• Merhaba Ziyaretçi.
    "Minimalist Fotoğraflar" konulu fotoğraf oylaması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Oylamaya katılmanızı bekliyoruz...

16 - Bursa

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
BURSA

GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü :11.043 km²

Nüfus : 1.603.137 (1990)

İl Trafik No :16

Bursa, M.Ö. yıllardan bu yana bir çok medeniyete ve onların dinlerine beşiklik etmiş ender illerin başında gelir. İlde Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerine ait bir çok eser hala ayaktadır ve koruma altındadır. Özellikle M.S. 324 yıllarında başlayan 1563 yılına kadar 17 kez toplanmış olan ve Hıristiyanlık dini için çok önemli olan konsül toplantılarından 8 tanesi ülkemizde gerçekleştirilmiş olup, bunlardan 1. ve 7. si İznik'te yapılmıştır. İznik Hıristiyan dinince ülkemizdeki 8 kutsal hac merkezinden biri ve en önemlisidir.


ZkpJWV.webp

İLÇELER

Bursa ilinin ilçeleri; Nilüfer, Yıldırım, Osman Gazi, Büyük Orhan, Gemlik, Gürsu, Harmancık, İnegöl, İznik, Karacabey, Kales, Kestel, Mudanya, Mustafa Kemal Paşa, Orhaneli, Orhangazi ve Yenişehir'dir.

Gemlik :Bursa'nın 30 km. kuzeybatısında aynı adlı körfezin kıyısında kurulmuştur. Gemlik'e bağlı Kurşunlu, Küçük Kumla, Büyük Kumla, Karacaali yaz turizminin yoğun olarak yaşandığı kıyılardır.

İnegöl :Bursa'nın 454 km güneydoğusunda yer alan İnegöl, Antik dönemde Ankedoma adıyla tanınmaktaydı. İlçedeki önemli tarihi eserler Osmanlı döneminden kalmadır.

1481'de Sadrazam İshak Paşa tarafından yaptırılan İshak Paşa Cami ve Külliyesi, Hamza Bey Cami, Yıldırım Cami (Cuma Camii), Kurşunlu Cami, Kurşunlu Han ve Ortaköy Kervansarayı İnegöl'deki tarihi eserlerdir. İnegöl'ün 13 km batısında Sultan köyünde XIV. yüzyılda yaşamış Germiyanoğlu Geyik Baba ile Balım Sultan adına, Orhan Bey tarafından yaptırılmış Geyikli Baba Türbesi önemli bir ziyaret yeridir. Boğazova Yaylası, Arabaoturağı Yaylası, Alaçam Yaylası, tarihi çınarlar İnegöl'ün tabii güzellikleridir.

Karacabey : Bursa'nın 65 km batısında yer alan Karacabey ilçesi, Antik dönemde Mihaliç adı ile bilinmekteydi. Kentin belli başlı tarihi eserleri Sultan I. Murat'ın yaptırdığı Ulu Cami,1457 yılında Karaca Bey tarafından yaptırılan Karacabey Cami (İmaret Cami) ile Karacabey-Bursa yolu üzerinde ve Uluabat kıyısındaki Osmanlı dönemi yapısı Issız Han'dır.

Keles :Uludağ'ın güney eteklerinde kurulu olan Keleş ilçesi, Bithynia, Roma, Bizans kalıntılarına sahiptir. XIV. yüzyılda Osmanlı egemenliğine girmiştir. İlçenin en önemli tarihi yapısı Sultan Yıldırım Bayezid'in Yakup Çelebi tarafından yaptırılan cami, hamam ve medreseden oluşan Yakup Çelebi Külliyesidir.

Mudanya :Bursa'nın 25 km kuzeybatısında ve Marmara Denizi kıyısında yer alan Mudanya, Bursa'nın iskelesi durumundadır.Temiz havası ile yaz turizminin yoğun olarak yaşandığı Mudanya civarında en tanınmış günübirlik gezi yeri Çanaklıçeşme'dir.

Osmanlı evlerinin en güzelleri Mudanya'dadır. Bu evlerin en önemlisi Tahir Paşa Konağıdır.

Mustafakemalpaşa :İlkçağdan beri çeşitli yerleşimlere sahne olan ilçenin eski adı Kirmastı'dır. Yakınında Miletopolis ören yeri bulunmaktadır. İlçe merkezinde Lala Şahin Türbesi, Hamzabey Cami ve Türbesi, Şeyhmüftü Cami ve Türbesi yanı sıra Dorak Hazineleri bölgesi, Kestelek Harabeleri ilgiye değer tarihi yerlerdir. Muradiye Sarnıç köyü yakınlarındaki Suuçtu Şelalesi, Söğütalan bucağındaki Suçıktı mesiresi Mustafakemalpaşa civarındaki eşsiz harikalarıdır.

Yenişehir :Bursa'nın 45 km doğusunda yer alan Yenişehir antik çağda Neopolis olarak tanınıyordu. Osman Gazi döneminde Osmanlı topraklarına katılan ilçe, Osman Gazi tarafından gazilerine kılıç hakkı adıyla yurtluk olarak verilmiştir. İskana açılan yerde kurulan kent Yenişehir adını almıştır.

Osmanlı döneminden kalan zengin tarihi eserlere sahip Yenişehir'de Osman Gazi' nin yaptırdığı saraydan arda kalan Saray Hamamı, I. Murad döneminden kalma Postinpuş Baba Zaviyesi, XIV. yüzyılda inşa edilen Voyvoda Cami (Çınarlı Cami), XVI. yüzyılda yapılmış olan Koca Sinan Paşa Külliyesi, Bali Bey Cami, Orhan Bey tarafından yaptırılan Ulu Cami, Süleyman Paşa Külliyesi, 1645'de Yenişehirli Deli Hüseyin Paşanın yaptırdığı Çifte Hamam, Yarhisar Köyü Orhan Cami ve Saat Kulesi görülmeye değer tarihi yapılardır.

Büyükorhan :Bursa’nın 86 km. güneyindedir. İlçenin yarısı ormanlık alana sahip olup tabii güzelliklerinden Görecik yaylası ilçeye 6 km. uzaklıktadır.

Gürsu :Bursa merkezine 12 km. uzaklıktaki Gürsu ilçesi,tarihi çınar ağaçları,Osmanlı evleri,tarihi hamam ve camisi ile şirin bir ilçedir.

Kestel :Bursa’nın 12 km. doğusunda yer alan Kestel,Bursa ile hemen hemen birleşmiş gibidir. Kestel adı Roma Döneminde yapılan ve Kastel adı verilen kalesinden gelmektedir.

Orhaneli :Bursa’nın 55 km. güneyinde ve Uludağ eteklerindedir. Orhaneli yakınlarındaki Çınarcık günübirlik bir turistik alandır ve tabii güzellikleri ile ünlüdür.

Orhangazi :Bursa’nın 48 km. kuzeyinde ve Bursa-Yalova yolu üzerindedir. Bursa’dan sonra sanayi açısından ikinci sırayı almaktadır. İznik Gölü’nün batı kıyısında uzanan topraklarda, Keramet Kaplıcası’nın kliminotolojik etkisi ile dünyanın en lezzetli zeytinin yetiştiği yer olmuştur.

NASIL GİDİLİR

Bursa,kara ve deniz ulaşımından en geniş şekilde yararlanabilen,hava ulaşımında gelişme potansiyeli olan bir ildir. İlin coğrafi ve tarihsel konumu,ülkenin önemli ve gelişmiş merkezlerine yakınlığı,ulaşım alternatiflerinin gelişmesini sağlamıştır.

Karayolu : İl gerek iç gerek şehirlerarası trafik yönünden yoğun bir karayolu trafiğine sahiptir.

Bursa Terminali il merkezine yaklaşık 10 km uzaklıkta bulunmaktadır. İlden diğer tüm illere seferler bulunmaktadır.

Terminal : Yeni Yalova yolu 10. km

Tel. : (+90-224)261 54 00

Denizyolu : Deniz yolu ulaşımı Gemlik ve Mudanya iskeleleri vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Her iki liman da Bursa’ya yaklaşık 30 km. uzaklıktadır ve Bursa sanayisi için önemli dışalım ve dışsatım iskeleleridir.

Gemlik limanından sadece yük taşımacılığı yapılmaktadır. Mudanya’dan Denizyolları İşletmesi’nin İstanbul’a karşılıklı vapur seferleri vardır.

İDO Mudanya Terminali : (+90-224)544 30 60

İş günleri Mudanya’dan İstanbul’a her gün saat 7.30’da

Cumartesi : 7.30 Pazar : 17.00

Havayolu : Bursa’da il merkezine 8 km. uzaklıkta bir havaalanı bulunmaktadır.

Bursa Hava Limanı : (+90-224)246 50 01

Yenişehir Hava Limanı : (+90-224)773 00 64

Demiryolu : İlde demiryolu ağı bulunmamaktadır.

GEZİLECEK YERLER

İZNİK

İznik, her avuç toprağı binlerce yıldır kültür kalıntıları ile yoğrulmuş, bölgede, yüzyıllar boyu tarih sayfalarının baş köşelerinde yerini almış bir kenttir. Dört imparatorluğa başkentlik yapmış nadir yerleşimlerden biridir.

Çinicilik

İznik çiniciliğinin gelişimini, tarihleri bilinen yapılar üzerindeki çini kaplamalardan açık-seçik görülebilir. 1378/91 yılları arasında yapılan İznik Yeşil Cami minaresini süsleyen en eski Osmanlı çinileri teknik ve dekor bakımından Selçuk geleneğini devam ettirmekle beraber renk ve tonları onlardan daha zengindir. Camiye ismini veren bu çiniler firuze ve yeşil renklerin çeşitliliği ve zenginliğiyle dikkat çekerler.

İstanbul'daki yapılarda kullanılan çinilerin İznik'te yapıldığını tarihsel belgelerden öğreniyoruz. Milet, Şam grubu ve Rodos işi adı ile tanınan seramiklerin merkezi İznik'tir. XVII. yy.da İznik'e gelen gezgin Evliya Çelebi, 300'den fazla çini fırınının bulunduğundan söz eder. İznik çinilerinde; lâle, sümbül, nar, karanfil gibi çiçek motifleri kullanılmıştır. Ayrıca insan, kuş, balık, tavşan, köpek gibi hayvan ve gemi motiflerine de rastlanır. Mavi, firuze, yeşil ve kırmızı en çok kullanılan renklerdir.

Tarihçe: Kent yakınlarındaki Karadin, Çiçekli, Yüğücek ve Çakırca Höyüklerinde M.Ö. 2500 yıllarına inen uygarlık izleri saklıdır. M.Ö. VII. yüzyılda Trak kavimlerinin göçlerinden önce burada kurulan yerleşim 'Helikare' adını almıştır. Kentte basılan sikkelerde Khryseapolis (Altın Şehir) adı okunmaktadır.

Makedonya İmparatoru İskender'in generali Antigonos tarafından M.Ö. 316 yılında yenilenen kent Antigoneia adını almıştır. İskender'in ölümünden sonra Antigonos ile general Lysimakhos arasındaki savaşı kazanan Lysimakhos kente, Antipatros'un kızı olan eşi Nikaia'nın adını vermiştir. M.Ö. 293'te Bithynia Krallığı'na bağlanan kent, önemli mimari yapılarla süslenmiştir. Bir süre Bithynia Krallığı'nın başkenti olan Nikaia daha sonra Roma'nın önemli bir yerleşimi olarak varlığını sürdürür.

