Kürdolojinin Kürt Uydurması

  • Konuyu açan Konuyu açan wien06
  • Açılış tarihi Açılış tarihi
Ancak emperyalist böl-yönet politikasının Kürt sorunu özelinde ortaya çıkan bir özgüllüğü bulunmaktadır. Klasik böl-yönet politikası uluslaşma öncesinde farklı bir etnik ırka, dinsel kimliğe ve kültüre sahip olan kimliklerin uluslaşma sürecinin tersine çevirmesiyle yeniden diriltilmesine dayanmaktadır. Kürt sorununun özgüllüğü de buradan kaynaklanmaktadır. Emperyalizm olmayan bir Kürt ırkı, olmayan bir Kürt dili ve kültürü uydurup bir millet yaratmak istemektedir ki bu son derece cüretli ve bir o kadar da zorlu bir deneme olmuştur.

Kürtler açısından iddia edildiği gibi bir milletleşme süreci hiç bir zaman olmamıştır. Bu gerçek tarihsel süreç içinde Kürtlerin gelişimi incelendiğinde rahatlıkla görebilir. Batı tarihçiliğinin uydurmalarıyla Kürtler hiçbir tarihsel geçmişleri olmadan bir anda tarih sahnesine çıkartılmışlardır. Batılı araştırmacıların Kürdoloji adı altında yaptıkları bilimselliği son derece tartışmalı çalışmalar sonucunda özellikle 1800'lerin ardından Ortadoğu'da ve Türkiye özelinde Kürt sorunu emperyalistler tarafından giderek artan bir biçimde gündeme getirilmiştir. Bu tarih aslında emperyalistlerin Kürt politikasının oluşturulduğu tarihtir. Kürtlüğe neden bu denli yoğun ilgi gösterildiğini anlamak için bu tarihe dikkat etmek gerekir.

Örneğin; Ruslar geleneksel politikaları olan Boğazlar yoluyla sıcak denizlere inme umutlarını kaybettikleri 1856 Paris Antlaşması'nın ardından Akdeniz'e inmek için kendilerine yeni bir yol aramak zorunda kalmışlardır. Bulunan yol Kafkasya, Azerbaycan, Türkiye, İran, Irak yoluyla Basra körfezine uzanan bir hat oluşturmaktadır. Bu yol Kürt nüfusun yoğun olarak bulunduğu bir bölge olduğu için de Kürtleri araştırmak üzere Minorsky, Nikitin, Jaba gibi daha sonra Kürdolojinin babaları olarak anılacak isimler görevlendirilmiştir.

Ancak bu Kürdologlar bilimadamı kimliklerinden ziyade siyasi kimlikleriyle ön plana çıkmışlardır. Kürdolojinin önde gelen isimleri olarak anılan bu kişiler aynı zamanda Rusya'nın Urmiye ve Erzurum konsoloslukları görevlerini yürütmüşlerdir.

Rusların Kürtlere olan bu ilgisi aynı şekilde Batılı devletler için de geçerlidir. Sömürgeci güçler arasındaki paylaşım mücadelesinin Ortadoğu'ya kaymasıyla birlikte Ortadoğu'nun etnik yapısını en küçük ayrıntısına kadar incelemeye alan Batılılar bölgede güçlü uygarlıklar yaratan Türk, Arap ve Fars toplumlarının dışında kendi denetimlerine tabi olabilecek yeni bir unsur arayışına girmişlerdir. Bu unsurları keşfedip yoktan var etmek için de araştırmacılar görevlendirmişlerdir.
Ancak yapılan bütün araştırmalar bilimsel niteliği son derece tartışmalı, gerçeklikten son derece uzak kasıtlı ve zorlama verilere ve sonuçlara dayanmaktadır.

Maurice Duverger, Kürtlerle ilgili olarak yapılan araştırmaların bilimdışılığını şu sözlerle ifade etmektedir: Adı var kendi yok bir dille tanımlanan; bu adıvar kendi yok halk topluluğunu, birçok sözde bilginler bir yere yerleştirmeye çalıştılar. Vardıkları sonuçların birbirini tutmazlığı, bunların saçmalığını daha da açıkça ortaya koymaktadır.

