Sabır İle İlgili Kıssalar Hadisler Güzel Sözler
Nesai'nin bir rivayetinde şöyle geçmektedir: Rasulullah s.a.v. efendimiz oturunca yanına Eshab'ından bir cemaat gelir, otururdu.Aralarında küçük bir oğlu olan bir adam vardı.Çocuk onun arka tarafından gelirdi, oda önüne otururdu.Bu çocuk vefat edince, babası, oğlu anılır diye toplantıya katılmaktan uzak durdu.Peygamberimiz s.a.v. onu bir süre göremeyince:
- Falan kimseyi göremiyorum, nerelerde ? diye sordu.Eshab'da
- Ya RasulAllah o görmüş olduğun oğulcağızı vefat etti. dediler.Rasulullah s.a.v. onunla karşılaşınca oğlunu sordu.O da vefat ettiğini söyledi.Bunun üzerine Rasulullah s.a.v. efendimiz ona taziyede bulundu.(Sabır tavsiye etti.Onun işini Allah'a havale etti ki "Allah'da sana büyük ecirler versin" Buyurdu.Bundanda taziyenin sünnet olduğu anlaşılmaktadır.) Sonrada:
- Ey filan! sana şu iki şeyden hangisi daha sevimlidir? Hayatın boyu onun yanında bulunmasımı, yoksa Cennet'in hangi kapısından gelirsen gel, onun senden önce gelip, sana o kapıyı açmasımı? diye sordu. Adamda:
- Tabiki benden evvel Cennet'in kapısına gelip onu açmasını isterim.Elbette bu bana daha sevimlidir" deyince Rasulullah s.a.v.
- İşte bu sana aittir buyurdular.(O ölmüştür.Onun ölümü karşısında göstereceğin sabrın mükafatı olarak kıyamet günü cennetin kapısını sana açacaktır.) (Tergıp ve Terhib)
Muaz r.a. dan Rasulullah s.a.v. in şöyle buyurduğu rivayet edildi:
- Ruhum kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki düşük çocuk bile, eğer ölümünü sabırla karşılamış ise annesini göbek bağı ile cennete çekip götürecektir buyurdular. Ahmed ve Taberani rivyet etmişlerdir.
Ebu Hassan r.a. dan şöyle rivayet edildi: Ebu Hüreyre r.a. ya
- benim iki oğlum öldü.Rasulullah s.a.v. den ölülerimiz hakkında bir Hadisi Şerif söylermisin? dedim.Oda :
- Evet söyleyeyim.Onların küçükleri cennette diledikleri yerlere girerler, çıkarlar.Onlardan biri babasıyla veya anne ve babasıyla karşılaşınca, tıpkı senin şu elbisenin eteğinden tuttuğum gibi onların elbiselerinden veya ellerinden tutarlar.Allah hem onları, hemde babalarını cennete koyuncaya kadar onlardan ayrılmazlar.
Müslim rivayet etmişdir.
Ebud-Derda r.a. diyorki: Rasulullah'ın Hadisi Kudsi'sinde şöyle buyurduğunu işittim :
Allah Tealabuyurduki:
- Ya İsa! Ben senden sonra bir ümmet göndereceğim.(burda zikredilen ümmet "Muhammed s.a.v. ümmetidir.) Sevdikleri bir şeyle karşılaşırlarsa, Allah'a hamd ederler, sevmedikleri bir şeyle karşılaştıklarında bilgileri ve dayanma güçleri olmadığı halde ecir ve sevabını Ben'den bekleyerek dayanır, sabrederler.İsa a.s. :
- Ya Rab! bu nasıl olur? dedi.Allah-ü Teala da :
- Ben onlara hilmimden veilmimden veririm. Buyurdu.
Hakim rivayet etmiş.Buhari'nin şartına göre sahih demiştir.
Sahbara r.a. derki: Peygamberimiz s.a.v. :
- Kim nimete kavuştuğunda şükreder, afete uğradığında sabreder, haksızlık yapınca af diler, haksızlığa uğradığında affederse..." dedi ve sustu.Bunun üzerine Eshab-ı Kiram efendilerimiz:
- Ya RasulAllah onun durumu ne olur? diye sordular.Rasulümüzde s.a.v. :
- Onlar (geleceklerinden) emin ve doğru yolda olan kimselerdir. Buyurdular.
Taberani rivayet etmiştir.
Malik oğlu Ka'b şöyle rivayet eder:Allah'ın Rasulü buyurdularki:
- Müminin hali yeşil ekin sapının haline benzer. Onu sararıp kuruyuncaya kadar rüzgar sağa sola sallar.Bir defa yere yatırır bir defa doğrultur.(Mümin dünyadan göçünceye kadar başından afet ve musibet eksik olmaz)
Başka bir rivayette de Hadis-i Şerif şöyledir:
- Mümin ölünceye kadar rüzgar onu sağa sola sallar.(bela ve sarsıntı eksik olmaz.Aynı zamanda başına gelenler günahlarına keffaret olur.) Kafir ise kımıldamadan sapasağlam durup ,aniden yıkılan çam ağacına benzer.(Kafir, küfür ve isyanlarına tevbe ettirici, tevbeyi hatırlatıcı bela ve musıbetlere uğramadan ansızın ölür.)
Müslim rivayet etmiştir.
Muhammed, babası Halidden, oda Eshabdan olan dedesinin Rasulullah s.a.v. dan işittiğini rivayet etti:
- Allah tarafından kendisine bir makam verilen kimse, o makama kolayca ulaşamaz.Ancak hz.Allah kendisine, malına yahut evladına uğrayan felaketler verir, oda onlara sabrederse yüce Allah'ın takdir ettiği makama erişir. (Ebu Ya'la ve Taberrani "Kebir" ve "Evsat"ında rivayet etmişlerdir.)
Ebu Ümame r.a. den rivayet olunduğuna göre Allah'ın Rasulü şöyle buyuruyorlar:
- hz.Allah meleklerine buyurur: Gidin, kulumun üzerine bela yağdırın.Melekler Allah'ın emrini yerine getirince kul hamdeder.Melekler geri dönerler ve Allah-ü Teala hz. ne:
- Ya Rabbi emrettiğin gibi kulunun başına bela yağdırdık" derler.hz.Allah'da :
- Dönün.Ben onun ahu zarını işittikçe ona ecir ve mükafat veririm" buyurur.
