Babamın Kızı

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Eskiden kimi şarkıların ne kadar manalı olduğunu düşünürken, şimdi zamansız gidişinin ardından dinlediğim her şarkı umutsuzluğumu ve sana olan sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor bana…
Meğer sevdiğim ne çok şarkı varmış ta haberim yokmuş. Her şarkıda sen varsın sanki. Her yerde, gördüğüm her siluette, her sokakta, geceleri uykularımda bile sen varsın. Böyle her yerde olmayı nasıl beceriyorsun bilmiyorum ama bundan şikâyet ettiğimde söylenemez Canan’ım…

Bir hoşçakal bile demeden var mıydı gitmek? Zor mu geldi hoşçakal demek sana? Arkada kalanı düşünmeden her zamanki hınzırlığınla çekip gitmek yakıştı mı sana? Yakıştı mı doğru dürüst veda etmeden hepimizi terk etmek? Biliyorum hoşçakal demek zordu, onun için vedasız gittin, ayrılıkla yüzleşmeden, sanki geri gelecekmişsin gibi gittin…
Bütün ayrılıklar acı verir insanoğluna bunu sende biliyordun, o yüzden ayrılmıyormuşuz gibi gittin babamın kollarının arasına ey babamın kızı…

Daha ne kadar da konuşacak cümlelerimiz vardı. Ya şimdi! Bu senin yaptığına bencillik derler babamın kızı…

Artık cümlelerimi biraz daha kısalttım. Kelimelerim serseri bir berduşun ağzındaki gibi anlamsız. Bir çocuk gibi isteklerimi bastırmak için çabalarken, bir ihtimal babama sığınışına özensem de, bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum ve sana, gurursuz ama umutlu hasretimi ve hala bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum…

Kocaman yüreğimde adını sevda koyduğumdan, arta kalanları sırtlanıp bilmediğim yollara doğru gitmekteyim şimdilerde. Uzakta ki çığlık çığlığa bağrışan martıların seslerini arayacak belki de benliğim ve saatler gibi geçen saniyelerimin ardında ki yorgunluğumun ağırlığı altında senden bana kalan şelaleler altında ıslanacağım yine babamın kızı…
Üşüyorum…
Bu yalnızlığımdan kaynaklanıyor biliyorum ve her yanımı sarıyor hatıralarım.
Ya sen babamın kızı? Sende üşüyor musun babamın kolları arasında? Sanmam… Benden önce sarıldın ya ona… Her zaman yaptığın gibi yine yaptın yapacağını. Hınzırca gülüp gülmediğini anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum doğrusu...
Kâinatın içinde her şey “tamamlanmak” içindir ya! Bazen ölümün tamamlayıcı ellerine kadar aynı umut ve arayışla, aynı çırpınışla, acılarla, perişanlıklarla sürüklenir dururuz. Nedense gözümüz hep arkada kalır; birden kafamıza balyoz düşmüş gibi anlarız tüm gerçekleri yaşanmış ve yaşanmamışlıkları…
Tutunacağım Canan’ım yok artık hatırlamaktan usanmayacağım anılarımın dışında. Isınabilmek için onlara sığınmaktan başka çare de bırakmadın bana babamın kızı…

Bir gün daha sensiz geçti bak! Kaç zamandır uzaklardasın benden. Çok özledim seni babamın kızı… Rüzgârın hoyratça estiği, denizle sonsuz mavinin birleştiği yere dalardı gözlerimiz ve sen üşürdün. Onca cefayla uğraşmak seni yormuştu bilirim. Yine de menekşe gözlerinle etrafına gülücükler saçardın sen. Yıllardır bizlere verdiklerinle hayata nasıl sarılmayı ve güçlü olmayı sen öğrettin babamın kızı…

