Rab ne demektir ?
KUR'ANI KERİMDE RAB KELİMESİ
1.Mürebbi,gereksinimleri karşılayan,terbiye veren ve yetiştiren;
2.Kefil,gözetici,koruyup kollayan,ıslahla sorumlu olan;
3.Çeşitli kimselerin oluşturduğu bir toplulukta merkezi bir sıfata sahip olan;
4.Kendisine bağlananların efendisi,sözü geçen,üstünlüğü ve yüceliği kabul edilen ve tasarruf hakkına sahip,itaat ve boyun eğilen efendi,güç ve egemenlik sahibi reis;
5.Malik,efendi.
Rab kelimesi Kuranı Kerimde yukarıda açıkladığımız tüm manalarda kullanılmıştır. Ayetlerde,bazen bu manalardan sadece bir ya da ikisi bazen daha fazlası bazen de beş anlamıyla birden kullanılmıştır.Bunu Kuranı Kerimden çeşitli misaller vererek daha da açık bir şekilde göstermek istiyoruz:
A)RAB KELİMESİNİN BİRİNCİ MANADA KULLANILIŞINA MİSAL
O (Yusuf) (Bundan) beni güzel bir şekilde korumuş olan Rabbime sığınırım dedi.(Yusuf, 23)
B) RAB KELİMESİNİN İKİNCİ MANADA KULLANILIŞINA MİSAL
Doğrusu sizin bu mabutlarınız benim düşmanımdır.Benim dostum,ancak beni yaratmış olan ve hidayete erdiren, beni yediren ve içiren, hastalandığımda bana şifa veren, alemlerin rabbidir.” (Şuara, 77, 80)
“Sahip olduğunuz ne kadar nimet varsa, hepsi Allahtandır. Sonra,herhangi bir belaya düşerseniz,şaşkın bir halde hemen Ona yönelirsiniz. Ancak O,sizden belayı giderince, (bütün bu nimetler ve sıkıntıları gidermelere rağmen) sizlerden bazıları rablerine başkalarını ortak koşarlar.” (Nahl, 53,54)
“De ki: Her şeyin rabbi yalnız O iken,Allah’tan başka rabler mi arayayım?” (Enam, 164)
“Doğunun da batının da rabbi Odur. Ondan başka ilah yoktur. Öyleyse Onu vekil (tüm işlerinde kefil ve mesul) tut.” (Müzzemmil, 9)
C) RABBIN ÜÇÜNCÜ MANADA KULLANILIŞINA MİSAL.
“O rabbinizdir ve dönüşünüz O’nadır.” (Hud, 34)
“Sonra,dönüşünüz rabbinizedir.” (Zümer, 7)
“De ki: Rabbimiz sonunda hepimizi toplar.” (Sebe, 26)
“Sizin gibi bir ümmet olmayan, ne yeryüzünde bir canlı ne de havada iki kanadıyla uçan bir kuş vardır. Biz kitabımızda bunlardan hiçbirini gözümüzden kaçırmadık. Sonra,onların hepsi rablerinin huzuruna toplanacaklardır.” (Enam, 38)
“Sura üfürülünce,onların hepsi mezarlarından rablerinin huzuruna koşarak çıkarlar.” (Yasin, 51)
D) RAB KELİMESİNİN DÖRDÜNCÜ MANADA KULLANILIŞINA MİSAL
“Onlar Allahı bırakıp ta âlimlerini ve dervişlerini rabler edindiler.” (Tevbe, 31)
“Bizden hiçbir kimse Allahtan başkasını rab edinmesin.” (Ali İmran, 64)
Bu son iki ayette erbab (rabler) kelimesi ile kastedilen,milletlerin ve toplumların kesin olarak kendi önder ve liderleri olarak benimsedikleri kimselerdir.Bu kimselerin uyguladıkları emir ve nehiyler,kural ve kanunlar,helal ve haramlar herhangi bir delile ihtiyaç duyulmaksızın kabul edilmekte ve onlar haddi zatında kendilerini hüküm ve yasak koyma hakkına haiz görmektedirler.
