Ağlayabilen insanlar daha mı güçlü?”

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri

AĞLAMAK​

Geçenlerde internette “ağlamak”üzerine bir yazı dolaşıyordu. Soru şu : “Ağlayabilen insanlar daha mı güçlü?”​

Aletha Solter, çocuklar üzerine yazdığı kitabında diyormuş ki, “Ağlamak acı çekmek değil, acı çekmekten kurtulma sürecidir”.
Yani çocukların ağlamasına engel olmak doğru değil, bırakın ağlayıp rahatlasınlar.
Peki, mesaj alındı.
Ya yetişkinler?
Aklıma şu soru geliyor : Ağlamak nedir aslında? Bir refleks mi, yoksa zihinsel bir karar mı? Ağlama nedenine göre bu değişir mi?
Çocukluğumda en çok neye ağlardım diye hatırlamaya çalışıyorum, en çok korktuğum zaman ağlarmışım onu fark ediyorum.
İlkokul bir veya ikideyken, bir gün bizim eve çok yakın bir yerde okul servisi bozulmuş, şöfor de bizi indirip, herkes kendi kendine evine gidebilir mi diye sormuştu.
Baktım sokak tanıdık, bulurum diye geçirdim aklımdan.
Tüm diğer çocuklar “Eveet..!” diye bağrışırken, “Ben bulamayabilirim...” demeyi gururuna yediremiyor insan.
Bir de saçma bir özgürlük duygusu.. Kendi kendine yetebilme iddiası filan..
Neyse uzatmayayım efendim, ben bir güzel kayboldum.
Çok yakındayım biliyorum, ama nereye gitsem bizim sokak değil, muhtemelen korkudan ha bire daireler çiziyorum.
Hüngür hıçkırık ağlayarak , yüreğim göğsümü dövercesine çarparken, nefesim boğazımı yaka yaka, sokakta bir o yana, bir bu yana koşuyorum.
Zaman geçtikçe çantam ağırlaştı, kolum kopuyor.. Artık ömrü billah evimi bulamayacağım duygusundayım. Üstelik de beceremedim diye, bir de kızgınım kendime de, ki sormayın...
Babam yaşlarında, takım elbiseli, düzgün giyimli bir adam yaklaştı yanıma. “Ne oldu yavrum sana, kayıp mı oldun?” dedi. Ben cevap vereceğime daha da ağlıyorum.
Cebinden tertemiz bir kumaş mendil çıkardı, gözlerimi yüzümü sildi, beni sakinleştirdi. Sonra da elimden tutup sakin sakin beni apartmanımızın önüne getirdi.
İçeri girmeden de sıkı sıkı tembihledi, “ Çok ağladığını belli etme de annen üzülmesin emi.. “
Yaşadığımız her olay karakterimizde ve hayata bakışımızda bir iz bırakıyor.
Bu olayın bendeki ilk yankısı: “İnsanlar iyidir, ve güvenilirdir.”
İkincisi ise, “ Ben sağımı solumu bilemem, yön duygum zayıf”.
Bu yaşımda hala bu duygularla yaşıyorum. Hala insanların iyiliğine güveniyorum, ama kendi yön duyguma hayır..
🙂

Kendi adıma, ağlamanın bile lüks olduğunu babamı kaybedince anlamıştım.
Sanki içimde çıldırmış bir volkan var, fokur fokur kaynıyor da, ben yaşları dışıma değil de, içime akıtırsam o sönecek. Yani zaten istesen de akmıyor, akamıyor dışarı.. Bir şey oldu ağlama refleksime.. Kaskatıyım.
40 gün, gözyaşı dökmeden, içime içime ağladım.
Sonra bir gün, bir hastane koridorunda bir doktor baba ile yanında 7 yaşında kızını gördüm el ele..
Adamcağız, bir kapıyı açıp, “Bak hemşire ablası, kızım geldi.” dedi ve ben oracıkta bulduğum ilk yere çöküp sarsıla sarsıla, hüngür hıçkırık ağlayabildim.
Sanki zamanda yolculuk gibiydi tanık olduğum, o doktor babam, yanındaki çocuk da ben. O da beni alır, hastanede kapı kapı gezdirir, tanıştırırdı böyle..
Anlayacağınız, ağlamanın bile bir lüks olduğu anlar gelebiliyor insan hayatında.
O zaman da diyorum ki, acaba yetişkin oldukça ağlamak bir “zihin kararı” mı?
Ben o günkü patlayışımı hep buna bağlamışımdır. İnsan çok uzun süre güçlü kalma çabasında olunca bir sistem kilitleniyor sanki.. Sanki güçlü olmakla ağlamak, ikisi bir araya gelemez gibi...
Eşimle konuşuyorduk dün. “Ağlamak bir erkek için ne demek ?” diye sordum ona..
Çünkü hep “Erkekler ağlamaz” lafının çok büyük haksızlık olduğunu düşünmüşümdür.
Bir oğlum olsaydı, ona :
“Ağlamak normaldir oğlum, ağladın diye daha az erkek olmazsın” diye öğretirdim. “ Ama eğer bir insanı, bile isteye , kasten ağlatırsan, o zaman şüphe et erkekliğinden..”