Nikaia, Bithynia havarilerden Petrus'un çabaları ile Hıristiyanlık ile tanışır. İmparator l. Constantinus döneminde Hıristiyanlık üzerindeki yasaklar kalkar. 325 yılı yazı başında Nikaia, Hıristiyanlık için çok önemli bir olaya sahne olur ve Birinci Konsül, Senatus Sarayı'nda toplanır. İmparator Constantinus'un da katıldığı toplantıda iki önemli görüş tartışılır. İskenderiyeli din adamı Arius'un görüşü ".//hz. İsa'nın sadece bir insan olduğu ve tanrıdan dünyaya gelmediğidir." Kısa sürede taraftar toplayan bu teze, Piskoposlar karşı çıkmıştır. Hıristiyan dünyasınca bugün de savunulan "Hz. İsa'nın Tanrı nın oğlu olduğu" tezi uzun tartışmalardan sonra kabul görmüştür. Hıristiyanlıkla ilgili yortu günleri ve Nikaia Kanunları adı ile bilinen 20 maddelik metin bu Konsülden sonra kabul edilmiştir.

787 yılında İznik Ayasofya'sında VII. Konsül toplandı. İmparatoriçe İrene'nin önderliği ile resim ve heykel üzerindeki yasaklar kaldırıldı.

İznik, Selçukluların Bizanslıların da başkenti olmuştur.

XIV ve XV. yüzyıllarda XVI. yüzyılda İznik bir sanat merkezi olmuş, dünyaca ünlü çini ve seramikler burada üretilmiştir. İznik, Hellenistik çağdan kalma ızgara planlı kent yerleşimi, Roma, Bizans ve Osmanlı döneminden kalan anıtsal yapıları ile tarihi kent dokusunu bütün canlılığıyla korumaktadır.

İklim: İznik genellikle ılıman bir iklime sahiptir. İlçede kışlar genel olarak çok yağışlı, yazlar ise kuraklığa sebep olmayacak derecede yağışlı geçer.




MUDANYA

Bursa'nın 25 km kuzeybatısında ve Marmara Denizi kıyısında yer alan Mudanya temiz havası ile yaz turizminin yoğun olarak yaşandığı bir merkezdir.

Tarihçe

Mudanya, İonya'nın 12 büyük kentinden biri olan Kolofonlu göçmenler tarafından M.Ö. VII. Yüzyılda kurulmuştur. Apamcia-Myrleia atlı bu antik kent bugünkü Hisarlık tepede yer almaktaydı. Mudanya Roma, Bizans ve Osmanlı döneminde yaşamıştır.


CUMALIKIZIK

Osmanlı sivil mimarisinin en görkemli köy yerleşimini günümüze ulaştıran Cumalıkızık, son yıllarda ülkemiz yanında tüm dünyada da tanınmaya başlamıştır. O kültür varlıkları yanında doğal varlıklarca da zengindir.

Tarihçe:Osmanlıların Bursa'da ilk yerleştikleri bölgelerden olan Cumalıkızık, 180'i halen kullanılan, bazılarında ise koruma ve restorasyon çalışmalarının yapıldığı toplam 270 ev ile Osmanlı dönemi konut dokusunu günümüze taşımaktadır.

Cumalıkızık yerleşiminin güneydoğusunda Uludağ eteklerindeki Ihlamurcu mevkiinde Bizans devrine ait bir kilise kalıntısı 1969 yılında tespit edilmiştir, Kilise kalıntısının yüzeyde rastlanan bazı mimari parçaları Bursa Arkeoloji Müzesi'nde saklanmaktadır. Bursa yakınlarında kurulan Osmanlı Beyliği kuruluşundan kısa zaman sonra bölgeye hakim olmayı başarmış, 1326 yılında Bursa'yı, 1331 yılında İznik'i fethederek yörede varlığını kesin olarak kabul ettirmiştir. Böylece Osmanlı halkının bu topraklara yerleşerek kentler ve köyler oluşturması sağlanmıştır. Cumalıkızık vakıf köyü olarak kurulmuştur ve bu özelliğini yerleşim dokusu konut mimarisi, yaşam biçimine yansıtmıştır.Uludağ'ın kuzeyindeki dik etekler ile vadilerin arasında sıkışıp kalan yöre köylerine bu konumlarından dolayı ''kızık'' adı verilmiştir. Köylerin birbirlerinden ayrılması için de dereye yakın olanına Derekızık, Fidye verene Fidyekızık ve Kızık köylerinden topluca gidilerek cuma namazı kılınan köye de Cumalıkızık adları verilmiştir.

İklim:Kışlar genel olarak çok yağışlı,yazlar ise kuraklığa sebep olmayacak derecede yağışlı geçer.

Kaleler

Bursa Kalesi: Bursa Kalesi'nin yapılışı M.Ö. I. yüzyıla dayanır. Bugün surların uzunluğu iki km. kadardır.

Camiler

Önemli bir inanç turizmi merkezi olan Bursa'da Yıldırım Camii ve Türbesi, Yeşil Cami ve Türbesi, Emir Sultan Camii ve Türbesi, Ulu Cami (Cami Kebir), Muradiye Külliyesi, Hüdavendigar Cami ve Külliyesi önemli cami ve külliyeleridir.

Bursa Cami ve Külliyeleri

Ulu Cami (Merkez): 1396-1400 yıllarında Yıldırım Bayezıt tarafından, tamamıyla kesme taştan, çok kalın ve yüksek duvarlarla 12 ağır dört köşeli paye üzerine, pandantiflerle, yirmi kubbeli olarak yaptırılmıştır.

Çok kubbeli camilerin en klasik ve abidevi bir örneğidir. Zengin ve ferah mekanı ile bütün Türk camileri arasında en büyük ölçüye de (318 m2) sahiptir. Rumi ve palmetlerle ince işlenmiş küçük geçme panolar, geometrik örnekli korkuluk şebekeleri, ön cephesindeki kitabe ve şebekeli tacı ile minber Selçuklu üslubundan Osmanlı üslubuna geçişin şaheseridir.

Şadırvanın yapımı ile ilgili rivayete göre; Ulu Caminin yapımı için bazı yerlerin kamulaştırılması gerekir. Şadırvanın bulunduğu yer ise bir Musevi kadına aittir. Arazisini vermek istemeyen Musevi kadın bir gece rüyasında tüm insanların aynı yöne koştuklarını görür. Merakla nereye gittiklerini sorar "Cennete!" cevabını alır. O da koşmak ister ama arazisini vermediği için ona engel olurlar. Bu rüyadan çok etkilenen Musevi kadın ertesi gün arazisini, şadırvan yapılması koşulu ile verir.

Caminin inşası sırasında nakit zorluğu çekilip yarım bırakılınca Hıristiyan ve Musevi cemaatler maddi katkıda bulunmuş, bunun üzerine Müslümanlar da şükranlarını belirtmek için David'in Yıldızı ve Haç işaretlerinin oyulduğu taşları caminin pencereleri üzerinde kullanmışlardır.

Emir Sultan Camisi ve Türbesi (Merkez): Ünlü bir bilgin olan Emir Sultan, 1391 yılında Bursa'ya gelmiş ve Yıldırım Bayezıt'ın kızı Hundi Fatma Hatun ile evlenmiştir. Emir Sultan Cami ve türbesi, karısı tarafından II. Murat devrinde yapılmıştır. Bursa'nın doğusunda Emir Sultan Mezarlığı yanında bir tepededir.

Kuzey yönünde yanlarında iki oda bulunan sekiz köşeli bir türbe vardır. Şadırvanlı avlusu ile tek kubbeli cami tipinin güzel bir örneği olan Emir Sultan Caminin bugünkü şekli, 1804 yılında Sultan III. Selim zamanında yapılmıştır.

Muradiye Külliyesi (Merkez): Muradiye semtinde büyük bir parkın içinde yer almaktadır. Sultan II. Murat tarafından 1424-1426 yılları arasında yaptırılan külliye; cami, medrese, imaret, hamam ve 12 türbeden oluşmaktadır.

Cami Osmanlı mimarisinde, ilk zamanlarda çok kullanılmış olan yan mekanlı (zaviyeli) camiler türündedir. Mihrap ve minberi 18. yy.dan kalma olup Barok üsluptadır. Giriş kapısı ahşap işçiliğin en güzel örneklerindendir. Muradiye Külliyesinde II. Murat ve ailesi adına yaptırılmış 12 türbe bulunmaktadır.

Orhan Cami ve Külliyesi (Merkez): 1339-1340 yıllarında Orhan Bey tarafından yaptırılan külliye, cami, medrese, imaret, mektep, hamam ve han (Emir Hanı) yapılarından oluşmaktadır. Ulu Caminin doğusunda olup Osmanlı külliyelerinin ilk örneklerindendir.

Orhan Cami, Bursa'daki erken Osmanlı dönemi yapılarının en önemlilerindendir. Yanlardaki ikiz kemerler yapının önemli özelliklerindendir. Üç sıra tuğla, bir sıra taş düzeni ile yapılmış olup, dış yüzdeki tuğla işçiliği son derece ilginçtir.

Hüdavendigar Cami ve Külliyesi (Merkez): 1366-1385 de Sultan I. Murat (Hüdavendigar) tarafından yaptırılan külliye; cami, medrese, imaret, türbe ve hamamdan oluşmakta olup, Çekirge semtindedir.

Osmanlı Mimarisinde bir benzeri daha olmayan iki katlı yapının alt katı cami, üst katı ise medresedir. Gösterişli dış minaresi ile bir saray görünümünde olan yapının mimarı belli değildir. Yanlardan ve önden, ortası sütunlu çift sivri kemerlerle açılan üst kat revakları ile iki katlı cephe, Venedik saraylarını andıran gösterişli bir manzara kazanmaktadır. Ortası açık olan kubbenin altında şadırvan, hafif şırıltılarla ahenkli bir atmosfer yaratır.

Hüdavendigar Caminin karşısında 1389'da I. Kosova Savaşı'nda şehit düşen Sultan I. Murat (Hüdavendigar)ın türbesi bulunmaktadır. Yıldırım Bayezıt tarafından yaptırılan türbenin kitabesi 1722 tarihlidir.

Yıldırım Bayezıt Külliyesi (Merkez): 1390-1399 tarihleri arasında yapılan ve şehrin doğusunda, Yıldırım semtinde bulunan külliye; cami, medrese, darüşşifa, türbe, han, hamam, imaret, kasır, mutfak, hizmet odaları ve ahır yapılarından oluşmaktadır.

Külliyenin ortasında bulunan cami, yan kanatlı camilerin en anıtsal örneklerinden olup, 1399 tarihli bir vakfiyesi bulunmaktadır. Osmanlı mimarisi bu cami ile kendine has yapı üslubunu bulmaya başlamıştır.

Caminin kuzeydoğusunda kitabesi bulunan tek yapı olan türbe yer almaktadır. 1406'da Yıldırım Bayezıt'ın oğlu Süleyman Han tarafından Mimar Ali bin Hüseyin'e yaptırılan türbe, revaklı Osmanlı türbelerinin ilk örneğidir.