Taberani "Kebir" de rivayet etmiştir.
Sabır hakkında bazı ailemlerin görüşleri:
Nevevi der ki: Şeran muteber olan sabır, taat ve ibadete devam etmek, insanı günaha sevk eden kötülüklerden ve masiyetten uzak kalmak, dünyada karşılaşılan olayları soğukkanlılıkla karşılamak ve üzücü felaketlere şikayet etmeden tahammül etmektir.
İbrahim el-Havvas da şöyle der :
- Sabır, Kuran- Kerim ve Hadisi Şeriflerle amel etme bu uğurda karşılaşılan zorluklara dayanmaktır.
Ebu Ali ed-Dekta da sabrı şöyle tarif eder:
- Gerçek sabır kadere razi olmak ve halinden şikayet etmemektir.Şikayet için değilde, çare aramak için derdini söylemek sabırsızlık olmaz. Eyyüb a.s. ın yaptığı gibi :
-"Rabbim dertlere yakalndım" demiş, hz.Allah'da:
- "Biz onu sabırlı bulduk" buyurmuştur.Derdini söylemesi sabırsızlık sayılmamıştır.
Bu yazmış olduklarımın tamamı hüvesi hüvesine "Tergıb ve Terhib" den alınmıştır...
اَلْحَمْدُ لِلّهِ ا لَّذِى عاَفاَنىِ مِمَّا ا بْتَلاَكَ بِهِى وَفَضَّلَنِى عَلى كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقَ تَفْضِيلاً
H.Ş. "Belaya uğramış birini gören kimse (Elhamdülillahillezi afani mimmebtelake bihi ve faddaleni ala kesirin mim-men halaka tafdila) (Seni mübtela ettiği beladan beni muaf tutan ve yarattığı bir çoklarının üzerine beni tafdil eden Allah'a hamd olsun) derse sağ oldukça o belaya uğramaz."
Ramuz 420-13
***
(Gurer'ul-Hikem'den)
"...Yanımda bulunan hayırdan (yani maldan) hiçbir şeyi sizlerden alıkoymuyorum. Şu muhakkak ki, kim (istemeyip) iffetli kalmak isterse, Allah onu iffetli kılar. Kim de sabretmeye çalışırsa, Allah ona da sabır ihsan eder. Kim insanlardan müstağni olmak isterse, Allah onu müstağni kılar. Sizlere sabırdan daha hayırlı ve sabırdan daha geniş hiçbir atıyye asla verilmemiştir!" buyurdu.
(Sahih-i Buhari, Cilt 14, syf.6401)
... Sen, yakini bir imanla, tam bir rıza ile Allah için çalışmaya muktedir olabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde sabırda çok hayır var. Şunu da bil ki nusret sabırla birlikte gelir, kurtuluş da sıkıntıyla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır.
Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 315
Sabır imanın yarısı, yakin de imanın tamıdır. (Hz.İbni Mes'ud r.a) Ramuz El-hadis s.217
Haya zinettir. Takva'da keremdir. En hayırlı binek de sabırdır. İbtila halinde insanın musibetinin berteraf olmasını Allah'tan beklemek ibadettir.
(Hz.Cabir r.a). Ramuz El-Hadis s.204
Mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır. Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mümine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder, bu da hayırdır.
Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 2. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992, s. 208
Hz. Enes (radıyAllahu anh) anlatıyor:
"Resulullah a.s. ölen çocuğu için ağlamakta olan bir kadına rastlamıştı:
"Allah'tan kork ve sabret!" buyurdu: Kadın (ızdırabından kendisine hitab edenin kim olduğuna bile bakmadan):
"Benim başıma gelenden sana ne?'' dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) uzaklaşınca, kadına:
"Bu Resulullah idi!'' dendi. Bunun üzerine, kadın çocuğun ölümü kadar da söylediği sözden dolayı (utanıp) üzüldü. (Özür dilemek için) doğru aleyhissalâtu vesselâmın kapısına koştu: Ama kapıda bekleyen kapıcılar görmedi, doğrudan huzuruna çıktı ve:
"Ey Allah'ın Resulü, (o yakışıksız sözü) sizi tanımadan sarfettim (bağışlayın!)" dedi. Aleyhissalâtu vesselam:
"Makbul sabır, musibetle karşılaştığın ilk andakidir" buyurdu."Buhari; Cenâiz 43
"Sana müjde vermeyeyim mi?'' dedi. Ben:
"Tabii, söyle!'' dedim.
"Ebu Musa el-Eş'ari (radıyAllahu anh) bana anlattı'' diye söze başlayıp Resulullah'ın şu sözlerini nakletti:
"Bir kulun çocuğu ölürse, Allah meleklere şöyle söyler:
"Kulumun çocuğunu kabzettiniz mi?"
"Evet" derler.
"Yani kalbinin meyvesini elinden mi aldınız?'' Melekler yine:
"Evet" derler. Allah tekrar sorar:
"Kulum (bu esnâda) ne dedi?''
"Sana hamdetti ve istircâda bulundu'' derler. Bunun üzerine Allah Teâla hazretleri şöyle emreder:
"Öyleyse, kulum için cennette bir köşk inşa edin ve bunu Beytu'l-hamd (hamd evi) diye isimlendirin.''
Tirmizi; Cenâiz, 36; (1021).
Acıya katlanma, sıkıntı ve meşakkatlere karşı soğukkanlılıkla mukavemet etme, aklın ve dinin gösterdiği yolda sebat etme.
Sabır ruhun bir melekesidir, güzel bir huydur. Tahammülü zor ve nefse ağır gelen şeylere katlanmak ancak sabır ile olur. Bir hakkı müdafaa ve muhafaza etmek için gösterilen sebat, sabretmekle mümkündür. Allah'ın emirlerini yerine getirmek, aklın ve dinin hoş görmediği ve nefsin meşrû olmayan istek ve arzularına mukavemet edebilmek, hayatta elde olmadan başa gelen ve insana büyük elem ve keder veren bela ve musîbetlere karşı koyabilmek ve bunların üstesinden gelebilmek için sabırlı olmak ve sabretmeye alışmak lazımdır.
