Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Tarih
Genel Türk Tarihi
Türk Devletlerinde Hükümdar
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="Suskun" data-source="post: 272651" data-attributes="member: 21093"><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">İ<span style="font-size: 15px"><span style="color: Red"><strong>SLAMİ DEVİR TÜRK HÜKÜMDARLIK KURUMU</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red"><strong>Selçuklu Devri</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Kelime Kuran’da daha çok tezahürler ve fevkaladeliklere istinad eden ahlaki veya sihri iktidar manasında mevcuttur ve bu iktidar dini bir beyanda bulunmak selahiyetini verir.Kuran’da tabirin kudret manasını da ihtiva ettiği altı yer vardır. Ohalde bu iktidar fakat daha ziyade idari iktidar manası sultan kelimesine islamın ilk asırlarında verilmiştir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Tuğrul Bey paralarında sultan lakabını ilk kullanan ve buna ilaveten al-sultan al-muazzam terkibini kullanan ilk İslam hükümdarıdır.Bu vaziyet Selçukluların sultan tabirini hakiki bir hükümdar olarak ilk kullananlar oldukları keyfiyetini pek muhtemel olduğunu ortaya koyar.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Devlet teşkilatının İslam Türk Devletlerinde en mükemmel şeklini almış olduğu Büyük Selçuklu İmparatorluğu zamanında sultan adına (Melikşah,Sencer,Büyük Sultan – Es Sultan-ül –A’zam) adına ülkenin her tarafında hutbe okunur,para onun adına bastırılır,fermanlara “büyük divan” (merkezi hükümet) kararlarına onun isminden ibaret tuğrası çekilirdi.Sultan Türkçe adı yanında bir müslüman adı da alır,saltanatın Hilafetçe tasdiki adına halife tarafından verilen lakapları kullanırdı.Savaşlarda ve gezilerde başı üstünde “çetr” tutulur ve daima beraberinde bulunan muzika takımı (“nöbet”) günde beş namaz vaktinde nöbet çalardı.Sultanlar haftanın belirli günlerinde devlet erkanını ve kumandanları kabul eder,halkın şikayetlerini dinler,kadıları tayin ,iktaları tevzi,tabi devlet başkanlarının hükümdarlıklarını,meliklerin idareciliklerini tasdikve devlete karşı işlenen suçlarla meşgul yüksek mahkemeye (divan-ı mezalim) başkanlık ederdi.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Karahanlı Devletinde idare Bozkır ilinin devamı mahiyetinde idi.Yalnız teşkilatın üst kademelerinde ,eski “hakan” yerine arslan han kullanılıyordu. Böyle bir ıstılah değişikliği vardı. İslamiyeti ilk kabul eden Satuk Buğra Han’dan itibarenmüslüman isim ve lakapları almaya başlamışlar fakat sultan ünvanını XIII. yy’dan itibaren kullanmaya başlamışlardır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Daha ziyade mahalli bir İslam Devleti durumunda olan Gazneliler’de hükümdarlığı hilafet makamınca tasdik edilen ve halifeden çeşitli lakaplar alan Mahmud, ihtimal “sultan” ünvanı ilk tevcih edilen hükümdar olmuş sonra bu tabir bütün İslam Devletleri Başkanları tarafından resmi unvan olarak kullanılmıştır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Selçuklular ise başlangıçta eski Göktürk devlet anlayışı ve teşkilatında idiler.Fakat 1040 Dandanakan Savaşı ile Horosan’a yerleşmeleri ve gerek buranın bir kültür merkezi olması gerekse burada hüküm süren yerleşik Doğu İslam kültürü ile değişim başladı.Tuğrul Bey sultan ünvanını almış İslam ad ve lakaplarını kullanmaya başlamıştır.İslam Halifesi Tuğrul Bey’e “Dünya Sultanı” ünvanını verir.Alp-Arslan “Cihan Sultanı” ,Melikşah ve Sultan Sancar ,”En Büyük Sultan” diye anılırlar.Bu durum Selçuklularda cihan devleti ve cihan hakimiyeti telakkisinin daha berrak ve kuvvetli olarak devam ettiğini gösterir.İslam Tarihinde de ilk kez olarak siyasi iktidarla dini iktidar ayrılır.Halifenin karşısında siyasi otoriteye sahip bir sultanla karşılaşmaktayız.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Selçuklu Devri ve Anadolu Beyliklerinde Hanedanların Menşeei Ve Hükümdarların Formasyonları</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Gelenek ve tarih hemen bütün Türk Devletlerinin menşeini Oğuzlara bağlar.Büyük Selçuklular ve onun kolları(Türkiye,Suriye,Irakve Kirman Selçukluları) Oğuzların Kınık boyundandır.Anadolu Beylikleri ise çeşitli boylara sahiptir: Örneğin Karamanoğulları Avşar boyundan;Dulkadiroğulları Bozok boyundandır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Selçuklu devri devletlerinde başta bulunan sultan ve meliklerin formasyonları,tahsil ve eğitim durumlarına gelince Selçuklu öncesi dönemde kağanların bilgili olmasının şart olduğu gibi, Selçuklu devrinde dE hanedan üyelerinin eğitimine önem veriliyordu.Bunu sağlamak için şehzadeler ve prenslere küçük yaşlardan itibaren sarayda teorik olarak devrin bilimleri saray hocaları tarafından öğretiliyordu.Onbeş yaşlarından itibaren bu eğitim ve öğretim devam etmekle beraber Şehzade,atabey nezaretinde melik ölarak bir eyaletin başına tayin ediliyordu.Böylelikle pratik yönetimi ve askerliği öğreniyordu.Selçuklu devri sultanlarında Sultan Sancar’ın durumu istisnadır.Çocukluk dönemi Selçuklular’ın fetret dönemine rastladığı için kendi ifadesine göre iyi bir tahsil yapma imkanı bulamadı.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Saltanatların tesisi ve merkezi</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Türk Devletleri’nde saltanatın tesisi ve hanedan üyelerinden birinin tahta çıkması ,veraset sistemi içinde mütaala edilmektedir.Tahta geçen sultan melik veya atabey ünvanı verilir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">En eski devirlerden beri taht ilahi takdire açık tutulmuştur.Bu telakki karşısında bütün diğer adet ve teamüller hükümsüz kalmıştır.Hanedandan biri şu veya bu suretle fiilen tahtı ele geçirdi mi artık onun meşruiyeti nazari ve hukuki bakımdan bir mesele olmamaktadır.Saltanata veraset ve tahta geçme konusunda önemli bir yeri olan veliahdlık kurumuna gelince şehzadelerden birinin hükümdarın tayin ettiği veliahda itirazı hukuka dayanarak vaki olmaktadır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Ananeye göre veiahdlığında tıpkı saltanatın tasdiki gibi halife tarafından tanınması gerekiyordu.Örneğin Sultan Alp Arslan oğlu Melikşah’ın veliahdlığı konusunda halife Kaim Biemrillah’dan izin istedi.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Bu çağda(XI. yy) örgütlenen müslüman Türk Sultanlıklarının en güçlüsü olan Selçuklu yönetimi İslami gelenekleri ve Türk örfünü bağdaştırarak kendisinden sonra gelecek yönetimleri etkiliyecek bir örgütlenme biçimi sunmuştur.Selçuklu Devleti ,yapı ve örgütlenme itibari ile Sasani ve Abbasi yönetimleri gibi merkeziliği ağır basan bir yönetim sistemi değildir.Eski Türk Devletlerinde hakim olan ademi merkeziyetcilik Selçuklu Yönetiminde ve hatta Fatih Dönemine kadar Osmanlı Devletinde ülüş sisteminin gereği olarak ağır basmıştır. Selçklu Yönetiminde sultanın görevleri biraz abartılmış olduğu söylenebilir çünkü ademi merkeziyet esasına göre örgütlenmiş bir ülkede sultanın töre icabı halkın iktidara itaatine karşılık olarak sultanın idaresialtında bulunanları doyurması, giydirmesi ve zengin etmesi söz konusudur.