Yeşil Cami (Merkez): 1419-1420'de Çelebi Sultan Mehmet tarafından yaptırılan caminin süslemeleri ise, 1424 de II. Murat döneminde yaptırılmıştır. Süslemede kullanılan yeşil firuze ve çinilerden dolayı Yeşil Cami olarak tanınır. Mimarı Hacı İvaz Paşadır. Bursa'nın en önemli Osmanlı dönemi yapılarından olup, cami mimarisinden çok süslemeleri ile ünlüdür. Çini süslemeler caminin en önemli özelliğidir.

Yeşil Türbe (Merkez): Bursa'nın simgesi olan yapı, Osmanlı türbe mimarisinin en güzel örneklerindendir. Mermer bir merdivenle çıkılan sekizgen yapıyı, yüksek bir kasnağa oturan kurşun kaplı kubbe örtmektedir. Çini süslemeleri ile eşsiz bir yapıdır. Tümüyle çini kaplı mihrabı bir şaheserdir. Ceviz ağacından geçme tekniği ile yapılmış, geometrik motiflerle süslü ve kitabeli kapı Osmanlı ahşap işçiliğinin en güzel örneklerindendir.

Geruş Sinagogu (Merkez): Arap Şükrü Sokağındadır. XIV. yy. sonlarında İspanya'dan yurt dışı edilen ve Osmanlı İmparatoru II. Selim tarafından gönderilen kalyonlara bindirilerek Osmanlı İmparatorluğu'na kabul edilen Musevi topluluğunun Bursa'ya yerleştirilen ilk kafileleri tarafından yaptırılmıştır. İbranice'de "kovulmuş" anlamına gelen Geruş adının sinagoga verilmiş olması, bu yönden anlam taşır. Günümüze son derece sağlam ve bakımlı olarak ulaşmış olup, Musevi cemaatinin ibadetine açık tutulmaktadır.

Mayor Sinagogu (Merkez): Arap şükrü Sokağındadır. İspanya'nın Mayorka Adası'ndan XV. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunca kabul edilen ve Bursa'da ikamet eden diğer Musevi kafilelerince inşa edilmiş olup, geldikleri adanın adından esinlenerek Mayor adını almıştır. İlk yapıldığı tarih XV. yy olarak bilinmektedir. İç kısmını süsleyen çok renkli kalem işi motifleri önemlidir.

Etz Ahayım Sinagogu (Merkez): Arap Şükrü Sokağında bulunan ve XIV. yüzyılın başlarında yapılan sinagogun adı İbranice'de "Hayat Ağacı" anlamına gelmektedir. Osmanlı döneminde yapılan ilk sinagog olması nedeniyle önem taşımaktadır. Bursa'nın fethini gerçekleştiren Orhan Bey zamanında bir ferman çıkarılarak bu sinagogun yapılmasına izin verilmiştir.

İznik Yeşil Cami (İznik): Osmanlı mimarisinin İznik'teki en önemli abidevi yapısı olan cami, ilçenin doğusunda Lefke Kapısı'nın yakınındadır. Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından 1378-1398 de yaptırılmıştır.

Köşe sütunları ile mukarnas nişli, geometrik geçmeler, Rumi ve palmet kabartmalarla süslü sade mermer mihrap, en eski ve devrin en güzel Osmanlı örneğidir.

Selçuklu geleneğine uyan tuğla minare, camiye adını veren, yeşil firuze, sarı ve mor renkli çinilerle süslenmiştir. İznik Yeşil Cami, Selçuklu mimarisinden doğduğu sezilen Osmanlı üslubuna geçiş yapılarından biridir.

Hacı Özbek Cami (Çarşı Mescidi-İznik): İznik'te çarşı içindedir. 1333'te yapılmış olup, tarihi en eski kitabeli Osmanlı camisidir.

Çandarlı Kara Halil İbrahim Paşa Türbesi (İznik): Kılıçaslan caddesi üzerinde bulunan türbe, kerpiç duvarlı ve kakılı türbe örneklerindendir. II. Bayezıt döneminde Faik Paşa tarafından yaptırılmıştır.
 
Bursa Kalesi ve Surları (Osmangazi)

Bursa Kalesi’nin kalıntıları ve bazı burçlar günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Bu kalenin yapımına Bytnialılar (MÖ.700) zamanında başlanmış, daha sonra Romalılar ve Bizanslılar tarafından da kullanılmıştır. Bu dönemlerde ve Osmanlılar zamanında kale bir çok kez onarılmış ve her toplum buraya kendi izlerini yansıtmıştır. Bu nedenle kale içerisinde Roma dönemine ait sütunlar, lahit parçaları, adak ve mezar stelleri, kitabeler ile heykel kaideleri de kullanılmıştır. Bu tür toplama malzeme bugünkü Hisar Kapı’sında ve Tophane ile Üftade arasında doğusunda yoğun biçimde görülmektedir.


Bursa yöresi XIV.yüzyıldan sonra gezginlerin ilgisini çekmiştir. İbn-i Batuta’nın başlattığı gezileri Bertrandon De La Broquire (1432), Polonyalı Simeon (1608), Evliya Çelebi (XVII.yüzyıl), Katip Çelebi (XVII.yüzyıl), George Wheler (1675), Jean de Thevenot (1689), A.De La Motray (1699), Paul Lucas (1700), Helmuth Von Moltke (1836), George Perpot (1864), Aleksander Von Warsberg (1869), İbnülcelal Sezayi (1890), Clement Huart (1897), Thomas Allom (XIX.yüzyıl), Pierre Loti (XX.yüzyıl), Regis Delbeuf (1906), Şerafeddin Meğmumi (1909) ve Ahmet Şerif (XX.yüzyıl) izlemiş ve hepsi de ayrı ayrı anılarını yazarken kaleden ve surlardan söz etmişlerdir.

1879 tarihli bir kent haritasında Bursa surlarının beş kapısı olduğu gösterilmektedir. Bunlar; Hisar Kapı (Balık Pazarı Kapısı), Kaplıca Kapısı, Pınarbaşı Kapısı, Zindan Kapısı ve Yer Kapı’dır. XX.yüzyılın başına kadar ayakta duran Hisar Kapı bu kapıların en görkemlisi ve en çok bezemesi olanıdır. Osmanlı döneminde Eski Bursa denilen Hisariçi’ni bu surlar çevreliyor ve Osmanlı yerleşimi de bu surların içerisinde bulunuyordu.

Bursa Kalesi oldukça yüksek olup, yapımında çeşitli blok ve moloz taşlar kullanılmıştır. Kaleyi çeviren surların güney kısmındaki çift sur duvarları beş köşeli burçlarla da sağlamlaştırılmıştır. Bizanslılardan 1326 yılında ele geçirilen bu kale ve surlar Orhan Gazi tarafından üç köşeli burçlarla takviye edilmiştir. Bunlar Tophane ile Çakır Ağa Hamamı arasındaki silindirik ve üç köşeli burçlar olarak günümüze gelebilmiştir. Ne var ki, Bursa Kalesi’nin bazı bölümleri, Hisar Kapı ve surların bazı duvarları1855 yılındaki Bursa depremi sırasında yıkılmıştır.

Bugün kale ve surların günümüze gelebilen bölümlerinde yuvarlak kemerler, mazgallar dikkati çekmektedir. Pınarbaşı Kapısı ile Zindan Kapı arasında birbirlerine paralel uzanan surların bilinmeyen bir tarihte yeni yapılanma için kesme taşları sökülmüş, yalnızca temel izleri günümüze gelebilmiştir.
 
Düzenleyen yönetici:
İznik Surları ve Sur Kapıları (İznik)

İznik’teki Bizans dönemi eserlerinin başında surlar ve sur kapıları gelmektedir. İznik’te Bizans öncesi yapılan Helenistik Çağ surlarından hiçbir iz günümüze gelememiştir. Yörede yapılan kazılarda da onlarla ilgili bir kalıntıya rastlanmamıştır. İznik Gölü çevresindeki surlardan ve Göl Kapısı’ndan da bir kalıntı bulunamamıştır.

Roma dönemi surlarının üzerine yapılan Bizans surları ve Osmanlının onarımları ile bu surlar Anadolu’nun en iyi korunmuş savunma sistemleri arasındadır. Helenistik dönemin önemli bir yapılanması olan Hippodamos planı düzeninde, birbirini kesen caddelerden oluşan şehir planında İznik’in iki ana caddesi Antik Cardus ve Decumanus sur kapılarına kadar uzanmaktadır. Bizans sur kapılarından günümüze İstanbul, Lefke ve Yenişehir Kapısı gelmiş, Göl Kapısı, Hotos Kapısı ve duvarlardaki diğer küçük kapılardan önemli bir kalıntı günümüze ulaşamamıştır. Bunlardan Lefke ve İstanbul kapıları Roma zafer takları biçiminde olup, MS.123 yılındaki depremden sonra surların içerisinde kalmıştır.

İznik surları güneybatıda zikzaklar çizerek uzanmaktadır. İznik surları ile ilgili ilk bilgileri Strabon vermektedir. Helenistik dönemde 16 stad (2.893) uzunluğundaki ilk şehir surlarının kalıntıları günümüze gelememekle beraber, o dönemde şehrin daha küçük olduğu ve surların da küçük kapsamlı olduğu anlaşılmaktadır. Günümüze gelen surların büyük bir bölümü MS.258-259 yıllarında Trakya’dan gelen göçlere karşı koyabilmek için İmparator Gallienus (253-260) zamanında yapılmaya başlanmış, Marinus, Quietus (260-261) döneminde çalışmalar devam etmiş, eski surlar yenilenmiştir.

İstanbul Kapısı yakınındaki burçlarda bulunan bir kitabede şehrin 727’de Arap ordularınca kuşatıldığı ve surların güçlendirilmesi için de İznik tiyatrosunun kesme taşlarının sökülerek burçlarda kullanıldığı öğrenilmektedir. İmparator III.Leon ve V.Constantinius’un özellikle surları güçlendirdiği ele geçen kitabelerden öğrenilmektedir. MS.740 yılındaki deprem İznik sur ve burçlarının bazı bölümlerini yıkmış ve İmparator II.Mikhail (847-867) 859 yılında surları yeniden düzenlemiştir. İznik’teki 1065 depremi surlara zarar vermiş ve Bizans imparatorluğu sırasında bu sırlar yeniden onarılmıştır. Laskarisler döneminden günümüze gelen bu surlar düzgün bir planı olmamakla beraber 4.970 m. uzunluğunda son derece düzgün bir savunma hattını oluşturmuştur.

İznik’te günümüze gelebilen surlar; ana surlar, ön surlar, hendekler ve kapılar olmak üzere dört ayrı bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan ana surlar, 11 m. yüksekliğinde olup kare ve yarım yuvarlak kulelerle desteklenmişlerdir. Bunların önünde 16 m. uzaklığında daha alçak bir ön duvar ile içi su ile doldurulmuş bir hendek bulunuyordu.

Duvarlar üç sıra taş ve üç sıra tuğla ile örülmüştür. Bu yapı sistemi ile İznik surları İstanbul surlarına benzemektedir. İznik’in her iki sur duvarının da birbirlerinden 60-70 m. aralıklarla yerleştirilmiş, ana surda 108, dış surda 130 olmak üzere toplam 238 kulesi bulunuyordu. Roma ve Bizans döneminde yapılan bu surlardan Roma dönemine ait olanlar tuğladan, Bizans dönemine ait olanlar ise tuğla ve moloz taştan karışık olarak yapılmıştır. Kuleler genellikle iki katlı olup, katlar arasındaki üst örtüyü tonozlar meydana getirmiştir. Yakın tarihlere kadar bu kulelerin içerisinde freskoların bulunduğu da anlaşılmaktadır. Kulelerde sur duvarlarında olduğu gibi daha önceki dönemlere ait devşirme parçalar, mermerler çokça kullanılmıştır. Son derece sağlam ve korunaklı yapılan bu surlar Arap akınları, Haçlı seferlerine ve Selçuklulara karşı direnmiştir.

