Modals Konu Anlatımı

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Can, could, may, might, will, would, shall, should, must ve ought to sözcüklerine modal denir. Bunların yanı sıra, tam modal olmamakla birlikte aynı başlık altına sokulan başka sözcükler de vardır (need, have to, had to). Modal’ların görevi, birlikte kullanıldıkları fiillerin anlamlarına zorunluluk, olasılık, kararlılık, izin verme, izin isteme, akıl yürütme, öneride bulunma gibi anlamlar katmaktır. Modal’ların ortak özellikleri şunlardır:

1. Üçüncü tekil şahıslarda (he, she, it)modal’lara –s konmaz. Ayrıca –ing ya da –ed almazlar:

He may know my phone number.
Telefon numaramı bilebilir. (= He mays … denmez)


2. Soru ve olumsuz cümlelerde söz konusu modal başa getirilir ya da kendisinden sonra not eklenir.Do, did gibi yardımcı fiiller kullanılmaz. Bu kural, gerçek modal’lar (can, could, should …) için geçerlidir. Gerçek modal olmayıp modal’a benzeyenler (have to, had to …) ise do, did yardımcı fiilleriyle soru ya da olumsuz yapılırlar. Soru takıları ve kısa cevaplar için de durum aynıdır:

Can you ski?
Kayak yapabiliyor musun?



You shouldn’t smoke.
Sigara içmemen gerekir.



Did you have to wait?
Beklemek zorunda mı kaldın?



You should get up early tomorrow, shouldn’t you?
Yarın erken kalkman lazım, değil mi?


3. Modal’lardan sonra fiilin yalın biçimi gelir:

I must water the plants today.
Bugün çiçekleri sulamam gerek.


Yalnızca will, shall ve would özneyle kaynaşabilir. Diğerleri ayrı ayrı yazılmalıdır:

I’ll call you soon.
Seni yakında ararım. (= I will …)


James said he’d never forgive his wife.
James, karısını hiç affetmeyeceğini söyledi. (= he would …)


4. İki modal birarada kullanılmaz. Örneğin ‘I will can drive’ denmez. Onun yerine ya ‘I will drive’ ya da ‘I can drive’ denmelidir.

Şimdi modal’ların nerelerde kullanıldığına bakalım:

CAN

Türkçe’ye ‘-ebilir’ ya da ‘-ebiliyor’ olarak çevrilebilen can, olumsuz kullanımda cannot olarak birleşik yazılabildiği gibi can’t olarak da kaynaştırma yapılabilir. Geniş, şimdiki ve gelecek zamanları kapsar. Soru yapılmak istendiğinde can, cümlenin başına getirilir.

1. Bir işi yapabilme, yetenek ya da gücü yetme:

I can run fast.
Hızlı koşabilirim/koşabiliyorum.



They can speak French.
Fransızca konuşabilirler/konuşabiliyorlar.



Can you read that sign from this distance?
Bu uzaklıktan şu tabelayı okuyabilir misin?



2. Olasılık:

Too much sun can be very dangerous.
Aşırı güneş çok tehlikeli olabilir.



Noise can be quite a problem when you’re living in a flat.
Apartman dairesinde oturuyorsanız gürültü büyük bir sorun olabilir.



3. Rica ve tekliflerde:

Can I read your newspaper?
Gazetenizi okuyabilir miyim?



Can I help you with those bags?
Bu çantaları taşımana yardım edebilir miyim?



4. İzin:


Can we smoke here?
Burada sigara içebilir miyiz?



We can’t wear jeans at work.
İşte blucin giyemiyoruz.



5. Tahmin:

Mary can’t be rich.
Mary zengin olamaz.



6. Bir şeyin olduğuna ihtimal vermiyorsak ya da geçmişe ait akıl yürütme ve tahminde bulunuyorsakcan have+past participle kullanılır. Bu yapı, çoğunlukla sorularda ve olumsuz cümlelerde yaygındır:

You can’t have forgotten me.
Beni unutmuş olamazsın./unutmamışsındır.



Where can she have gone yesterday?
Dün nereye gitmiş olabilir?/gitmiştir?



