Adil Toplum - Aöf Felsefe Dersleri

BeReNN

Alyam?
Özel üye
[h=2][/h]Aristo, Platon gibi öncelikli olarak adalet kavramıyla uğraştı. Aristo; adaleti mevcut hâk temelli ve eşitlik ilkeleri temelli olmak üzere ayırır. Mevcut hak temelli adalet, bir toplumdaki açık ve dolaylı tüm adalet fikirlerini içerir. Bu hem mevcut yasaları, hem de yasal geleneği ve yasal olarak kabul gören gelenekleri kapsar. Eşitlik ilkeleri temelli adalette ise aynı türde olan her vakanın aynı şekilde muamele göreceği kanaatine dayanır. Bu, tutarlılığın gerekliliğiyle ilgilidir: benzer vakalara aynı şekilde muamele etmezsek, tutarsızız demektir ve sonuç olarak, bu irrasyonel ve adaletsiz olur. Bu, adalet ilkesindeki bir "doğal haklar” unsurunu ima eder: Mevcut yasal uygulamanın ne olduğunun ötesinde evrensel olarak geçerli olan bir şey görülebilir.

Aristo, eşitlik esasına göre iki tür adalet ayrımı yapar: Ticarette eşitlik ve dağıtımda eşitlik olarak adalet diyebileceğimiz ayrım. Ticarî eşitlik piyasa üzerinden oluşan ekonomik seviyede var olur. Adil bir ticaret, birinin verdiği kadarını alması suretiyle gerçekleşen ticarettir. Yasal düzeyde, birisi diğer birinin zarar ve ziyanına olacak şekilde hareket ediyorsa, bu dengeyi tekrar kurmamız gerekir. Hakkın iade edilmesi, görülen zararın telafisidir. Hakça ceza eşit ölçüde zararı / kaybı niceliksel olarak uygulamaktır, ayni olarak değil. Aristo, "kısasa kısas“ ilkesini desteklemez.

Düzenli bir toplum sadece ekonomik büyüme ve yasal denetime olanak sağlamaz; aynı zamanda hak ve vazifelerin, refah ve sıkıntıların dağılımı için anlaşmalar tesis eder. Peki dağılacak olan nedir? Ve kimlere dağılacaktır? Dağıtılacak olanlar vergiler ve ücretler, maddi çıkarlar ve meşru iktidar, oy hakkı ya da askeri vazife olabilir. Buradaki çarpıcı nokta, bu şeylerin adil dağıtımının eşit dağıtımla mümkün olacağı ifadesiyle neyin kastedildiğidir: Eşit olarak, ama neye göre, sarf edilen gayrete göre mi? ihtiyaca göre mi veya iktidar, servet ya da erdeme göre mi? Veya her insana eşit pay vermek mi (“bir insan bir oy”)? Aristo, hem eşitlikçi dağıtım kurallarını (herkese eşit pay) hem de hiyerarşik dağıtım kurallarını (özel işlevler ve rollere göre eşit pay) savunur.

Aristo, pratik ve poetik disiplinleri birbirinden ayırır ve ahlak felsefesi (ahlak teorisi) ile siyaseti (devlet teorisi) pratik disiplinlere dahil eder. Şunu söyleyebiliriz ki, Aristo'ya göre praxis, bizatihi kendisi amaç olan davranıştır ve ptesis ise amacı davranışın bizatihi kendisinden farklı bir şey olan davranıştır (tercihen davranışın ortaya çıkardığı yeni olan bir şeydir).

Başka bir deyişle, oyun oynayan çocuklar (aşağı yukarı) pnvcis kavramını gerçekleştirirler ve emekliler ya da evinde bir fincan kahve içen başkan adayı ise (aşağı yukarı) potesis kavramını simgeler. Menfaat için arkadaşlar ediniyorsak kendisi hedef olması gereken bir şeyi yani dostluğu amacından saptırıyoruz demektir. Yapıp ettiklerimizin büyük bir kısmı değişen dereceler ve oranlarla pnvcis ve poiesis'i temsil eder.

Aristo öncelikli olarak siyaset ve ahlak felsefesini poiesis değil de praxis olarak nitelendirdiğinde bu, siyaset ve ahlak felsefesinin Aristo'ya göre hakikatte bizatihi kendilerinin amaç olan davranış tipleri olduğu anlamına gelir: insanların cemiyet içerisinde sorunlarını tartıştıkları rasyonel toplumsal etkileşim amacı. Toplum coğrafya ya da nüfus bakımından insanların birbirlerini tanıyıp ortak sorunlarını tartışabileceklerinden daha geniş olmamalıdır.

Toplum birinin, bir diğerinin neyi ve ne zaman yaptığını bilmediği şekilde karmaşık da olmamalıdır; yani insanların, eylemlerinin neticelerini görme yetilerini kaybedecek şekilde pek çok farklı eylemin çakıştığı karmaşık ve gayri şeffaf bir toplumda eylemlerin kaybolmayacağı şekilde. Fakat aynı zamanda, Aristo'nun zamanındaki şehir devletinde dahi siyasetin “safpraxis” haline getirilmesi çok güçtü. Şehir devletinin vatandaşları tartıştıkları problemleri çözmeyi denediklerinde, eşya ve insanların değişen seviyelerde farklı şeyleri elde edebilmek amacıyla kullanılmalarını tasdik etmek zorunda kalıyorlardı; poiesis eylemler. Mesela, işçilerin testi küplerini kadırga gemilerle taşıması gibi bir karar alınabilirdi ki bu kadırgalar daha sonra köleler tarafından Karadeniz kıyılarına yani şarabın tahılla değiş tokuş edildiği yere doğru kürek çekilirdi.18