İstanbul’un Haçlılar tarafından 1204’te ele geçirilmesinden sonra Bizans imparatoru ve yönetimi İznik’e gelip burada Bizans İmparatorluğunu devam ettirmişlerdir. 1204-1261 yılları arasındaki bu dönemde İznik surları onarılmış, ön surlar yeni burçlarla desteklenmiştir.

Surlarla ilgili bilgileri ilk kez 1553-1555 yıllarında İznik’e gelen Besbek ile Dernschwam, Ch.Texier (1833), Fr.Von der Goltz (1891-1892), A.Korte (1893-1895) vermiş, plan ve krokilerini çizmişlerdir. Onların bu çalışmaları günümüzde yapılan kazılara ışık tutmuştur.

İznik sur kapılarından İstanbul ve Lefke kapılarını Roma İmparatoru Hadrianus’un(117-138), Yenişehir ve Göl kapılarını da İmparator II.Claudius Godhicus’un (268-270) yaptırdıkları ele geçen kitabelerden öğrenilmiştir. Roma İmparatorluk dönemi mimarisinin teknik ve üslubunu yansıtan bu kapılar aynı zamanda birer zafer takı görünümündedirler.
 
Düzenleyen yönetici:
İstanbul Kapısı

İstanbul Kapısı İmparator Hadrianus zamanında, MS.70-71 yıllarında yapılmıştır. Bugün İznik’in kuzeyindeki Atatürk Caddesi’nin surlarla birleştiği yerde olan bu kapı çeşitli dönemlerdeki onarımlardan sonra günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Roma ve Bizans dönemlerinde İstanbul’a giden yolun buradan başlamasından ötürü İstanbul Kapı ismi ile anılmıştır.

Kapının önündeki dış kapı ön sura ait olup, iki yanında iki silindirik küre bulunmaktadır. Bir sıra moloz taş, iki sıra tuğla ile yapılmış olan kapının üç yöne bakan birer mazgal penceresi bulunmaktadır. İstanbul Kapısı kuleler arasındaki yolun ortasında olup, yan ve üst söveleri silindirik, koyu renkte granit sütunların hatıllar ve demir kuşaklarla birbirlerine bağlanmasından oluşmuştur. Burada bulunan sövelerin üzerindeki büyük kemer köşe duvarlarının üzerine oturtulmuştur. Ayrıca kemer ile söve arası da tuğla ile örülerek doldurulmuştur. Üstteki yatay sütunun uçları konsollarla takviyeli olup, dışarıya çıkıntı yapmaktadır. Kapı üzerinde yüksek kabarma olarak yapılmış bir savaş sahnesi görülmektedir. Bu kabartmaların üst kısmında da Pampfilya tipi bir lahit kapağı görülmektedir.

Kapının kuzey ve güney cephelerinde, geçitlerindeki nişler içerisinde Roma döneminde heykellerin bulunduğu, Bizans dönemlerinde de onların yerine fresklerin yapıldığı günümüze gelen izlerden anlaşılmaktadır. Roma döneminde yapılmış olan ana kapının yanında sur duvarlarına bağlanan bir iç avlu, bunun güneyinde de İznik’e girişi sağlayan bir iç kapı bulunmaktadır. Bu kapı 4.15 m. yüksekliğinde, 4.01 derinliğinde iki kanatlı ahşap bir kapı ile kapatılıyordu. Bunun iki yanında da 1.75 m. genişliğinde yayalar için geçitler bulunuyordu. Burada bulunan ve tiyatrodan sökülmüş bir taşın üzerinde de Grekçe; “Düşmanın cüretinin, tanrının yardımıyla, utanca dönüştüğü şu yerde, Hıristiyan dostu krallarımız Leon ve Constantinius, yüz basamaklı bir zafer kulesi yaptırdılar. Coşku içinde giriştikleri bu işi gerçekleştirerek, Nikaia şehrini içten bir gayretle onardılar. Her üne laik saray mabeyincisi patrik Artavasdos'un yapıtın tamamlanmasında büyük emeği geçti” yazılıdır. Ayrıca tiyatrodan buraya getirilen, MS. II.yüzyıla tarihlenen sakallı bir mask da bulunmaktadır. O zamanki inanışa göre bu masklar kenti kötü ruhlardan ve düşmanlardan korumak amacı ile buraya yerleştirilmiştir. İç kapının kuzeybatı yüzeyinden kazınmış bir büst kabartmasının Büyük İskender'e ait olduğu belirtilmektedir.
 
Düzenleyen yönetici:
Lefke Kapısı

Lefke Kapısı, İznik’in doğusunda, Kılıçarslan Caddesi'nin sonundadır. Bu kapı, Osmaneli’ne açılan yoldan ötürü bu isimle tanınmıştır. İznik’in 13 km. doğusundaki Karadin yerleşim yerinden ötürü bir süre “Karadin Kapı” ismi yakıştırılmıştır. Osmanlı döneminde haç yolu üzerinde bulunduğundan ötürü de bir süre bazı gezginler buradan “Şam Kapı” ismi ile söz etmişlerdir. İmparator Hadrianus (117-138) bu kapıyı iki yanındaki kuleleri ile birlikte bir zafer takı biçiminde yaptırmıştır.

Lefke Kapısı’nın ana giriş kemerinin güney ayağı üzerinde dokuz satırlık bir Grekçe kitabe bulunmaktadır; bu kitabede “Uğurlu olsun, eyaletin başşehri Nikaia Gaius teşekkür eder” yazılıdır. Kitabede ismi geçen kişi büyük olasılıkla Caius (Julius Basus) veya Gaius (Cassius Chrestus)’dur. Kapının kente bakan yüzündeki arşitrav üzerinde iki satırlık bir yazı vardır. Burada, “İmparator Kayser, Tanrı Traianus Parthicus'un oğlu Tanrı Nerva'nın torunu, halkın egemenlik yetkisini kendinde taşıyan (Tribunicia Potestas), Traianus Hadrianus Augustus'a, Augustusların en dindar Neokoru, Dionysos ve Herakles soyundan gelen, Bithynia ve Pontus'un birinci şehri, imparatorların en kutsal senatosunun kararları uyarınca Metropolis olan Nikaia sundu” yazılıdır. Lefke Kapısı’nın kente bakan yüzünde yaya geçişi üzerindeki nişte bir kitabe daha bulunmaktadır. Burada, “Proconsul ve şehrin patronu M. Plancius Varus'u dostu Cladius Quintianus onurlandırdı” yazısı bulunmaktadır. Bu yazıtlardan da anlaşılacağı gibi, Plancius Varus'un bir mermer heykeli bir niş içerisinde bulunuyordu.

Lefke Kapısı’nın batı ve doğu cepheleri aynı özellikte yapılmıştır. Bugün kapının 1.80 m.lik kısmı toprak altında kalmıştır. Kapının iki yanında 0.88 m. genişliğinde, 3.60 m. uzunluğunda yaya geçitleri bulunmaktadır. Bunların ortasındaki yuvarlak kemerli asıl giriş 4.30 m. genişliğinde ve toprak altında kalan kısımlar dışında 3.70 m. yüksekliğindedir. Yan geçitlerde kurt dişi motifli lentoların üzerinde akantus yapraklı başlıklar ve kemerlerle çevrili nişler görülmektedir.
 
Yenişehir Kapısı

İznik’ten Yenişehir ve Bursa yönüne giden yolun başındaki Yenişehir Kapısı, Roma döneminde MS.I.yüzyılda İmparator Cladius zamanında yapılmıştır. Bu kapı da çeşitli dönemlerde tahrip olmuş ve onarılmıştır.

Yenişehir Kapısı, diğer kapılar gibi üç bölümden meydana gelmiştir. Dışarıdan kente girişi sağlayan ilk kapı ön sura bağlıdır. Bu kapı da önceki dönemlere ait devşirme parçalardan yapılmış ve surla birleştirilmiştir. Dış kapı 4.20 m. genişliğinde, 5.75 m. yüksekliğinde, 3.10 m. derinliğindedir. Tuğla kemerli kapı ahşap hatıllarla sınırlandırılmış, iç kısımları tuğla ile örülmüştür. Günümüze gelen izlerden kapının iki kanatlı olduğu anlaşılmaktadır. Ana surla bağlantılı orta kapı ise, dış kapının 15 m. kuzeyinde olup, oldukça sade yapı tekniği göstermektedir. Bu kapı 3.50 m. genişliğinde, 5 m. yüksekliğinde ve 3.95 m. derinliğindedir. Roma döneminde yapılan bu kapı kesme taştan yapılmıştır. Kemeri üzerinde sade bir silme görülmektedir. Kapının üst kısımları tamamen yıkılmış olduğundan yeterli bilgi bulunmamaktadır. Doğusunda tuğladan iki katlı silindirik, üzeri kubbeli bir kulesi vardır.Batı yönündeki kulenin yalnızca temel izleri görülmektedir. Orta kapıdaki izlerden Lefke Kapısı’na konulmuş olan kitabenin burada da tekrarlandığı anlaşılmaktadır. İç kapıya kare bir avludan sonra ulaşılmakta olup, bu kapıdan da günümüze çok az kalıntı gelebilmiştir. Bunun da antik devşirme malzemeden yapıldığı izlerden anlaşılmaktadır.

Yenişehir Kapıları ile Lefke Kapı’sı arasındaki sur doksan derecelik bir açı ile dönmektedir. Açının bu köşesindeki bir kule içerisinde de Aziz Mikhael’in at üzerinde büyük bir freskosu yakın tarihlerde bulunmuştur. Ancak zamanla bu fresko da tahrip edilmiştir.

İznik surlarının göl kıyısında kalan uzak kesimlerinde de Laskarisler döneminde diğerlerinden çok daha alçak bir ön sur yapılmış ve bunun önüne de gölün suyundan yararlanılarak bir su hendeği kazılmıştır.
 
Marmara Bölgesi’nin güneyinde, Bursa iline bağlı olmasına rağmen adı pek bilinmeyen ama bilenlerin de tarihi, balıkçıları, sıcak kanlı insanları ve doğal yaşamıyla hep hatırladığı günübirlik bir gezinin ideal adresidir Gölyazı.

Bursa'dan 42 Kilometre uzaklıkta, Bursa-İzmir karayolunun 37'inci kilometresinden güneye saptığınızda, yol sizi Ulubat Gölü'ne götürür.

Efsaneye göre, Marmara Denizi'nin güneyinde bulunan Odryses Çayı, Bandırma'dan denize dökülürmüş. Bugünkü Ulubat Gölü'nün olduğu yerde Apollonia Krallığı, Odryses Çayı'nın bulunduğu yerde de Melde Krallığı kuruluymuş. Melde Kralı, Apollonia kralının kızını oğluna istemiş. Ancak kız, bu izdivaca gönlü olmadığı için prensle evlenmemiş. Apollonia Kralı da kızını korumak için, bir tepe üzerinde saray yaptırarak kızını buraya saklamış. Bunun üzerine çileden çıkan Melde Kralı, oğluna istediği kızı alamamaktan dolayı kırılan onurunu onarmak için intikam alma yoluna gitmiş ve Odryses Çayı'nın yolunu değiştirip Apollonia kentinin bulunduğu topraklara akmasını sağlamış. Böylece tüm Apollonia toprakları sular altında kalırken prensesin bulundugu sarayın çevresi sularla çevrili birer ada olarak kalmış. İşte efsaneye göre Ulubat Gölü de böyle oluşmuş.