“Yusuf (a.s) dedi ki: Sizlerden biri rabbine (efendisine) şarap içirecek… Ve bu ikisinden kurtulacağını sandığına Yusuf rabbinin (efendinin) yanında beni an dedi. Ancak, şeytan rabbine (efendisine) onu hatırlatmayı unutturdu…” (Yusuf, 41,42)
“Haberci Yusufa geldiği zaman Yusuf ona; rabbine (efendine) geri dön ve ellerini kesen kadınların durumunu sor dedi. Muhakkak ki Rabbim onların tüm hilelerini bilir.” (Yusuf, 50)
Bu ayetlerde Hz. Yusuf Mısırlıları muhatap alarak Mısır Firavununu onların rabbi olarak nitelemiştir.Çünkü Mısırlılar Firavunun merkezi kişiliğini ve üstün otoritesini kabul etmekte,onu emretme ve nehyetmeye tam yetkili olarak görmektedirler.Şu halde o,onların rabbi idi.
E) BEŞİNCİ MANADA RAB KELİMESİNİN KULLANILIŞINA MİSAL
“Öyleyse onlar, kendilerini açken rızıklandıran ve korkudan emin kılan bu evin sahibine ibadet etsinler.” (Kureyş, 3,4)
“Onur ve egemenlik sahibi Rabbin,onların yakıştırdığı tüm noksan sıfatlardan beridir.” (Saffat, 180)
“Arşın maliki rabbin,onların yakıştırdığı tüm noksan sıfatlardan beridir.” (Enbiya, 22)
“(Onlara) sor ki yedi göğün ve yüce arşın sahibi kimdir?” (Müminun, 86)
“Göklerin,yerin,bunlar arasında ne varsa ve üzerine güneş doğan her şeyin malikidir O.” (Saffat, 5)
“Doğrusu Şiranın (yıldız) sahibi de ancak Odur.” (Necm, 49)
Bütün bu misallerden rab kelimesinin anlamı şüphe götürmez bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Şimdi sapık kavimlerin rububiyetle ilgili görüşlerini incelememiz Kur’an-ı Kerim’in onları hangi noktalardan ve niçin reddetme yoluna gittiğini ve buna karşılık Kur’an’ın insanları nasıl bir rububiyet anlayışına çağırdığını gözden geçirmemiz gerekir.
Bu noktada meselenin tamamen açıklığa kavuşabilmesi için Kur’an’da söz konusu edilen sapık kavimlerin ayrı ayrı incelenip, görüşlerinin tartışılması daha uygun gözükmektedir.
Nuh (a.s)’un Kavmi:
Kur’an-ı Kerim’den açıkça anlaşılmaktadır ki bu kavmin mensupları Allah’ın varlığını inkar etmiyorlardı.Hz.Nuh (a.s)’un kendilerini hak dine davet etmesine karşılık olarak bu kavmin verdiği cevabı Kur’an-ı Kerim aynen şöyle aktarmaktadır:
Bu kişi,sizin gibi insandan başka bir şey değildir.Size üstün gelmek (size hakim olmak) istiyor.Eğer Allah herhangi bir elçi göndermek isteseydi melekleri gönderirdi. (Müminun, 24)
Onlar Allah’ın yaratıcı olduğunu kabul ediyor ve hatta Rabbin birinci ve ikinci manasıyla Rab olduğunu yadsımıyorlardı.Nitekim Hz.Nuh (a.s) onlara:
“O rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.” (Hud, 34)
“Rabbinizden bağışlanma dileyin,O bağışı oldukça bol olandır.” (Nuh, 10)
“Allah’ın yedi göğü nasıl kat kat yarattığını,aralarında aya aydınlık verip güneşin ışık saçmasını sağladığını ve Allah’ın sizi yerden bitki bitirir gibi nasıl bitirdiğini görmez misiniz?” (Nuh, 15-17)
şeklinde hitap ettiğinde,onlardan hiçbiri Allah’ın rableri olmadığını veya gökleri,yeri ve kendilerini O’nun yaratmadığını ya da kainat nizamını O’nun yürütmediğini söylememiştir.