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Sultanların Siyasi İktidarlarının Kaynakları ve Kullanılışı</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Bu konu hakkında Selçuklu devri devlet idaresi el kitabı diyebileceğimiz Nizam-ül Mülk’ün “Siyasetname” adlı eserinde bilgi bulunmaktadır.Büyük Selçuklu İmparatorluğunun ünlü veziri şöyle yazar:”Tanrı her asırda ve zamanda halk arasından padişahlık vasıfları ve öğülmeye değer hasletleri ile bezediği birini seçer;dünya işlerini ve reayanın sulh ve sükun içinde yaşamaları işlerini ona tevcih eder.” Nizam-ül Mülk’e göre ,hükümdar kudretini doğrudan doğruya Tanrı’dan alır ve Tanrı adına saltanat sürer.Tanrı birini hükümdar olarak seçerken onun hangi ırktan olduğuna bakmamakta sadece hükümdarlık vasıflarına sahip olup olmadığına bakmaktadır.Halifalikten ve dünyevi selahiyetlerin onun tarafından Selçuklulara devredilmesinden hiç bahsetmemesi dikkate değerdir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Nizam-ül Mülk ayrıca,bütün memleket ve raiyetin sultana ait olduğunu söyler.İnsanları idare etmesi için tanrı tarafından seçilmiş kimsenin insanların en üstünü olacağı tabidir.”Tanrı’nın padişahı ,bütün insanların üstü (mafevk’i) ve insanların da onun astı (madun’u) olarak yarattığını,insanların rızkı ve büyüklüğü ondan relde ettiğini” söyler.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Sultan’ın Sahip Olması Gereken Vasıflar</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Nizam-ül Mülke göre sultanın sahip olması gereken vasıflar adalet ve bilgidir.Diğer taraftan yine ona göre devletin bekasını şu iki unsur temin etmektedir:İhsan ve adalet.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sultan muayyen meselelerde müşavere meclisleri kurar,burada kendilerine verilen mesele münakaşa edilir.Ancak nihai kara verme yetkisi veya alınan kararları tatbik edip etmeme yetkisi sultanın şahaına aittir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sultanın muayyen esaslar dahilinde neşrettiği fermanlar ,hatta ağzından çıkan sözler,kanun kuvvet ve mahiyetini haizdir.Gerek,her kademeden devlet teşkilatı gerekse,her sınıftan halk bunlara itaatle yükümlüdür.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Sultanın Yetkileri</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Devlet politikasına yön veren sultanlar başlıca üç bakımdan selahiyetlidirler:Teşri,icrai ve kazai.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sultanın neşrettiği ve altına tuğrası çekilmiş bütün belgeler kanundur.Bunlar Selçuklu devrine ait münşeat mecmuaları içinde toplanmışlardır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sultanın icrai ve askeri yetkilerinin başına memuriyetlere ve kumandanlıklara tayin gelmektedir.Bir diğer görevi ikta tevcihidir.Sultan başında bulunduğu devletin bir kısmı üzerindeki hakimiyetini terkettiğinde,iktidarı tevcih ettiği aynı ferman vasıtası ile ikta hakimiyetini halefi devreder.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">İcra kuvvetlerin,n devlet politikası olarak tecelli ediş şekli çok önemlidir.Büyük Selçuklu devrinde,devletin sınırları içinde bulunan bütün insanları ,din ve ırk farkı gözetmeksizin refah içimnde yatmasını amaçlayan Hun ve Göktürk devlet politikasını görüyoruz.Yine bir devlet politikası olarak sosyal adalet ilkesi uygulanmaktadır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hükümdarın icrai yetkilerinin diğer bir bölümü olan askeri yetkilerine gelince hükeümdarın başkumandanı olduğu ordu ,Türk Devletler’inin temelidir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hükümdar –sultan ya da melik- adalet teşkilatının başıdır.Bilindiği gibi adaletin etkenliği süratle yerine getirilmesi ile artar.Büyük Selçukluların ilk sultanı Tuğrul Bey bizzat mezalim mahkemesine başkanlık ediyordu.ayrıca sultanın adalet yolundan ayrılmayacağına dair halifeye söz vermesi usuldendi.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Sultanın Protokol bakımından Durumu</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Sultanın Hakimiyet Sembolleri</strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sultanin hakimiyet sembolleri aynı zamandasultanın protokol bakımından durumunu da gösterir.Bunlar<img src="/_ozel/gulumseme/089.gif" class="smilie" loading="lazy" alt=":P" title="keyifli :P" data-shortname=":P" />ayitaht; saray ve çadır,taht,tac,bayrak,tuğ,davul-nevbet,hükümdarın ünvanı ve lakapları,hutbe,sikke,kılıç,çetr,tıraz,yüzük,kemer,yay ve okdan meydana gelir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Payitaht başta devletin beyni olan hükümdarın ve maiyetinin bulunduğu saray olmak üzere ,devletin diğer organları olan hükümet,ordu ve adalet teşkilatının bulunduğu,ülkelerin yönetildiği şehirdir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Saray gibi taht ve tac da devletin yüksek hakimiyetinin sembolüdür.Tac Türk geleneğinde çok kullanılmaz.Tahtın şekli ve kıymeti mevki ve makama göre değişiyordu.Tuğrul Bey dünyevi selahiyetleri halifeden devraldığı törende bir adam boyu yüksekliğinde tahtta otururken,halife 3,5m yüksekliğinde bir tahta oturmuştu.Tuğrul Bey’in arkasında kalkan ve mızraklar ,önünde muazzam bir yay ve elinde iki ok bulunurdu.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Bayrak konusunda ise eski Türk Devletlerindeki anlayış hakimdi.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Nevbet takımı sultanın gezilerinde ona refakat ediyordu.Nevbet çalma ancak sultanın iznine bağlı idi.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hutbe hatib tarafından Cuma namazından önce okunurdu.Allah’a hamd ile başlar,peygambere salavat ile devam edildikten sonra halife ve devlet sultanlarının adlarının unvan ve lakaplarını zikr ve kendilerine dua edilirdi.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Sultanın Maiyyeti</strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hacibü’l Hüccab(Sarayın bütün işlerinden sorumlu),Emir-i Alem (sultanın bayrak ve sancaklarını muhafaza),Emir-i Silah (silahlarun mahafazası ve taşınması),Emir-i Çaşnigir (sultanın sofrası ile ilgilenir.),Emir’i Şarab,Emir’i Came(sultanın elbiselerinden sorumlu),Emi’i Ahır (atlarla ilgili) Taş-dar (sultanın ibrikçisi),Divit-dar (sultanın yazı takımcısı),Üstadü’d-dar(saray harcamaları ile ilgili),Perdedar(kabul salonunun perdesini açıp kapamakla görevli),Hares emirliği (ceza infazı ile görevli),Vekil-i hass(genelde sultanın hürmetini kazanmış biridir. Biçok işten sorumludur.)...</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Bunlar dışında “saray büyükleri”(fıkıhçılar,hekim ve müneccimler) ve “saray küçükleri”(çavuşlar,gece bekçileri,nöbetçiler,kapıcılar....)vardır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Saltanat Törenleri</strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Başlıca sultanın kabulleri,istikbali,uğurlanması ve sultanın halife tarafından kabulüdür.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hükümdarın Yaşantısı ve Saray Gelenekleri</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sultanın başında bulunduğu hanedan içi münasebetler,devletin hanedan üyelerinin ortak malı olduğu şeklinde,Barthold tarafından ortaya konan prensibin sonucu olarak hanedan üyeleri arasında şiddetli taht mücadeleleri cereyan eder.Tahtın ilah takdire açık olması da bu mücadeleyi körükler.Hanedan üyelerinin karşılklı sevgi,saygı,ve tesanüdüne ve bu his ve davranışların kamuoyuna özenle duyurulmasına ve intikal ettirilmesine hanedanın başı olan sultanlar tarafından özenle önem veriliyordu.Aslında tesanüdün teorik değil pratik pek çok örneğine sahibiz.ÖrneğinTuğrul Bey kurultayda eline bir ok aldı ve ağabeyi çağrı Bey’e vererek kırmasını söyledi.O ,bunu kolayca kırdı.Ok sayısı üçe çıkınca zor kırdı ama dörde çıkınca kıramadı.Bunun üzerine Tuğrul Bey tesanüdün önemini belirtti.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Protokol bakımından sultanlar hanedan üyelerine mümkün mertebe eşit davranıyorlardı.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Saryda Türkçe konuşuluyordu.Ancak sultanlar ve hanedan üyeleri genellikle edebiyat lisanı olarak Farsça’yı,ilim lisanı olarak da Arapça’yı biliyorlardı.