Bütün faziletlerin anası, hayatta muvaffak olmanın ve kemale ermenin sırrı bu güzel özelliktir. Her türlü rezaletin sebebi sabırsızlık veya gerektiği kadar sabır gösterememektir. Sabır her faziletin üstünde bir değer taşır. "Şüphesiz Allah Teâlâ sabredenlerle beraberdir" (el-Bakara, 2/153, 155).
Sabrın sonu selamettir, başarıdır. Sabır acıdır. Fakat sonucu tatlıdır. Hz. Peygamberimiz (s.a.s); "Sabreden başarıya ulaşır' ; "Sabır başarının anahtarıdır"; "Sabır bir ışıktır"; "Sabır cennet hazinelerinden bir hazinedir"; "Sana sıkıntı veren şeylere karşı sabretmende bir çok hayır vardır" buyurarak sabrın faziletini anlatmıştır.
Hz. Peygamberimiz (s.a.s); "Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür" (Buhârî, Cenâiz, 32) sözüyle bir felaketle ilk karşılaştığı zamandaki sabrın önemini vurgulamıştır. Sabretmek, mahkûmiyete, meskenete ve zillete razı olmak, haksız tecavüzlere, insan haysiyetine gölge düşürecek saldırılara katlanmak ve bunlara ses çıkarmamak anlamına gelmez.Çünkü meşru olmayan şeylere karşı sabretmek caîz değildir. Bunlara karşı içten elem duymak ve bunlarla mücadele etmek gerekir. İnsanan kendi gücü ve iradesiyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması ya da karşılayabileceği ihtiyaçları karşısında gevşemesi sabır değil, acizlik ve tembelliktir. Rasulullah (s.a.s); Ya Rabbi! Acizlikten ve tenbellikten sana sığınırım” (Buhari, Cihad, 25) diye dua etmiştir.
Bazı sıkıntılar vardır ki, kulun irade ve gücünü aşar. Böyle felaketler başa geldiği zaman heyecana kapılmadan ve şikayet etmeden takdir-i ilâhiye razı olup sabretmek müminlerin özelliklerindendir. Nitekim Cenab-ı Allah Kuran-ı Kerimde sabr-ı cemili (güzel sabır) emretmektedir. (Yusuf, 12/18). Rasulullah (s.a.s) Sabr-ı cemil şikayet edilmeyen sabırdır” buyurmuştur. Aslında elden bir şey geldiği zamanlarda sabırsızlık gelmediği zamanlarda sabırsızlık göstermenin bir faydası yoktur ve lüzumsuz bir harekettir.
Kur'ân-ı Kerim'in yetmişten fazla ayetinde zikredilen sabır, insan tabiatına aykırı olan zorunlu hallere uymak ve güçlüklere karşı koymak demektir. Sabrın gâyesi, beklenmedik olaylar, içine düşülen güçlükler karşısında tedirgin olmamak, paniğe kapılmamak ve tahammül göstermektir. Allah Teâlâ sabredenlere mükâfatını hesapsızca vereceğini müjdelemiş ve onları övmüştür.
Mü'minler, çoğu zaman sırf inandıkları için Allah düşmanlarının zulüm ve kötülüklerine hedef olurlar; çeşitli işkencelere uğrar, onlarla savaşmak zorunda kalırlar. İşte bu durumda sabır, mü'minin güç kaynağı, imanının koruyucusudur. Hz. Musâ'ya inananlara Firavun eziyet etmek isteyince onlar: "Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır ve bizi müslüman olarak öldür" (el-Araf 7/126) diye duâ etmişlerdi. Sevgili Peygamberimiz ve ilk müslümanların, yapılan işkence ve eziyetlere nasıl sabır ve tahammül gösterdikleri bilinen bir husustur.
İbadetlerin nefsimize ağır gelen yönleri de sabırla hafifler. Böylece huzur içinde günde beş vakit namaz kılar, sıcak yaz günlerinde hiç bir sıkıntı duymadan oruç tutarız. Diğer ibadetler ve ahlâkî davranışlarda böyledir. Aşağıdaki âyetler bunu göstermektedir:
"Her kim sabreder ve suç bağışlarsa, bu hareket arzu edilen en iyi işlerdendir" (eş-Şurâ, 42/43); "İçinizden mücahitleri ve sabredenleri belirtelim diye sizleri mutlaka imtihan ederiz. Haberlerinizi de denetleriz” (Muhammed, 47/31).
Çoğu zaman insan nefsine uyar; Allah Teâlâ'nın emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak ona zor gelir, nefse hoş gelen fena arzularını tatmin etmek ister, iyilik ve faziletlerden kaçınır. Meselâ; cebindeki parasını eğlence ve zevkleri için harcamak, bir yoksula vermekten daha hoş gelir. Bir çocuk için oyun oynamak, ders çalışmaktan daha ilgi çekici görünür. Gezip tozmak, çalışıp kazanmaya tercih edilir.
İşte bu durumda, insanın, kendisine zor gelse bile, iyi olanı, faydalı olanı seçmesi, sabır ve tahammülle onu yerine getirmeye çalışması çok güzel bir davranıştır.
Ayrıca insanlar hayat boyunca, bolluk veya yokluk içinde kalabilir, sağlıklı iken hastalanır, sel, deprem, yangın gibi felâketlerle karşılaşabilir; bütün bu durumlarda insanın en büyük dayanağı sabırdır. Aksine davranış, insanı Allah Teâlâ'ya isyana ve nankörlüğe sürükler. Cenab-ı Hak bu konuda şöyle buyurmuştur: "Doğrusu kim Allah'tan korkar ve düştüğü felâkete sabrederse; muhakkak ki Allah iyilik edenlerin mükafatı boşa, çıkarmaz" (Yusuf, 12/90).
Peygamberler sabrın en büyük örnekleridir. Çünkü onlar bütün güçlükleri sabırla karşılamışlardır. Dileğimiz Allah (c.c.)'ın bizi, "belâlarına çok sabreden ve nimetlerine çok şükreden" kullarından eylemesi olmalıdır (İbrahim, 14/5).
