Atamızın Dini Hayatı

süleyman

Üyecik
ATATÜRK'ÜN DİNDAR KİŞİLİĞİ

Vefatından bu yana Atatürk hakkında pek çok yazı ve eser kaleme alınmış, konferanslar ve toplantılar düzenlenmiş, çeşitli yorum ve değerlendirmeler yapılmıştır. Şüphesiz Atatürk; tarihin şahit olduğu en büyük komutan ve devlet adamlarından biridir. Bunu tüm dünya kabul etmektedir.

Atatürk'ün saydığımız bu özellikleri, aslında onu tanımak için yeterli unsurlardır. Ancak Atatürk'ün, bütün bu üstün özelliklerinin yanı sıra hayatında ve davranışlarında önemli yer tutan, onun sosyal yönünü ve karakterini belirleyen İslam ahlakından kaynaklanan pek çok özelliği bulunmaktadır. Tevazusu, hoşgörüsü, barışçı ve uzlaşmacı kişiliği, duygusallıktan uzak, akılcı yapısı, ahlak anlayışı, dinine karşı olan hassasiyeti, kararlılığı, giyim ve kuşamına, temizlik ve bakımına, sanat ve estetiğe verdiği önemi bunlar arasında sayabiliriz.
Sadece TBMM'nin açılışı için hazırlattığı bildiri ya da Balıkesir'de verdiği hutbe bile, tek başına Atatürk'ün dindar kişiliğini gözler önüne sermek için yeterlidir.

TBMM'nin Açılış Bildirisi

Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü açılmıştır. Bu açılışın 21 Nisan 1920'de tüm Türkiye'ye gönderilen bildirgesi, bildirgeyi kaleme alan Atatürk'ün samimi dindarlığını açıkça gözler önüne seren tarihi bir belge niteliğindedir:

1. Allah'ın yardımıyla 23 Nisan Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.

2. Vatanın bağımsızlığı, yüksek halifelik ve saltanat makamının kurtarılması gibi çok önemli vazifeleri olan Meclisin açılış gününü, Cumaya tesadüf ettirmekten maksat, o günün kutsallığından faydalanmak ve açılmadan önce sayın milletvekilleriyle Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazı kılmak, Kuran ve namazın nurlarından faydalanmaktır. Namazdan sonra Peygamberimiz (sav)'in sakalı ve sancağı el üstünde olduğu halde Meclis binasına gidilecektir. Camiden buraya kadar olan merasim için Kolordu Komutanlığı'nca özel olarak askeri tertibat alınacaktır.

3. O günün kutsallığını güçlendirmek için bugünden başlayarak valiliklerde, vali beyefendinin düzenlemesiyle hatim indirilecek, muhayiri şerif okunacaktır. Hatmin son kısımları Cuma namazından sonra Meclis binası önünde tamamlanacaktır.

4.mübarek ve yaralı vatanımızın her köşesinde aynı biçimde bugünden başlanarak muhari ve hatm-i şerif okutularak Cuma günü ezandan önce selavat verilecek ve hutbede halife padişahımızın adı söylenirken, padişahımızın ve topraklarımızın bir an önce kurtuluşu ve mutluluğa erişmesi için dua edilecektir. Cuma namazı kılındıktan sonra hatim duası yapılarak yüce halifelik ve saltanat makamının ve bütün yurdun kurtulması uğrundaki milli çalışmaların kutsallığı ve milletin her bireyinin kendi temsilcilerinden oluşan Büyük Millet Meclisi'nin vereceği vatan görevlerini yerine getirmesine ilişkin vaazlar verilecektir. Sonunda halife ve padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, mutluluğu ve bağımsızlığı için dua edilecektir.

Bu dini ve vatani törenin arkasından camilerden çıkıldıktan sonra bütün yurtta hükümet konaklarına gelinerek Meclisin açılmasından dolayı kutlama yapılacaktır. Her tarafta Cuma namazından önce Mevlid-i Şerif okunacaktır.