You can’t have seen him at Kadıköy yesterday. He was here with me all day.
Onu dün Kadıköy’de görmüş olamazsın. Bütün gün burada benimleydi.




COULD

Her şeyden önce could, sadece geçmiş zaman için kullanılmaz. ‘Rica, öneri, izin’ gibi anlamlarda geniş, şimdiki ve gelecek zamanda da kullanılır.

1. Rica, izin:

Could I speak to the manager, please?
Müdürle konuşabilir miyim lütfen?



2. Olasılık:

You could be right, I suppose.
Bence haklı olabilirsin.



The discovery of the drug could be an important step in our fight against cancer.
İlacın bulunması, kanserle mücadelemizde önemli bir adım olabilir.



3. Öneri:

We could go for a drink after work tomorrow, if you like.
İstersen yarın işten sonra iki tek atmaya gidebiliriz.



4. Geçmişte yetenek: Bu kullanım, geçmişte geniş bir zaman diliminde geçerli olan ‘genel yetenekler’ için kullanılır:

My father could speak four languages.
Babam dört dil konuşabiliyordu.



When I was younger, I could stay up all night and not get tired, but I can’t do it now.
Gençken bütün gece uyumaz ve de hiç yorulmazdım, ama artık öyle yapamıyorum.



Ancak geçmişte tek bir durumdan söz edilen olumlu cümlelerde could yerine was/were able to, managed to ya da succeeded in kullanılır. Olumsuz cümlelerde, her iki anlamda da couldn’t kullanılabilir:

The car’s brakes failed and the driver managed to avoid ploughing into a group of children at the bottom of the hill.
Arabanın frenleri patladı ve sürücü, yokuşun aşağısındaki çocukları ezmekten son anda kurtuldu.


I managed to get 20 % off the price.
Fiyatı % 20 indirtebildim/% 20 indirimli alabildim.



Well done, Richard, with a single remark you succeeded in offending just about everybody in the room!
Bravo Richard, tek bir sözle odadaki hemen herkesi gücendirmeyi başardın!



Bu kural, see, hear, taste, feel, smell, understand, remember, guess fiillerinde geçerli değildir. Yani bu fiiller, could ile her iki anlamda da kullanılabilirler:


I could understand everything the boss said.
Patronun dediği her şeyi anlayabildim.



5. Dolaylı anlatımda (reported speech) can yerine:

He says he can drive. He said he could drive.
Araba kullanabildiğini söylüyor. Araba kullanabildiğini söyledi.



6. Geçmişte gerçekleşmemiş ya da mümkün olamayan durumları anlatırken could have+past participle kullanılır:

The supermarket was closed yesterday. I couldn’t have bought milk.
Süpermarket dün kapalıydı. Süt alamazdım./Süt almam olanaksızdı.



Patrick was sick all last week. He couldn’t have come to class.
Patrick geçtiğimiz hafta boyunca hastaydı. Derse gelemezdi.



Bu yapı, kişileri bir şey yapmadıkları için eleştirmekte de kullanılır:

You could have helped me__why did you just sit and watch?
Bana yardım edebilirdin__niye sadece oturup seyrettin?



Ayrıca, olmayacağını baştan kabullendiğimiz durumlarda da kullanılır:

I couldn’t have won, so I didn’t go in for the flower-arranging competition.
Kazanamazdım, bu yüzden de çiçek düzenleme yarışmasına katılmadım.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
MAY

Türkçe’ye ‘-ebilir’ olarak çevrilebilen may, tüm özneler için aynı olup kendisinden sonra fiilin yalın biçimi getirilerek kullanılır. Mayn’t olarak olumsuz biçimi olsa da bunun yerine may not daha çok kullanılır. Soru yapılmak istendiğinde, may cümlenin başına getirilir.

1. Kibarca izin isteme, izin verme, rica:

May I come in?
İçeri girebilir miyim?



You may come if you wish.
İstersen gelebilirsin.



May I help myself to some more food?
Biraz daha yemek alabilir miyim?



If I may continue, I should like to show some more slides.
İzin verirseniz, size birkaç slayt daha göstermek istiyorum.



2. Olasılık:

This coat may be Helen’s.
Bu manto Helen’ın olabilir.