Onlar,Allah’ın ilahları olduğunu da inkar etmiyorlardı.Bu yüzdendir ki,Hz.Nuh (a.s) davetini onlara “Sizin Ondan başka ilahınız yoktur” ibaresiyle sunmuştur.Aksi taktirde,eğer onlar Allah’ın ilahlığını yadsır bir pozisyonda olsalardı,Hz.Nuh (a.s) davetini “Allah’ı ilah tutun” şeklinde sunardı. O halde onlarla Hz.Nuh (a.s) arasındaki çekişmenin özü ne idi? Kur’an-ı Kerim ayetleri dikkatlice incelenirse,söz konusu çekişmenin temelini iki noktanın oluşturduğunu gözlemleriz:
1. Hz.Nuh (a.s)’un öğretisi şuna dayanmaktaydı;Sizlerin de benimsediğiniz gibi, (ey kavmim) alemlerin rabbi, tüm kainatın yaratıcısı ve tüm gereksinimlerinizin karşılayıcısı ve kefili olan Allah, aslında sizin tek ilahınızdır. Ondan başka hiçbir ilah yoktur.Sizin ihtiyaçlarınızı giderecek,sorunlarınızı çözecek,niyazlarınızı işitecek ve yardımınıza koşacak başka bir varlık yoktur.O halde O’na boyun eğiniz. “Ey milletim,Allah’a ibadet edin,O’ndan başka ilahınız yoktur… Ben ancak alemlerin Rabbinin elçisiyim ve size rabbimin çağrılarını iletiyorum.” (A’raf, 59-62)
(Hz.Nuh’un) aksine kavmi,alemlerin Rabbi’nin yalnızca bir tek Allah olduğunu kabul etmekle birlikte,başkalarının da ilahlık düzeninde az çok katkısı bulunduğu,gereksinimlerinin onlara da bağlı olduğu ve bu yüzden de Allah’la birlikte,başkalarını da ilah olarak benimsedikleri üzerinde ısrar ediyorlardı. “Onların önderleri ve ileri gelenleri (ey kavmimiz),ilahlarınızı sakın bırakmayın, ved,suva,yegus,yeuk ve nesr’den sakın vazgeçmeyin dediler.” (Nuh, 23)
2. Nuh kavmi, Allah’ı yalnızca yaratıcıları, yer ve göklerin maliki ve kainat düzeninin en yüce yürütücüsü anlamında rab olarak görüyordu. Ancak onlar ahlak,davranış,medeniyet, siyaset ve hayatın her muamelesinde yüce otoritenin O’nun hakkı olduğuna kail değildiler. O’nun tek başına önder,kanun koyucu,emretme ve nehyetme selahiyetine sahip olduğunu bir türlü kabullenemiyor,yalnızca O’na itaat edilmesi gerektiğini onaylamak istemiyorlardı. Onlar, bütün bu muamelelerde kavmin ileri gelenleri ve dini önderlerini rabler edinmişlerdi. Onların bu davranışı hilafına Hz.Nuh (a.s) onlardan rububiyeti parçalamamalarını,tam ve bütün anlamıyla yalnız Allah’ı rab olarak kabul etmelerini ve O’nun elçisi olması hasebiyle, kendilerine iletmekte olduğu kanun ve hükümlere tabi olmalarını istiyordu.