5. Yüce Allah'tan tam başarı dileriz

Beş maddeden oluşan bu bildirgenin her maddesi Atatürk'ün samimi, dindar kişiliğinin açık birer ifadesidir.

... Halbuki Elhamdülillah, hepimiz Müslümanız, hepimiz dindarız....'

(16 Mart 1923, Adana Türk Ocağı, esnaf ve sanatkarlarla toplantı)
Atatürk bütün yaşamını cephelerde mücadele etmekle geçirmiş, Kurtuluş Savaşı'na tek başına yön vermiş, Türk Ordusunun başına geçmiş ve büyük bir zafere imza atmış büyük bir komutandır

Balıkesir Hutbesi

Atatürk'ün din konusundaki samimiyetini ve dinine olan bağlılığını ortaya koyan diğer bir tarihi delil de onun çıktığı bir yurt gezisi sırasında Balıkesir'de vermiş olduğu hutbedir. Atatürk, bu hutbeyi, 7 Şubat 1923 tarihinde Zağanos Paşa Camii'nde vermiştir.

Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe, memur ve Resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki, Kuran-ı Azimüşşan'daki ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhunu vermiş olan dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate uymamış olsaydı, bununla diğer İlahi ve tabii kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi. Çünkü bütün İlahi kanunları yapan Cenab-ı Hak'tır
Arkadaşlar! Cenab-ı Peygamber mesaisinde iki dara yani iki haneye malik bulunuyordu. Biri kendi hanesi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı.

Efendiler... camiler; ibadet ve itaatle beraber din ve dünya için neler yapmak gerektiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihni, başlı başına faaliyette bulunmak elzemdir.

İşte bizim burada din ve dünya için, istikbal ve istiklalimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Milli emelleri, milli iradeyi yalnız bir şahsın düşüncesinden değil, bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin bilinmesi neticesinden çıkarmak gerekir. Binaenaleyh benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.

... Efendiler! Hutbe demek halka hitap etmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur. Hutbe denildiği zaman bundan birtakım manalar ve mefhumlar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi irad eden hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber zaman-ı saadetlerinde hutbeyi kendileri verirlerdi.

Gerek Peygamber Efendimiz gerekse Hulefayı Raşidin'in hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek peygamberin gerekse Hulefayı Raşidin'in söylediği şeyler, o günün meseleleridir. O günün askeri, idari, mali, siyasi ve içtimai konularıdır.

İslam ümmeti çoğalıp, İslam memleketleri genişlemeye başlayınca, Cenab-ı Peygamber ve Hulefayı Raşidin'in hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin irad etmelerine imkan olmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım zevatı memur etmişlerdir. Bunlar herhalde ileri gelenlerin en büyüğü idi.

büyük bir zaferle neticelenen Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında, Türk Milleti'nin inançlı tavrının çok büyük bir rolü olmuştur. Genç-yaşlı demeden büyük fedakarlıklar gösteren Türk insanı, vatanın müdafasına önemli bir katkıda bulunmuştur.

Onlar cami-i şerifte ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermek için ne söylemek gerekiyorsa söylerlerdi. Bu tarzın devam edebilmesi için bir şart lazımdı. O da milletin reisi olan zatın halka doğruları söylemesi ve halkı aydınlatması; halkı, umumi ahvalden haberdar etmek son derece ehemmiyetlidir. Çünkü herşey açık söylendiği zaman halkın dimağı faaliyet halinde bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek, şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir.