This medicine may cure your cough.
Bu ilaç öksürüğüne iyi gelebilir.



There may be side effects from the new drug.
Yeni ilacın yan etkileri olabilir.



3. İstekler, dualar, beddualar:

May you both be very happy!
İkiniz de çok mutlu olursunuz inşallah!



May the rest of your married life be as happy as the first ten years have been.
Evliliğinizin bundan sonrası, ilk on yılınız kadar mutlu geçsin.



May God be with you.
Tanrı seninle olsun.



May she rest in peace.
Huzur içinde yatsın./Toprağı bol olsun.



4. May have+past participle, geçmişle ilgili olasılık ifade etmek için kullanılır. Olasılığın gerçekleşip gerçekleşmediği bilinmez:

The explosion may have been caused by a faulty electrical connection.
Patlama, hatalı bir elektrik bağlantısından kaynaklanmış olabilir.



From the noise the crowd is making, I think our team may have won.
Kalabalığın yaptığı gürültüye bakılırsa bizim takım kazanmış olabilir.



The secretary is late again. She may have missed the bus.
Sekreter yine geç kaldı. Otobüsü kaçırmış olabilir./Belki de otobüsü kaçırmıştır.




MIGHT

Türkçe’ye ‘-ebilir’ olarak çevrilebilen might, tüm özneler için aynı olup kendisinden sonra fiilin yalın biçimi getirilerek kullanılır. Olumsuz biçimi might not olabildiği gibi mightn’t olarak da kaynaştırma yapılabilir. Soru yapılmak istendiğinde might, cümlenin başına getirilir.

1. Olasılık (may’e göre daha zayıf):

He might get there in time but I can’t be sure.
Oraya zamanında varabilir ama emin olamıyorum.



I might come and visit you in America next year if I can save enough money.
Yeterli para biriktirebilirsem önümüzdeki yıl Amerika’ya seni görmeye gelebilirim.



2. İzin isteme, rica:

Might I make a suggestion?
Bir öneride bulunabilir miyim?



I wonder if I might have a quick look at your newspaper?
Gazetenize hemencecik bir göz atabilir miyim acaba?


3. Dolaylı anlatımda (reported speech) may yerine:

He says it may rain tomorrow. He said it might rain tomorrow.
Yarın yağmur yağabileceğini söylüyor. Yarın yağmur yağabileceğini söyledi.



4. Might have+past participle aşağıdaki durumlarda kullanılır:

a) Geçmişle ilgili olasılık ifade etmek için kullanılır. Olasılığın gerçekleşip gerçekleşmediği bilinmez:

The boss isn’t in the office. He might have gone home.
Patron ofiste değil. Eve gitmiş olabilir.



Don’t blame him. It might have been an accident.
Onu suçlama. Bir kaza olmuş olabilir.



b) Geçmişte gerçekleşmemiş bir olasılığı anlatır:

Driving so fast, he might have had a nasty accident.
Bu kadar hızlı araba kullandığı için kötü bir kaza geçirebilirdi. (=ama geçirmedi)



If we had taken the other road, we might have arrived earlier.
Diğer yoldan gitseydik daha erken varabilirdik. (=ama varamadık)



c) Geçmişte yapılmamış bir iş için duyulan kızgınlığı anlatır:

The student was so rude___he might have apologized!
Öğrenci çok kabaydı___özür dileseydi ya!



‘I’ve asked the boss to dinner tonight.’ ‘Well, you might have told me before!’
‘Patronu bu gece yemeğe çağırdım.’ ‘Önceden bana haber verebilirdin!’


MUST

Türkçe’ye daha çok ‘-meli, -malı, zorunda, gerekli, lazım’ olarak çevrilir ve özellikle kişinin kendi kendine bir zorunluluk getirdiği durumlarda kullanılır. Dışarıdan gelen zorunluluklarda have to tercih edilir. Özellikle Amerikan İngilizcesi’nde must yerine have to daha çok kullanılır. Örneğin, kendi dükkânı olan biri, istese her gün aynı saatte işine gitmeyebilir. Çünkü patrondur ve ona karışacak kimse yoktur. Ancak kişi, her sabah saat 09:00’da işinde olmayı kendi kendine zorunluluk haline getirmişse, bu durumu anlatmak için must kullanmak uygun olur:

I must be in my shop at 09:00 every morning.
Her sabah saat 09:00′da dükkânımda olmalıyım.