“Ben,Allah’ın sizlere gönderdiği güvenilir elçisiyim.Öyleyse Allah’tan korkun da bana itaat edin.” (Şuara, 107-108)
KUR'ANI KERİMDE RAB KELİMESİ
1.Mürebbi,gereksinimleri karşılayan,terbiye veren ve yetiştiren;
2.Kefil,gözetici,koruyup kollayan,ıslahla sorumlu olan;
3.Çeşitli kimselerin oluşturduğu bir toplulukta merkezi bir sıfata sahip olan;
4.Kendisine bağlananların efendisi,sözü geçen,üstünlüğü ve yüceliği kabul edilen ve tasarruf hakkına sahip,itaat ve boyun eğilen efendi,güç ve egemenlik sahibi reis;
5.Malik,efendi.
Rab kelimesi Kuranı Kerimde yukarıda açıkladığımız tüm manalarda kullanılmıştır. Ayetlerde,bazen bu manalardan sadece bir ya da ikisi bazen daha fazlası bazen de beş anlamıyla birden kullanılmıştır.Bunu Kuranı Kerimden çeşitli misaller vererek daha da açık bir şekilde göstermek istiyoruz:
A)RAB KELİMESİNİN BİRİNCİ MANADA KULLANILIŞINA MİSAL
O (Yusuf) (Bundan) beni güzel bir şekilde korumuş olan Rabbime sığınırım dedi.(Yusuf, 23)
B) RAB KELİMESİNİN İKİNCİ MANADA KULLANILIŞINA MİSAL
Doğrusu sizin bu mabutlarınız benim düşmanımdır.Benim dostum,ancak beni yaratmış olan ve hidayete erdiren, beni yediren ve içiren, hastalandığımda bana şifa veren, alemlerin rabbidir.” (Şuara, 77, 80)
“Sahip olduğunuz ne kadar nimet varsa, hepsi Allahtandır. Sonra,herhangi bir belaya düşerseniz,şaşkın bir halde hemen Ona yönelirsiniz. Ancak O,sizden belayı giderince, (bütün bu nimetler ve sıkıntıları gidermelere rağmen) sizlerden bazıları rablerine başkalarını ortak koşarlar.” (Nahl, 53,54)
“De ki: Her şeyin rabbi yalnız O iken,Allah’tan başka rabler mi arayayım?” (Enam, 164)
“Doğunun da batının da rabbi Odur. Ondan başka ilah yoktur. Öyleyse Onu vekil (tüm işlerinde kefil ve mesul) tut.” (Müzzemmil, 9)
C) RABBIN ÜÇÜNCÜ MANADA KULLANILIŞINA MİSAL.
“O rabbinizdir ve dönüşünüz O’nadır.” (Hud, 34)
“Sonra,dönüşünüz rabbinizedir.” (Zümer, 7)
“De ki: Rabbimiz sonunda hepimizi toplar.” (Sebe, 26)
“Sizin gibi bir ümmet olmayan, ne yeryüzünde bir canlı ne de havada iki kanadıyla uçan bir kuş vardır. Biz kitabımızda bunlardan hiçbirini gözümüzden kaçırmadık. Sonra,onların hepsi rablerinin huzuruna toplanacaklardır.” (Enam, 38)
“Sura üfürülünce,onların hepsi mezarlarından rablerinin huzuruna koşarak çıkarlar.” (Yasin, 51)
D) RAB KELİMESİNİN DÖRDÜNCÜ MANADA KULLANILIŞINA MİSAL
“Onlar Allahı bırakıp ta âlimlerini ve dervişlerini rabler edindiler.” (Tevbe, 31)
“Bizden hiçbir kimse Allahtan başkasını rab edinmesin.” (Ali İmran, 64)
Bu son iki ayette erbab (rabler) kelimesi ile kastedilen,milletlerin ve toplumların kesin olarak kendi önder ve liderleri olarak benimsedikleri kimselerdir.Bu kimselerin uyguladıkları emir ve nehiyler,kural ve kanunlar,helal ve haramlar herhangi bir delile ihtiyaç duyulmaksızın kabul edilmekte ve onlar haddi zatında kendilerini hüküm ve yasak koyma hakkına haiz görmektedirler.