EKOLOJİK ZENGİNLİK​

134 km'lik alanıyla Türkiye sınırları içinde orta büyüklükteki göllerden birisi olan tektonik Ulubat Gölü üzerinde, en büyüğü Halilbey Adası olmak üzere irili ufaklı dokuz adet ada bulunuyor. Ekolojik yönden bol besin içeren ve sığ bir göl olan Ulubat Gölü, yüzbinlerce su kuşuna beslenme ve barınma olanağı sağlıyor. Göl, bu özelliği nedeniyle “Su Kuşları Bakımından Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması” için imzalanan Ramsar Anlaşması'yla koruma altına alınan önemli sulak alanlardandan biri. Pek çok göçmen kuşun uğrak yeri olan Ulubat Gölü'nde üreyen kuş türleri hayli geniş bir çeşitlilik gösteriyor. Küçük karabatak, alaca balıkçıl, kaşıkçı, küçük akbalıkçıl, erguvani balıkçıl, saz delicesi, bataklık kırlangıcı, mahmuzlu kızkuşu bunlardan bazıları Göl ve çevresi ayrıca göçmen kuşlar için önemli bir geçiş bölgesi. Tepeli pelikan, elmabaş patka, tepeli patka, çamurcun, kılkuyruk, gri balıkçıl gibi türler kış aylarını burada geçiriyor.

Ulubat Gölü'nün bu ekolojik zenginliği içinde en önemli yeri ise kuşkusuz gölde yetişen tatlı su balıkları alıyor. Sazan, İsrail Sazanı ve turna başta olmak üzere 10'u aşkın farklı türde balık avlanan gölde, 1980’li yılların sonuna kadar çıkarılan kerevit çok önemli bir gelir kaynağı iken, o yıllarda gölde bir mantar cinsi nedeniyle kerevit üremesi durmuş durumda. Yine de Türkiye'nin halen en zengin tatlı su balıkçılığı alanlarından biri olmayı sürdürüyor. Ancak, şimdilerde de göldeki diğer balık türleri, İsrail sazanının çok ve hızlı üremesi sonucu giderek tehdit altına giriyor ve ekolojik dengeyi olumsuz etkiliyor.

Ulubat Gölü üzerinde uzanan yarımadada, böylesine güzel bir tabiatın içine kuruludur Gölyazı (Apolyont). Sıcakkanlı güzel insanların yaşadığı Gölyazı sakinlerinin pek çoğu mübadele sırasında Selanik'den gelmiş ve buraya yerleştirilmişler. Hemen bütün kasabanın geçim kaynağı çok iyi tahmin edebileceğiniz gibi tatlı su balıkçılığı.

TÜM AİLE BALIK AVINDA​

Her sabah gün doğumuyla birlikte balığa çıkan gölyazı sakinleri, bu ekmek parası kavgasını ailecek yaparlar. Neredeyse bütün yarım adayı çevreleyen karaya çekilmiş sıra sıra dizili kayıklar, sabahın ilk ışıklarıyla gölün verimli sularına açılırlar tek tek. Eşleriyle birlikte ağ atarlar ve yine birlikte çekerler kısmetlerini gölün tatlı sularından. Üstelik kadınlar, balık avında erkekleri çoktan sollamış.

BALIK MEZATI​

Gölyazı'da görülmeye değer bir başka şey ise açık alanda yapılan balık mezatıdır. Avdan dönen balıkçılar, ağlardan leğenlere boşalttıkları yüzlerce balıkla her gün sabah saat 11.00 'de mezata yetişirler. Pek çoğu halâ canlı olan balıklar orta yerde hoplayıp zıplarken açık arttırmayla alıcı bulur. Avlanan tüm balıklar, yarım saat içinde satılırken yaşanan heyecan ve atmosfer görülmeye değer. Mezat sonrasında ertesi gün için hazırlıklar başlar artık; ağlar onarılır, düğümler açılır, kayık motoru gözden geçirilir. Ve sonrasında işler bittiğinde, balıkçılar için kasabanın meydanındaki çınar ağaçları altında demli bir çay içme vakti gelmiştir artık.

AĞLAYAN ÇINAR​

Yarımadaya girer girmez kasabanın meydanı çıkar karşınıza. Meydandaki çınar ağaçları sizi selamlarcasına uzatır kollarını. Bu çınarların en önemlisi ise “Ağlayan Çınar”dır. 740 yaşındaki ağaç, “anıt - ağaç” olarak özel koruma altında. Haftanın bazı günlerinde gövdesinden akan kırmızıya yakın sıvı, ağacın “Ağlayan Çınar” adını almasının nedenini de açıklıyor.

Gölyazı’nın sıcakkanlı balıkçılarıyla sohbet etmek, onları, eşleriyle birlikte balığa çıkarlarken kıyıdan uğurlamak için yarımada çevresinde kısa bir gezinti yapıyorum. 1 saatten daha az sürüyor bu yürüyüş. Üstelik bu gezinti boyunca Gölyazı'nın (Apolyont) tarihi dokusunu ve kalıntılarını da görme imkanı buluyorum.

APOLYONT KALINTILARI​

M.Ö 5. yüzyıla kadar uzanıyor Gölyazı'nın tarihi. Uzun bir süre Bergama Krallığı hakimiyetinde kalan antik kent Apolyont, Roma devrinde Edremit'e (Adramytterion) bağlanmış. M.S. 3. yüzyıldaki savaşlarla tahrip olan antik kent, Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte yeniden bölgesel bir önem kazanmış. 14. yüzyılda Osmanlı egemenliğine katılan Gölyazı (Apolyont), bugünkü sınırları olan yarımada üzerinde yerleşmiştir.

Antik kentin bazı kalıntıları yüzeyde görülmekle birlikte buluntuların önemli bir kısmı Bursa Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor. Ulubat Gölü'ndeki adalardan biri olan Kız Adası'nda duvar kalıntıları görülebilen Apollon Tapınağı bulunuyor. Gölyazı'nın girişinde yer alan bir başka tarihi eser olan ve 19. yy'da inşaa edilen Hagios Georgios Rum Kilisesi ise üzerine düşen bir yıldırım sonucunda bir harabeye dönmüş olarak duruyor.

Gölyazı'yı gezmek, buradaki güzel insanlarla sohbet etmek için 6 saat ayırmak yetiyor ama Ulubat Gölü üzerinde gün doğumunu ve balıkçıların sabahın erken satlerinde başlayan av serüvenini izlemek için bu süreyi biraz daha uzatmak gerekiyor. Bir de kasabanın sakinlerinden kiralanan sandalla gezip günbatımını seyre dalarsa insan, işte o zaman Gölyazı'nın ruhuyla tanışıyor. Öyle ki, göldeki balıkları bile kıskanıyor insan…
 
Bursa Botanik Parkını gezmeye ne dersiniz?

Bu park bildiginiz parklardan degil!


Bursa

BOTANIK PARKI

Oksijeni tüple mi istersiniz yoksa hemen Bursa’ya bir ziyaret mi?… Bu soru size çok komik gelmis olabilir. Ancak Bursa Botanik Parki, kent yasami içinde dogaya dokunmak için ideal bir yer...

Varligini dogaya karsi degil, dogayla içiçe olmaya borçlu olan bizler, kent yasaminin betonlasmis dar mekanlarina sikisarak günlerimizi ve ömrümüzü tüketiyoruz. Buna karsi alternatif çözümler de yok degil. Iste onlardan biri Bursa-Soganli Botanik Parki. Açikhava laboratuvari niteligindeki park, barindirdigi bitki türleri ile bizleri kita kita, ülke ülke gezmekten kurtariyor. Japon kirazinin yaninda Orta Avrupa göknari, Himalaya sediri yaninda akçaagaç görebilirsiniz. Kirmizi Amerikan Mesesi’nin altinda serinleyip, Çin Su Ladini’nin altina uzanabilirsiniz. Ya da Anadolu Kestanesi’nin tohumlarini yerlerde toplayabilir, veya Uludag göknarini önünüze alarak Uludag manzarasiyla kadrajlayabilirsiniz.

Çevre düzenlemesi ile burasi kesinlikle bir mesire yeri degil, dogayla içiçe olma, bir nevi insanin kendi özüne dönme kapisi…

1998 yilinda açilan ve ayni yil 1. derece dogal sit alani ilan edilen Soganli Botanik Parki toplam 400 bin metrekarelik bir alani kapsiyor. Parka 150 türde 8 bin agaç, 76 türde 100 bin çali, 20 türde, 50 bin yerörtücü (çim, çiçek, çali vs..) 27 türde 6 bin gül bulunuyor. Parkta, Japon, Fransiz ve Ingiliz bahçesi bölümlerinde ise bu ülke bahçe düzenlemelerinin tipik özelliklerini görebiliyorsunuz. Park sadece bitki zenginligi ile degil sosyal-kültürel ve sportif alanlarinin çoklugu ile de dikkati çekiyor. Botanik Parkin 12 bin metre dogal zeminli –yani düzenlenmis toprak- yürüyüs yolu, 2 bin 500 metre uzunlugunda kültür-fizik aletleriyle zenginlestirilmis dogal zeminli kosu yolu, bin 800 metre soguk asfalt kaplamali bisiklet yolu, 9 adet sabit masa tenisi alani ve bir adet model otomobil pisti bulunuyor. Isteyen bisikletiyle tur atabiliyor, isteyen model otomobil yarislarinin keyfini sürüyor.

Tarihi Bursa Evleri’nde Ziyafet…

Uludag’in görkemli yüzüne karsi ovada kurulu olan Soganli Botanik Parki’nin hemen yanindan Nilüfer Çayi akiyor. Parkin 3 ayri noktada bulunan girislerinin hemen yanlarinda otoparklar bulunuyor. Nilüfer Çayi yönündeki giriste, otoparkin hemen yaninda tarihi Bursa evlerinin yeniden yapilmis örneklerini görebilirsiniz.

17. yy. Halici Izzet Evi, 19. yy. Kayhan Çarsisi Kebapçi Iskender Konagi, 18. yy. Azapbey Camii yanindaki Ev, 18. yy. Havuzlu Konak gibi toplam 9 ev bugün restaurant ve Otel olarak hizmet veriyor.

Çinar ve Ihlamur akslarinda Botanik Dünya

Botanik park esasinda Dogu-Bati aksinda çinar türleriyle, Güney-Kuzey aksinda ihlamur agaçlariyla donatilmis durumda. Park içinde yürüyüs alanlarinda kendisini gösteren bu düzenleme sizi renkli ve sekilli agaçlarin oldugu bölgelere dogru sürükler. Parkin tam merkezinde Büyük Gölet bulunuyor. 3 metre derinligindeki yapay göletin yaninda 3 küçük gölet daha bulunuyor. Tümü yapay olan ve 13 bin 850 metrekarelik alani kaplayan göletlerin zemini, park yaninda akan Nilüfer Çayi nedeniyle su tutmadigi için özel bir ‘naylon’ ile kaplanmis ve böylece suyun tutulmasi saglanmis. Gölete park yetkilileri Japon baligi birakmislar, Bursalilar da evlerinden getirdikleri farkli türden baliklari ‘gizlice’ saldiklari için bugün birkaç türde balik cinsi bulunuyor. Bunlara ilave olarak gölete atacaginiz ekmekleri bekleyen ördekler ve kazlar unutulmamali. Botanik Park göçmen kuslara, göç yollarinda yeni bir dinlenme alani yaratmis.