Birinci uydurma: Kürt ırkı

Kürdolojinin ilk başarısı olmayan bir Kürt ırkı yaratmak olmuştur. Bu süreçte Kürtlerin kökenine ilişkin yapılan çalışmalar herhangi bir kanıta dayanmaktan çok varsayımlara dayandırılmıştır.

Kürtler isimli kitabın yazarı Nikitin Kürtlerin kökenini kanıtlamaya giriştiği çalışmasında ''Demek ki Kürtlerin kökeni çok tartışmalı bir sorundur ve yukarıda özetlediklerimize oranla daha doyurucu sonuçlara varmak için bu konuda daha yoğun çaba gereklidir'' sözleriyle yapılan araştırmaların yetersiz ve dayanaksız verilerle yürütüldüğünü itiraf etmektedir.

Kürtlerin Kökeni isimli kitabın yazarı İhsan Nuri ise Kürtlerin atası olarak anılan Medlerle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunmaktadır: Bu büyük milletin nasıl olup da tarih sahnesinden kaybolduğu, adının unutulmaya terkedildiği Şeyhname'de bile adının geçmeyişi ilginçtir. Bugün Med diye bir aşiret de yoktur. Acaba tüm Medlerin adlarını yitirmeleri ve özellikle Medistan'ın merkezinde Kürt milletinin ortaya çıkması nasıl olmuştur?

İhsan Nuri bütün kitap boyunca kanıtlamaya çalıştığı Kürtlerin kökeni konusunda hiç bir nesnel veri bulamamasına rağmen yine de ısrarla Kürtlerin atalarının Medler olduğunda ısrar etmektedir.

Ancak Medlerin Kürtlerin atası olmadıkları gerçeğinin bugün kanıtlanmış olması bir yana kendisinin de itiraf etmek zorunda kaldığı gibi ilk Kürt tarihi olarak bilinen Şerefname'de Medlerin adı bile geçmemektedir.

Buna rağmen bir Kürt milleti yaratmak ve tarihte bu milletin köklerini bulmak adına olmadık zorlamalara girişmekten çekinmemektedir. Tarihte böyle bir Kürt milleti olmadığı gerçeğini düşünmekse hiç aklına gelmemiştir.

Benzer tespitler Minorsky'nin İslam Ansiklopedisi'nin Kürtler maddesine yazdıklarında da görülebilir. Minorsky'ye göre ''Sistemli tetkikler Kürt adı ile örtülen bir tabaka altında bir çok kavimlerin mevcudiyetini ortaya çıkarmaktadır. Demek ki saf bir Kürt ırkından bahsetmekten çok bir çok irili ufaklı kavimin oluşturduğu bir topluluktan sözetmek çok daha mantıklıdır.

Buna rağmen Kürtlerin M.Ö 5000 yılından bu yana tarih sahnesinde olduklarını ve her türlü işgal ve saldırı karşısında dağlara çekilerek saflıklarını korumuş bir ırk olduklarını iddia eden araştırmacılar bulunmaktadır.

Bu sözde araştırmacılar bugün Kürt coğrafyası olarak adlandırılan bölgelerde ortaya çıkan bütün kavimleri Kürtlerin ataları olarak göstermektedirler. Örneğin Guti, Mitanni, Mannai, Subaru, Kardu, Nayri, Med, Lulu, Hurri, Kassitler bu kavimlerden bazılarıdır.
Daha da ileri giderek Hatti, Hitit ve Asurları da bu kavimler içine katan ve Gut ve Sümerleri akraba olarak göstererek Kürtlerin kökenini Sümerlilere kadar götürmeye çalışan araştırmacılar da bulunmaktadır.

Ancak bu kavimler içinde Hitit, Asur ve Hurrilerin Kürt olmadıkları kesin olarak kanıtlanmıştır. Diğer kavimler ise günümüze hiç bir kanıt bırakmadan yok olup gitmişlerdir. Bu kavimlerin ne dilleri, ne tarihleri, ne de kültürleri hakkında bir bilgi elde etmek mümkün olmamıştır. Dolayısıyla bunları Kürtlerin ataları olarak adlandırmak için yeterli hiç bir veri bulunmamaktadır.