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sultanların kıyafetlerine gelince eski Türk Hükümdarlarının kullandığı giysiler kullanılıyordu.Bunun dışında hükümdarlık sembolleri kıyafeti tamamlayıcı unsurlardı.Örneğin Alp Arslan zamanı tabi hükümdarlarından Mirdas oğlu Mahmud huzura kabul edilirken Oğuz elbisesi giymişti.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Sultanların Gelir Kaynakları ve Giderleri</strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sultanların emlak-i hass,eshab-ı hass,emlak-i hasıla-ı divan,ziya,akar,müstegallatve müsta’carat olarak tasarrufları vardır.Hass arazi hükümdarın k4endi malıdır.o bundan hanedan mensuplarına iktada bulunur ya da mülk verirdi.Bu arazinin idaresi ile meşgul olan makam divan-ı hassdır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sultanın aman vermesi:Selçuklu Devrinde teslim ve itaat sembolü olarak görülen boyuna kefen asmak adeti islami bir motiftir.Sultanın aman verdiği şahsa talebin kabul edildiğini gösteren aman nişanesi olarak börk vermesi gerekli idi.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Sultanların şahsiyetleri-Saltanat süreleri-Türbeleri</strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Saltanat süresi devletin istikrar içinde olup olmaması ile yakından ilgilidir.genellikle,uzviyetin gelişmesi veya yükselme çağlarunda olduğu dönemlerde hükümdarlar uzun süre tahtı işgal ederler.Fetret veya çöküntü dönemlerinde ise ekonomik,siyasi,askeri karışıklıklar nedeni ile iktidar değişikliği çokça görülür.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sultanların akibetleri de siyasi ve iktisadi istikrar ile yakından ilgilidir.Bir suikaste kurban giden Alp Arslan ve Melikşah’ın şüpheli ölümü dışındaBüyük Selçuklu Sultanları ecelleri ile ölmüşlerdir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sultanların türbelerine gelince Tuğrul Bey,Rey şehrinde; Alp Arslan Merv’de yatmışlardır.Sultan Melikşah Isfahan’da gömülüdür.Ölümü siyasi sebeplerle gizli tutuldu.Naaşı geçici ölarak Şuniz’de defnedildi.Daha sonra kendi medresesindeki muazzam türbeye gömüldü.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red"></span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">Osmanlı Devrinde Türk Hükümdarlık Kurumu</span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">Osmanlı Padişahı ve sistem içindeki yeri</span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Osmanlı siyasi-idari sisteminin merkezinde Osmanlı Padişahı bulunmaktadır.Padişah Osmanlı yönetiminin temel taşıdır.Siyasi,idari,dinive her türlü iktidarı elinde bulunduran Osmanlı Padişahı,tarihin akışı içinde bir takım değişiklikler geçirmiştir.Padişah,yönetilenlerin(reaya) ve yönetenlerin (askeri) kendisine bağlılık duydukları tek kişidir.Osmanlı Padişahları devletin örgütlenmeye başladığı ilk yıllardan itibaren çeşitli ünvanlar kullanmışlardır.Beylik döneminde bey ünvanının yanı sıra gazi ünvanını kullanılmıştır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Osmanlı padişahları,sultan ünvanını I. Murad’tan itibaren kullanmaya başlamışlardır.M.Nuri Paşa’nın anlattıklarına göre anlattıklarına göre I.Murad (Murad Hüdavendigar Gazi),Mısır’da bulunan Abbasi Halifesine,hükümetin ser’iligini onaylaması için bir elçi göndermiş ve halife de I. Murad’ın hükümetinin İslami kurallara uygun olduğuna dair bir icazetname göndererek onaylamıştır.Halife ayyrıca I. Murad’a Sultan Murat devletine Devlet-i Osmaniye,saltanat sülalesine de Osmanlılar adını vermiştir.Böylelikle fiili iktidarın halifeye tasdik ettirilmesi geleneği osmanlı yönetiminde de sürmüştür.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Osmanlı Padişahları;Bey,gazi,sultan ünvanlarının dışında han,hüdavendigar,emir,hünkar,padişah ünvanları kullanmış bulunuyorlar.Türk geleneğinde hükümdarlık ünvanı olan han ve hakanın kullanılması eski Türk geleneklerinin nisbeten devam ettiğinin işareti sayılmalıdır.I. Beyazid döneminde Osmanlı Hanedanının Oğuz Han’a bağlanması teorisi geliştirilmiştir ki, bu da eski Türk geleneklerinin kısmi etkisine işaret etmektedir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sultan tabiri Osmanlılar’da ibtidadan itibaren halk arasında şümullu olarak kullanılmayıp daha ziyade kitabe,para ve vesikalarda zikredilmektedir.Hatta tuğrada bile bu sıfat yoktur.Ve onun yerinehan ünvanı var.Halk arasında en ziyade hünkar ve padişah isimleri söylenmektedir.Hatta yalnız sultan tabiri hükümdarlara mahsus bir kılişeden ibaretti.Halbuki muamelatta bazı istidslara ve mektuplarda sultanım tabiri küçükten büyüğe yazılan elkap ve konuşmalarda da hürmet makamında olarak kullanılmıştır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sultan tabiri sonraları Osmanlı padişahlarının erkek evlatlarına,kızlarına ve hattapadişah validelerine kadar teşmil edilmiştir.Sultan ünvanı erkek çocukların isminin önüne ,kızların da isminin sonunda kullanılırdı.Sultan Selim ,Ayşe Sultan gibi...</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sadrazamın padişaha takdim ettiği telhis ve takrirler de sultan kullanılmayıp onun yerine padişahım denilmektedir.Osmanlılar’da hükümdardan başka hiç kimseye verilmeyen tek unvan hünkar tabiridir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Kendi şahsında Osmanlı Padişahı tipini yaratmış olan II.Mehmed, kendinden önceki hükümdarların sultan ünvanı ile yetinmeyerek padişah ünvanını da kullanmakta tereddüt etmemiştir.Yavuz Sultan Selim,Memlüklülere karşı kazandığı Mercidabık Zaferinin ardından (1516)”Hadım’ül-Harameyn eş-Şerifeyn”(Mekke ve Medine’nin Koruyucusu) ünvanını kullanmıştır.Ertesi yıl Ridaniye Zaferinden sonra halifelik Osmanlı yönetimine geçmiştir.Yalnız I.Selim bu ünvanı kullanmamıştır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Halife El-Mütevekkil’in İstanbul’da Ayasofya Camii’nde halifeliği resmen I.Selim’e bıraktığı yolundaki rivayetler doğrulanmış değildir.XVIII.yy’a kadar Osmanlı Padişahlarının halifelik makamına sahip çıkmadıkları ileri sürülmektedir.Halifeliği Osmanlı yönetimi ancak XVIII.yy’da canlandırmış ve uluslarası ilişkiler alanında yararlanmak istemiştir.Aslında halifelik makamı Osmanlı yönetimine geçmeden önce de hükümdarların halife ünvanını kullandıklarını görmekteyiz.Örneğin Kanunname-i Ali Osman’ın mukaddimesinde”...Es-Sultan el-‘azim Halifet-Allah-Fi’l-alem es-Sultan ibn es-Sultan Mehmed Han” sözleri bulunmaktadır.X.yy’dan itibaren İslam Dünyasında halifenin tekliği fikri fiilen terkedildiğinden çeşitli hükümdarlar İslamiyetin ilk örgütlenmesinde görülmeyen “halife’t Allah”ünvanını kullanmışlardır.Kanuni Sultan Süleyman “Hilafet-ül Kübra” makamında oturduğunu belirtmiştir.Kanuni’den sonra “Halife-i Ruy Zemin” ve”Hilafet-ül müslimin” ünvanları yerleşmiştir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Osmanlı Hanedanının Kökeni ve Saltanatın Verasetla intikali</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Osmanlı Hanedanı Oğuz Boyu’dan Kayılara mensupyu.Sikkeler üzerinde Kayı damgasının bulunması bu konuda bariz bir delildir.İlk Osmanlı kaynaklarında da bu konuya temas edilmiştir.Osmanlıların Oğuz geleneğine sahip çıkmaları bir fantezi ya da şovenizmden değil gerçekçi ir yaklaşımdan kaynaklanıyordu.Osmanlılar özellikle Türk boyları ve devletleri ile ihtilafadüştüklerinde kendilerinin oğuz soyundan gelen hakiki Türk oldukları konusu sistemli bir şekilde incelenmiştir.Bunun en tipik örneği Timur işgali ve Fetret Devri’nde görülmektedir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Osmanlı Devleti’ninaskeri ve idari açıdan asıl teşkilatını kazandığı dönem,Orhan Bey zamanıdır.Osmanlı Hanedanı içinde devlet reisinin seçimi ,II.Murad’ın hükümdarlığına kadar nüfuzlu şahsiyetlerle beylerin elinde idi.Osmanlı Devleti’nde beylerin yani bir çeşit ehl-i hal ve’l-akdin hükümdarlar üzerindeki hüküm ve nüfuzu Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethine kadar devam etmiştir.Zaten dış dünyada Osmanlı Padişahlarının sultan ümnvanını alması bu döneme rastlar.