaforu olması nedeniyle “şanlı” olan bayrağı koyarak konuşmaya başlar. Bu, esasen konuşabilmek takatini bulabilmek için ya onun bilgisine -bu bilgi, bence alışkanlık olarak ‘bağımsızlık' ya da ona duyulan özlem duygusu” demektiryahut da ancak ona sahip olmak gerektiğinin altını çizmek olarak değerlendirilebilir. Şiir, bu yapılanışıyla inançlı kimselerin kutsal metinleri okumaya Allah'ın adını anarak başlayıp yine O'nun adını anarak bitirmelerine benzer. İstiklâl Marşı'nda giriş ve sonuç kıtalarının kutsal metin okumalarına özgü bu yapıyı kullanması herhâlde tesadüfi yahut bilinçsiz değildir. Gerçekten, bütününe bakıldığında İstiklâl Marşı'nı oluşturan, varoluş ve mutabakat değerleri olarak konumlandırılan bütün soyut ve somut kavramların verilişinde dinsel inançların söyleminde olduğu gibi keskin, kesin ve tartışmasız bir ton hissedilmektedir. Özellikle, metnin kendinden çok emin olarak kullandığı emir üslubunun arka planında tıpkı Cebrail'in Hz. Muhammed'e “Yaradan Rabbi'nin adıyla oku!” hitabına benzer kesin bir inanç ve güvenin, toparlayıcılığın, daha kestirme bir kavramla söyleyecek olursak iman'ın olduğunu söylemek mümkündür. Bütün şiiri kuşattığını düşündüğümüz üslubu doğuran, onda sıralanan, görsel olsun olmasın, duygusal ve ideolojik değerlerle yüklenmiş kavramları idare ederek onların anlam yönünü tayin eden, bu hâlleriyle de ‘metni idare edici ve yönlendirici' olduklarını düşündüğümüz bazı dizeler var. Bunlar, şiirin 2 ve 10. kıtalarında tekrarlanan “Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin İstiklâl” dizesi ve “Doğacaktır sana va'd ettiği günler Hakk'ın”, “Değmesin ma'bedimin göğsüne na-mahrem eli/Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli” dizeleridir. Öte yandan, “helal”, “iman dolu göğüs”, “şehit/şüheda”, “Hüda/İlahi” ve “secde” kavramlarını da bu bağlamı iyice pekiştiren unsurlar olarak değerlendirmek mümkündür.

2uokr5f.jpg

İstiklâl Marşı, her iki sınırına dalgalanan bir bayrağı dikmiş ve onu var eden, onunla anlam kazanan, ona anlam katarak uğruna ölünesi bir değer katına yükselten inancı, bu inanca mensup, yaşayan ve şehit olmuş insanlarımızı koyduktan sonradır ki, hâlihazırdaki olumsuz ortamı ve bu ortamın müsebbibi olarak gördüğü Garb'ı kendinden oldukça emin bir tonda tartışmaya, konuşmaya başlar. Bu an ve bilinç tazelenmesinden/bilinçten itibaren Garp, üstesinden kesinlikle gelebileceğimiz, hatta bunun doğal bir “hak” olduğu bir şeye; birdenbire karşımızda eriyiveren, küçülen, tahkir ve “tek dişi kalmış canavar” denilmek suretiyle de karikatürize edilen güç(süz), “alçak” bir varlık konumuna düşer/iner:
“Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma, nasıl böyle bir imanı boğar
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”​
İstiklâl Marşı, “çelik zırhlı” olarak nitelediği Garb'ın teknolojik gücünün ve onu âdeta insan olmanın dışına kovalayan “canavar”lığının karşısına insan'ı; azalıp yok olmayı bilmeyecek, her zaman en büyük güç kaynağı olmaya devam edecek iman'ı ve imanlı insan'ı koyar.
A. Cüney Issı​
 
Top