150 türde 8 bin Agaç Birarada!

Bursa-Soganli Botanik Parki 150 türde 8 bin agacin yeraldigi bir alan. Burada 6 kitadan gelmis çesitli türlerin biraradaligina sahit oluyorsunuz. Amerikan mesesi, akçaagaç, Atlas Sediri, salkim sögüt, Himalaya sediri, simsir, Londra Çinari, adi servi, göknar, kurtbagri, bulut agaci, ak kavak, çoban püskülü ve daha yüzlercesi size farkli iklim ve cografyalarin rüzgarini getiriyor.

Park ilk Açildigi zaman her agacin altina Latince ve Türkçe ismini gösteren levhalar konulmus. Ancak kisa zamanda bunlar ‘yok’ edildigi için, bugün nadiren birkaç agacin altina bu levhalardan görebiliyoruz. Agaçlari tehdit eden diger bir unsur da Bursa’nin siddetli lodosu. Evlerin çatilarini uçuran lodos, ne yazik ki bazi agaçlarin köklerine yakin yerlerden kirilmalarina neden olmus. Bu nedenle kimi yerlerde agaçlar kesilmek zorunda kalinmis, kimi yerlerde de agaçlara destekleyici parçalar takilmis.

30-40 metre uzayabilen ve küçük kozalakli olan Atlas sedirlerinin yanisira koyu yesil yaprakli Himalaya sedirlerinin büyük kozalaklarini isterseniz toplayabilirsiniz. Sik dalli bir çali olan adi simsir, servi ve çam türleri gibi her mevsim yesil bir görünüme sahip.Renkli ve farkli kita agaçlarinin yani sira parkta birçok meyve agaci da bulunuyor. Bahar ile birlikte birçok meyve agaci çiçek açmis durumda. Erik agaçlarinin beyaz çiçekleri botanik parkta görülmeye deger bir görüntü yaratiyor. Gelin basi gibi beyaz duran çiçekler, diger agaçlarin pembe, kirmizi çiçekleriyle karisiyor. Dört mevsim farkli meyvelerin bulundugu parkta su agaçlar bulunuyor: Semsiye dut, kara dut, akdut, yaprak dutu, hinnap, Trabzon hurmasi, seftali, kiraz, visne, ayva, musmula, nar, kizilcik, bodur asma, kivi, incir, ahududu, bögürtlen, kestane, findik, zeytin, bodur elma ve ceviz.

Bitki zenginligi ulu agaçlar ve meyve agaçlariyla sinirli degil. Bir de yerörtücü ve çok yillik çiçekler var. Hemen elinizin altinda dokunabileceginiz bu tür içinde, krizantem, koyun gözü, buz çiçegi, yüksük out, funda, Çin tafrani, Kanarya out, Cezayir meneksesi, civan perçemleri, süsenler, kekik, nilüfer, mavi çim ve sakayik gibi bir çok bitki görülebilir.

Huzur arayan
Japon Bahçesini,
Gösteris için
Fransiz bahçesini,
Üstünlük duygusu için
Ingiliz Bahçesini görmeli…
Ülke ve kültürlerin doga yoluyla tanitimi yeni bir turizm alani olarak yayginlasiyor. Doga turizminde, farkli iklim ve cografyadan bitki türlerini, ait olduklari kosullari tekrar olusturarak sergileme ise daha çok önem kazaniyor. Bursa Botanik Parki bu amaçla belli agaç türlerini ait olduklari cografya ve kültürler bazinda düzenlemis. Örnegin Fransiz Bahçesine gittiginizde sizi, Fransiz saraylarindaki gibi çali duvarlar karsiliyor. Fransiz bahçesine girdiginizde sizi çesitli sekiller verilmis kisa-bodur

agaçlarin yarattigi düzenlilik karsilar. Kimisi üçgen, kimisi yuvarlak, kimisi kat kat budanmis agaçlar klasik Fransiz aristokrat abartisini sergiliyor. Fransiz bahçesinde sekillerin zenginligi ile bir begeni kazanma dürtüsü egemen görünüyor. Birkaç adim ötede ise Japon Bahçesi duruyor. Yapay bir tepenin üstünde bir Japon evi, önündeki tüm alani görebiliyor. Hemen önüne yapilmis gölün üzerinde nilüferler. Çevresinde mabed agaçlari, Japon kirazlari… Abartidan uzak, huzur arar bir duyguya kapiliyorsunuz. Japon bahçesinin göl üzerine kurulmus köprüsünden geçerek Ingiliz Bahçesi’ne gidiyoruz. Burada Londra çinarlari, selviler ve daha birçok yüksek agaç görürsünüz. Agaçlarin aralarindaki uzak mesafe Ingiliz kültürünün bir yansimasi gibi adeta.

Parkta sadece bitki bahçeleri bulunmuyor, kayalardan olusan bir bahçede görebilirsiniz. Ziyaretçilerin üzerine oturabilecegi ve çesitli sekillerde düzenlenmis olan Kaya Bahçesi, tüm botanik parka hakim güzel bir seyirlik sunuyor.

Parkta Top, Tüp ve Mangal Yasak!

Dogal bitki örtüsü, sosyal-kültürel ve sportif yapilariyla bir bütün olusturan Bursa Soganli Botanik Parki Sorumlu Müdürü Süleyman Dede, botanik parkin açikhava laboratuvari görevi gördügünü söylüyor.

Dede, parkin korunmasi için çesitli önlemler aldiklarini söyleyerek; “Örnegin parkimizda top, tüp ve mangal yasaktir. Piknik yapmaya gelenler tüpleriyle gelmesinler, burasi bir mesire yeri degil, dogayla kaynasma yeri” diyor. Parkin dogal zenginligi yani sira sosyal olanaklarinin da zengin oldugunu ifade eden Dede, “2 bin 500 metre yürüyüs parkuru, bin 800 metre bisiklet yolu bulunuyor. Ayrica masa tenisi alani ve model otomobil pisti var. Spor yapanlarin daha sonra dinlenmesi için banyo alanlari olusturuyoruz.” seklinde konusuyor. Hatirlatmakta yarar var, Türkiye’de bu çapta bir benzeri daha olmayan Bursa-Soganli Botanik Parki’na giris ücretsiz.
 
Bursanın Tarihi ve Turistik Yerleri

CAMİLER

Bursa ili baştan başa bir târih hazînesidir. Ülkemizin İstanbul’dan sonra târihî eser bakımından en zengin ilidir. Osmanlılar Selçuk sanat ve mîmârîsine kendi görüş ve mahâretlerini katarak Bursa tipi mîmârî meydana getirmişlerdir. Buna Bursa Mektebi denir. Çinicilik ağaç oymacılık ve duvarlardaki nakışcılıkta çok ileri bir sanat zirvesine çıkmışlardır.

Orhan Gâzi zamânında yapılan câmi ve mescitler

Orhan Câmii:
Ters (T) biçiminin ilk modelidir. Çift kubbeli iki yan eyvanlı dışta iki oda ve bir revaklıdır. Kitâbesi Çelebi Mehmed zamânında Bâyezîd Paşa tarafından tâmir edilmiştir.

Alâeddîn Câmii: Orhan Gâzinin kardeşi Alâeddîn Bey yaptırmıştır. Tek kubbeli tonozlu bir revakı ve önünde klasik çeşmesi bulunan bir câmidir.

Ahi Hasan Mescidi: Hisar-Ortapazar semtindedir. Maalesef bugün ev olarak kullanılmaktadır. Ahî Hasan Edebâli’nin kardeşinin oğludur. Bursa’nın fethinde kale burcuna bayrağı ilk diken ve Bursa’ya ilk giren bu akıncıdır. Çobanbey Gâzi Aktimur Lala Şâhin ve Nilüfer Hâtun Mescidleri bugün yoktur.

Murâd Hüdâvendigâr Devri Câmileri

Hüdâvendigâr Câmii: Çekirge’dedir. Alt katı câmi ve üst katı medresedir. Medresede 12 oda vardır.

Şehâdet Câmii: Hisar içinde büyük bir câmidir. 1854 zelzelesi ile zarar gören câmiyi Vâli Mahmûd CelâleddînPaşa tâmir ettirmiştir.

Kavaklı Mahallesindeki câmi ile Murâdiye’de Koca Nâib Câmiini Kâdızâde-i Rûmî yaptırmıştır. Bu zât Bursa’da 40 sene kâdılıkta bulunmuştur. Molla Fenârî hazretlerinden ders almıştır. İran’a gitmiş ve İranlılar "Molla Zâde-i Ekber"derler. Uluğ Beye muallimlik yapmıştır. Uluğ Beyin kurduğu rasathânede emeği vardır. Yıldırım Bâyezîd’in düğününde kâfile başkanıydı. Her iki câmi tek kubbelidir.

Kavaklı Mahallesindeki câminin önündeki yaşlı çınarı Orhan Gâzi devri erenlerinden "Baba Sultan" dikmiştir.

Hayreddîn Paşa Câmii: Çancılar’da olup sâdece minâresi kalmıştır. İzzeddîn Câmii: Pınarbaşı’ndadır. Emin İzzeddîn tarafından yaptırılmıştır. Minâresi yenidir. Eski karakteri kaybolmuştur. Kara Ali Câmii: Yerkapı’dadır. İznik fethinin kahramanı Kara Timurtaş Paşanın babası yaptırmıştır. Moloz taştan yapılmıştır. Kubbesi çökmüştür.

Yıldırım Devri Câmileri

Yıldırım Câmii:
Yıldırım semtinde büyük bir câmidir. Orhan Gâzi devrinde başlayan kanatlı câmi tipindedir. Sanat değeri çok yüksektir.

Ali Paşa Câmii: Ali Paşa semtindedir. Çandarlı Kara Halil’in oğlu Yıldırım Bâyezîd’in vezîri Ali Paşa yaptırmıştır. 1854 depreminde zarar görmüştür. Çandarlı Kara Halil Bursa’nın ilk kâdısı ilk kazasker ve ilk Osmanlı vezîridir.

Demirtaş Câmii: Demirtaş semtindedir. Minâresi câmiden ayrıdır. Altı şadırvan üstü minâre olarak şöhretli bir eserdir. Kara Timurtaş Paşanın oğulları yaptırmıştır.

Ertuğrul Câmii: Üstü çatı ve kiremit tek kubbe esâsına göre yapılmış bir eserdir. Yıldırım Bâyezîd’in oğlu Ertuğrul adına yapılmış olup kabri yanındadır.