Sabrın sonu selâmettir. Sabır, iman ve ibadetin, ilim ve hikmetin, kısaca bütün faziletlerin başıdır. Sabırlı insan iyi insandır. İyi işler yapıp birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin kurtuluşa ereceklerini Allah Teâlâ haber vermiştir. Sabır zafere giden yoldur (el-Asr, 103/1-3).
Peygamber Efendimiz; "Sabır ve tahammül gösteren kimseyi Cenab-ı Hakk sabırlı kılar. Sabırdan daha hayırlı ve geniş bir nimet hiç bir kimseye verilmemiştir" (Tirmizi, Birr, 76).
"Hoşlanmadığın şeye sabretmende büyük fayda vardır" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 307) buyurmuştur.
Ayrıca Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:
"Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz; sabredenleri müjdele" (el-Bakara, 2/ 155).
Bu ve benzeri âyetlerden Allah Teâlâ'nın insanları çeşitli sıkıntılara uğratarak imtihan ettiğini ve bu imtihanı sabredenlerin kazandığım öğreniyoruz.
Sabırla bütün zorluklar halledilmekte, her türlü engel aşılmaktadır. Onun için atalarımız: Sabırla koruk, helva olur" demişlerdir.
Hz. Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
"Mü'minin işi hayrete şayandır. Zira işinin hepsi onun için hayırlıdır. Bu özellik yalnız mü'mine özgüdür. Zira sevinirse şükreder. Bu ise onun için hayırlıdır. Başına belâ gelirse sabreder. Bu da onun için hayırlıdır" (Riyâzüs-Sâlihin, 1, 54).
Bizim için mutlaka hayırlı olduğuna inandığımız sabır, bütün peygamberlerin ortak sıfatıdır. Allahın dinini tebliğ ederken hepsi çeşitli sıkıntılara uğramış, kendilerine eziyet edilmiş, yurtlarından çıkarılmış. Hükümdarlar tarafından zindana atılmış ama onlar daima sabretmişlerdi. Kuran-ı Kerimde peygamberlerin sabrını dile getiren pek çok ayet-i kerime vardır. Rasulullahın hayatı ise baştan sona en güzel sabır örnekleri ile doludur. Bu sebeple her müslümana düşen görev, kurtuluşun sabırda olduğunu düşünerek, Allahtan sabır dilemek ve sabırlı olmaktır.
Peygamberimiz (s.a.v.) ashabından bir gruba, 'sizler kimlersiniz?'diye sorar.Onlar,
'biz mü'minleriz'diye cevap verince onlara,"imanınızın belirtisi nedir?"sorusuna da,
"belalara sabreder,rahatlığa şükreder,kazanın tecellisine ise razı oluruz."diye cevap verirler.Peygamberimiz onlara"kabe'nin rabbine yemin ederek söylüyorum ki,sizler gerçek mü'minlersiniz"
Taberani el-evsat'ta rivayet etmiştir.Ayrıca Ahmed b.Hambel de İbn Abbas'tan rivayet etmiştir.
Hz.isa(as)der ki:"Hoşunuza gitmeyen şeylere sabretmedikçe,sevdiğiniz şeylere kavuşamazsınız"
(imam Gazali'nin Kalplerin Keşfi)
Muhterem Müslümanlar!
Bu haftaki hutbemiz, Musîbetlere karşı sabretmek ve onlardan ibret almak hakkında olacaktır.
Kulluk; ahde vefa, konulan hududa îtina, verilene rıza, alınana da sabır göstermektir. 1 İnsanoğlu yaratıldığından buyana, Allah’a kul olma gayretindedir. Her ne zaman ki bu gayret azalmış veya yok olmuş ise, Rahmet sıfatının sahibi bulunan Cenab-ı Hak, gafletten uyandırmak için, muhtelif bela ve cezalar ile kullarını imtihana tabi tutmuştur.
Bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır: “Görmezler mi ki, her yıl, bir veya iki defa imtihan olunurlar, sonra da tevbe etmezler, ibret almazlar.” 2 Diğer bir ayet-i celilede de: “Andolsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan canlardan ve mahsüllerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere lütf-u keremimi müjdele.”3 , buyrulmaktadır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) hadisi şeriflerinde: “Allah kime hayır eriştirmeyi dilerse, onu bir musibete uğratır”4 , buyurmuşlardır.
Dikkat edilirse, ayet-i kerimelerde, kulun geçeceği üç basamağa işaret edilmiştir.
İlk basamak, bela ve musibetler ile imtihan olunmak. Bela, İnsana itâat halinde gelir de itâate devam ederse, rütbe ve derecedir. Gaflet halinde iken gelir de uyanırsa, mağfirettir. İsyan hâlinde iken gelir de o halden dönerse, af ve mağfiret, günaha devam ederse, cezâdır.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Mükafatın büyüklüğü belanın şiddetine göredir. Allah sevdiği topluluğu belaya uğratır...”5
İkinci basamak, musibetlere sabretmek. Sabır, acıya katlanmak, insan tabiatına hoş gelmeyen bir takım hallere, telaş göstermeyip, tehammül etmekten ibarettir. Sabır, tâate devam etmeye, günahları terk etmeye, musîbete katlanıp, kimseye şikâyette bulunmamaya sabretmektir.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Keriminde şöyle buyurmaktadır: “Ey iman şerefi ile temayüz etmiş olan kâffe-i ehl-i iman! Sabr-ı sebat ile yardım isteyin. Şüphe yok ki, Allah sabr edenler ile beraberdir.” 6
Sonuncu basamak ise, belanın kendi kusurlarından dolayı geldiğini düşünüp, ibret almak ve gidişatını düzeltmektir. İbret; uyanmayı icabettiren hadisedir. İbret almak ise; ders alınacak hadise karşısında uyanıp, mevcut hali değiştirmektir.
Bir musîbet, bin nasihatten daha müessirdir. Fakat şuursuz kişi için musıbetin de kârı yoktur. “Mü’min kişi bir delikten iki defa sokulmaz” 7 hadis-i şerifi, uyanık olmaya teşvik ederken; geçen hadiselerden ibret almaya da işaret buyurur. O halde yapılması icabeden iş, ibret almasını öğrenmektir.