Şehir-devleti deneyiminden ötürü Aristo, siyaset ve ahlak felsefesini büyük oranda rasyonel, serbest etkileşim, praxis olarak; ve retorik ile şiiri de, insanları etkilemek (ve yeni bir şey yaratmak) için edinilen poiesis olarak görebiliyordu. Aristo'nun devlet ya da siyaset öğretisi, siyasal manipülasyon ya da ampirik sosyolojiyi içermez. Aristo'ya göre bir disiplin olarak siyaset, öncelikli olarak normatif ve sınıflayıcı olan ve aşağıdaki gibi örgütlenen bir siyaset bilimidir:
1- Çeşitli şehir-devletleri hakkında bilgi toplayıp bunları sınıflandırmak
2- Vatandaşlar için en iyi yaşamı mümkün kılacak kuralları ve yaşam tarzlarını göstermek.
Aristo, tam 158 Yunan şehir-devletinin tanımlarının toplanması işini yürüttü ve bu malzeme şöyle bir şemaya göre tasnif edildi:

Hukuk

Hukuksuzluk

Bir Az Çok


Aristo, devlet şekillerinin arasında en iyi olanın hangisi olduğunu ele almış ve diğer şeylerin yanı sıra, siyasî istikrarın üzerinde durmuştur. Halkının görüşlerine kulak verilmelidir, aksi takdirde devlet istikrarsız olacaktır. Ve devlet hukukla idare edilmelidir, aksi takdirde vatandaşları için güvensiz olacaktır, yozlaşacak ve idarecilerin keyfi tutumlarına tâbi kalacaktır. Bundan dolayı, insanların görüşlerini özgürce açıklayabilmelerine olanak sağlayan, hukukla idare edilen bir topluma kavuşmalıyız. Platon'un tersine Aristo ayrıca kamuoyunun iyi düşünülmüş ve inandırıcı vukufiyetler ortaya koyabileceğine inanır. Platon'a göre "uzmanlar" sahip olmaya değen her şeye vakıftılar. Kamuoyunun görüşü ikincil değer taşıyordu. Aristo "iyi bir zorbanın" idaresinin asla hukukla idare edilen bir topluma alternatif olamayacağını savunur. Bir başka insana tabi olmak özgürleştirme değil, köleleşmek olur. Bir başka insan hangi "tarza" (ethos) sahip olmamız gerektiğine karar verir.

Lakin erdemli ve onurlu yaşamak kendi yaşamımızı kişisel olarak gerçekleştirmektir, yoksa başkaları tarafından hayvanmış gibi "eğitilmek" değil. Eğer müşterek bir hukuk altında yaşarsak bu yasaların sınırları çerçevesinde toplum içinde yeteneklerimizi güvenli bir biçimde gerçekleştirebiliriz. Hukukî bir idare, Aristo'ya göre, insanların yeteneklerini en iyi yoldan gerçekleştirebildikleri bir durumdur. Aristo bu nedenle kamuoyunun görüşlerine kulak verilmesini ve devletin kanunlarla idare edilmesini destekler. Her iki noktada da görüşlerini Platon'un Devletindeki ideal devlet görüşünden ayrıştırır. Fakat Aristo bile hukukun evrensel olmadığını düşünür: Özgür Yunanlıya uygulanan kurulu töre ve kurallardır. Köleler ve barbarlar buna dahil değildir çünkü hukuk, evrensel olarak uygulanmamaktadır.

Aristo, eşitlik sorununu da ele alır: Çoğunluğa göre eşitlik demokrasiyi, halk idaresini getirir. Mülkiyete dayalı eşitlik ise beraberinde plütokrasiyi, zenginlerin idaresini getirir. Aristo burada çatışan iktidar taleplerini görür. Peki hakça talepler nelerdir? Her biri diğeriyle nasıl dengelenebilir? Aristo'ya göre mülkiyet, sorumluluk getirir ve bu, devlet açısından olumlu bir durumdur. Ve mülkiyet, (sıklıkla) değerli olan yeteneklerin varlığına işaret eder. ideal olarak, en önemli olan bilgelik ve erdem olmalıdır; ancak bunlar, ölçümü zor olan şeylerdir. Varlıklar, diğer taraftan, ölçülebilir; fakat kamuoyu, bir gruptaki insan adeti de hesaba katılmalıdır. İyi idrak sahipleri kitlelerin arasında bulunabilir ve eğer kitleler dışlanırsa hükümet istikrarını yitirebilir. Aristo, "her şey bir nedenle dikkate alınmalıdır" der. Mülkiyet, eğitim, doğum, temaslar-ve sayı- ve her şey güç dağılımında "biraz" da olsa hesaba katılmalıdır.

Kapsamlı bir tartışmanın ardından Aristo, sınırlı bir demokrasinin umabileceğimiz en iyi devlet modeli olduğu sonucuna varır. Bu devlet hukukla idare edilir ve bir "karma hükümettir": Demokratik nicelik (sayı) ilkesi ve aristokrat nitelik ilkesi. Siyaset yasalara tabiidir ve dolayısıyla herkes özgür olabilir ve pek çok vatandaş gidişat hakkında söz sahibi olabilir ama hepsi değil. Aristo yine aşırılıktan kaçmıyor. "Orta sınıf" gücü elinde en çok bulunduran sınıf olacaktır. Ne zengindirler ne de fakir. Devletin geniş tabanlı bir insan kitlesine sahip olmasına yetecek kadar çok ve şehir-devleti içindeki temel saydamlığı garantilemeye yetecek kadar da az üye sayısı vardır. İşte bu idare şekli aydın yönetimi ile kamuoyu arasında en iyi dengeyi oluşturur. Aristo'ya göre bu, en makul idare şeklidir.

 
Top