Must’ın olumsuz biçimi must not olabildiği gibi mustn’t olarak da kaynaştırma yapılabilir. Hem şimdiki zamanı hem de geleceği kapsar. Kendisinden sonra fiilin yalın hali gelir. Soru yapmak için mustcümlenin başına getirilir.

1. Gereklilik:

You must take these pills every day.
Bu hapları her gün almalısın/alman lazım.



2. Karşı taraf için de iyi bir öneri olduğuna inanılan durumlarda:


You must come and stay with us for the weekend.
Gelip hafta sonunu bizimle geçirmelisin.



We must meet for lunch soon.
Yakında öğle yemeğinde buluşmalıyız.



3. Akıl yürütme ve tahminlerde:

You must be hungry after your long walk.
Yaptığın uzun yürüyüşten sonra acıkmışsındır.



Harry’s been driving all day___he must be tired.
Harry bütün gün araba kullandı___(mutlaka) yorgundur.



You’re having a baby! You must be very happy.
Bebeğiniz oluyor! Çok mutlusunuzdur.



Bu tip akıl yürütme ve tahmin ifadelerinde eğer cümle soru ya da olumsuz ise must yerine can kullanılır:

There is somebody at the door. Who can it be?
Kapıda biri var. Kim ki? (= Who must it be? denmez)


It can’t be the doorman. It’s only four o’clock.
Kapıcı olamaz. Saat daha dört. (= It mustn’t be … denmez)



4. Yasaklarda:

Cars must not park in front of the entrance.
Araçlar giriş önüne park yapamazlar./Araçların giriş önüne park yapmaları yasaktır.



You mustn’t drink when you drive.
Araba kullanacağınız zaman içki içmemelisiniz.



Mustn’t, yapılması gereksiz eylemleri anlatmada kullanılmaz. Onun için don’t/doesn’t have to ya dadon’t/doesn’t need to kullanılır:

You don’t need to/don’t have to get a visa to go to Singapore.
Singapur’a gitmek için vize almana gerek yok. (= You mustn’t get … denmez)



5. Must have+past participle, geçmişle ilgili akıl yürütme anlatır. Ancak bu yapı, must’ın geçmiş zaman hali değildir. Must’ın geçmişi had to’dur:

When you got lost in the forest, you must have been very frightened.
Ormanda kaybolduğunda çok korkmuşsundur.



There is no food left___we must have eaten it all.
Yemek kalmamış___hepsini yemişizdir.



I can’t find my keys. I must have left them at home.
Anahtarlarımı bulamıyorum. Evde bıraktım herhalde/Evde bırakmışımdır.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
SHALL

Gelecek zaman durumunda kullanıldığında Türkçe’ye ‘-ecek, -acak’ olarak çevrilebilen bu sözcüğün olumsuz biçimi shall not olabildiği gibi shan’t olarak da kaynaştırma yapılabilir.

1. Gelecek zamanı anlatır:

We shall let you know as soon as there’s any news.
Bir haber çıkar çıkmaz sana haber vereceğiz.



2. Öneride bulunurken ve fikir sorarken:

Shall I do the washing-up?
Çamaşırı ben yıkayayım mı?



What shall we do this weekend?
Bu hafta sonu ne yapalım?



3. Emir, talimat, yasaklama ya da tehditlerde:

Candidates shall remain in their seats until all the papers have been collected.
Tüm kâğıtlar toplanıncaya dek adaylar yerlerinden kalkmayacaklardır.



He shall do as he is told.
Kendisine denileni yapacak.



You shall be fired if you do that again.
Bunu tekrar yaparsan kovulacaksın.



