BAYRAGIMIZIN anlami

wien06

V.I.P
V.I.P
Türk Bayrağının rengini şehitlerin kanından, ilhamını da kan gölüne yansıyan ay ve yıldızdan aldığını biliyoruz. Fakat bayrak hakkındaki bu bilgi, bayrağın taşıdığı kutsal anlamı, o anlamdaki sembolizmi, ondaki derinliği ve yüceliği anlatmaya yetmez.

Bilindiği gibi, genellikle Hristiyan milletler bayraklarında Haç şeklinde semboller yer almaktadır. Müslüman milletlerde ise Hilal görünmektedir. Haç’ın anlamı; Hazreti İsa'nın çarmıha gerilerek haç şeklinde şehit edildiğine inandıkları için onu sembol olarak alırlar. Peki ya Hilal? Müslümanlarca sembol olarak kabul edildiğini biliyoruz. Ancak bunun sembolik değeri nereden gelmektedir? Dolunay (Bedir) ayın ondördüncü gecesindeki haliyle daha parlak olmasına rağmen niçin ayın en az ışık verdiği yay şeklindeki zayıf şekil sembol almıştır? İşte Hilal’in gücü burda çıkmaktadır. Çünkü Hilal, Haç gibi doğrudan şekil olarak alınsaydı Dolunay kullanmak daha uygun olurdu. Halbuki “Hilal” şekli dolayısıyla değil, ismi dolayısıyla sembol olmuştur. Bu anlamı da “ALLAH (c.c.)” isminden almıştır. Bilindiği gibi Arapça aslında Hilal kelimesinde; 1 “He”, 1 “Lam”, 1 “Elif”, ve yine 1 “Lam” harfleri bulumaktadır. Yani 1 “He”, 1 “Elif” ve 2 tane “Lam” bulunmaktadır.
Bu harflerin ebced hesabıyla rakam değeride:

“He • “Lam” • “Elif” • “Lam”
Toplam Olarak =99

ALLAH (c.c.) kelimeside yine bir “Elif”, iki “Lam” ve bir “He” ile yazılmaktadır. Bu harflerin de değeri yine ebced hesabıyla toplandığında yine 99 rakamını verir. Her iki kelimede harfler değişmediği içinrakam değerleri de değişmiyor. Yani Hilal yazarken ALLAH (c.c.) isminin harflerini kullanıyoruz. 99’da Esmaul Hüsna’yı temsil eder.Öyleyse bu iki kelimeyi bilhassa sembolik olarak birbirinin yerine kullanmak mümkündür. O halde Bayrak üzerine ALLAH (c.c.) yazacak yerde, aynı ismin eş değerlisi olan Hilal’i koymak hem anlamlı, hem inançlarımıza daha uygundur.Çünkü inancımıza göre, “ALLAH (c.c.)”ı sembol olarak bile ifade etmek mümkün değildir. Aksi halde putperestlerin düştüğü hatayı tekrarlamış oluruz. Bu sakıncadan dolayı “ALLAH (c.c.)” ın zatı ve ismi tenzih edilerek, o ismin harf ve ebcedi bakımından eş değerlisi olan “Hilal” sembol yapılmıştır. Madem ki sembolik anlam taşıyacaktır o halde Hilal yazmaktansa Hilalin şeklini yapmak arasında hiç fark yoktur. Aksine sembol olarak Hilal şekli daha uygun, daha anlamlıdır. Böylece Hilal’in sembol olarak seçilmesinde şu mantık silsilesi görülmektedir:

ALLAH (c.c.) à Hilal (isim) à Hilal (şekil)

ALLAH(c.c.)’ın birliği (Tevhid) inancı ve bu inancın La ilahe İllallah (ALLAH
(c.c.) tan başka Tanrı yoktur) formulüyle ifade edilen manası böylece Hilal şeklinin içinde sembol olarak ifadesini bulmuştur.Bilindiği gibi bazı İslam ülkeleri bayrağında, özellikle Suudi Arabistan doğrudan doğruya Kelime-i Tevhid’i yazarak sembole gidilmeden bayrağına koymuştur.Ancak birtakım manaların sembol ile ifadesi, sözle ifadesinden daha derin ve anlamlıdır. Hilal’in kucağındaki Yıldız, Hilalde olduğunun aksine doğrudan doğruya şeklinden alınmıştır.Ancak bu şekil yine Arapça “Muhammed” yazısının şeklidir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin ismi yazıldığı zaman birinci “mim” in başı, “ha” harfinin dirseği, ikinci “mim” in kıvrımı ve “dal” harfinin alt ve üst kanadı beş tane çıkıntı meydana getirir ve tam bir yıldız şeklini alır. Zaten İslam’ın şartları da beş tanedir. Hilal ALLAH (c.c.) inancını, yıldız Peygamber’e bağlılığı dile getirir. ALLAH (c.c.) inancı, amentü ile bildirilen iman şartlarının temeli olduğu için iman esaslarının hepsi bu sembolle ifadesini bulmuş olur. O zaman Hilal iman şartlarını, yıldız da İslam’ın şartlarını remz (sembol) olarak dile getirir ki, bayraktaki bu iki sembolle, ay ile yıldızla İslam dini bütün yönleriyle ifade edilmiş olur.