Gâzi Timurtaş Mescidi: Çakırhamam karşısındaydı. Bugün yoktur. Molla Fenârî Câmii:Çok ziyâret edilen Molla Fenârî (1331-1429) Osmanlı Devletinin ilk şeyhülislâmıdır. 100’den fazla eseri vardır. Hüdâvendigâr ve Yıldırım Bâyezîd devrinde yaşamıştır. Emir Sultan hazretleri ile yakın dostluğu vardı. Mübârek kabirleri câminin avlusundadır. Câmi Aydede semtindedir. Mehmed Şah Fenârî Molla Fenârî hazretlerinin oğludur. 18 yaşında Edirne’de müderrislik yaptı. 1429’da vefât etti. Kabri babasının yanındadır.

Somuncubaba Câmii ve Fırını: Molla Fenârî’nin alt kısmında tek kubbeli klasik bir mescittir. Bir çift fırını ve çilehânesi yanındadır. Somuncubaba Ulu Câminin açılışında ilk namazı kıldıran ve ilk hutbeyi okuyan zâttır. Kerâmetinin anlaşılması üzerine Bursa’dan Aksaray’a gitmiştir.

Ulucâmi: Bursa’nın her tarafından görülen büyük bir câmidir. Yıldırım Bâyezîd yaptırmıştır. İki minâreli 20 kubbeli ortasında büyük bir şadırvan bulunur. Minberi ceviz ağacından oyma ve geçmeli şaheser bir yapıdır. Duvarları İslâm harflerinin en güzel örnekleri ile baştan başa yazılıdır. Duvarlarında 87’si sâbit ve 105’i levha olarak 192 yazı vardır. Kıymetli levhalarla süslüdür. Her gün birçok yerli ve yabancı turist ziyâret etmektedir. Yeşil Bursa’nın zümrüt göğsünü bir elmas gibi süslemektedir. 1396 Niğbolu Savaşını kazanan Yıldırım Bâyezîd ganîmetlerle 20 câmi yapacağını vâd eder. Emir Sultan hazretleri 20 câmi yerine 20 kubbeli bir câmi yapmasını söyler. Sınırlarını rüyâ âleminde Emir Sultan hazretleri tesbit eder.

Moğol Karaman istilâları zelzele şiddetli lodos ve yangınlarla zararlar görmüşse de tâmir edilmiştir.

Çelebi Sultan Mehmed Devri Câmileri

Yeşil Câmi:
Şâheser Câmi ismiyle de anılır. Plânını çinilerini nakışları ve sanat değerini târif ve tasvir etmek çok zordur. Osmanlı Devletinin ikinci kurucusu Çelebi Mehmed Sultan 1421’de yaptırdı. Nefis İznik çinileriyle süslüdür. Çinilerde hâkim renk yeşildir. Mîmârı Hacı İvaz Ağadır. Selçuk Hâtun Câmii: Çelebi Sultan Mehmed’in kızları Selçuk Hâtun ve Hafsa Hâtun tarafından yaptırılmıştır. Bedreddîn Câmii: Dış kapı üzerinde kalan duvarındaki tuğlalarla yapılmış motiflerin benzeri yoktur. Sanat değeri çok yüksektir.

İkinci Murad Devri Câmileri

Murâdiye Câmii: Murâdiye semtinin büyük câmisidir. Beş tâne küçük revak kubbeli iki büyük yanlarında birer tâne de küçük kubbeli kanatlı câmi tiplerindendir. Dıştaki cephe duvarı tuğla ve çini ile süslü içi kısmen çini ile kaplı sâde bir câmidir.

Abdal Câmii: Mutasavvıf Abdal Mehmed adına Başçı Hacı İbrâhim yaptırmıştır. Câmi karşısındaki türbesini Sultan Murad yaptırmıştı. Hayâtı menkıbeleşmiş bir akıncıdır.

Zeyniler Câmii: Tek kubbeli son cemâat revakı bulunan bir câmidir. Bu câmi etrâfında büyük zâtların kabirleri vardır. Abdüllatîf-i Kudsî Hızır BeyMolla Hüsrev ve Molla Hayâlî’nin kabirleri buradadır. Abdüllatîf-i Kudsî (İbn-i Gânim el-Makdisî ) Horasan’dan gelmiştir. Yedi eseri vardır. 1452’de vefât etmiştir. Molla Hayâlî (Mevlânâ Şemseddîn Ahmed) Hızır Beyden ders almıştır. Filibe İznik müderrisliği yapmıştır. Kelâm mantık ve fıkıh âlimidir. 33 yaşında 1480’de vefât etmiştir. Molla Hüsrev Fâtih’in kazaskerliğini ve İstanbul’un ilk kâdılığını yapmıştır. Âlim ve büyük bir velîdir. Çok sayıda eseri vardır. "Dürer ve Gurer Mir’ât- ül-usûl" İslâm Hukûku (fıkıh) için kaynak eserlerdir. Kabri Zeynîler Câmii yanında kendi medresesinin avlusundadır. 1481’de vefât etmiştir.

Fâtih Sultan Mehmed Han Devri Câmileri

Fatih devrinde büyük câmi yapılmamıştır. Yıldırım Bâyezîd’in yaptırdığı Ebû İshak Câmii yenilenmiştir. Zeynîler Câmii civârındaki mübârek zâtların kabirlerine hürmeten çeşme yaptırıp su getirmiştir. Fâtih devrinde Tuzpazarı (1479) Akbıyık Veli Şemseddîn Nalbantoğlu Karaşeyh Namazgâh Omurbey (Umurbey) Şible Yiğit Köhne Kiremitçi Koca Taşkır Mahsem Hacılar Hacı Seyfeddin Hoca Tayyib Arap Mehmed Kamberler (1456) Ahmed Dâî (1471) ve Acem Reis câmileri yapılmıştır. Akbıyık’ın İstanbul fethinde büyük hizmeti olmuştur. İstanbul Sultanahmed yakınındaki Akbıyık Mahallesi bu zâta hürmeten verilmiştir. Ulucâmi yakınında kendi ismini taşıyan mahallede evinin bahçesindeki türbesi ahşaptır. Umur Bey büyük bir kumandan olup 1460’ta vefât etti. Açık türbesi Umur Bey Câmii avlusundadır.



İkinci Bâyezîd Devri Câmileri

Molla Arab Koca Hanı Mescidi:
Molla Arab (Vaiz Muhammed bin Ömer bin Hamzâ bin İvaz) aslen Türktür. Molla Arab ismi Mısır’da hadis âlimi Süyûtî’den ve Şa’bî’den ders aldığı içindir. Nihâye isimli fıkıh eseri meşhurdur. Ehl-i sünnet âlimidir. Yavuz Sultan Selim ile Çaldıran Savaşına katılmış askere vâz ederek cesâret vermişdir. Çok sayıda eseri vardır. Üsküp ve Bursa’da câmi yaptırmıştır. Pir Emir Buhara’dan gelmiştir. 1532’de vefât etmiştir. Adına yapılan câmi yanındaki türbede yatmaktadır. Menkıbeleri çoktur.

Emir Sultan Câmii: İstanbul’daki Fâtih Câmiinin küçük bir benzeridir. Câmi ve türbeyi ilk yaptıran Emir Sultan hazretlerinin eşi ve Yıldırım Bâyezîd’in kızı Hundî Hâtundur. Aynı türbede Hundî Hâtun ile oğul ve kızlarının da kabirleri vardır. Üçüncü Selim 1804’te câmiyi restore ettirmiştir. Câmi ile türbe arasında şadırvanlı geniş bir avlu vardır. Câmide ahşap kısımlar hâkimdir. Yüksek tek kubbe ile üç kat pencerelidir.

Emir Sultan (Şemseddîn Mehmed Ali el-Hüseyin el-Buhârî)Buhâra’da doğmuş olup Evlâd-ı Resûl (seyyid)dür. Peygamber efendimizin mânevî emirleri ile Bursa’ya gelmiştir. Yıldırım Bâyezîd’in kızı Hundî Hâtun ile evlenmiş büyük hizmetler görmüştür. 1430’da vefât etmişdir. Câmi ve türbesi Bursa’da en çok ziyâret edilen yerdir.

Üftâde Câmii: 1581’de Üftâde Mehmed Muhyiddin yaptırmış ve depremden yıkılınca torunu İbrâhim yenilemiştir. 1869’da Rızâ Paşa ahşap kısımları tâmir etmiştir. Yanındaki türbede 9 kabir vardır. Kabirlerde Üftâde hazretleri oğul ve torunları Mustafa Mehmed ve Hayreddîn vardır. İsmâil Hakkı Tekkesi:1722’de yapılmış sonra câmi hâline gelmiştir.

Diğer câmiler: Şükrâniye Vefikiyye Paşa Sâdi Fakih Selimzâde Kara Çelebi Konevî Mantıcı Enbiye Mes’ûd Makramavî Mecidiye Güngörmez Hayriye Hüsâmeddîn Çırpan Rusçuk Ahmed Paşa ve Fenârî câmileridir. Cumhuriyet Devrinde çoğu yeni yerleşim merkezlerinde olmak üzere birçok câmi yapılmıştır.
 

Türbeler

Yeşil Bursa’nın diğer bir önemli husûsiyeti de türbelerinin çok oluşu ve bu türbeler içinde çok kıymetli zâtların bulunuşudur. Her köşesi buram buram târih kokan Bursa aynı zamanda bir türbeler şehridir. Bursa ve civârındaki mezarlıkların büyük kısmı yok olmuşsa da Bursa halkının millî ve mânevî değerlerinin yüksek oluşu sebebiyle türbelerin önemli kısmı zamânımıza ulaşabilmiştir. Bu türbeler ve diğer târihî eserler câmiler mâzi ile bugün arasında mânevî bir köprü vazîfesini îfâ etmişlerdir. Bütün bu târihî eserler güzel vatanımızın en geçerli târihî tapusudur.

Pâdişâh türbeleri: Osmanlı Devletinin ilk altı pâdişâhı ve yakınlarının kabirleri Bursa’da bulunur.

Osman Gâzi Türbesi: Hisar içinde Tophâne denilen yerdedir. Osman Gâzi Bursa’nın fethinden önce Molla Arap’taki gözetleme kulesinden Bursa’yı gözetlerken Tophâne’de bulunan Sent EliManastırının çatısına vuran güneş ışınları ile parlayan yeri göstererek "Beni şu gümüşlü kümbete gömün" vasiyetini yapmıştır. Vefât edince ilk önce Söğüt’te sonra da vasiyet ettiği yere gömüldü. Türbe yangın ve zelzele ile yıkılınca 1868’de Sultan Abdülazîz Han tarafından bugünkü türbe yaptırılmıştır. Bu türbede 17 kabir vardır. Oğlu Alâeddîn Bey (1331) Sultan Murad’ın oğlu Savcı Bey (1385) Savcı Beyin kardeşi İbrâhim ile Orhan Gâzinin zevcesi buradadır.

Türbe yanında 9 mermer kabir ile İstiklâl Savaşı şehitleri olan 14 kişinin kabirleri bulunmaktadır.Türbe yanında İstiklâl Savaşı Anıtı bulunmaktadır.

Orhan Gâzi Türbesi: Orhan Gâzi Türbesinde 21 kabir bulunmaktadır. Orhan Gâzinin ahşap muhteşem kabri ortadadır. Yanında Cem Sultanın oğlu Abdullah (1481) İkinci Bâyezîd’in oğlu Korkut (1513) Orhan Gâzinin zevcesi Nilüfer Hâtun oğlu Kasım Çelebi Yıldırım Hanın oğlu Mûsâ Çelebi ve kızı Fatma’nın kabirleri buradadır.