SHOULD

Türkçe’ye çoğu zaman ‘-meli, -malı’ ya da ‘…sa iyi olur’ olarak çevrilen bu sözcük, must ve have to kadar güçlü bir zorunluluk ifade etmez. Aşağıdaki kullanımlarından da anlaşılacağı gibi daha çok bir şeyle ilgili öğüt verirken kullanılır. Sanıldığı gibi shall’in geçmiş hali değildir. Olumsuz biçimi should not olabileceği gibi shouldn’t olarak da kaynaştırma yapılabilir:

1. Gereklilik, görev:

The exam is tomorrow. You should study.
Sınav yarın. Ders çalışmalısın.



Should I apologize to him?
Ondan özür mü dilemem gerekir?



2. Öğüt verme:

He should stop smoking.
Sigarayı bıraksa iyi olur./Sigarayı bıraksın.



You really should see her new play if you get the chance.
Fırsatını bulursan onun yeni oyununu gerçekten git gör/görmeni öğütlerim.



3. Beklenti, akıl yürütme, tahmin:

You should find this guidebook helpful.
Bu rehberi yararlı bulmuşsundur.



I wonder what’s happened to Annie. She should be here by now.
Annie’ye ne oldu acaba? Şimdiye kadar burada olması lazımdı.



4. Like fiili ile birlikte rica, istek anlamında:

I should like to make a phone call, if possible.
Mümkünse telefon etmek istiyorum.



I should like a whisky before I go to bed.
Yatmadan önce bir viski istiyorum.



5. Soru sözcükleriyle kullanılarak şaşırma anlatır:

I turned round on the bus and who should be sitting behind me but my ex-wife.
Otobüste arkama döndüm ki bir de ne göreyim eski karım arkamda oturuyor.



6. Soru sözcükleriyle kullanılarak inanmama, ilgisizlik vb. anlatır:

Why should he think that?
Niye böyle düşünüyor ki?/düşünsün ki?



‘Where’s Daryl?’ ‘How should I know?’
‘Daryl nerede?’ ‘Ben ne bileyim?/Nereden bileyim?’



Why shouldn’t she buy it if she can afford it?
Eğer onu satın alabilecek durumdaysa neden almasın?


7. Should have+past participle, should’un geçmiş zaman hali değildir. Should’un geçmiş hali içinwas/were supposed to kullanılabilir:


He was supposed to be in his office, but he wasn’t.
Ofisinde olması gerekirdi ama değildi. (= He should be … denmez)


You were supposed to make a copy of the contract.
Sözleşmenin bir kopyasını alman gerekirdi.


Should have+past participle ise bambaşka anlamlarda kullanılır:

a) Geçmişte yapılması gereken ama yapılmamış işleri anlatır:

These parcels should have been sent yesterday. Why didn’t you send them?
Bu kolilerin dün gönderilmesi gerekiyordu. Neden göndermedin?



I should have written to her but I haven’t had time.
Ona yazmam gerekirdi ama zamanım olmadı.



b) Geçmişle ilgili akıl yürütme durumunda kullanılır:

My secretary began writing the e-mail an hour ago. She should have finished it by now.
Sekreterim e-postayı bir saat önce yazmaya başladı. Şimdiye kadar bitirmiştir.



WILL

Gelecek zaman durumunda kullanıldığında Türkçe’ye ‘-ecek, -acak’ olarak çevrilebilen bu sözcüğün olumsuz biçimi will not olabildiği gibi won’t olarak da kaynaştırma yapılabilir. Özellikle konuşma dilinde ve olumlu cümlelerde özneye kaynaştırma yapılır (I will yerine I’ll gibi). Soru yapılacağı zaman ise will cümle başına getirilir:

1. Gelecek zamanı anlatır:

Clare will be four years old next month.
Clare önümüzdeki ay dört yaşında olacak.



2. Şu an ile ilgili tahminde bulunurken: (Bu kullanımı ile must’ın ‘akıl yürütme, tahmin’ kullanımına benzemektedir.)

There’s somebody coming up the stairs___That’ll be Mary.
Merdivenlerden çıkan biri var___Mary’dir.



3. İstek ya da niyet ifade ederken:

I’ll check this letter for you, if you want.
İstersen bu mektubu senin için kontrol ederim.



I will always love you.
Seni hep seveceğim.



4. Ricalarda:

Will you post this letter for me, please?
Bu mektubu benim için atar mısın lütfen?