Claude Farrere dilimize “Türklerin Manevi Gücü” adıyla çevrilen eserinde (s.36) Hilal şekli üzerinde durarak bu şeklin Türklerin hayatında nasıl bir önem taşıdığını anlatmaya çalışır: “En mükemmel gemiler, yarım ay şeklinde amiral gemisinin etrafına sıralanmıştı. Evet yarım ay şeklinde.Ve hilal şekli gerçekten müslüman, gerçekten Türk olan herkesi heyecandan titretmeye yeter!...” diyerek Türk toplumunun hayatında örf ve geleneklerin ne kadar köklü bir yeri olduğunu anlatır. İstiklâl marşımızda, “Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal.” “Kahraman ırkıma bir gül ne bu şiddet bu celâl?” mısralarında bayrağın ve hilalin şahsına dile gelen hitap, aslında doğrudan doğruya ALLAH (c.c.)’a niyazdır. ALLAH (c.c.)’dan, artık bu millete rahmet ve merhametiyle nazar etmesi istenmektedir. Zaten “Ruhumun senden ilâhî şudur ancak emeli;” mısrasında bu dilek daha açık bir dille ortaya konmaktadır. Hilal sadece bayrağımızda değil, kandil geceleri yapılıp dağıtılan ay çöreğindede görülür. Camide ve kışladaki ders nizamı da, Mehter Takımının nöbet vurma sırasında aldığı şekil de hep Hilal şeklidir.
 

wien06

V.I.P
V.I.P
Ay'ını kalbime taktım!

Yıldızını, göğsüme.
Bu bayrak, kanımla,
Bu bayrak, canımla özdeştir!
Bu, öyle sıradan bir bayrak değil,
Bu, bir tarihin, mîhenk taşıdır!
Bu;
Onurlu bir milletin, sırdaşıdır!
Kahraman bir Ulus'un, arkadaşıdır!
Türk Bayrağı,
Her dalgalanışında,
Kıpır, kıpır olur yüreğim!
Gönül mâbedimdeki,
İnanç çiçeğim!
Sevginle suladım, gönül bahçemi,
Bağımsızlığımın, ülküsü,
Yarınlarımın, türküsü!
Bire, bin veren başaklar gibi,
Tarihimi, zenginleştirmektesin,
Kalbimi, sevginle eşmektesin!
Bu topraklarda hürriyet şarkısı bitmez!
Senin nazlı dalgalanışın, sürdükçe.
Mutluluğum, sevincim bitmez,
Seni, karşımda gördükçe.
Türk Bayrağı demek;
Atatürk demek,
Mehmet Âkif demek,
Mehmet Âkif'ler demek!
Kahraman Mehmetçikler'in,
Gözlerindeki, âsil bakıştır, bayrak!
Nene Hâtunların,
Yörük Efelerin,
Omzunda taşıdığı, mermilerdir bayrak!
Bir bayrak,
Bin bayrak, milyon bayrak, milyar bayrak olur!
İsimsiz kahramanların, tarihi olur!
Milletimin, özbenliği,
Vatanımın, güvenliği,
Onurlu bir ulusun;
Güzelliğidir bayrak!
Bir bayrak ki,gönlümde eser!
Yaşasın, Türk Milleti!
Yaşasın, Türk Bayrağı!
Türk Milleti yaşasın!
Türk Bayrağı yaşasın!
Yaşasın, Atatürk'üm,
Yaşasın, Cumhuriyet!
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Teşekkürler Hocam. Bayrağımız hakikaten özel.

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak; eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

------------------------------------------

Yaşanmış bir olaydır.. Kahramanları rüya ya da hayal olmayan… yaşamın içinden yaşam kadar ve ölüm kadar gerçektir bu olay.