Kürtlere ilişkin antropolojik çalışmalar da bir Kürt ırkından sözedilemeyeceğini ortaya çıkarmaktadır. Nikitin, ''Kürtler'' isimli kitabının ''Antropolojik kanıtlar' bölümünün girişinde şu tespiti yapmaktadır: Tarih ve dilbilim alanında yaptığımız bu gezi henüz pek çok noktayı karanlıkta bırakıyor ve Kürtlerin kökenleri üzerinde ancak bazı varsayımlar öne sürmemize imkan veriyorsa da antropoloji de bize bu konuda fazla yardımcı olmayacaktır.

Nikitin'in aktarmalarına göre Stalze'nin fotoğrafladığı Doğu Kürtlerinin hepsi bölgede yaşayan İranlılarla büyük benzerlikler taşıyan esmer ve brakisefal tiplerdir.

Van Luschan ise Nemrut ve Zemcenli yöresinde incelediği Batı Kürtlerini sarışın ve dolikosefal olarak tarif eder.

Millingen, Türkiye ve İran'ın kuzey sınırlarında Kürt tiplerinin çeşitlilik gösterdiğini söyleyerek.''Her ne kadar kara gözlü, kara saçlı tipler hakimse de sarı ve kestane rengi saçlar, mavi gözlü tiplere de rastlanır'' der.
E. Soane, Kürtlerle Anglo Saksonların aynı kökenden geldiğini iddia etmektedir. Nikitin ise Kürtleri Sami olarak gösterecek bazı bilgilere değinir.

Yalçın Küçük de ''Kürtler üzerine tezler'' isimli kitabında ''Bir Kürt tipinden söz etmek mümkün görünmüyor; yaşadıkları yöreye ve kaynaştıkları ırka göre Kürt tipleri birbirinden ayrılıyor'' tespitini yapmaktadır.

Görüldüğü gibi Kürtlerle ilgili antropolojik araştırmaların gösterdiği gibi Kürtlerin ırk özellikleri olarak brakisefal mi dolikosefal mi sarışın ya da esmer mi oldukları yolunda tam bir karışıklık söz konusudur.

Nikitin bu karmaşık sonuçları değerlendirirken ''Saptayabileceğimiz tek şey Kürt etnik tipinin çok karışık bir karakterde oluşudur'' diyerek saf bir Kürt ırkından bahseden tezlerin yetersizliğini itiraf etmek zorunda kalmaktadır.

İkinci uydurma: Kürdistan

Kürtlerin kökenine ilişkin çarpıtmalar Kürtlerin yaşadığı coğrafya konusunda da sürmektedir. Kürtlerin bir millet olarak Kürdistan adı verilen coğrafyada yaşadığı tezi bugün Kürdistan'ı dirilterek bağımsız bir Kürt devleti kurma planlarına dayanak olarak gösterilmektedir. Oysa tarihsel gerçekler Kürdistan adı verilen bölgede bir Kürt egemenliğini reddetmektedir.

Kürdistan terimi ilk defa 12. yüzyılda Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Sancar döneminde kullanılmıştır. Ancak coğrafi bir terim olmanın ötesinde bir anlam yüklenmemiştir.

Kürdistan olarak adlandırılan bölge Kürt nüfusun değil Türk ve Arap nüfusun egemenliğinde bulunan bir alandır. 11. yüzyıldan itibaren de Anadolu, Oğuz boylarının yeni bir göç dalgası ile yeniden adım adım Türkleşmeye başlamıştır.

Bundan önce ise bölge Arap-Bizans çatışmalarının yaşandığı bir coğrafi alan konumundadır.


Oğuzlar Anadolu'ya geldiklerinde Anadolu'da homojen bir etnik yapı söz konusu değildir. Romalıların bölgeye hakim olduğu Selevkuslar döneminde Anadolu'da Kapadokya, Bitina, Bergama, Rum, Pontos ve Kommagame isimli altı krallık mevcuttur. Bu krallıklar İran kökenli olup daha sonra Rumlaşmış unsurlardan oluşmaktadır. Bunların dışında Süryani ve Ermeni nüfusun olduğu da bilinmektedir.