5. Emirlerde:

No one will use a dictionary during the exam.
Sınavda kimse sözlük kullanmayacak.



6. Değişmeyen gerçekleri ve her zaman meydana gelen durumları anlatır. Dikkat edilirse Türkçe’ye çevirirken ‘geniş zaman’ gibi çevrilir:

Oil will float on water.
Yağ su üstünde yüzer.



Fruit will keep longer in the fridge.
Meyve buzdolabında daha uzun süre dayanır.



The product with the better-known brand name will always sell better.
Tanınmış bir markaya sahip ürün her zaman daha iyi satar.



7. Alışkanlıklarda:

She will listen to CDs, alone in her room, for hours.
Odasında tek başına saatlerce CD dinler.



8. Gerçekleşmesini istediğimiz ancak gerçekleşmeyen durumları anlatırken:

The car won’t start.
Araba çalışmıyor.



The door won’t open.
Kapı açılmıyor.



WOULD

Aşağıdaki kullanımlarından da anlaşılacağı gibi, her zaman will’in geçmiş biçimi olarak kullanılmaz. Olumsuz biçimi would not olabileceği gibi wouldn’t olarak da kaynaştırma yapılır. Soru yapılacağı zamanwould cümlenin başına getirilir. Olumlu cümlelerde özneye ‘d biçiminde kaynaştırma yapılır:


1. Rica ve isteklerde:

Would you pay me in cash, please?
Nakit ödeyebilir misiniz lütfen?



If you would just wait a moment, I’ll see if I can find her.
Bir dakika beklerseniz, bir bakayım onu bulabilecek miyim?



2. Teklif ya da davetlerde:

Would you like a sandwich?
Sandviç ister misiniz?



Would you like me to come with you?
Sizinle gelmemi ister misiniz?



3. Geçmişte alışkanlıklarda:

When we were children, we would go to the cinema every week.
Çocukken her hafta sinemaya giderdik.



Bu kullanımda would, used to anlamındadır. Ancak fiil, durum bildiren bir fiilse (have gibi) yalnızca used to kullanılır:

I used to have an old bike.
Eski bir bisikletim vardı. (= I would have … denmez)



4. Dolaylı anlatımda (reported speech) will yerine:

‘I’ll see you again tomorrow.’ He said he would see me again the next day.
‘Yarın tekrar görüşürüz.’ Ertesi gün tekrar görüşeceğimizi söyledi.



5. Olasılıklarda:

‘The guy on the phone had an Australian accent.’ ‘That would be Tom, I expect.’
‘Telefondaki çocuğun Avustralya aksanı vardı.’ ‘Bence o Tomdu.’



6. Önerilerde:


Wouldn’t it be nice to go to the seaside?
Deniz kıyısına gitmek iyi olmaz mıydı?


7. Geçmişte gerçekleşmeyen durumları anlatırken:

The car wouldn’t start this morning.
Araba bu sabah çalışmadı.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
HAVE TO

Have to’nun diğer modal’lardan farkı, soru ve olumsuz yapılırken do ya da does ile yapılmasıdır. Üçüncü tekil şahıslarda has to olarak kullanılır. Ayrıca, özellikle İngiliz ve Avustralya İngilizcesi’nde have got to, has got to kullanımları da vardır.

Have to, özellikle kişinin kendi elinde olmayıp da dışarıdan gelen zorunluluklarda tercih edilir. Örneğin, bir şirkette çalışıyorsunuz ve her sabah saat 09:00’da işe başlamak zorundasınız. Siz isteseniz de istemeseniz de o saatte orada olmak zorundasınız. İşte bunun gibi sizin dışınızda gelişen zorunluluklarda have to tercih edilir:


I have to be in the office at 09:00 every morning.
Her sabah saat 09:00′da ofiste olmalıyım.



1. Zorunluluk:

I have to go to work by bus tomorrow.
Yarın işe otobüsle gitmek zorundayım.



Does she have to stay at home every night?
Her gece evde kalması mı lazım?



2. Akıl yürütme:

This has to be part of the original manuscript.
Bu, orijinal yazının parçası olsa gerek/parçası herhalde.