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Saltanat devri asıl Fatih’le başlar.Fatih Devpri’ne kadar padişahlar Divan-ı Hümayun’un bizzat reisliğini yaparken Fatih vezir-i azama devretmiş ve neticenin kendisine sunulmasını istemiştir.Ayrıca padişahların yeme,içme ve oturma adbını bile hazırlattığı bir kanun ile tanzim yoluna gitmiş ve Osmanlı’da daha sonra alabildiğine ilerleyen teşrifat usulünün de temelini atmıştır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Osmanlı ülkesinin maliki olan padişahların tahta geçişleri, genellikle şehzadeler ve bürokrasiyi oluşturan değişik gruplar arasında mücadelelere zemin hazırlamıştır.Hükümdarın tahta geçişi karşısında bir saltanat kanunu bulunmayışı,siyasi mücadeleleri arttıran bir öğedir.Yukarıda bahsedilen ülüş sisyeminin terk edilmeye başlandığı yıllarda şehzadeler arasında kanlı mücadeleler görülmüştür.Fetret Dönemi’nde I.Beyazid’in oğullaruından herbiri hakimiyet iddiasında bulunmuşlar ve Çelebi Mehmed’in diğerlerine üstün gelmesi ile egemenliğin tek elde toplanması sağlanmıştır.I.Beyazid, kardeşi Yakub’u;I.Murad kardeşleri Halil ve İbrahim ile oğlu Savcı’yı;I.Mehmed de kardeşlerini taht yüzündenöldürtmüşlerdir.II. Murad da amcası Mustafa ile mücadele etmiş ve kardeşlerinin birini öldürtmüş,diğerlerinin gözlerine mil çektirerek Bursa da oturmaya mecbur etmiştir.II. Mehmed,saltanata kimin geleceğini düzenlememişse de hükümdar olanın nizam-ı alem için kardeşlerini katl edebileceğini kanunnamesinde belirtmiştir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">Cülus ve Biat</span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Osmanlı Hanedanından herhangi birinin hükümdarlık makamını işgal etmesine taht-ı saltanata cülus etmek ya da daha genel olarak cülus-ı hümayun oldu denirdi.Bir sultanın tahta oturabilmesi kendinden öncekinin ölümü,feragati ve hallile vukubulabilir.Yeni sultanın cülusu,gün ve saati sarayda protokolü düzenleyen görevliler tarafından törebne katılacak olanlara bildirilir.Bunun üzerine yeni hükümdara biat olunurdu.Biat,cülusun tamamlayıcı unsuru olup hükümdara yapılan sadakat ve itaat şeklidir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Yeni tahta çıkan bir sultanın cülusunu özellikle o zaman İslam dünyasının başında bulunan hükümdarlara bildirmesi adetti.Cülus nedeni ile yürürlükte olan bir diğer adet bahşiş dağıtılması idi.Örneğin I.Bayezid tahta çıkar çıkmaz gazaya itirak eden bütün askerlerine bahşişler dağıttı.Yani hükümdarın cülusu ve biat işlemleri kültürel,politik ve protokoler bakımlarından değerlendirilir.Osman Gazi’nin Oğuz resmi üzere cülusu,Osmanlılardaki Orta Asya kültürünün varlığını işaret eder.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Diğer taraftan cülus tahta kimin calis olacağı nedeni ile devlet içinde çalkalanmalara neden olmaktadır.örneğin Fatih Sultan Mehmet ikinci ve son cülusunda hükümet ve ordu da geniş çapta değişiklikler yapmıştır.Cülus,yeni tahta geçen sultanın izleyeceği politika dolayısıyla dış politika açısından önemlidir.Örneğin II.Mehmed’in birinci cülusunda gerek Avrupa’da gerek Anadolu’da Osmanlılar aleyhine ittifaklar ve kıpırdanmalar olmuştur.Cülusu gerçekleştiren şartlara gelince Türklerde tahta çıkmak,hükümet ve ordu ileri gelenlerinin desteği ile olmaktadır.Osmanlılar da bu kurala tabi oldular.Osman’ın bey oluşu buna tipik bir örnektir.Osman’ın ve bazı haleflerinin cülusuna ait özel bir şart da Ahilerin desteği idi.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red"></span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">Sultanın İktidarının Kaynakları ve Kullanılışı</span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red"></span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">İktidarın teorik kaynakları</span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">İktidarın teorik kaynaklarından bahsederken iktidar sahibine yazılı veya yazılı olmayan hukukun verdiği gücü anlayabiliriz.Osmanlı Devleti’nde idari,mali,cezai gibi emir ve fermanlar ile vaz edilmiş olan kanun ve nizamlar mevcud idi.Kanunnameler,bunların aynen veya özet olarak biraraya toplanması sureti ile tertip edilen mecmualar veya bu kanunlardan belli bir konuya ait olanlardır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hakimiyet anlayışının “elest bezmi” nazariyesi ile açiklanması yani insanların Allah’a mutlak ve onun dışndakilere şartlı olarak itaat etmesi gerektiği telakkisi ve böylece iktidarın kaynağı konusu İslamiyette üzerinde önemle durulan bir konu olmuştur.Hükümdarlar iktidarın allah tarafından kendilerine verildiğini kabul ederler.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">İktidarın teorik kaynaklarını da şer’i ve örfi hukuk olarak ayırıyoruz.Genel olarak ,İslam Devletleri için şer’i hukuk konusunda geçerli olan fikirler ,güçlü bir devlet ve yönetim geleneğine sahip Türk İslam Devletleri ve Osmanlı Devleti için de geçerlidir.Yani Osmanlı Devleti’nin hukuk sistemi de esas itibari ile şeriata dayanır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">İslam Şeriatı yalnız müminlerin Allah’a karşı olan vazifelerini tayin etmekle yetinmez.Onların dünya işlerinde devlet ile münasebetlerinde temel olması gereken siyasi ve medeni hukuk kurallarını tesbit eder.İslam şeriatı Kur’an,Sünnet,icma ve kıyasa dayanır.Teorik olarak imam,yani bir toplumun siyasi-idari otoritesini elinde tutan kişi hüküm çıkarmak hak ve yetkisine sahiptir.İslam hukukunda kamu ve anayasa hukuku alanlarında çeşitli boşluklar bulunmaktadır.Bu boşluklardan yararlanarak İslam memleketlerinde devlet reisi sıfatı ile amme menfaati ve iyi adetlere uymuş olmak mülahazası ile devletin nizam ve teşkilatında ve idare usüllerinde şeriatin esas hükümleri ile sarih bir şekilde çatışmadan yenilikler yapmak hususunda kendilerini serbest bularak bir takım yasalar yapmışlardır.Böylece İslam ülkeleri’nde dini şer’i hukukun yanında siyasi otoritelerin koydukları bir örfi hukuk oluşmuştur.Osmanlı Devleti için de aynı durunm söz konusudur.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Kanunname adı verilen mecmualarda toplanan padişahların emir,hüküm ve fermanlarından oluşanörfi hukuk esas itibari ile Osmanlı Hukuku’nun özünü teşkil etmiştir.Örfi hukuk metinleri doğrudan doğruya yönetimin başında bulunan ve pratik devlet ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olan bürokratlarca hazırlanıyordu.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Adaletnameler de padişah hükmünden başka bir şey değildir.Devlet otoritesini temsil edenlerin,reayaya karşı bu otoriteyi kötüye kullanmalarını;kanun,hak ve adalete aykırı tutumlarını olağanüstü tedbirlerle yasaklayan beyannamaelerdir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">İktidarın pratik Kaynakları</span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">İktidarın pratik kaynakları;kamuoyunun sesi,tarikatlar,ulemanın etkisive ordunun baskı gücüdür.İktidarın pratik kaynakları Prof.İnalcık’ın deyimi ile “iktidarı fiilen tayin eden kuvvetler”in sosyal,siyasal,ve ekonomik olaylar sonucu önemlerini kybetmeleri ve yerlerini başka kurumlara bırakmaları doğaldır.