Doğu Anadolu bölgesindeki yerli halk bu gibi bir çok etnik unsurdan oluşmaktadır. Ancak bu bölgenin yerli halkı Kürt olarak tanımlanmamaktadır. Buralarda Kürt varlığına ilişkin tarihsel hiçbir veri de bulunmamaktadır.

Ortadoğu'da bugün Kürtlerin yaşadığı bölge 300 yılı aşkın bir süre Sasanilerin egemenliğinde kalmış, ardından 637 itibariyle Arap hakimiyetine girmiş, 11. yüzyıldan sonra Selçuklular bölgede hakimiyet kurmuşlardır. 1299'da Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşu ile bölgede Osmanlı hakimiyeti kurulmuş, bölgedeki Akkoyunlu ve Karakoyunlu gibi Türk devletlerinin egemenliği ise 16 yy'a kadar devam etmiştir
.

Sasanilerle başlayan, Araplar, Selçuklular, Akkoyunlu ve Karakoyunlu hakimiyeti ile devam eden 1300 yıllık süreçte Kürtlerin adı bile anılmamaktadır.

15. yy'dan itibarense Doğu Anadolu ve çevresinde yoğun bir Ermeni nufüs bulunmaktadır. Ermeniler ve Kürtler arasında o dönemden beri yaşayan çatışmalara bakıldığında da bölgede Kürt egemenliğinin olmadığını görebiliriz. Kürt-Ermeni çatışmasının temelinde Ermenilerle Kürtlerin yaşadıkları coğrafyanın tarihsel olarak kendilerine ait olduklarını iddia etmeleri ve bu alanda kendi egemenliklerini yeniden diriltme istekleri yatmaktadır. O dönemlerde bölgede gerçekten de yoğun bir Ermeni nüfus bulunmakla birlikte yoğun bir Kürt nüfusundan bahsetmek mümkün değildir.

Evliya Çelebi Doğu Anadolu ile ilgili olarak buralardaki Türkmen aşiretlerinin sayılamayacak kadar çok olduğunu yazmaktadır.
Bugün Kürdistan'ın başkenti olarak ilan edilen Diyarbakır'ın bile büyük Türkmen yerleşim merekezlerinden birisi olduğunu düşünürsek Kürtçü tezlerin Kürdistan iddialarının ne kadar uydurma olduklarını daha iyi görebiliriz.

Buraya kadar yazılanlar ışığında bakarsak 12. yüzyıldan önce Kürtlük bırakın tarihsel bir gerçek olmayı bir kavram olarak bile var olmamıştır.

Üçüncü uydurma: Kürt dili ve uygarlığı

Kürtlerden bir azınlık yaratma hatta daha ileri giderek bir Kürt milleti yaratma niyetlerinin temel hedeflerinden biri Kürt dilinin varlığını kanıtlamaktır. Kürt dili Kürt etnik varlığının kanıtlanması için olmazsa olmazlardan birisi olduğu için de Kürdoloji araştırmalarının üzerinde en çok yoğunlaştığı konuların başında Kürt dili gelmektedir.

Ancak Kürtçe yapısal olarak incelendiğinde ağırlıklı olarak Farsça ve biraz da Türkçeden esinlenerek oluşmuş bir dildir. Gerek gramer açısından gerek kullanılan sözcüklerin kökeni açısından bakıldığında Kürtçenin özgün bir dil olduğunu söylemek mümkün değildir.

St. Petersburg Akademisi'nin yayınladığı 8528 kelimelik Kürtçe-Rusça-Almanca sözlükte Kürtçede 3000 Halis Türkçe, 2000 Türkçeleşmiş, 1240 Zint, 1030 eski Pehlevice, 108 Gildani ve 60 Kafkas Türkçesi kelime yer aldığı belirtilirken Kürtçenin sadece 300 kelimesi mahalli Kürtçe olarak adlandırılmaktadır.