Nasıl hasret olduğumu anlatamam hiç kimseye. Bir sarılabilsem, kokunu içime doya doya çekebilsem…
Hiçbir şey yerini tutmuyor. Her yazdığım yazıda sana olan özlemim daha da büyüyor.
Gittiğin gün, sen kokan kelimelerim yetim kaldı yazılarımda. Bilinmeyen uçurumlara yuvarlanırken, sensizlikle savaştım. Acılar içinde kalsa da yüreğim, pes etmemeye çalıştığım sensizliğe inat direndim. Aldığım her nefeste, içtiğim he sigara da, sensizlikte bile sanki sen varmışçasına yaşıyor ve planlar kuruyorum zihnimin bermudasında…

Biliyorum belki de yine kızacak masum küfürler savuracaksın. Hani sinirlendiğinde sevdiklerine iltifat eder gibi savurduğun sonrasında hep birlikte kahkahalarla güldüğümüz küfürler…

O kadar da basite indirme her şeyi bir tanem. Derdin ya, hayata uzun soluklu bakacak ve hayaller kuracaksınız daima. Dediğini yapıyorum işte bende babamım kızı, bak dinle istersen sende…
50’sinde Türkiye’de gidemediğim yerlere gideceğim, 60’ında sakin ilkel bir yerde belki küçük bir ev yaparım, 70’inde zeytin ağacı dikeceğim her yere ve sebze yetiştireceğim, 80’de çocuk yapmaya ne dersin? 90’da astronot olup uzayın bilinmezliklerini keşfedeceğim…
Biliyorum delice geliyor sana ama beni bilirsin bende en az senin kader bohem biriyim. 70’ime geldiğimde otur şu köşeye diyecekler bana. Kim ne derse desin umurumda mı sanki! Hem kim beni ne kadar tanıyor ki? İşte orası hep muamma…
Yapacaklarımı önceden bilmem lazım değil mi babamın kızı? Hem de en hesaplısından…
Aslında çokta planlı değilimdir bilirsin. Yıllar önce bıraktığım plan yapmayı. Yaşadıklarım ve hayattan öğrendiklerim sadece an’ı yaşamayı benimsettirdi bana. Buna rağmen yapacaklarımı, ne istediğimi ana hatlarıyla da olsa bilmem lazım. Yinede çoğu zaman plansız yaşıyorum artık. Mesela sana diye çıkıyorum evden, bir bakıyorum Tekirdağ’ın sülfür kokan sahillerinde meteliğe kurşun atan dostlarımla rakı içip dertleşirken buluyorum kendimi…
Bazen aklıma geldiğinde gülerim kendime bile. Seviyorum aslında birden gelişeni. Siyah’a beyaz, lacivert’e yeşil derim mesela. Maça gitmeye niyetlenirim, sinemaya giderim, yakın derken uzağa giderim, gülerken ağlarım hesapsızca… Senin aklına gelir miydi böyle şeyler? Bak, benim geliyor işte ve seviyorum sanki birden karar değiştirmeyi…
Şu var ki babamın kızı; en doğru kararı vereceğimi bilirim daima. Zordur beni taşımak, hem de nasıl zor? Bunu beni tanıyanlara ekmeğimi paylaşanlara, bir anda parlayan öfkemi yaşayanlara sormalı… Gerçi alıştılar bana yıllardır, sorumluluktan kaçmadım ki hiç! Alıştılar benim pervasızlıklarıma yada alışmak zorunda kaldılar…

Anlamsız bir yığın soru fütursuzca sırıtıyor yine benliğimde ama ben görmemezlikten gelmeye çalışıyorum. Aç desem gözlerini kapatacaksın. Belki de düşler kadar uzak ama yanı başımdasın, belki de görmeyi çok istemek gerekiyor ama sakın kapatma gözlerini. Bak gözlerimi gelişlerine verdim, hem gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş babamın kızı…