Nesai'nin bir rivayetinde şöyle geçmektedir: Rasulullah s.a.v. efendimiz oturunca yanına Eshab'ından bir cemaat gelir, otururdu.Aralarında küçük bir oğlu olan bir adam vardı.Çocuk onun arka tarafından gelirdi, oda önüne otururdu.Bu çocuk vefat edince, babası, oğlu anılır diye toplantıya katılmaktan uzak durdu.Peygamberimiz s.a.v. onu bir süre göremeyince:
- Falan kimseyi göremiyorum, nerelerde ? diye sordu.Eshab'da
- Ya RasulAllah o görmüş olduğun oğulcağızı vefat etti. dediler.Rasulullah s.a.v. onunla karşılaşınca oğlunu sordu.O da vefat ettiğini söyledi.Bunun üzerine Rasulullah s.a.v. efendimiz ona taziyede bulundu.(Sabır tavsiye etti.Onun işini Allah'a havale etti ki "Allah'da sana büyük ecirler versin" Buyurdu.Bundanda taziyenin sünnet olduğu anlaşılmaktadır.) Sonrada:
- Ey filan! sana şu iki şeyden hangisi daha sevimlidir? Hayatın boyu onun yanında bulunmasımı, yoksa Cennet'in hangi kapısından gelirsen gel, onun senden önce gelip, sana o kapıyı açmasımı? diye sordu. Adamda:
- Tabiki benden evvel Cennet'in kapısına gelip onu açmasını isterim.Elbette bu bana daha sevimlidir" deyince Rasulullah s.a.v.
- İşte bu sana aittir buyurdular.(O ölmüştür.Onun ölümü karşısında göstereceğin sabrın mükafatı olarak kıyamet günü cennetin kapısını sana açacaktır.) (Tergıp ve Terhib)
Muaz r.a. dan Rasulullah s.a.v. in şöyle buyurduğu rivayet edildi:
- Ruhum kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki düşük çocuk bile, eğer ölümünü sabırla karşılamış ise annesini göbek bağı ile cennete çekip götürecektir buyurdular. Ahmed ve Taberani rivyet etmişlerdir.
Ebu Hassan r.a. dan şöyle rivayet edildi: Ebu Hüreyre r.a. ya
- benim iki oğlum öldü.Rasulullah s.a.v. den ölülerimiz hakkında bir Hadisi Şerif söylermisin? dedim.Oda :
- Evet söyleyeyim.Onların küçükleri cennette diledikleri yerlere girerler, çıkarlar.Onlardan biri babasıyla veya anne ve babasıyla karşılaşınca, tıpkı senin şu elbisenin eteğinden tuttuğum gibi onların elbiselerinden veya ellerinden tutarlar.Allah hem onları, hemde babalarını cennete koyuncaya kadar onlardan ayrılmazlar.
Müslim rivayet etmişdir.
Ebud-Derda r.a. diyorki: Rasulullah'ın Hadisi Kudsi'sinde şöyle buyurduğunu işittim :
Allah Tealabuyurduki:
- Ya İsa! Ben senden sonra bir ümmet göndereceğim.(burda zikredilen ümmet "Muhammed s.a.v. ümmetidir.) Sevdikleri bir şeyle karşılaşırlarsa, Allah'a hamd ederler, sevmedikleri bir şeyle karşılaştıklarında bilgileri ve dayanma güçleri olmadığı halde ecir ve sevabını Ben'den bekleyerek dayanır, sabrederler.İsa a.s. :
- Ya Rab! bu nasıl olur? dedi.Allah-ü Teala da :
- Ben onlara hilmimden veilmimden veririm. Buyurdu.
Hakim rivayet etmiş.Buhari'nin şartına göre sahih demiştir.
Sahbara r.a. derki: Peygamberimiz s.a.v. :
- Kim nimete kavuştuğunda şükreder, afete uğradığında sabreder, haksızlık yapınca af diler, haksızlığa uğradığında affederse..." dedi ve sustu.Bunun üzerine Eshab-ı Kiram efendilerimiz:
- Ya RasulAllah onun durumu ne olur? diye sordular.Rasulümüzde s.a.v. :
- Onlar (geleceklerinden) emin ve doğru yolda olan kimselerdir. Buyurdular.
Taberani rivayet etmiştir.
Malik oğlu Ka'b şöyle rivayet eder:Allah'ın Rasulü buyurdularki:
- Müminin hali yeşil ekin sapının haline benzer. Onu sararıp kuruyuncaya kadar rüzgar sağa sola sallar.Bir defa yere yatırır bir defa doğrultur.(Mümin dünyadan göçünceye kadar başından afet ve musibet eksik olmaz)
Başka bir rivayette de Hadis-i Şerif şöyledir:
- Mümin ölünceye kadar rüzgar onu sağa sola sallar.(bela ve sarsıntı eksik olmaz.Aynı zamanda başına gelenler günahlarına keffaret olur.) Kafir ise kımıldamadan sapasağlam durup ,aniden yıkılan çam ağacına benzer.(Kafir, küfür ve isyanlarına tevbe ettirici, tevbeyi hatırlatıcı bela ve musıbetlere uğramadan ansızın ölür.)
Müslim rivayet etmiştir.
Muhammed, babası Halidden, oda Eshabdan olan dedesinin Rasulullah s.a.v. dan işittiğini rivayet etti:
- Allah tarafından kendisine bir makam verilen kimse, o makama kolayca ulaşamaz.Ancak hz.Allah kendisine, malına yahut evladına uğrayan felaketler verir, oda onlara sabrederse yüce Allah'ın takdir ettiği makama erişir. (Ebu Ya'la ve Taberrani "Kebir" ve "Evsat"ında rivayet etmişlerdir.)
Ebu Ümame r.a. den rivayet olunduğuna göre Allah'ın Rasulü şöyle buyuruyorlar:
- hz.Allah meleklerine buyurur: Gidin, kulumun üzerine bela yağdırın.Melekler Allah'ın emrini yerine getirince kul hamdeder.Melekler geri dönerler ve Allah-ü Teala hz. ne:
- Ya Rabbi emrettiğin gibi kulunun başına bela yağdırdık" derler.hz.Allah'da :
- Dönün.Ben onun ahu zarını işittikçe ona ecir ve mükafat veririm" buyurur.