Ancak Kürtçeden bahsettiğimizde bugün Kürtçe adı altında birbirinden oldukça farklı ve kendi içinde bile anlaşamayan çeşitli lehçeler olduğunu görmekteyiz. Kırmanç, Sorani ve Zazaca lehçelerinin her biri farklı yapısal özelliklere sahiptir.

Kaldı ki Zazaca'nın Kürtçe ile ilgisinin bulunmadığı birçok dilbilimcinin hemfikir olduğu bir görüştür. Bu farklı lehçelerin kullanıldığı Türkiye, İran, Irak gibi bölgelerde ortak bir iletişim dilinden söz etmek mümkün değildir.

Kürtçü tezler bu konuda egemen devletlerin Kürt dilinin gelişimini engellediğini söyleyerek tartışmayı geçiştirmeye çalışmaktadırlar ancak ortada sadece dilin gelişimi açısından bir sorun yoktur. Daha çok birbiriyle hiçbir yapısal benzerlik taşımayan farklı lehçeler sözkonusudur.
Buna rağmen ortak bir Kürt dili yaratmak maksadıyla bu farklı lehçeler bir dilin parçaları olarak tarif edilmekte ve olmayan bir dil uydurulmak istenmektedir.

Ancak Kürtçenin gerçek bir dil olmadığı yine tarihsel seyri göz önüne alınarak görülebilir. Köklü bir dil her şeyden önce yazılı birtakım eserler, edebi metinler, destan ve söylenceler bırakmak zorundadır. Dil bir süre sonra ortadan kalksa bile bu ürünler ışığında onun tarihsel gelişimini ve varlığını kanıtlamak mümkündür.

Kürtçe açısından böyle bir durum sözkonusu değildir. Yazılı bir tek Kürtçe tablet ya da günümüze ulaşan tek bir kanıt bulunmamaktadır. Kürt destanları olarak anılan Zerdüşt vb. birkaç destanının da yine Kürtlükle alakalı olduğuna dair inandırıcı hiçbir kanıt yoktur.

Oysa aynı değerlendirmeyi Türkçe için yaptığımızda Orhun kitabelerinden tutun da Türklere ait sayısız yazılı ve sözlü destan ve belgeye kadar günümüze ulaşan ve sayısız kanıt bulmak mümkündür. Kürt dili sözkonusu olduğunda ise bu tür kanıtlara rastlanamamaktadır.
Dolayısıyla bugün Kürt dili olarak yutturulmaya çalışılan lehçeleri toparlayarak özgün bir dil yaratma girişimi Kürdolojinin zorlamalarından başka birşey değildir.


Weber ve Friç'in Kürtçe ile ilgili görüşlerini hatırlatmak bu noktada faydalı olacaktır: ''Kürt dili bir dil hamuru değil, bir söz yığınıdır ve herhangi bir milletin belli başlı varlığını göstermemektedir''

Olmayan bir dilin bir kültür ve uygarlık birikimi sağlaması da mümkün olmamıştır. Kürdistan olarak anılan bölgede bugün ayakta kalan uygarlıklara ve uygarlık miraslarına bakıldığında da Arap, Fars ve Türk uygarlıklarının bu bölgeye damgalarını vurduklarını görürüz.

Kürt uygarlığı olarak gösterilmek istenen buluntularsa tarih sahnesinden silinmiş ve Kürtlükle alakası bulunmayan toplulukların ve çoğu zaman da Arap, Fars ve Türk uygarlıklarının mirasından başka bir şey değildir.