“Yusuf (a.s) dedi ki: Sizlerden biri rabbine (efendisine) şarap içirecek… Ve bu ikisinden kurtulacağını sandığına Yusuf rabbinin (efendinin) yanında beni an dedi. Ancak, şeytan rabbine (efendisine) onu hatırlatmayı unutturdu…” (Yusuf, 41,42)
“Haberci Yusufa geldiği zaman Yusuf ona; rabbine (efendine) geri dön ve ellerini kesen kadınların durumunu sor dedi. Muhakkak ki Rabbim onların tüm hilelerini bilir.” (Yusuf, 50)
Bu ayetlerde Hz. Yusuf Mısırlıları muhatap alarak Mısır Firavununu onların rabbi olarak nitelemiştir.Çünkü Mısırlılar Firavunun merkezi kişiliğini ve üstün otoritesini kabul etmekte,onu emretme ve nehyetmeye tam yetkili olarak görmektedirler.Şu halde o,onların rabbi idi.
E) BEŞİNCİ MANADA RAB KELİMESİNİN KULLANILIŞINA MİSAL
“Öyleyse onlar, kendilerini açken rızıklandıran ve korkudan emin kılan bu evin sahibine ibadet etsinler.” (Kureyş, 3,4)
“Onur ve egemenlik sahibi Rabbin,onların yakıştırdığı tüm noksan sıfatlardan beridir.” (Saffat, 180)
“Arşın maliki rabbin,onların yakıştırdığı tüm noksan sıfatlardan beridir.” (Enbiya, 22)
“(Onlara) sor ki yedi göğün ve yüce arşın sahibi kimdir?” (Müminun, 86)
“Göklerin,yerin,bunlar arasında ne varsa ve üzerine güneş doğan her şeyin malikidir O.” (Saffat, 5)
“Doğrusu Şiranın (yıldız) sahibi de ancak Odur.” (Necm, 49)
Bütün bu misallerden rab kelimesinin anlamı şüphe götürmez bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Şimdi sapık kavimlerin rububiyetle ilgili görüşlerini incelememiz Kur’an-ı Kerim’in onları hangi noktalardan ve niçin reddetme yoluna gittiğini ve buna karşılık Kur’an’ın insanları nasıl bir rububiyet anlayışına çağırdığını gözden geçirmemiz gerekir.
Bu noktada meselenin tamamen açıklığa kavuşabilmesi için Kur’an’da söz konusu edilen sapık kavimlerin ayrı ayrı incelenip, görüşlerinin tartışılması daha uygun gözükmektedir.
Nuh (a.s)’un Kavmi:
Kur’an-ı Kerim’den açıkça anlaşılmaktadır ki bu kavmin mensupları Allah’ın varlığını inkar etmiyorlardı.Hz.Nuh (a.s)’un kendilerini hak dine davet etmesine karşılık olarak bu kavmin verdiği cevabı Kur’an-ı Kerim aynen şöyle aktarmaktadır:
Bu kişi,sizin gibi insandan başka bir şey değildir.Size üstün gelmek (size hakim olmak) istiyor.Eğer Allah herhangi bir elçi göndermek isteseydi melekleri gönderirdi. (Müminun, 24)
Onlar Allah’ın yaratıcı olduğunu kabul ediyor ve hatta Rabbin birinci ve ikinci manasıyla Rab olduğunu yadsımıyorlardı.Nitekim Hz.Nuh (a.s) onlara:
“O rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.” (Hud, 34)
“Rabbinizden bağışlanma dileyin,O bağışı oldukça bol olandır.” (Nuh, 10)
“Allah’ın yedi göğü nasıl kat kat yarattığını,aralarında aya aydınlık verip güneşin ışık saçmasını sağladığını ve Allah’ın sizi yerden bitki bitirir gibi nasıl bitirdiğini görmez misiniz?” (Nuh, 15-17)
şeklinde hitap ettiğinde,onlardan hiçbiri Allah’ın rableri olmadığını veya gökleri,yeri ve kendilerini O’nun yaratmadığını ya da kainat nizamını O’nun yürütmediğini söylememiştir.