Murâd Hüdâvendigâr Türbesi: Yıldırım Bâyezîd’in isteği üzerine bu türbeyi Molla Fenârî hazretleri yaptırmıştır. Türbede 8 kabir vardır. Birinci Kosova Savaşında şehit düşen Sultan Murad (Hüdâvendigâr)ın kabri ahşap sanduka ve pirinç parmakla çevrili ve üstü yeşil örtülüdür. Kosova Savaşında şehit olan Şehzâde Yâkup Yıldırım’ın oğlu Emir Süleymân (1410) Süleymân oğlu Mehmed (Kefe vâlisi iken vefât etmiştir) buradadır.

Yıldırım Türbesi: Yıldırım semtindedir. 1402’de Akşehir’de vefât eden ve Şeyh Hayrânî Türbesine gömülen Yıldırım Bâyezîd bilâhare buraya nakledilmiştir.Karamanoğulları türbeyi yakıp yıkmış sonradan Çelebi Mehmed türbeyi yeniden inşâ etmiştir. Ahşap sanduka üzerinde sırma işlemeli kadife örtülüdür. Pirinç parmaklarla çevrilidir.Türbede 5 kabir vardır. Yıldırım’ın oğlu Kasım Çelebi ve Îsâ Çelebi’nin kabirleri buradadır.

Yeşil Türbe (Çelebi Sultan Mehmed Türbesi): Bu türbe Bursa’nın en muhteşem şâheseridir. Bursa’nın bir nevi sembolüdür. Dış görünüşü ile sekiz yüzlü olup her yüzü çini kaplıdır. Her yüzünde mermer pencere ve panoludur. Bunların üstünde sivriye yakın bir kubbesi vardır. Dıştan tek katlı gibi görünürse de iki katlıdır. Kitâbede "Osmanoğlu Orhanoğlu Muradoğlu Bâyezîdoğlu Sultan Mehmed türbesi" yazılıdır (1421). Ceviz ağacından oyulmuş geometrik parçalarla takılmış ahşap kapı üzerinde târihî ve dînî yazılar vardır. İçerisi çinilerle süslüdür. Kapıdan içeri girilince iki basamakla çıkılan türbenin zemini ortasında alçak bir kademe yüksekliğinde düz türkuvaz renginde çinilerden 8 köşeli bir set vardır. Bunun ortasında kabartma ve renkli çinilerle donatılmış çiniden bir tahta üzerinde Çelebi Mehmed’in altın yaldızlarla yazılmış kitâbeli çini sandukası üstün bir sanat şâheseridir. Yeşil türbe Osmanlı Selçuk ve Orta Asya mîmârîsi karışımıdır. Osmanlı tekniğiyle zevki hâkimdir. Mîmârı Hacı İvaz Paşa Oymacı Tebrizli Ahmed oğlu Hacı Ali Nakkaş İlyas Oğlu Nakkaş Ali Çinici Mehmed Mecnun’dur.1682 1769 1864 1907 ve 1945’te tâmir görmüştür. Türbe içinde kızı Selçuk Hâtun (1485) kardeşi Hafsa Hâtun (Bedreddîn Câmiini yaptırmıştır) kardeşi Ayşe Hatun kardeşi Sitti Hâtun kardeşi Mahmud (1429) kardeşi Yûsuf (1429) kardeşi Mustafa (1422) ebesi Daya Hâtun (Taya Kadın Câmiini yaptırmıştır); türbe dışında selvi altında Tacüttevârih sâhibi Hoca Sa’deddîn’in babası Hasan Can ile Aziz Ahmed Paşa kabirleri vardır.

Sultan Murad (İkinci)Türbesi: Murâdiye Câmii yanındadır. Kesme kefekî ve tuğla ile işlenmiş güzel bir eserdir.Kapı üstündeki nakışlı yaldızlı ahşap tavan o devrin en güzel eseridir.Kubbenin tepesi yağmur tanelerinin düşmesi için açık bırakılmıştır. Türbe 4 sütun üzerinde küçük bir kubbeden ibârettir. Sanduka mermerden yapılmış olup ortası topraktır.

Süleymân Çelebi Türbesi: Dağınık Selviler mevkıindedir. Mevlid-i şerîfi yazan Süleymân Çelebi Bursalıdır. Vezir Ahmed Paşanın oğludur. Annesinin babası Şeyh Mahmud’un Osmanlı Devletinin kuruluşunda çok büyük hizmeti geçmiştir. Yıldırım Bâyezîd’in divan imamlığını Ulucâmi imamlığı yapmıştır. Emir Sultan hazretlerinin öğrencisi sonra da medresesinde müderrislik yapmıştır. 1409’da Mevlid-i şerîfi yazmıştır. Osmanlı Devletinin sonuna kadar Mevlid Kandilinde vakıf parasıyla Ulucâmi’de Mevlid-i şerîf okunması Bursa’nın örf ve âdeti olmuştur.

Hadice Sultan Türbesi: İkinci Bâyezîd’in kızı Hamza Bey oğlu Mehmed Bey oğlu Kara Mustafa Paşanın zevcesidir. Türbeyi oğlu Bursa Subaşısı Mehmed Bey yaptırmıştır.

Hamzabey Türbesi: İstanbul’un fethinde donanmayı Haliç’e indiren deniz kuvvetleri komutanıdır. Türbe içinde 12 kabir vardır. Hamzabey’de câmi bitişiğindeki türbeler Hamzabey’in zevce ve kızlarına âittir. Kara Mustafa Türbesi: Fâtih’in veziri Bâyezîd’in dâmâdıdır. Veliyüddîn Oğlu Ahmed Paşa Türbesi: Murâdiye’de medrese avlusunda gömülüdür. Fâtih’in veziri ve divan edebiyatının kurucusu olan şâir bir kişidir.

Murâdiye Türbesi: Alâeddîn Türbesi Sultan Murad Türbesine bitişiktir. İçinde Murad’ın Amasya mutasarrıfıyken ölen oğlu Ahmed Orhan diğer oğlu Amasya vâlisiyken ölen Alâeddîn (1442) küçük Ahmed Şehzâde Hâtun yatar. Mustafayı Atik Türbesi: Sultan Câmi ile Murâd Türbesi arasındadır. İkinci Murâd kardeşi Ahmed (1429) Çelebi Mehmed’in oğlu Ahmed İkinci Bâyezîd’in oğlu Abdullah (1483) Saruhan vâlisiyken ölen oğlu Alemşah (1512) bunun kızı Hundî Hâtun olmak üzere 6 kabirdir.

Mustafa Cedid Türbesi: İkinci Murâd türbesinin başında Kânûnî Sultan Süleymân’ın oğlu Mustafa adınadır. İçindeki duvarları kaplıyan çiniler lâle sümbül çiçekli ve çiniciliğin en gelişmiş devrinin çinileri ile kaplı pek zarif bir eserdir. Kânûnî’nin oğlu Ahmed (1513) Mustafa’nın annesi Mahı Devran diğer oğlu Orhan(1562) kabirleri vardır.

Gülşah Hâtun Türbesi: Fâtih’in zevcesi ve Mustafa’nın annesi ile bir Şehzâdenin kabri vardır. Mükrime Hâtun Türbesi: Şahinşah oğlu Mehmed ve annesi Mükrime Hâtun kabirleri vardır. 1517’de yapılmıştır.

Sultan Mahmud Türbesi: İkinci Bâyezîd’in Manisa’da ölen oğlu Mahmud (1306) diğer oğlu Orhan Emir Mûsâ ve Mahmud’un annesi Bülbül Hâtun kabirleri vardır. Ebe Hâtun Türbesi: Fâtih’in ebesine âittir. Etrafı açıktır.

Gülruh Hâtun Türbesi: İkinci Bâyezîd’in zevcesi ve Alemşah’ın annesine âittir. Gülruh kızı Kamer (1520) Alemşah kızı Fatma (1522) ve oğlu Osman’ın (1512) kabirleri bulunur. Şirin Hâtun Türbesi: Bâyezîd’in zevcesi ve Abdullah’ın annesine âittir. Abdullah kızı Ayşah ve zevcesi Ferahşah’ın kabirleri vardır.

Hâtuniye Türbesi: İkinci Murad annesi için yaptırmıştır. Bu türbenin yanındaki etrâfı açık iki türbe de sultanlara mahsustur.

Azab Bey Türbesi: İkinci Murad’ın komutanlarından Azab Bey’e âittir.

Karşıduran Süleyman Türbesi: İstanbul’un fethinden sonra İstanbul’a tâyin edilen ilk subaşıdır. İstanbul’un iskân ve asayişinde mühim vazîfeleri olmuştur.

Cem Sultan Türbesi: 1479’da Fâtih Sultan Mehmed büyük oğlu Mustafa için yaptırmıştır. Sultan Cem’in nâşı 1499’da buraya getirilerek ağabeyi Mustafa’nın yanına gömüldü. Bu türbelerin en sanatkarâne yapılmış olanıdır. Zarif oymalı geometrik geçmeli ahşap kapısı altın kakmalı renkli çinilerle süslüdür.

Gülçiçek Hâtun Türbesi: Gece Mahallesinde olupBirinci Sultan Murad’ın zevcesi ve Yıldırım Bâyezîd’in annesi Gülçiçek Hâtun’a âittir. Bu türbenin karşısında fakat bir ev içinde kalan yer altındaHorasan Kubbeli türbe Gülçiçek Hâtun oğlu Yahşi Beyin kabridir.

Üftâde Türbesi: Üftâde Câmii yanındadır. Yeşil Türbe: Pınarbaşı kapıda olup ahşap bir binâdır.

Mevlevihâne Türbesi: Kârgir bir türbedir. Sanat değeri çok yüksektir

Seyyid Ali Türbesi: Şekerhoca Câmii yanındadır. Âlim bir zâttır (1493).

Pars Bey Türbesi: "Pak Sultan"ın ismi ile anılır. Abdullah oğlu Bedreddîn Beydir. Şehre Küstü Câmii yanında kârgir duvarlı ahşap bir türbedir.

Gâzi Timurtaş Paşa Türbesi: Çakır Hamam karşısındadır. Kara Timurtaş Paşa ve Çakırhan Osmanlı Devletine çok büyük hizmetler yapmıştır. Yol genişletilirken kabir etrâfında kazma vuran işçiler bayılmışlar greyderler çalışmamıştır. Yolun ortasında olan bu kabir 1949’da yapılmıştır.

Abdal Mehmed Türbesi: Bu isimle anılan câminin karşısındadır. Hüsâmeddin Türbesi: Cumhuriyet Köşkü yanındaki tekkede ahşap bir türbedir. Çok sayıda eserleri bulunan bir âlimdir. 1625’te vefât etmiştir.

Çoban Bey Türbesi: Molla Arap Câmi altında harap fakat kubbesi sağlam duran bir türbedir. Osman Gâzinin oğlu Çoban Beye âittir.

Abdürrezzak Türbesi: Karamazak Mahallesindedir. Ahşap bir türbedir. Ayrıca Yunûs Emre’nin makam kabri vardır.

Abdüllâtif Kudsi Türbesi: Zeyniler Câmii yakınındadır. Çok zarif Fâtih devrinin tuğla kefekî işçiliğinin en güzel ve tek örneğidir. Selimzâde Türbesi: Müderris bilgin kimyâ ilmi ile uğraşmış kişidir. 1611’de vefât etti. Kendisi ile birlikte 6 kabir vardır.
 
Geri
Top