Hutbeden maksat, halkın aydınlatılması ve doğru yolun gösterilmesidir. Başka şey değildir. Yüz, iki yüz, hatta bin sene evvelki hutbeleri okumak, insanları cehl ve gaflet içinde bırakmak demektir. Hutbeyi okuyanın her halde halkın kullandığı dili kullanması lazımdır. Geçen sene BMM'de irad ettiğim bir nutukta demiştim ki: 'Minberler halkın dimağları, vicdanları için bir feyz menbaı, bir nur menbaı olmuştur.' Böyle olabilmesi için minberlerde aksedecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, fenni ve ilmi hakikatlere uygun olması lazımdır. Hatiplerin siyasi, içtimai ve medeni ahvali her gün takip etmeleri zaruridir. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış telkinler verilmiş olur. Binaenaleyh hutbeler tamamen Türkçe ve zamanın icaplarına uygun olacaktır.

Atatürk'ün dindarlığının önemli bir göstergesi de; elbette ki vatanın müdaafası için verdiği mücadelesidir.

Atatürk bütün yaşamını cephelerde mücadele etmekle geçirmiş, Kurtuluş Savaşı'na tek başına yön vermiş, Türk Ordusunun başına geçmiş ve büyük bir zafere imza atmış büyük bir komutandır.

İslam yurdu olan güzel vatanımızın düşmanın eline geçmemesi için herşeyi göze almış ve yıllarca mücadele etmiştir. Atatürk'ün önderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı'nı büyük bir inançla gerçekleştiren Türk Milleti'nin tavrı, aşağıdaki Kuran ayetiyle büyük bir uyum içindedir:

Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez. (Bakara Suresi, 190)

Atatürk'ün Günlüğünden Bazı Notlar

Mücadelesinde destek ve yardımı her zaman Allah'tan isteyen Atatürk, her fırsatta Kuran okutup dua etmeye önem vermiştir. Üstelik bu konuyla ilgili deliller Atatürk'ün kendi el yazısıyladır. Gençliğinden itibaren günlük tutma alışkanlığı olan ve bu alışkanlığını Büyük Taarruz döneminde de sürdüren Atatürk'ün notları, bize onun samimi inancını gösteren önemli delillerdendir. Aşağıda Atatürk'ün günlüğünden konumuzla ilgili bazı bölümleri aktarıyoruz
Mücadelesinde destek ve yardımı her zaman Allah'tan isteyen Atatürk, her fırsatta Kuran okutup dua etmeye önem vermiştir. (28 Mayıs 1922)

9 Mart 1922, Perşembe – Sivrihisar

Saat 8'e doğru (akşam) İsmet Paşa geldi. Evvela yemek. Yemekten sonra 10 Mart için program kararlaştırıldı. Siyasi durum hakkında... bilgi verdim. Ondan sonra hafıza Kur'an okuttuk.

10 Mart 1922, Cuma - Aziziye

Saat 5 (akşam) Aziziye, yorgunluk hissettim... Bir saat kadar uyudum. Sonra vücudumu süngerle sildim. Yeterli istirahat etmiştim. İsmet, Yakup Şevki ve Selahattin Paşalar gelmişlerdi. Beraber yemek yedik. Bazı telgraflar gelmişti, gördüm. Hafıza Kur'an okuttum. Saat 10'da gittiler. Benim notları yazıyorum. Biraz kitap okuduktan sonra yatacağım. Yarınki planımız üç tümenin teftişidir.

17 Mart Cuma - Akşehir

Tayyare bölüğünü teftiş. Fazıl Bey ve diğer bir pilot uçtu. Fransızlardan alınan 14 tayyare Adana'ya gelmişti... İki tayyare uçurmak istedik. Motorları işletmek güç oldu. Biri uçabildi.
Karargaha dönüş. Saat 8'e kadar yalnız kaldım. Mustafa Abdülhalik Bey geldi. Hafıza Kur'an okuttuk. İsmet Paşa da geldi. Yemekten sonra gittiler.

20 Mart Pazartesi-Akşehir

Müdafaa-i Hukuk heyeti, İhsan, Fahrettin Paşalar geldi.