İsmail üsteğmen çocukluğundan beri yüreğini vatan sevdasından başka her sevdaya kapatmış olan ve vatana hizmet için canını hiçe sayabilen, gözü kara yürekli, mert ve Askerlik mesleği için de gelecek vadeden bir subaydı. Harp okulu sonrası birkaç yıl İç Anadolu’da görev yaptıktan sonra Diyarbakır ilinde görev aldı.

Burada bulunduğu sürede gördü ki asıl görevi şimdi başlıyordu. Su uykuya dalsa da düşmanın uyumadığı, pusuların kol gezdiği, namert meydanlarında mert savaşı var! Vatana göz koyan, vatanın bayrağına, devletine, askerine düşman olanlar var. Zulüm var, kan var…

İsmail üsteğmen girdiği pek çok çatışmada can telaşına düşmeden, vatan sevdası ile ve askeri yeteneği ile savaşmış, dağda acımadan, utanma dan, Yaradan’ı düşünmeden, çoluk, çocuk, kadın, yaşlı, sivil, asker, memur ayırt etmeden yok etmeye programlanmış teröristleri yıldırmayı başarmıştı. Onun adını duyan vatan hainleri inlerinden çıkamaz olmuşlar ve buna bir çözüm arama telaşına düşmüşlerdi…

Ve bir gün içinde İsmail üsteğmenin de bulunduğu askeri araç bir karakoldan diğerine vatan savunması için intikal ederken Kulp ilçesi kırsalında bir çocuk fırladı aracın önüne;

İki elini iki yana açarak bağıyordu.

---- Duruuuuuuuuuuuuuuuuuun
---- Komutanııım! Yetişin! Köyümüzü yakıyorlar!

Diye haykırdı….

Araçtakiler durumun pusu olmasından kaygılı idiler ancak İsmail üsteğmen aracı kullanan Uzman çavuş’a

--- Dur

diye gürledi, onun emrini ikiletmek Azrail’e bekle demekten farksızdı ve çocuğun 30 metre kadar önünde asıldı frenlere ilk önce İsmail üsteğmen fırladı araçtan hızla çocuğa doğru koşuyordu “Sakin ol” diyerek ama biraz önce bağıran çocuk lal olmuştu sanki geri geri gidiyordu…
Arkadan gelen diğer araçta çocuğun 30-40 mt kadar gerisinde durmuş ve araçtan birkaç asker daha inmişti…
Üsteğmenin amacı çocuğu sakinleştirmek ve çocuğun hangi köyden olduğunu anlayıp o köye yardıma gitmekti…

Ama…

Ama…

Ama!!! Bu bir pusu idi…

Tam çocuğa 10-15 metre kala Üsteğmenin ve arkadaşlarının aşinası olduğu o kahpe keleş sesleri yeri görü inletmeye başladı, İsmail ütgm. Çocuğa elini uzattı korumak ister gibi ama sağ tarafından kurşunlar kovandan çıkmış arılar gibi yağıyordu, ilk kurşun sağ pazusunu delip göğsüne girdi ayakta balta yemiş ulu bir çınar gibi sendeledi yiğit üsteğmen kurşunların geldiği tarafa döndü… o zamana kadar araçtakiler siper almış karşı ateşe başlamışlardı ancak İsmail Üsteğmen açık hedefti ve tüm namluların hedefin de o vardı ikinci kurşun göğsünü deldiğinde sol dizi üzerine çoktü, kurşunlara ve kendine durmadan ateş kusan kahpe namlulara inat o kurşunları göğüslemek ister gibi ilerlemeye çalıştı 5. kurşundan sonra dayanacak takati kalmamıştı ve yüz üstü kanı ile vatan yaptığı, toğrağını kucakladı "Allah" diye gürleyerek…

Ve İsmail üsteğmen oracıkta Allah’ın rahmetine kavuşup şehit oldu… Çocuk kargaşadan yararlanıp şose yoldan bayır aşağı kaçtı… Teröristler bir vatan evladını daha şehit etmenin ve küçük bir çocuk masumiyetinde pusu kurmuş olmanın hazzını yaşadı…

Vatan toprağı bir şehidin kanını daha öptü ve o şehidi sarıp ak kundağa Yaradan’ın cennetine yolladı…

“Vatan sağ olsun” dedi bir ana gururlu gözlerindeki yaşı gizlerken…

Öyle ya;

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandı ve toprak; eğer uğrunda ölen varsa vatandı!
Vatan Sağolsun Komutanım!...
[ Alıntı ]
 
Top