Taberani "Kebir" de rivayet etmiştir.
Sabır hakkında bazı ailemlerin görüşleri:
Nevevi der ki: Şeran muteber olan sabır, taat ve ibadete devam etmek, insanı günaha sevk eden kötülüklerden ve masiyetten uzak kalmak, dünyada karşılaşılan olayları soğukkanlılıkla karşılamak ve üzücü felaketlere şikayet etmeden tahammül etmektir.
İbrahim el-Havvas da şöyle der :
- Sabır, Kuran- Kerim ve Hadisi Şeriflerle amel etme bu uğurda karşılaşılan zorluklara dayanmaktır.
Ebu Ali ed-Dekta da sabrı şöyle tarif eder:
- Gerçek sabır kadere razi olmak ve halinden şikayet etmemektir.Şikayet için değilde, çare aramak için derdini söylemek sabırsızlık olmaz. Eyyüb a.s. ın yaptığı gibi :
-"Rabbim dertlere yakalndım" demiş, hz.Allah'da:
- "Biz onu sabırlı bulduk" buyurmuştur.Derdini söylemesi sabırsızlık sayılmamıştır.
Bu yazmış olduklarımın tamamı hüvesi hüvesine "Tergıb ve Terhib" den alınmıştır...
اَلْحَمْدُ لِلّهِ ا لَّذِى عاَفاَنىِ مِمَّا ا بْتَلاَكَ بِهِى وَفَضَّلَنِى عَلى كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقَ تَفْضِيلاً
H.Ş. "Belaya uğramış birini gören kimse (Elhamdülillahillezi afani mimmebtelake bihi ve faddaleni ala kesirin mim-men halaka tafdila) (Seni mübtela ettiği beladan beni muaf tutan ve yarattığı bir çoklarının üzerine beni tafdil eden Allah'a hamd olsun) derse sağ oldukça o belaya uğramaz."
Ramuz 420-13
***
(Gurer'ul-Hikem'den)
"...Yanımda bulunan hayırdan (yani maldan) hiçbir şeyi sizlerden alıkoymuyorum. Şu muhakkak ki, kim (istemeyip) iffetli kalmak isterse, Allah onu iffetli kılar. Kim de sabretmeye çalışırsa, Allah ona da sabır ihsan eder. Kim insanlardan müstağni olmak isterse, Allah onu müstağni kılar. Sizlere sabırdan daha hayırlı ve sabırdan daha geniş hiçbir atıyye asla verilmemiştir!" buyurdu.
(Sahih-i Buhari, Cilt 14, syf.6401)
... Sen, yakini bir imanla, tam bir rıza ile Allah için çalışmaya muktedir olabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde sabırda çok hayır var. Şunu da bil ki nusret sabırla birlikte gelir, kurtuluş da sıkıntıyla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır.
Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 315
Sabır imanın yarısı, yakin de imanın tamıdır. (Hz.İbni Mes'ud r.a) Ramuz El-hadis s.217
Haya zinettir. Takva'da keremdir. En hayırlı binek de sabırdır. İbtila halinde insanın musibetinin berteraf olmasını Allah'tan beklemek ibadettir.
(Hz.Cabir r.a). Ramuz El-Hadis s.204
Mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır. Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mümine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder, bu da hayırdır.
Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 2. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992, s. 208
Hz. Enes (radıyAllahu anh) anlatıyor:
"Resulullah a.s. ölen çocuğu için ağlamakta olan bir kadına rastlamıştı:
"Allah'tan kork ve sabret!" buyurdu: Kadın (ızdırabından kendisine hitab edenin kim olduğuna bile bakmadan):
"Benim başıma gelenden sana ne?'' dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) uzaklaşınca, kadına:
"Bu Resulullah idi!'' dendi. Bunun üzerine, kadın çocuğun ölümü kadar da söylediği sözden dolayı (utanıp) üzüldü. (Özür dilemek için) doğru aleyhissalâtu vesselâmın kapısına koştu: Ama kapıda bekleyen kapıcılar görmedi, doğrudan huzuruna çıktı ve:
"Ey Allah'ın Resulü, (o yakışıksız sözü) sizi tanımadan sarfettim (bağışlayın!)" dedi. Aleyhissalâtu vesselam:
"Makbul sabır, musibetle karşılaştığın ilk andakidir" buyurdu."Buhari; Cenâiz 43
***
Ebu Sinân anlatıyor: "Oğlum Sinan'ı defnettiğimde kabrin kenarında Ebu Talha el-Havlani oturuyordu. Defin işinden çıkınca bana:"Sana müjde vermeyeyim mi?'' dedi. Ben:
"Tabii, söyle!'' dedim.
"Ebu Musa el-Eş'ari (radıyAllahu anh) bana anlattı'' diye söze başlayıp Resulullah'ın şu sözlerini nakletti:
"Bir kulun çocuğu ölürse, Allah meleklere şöyle söyler:
"Kulumun çocuğunu kabzettiniz mi?"
"Evet" derler.
"Yani kalbinin meyvesini elinden mi aldınız?'' Melekler yine:
"Evet" derler. Allah tekrar sorar:
"Kulum (bu esnâda) ne dedi?''
"Sana hamdetti ve istircâda bulundu'' derler. Bunun üzerine Allah Teâla hazretleri şöyle emreder:
"Öyleyse, kulum için cennette bir köşk inşa edin ve bunu Beytu'l-hamd (hamd evi) diye isimlendirin.''
Tirmizi; Cenâiz, 36; (1021).
Acıya katlanma, sıkıntı ve meşakkatlere karşı soğukkanlılıkla mukavemet etme, aklın ve dinin gösterdiği yolda sebat etme.
Sabır ruhun bir melekesidir, güzel bir huydur. Tahammülü zor ve nefse ağır gelen şeylere katlanmak ancak sabır ile olur. Bir hakkı müdafaa ve muhafaza etmek için gösterilen sebat, sabretmekle mümkündür. Allah'ın emirlerini yerine getirmek, aklın ve dinin hoş görmediği ve nefsin meşrû olmayan istek ve arzularına mukavemet edebilmek, hayatta elde olmadan başa gelen ve insana büyük elem ve keder veren bela ve musîbetlere karşı koyabilmek ve bunların üstesinden gelebilmek için sabırlı olmak ve sabretmeye alışmak lazımdır.