İktidarı fiili kuvvetler tayin ederler,onun tahta çıkmasında büyük rol oynarlar.Bunların başlıcaları;ahiler,hükümet erkanı,uc beyleri,kapıkulu askerleri...Bu güçlerin iktidara getirdiği sultan için ikinci dönem başlar.Hükümdar bütün bunları dengeleyerek devletin politikasını takip eder.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">Sultanın İktidarının Sınırları</span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Padişahın mutlak iradesi hüküm,irade,ferman,Hatt-ı Hümayun adı verilen belgelerde görülebilir.Padişahın tuğrasını taşıyan bütün ferman ve beratlarda “buyurdum ki” ibaresi ile başlayan ve devanm eden cümleler padişahın otoritesini gösteren,egemenliğinin alanlarını belirten somut belgelerdir.Padişah teorik olarak sınırsız yetkilere sahiptir.Osmanlı Padişakhları özellikle devşirme,kul bürokrasisi(shaw,bunları “yönetici sınıf” kavramı ile karşılamaktadır),hükümet ve reaya üzerinde mutlak iktidara sahiptir.Ülke topraklarına ve kullarına istediği gibi tasarruf eder.İstediği yasaları yapar,kullarını yargılayarak ya da yargılamadan cezalandırır.Teorik olarak görülen bu yetkiler uygulamada çok farklı şekilde karşımıza çıkar.Padişahın yetki alanları sınırlandırılmıştır.Herşeydn önce padişah toplumda egemen olan İslam Hukuku’na uymak ya da uyuyor görünmek zorundadır.Dinin Osmanlı Yönetimi’nde denetim ve kontrol işlevi XVI.yy’dan itibaren artmıştır.Ebussuud Efendi devlet idaresi ile verdiği bazı fetvalarında “na meşru’ nesneye emr-i sultani olmaz” cümlesi ile bunu ifade etmiştir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Teabanın malı ve canı üzerinde tasarruf hakkına sahip olan padişahın egemenliğini sınırlandıran ikinci unsur örftür.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Osmanlı Yönetimi’nin üst seviyelerinde görevli kul ve din bürokrasisi mensupları da padişahın sınırsız görünen otoritesini sınırlandırıcı bir işlev görmüşlerdir.II.Mehmed’ten önce ulemadan gelen Türk aristokratları padişahlar üzerinde etkili olmuşlardır.Çandarlı Vezir ailesi bu bağlamda anılabilir.II.Mehmed güçlü bir kul bürokrasisini daha serbest hareket etmek için yaratmıştır.II.Mehmed sonrasında devşirme-kul bürokrasisi ile harem arasındaki işbirliği,sistem içinde padişahın iktidarını sınırlandırıcı bir işlev görmüştür.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Suskun, post: 272651, member: 21093"] [FONT="Comic Sans MS"]İ[SIZE=4][COLOR="Red"][B]SLAMİ DEVİR TÜRK HÜKÜMDARLIK KURUMU Selçuklu Devri[/B][/COLOR][/SIZE] Kelime Kuran’da daha çok tezahürler ve fevkaladeliklere istinad eden ahlaki veya sihri iktidar manasında mevcuttur ve bu iktidar dini bir beyanda bulunmak selahiyetini verir.Kuran’da tabirin kudret manasını da ihtiva ettiği altı yer vardır. Ohalde bu iktidar fakat daha ziyade idari iktidar manası sultan kelimesine islamın ilk asırlarında verilmiştir. Tuğrul Bey paralarında sultan lakabını ilk kullanan ve buna ilaveten al-sultan al-muazzam terkibini kullanan ilk İslam hükümdarıdır.Bu vaziyet Selçukluların sultan tabirini hakiki bir hükümdar olarak ilk kullananlar oldukları keyfiyetini pek muhtemel olduğunu ortaya koyar. Devlet teşkilatının İslam Türk Devletlerinde en mükemmel şeklini almış olduğu Büyük Selçuklu İmparatorluğu zamanında sultan adına (Melikşah,Sencer,Büyük Sultan – Es Sultan-ül –A’zam) adına ülkenin her tarafında hutbe okunur,para onun adına bastırılır,fermanlara “büyük divan” (merkezi hükümet) kararlarına onun isminden ibaret tuğrası çekilirdi.Sultan Türkçe adı yanında bir müslüman adı da alır,saltanatın Hilafetçe tasdiki adına halife tarafından verilen lakapları kullanırdı.Savaşlarda ve gezilerde başı üstünde “çetr” tutulur ve daima beraberinde bulunan muzika takımı (“nöbet”) günde beş namaz vaktinde nöbet çalardı.Sultanlar haftanın belirli günlerinde devlet erkanını ve kumandanları kabul eder,halkın şikayetlerini dinler,kadıları tayin ,iktaları tevzi,tabi devlet başkanlarının hükümdarlıklarını,meliklerin idareciliklerini tasdikve devlete karşı işlenen suçlarla meşgul yüksek mahkemeye (divan-ı mezalim) başkanlık ederdi. Karahanlı Devletinde idare Bozkır ilinin devamı mahiyetinde idi.Yalnız teşkilatın üst kademelerinde ,eski “hakan” yerine arslan han kullanılıyordu. Böyle bir ıstılah değişikliği vardı. İslamiyeti ilk kabul eden Satuk Buğra Han’dan itibarenmüslüman isim ve lakapları almaya başlamışlar fakat sultan ünvanını XIII. yy’dan itibaren kullanmaya başlamışlardır. Daha ziyade mahalli bir İslam Devleti durumunda olan Gazneliler’de hükümdarlığı hilafet makamınca tasdik edilen ve halifeden çeşitli lakaplar alan Mahmud, ihtimal “sultan” ünvanı ilk tevcih edilen hükümdar olmuş sonra bu tabir bütün İslam Devletleri Başkanları tarafından resmi unvan olarak kullanılmıştır. Selçuklular ise başlangıçta eski Göktürk devlet anlayışı ve teşkilatında idiler.Fakat 1040 Dandanakan Savaşı ile Horosan’a yerleşmeleri ve gerek buranın bir kültür merkezi olması gerekse burada hüküm süren yerleşik Doğu İslam kültürü ile değişim başladı.Tuğrul Bey sultan ünvanını almış İslam ad ve lakaplarını kullanmaya başlamıştır.İslam Halifesi Tuğrul Bey’e “Dünya Sultanı” ünvanını verir.Alp-Arslan “Cihan Sultanı” ,Melikşah ve Sultan Sancar ,”En Büyük Sultan” diye anılırlar.Bu durum Selçuklularda cihan devleti ve cihan hakimiyeti telakkisinin daha berrak ve kuvvetli olarak devam ettiğini gösterir.İslam Tarihinde de ilk kez olarak siyasi iktidarla dini iktidar ayrılır.Halifenin karşısında siyasi otoriteye sahip bir sultanla karşılaşmaktayız. [B][SIZE=4]Selçuklu Devri ve Anadolu Beyliklerinde Hanedanların Menşeei Ve Hükümdarların Formasyonları[/SIZE][/B] Gelenek ve tarih hemen bütün Türk Devletlerinin menşeini Oğuzlara bağlar.Büyük Selçuklular ve onun kolları(Türkiye,Suriye,Irakve Kirman Selçukluları) Oğuzların Kınık boyundandır.Anadolu Beylikleri ise çeşitli boylara sahiptir: Örneğin Karamanoğulları Avşar boyundan;Dulkadiroğulları Bozok boyundandır. Selçuklu devri devletlerinde başta bulunan sultan ve meliklerin formasyonları,tahsil ve eğitim durumlarına gelince Selçuklu öncesi dönemde kağanların bilgili olmasının şart olduğu gibi, Selçuklu devrinde dE hanedan üyelerinin eğitimine önem veriliyordu.Bunu sağlamak için şehzadeler ve prenslere küçük yaşlardan itibaren sarayda teorik olarak devrin bilimleri saray hocaları tarafından öğretiliyordu.Onbeş yaşlarından itibaren bu eğitim ve öğretim devam etmekle beraber Şehzade,atabey nezaretinde melik ölarak bir eyaletin başına tayin ediliyordu.Böylelikle pratik yönetimi ve askerliği öğreniyordu.Selçuklu devri sultanlarında Sultan Sancar’ın durumu istisnadır.Çocukluk dönemi Selçuklular’ın fetret dönemine rastladığı için kendi ifadesine göre iyi bir tahsil yapma imkanı bulamadı. [B][SIZE=4] Saltanatların tesisi ve merkezi[/SIZE][/B] Türk Devletleri’nde saltanatın tesisi ve hanedan üyelerinden birinin tahta çıkması ,veraset sistemi içinde mütaala edilmektedir.Tahta geçen sultan melik veya atabey ünvanı verilir. En eski devirlerden beri taht ilahi takdire açık tutulmuştur.Bu telakki karşısında bütün diğer adet ve teamüller hükümsüz kalmıştır.Hanedandan biri şu veya bu suretle fiilen tahtı ele geçirdi mi artık onun meşruiyeti nazari ve hukuki bakımdan bir mesele olmamaktadır.Saltanata veraset ve tahta geçme konusunda önemli bir yeri olan veliahdlık kurumuna gelince şehzadelerden birinin hükümdarın tayin ettiği veliahda itirazı hukuka dayanarak vaki olmaktadır. Ananeye göre veiahdlığında tıpkı saltanatın tasdiki gibi halife tarafından tanınması gerekiyordu.