İhsan Paşa (Ali İhsan Sabis) şikayet etti. Haksızdır. Açık konuştum. Otomobille gezdim. İsmet Paşa'ya gittim. Beraber bize geldik. Fahrettin (Altay) Paşa ve kurmayını yemeğe davet etmiştim. Hafıza Kur'an okuttuk.

24 Mart Cuma - Akşehir

Mütareke teklifini Celal Bey bildirdi. Cuma namazında hafız Ulucami'de mevlüt okudu... Gece yarısından sonra saat 5'e (sabah) kadar Ankara'da Bakanlar Kurulu ile görüşme yaptım..."16
Atatürk Çanakkale Savaşı'nın başarıya ulaşmasının nedeni olarak Allah'a ve dine olan
bağlılığı göstermektedir.

Çanakkale muharebelerinde Atatürk'ün emrinde çarpışan, daha sonra Atatürk Anafartalar Grup Komutanı olunca onun yerine 19. Tümen Komutanı olan Albay Şefik Aker, tarihi bir anısını şöyle anlatır:

8/9 Ağustos (1915) gecesi bana 19. Fırka Komutanlığı'nı teslim edip Anafartalar Grubu Komutanlığı'na idareye giderken, Atatürk benim sol yanımda idi. Ağzından çıkan bir fısıltı dikkatimi çekti. O'nun selamet ve başarı için Allah'a fısıltı ile niyazda bulunduğunu görmüş ve anlamıştım.

Atatürk'ün bu güzel tavrı, 'Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse müminler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler.' (Al-i İmran Suresi, 160) ayetinde tarif edilen mümin karakterinin güzel bir örneğidir.

Çanakkale Savaşı sırasında kahraman ordumuzun da manevi gücüyle ayakta kaldığını gören Atatürk, askerlerimizin kararlılıklarını şöyle belirtmiştir:

Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur (yılgınlık) bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuran'ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler, kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesi'ni kazandıran bu yüksek ruhtur.

Bu iman vesilesiyledir ki, Türk Ordusu Çanakkale'de 250 bin şehit vermesine rağmen en ufak bir gerileme ve sarsılma göstermeden kahramanca mücadele etmiştir. Çanakkale'de şehit ve gazi olan askerlerimizin bu üstün ahlakı, aşağıdaki Kuran ayetinin de bir tecellisidir:
Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokca zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız. (Enfal Suresi, 45)

Atatürk de, şehadeti ve gaziliği en büyük onur ve en yüce makam bilen kahraman Türk Ordusuna şu sözlerle hitap etmiştir:

Türk Ordusu! Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. Kanaatinle, imanınla, itaatinle hiçbir korkunun yıldırmadığı demir gibi temiz kalbinle düşmanı sonunda alt eden büyük gayretin için gönül borcumu ve teşekkürümü söylemeyi kendime aziz bir borç bilirim.

Allah'tan başkasından korkmayan ve şehit olmayı en yüksek mertebe kabul eden Atamız, aynı duyguları ordumuza da aşılamıştır. Bir Kuran ayetinde iman edenlerin bu güzel özelliklerine şöyle dikkat çekilir:

'Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun"dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir"diyenlerdir.' (Al-i İmran Suresi, 173)

Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokca zikredin.

Ki kurtuluş (felah) bulasınız.
(Enfal Suresi, 45)

Atatürk'ün İslam'da Vicdan Özgürlüğü - Konusundaki Yorumu

İslamiyet insanları din ahlakına uymaya çağırır. Kabul edenin mükafatı veya kabul etmeyenin cezası Allah katındadır. Müslümanlara bu konuda düşen görev, sadece insanları Allah yoluna çağırmaktır. Uyup uymamak kişinin kendi seçimidir. Atatürk'ün bu konuyla ilgili olan şu sözleri, Kuran ahlakına tamamen uymaktadır:

Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz, dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasde ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz.

Atatürk’ün dini hayatı niçin gizleniyor?