Neyse, bizimki mühendis mantığıyla cevap verdi bana. “Ağlamak ... deprem gibi birşey aslında” dedi. “O enerjiyi azar azar boşaltmazsan günün birinde yıkar geçer seni.. “​

Üstelik duydunuz mu hiç bilmiyorum, gözyaşının içinde bulunan manganez, vücutta birikirse sinir sistemi üzerinde toksik etki yaratıyormuş.
Stres hormonlarının bazıları vücuttan atılıyormuş ağlarken, ama soğan soyduğunuzda akan gözyaşı aynı işi görmüyormuş mesela, ne enteresan değil mi?
Bitmediii...
Gözyaşında bir de antibakteriyel madde varmış : lizozim, o da gözü temizliyormuş.
İlginizi çektiyse sıkı durun, asıl bomba şimdi geliyor : Japonya’da, iş adamlarının stres atmak için devam ettiği “Ağlama Klüpleri” varmış.. Buralarda duygusal filmler gösteriliyor, şarkılar dinletiliyormuş ağlayabilsinler diye..
Oysa bizde malzeme amma da bol di mi? Dört bir yanımız Açık Ağlama Klübüne döndü. Bu caanım memlekette ağlamak için özel efekte ihtiyaç kalmıyor.
Sonra bir an düşündüm de... Üzüldüm Japonlara..
Gerçekten.
Ağlayabilmek kadar doğal bir duyguya ulaşmak için para ödemek zorundalar. Yine de dedim, halimize bin şükür.
Bak şu gözümün nuru memleketime... Aç televizyonu ağla, çık sokağa ağla.. Hiç konu bulmakta zorlanmayacağımız bir ortamdayız.
Ama en akla gelmedik mucizelerin oluştuğu topraklar da yine burasıdır.
Daha gözünün yaşı kurumadan öyle bir şey olur ki kahkahalarla gülersin.Amcanın biri sana öyle bir soru sorar ki, bir laz fıkrasını canlı canlı yaşarsın gülersin, dolmuş şöförü bir teyzeye bir cevap verir gülersin, bir bıdık oğlan çocuğu yarım yarım konuşarak bir espri patlatır gülersin, ege şivesiyle yazılmış kargacık burgacık bir tabela görürsün gülersin; ağlamaktan gülmeye geçersin yani..
Kahkahayla gözyaşının bu kadar iç içe olduğu topraklar yoktur.
Boşuna Can Yücel dememiş , “Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin” diye...
Uğrunda gözyaşı dökecek kadar sevdiğimiz , gerçek, rengarenk, şahane bir vatanımız var. Daha ne olsun...
Onu ceheneme çevirmek de, cennete dönüştürmek de bizim elimizde.
Damla damla gözyaşlarımız bu topraklara sevgi tohumu gibi düşsün. Yeşersin , narin fidanlar kocaman gövdeli, ulu ağaçlara dönüşsün. Gölgesinde el ele , diz dize, kardeşce oturup can eriklerini tuza banıp yiyelim. Çın çın kahkahalar atalım.

Ağlamak sağlığa faydalıymış, tamamdır, anladım.​

Hadi be, artık ağladığımız kadar gülelim
🙏

 

Sentinus

Tengri biz menen!
Özel üye
Her zaman derim. Hatta hayat felsefelerimden birisidir benim. Ağlamak acizlerin işidir! En son artık ciddi anlamda yapabileceklerimin sonu geldiyse başvurulacak bir yöntemdir bende.
 

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri

Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı?​

Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?​

Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?​

Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?​
 

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri

Suçlamıyorum seni, üzülme...​

Elbet vardır gidişini haklı gösterecek bir neden.
Güven demiştim sana hatırla;
Hiç bir son bitiremez sana olan sevgimi.
Ve hiç bir başlangıç unuturamaz bana seni
Sadece yokluğun gün geçtikçe ağırlaşıyor.

Evet acı çekiyorum,​

Ama söylesene hangi acı unutturur seni.
Hala merak ediyorsan söyleyeyim.
Hiç bıkmadım seni sevmekten yar
 
Top