Örneğin Sultan Alp Arslan oğlu Melikşah’ın veliahdlığı konusunda halife Kaim Biemrillah’dan izin istedi. Bu çağda(XI. yy) örgütlenen müslüman Türk Sultanlıklarının en güçlüsü olan Selçuklu yönetimi İslami gelenekleri ve Türk örfünü bağdaştırarak kendisinden sonra gelecek yönetimleri etkiliyecek bir örgütlenme biçimi sunmuştur.Selçuklu Devleti ,yapı ve örgütlenme itibari ile Sasani ve Abbasi yönetimleri gibi merkeziliği ağır basan bir yönetim sistemi değildir.Eski Türk Devletlerinde hakim olan ademi merkeziyetcilik Selçuklu Yönetiminde ve hatta Fatih Dönemine kadar Osmanlı Devletinde ülüş sisteminin gereği olarak ağır basmıştır. Selçklu Yönetiminde sultanın görevleri biraz abartılmış olduğu söylenebilir çünkü ademi merkeziyet esasına göre örgütlenmiş bir ülkede sultanın töre icabı halkın iktidara itaatine karşılık olarak sultanın idaresialtında bulunanları doyurması, giydirmesi ve zengin etmesi söz konusudur. [B][SIZE=4]Sultanların Siyasi İktidarlarının Kaynakları ve Kullanılışı[/SIZE][/B] Bu konu hakkında Selçuklu devri devlet idaresi el kitabı diyebileceğimiz Nizam-ül Mülk’ün “Siyasetname” adlı eserinde bilgi bulunmaktadır.Büyük Selçuklu İmparatorluğunun ünlü veziri şöyle yazar:”Tanrı her asırda ve zamanda halk arasından padişahlık vasıfları ve öğülmeye değer hasletleri ile bezediği birini seçer;dünya işlerini ve reayanın sulh ve sükun içinde yaşamaları işlerini ona tevcih eder.” Nizam-ül Mülk’e göre ,hükümdar kudretini doğrudan doğruya Tanrı’dan alır ve Tanrı adına saltanat sürer.Tanrı birini hükümdar olarak seçerken onun hangi ırktan olduğuna bakmamakta sadece hükümdarlık vasıflarına sahip olup olmadığına bakmaktadır.Halifalikten ve dünyevi selahiyetlerin onun tarafından Selçuklulara devredilmesinden hiç bahsetmemesi dikkate değerdir. Nizam-ül Mülk ayrıca,bütün memleket ve raiyetin sultana ait olduğunu söyler.İnsanları idare etmesi için tanrı tarafından seçilmiş kimsenin insanların en üstünü olacağı tabidir.”Tanrı’nın padişahı ,bütün insanların üstü (mafevk’i) ve insanların da onun astı (madun’u) olarak yarattığını,insanların rızkı ve büyüklüğü ondan relde ettiğini” söyler. [B][SIZE=4]Sultan’ın Sahip Olması Gereken Vasıflar[/SIZE][/B] Nizam-ül Mülke göre sultanın sahip olması gereken vasıflar adalet ve bilgidir.Diğer taraftan yine ona göre devletin bekasını şu iki unsur temin etmektedir:İhsan ve adalet. Sultan muayyen meselelerde müşavere meclisleri kurar,burada kendilerine verilen mesele münakaşa edilir.Ancak nihai kara verme yetkisi veya alınan kararları tatbik edip etmeme yetkisi sultanın şahaına aittir. Sultanın muayyen esaslar dahilinde neşrettiği fermanlar ,hatta ağzından çıkan sözler,kanun kuvvet ve mahiyetini haizdir.Gerek,her kademeden devlet teşkilatı gerekse,her sınıftan halk bunlara itaatle yükümlüdür. [B][SIZE=4]Sultanın Yetkileri[/SIZE][/B] Devlet politikasına yön veren sultanlar başlıca üç bakımdan selahiyetlidirler:Teşri,icrai ve kazai. Sultanın neşrettiği ve altına tuğrası çekilmiş bütün belgeler kanundur.Bunlar Selçuklu devrine ait münşeat mecmuaları içinde toplanmışlardır. Sultanın icrai ve askeri yetkilerinin başına memuriyetlere ve kumandanlıklara tayin gelmektedir.Bir diğer görevi ikta tevcihidir.Sultan başında bulunduğu devletin bir kısmı üzerindeki hakimiyetini terkettiğinde,iktidarı tevcih ettiği aynı ferman vasıtası ile ikta hakimiyetini halefi devreder. İcra kuvvetlerin,n devlet politikası olarak tecelli ediş şekli çok önemlidir.Büyük Selçuklu devrinde,devletin sınırları içinde bulunan bütün insanları ,din ve ırk farkı gözetmeksizin refah içimnde yatmasını amaçlayan Hun ve Göktürk devlet politikasını görüyoruz.Yine bir devlet politikası olarak sosyal adalet ilkesi uygulanmaktadır. Hükümdarın icrai yetkilerinin diğer bir bölümü olan askeri yetkilerine gelince hükeümdarın başkumandanı olduğu ordu ,Türk Devletler’inin temelidir. Hükümdar –sultan ya da melik- adalet teşkilatının başıdır.Bilindiği gibi adaletin etkenliği süratle yerine getirilmesi ile artar.Büyük Selçukluların ilk sultanı Tuğrul Bey bizzat mezalim mahkemesine başkanlık ediyordu.ayrıca sultanın adalet yolundan ayrılmayacağına dair halifeye söz vermesi usuldendi. [B][SIZE=4]Sultanın Protokol bakımından Durumu[/SIZE][/B] [B]Sultanın Hakimiyet Sembolleri[/B] Sultanin hakimiyet sembolleri aynı zamandasultanın protokol bakımından durumunu da gösterir.Bunlar:Payitaht; saray ve çadır,taht,tac,bayrak,tuğ,davul-nevbet,hükümdarın ünvanı ve lakapları,hutbe,sikke,kılıç,çetr,tıraz,yüzük,kemer,yay ve okdan meydana gelir. Payitaht başta devletin beyni olan hükümdarın ve maiyetinin bulunduğu saray olmak üzere ,devletin diğer organları olan hükümet,ordu ve adalet teşkilatının bulunduğu,ülkelerin yönetildiği şehirdir. Saray gibi taht ve tac da devletin yüksek hakimiyetinin sembolüdür.Tac Türk geleneğinde çok kullanılmaz.Tahtın şekli ve kıymeti mevki ve makama göre değişiyordu.Tuğrul Bey dünyevi selahiyetleri halifeden devraldığı törende bir adam boyu yüksekliğinde tahtta otururken,halife 3,5m yüksekliğinde bir tahta oturmuştu.Tuğrul Bey’in arkasında kalkan ve mızraklar ,önünde muazzam bir yay ve elinde iki ok bulunurdu. Bayrak konusunda ise eski Türk Devletlerindeki anlayış hakimdi. Nevbet takımı sultanın gezilerinde ona refakat ediyordu.Nevbet çalma ancak sultanın iznine bağlı idi. Hutbe hatib tarafından Cuma namazından önce okunurdu.Allah’a hamd ile başlar,peygambere salavat ile devam edildikten sonra halife ve devlet sultanlarının adlarının unvan ve lakaplarını zikr ve kendilerine dua edilirdi. [B]Sultanın Maiyyeti[/B] Hacibü’l Hüccab(Sarayın bütün işlerinden sorumlu),Emir-i Alem (sultanın bayrak ve sancaklarını muhafaza),Emir-i Silah (silahlarun mahafazası ve taşınması),Emir-i Çaşnigir (sultanın sofrası ile ilgilenir.),Emir’i Şarab,Emir’i Came(sultanın elbiselerinden sorumlu),Emi’i Ahır (atlarla ilgili) Taş-dar (sultanın ibrikçisi),Divit-dar (sultanın yazı takımcısı),Üstadü’d-dar(saray harcamaları ile ilgili),Perdedar(kabul salonunun perdesini açıp kapamakla görevli),Hares emirliği (ceza infazı ile görevli),Vekil-i hass(genelde sultanın hürmetini kazanmış biridir. Biçok işten sorumludur.)... Bunlar dışında “saray büyükleri”(fıkıhçılar,hekim ve müneccimler) ve “saray küçükleri”(çavuşlar,gece bekçileri,nöbetçiler,kapıcılar....)vardır. [B]Saltanat Törenleri[/B] Başlıca sultanın kabulleri,istikbali,uğurlanması ve sultanın halife tarafından kabulüdür. Hükümdarın Yaşantısı ve Saray Gelenekleri Sultanın başında bulunduğu hanedan içi münasebetler,devletin hanedan üyelerinin ortak malı olduğu şeklinde,Barthold tarafından ortaya konan prensibin sonucu olarak hanedan üyeleri arasında şiddetli taht mücadeleleri cereyan eder.Tahtın ilah takdire açık olması da bu mücadeleyi körükler.Hanedan üyelerinin karşılklı sevgi,saygı,ve tesanüdüne ve bu his ve davranışların kamuoyuna özenle duyurulmasına ve intikal ettirilmesine hanedanın başı olan sultanlar tarafından özenle önem veriliyordu.Aslında tesanüdün teorik değil pratik pek çok örneğine sahibiz.ÖrneğinTuğrul Bey kurultayda eline bir ok aldı ve ağabeyi çağrı Bey’e vererek kırmasını söyledi.O ,bunu kolayca kırdı.Ok sayısı üçe çıkınca zor kırdı ama dörde çıkınca kıramadı.Bunun üzerine Tuğrul Bey tesanüdün önemini belirtti. Protokol bakımından sultanlar hanedan üyelerine mümkün mertebe eşit davranıyorlardı. Saryda Türkçe konuşuluyordu.Ancak sultanlar ve hanedan üyeleri genellikle edebiyat lisanı olarak Farsça’yı,ilim lisanı olarak da Arapça’yı biliyorlardı. Sultanların kıyafetlerine gelince eski Türk Hükümdarlarının kullandığı giysiler kullanılıyordu.Bunun dışında hükümdarlık sembolleri kıyafeti tamamlayıcı unsurlardı.