Her evde seccade varken Çankaya’da olmaz mı?’ demişti İsmet İnönü’nün torunu Gülsüm Bilgehan, Vatan’dan Mine Şenocaklı’ya ninesi Mevhibe Hanım’ın seccadesini göstererek.. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini ‘Köşke ilk kez seccade girecek.’ şeklinde yorumlayan The Guardian Gazetesi’ne tepki gösteriyordu. İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün ve ailesinin namaz kıldığını kamuoyuna açıklamıştı böylece. Gülsüm Bilgehan’ın sorusu yerindeydi: ‘Her evde seccade varken Çankaya’da olmaz mı?’

Müslüman milletimizin devlet merkezinde, Çankaya’da namaz kılınmasından doğal ne olabilirdi? Ne var ki medya ve belli çevreler, yıllardır savundukları ve uyguladıkları ateizim odaklı laiklik anlayışı sayesinde devletin İslam’la problemi varmış gibi göstermeyi başarmışlardı.. Dolayısıyla namaz kılan, eşi örtülü olan birinin “Atatürk’ün koltuğu”na oturamazmış gibi bir anlayışı ne kadar acıdır ki egemen kılmışlardı.. Bu nedenle Abdullah Gül, Çankaya’ya çıkarken özel hayatı, dini hayatı yüzünden pek çok güçlükle karşılaştı..

Oysa kendisinden önceki Cumhurbaşkanları gibi, pek çok Türkiye Cumhuriyet vatandaşı gibi Abdullah Gül de kendini Müslüman olarak tanımlıyordu.. Türkiye’de yaşayan insanların yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu malum çünkü. Her millet evladı gibi Mustafa Kemal Paşa da, İsmet İnönü de, Celal Bayar da ve diğer Cumhurbaşkanlarımız da elbette Müslümandı. Çankaya’da bulundukları süre içinde yaşadıkları bir dini hayatları vardı.

Çocukluk dönemlerinde, aileleri sayesinde İslam inanç sistemine bağlandılar, İslam terbiyesi ile büyüdüler ve elleri iş tutar olunca da Müslüman milletimize hizmet ettiler. 12 Cumhurbaşkanımızın hepsi de Müslümandı, . Milletimiz, hepsinin de kendi din, örf, adet ve kültürümüzü paylaştıklarından emindi, başka türlü de olamazdı.. Bir Yahudi’nin, bir Hıristiyan’ın veya bir ateistin “Atatürk’ün koltuğu”na oturabileceğini bu ülkede kimse iddia edemez.. Milletimiz buna izin vermez. Laikliğin de sınırları vardır ama bunu kimse konuşmak istemiyor.

Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Paşa da bir Müslüman olarak namaz kılıyordu ve seccadeleri vardı. Seccadeyi ilk olarak Çankaya’ya taşıyan da Mustafa Kemal Paşa’ydı elbette. Bu yüzden İsmet İnönü’nün torunu Gülsüm Bilgehan’ın ‘Her evde seccade varken Çankaya’da olmaz mı?’ sözünden seccadenin ilk kez İnönü’yle Çankaya’ya girdiği anlamını çıkarmak çok büyük yanlıştır..

MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN GİZLENEN SECCADELERİ

Nitekim Mustafa Kemal Paşa’nın Terekesi’nde 37 adet seccade varmış.. Şamil Tayyar, Star Gazetesi’ndeki köşesinde (15 Ekim 2007) Mustafa Kemal Paşa’nın vasiyetini ve Terekesi’ni anlatırken belirtmiş, 37 adet seccadesi olduğunu..

Mustafa Kemal Paşa, vasiyetini 5 Eylül 1938’de hazırlamış, vefatından 65 gün önce. Çankaya’daki kişisel eşyalarını, kurucusu olduğu CHP’ye miras bırakmış. Miras listesinde yer alan tüm eşyalar, Atatürk’ün ölümünün hemen ardından 3 Aralık 1938’de dönemin CHP temsilcisi ve Erzurum milletvekili Nafi Atuf Kansu’ya teslim edilmiş. CHP, eşyaların bir kısmını müzelere devrederken bir kısmını devralmayıp Çankaya’da bırakmış.