HAD TO

Have to ve must’ın geçmiş zaman biçimidir. Tüm özneler için aynıdır. Eylemin yalın durumunu alır. Soru ve olumsuz yapılırken did kullanılır ve had to, have to’ya dönüştürülür.


1. Geçmiş zamanda yaşanmış zorunlulukları anlatır:

I had to pay a fine.
Ceza ödemek zorunda kaldım.



She had to catch the 5 o’clock bus.
5 otobüsüne yetişmek zorundaydı.



2. Dolaylı anlatımda (reported speech), have to ve kimi zaman must yerine kullanılır:

He said ‘I have to work.’ He said that he had to work.
‘Çalışmam lazım.’ dedi. Çalışması gerektiğini söyledi.


Daha çok İngiliz ve Avustralya İngilizcesi’nde kullanılan have got to’nun geçmiş biçimi için de had tokullanılır. Had got to diye bir kullanım yoktur.

OUGHT TO

Her ne kadar anlamında ‘zorunluluk’ varsa da daha çok tavsiye vermek için kullanılır. Kullanımı açısındanshould’a benzer. Fiilin yalın biçimini alır. Olumsuz biçimi ought not to olabildiği gibi, oughtn’t to olarak da kaynaştırma yapılabilir.

1. Görev, gereklilik:

Citizens ought to vote in national elections.
Yurttaşlar ulusal seçimlerde oy kullanmalıdırlar. / Ulusal seçimlerde oy kullanmak yurttaşların görevidir.



We ought to tidy up before we go home.
Eve gitmeden önce ortalığı toplamalıyız.



2. Öğüt verme, önerme:

You ought to improve your English before going to work in London.
Londra’ya çalışmaya gitmeden önce İngilizceni geliştirsen iyi olur.



You ought to see her new film.
Onun yeni filmini git gör.


3. Akıl yürütme, olasılık, beklenti:

If he started at 9, he ought to be here by now.
9′da başladıysa şimdiye kadar burada olması lazım.



4. Ought to have+past participle, geçmişle ilgili öğüt verme, görev, olasılık ya da beklenti anlatmak için kullanılır:

You ought to have told us your mother was ill.
Annenin hasta olduğunu bize söylemen gerekirdi. (= ama söylemedin)



My son left the house two hours ago___he ought to have arrived at school by now.
Oğlum evden iki saat önce çıktı___şimdiye kadar okula varmıştır.


NEED

Bu sözcüğün iki kullanımı vardır. Birincisi, ‘gereksinim duymak’ anlamındaki bilinen fiil yapısı, ikincisi isemodal kullanımıdır. Soru ve olumsuz cümlelerde geçerli modal kullanımında, üçüncü tekil şahıslarda(he, she, it), need sözcüğüne -s eklenmez; soru ve olumsuz cümle kurarken do, does kullanılmaz. Olumsuz cümlelerde needn’t olarak kaynaştırma yapılır.

1. Gerekliliğin olmadığını ifade eder:

You needn’t worry___I’m not going to mention it to anyone.
Endişelenmene gerek yok___bundan kimseye söz etmeyeceğim.



Need we stay this evening?
Bu akşam kalmamıza gerek var mı?



Sorularda need, modal olarak kullanıldığı gibi normal fiil olarak da kullanılır:

Do we need to stay this evening?
Bu akşam kalmamıza gerek var mı?



2. Modal olarak need, olumlu cümlelerde kullanılmaz. Ancak olumsuzluk ya da kuşku ifade eden cümlelerde kullanılabilir:

I don’t think he need go just yet.
Bence şimdi gitmesine gerek yok.



I wonder if we need take sleeping bags.
Uyku tulumlarını almamıza gerek var mı acaba?



3. Needn’t have+past participle, geçmişte bir işin gerekmediği halde yapıldığını anlatır:

You needn’t have washed all those dishes.
Bütün bulaşıkları yıkamana gerek yoktu.(= ama yıkamışsın)



You needn’t have studied last night. The exam is not today.
Dün gece ders çalışmana gerek yoktu. Sınav bugün değil.