Örneğin Alp Arslan zamanı tabi hükümdarlarından Mirdas oğlu Mahmud huzura kabul edilirken Oğuz elbisesi giymişti. [B]Sultanların Gelir Kaynakları ve Giderleri[/B] Sultanların emlak-i hass,eshab-ı hass,emlak-i hasıla-ı divan,ziya,akar,müstegallatve müsta’carat olarak tasarrufları vardır.Hass arazi hükümdarın k4endi malıdır.o bundan hanedan mensuplarına iktada bulunur ya da mülk verirdi.Bu arazinin idaresi ile meşgul olan makam divan-ı hassdır. Sultanın aman vermesi:Selçuklu Devrinde teslim ve itaat sembolü olarak görülen boyuna kefen asmak adeti islami bir motiftir.Sultanın aman verdiği şahsa talebin kabul edildiğini gösteren aman nişanesi olarak börk vermesi gerekli idi. [B]Sultanların şahsiyetleri-Saltanat süreleri-Türbeleri[/B] Saltanat süresi devletin istikrar içinde olup olmaması ile yakından ilgilidir.genellikle,uzviyetin gelişmesi veya yükselme çağlarunda olduğu dönemlerde hükümdarlar uzun süre tahtı işgal ederler.Fetret veya çöküntü dönemlerinde ise ekonomik,siyasi,askeri karışıklıklar nedeni ile iktidar değişikliği çokça görülür. Sultanların akibetleri de siyasi ve iktisadi istikrar ile yakından ilgilidir.Bir suikaste kurban giden Alp Arslan ve Melikşah’ın şüpheli ölümü dışındaBüyük Selçuklu Sultanları ecelleri ile ölmüşlerdir. Sultanların türbelerine gelince Tuğrul Bey,Rey şehrinde; Alp Arslan Merv’de yatmışlardır.Sultan Melikşah Isfahan’da gömülüdür.Ölümü siyasi sebeplerle gizli tutuldu.Naaşı geçici ölarak Şuniz’de defnedildi.Daha sonra kendi medresesindeki muazzam türbeye gömüldü. [B][SIZE=4][COLOR="Red"] Osmanlı Devrinde Türk Hükümdarlık Kurumu Osmanlı Padişahı ve sistem içindeki yeri[/COLOR][/SIZE][/B] Osmanlı siyasi-idari sisteminin merkezinde Osmanlı Padişahı bulunmaktadır.Padişah Osmanlı yönetiminin temel taşıdır.Siyasi,idari,dinive her türlü iktidarı elinde bulunduran Osmanlı Padişahı,tarihin akışı içinde bir takım değişiklikler geçirmiştir.Padişah,yönetilenlerin(reaya) ve yönetenlerin (askeri) kendisine bağlılık duydukları tek kişidir.Osmanlı Padişahları devletin örgütlenmeye başladığı ilk yıllardan itibaren çeşitli ünvanlar kullanmışlardır.Beylik döneminde bey ünvanının yanı sıra gazi ünvanını kullanılmıştır. Osmanlı padişahları,sultan ünvanını I. Murad’tan itibaren kullanmaya başlamışlardır.M.Nuri Paşa’nın anlattıklarına göre anlattıklarına göre I.Murad (Murad Hüdavendigar Gazi),Mısır’da bulunan Abbasi Halifesine,hükümetin ser’iligini onaylaması için bir elçi göndermiş ve halife de I. Murad’ın hükümetinin İslami kurallara uygun olduğuna dair bir icazetname göndererek onaylamıştır.Halife ayyrıca I. Murad’a Sultan Murat devletine Devlet-i Osmaniye,saltanat sülalesine de Osmanlılar adını vermiştir.Böylelikle fiili iktidarın halifeye tasdik ettirilmesi geleneği osmanlı yönetiminde de sürmüştür. Osmanlı Padişahları;Bey,gazi,sultan ünvanlarının dışında han,hüdavendigar,emir,hünkar,padişah ünvanları kullanmış bulunuyorlar.Türk geleneğinde hükümdarlık ünvanı olan han ve hakanın kullanılması eski Türk geleneklerinin nisbeten devam ettiğinin işareti sayılmalıdır.I. Beyazid döneminde Osmanlı Hanedanının Oğuz Han’a bağlanması teorisi geliştirilmiştir ki, bu da eski Türk geleneklerinin kısmi etkisine işaret etmektedir. Sultan tabiri Osmanlılar’da ibtidadan itibaren halk arasında şümullu olarak kullanılmayıp daha ziyade kitabe,para ve vesikalarda zikredilmektedir.Hatta tuğrada bile bu sıfat yoktur.Ve onun yerinehan ünvanı var.Halk arasında en ziyade hünkar ve padişah isimleri söylenmektedir.Hatta yalnız sultan tabiri hükümdarlara mahsus bir kılişeden ibaretti.Halbuki muamelatta bazı istidslara ve mektuplarda sultanım tabiri küçükten büyüğe yazılan elkap ve konuşmalarda da hürmet makamında olarak kullanılmıştır. Sultan tabiri sonraları Osmanlı padişahlarının erkek evlatlarına,kızlarına ve hattapadişah validelerine kadar teşmil edilmiştir.Sultan ünvanı erkek çocukların isminin önüne ,kızların da isminin sonunda kullanılırdı.Sultan Selim ,Ayşe Sultan gibi... Sadrazamın padişaha takdim ettiği telhis ve takrirler de sultan kullanılmayıp onun yerine padişahım denilmektedir.Osmanlılar’da hükümdardan başka hiç kimseye verilmeyen tek unvan hünkar tabiridir. Kendi şahsında Osmanlı Padişahı tipini yaratmış olan II.Mehmed, kendinden önceki hükümdarların sultan ünvanı ile yetinmeyerek padişah ünvanını da kullanmakta tereddüt etmemiştir.Yavuz Sultan Selim,Memlüklülere karşı kazandığı Mercidabık Zaferinin ardından (1516)”Hadım’ül-Harameyn eş-Şerifeyn”(Mekke ve Medine’nin Koruyucusu) ünvanını kullanmıştır.Ertesi yıl Ridaniye Zaferinden sonra halifelik Osmanlı yönetimine geçmiştir.Yalnız I.Selim bu ünvanı kullanmamıştır. Halife El-Mütevekkil’in İstanbul’da Ayasofya Camii’nde halifeliği resmen I.Selim’e bıraktığı yolundaki rivayetler doğrulanmış değildir.XVIII.yy’a kadar Osmanlı Padişahlarının halifelik makamına sahip çıkmadıkları ileri sürülmektedir.Halifeliği Osmanlı yönetimi ancak XVIII.yy’da canlandırmış ve uluslarası ilişkiler alanında yararlanmak istemiştir.Aslında halifelik makamı Osmanlı yönetimine geçmeden önce de hükümdarların halife ünvanını kullandıklarını görmekteyiz.Örneğin Kanunname-i Ali Osman’ın mukaddimesinde”...Es-Sultan el-‘azim Halifet-Allah-Fi’l-alem es-Sultan ibn es-Sultan Mehmed Han” sözleri bulunmaktadır.X.yy’dan itibaren İslam Dünyasında halifenin tekliği fikri fiilen terkedildiğinden çeşitli hükümdarlar İslamiyetin ilk örgütlenmesinde görülmeyen “halife’t Allah”ünvanını kullanmışlardır.Kanuni Sultan Süleyman “Hilafet-ül Kübra” makamında oturduğunu belirtmiştir.Kanuni’den sonra “Halife-i Ruy Zemin” ve”Hilafet-ül müslimin” ünvanları yerleşmiştir. [B][SIZE=4]Osmanlı Hanedanının Kökeni ve Saltanatın Verasetla intikali[/SIZE][/B] Osmanlı Hanedanı Oğuz Boyu’dan Kayılara mensupyu.Sikkeler üzerinde Kayı damgasının bulunması bu konuda bariz bir delildir.İlk Osmanlı kaynaklarında da bu konuya temas edilmiştir.Osmanlıların Oğuz geleneğine sahip çıkmaları bir fantezi ya da şovenizmden değil gerçekçi ir yaklaşımdan kaynaklanıyordu.Osmanlılar özellikle Türk boyları ve devletleri ile ihtilafadüştüklerinde kendilerinin oğuz soyundan gelen hakiki Türk oldukları konusu sistemli bir şekilde incelenmiştir.Bunun en tipik örneği Timur işgali ve Fetret Devri’nde görülmektedir. Osmanlı Devleti’ninaskeri ve idari açıdan asıl teşkilatını kazandığı dönem,Orhan Bey zamanıdır.Osmanlı Hanedanı içinde devlet reisinin seçimi ,II.Murad’ın hükümdarlığına kadar nüfuzlu şahsiyetlerle beylerin elinde idi.Osmanlı Devleti’nde beylerin yani bir çeşit ehl-i hal ve’l-akdin hükümdarlar üzerindeki hüküm ve nüfuzu Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethine kadar devam etmiştir.Zaten dış dünyada Osmanlı Padişahlarının sultan ümnvanını alması bu döneme rastlar. Saltanat devri asıl Fatih’le başlar.Fatih Devpri’ne kadar padişahlar Divan-ı Hümayun’un bizzat reisliğini yaparken Fatih vezir-i azama devretmiş ve neticenin kendisine sunulmasını istemiştir.Ayrıca padişahların yeme,içme ve oturma adbını bile hazırlattığı bir kanun ile tanzim yoluna gitmiş ve Osmanlı’da daha sonra alabildiğine ilerleyen teşrifat usulünün de temelini atmıştır. Osmanlı ülkesinin maliki olan padişahların tahta geçişleri, genellikle şehzadeler ve bürokrasiyi oluşturan değişik gruplar arasında mücadelelere zemin hazırlamıştır.Hükümdarın tahta geçişi karşısında bir saltanat kanunu bulunmayışı,siyasi mücadeleleri arttıran bir öğedir.Yukarıda bahsedilen ülüş sisyeminin terk edilmeye başlandığı yıllarda şehzadeler arasında kanlı mücadeleler görülmüştür.Fetret Dönemi’nde I.Beyazid’in oğullaruından herbiri hakimiyet iddiasında bulunmuşlar ve Çelebi Mehmed’in diğerlerine üstün gelmesi ile egemenliğin tek elde toplanması