10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 2006 yılında yaptırdığı bir envanter çalışması, Mustafa Kemal Paşa’nın vasiyetiyle ilgili çarpıcı bir ayrıntıyı gün ışığına çıkarmış: Sözkonusu envantere göre, Mustafa Kemal Paşa’nın Terekesi’nde, CHP’ye miras bıraktığı, ancak partisinin almadığı eşyaların dökümü varmış. Çankaya’da CHP’nin malı olarak gözüken bin 708 eşya bulunuyormuş. Bu eşyalar arasında da 37 adet seccade varmış. Hepsi Mustafa Kemal Paşa’dan CHP’ye miras.

Seccadeler bereket versin ki Mustafa Kemal Paşa’nın Müslümanlığının tanıkları olarak Çankaya’da sessiz sedasız duruyorlar. Fakat bugüne kadar varlıklarıyla yoklukları belli değildi.

Seccadeler mevcut CHP yönetimi için İş Bankası hisseleri gibi değerli bulunmayabilir ama Mustafa Kemal Paşa için öyle değildi şüphesiz.

“Atatürkçülük”, “laiklik” kisvesine bürünüp İslam düşmanlığı yapanlar, Mustafa Kemal Paşa’nın Müslüman Türk devlet adamı oluşunu içlerine nedense sindiremiyorlar.. Ellerinden gelse, Mustafa Kemal Paşa’nın seccadelerini şimdiye kadar çoktan yok ederlerdi.

Diyenet İşleri Başkanlığına bir öneride bulunuyorum: Mustafa Kemal Paşa’nın Kur’an-ı Kerim’i ve seccadelerini sergi yapmalı, büyük şehirlerimizde. Bu hizmet, toplumda çok büyük bir heyecan yaratacaktır.

MUSTAFA KEMAL PAŞA’YI İSTİSMAR

Belli çevreler, yıllardır Mustafa Kemal Paşa’nın İslam’la problemi varmış gibi göstermeye büyük çaba gösterdiler. Bütün dertleri, laikliği ‘İslam karşıtlığı’ gibi sunmak ve dindarlar üzerinde bir baskı oluşturmak..

Mustafa Kemal Paşa’yı materyalist, hatta ateist göstermeye çalışıyorlar. Dindarlara karşı uyguladıkları olumsuz politikalarını Mustafa Kemal Paşa’nın laiklik anlayışına dayandırdıkları gibi bir izlenim uyandırmaya özen gösteriyorlar..

Oysa Mustafa Kemal Paşa, Müslüman bir Türk devlet adamı.. Müslümanlıkla ne problemi olabilir ki? Kendisine “Gazi” diye hitap edilmesinden çok hoşlanırdı. “Şehit” ve “Gazi” İslam medeniyetinin önemli kurumları.. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere, kaza ve kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna, kısaca İslam inancına sahip olduğundan kimin kuşkusu olabilir?

İslam’la problemi olanların, Mustafa Kemal Paşa’yı istismarlarına müsaade edilmemeli. Öncelikle devlet, Mustafa Kemal Paşa’yı istismara müsaade etmemeli. Medyaya da görev düşüyor kuşkusuz: Gazi’nin inancı, dini hayatı ve İslam’a ilişkin düşünceleri halkımıza açık bir şekilde anlatılmalı, diyorum.

MUSTAFA KEMAL PAŞA VE TEVHİT İNANCI

Konuşmalarına baktığımızda, Mustafa Kemal Paşa’yı insanlık tarihini ve peygamberlik tarihini araştırarak Kur’an-ı Kerim’de ifade edilen ve dünya görüşünün temelini oluşturan tevhit düşüncesine bağlı olduğunu görmekteyiz: "Ey arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür; tanrısal inanışların belirtilerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devirde mütalâa olunabilir. İlk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, beşeriyetin erginlik ve olgunluk devridir.” İnsanlığın çocukluk döneminde paganizme (putperestliğe) yuvarlandığını, fakat olgunluk döneminde tevhidi düşünceye kavuşarak hakikati taşıyabilecek bir düzeye geldiğini ifade etmiştir, Mustafa Kemal Paşa.