Bu noktada needn’t have+past participle ile didn’t need to arasındaki farka değinmekte yarar var. Needn’t have+past participle, yukarıda da belirtildiği gibi yapılması gerekmediği halde yapılmış işleri anlatır.Didn’t need to ise, işin yapılmasına gerek kalmadığını ifade eder:

I needn’t have watered the flowers. Just after I finished, it started raining.
Çiçekleri sulamama gerek yoktu. Tam suladım yağmur başladı.



It started raining, so I didn’t need to water the flowers.
Yağmur başladı, böylece çiçekleri sulamama gerek kalmadı.


4. Needn’t ile mustn’t arasındaki farka da değinmekte yarar var:

You needn’t tell Sally.
Sally’ye söylemene gerek yok. (= zaten biliyor)


You mustn’t tell Sally.
Sally’ye söylememelisin/sakın söyleme. (= bilmesini istemiyorum)
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Test
1. You __________ have worried because the test wasn’t difficult, was it?

A) wouldn’t
B) could
C) must
D) needn’t
E) can

2. You ______ bring some warm clothing. It _______ snow while we’re up there.

A) could/must
B) should/maybe
C) should/may
D) had to/may
E) must/has to

3. I ______ rather lick an ashtray than kiss a smoker.

A) could
B) had
C) can
D) used to
E) would

4. You _______ forget to post the letters or the boss ________ surely go crazy.

A) mustn’t/will
B) can/will
C) didn’t have to/will
D) had/will
E) will/will

5. You had _______ go outside now because it is snowing.

A) not better
B) better not
C) better not to
D) not better to
E) better no

6. The door ________ be open. I remember shutting it before I left home.

A) should
B) can
C) will
D) would
E) can’t

7. I _______ get the drinks ready because we ________ not have the party tomorrow.

A) needn’t/might
B) needn’t/could
C) must/may
D) need/might
E) needn’t/have to

8. In the future, it ______ be possible to fly across the Atlantic in about thirty minutes.

A) could have
B) may
C) was
D) used to
E) need

9. At one time people _______ walk long distances on foot but now we ___________ take a taxi or something when we _______ travel even the shortest distances.

A) would/be to/must
B) used to/need/should
C) would/need to/had
D) used to/need to/have to
E) used to/need/must

10. One ___________ be smiling all the time, but there are times one ________ help feeling terrible.

A) should/can’t
B) has to/couldn’t
C) doesn’t have to/can’t
D) mustn’t/couldn’t
E) doesn’t have to/can

11. We ______ have bought all this food; we had only two guests.

A) didn’t
B) might
C) must
D) can
E) needn’t

12. I ____________ work last week, but I changed my mind.

A) should start
B) was to have started
C) will have started
D) ought to have start
E) have to start

13. The difference between what people actually do and what they are _________ do is great.

A) supposed
B) suppose to
C) suppose
D) supposing
E) supposed to

14. The party ________ at his house, but the central heating broke down. So they _________ have the party at a hotel.

A) was to have been/had to
B) had to be/shall
C) was to have been/have to
D) must be/should
E) must have been/able to

15. He left the house early in the morning, little knowing that he ______ never _______ see it again.

A) could/to
B) was/to
C) would/to
D) will/–
E) wouldn’t/–

16. We _______ be eating now because we _____ leave soon.

A) will/had to
B) must/may be
C) should/had to
D) should/have to
E) could/had to

17. I had a visa so I ___________ cross the frontier.

A) was allowed to
B) could
C) can
D) may
E) managed

18. In certain circumstances a police officer _______ ask a driver to take a breath test.

A) have to
B) able to
C) may
D) needs
E) is to have

19. A: Do you think the plane _______ be on time?
B: I don’t know. It ______ be delayed by fog.

A) will/is
B) should/should
C) shall/will
D) will/may
E) will/must

20. A: I wonder how he knew about Mary’s engagement.
B: He __________ heard it from Nick.

A) should
B) must
C) is supposed to
D) could have
E) may

Cevap anahtarı

1. D11. E
2. C12. B
3. E13. E
4. A14. A
5. B15. B
6. E16. D
7. A17. A
8. B18. C
9. D19. D
10. A20. D
 
Top