sağlanmıştır.I.Beyazid, kardeşi Yakub’u;I.Murad kardeşleri Halil ve İbrahim ile oğlu Savcı’yı;I.Mehmed de kardeşlerini taht yüzündenöldürtmüşlerdir.II. Murad da amcası Mustafa ile mücadele etmiş ve kardeşlerinin birini öldürtmüş,diğerlerinin gözlerine mil çektirerek Bursa da oturmaya mecbur etmiştir.II. Mehmed,saltanata kimin geleceğini düzenlememişse de hükümdar olanın nizam-ı alem için kardeşlerini katl edebileceğini kanunnamesinde belirtmiştir. [B][SIZE=4][COLOR="Red"]Cülus ve Biat[/COLOR][/SIZE][/B] Osmanlı Hanedanından herhangi birinin hükümdarlık makamını işgal etmesine taht-ı saltanata cülus etmek ya da daha genel olarak cülus-ı hümayun oldu denirdi.Bir sultanın tahta oturabilmesi kendinden öncekinin ölümü,feragati ve hallile vukubulabilir.Yeni sultanın cülusu,gün ve saati sarayda protokolü düzenleyen görevliler tarafından törebne katılacak olanlara bildirilir.Bunun üzerine yeni hükümdara biat olunurdu.Biat,cülusun tamamlayıcı unsuru olup hükümdara yapılan sadakat ve itaat şeklidir. Yeni tahta çıkan bir sultanın cülusunu özellikle o zaman İslam dünyasının başında bulunan hükümdarlara bildirmesi adetti.Cülus nedeni ile yürürlükte olan bir diğer adet bahşiş dağıtılması idi.Örneğin I.Bayezid tahta çıkar çıkmaz gazaya itirak eden bütün askerlerine bahşişler dağıttı.Yani hükümdarın cülusu ve biat işlemleri kültürel,politik ve protokoler bakımlarından değerlendirilir.Osman Gazi’nin Oğuz resmi üzere cülusu,Osmanlılardaki Orta Asya kültürünün varlığını işaret eder. Diğer taraftan cülus tahta kimin calis olacağı nedeni ile devlet içinde çalkalanmalara neden olmaktadır.örneğin Fatih Sultan Mehmet ikinci ve son cülusunda hükümet ve ordu da geniş çapta değişiklikler yapmıştır.Cülus,yeni tahta geçen sultanın izleyeceği politika dolayısıyla dış politika açısından önemlidir.Örneğin II.Mehmed’in birinci cülusunda gerek Avrupa’da gerek Anadolu’da Osmanlılar aleyhine ittifaklar ve kıpırdanmalar olmuştur.Cülusu gerçekleştiren şartlara gelince Türklerde tahta çıkmak,hükümet ve ordu ileri gelenlerinin desteği ile olmaktadır.Osmanlılar da bu kurala tabi oldular.Osman’ın bey oluşu buna tipik bir örnektir.Osman’ın ve bazı haleflerinin cülusuna ait özel bir şart da Ahilerin desteği idi. [B][SIZE=4][COLOR="Red"] Sultanın İktidarının Kaynakları ve Kullanılışı İktidarın teorik kaynakları[/COLOR][/SIZE][/B] İktidarın teorik kaynaklarından bahsederken iktidar sahibine yazılı veya yazılı olmayan hukukun verdiği gücü anlayabiliriz.Osmanlı Devleti’nde idari,mali,cezai gibi emir ve fermanlar ile vaz edilmiş olan kanun ve nizamlar mevcud idi.Kanunnameler,bunların aynen veya özet olarak biraraya toplanması sureti ile tertip edilen mecmualar veya bu kanunlardan belli bir konuya ait olanlardır. Hakimiyet anlayışının “elest bezmi” nazariyesi ile açiklanması yani insanların Allah’a mutlak ve onun dışndakilere şartlı olarak itaat etmesi gerektiği telakkisi ve böylece iktidarın kaynağı konusu İslamiyette üzerinde önemle durulan bir konu olmuştur.Hükümdarlar iktidarın allah tarafından kendilerine verildiğini kabul ederler. İktidarın teorik kaynaklarını da şer’i ve örfi hukuk olarak ayırıyoruz.Genel olarak ,İslam Devletleri için şer’i hukuk konusunda geçerli olan fikirler ,güçlü bir devlet ve yönetim geleneğine sahip Türk İslam Devletleri ve Osmanlı Devleti için de geçerlidir.Yani Osmanlı Devleti’nin hukuk sistemi de esas itibari ile şeriata dayanır. İslam Şeriatı yalnız müminlerin Allah’a karşı olan vazifelerini tayin etmekle yetinmez.Onların dünya işlerinde devlet ile münasebetlerinde temel olması gereken siyasi ve medeni hukuk kurallarını tesbit eder.İslam şeriatı Kur’an,Sünnet,icma ve kıyasa dayanır.Teorik olarak imam,yani bir toplumun siyasi-idari otoritesini elinde tutan kişi hüküm çıkarmak hak ve yetkisine sahiptir.İslam hukukunda kamu ve anayasa hukuku alanlarında çeşitli boşluklar bulunmaktadır.Bu boşluklardan yararlanarak İslam memleketlerinde devlet reisi sıfatı ile amme menfaati ve iyi adetlere uymuş olmak mülahazası ile devletin nizam ve teşkilatında ve idare usüllerinde şeriatin esas hükümleri ile sarih bir şekilde çatışmadan yenilikler yapmak hususunda kendilerini serbest bularak bir takım yasalar yapmışlardır.Böylece İslam ülkeleri’nde dini şer’i hukukun yanında siyasi otoritelerin koydukları bir örfi hukuk oluşmuştur.Osmanlı Devleti için de aynı durunm söz konusudur. Kanunname adı verilen mecmualarda toplanan padişahların emir,hüküm ve fermanlarından oluşanörfi hukuk esas itibari ile Osmanlı Hukuku’nun özünü teşkil etmiştir.Örfi hukuk metinleri doğrudan doğruya yönetimin başında bulunan ve pratik devlet ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olan bürokratlarca hazırlanıyordu. Adaletnameler de padişah hükmünden başka bir şey değildir.Devlet otoritesini temsil edenlerin,reayaya karşı bu otoriteyi kötüye kullanmalarını;kanun,hak ve adalete aykırı tutumlarını olağanüstü tedbirlerle yasaklayan beyannamaelerdir. [B][SIZE=4][COLOR="Red"]İktidarın pratik Kaynakları[/COLOR][/SIZE][/B] İktidarın pratik kaynakları;kamuoyunun sesi,tarikatlar,ulemanın etkisive ordunun baskı gücüdür.İktidarın pratik kaynakları Prof.İnalcık’ın deyimi ile “iktidarı fiilen tayin eden kuvvetler”in sosyal,siyasal,ve ekonomik olaylar sonucu önemlerini kybetmeleri ve yerlerini başka kurumlara bırakmaları doğaldır.İktidarı fiili kuvvetler tayin ederler,onun tahta çıkmasında büyük rol oynarlar.Bunların başlıcaları;ahiler,hükümet erkanı,uc beyleri,kapıkulu askerleri...Bu güçlerin iktidara getirdiği sultan için ikinci dönem başlar.Hükümdar bütün bunları dengeleyerek devletin politikasını takip eder. [B][SIZE=4][COLOR="Red"]Sultanın İktidarının Sınırları[/COLOR][/SIZE][/B] Padişahın mutlak iradesi hüküm,irade,ferman,Hatt-ı Hümayun adı verilen belgelerde görülebilir.Padişahın tuğrasını taşıyan bütün ferman ve beratlarda “buyurdum ki” ibaresi ile başlayan ve devanm eden cümleler padişahın otoritesini gösteren,egemenliğinin alanlarını belirten somut belgelerdir.Padişah teorik olarak sınırsız yetkilere sahiptir.Osmanlı Padişakhları özellikle devşirme,kul bürokrasisi(shaw,bunları “yönetici sınıf” kavramı ile karşılamaktadır),hükümet ve reaya üzerinde mutlak iktidara sahiptir.Ülke topraklarına ve kullarına istediği gibi tasarruf eder.İstediği yasaları yapar,kullarını yargılayarak ya da yargılamadan cezalandırır.Teorik olarak görülen bu yetkiler uygulamada çok farklı şekilde karşımıza çıkar.Padişahın yetki alanları sınırlandırılmıştır.Herşeydn önce padişah toplumda egemen olan İslam Hukuku’na uymak ya da uyuyor görünmek zorundadır.Dinin Osmanlı Yönetimi’nde denetim ve kontrol işlevi XVI.yy’dan itibaren artmıştır.Ebussuud Efendi devlet idaresi ile verdiği bazı fetvalarında “na meşru’ nesneye emr-i sultani olmaz” cümlesi ile bunu ifade etmiştir. Teabanın malı ve canı üzerinde tasarruf hakkına sahip olan padişahın egemenliğini sınırlandıran ikinci unsur örftür. Osmanlı Yönetimi’nin üst seviyelerinde görevli kul ve din bürokrasisi mensupları da padişahın sınırsız görünen otoritesini sınırlandırıcı bir işlev görmüşlerdir.II.Mehmed’ten önce ulemadan gelen Türk aristokratları padişahlar üzerinde etkili olmuşlardır.Çandarlı Vezir ailesi bu bağlamda anılabilir.II.Mehmed güçlü bir kul bürokrasisini daha serbest hareket etmek için yaratmıştır.II.Mehmed sonrasında devşirme-kul bürokrasisi ile harem arasındaki işbirliği,sistem içinde padişahın iktidarını sınırlandırıcı bir işlev görmüştür. [/FONT] [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Turizmin başkenti olarak bilinen güneydeki ilimiz?
Cevapla
Forumlar
Tarih
Genel Türk Tarihi
Türk Devletlerinde Hükümdar
Top