Mustafa Kemal Paşa, Allahu Teala’nın rahmet sıfatının bir tecellisi olarak insanlığı pagan kültüründen kurtarmak için peygamber gönderişine ısrarla vurgu yapıyor: "İnsanlık birinci devirde tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddi vasıtalarla kendisiyle meşgul olunmayı gerektirir. Allah, kullarının lazım olan olgunlaşma noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla dahi kullariyle meşgul olmayı tanrılık özelliğinin gereklerinden saymıştır. Onlara Hazreti Adem Aleyhisselam'dan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve elçiler göndermiştir.” Mustafa Kemal Paşa, İslam düşüncesine bağlı kalarak, ilk insan Hz.Adem’in aynı zamanda bir peygamber olduğunu, Allahu Teala’nın insanlık tarihi boyunca peygamberler göndererek uyardığını açıkça belirtmektedir.

Mustafa Kemal Paşa, İslam’ın Allah’ın gönderdiği en son, en kamil din, Hz.Peygamber’in (s.a.v.) en son peygamber, Kur’an-ı Kerim’in de en son gönderilen hak kitap olduğuna inancını da açık bir şekilde ifade etmiştir: “Fakat Peygamberimiz vasıtasiyle en son dini, medeni gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. İnsanlığın kavrayış derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması sayesinde her kulun doğrudan doğruya tanrısal düşüncelerle temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en eksiksiz kitaptır." Mustafa Kemal Paşa’nın dini düşüncesi budur.

MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN DİNİ HAYATI NİÇİN GİZLENİYOR?

Belli çevreler, Mustafa Kemal Paşa’nın dini düşüncesini ve hayatını gizlemek için belli bir çaba sarf ediyorlar.

Mustafa Kemal Paşa, Çankaya’ya dört hafızı zaman zaman kabul edip Kur’an-ı Kerim dinlediği saklanıyor..

HzPeygamber’e (s.a.v.) sevgisi saklanıyor.. Siyer çalıştığı.. Bir komutan olarak savaşlarını incelediği, hayran kaldığı saklanıyor.

Seccadeleri saklanıyor..

Mustafa Kemal Paşa’nın Türk milletinin bir ferdi olduğu, Müslüman olduğu, dini düşünce ve hayatının olduğu niçin saklanıyor dersiniz?

Niçin olacak.. Milletimizin hak taleplerini gayri meşru göstermek için. Rahatça ‘irtica’ kampanyaları yürütebilmek için. Elini kolunu sallaya sallaya darbe yapabilmek için. İktidarlarını korumak için. Tuttukları mevzileri kaybetmemek için..Devleti elde tutarak topladıkları rantları devam ettirebilmek için. Dindarlara rahat baskı yapabilmek için..
Göbeğini kaşıyan adam.. Çarıklılar.. Söz hakkı ister diye, Mustafa Kemal Paşa’nın milletimizle olan bağları tek tek koparılmış. Atatürkçülük diye İnönücülük yapılıyor.. Atatürkçülük kisvesiyle Tek Parti Dönemi, Milli Şef Dönemi, CHP diktotaryası savunuluyor.

Özledikleri CHP diktasına dönebilmek için İnönücülük yaparak gerçek Atatürk saklanıyor ülkemizde.

Oyun bu. N’aparsın?

Bizim dinimiz en makul ve tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olabilmesi için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah?ın emrettiği şey, Müslüman erkeğin ve Müslüman kadının beraber olarak bilim ve bilgi kazanmasıdır.

İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. Eksiksiz dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa, hakikate tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini korumalarını emrediyor.

Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, bunada öyle inanıyorum Din şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.

Dini fikir ve inançlara hürmetkâr olmak, öteden beri tabiî ve genel bir anlayıştır. Bunun aksini düşünmek için sebep yoktur.

Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kaste ve fiile dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz
Bence, dinsizim diyen mutlaka dindardır. İnsanın dinsiz olmasının imkânı yoktur? »

Dinsiz kimse olmaz. Bu genelleme içinde şu din veya bu din demek değildir. Tabiatıyla biz, içine girdiğimiz dinin en çok isabetli ve çok olgun olduğunu biliyoruz ve imanımız da vardır
Ey Arkadaslar! allah birdir, büyüktür- Adalet-i ilahiye, O’nun tecellilerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devrede mütalaa olunabilir, ilk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. Ikinci devir, insanligin kemal (olgunluk ) devridir."

Ey millet! Allah birdir, şanı, büyüktür. Allah’iın selameti, atifeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki Kur’ani azimüssandaki husustur. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir, temel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa hakikate tamamen uyuyor. Eğer akli mantığa, hakikate uymamış olsaydı bununla diğer ilahi ve tabi kanunlar arasında aykırılıklar olmalı gerekirdi. Çünkü bütün kanunları yapan Cenab-ı Haktır." "Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var malzemesi iyi. Fakat bina uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayi takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur (tefsirler, hurafeler gibi) binayı fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşerek ve sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır."

"Efendiler.... Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek danışmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her kişinin zihninin başlı başına çalışması lazımdır. İşte biz de burada din ve dünya için gelecegimiz ve istiklalimiz için ve en çok milli egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncelerimi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerini anlatmak istiyorum. Milli ülküler milli irade yalnız şahsın düşmesinden değil tüm millet fertlerinin ülkülerinin toplamıyla yaratılır..."

Milletimiz dil ve din gibi kuvvetli iki hazineye sahiptir. Bu faziletleri hiç bir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamıyacaktır ve alamaz.

"Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şeyi, kadın ve erkek beraber olarak ilim ve kültür edinmeleridir. Kadın ve erkek, bu ilim ve kültürü aramak ve nerede olursa oraya gitmek ve onunla dolu olma zorundadır. İslam ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki bugün kendimizi bir türlü kayıtları bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında kadınlar ilim, kültür ve diğer hususlarda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileriye gitmişlerdir.

Minberlerin halkın anlıyacağı bir dille ruh ve dimağa hitab olunmakla İslam ehlinin vücudu canlanır, iman kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur. Fakat buna nazaran hatiplerin haiz olmaları lazım gelen özellik yetenek ve dünyanın gidişini bilmeleri çok önemlidir. Bu başarının, kutsal topraklarımızı düşman istilasından büsbütün kurtaracak olan kesin zaferin hayırlı bir başlangıcı olmasını allahın lütfundan dilerim.

Biz ne Bolşevikiz, ne de Komünist: Ne biri, ne diğeri olamayız. Türkler milliyetperver ve dinlerine hürmetkar bir millettir. Bizim hükümet şeklimiz tam bir Demokrat Hükümetidir
Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye'nin istiklaline, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.

Sizler, yani yeni nesil Türkiye'nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edecekseniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

Gençler, siz almakta oldugunuz terbiye ve irfan ile, insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız. Ey yüksek yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz tesis ettik, onu ila ve idame edecek sizsiniz."

Herşeye rağmen muhakkak bir nura dogru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletim hakkındaki payansız muhabbetim değil; bugünün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ziya serpmeğe ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdendir."

not alıntı
 

Sevgi.2

Aktif
Yazıyı ana hatlarıyla okudum ama alıntı mı size mi ait bir not göremedim. Belirtirseniz sevinirim.Paylaşımınız için teşekkürler.
 
Top