Özgür Erdem
 
sevgili Wien çok güzel bir paylaşım olmuş.
Ben bu konuda kendince bilinçli soru soranlara "genel olarak bir uygarlık verisi gösterin" diyorum."Diliniz,tarihte sabit olarak yaşadığınız bir coğrafyanız,toplumunuzun kabul ettiği ve sizinle bilinen bir efsaneniz,dininiz,... var mı?"Cevap ya büyük bir suskunluk ya da yazınızda belirttiğiniz uyduruk isimlerden bir kaçı.Soruya devam etseniz şunu söylüyorlar.İnanmayacaksın belli,çünkü ön yargıyla dinliyorsun (erkekliğin 10'da 9'u kaçmaktır hesabı.)
Bir milleti millet yapan bir çok özellik vardır ve bunlardan hiç biri Kürtlerde yoktur.Mardinde çalıştığım yıllarda bir ailenin delikanlısı kendilerinden bahsederken şu cümleyi kullanmıştı :"Biz kürtüz ama kendimizi Arap olarak yetiştirdik" Buyrun şimdi.Ne demek bu.Ben elmayım ama kendimi armut olarak yetiştirdim,öyle satılıyorum gibi bir şey oldu değil mi? Ya varsınızdır,ya yoksunuzdur.Tarih hiç bir gerçek kaynakla sizi tanıtamıyorsa (yani bazen google'de dediği gibi "aradığınız isimde bilgiye ulaşılamadı' )uğraşmamak lazım.Güncel tabirle "çakma sanatçı olunabilir de çakma millet ve devletlik biraz zor .sadece yem olmaya devam edersiniz o kadar demek lazım bu düşünemeyen arkadaşlara.
Emeğin için,paylaşımın için tekrar teşekkür ediyorum.
 
Konuya yakından ilgili biri olarak geçmişte ben de Kürtlerin menşei hakkıda araştırma yapmaya çalıştım ancak hiçbir somut veriye ulaşamamıştım. Bunu da menşei belli olmayan millet olarak ifade ediyorum ki gerçekten tarih sahnesinde böyle bir milletin varlığı sözkonusu değil.

O halde konu ne? Kendimce yorumum şu şekilde. O bölgede yaşayan insanların, coğrafi şartların etkisiyle biraz farklı görünmeleri doğaldır ki böyle de olmuştur. Bunu da, bizim üzerimizde sürekli ve bitmek bilmeyen hırslarıyla oyunlar entrikalar çevirmeye çalışan güçler çok iyi kullanmışlardır. Kimi zaman Ruslar, kimi zaman Ermeniler, kimi zaman İngilizler, Fransızlar. Sonuçta uydurma bir millet bile yarattılar yani. Bu gün ise işi had safhaya taşıyıp kardeşi kardeşe düşman etme peşindedirler. Kimbilir bir dönem sonra kürt sorunu bite başka bir ırk yaratırlar hayallerince bu gizli güçler.

Biz Kurtuluş Savaşımızı hep beraber omuz omuza kazanmadık mı ya. Atalarımız yanyana düşüp ölmediler mi? Neden hala bu gerçekler görülmez ki. Üzerimizde oynanan oyunların kaynağını kurutmadıkça bu olaylar bitmez. Kaynağı kim ? Dış güçler tabii ki.
 
Sevgi ve Yorumsuz hocam konuyu o kadar güzel yorumlamisinizki bana söz birakmamisiniz.
Benim sizlerin yorumlariniza ek olarak tek dilegim Kürt kardeslerimizin bu gercekleri görüp kendilerini kullanarak oynanan oyunlarin artik farkina varmalari su an Ülkemizde faliyet gösteren terör örgütünün kürtlükle hic bir alakasinin olmadiginin artik farkina varmalari gerekmekte bu eli kanli soyu sopu belli olmayan serefsizlerin oyununa alet olmamalari gerekmekte Yorumsuz hocaminda belirttigi gibi kurtulus savasinda nasil omuz omuza mücadele verdiysek yine bunu gerceklestirip kendilerini kürt haklarinin savunuculari gibi gösteren soysuzlarinda sonunu getirebiliriz.

Benim daha önceki bir konudada belirttigim gibi

VATAN:

Vatan dediğin kardeş şu baştan başa gördüğün ,yalınayak bastığın ve sıcaklığınla içini titreten yüce toprak.İzmir'de denizin maviliği,Sinop'ta Karadeniz'in şiddeti,Amasya'da elmanın kokusu,Bursa'da erenlerin duası,İstanbul'da Fatih'in bitmez adaleti,Kars'ta erimeyen kar,Antalya'da güneşin kızıllığı,Adıyaman'da kızıl bir akşam üzeri Nemrud Dağı'nın azameti,Ankara'da Mustafa Kemal'in zaferi.
Vatan dediğin kardeş içimde titreyen aşk,ellerimle büyüttüğüm narin bebek,anamın oyasında yazılı gelenek,babamın terinde gelecek.
Vatan dediğin kardeş,şehitlerin ocağı,Çanakkale'de destan,Kocatepe'de Kurtuluş,Erzurum'da dadaş,Elazığ'da gakkoş,Sivas'ta gardaş
Vatan dediğin kardeş,Türk'ün Ergenekon'dan çıkışı,demirin erimesi,Yunus'un gözünde yaş,Hacı Bektaş'da semah,Konya'da nur yüzlü semazen,yüreğimde bitmeyen telaş.
Vatan dediğin kardeş,dedemin kanı,Ata'mın azmi,sevdası,çocuğumun emaneti.
Vatan dediğin kardeş,toprağından fışkıran buğday,çimeninde parıldayan çiğ tanesi,köylümün elinde ekmek.
Vatan dediğin kardeş,inatla,azimle,kanla,canla alınan üzerine basarken bile şükretmen gereken kutsal miras.
BU VATAN,TÜRKİYE;sağıyla soluyla,iyisiyle kötüsüyle,köylüsüyle kentlisiyle,öğrencisiyle esnafıyla "BENİM VATANIMDIR" diyebilenindir.
Bu vatan NE MUTLU TÜRKÜM diyenindir.

Bu vatandan ekmek yiyipte kalleşçe saldıranlar,değer bilmeyip rahat batanlar,renkleri bile tekeline alanlar kısacası VATANSIZLAR UTANSIN.


MİLLET:

Millet dediğin kardeş,binlerce yıllık geçmiş,yaylalarda süt kokusu,kuzunun meleyişi,kurdun uluyuşu.
Millet dediğin kardeş,dili kendine has,binlerce yıldır özgür,egemenlik sevdalısı.
Millet dediğin kardeş,gelenklere bağlı,kültürü saygın
Millet dediğin kardeş,imanıyla kalleşlerin üzerine yürüyen,3 kıtada adalet ve hoşgörü.
Millet dediğin kardeş,tüm sıkıntılara rağmen vatanına aşık,maddiyatı maneviyata ezdirmeyen.
Millet dediğin kardeş,Osman Gazi'nin asaleti,Kanuni'nin azameti,Yavuz'un kılıcı.
Millet dediğin kardeş Sakarya'da aslan,Çanakkale'de destan,İnönü'de koruyucu,Büyük Taarruz'da defedici.
Millet dediğin kardeş,Mustafa Kemal ve askerleri
Millet dediğin kardeş,binlerce yıldır tüm tarihi belgelerde adı geçmiş şanlı TÜRK

Oysa uydurma birkaç cümle,toplama bir dil,temelsiz bir geçmiş ile olunmuyor millet.Milliyetsiz olarak yaşamak isteyenler utansın.

BAYRAK:

Bayrak dediğin kardeş,kanın kırmızısı,temizliğin akı.
Bayrak dediğin kardeş göğe doğru yükselen ses,parıldayan yıldız.
Bayrak dediğin kardeş,elde onur,göğüste taşınan kutsal emanet.
Bayrak dediğin kardeş,bağımsızlık,özgürlük,yaşamın kendisi.
Bayrak dediğin kardeş,öpüpte başına koyacağın dedemin tarihi
Bayrak dediği kardeş,vatanın her köşesinde salınan gelin.
Bayrak dediğin kardeş.....SEN,BEN,O,HEPİMİZ,TÜRK MİLLETİ.

Bir bez parçası değildir bayrak,kafana göre renkleri seçip biraraya getirmekle oluşmaz.bayrak diye çaput sallayan BAYRAKSIZLAR UTANSIN.
 