Onlar,Allah’ın ilahları olduğunu da inkar etmiyorlardı.Bu yüzdendir ki,Hz.Nuh (a.s) davetini onlara “Sizin Ondan başka ilahınız yoktur” ibaresiyle sunmuştur.Aksi taktirde,eğer onlar Allah’ın ilahlığını yadsır bir pozisyonda olsalardı,Hz.Nuh (a.s) davetini “Allah’ı ilah tutun” şeklinde sunardı. O halde onlarla Hz.Nuh (a.s) arasındaki çekişmenin özü ne idi? Kur’an-ı Kerim ayetleri dikkatlice incelenirse,söz konusu çekişmenin temelini iki noktanın oluşturduğunu gözlemleriz:
1. Hz.Nuh (a.s)’un öğretisi şuna dayanmaktaydı;Sizlerin de benimsediğiniz gibi, (ey kavmim) alemlerin rabbi, tüm kainatın yaratıcısı ve tüm gereksinimlerinizin karşılayıcısı ve kefili olan Allah, aslında sizin tek ilahınızdır. Ondan başka hiçbir ilah yoktur.Sizin ihtiyaçlarınızı giderecek,sorunlarınızı çözecek,niyazlarınızı işitecek ve yardımınıza koşacak başka bir varlık yoktur.O halde O’na boyun eğiniz. “Ey milletim,Allah’a ibadet edin,O’ndan başka ilahınız yoktur… Ben ancak alemlerin Rabbinin elçisiyim ve size rabbimin çağrılarını iletiyorum.” (A’raf, 59-62)
(Hz.Nuh’un) aksine kavmi,alemlerin Rabbi’nin yalnızca bir tek Allah olduğunu kabul etmekle birlikte,başkalarının da ilahlık düzeninde az çok katkısı bulunduğu,gereksinimlerinin onlara da bağlı olduğu ve bu yüzden de Allah’la birlikte,başkalarını da ilah olarak benimsedikleri üzerinde ısrar ediyorlardı. “Onların önderleri ve ileri gelenleri (ey kavmimiz),ilahlarınızı sakın bırakmayın, ved,suva,yegus,yeuk ve nesr’den sakın vazgeçmeyin dediler.” (Nuh, 23)
2. Nuh kavmi, Allah’ı yalnızca yaratıcıları, yer ve göklerin maliki ve kainat düzeninin en yüce yürütücüsü anlamında rab olarak görüyordu. Ancak onlar ahlak,davranış,medeniyet, siyaset ve hayatın her muamelesinde yüce otoritenin O’nun hakkı olduğuna kail değildiler. O’nun tek başına önder,kanun koyucu,emretme ve nehyetme selahiyetine sahip olduğunu bir türlü kabullenemiyor,yalnızca O’na itaat edilmesi gerektiğini onaylamak istemiyorlardı. Onlar, bütün bu muamelelerde kavmin ileri gelenleri ve dini önderlerini rabler edinmişlerdi. Onların bu davranışı hilafına Hz.Nuh (a.s) onlardan rububiyeti parçalamamalarını,tam ve bütün anlamıyla yalnız Allah’ı rab olarak kabul etmelerini ve O’nun elçisi olması hasebiyle, kendilerine iletmekte olduğu kanun ve hükümlere tabi olmalarını istiyordu.
“Ben,Allah’ın sizlere gönderdiği güvenilir elçisiyim.Öyleyse Allah’tan korkun da bana itaat edin.” (Şuara, 107-108)