Bütün faziletlerin anası, hayatta muvaffak olmanın ve kemale ermenin sırrı bu güzel özelliktir. Her türlü rezaletin sebebi sabırsızlık veya gerektiği kadar sabır gösterememektir. Sabır her faziletin üstünde bir değer taşır. "Şüphesiz Allah Teâlâ sabredenlerle beraberdir" (el-Bakara, 2/153, 155).
Sabrın sonu selamettir, başarıdır. Sabır acıdır. Fakat sonucu tatlıdır. Hz. Peygamberimiz (s.a.s); "Sabreden başarıya ulaşır' ; "Sabır başarının anahtarıdır"; "Sabır bir ışıktır"; "Sabır cennet hazinelerinden bir hazinedir"; "Sana sıkıntı veren şeylere karşı sabretmende bir çok hayır vardır" buyurarak sabrın faziletini anlatmıştır.
Hz. Peygamberimiz (s.a.s); "Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür" (Buhârî, Cenâiz, 32) sözüyle bir felaketle ilk karşılaştığı zamandaki sabrın önemini vurgulamıştır. Sabretmek, mahkûmiyete, meskenete ve zillete razı olmak, haksız tecavüzlere, insan haysiyetine gölge düşürecek saldırılara katlanmak ve bunlara ses çıkarmamak anlamına gelmez.Çünkü meşru olmayan şeylere karşı sabretmek caîz değildir. Bunlara karşı içten elem duymak ve bunlarla mücadele etmek gerekir. İnsanan kendi gücü ve iradesiyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması ya da karşılayabileceği ihtiyaçları karşısında gevşemesi sabır değil, acizlik ve tembelliktir. Rasulullah (s.a.s); Ya Rabbi! Acizlikten ve tenbellikten sana sığınırım” (Buhari, Cihad, 25) diye dua etmiştir.
Bazı sıkıntılar vardır ki, kulun irade ve gücünü aşar. Böyle felaketler başa geldiği zaman heyecana kapılmadan ve şikayet etmeden takdir-i ilâhiye razı olup sabretmek müminlerin özelliklerindendir. Nitekim Cenab-ı Allah Kuran-ı Kerimde sabr-ı cemili (güzel sabır) emretmektedir. (Yusuf, 12/18). Rasulullah (s.a.s) Sabr-ı cemil şikayet edilmeyen sabırdır” buyurmuştur. Aslında elden bir şey geldiği zamanlarda sabırsızlık gelmediği zamanlarda sabırsızlık göstermenin bir faydası yoktur ve lüzumsuz bir harekettir.
Kur'ân-ı Kerim'in yetmişten fazla ayetinde zikredilen sabır, insan tabiatına aykırı olan zorunlu hallere uymak ve güçlüklere karşı koymak demektir. Sabrın gâyesi, beklenmedik olaylar, içine düşülen güçlükler karşısında tedirgin olmamak, paniğe kapılmamak ve tahammül göstermektir. Allah Teâlâ sabredenlere mükâfatını hesapsızca vereceğini müjdelemiş ve onları övmüştür.
Mü'minler, çoğu zaman sırf inandıkları için Allah düşmanlarının zulüm ve kötülüklerine hedef olurlar; çeşitli işkencelere uğrar, onlarla savaşmak zorunda kalırlar. İşte bu durumda sabır, mü'minin güç kaynağı, imanının koruyucusudur. Hz. Musâ'ya inananlara Firavun eziyet etmek isteyince onlar: "Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır ve bizi müslüman olarak öldür" (el-Araf 7/126) diye duâ etmişlerdi. Sevgili Peygamberimiz ve ilk müslümanların, yapılan işkence ve eziyetlere nasıl sabır ve tahammül gösterdikleri bilinen bir husustur.
İbadetlerin nefsimize ağır gelen yönleri de sabırla hafifler. Böylece huzur içinde günde beş vakit namaz kılar, sıcak yaz günlerinde hiç bir sıkıntı duymadan oruç tutarız. Diğer ibadetler ve ahlâkî davranışlarda böyledir. Aşağıdaki âyetler bunu göstermektedir:
"Her kim sabreder ve suç bağışlarsa, bu hareket arzu edilen en iyi işlerdendir" (eş-Şurâ, 42/43); "İçinizden mücahitleri ve sabredenleri belirtelim diye sizleri mutlaka imtihan ederiz. Haberlerinizi de denetleriz” (Muhammed, 47/31).
Çoğu zaman insan nefsine uyar; Allah Teâlâ'nın emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak ona zor gelir, nefse hoş gelen fena arzularını tatmin etmek ister, iyilik ve faziletlerden kaçınır. Meselâ; cebindeki parasını eğlence ve zevkleri için harcamak, bir yoksula vermekten daha hoş gelir. Bir çocuk için oyun oynamak, ders çalışmaktan daha ilgi çekici görünür. Gezip tozmak, çalışıp kazanmaya tercih edilir.
İşte bu durumda, insanın, kendisine zor gelse bile, iyi olanı, faydalı olanı seçmesi, sabır ve tahammülle onu yerine getirmeye çalışması çok güzel bir davranıştır.
Ayrıca insanlar hayat boyunca, bolluk veya yokluk içinde kalabilir, sağlıklı iken hastalanır, sel, deprem, yangın gibi felâketlerle karşılaşabilir; bütün bu durumlarda insanın en büyük dayanağı sabırdır. Aksine davranış, insanı Allah Teâlâ'ya isyana ve nankörlüğe sürükler. Cenab-ı Hak bu konuda şöyle buyurmuştur: "Doğrusu kim Allah'tan korkar ve düştüğü felâkete sabrederse; muhakkak ki Allah iyilik edenlerin mükafatı boşa, çıkarmaz" (Yusuf, 12/90).
Peygamberler sabrın en büyük örnekleridir. Çünkü onlar bütün güçlükleri sabırla karşılamışlardır. Dileğimiz Allah (c.c.)'ın bizi, "belâlarına çok sabreden ve nimetlerine çok şükreden" kullarından eylemesi olmalıdır (İbrahim, 14/5).