Eğer gelirsen; kendimi unutup sana koşacağım, içimdeki bütün isyanı susturup, kavgaların ortasında sımsıcak bir güneş gibi doğup ısıtacağım yüreğini. Hem bak söz veriyorum sana. Bilirsin dediğimi derim, dediğim gibi işlerim. Bu sefer sevinçten ağlayacağım. İçmeden sarhoş olmuşum gibi geveze olacağım yine, sana sarılacak, dokunacak ve koklayacağım meltemlerde dağılan öpülesi saçlarını…
Seni son kokladığımda gözlerime bakmadın… Yüzünde bir gülümseme ama gülmüyordun. Hâlâ sıcacık ama üşüyordun. Uyuyor gibi ama uyumuyordun. Sarıldım sana oracıkta… Hem de nasıl sarılmak… Hem de nasıl?
Bu yaptığın marifetse eğer, gözyaşlarım asilliğini yitiriyor ve yavaş yavaş yenik düşüyorum haberin ola. Gittin gideli, bazı kereler geldiğini sandım. Kendimi kandırdığımı anladığımda ayak uyduramadım zihnimdeki yorgunluğa. Gittin ve gelmeye de hiç niyetin yoktu babamım kızı…

Gözlerindeki düşlere bir buse konduramadım. Kimi zaman kardeşin oldum sevgi okyanusunda şımaran, kimi zaman yıkılmaz kalen oldum dokunuşlarında kendimi bulan. Bazen üzerinden kaldıramadığın korkuların, bazen sevinçlerin oldum. Ağladığın, bağırdığın, küfürler savurduğun isyanların oldum bazen…
Sessizce yağmura bıraktığın gözyaşların, hak etmediklerin, artık yeter dediklerin, belki de hiçbir şeyin oldum babamın kızı; ama yanına her gelişimde, bir kere daha gönderişin oldum. En çokta imkânsızım oldun…

Sesin çok uzakları çağrıştırıyordu. Üstüme alındım ve sana koştum her defasında. Bir kez şaşırmaya görsün insan, hayatın labirentlerin de gezdiğini sanırken, en aptalca kararları verecek, en olmadık isteklerde bulunacaksın. Tıpkı şimdi yaptığın gibi! İstanbul’un nemli zemheri gecelerinde, şimdi yokluğuna rağmen hayatı sevmeye çalışan bir ben var. Yalnızlıklarıma inat, sevdama gülümsemeye çalışan bir ben…

Kaç mevsimlik aşk bıraktın avuçlarımda. Bir ömür yaşanan ama sınırsız tutkuyla geçen! Daha yüreğime söyleyemedim gittiğini. Halen seni benimle biliyor yada biliyormuş gibi görünüyor. Yokluğuna belki alışabileceğim ama sesinin çok uzak yolların sonunda olması acıtıyor bir yerlerimi… Suskunluğun yok mu? Ah şu kahrolası suskunluğun… Söylesene kime yakışıyor unutulmak? Ha… Korkma sakın üzerine giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak ela gözlerinde çok daha güzel duruyor…

Gün gelirde nasıl yaşadığımı merak edersen, oralarda var mı bilmem ama papatya falına bak. “ Seni Seviyorum” un bu kadar basit, ucuz, adi ve değersiz kullanıldığı bu dünyada, ben şimdilik burada olacağım.
Hayallerini, umutlarını, yarınlarını hatta bütün sevinçlerini yüreğime doldurdum. Papatyaların mı? Merak etme artık onlar benim. İçin rahat olsun gözüm gibi bakacağım…
Allah’ a emanet ol bebeğim… Seni Seviyorum ve daima seveceğim…

Bir ben… Bir yokluk… Bir de…



Sen, yalnızca sen gibi anılacaksın. Yüreğimden, dilimden geçen sözcüklerle ben artık hiç o eski ben olmayacağım sevdalarımda…

Senin için tüm iyi dileklerim, yüreğimin derinliklerindeki dualarımla sesleniyorum sana… Sen daima mutlu ve güzel ol, babamın yanında…
Buralarda ise;

Baştan aşağı bir yalnızlık var babamın kızı…
 
Top