Sabrın sonu selâmettir. Sabır, iman ve ibadetin, ilim ve hikmetin, kısaca bütün faziletlerin başıdır. Sabırlı insan iyi insandır. İyi işler yapıp birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin kurtuluşa ereceklerini Allah Teâlâ haber vermiştir. Sabır zafere giden yoldur (el-Asr, 103/1-3).
Peygamber Efendimiz; "Sabır ve tahammül gösteren kimseyi Cenab-ı Hakk sabırlı kılar. Sabırdan daha hayırlı ve geniş bir nimet hiç bir kimseye verilmemiştir" (Tirmizi, Birr, 76).
"Hoşlanmadığın şeye sabretmende büyük fayda vardır" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 307) buyurmuştur.
Ayrıca Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:
"Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz; sabredenleri müjdele" (el-Bakara, 2/ 155).
Bu ve benzeri âyetlerden Allah Teâlâ'nın insanları çeşitli sıkıntılara uğratarak imtihan ettiğini ve bu imtihanı sabredenlerin kazandığım öğreniyoruz.
Sabırla bütün zorluklar halledilmekte, her türlü engel aşılmaktadır. Onun için atalarımız: Sabırla koruk, helva olur" demişlerdir.
Hz. Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
"Mü'minin işi hayrete şayandır. Zira işinin hepsi onun için hayırlıdır. Bu özellik yalnız mü'mine özgüdür. Zira sevinirse şükreder. Bu ise onun için hayırlıdır. Başına belâ gelirse sabreder. Bu da onun için hayırlıdır" (Riyâzüs-Sâlihin, 1, 54).
Bizim için mutlaka hayırlı olduğuna inandığımız sabır, bütün peygamberlerin ortak sıfatıdır. Allahın dinini tebliğ ederken hepsi çeşitli sıkıntılara uğramış, kendilerine eziyet edilmiş, yurtlarından çıkarılmış. Hükümdarlar tarafından zindana atılmış ama onlar daima sabretmişlerdi. Kuran-ı Kerimde peygamberlerin sabrını dile getiren pek çok ayet-i kerime vardır. Rasulullahın hayatı ise baştan sona en güzel sabır örnekleri ile doludur. Bu sebeple her müslümana düşen görev, kurtuluşun sabırda olduğunu düşünerek, Allahtan sabır dilemek ve sabırlı olmaktır.
Peygamberimiz (s.a.v.) ashabından bir gruba, 'sizler kimlersiniz?'diye sorar.Onlar,
'biz mü'minleriz'diye cevap verince onlara,"imanınızın belirtisi nedir?"sorusuna da,
"belalara sabreder,rahatlığa şükreder,kazanın tecellisine ise razı oluruz."diye cevap verirler.Peygamberimiz onlara"kabe'nin rabbine yemin ederek söylüyorum ki,sizler gerçek mü'minlersiniz"
Taberani el-evsat'ta rivayet etmiştir.Ayrıca Ahmed b.Hambel de İbn Abbas'tan rivayet etmiştir.
Hz.isa(as)der ki:"Hoşunuza gitmeyen şeylere sabretmedikçe,sevdiğiniz şeylere kavuşamazsınız"
(imam Gazali'nin Kalplerin Keşfi)
Muhterem Müslümanlar!
Bu haftaki hutbemiz, Musîbetlere karşı sabretmek ve onlardan ibret almak hakkında olacaktır.
Kulluk; ahde vefa, konulan hududa îtina, verilene rıza, alınana da sabır göstermektir. 1 İnsanoğlu yaratıldığından buyana, Allah’a kul olma gayretindedir. Her ne zaman ki bu gayret azalmış veya yok olmuş ise, Rahmet sıfatının sahibi bulunan Cenab-ı Hak, gafletten uyandırmak için, muhtelif bela ve cezalar ile kullarını imtihana tabi tutmuştur.
Bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır: “Görmezler mi ki, her yıl, bir veya iki defa imtihan olunurlar, sonra da tevbe etmezler, ibret almazlar.” 2 Diğer bir ayet-i celilede de: “Andolsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan canlardan ve mahsüllerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere lütf-u keremimi müjdele.”3 , buyrulmaktadır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) hadisi şeriflerinde: “Allah kime hayır eriştirmeyi dilerse, onu bir musibete uğratır”4 , buyurmuşlardır.
Dikkat edilirse, ayet-i kerimelerde, kulun geçeceği üç basamağa işaret edilmiştir.
İlk basamak, bela ve musibetler ile imtihan olunmak. Bela, İnsana itâat halinde gelir de itâate devam ederse, rütbe ve derecedir. Gaflet halinde iken gelir de uyanırsa, mağfirettir. İsyan hâlinde iken gelir de o halden dönerse, af ve mağfiret, günaha devam ederse, cezâdır.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Mükafatın büyüklüğü belanın şiddetine göredir. Allah sevdiği topluluğu belaya uğratır...”5
İkinci basamak, musibetlere sabretmek. Sabır, acıya katlanmak, insan tabiatına hoş gelmeyen bir takım hallere, telaş göstermeyip, tehammül etmekten ibarettir. Sabır, tâate devam etmeye, günahları terk etmeye, musîbete katlanıp, kimseye şikâyette bulunmamaya sabretmektir.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Keriminde şöyle buyurmaktadır: “Ey iman şerefi ile temayüz etmiş olan kâffe-i ehl-i iman! Sabr-ı sebat ile yardım isteyin. Şüphe yok ki, Allah sabr edenler ile beraberdir.” 6
Sonuncu basamak ise, belanın kendi kusurlarından dolayı geldiğini düşünüp, ibret almak ve gidişatını düzeltmektir. İbret; uyanmayı icabettiren hadisedir. İbret almak ise; ders alınacak hadise karşısında uyanıp, mevcut hali değiştirmektir.
Bir musîbet, bin nasihatten daha müessirdir. Fakat şuursuz kişi için musıbetin de kârı yoktur. “Mü’min kişi bir delikten iki defa sokulmaz” 7 hadis-i şerifi, uyanık olmaya teşvik ederken; geçen hadiselerden ibret almaya da işaret buyurur. O halde yapılması icabeden iş, ibret almasını öğrenmektir.