Sevgi ve Yorumsuz hocam konuyu o kadar güzel yorumlamisinizki bana söz birakmamisiniz.
Benim sizlerin yorumlariniza ek olarak tek dilegim Kürt kardeslerimizin bu gercekleri görüp kendilerini kullanarak oynanan oyunlarin artik farkina varmalari su an Ülkemizde faliyet gösteren terör örgütünün kürtlükle hic bir alakasinin olmadiginin artik farkina varmalari gerekmekte bu eli kanli soyu sopu belli olmayan serefsizlerin oyununa alet olmamalari gerekmekte Yorumsuz hocaminda belirttigi gibi kurtulus savasinda nasil omuz omuza mücadele verdiysek yine bunu gerceklestirip kendilerini kürt haklarinin savunuculari gibi gösteren soysuzlarinda sonunu getirebiliriz.


Kesinilkle.Tekrar omuz omuza verip gözlerini açığ bunun bir oyun olduğunu göstermeliyiz.Gösteriyoruzda ama öyle bir yıkanmışki beyinleri.O kadar köreltmişlerki beyinlerini.Dürüst olmak çare olmuyor malesef.Rabbimden dileğim artık farketsinler.Dökülen kanlar yetmedimi.
 
sevgili arkadaşlar...
kürtler ve dilleri hakkında yazdıklarınız ve yorumlarınız bana yaşadığım bir olayı hatırlattı...
üniversitedeyken, öğrenciyken nutuk dersinde hocamızın kürtlerin ve kürt dilinin uydurma oluşunu anlatışının 3. haftasıydı artık biz bile bıkmıştık..
işte sizin anlattıklarınızı tekrarlayıp duruyordu hasan hoca.. kürtçe denilen şey arapça farsça türkçe karışımı bir dildir... hatta dil bile değildir yok birsürü farklı lehçesi vardır birbirinden farklıdır. yok ayrı bölgelerin kürtleri anlaşamıyorlar vb.. bir sürü şey anlatıp durdu.
Sonra ağrılı bir arkadaşımız hoca daha sözünü sürdürüyorken tahtaya çıktı. eline tebeşiri aldı ve şu cümleyi yazdı:::::::
KA ÇU, MA NİSK
herkes hayret ve merakla arkadaşı seyrediyordu. ağrılı hocaya dönüp ve gariptir (gözleri dolmuştu galiba) ' eğer şu cümlenin anlamını ve hangi dilde yazıldığını ya da bu cümlenin Arapça, farsça ya da Türkçeden herhangi biriyle açıklamasını yapabilirseniz okumayı bırakacağım ve kürt diye birşey olmadığına ben de kanaat getireceğim diyip dersten ayrıldı
hiç birimiz anlamamıştık olayı..
sonra tabi KÜRT olduğu ajklımıza geldi ve ben kendi adıma çok utanmıştım
onun gözlerinin içine bakarak sen yoksun demiştik
ders hocamız ne mi yaptı
oçıktıktan sonra bir sürü nutuk çekti fakat
o yazdığı cümleyi hiçbir zaman hatırlamadı hatırlayamadı. hatırlamak istemedi

çünkü bu üç dilde de karşılığı yoktu

şimdi ben o gün türklüğünden utanç duyan bir türk olarak size o cümleyi soruyorum
KA ÇU, MA NİSK
ne demektyir??????
 
sevgili arkadaşlar...
kürtler ve dilleri hakkında yazdıklarınız ve yorumlarınız bana yaşadığım bir olayı hatırlattı...
üniversitedeyken, öğrenciyken nutuk dersinde hocamızın kürtlerin ve kürt dilinin uydurma oluşunu anlatışının 3. haftasıydı artık biz bile bıkmıştık..
işte sizin anlattıklarınızı tekrarlayıp duruyordu hasan hoca.. kürtçe denilen şey arapça farsça türkçe karışımı bir dildir... hatta dil bile değildir yok birsürü farklı lehçesi vardır birbirinden farklıdır. yok ayrı bölgelerin kürtleri anlaşamıyorlar vb.. bir sürü şey anlatıp durdu.
Sonra ağrılı bir arkadaşımız hoca daha sözünü sürdürüyorken tahtaya çıktı. eline tebeşiri aldı ve şu cümleyi yazdı:::::::
KA ÇU, MA NİSK
herkes hayret ve merakla arkadaşı seyrediyordu. ağrılı hocaya dönüp ve gariptir (gözleri dolmuştu galiba) ' eğer şu cümlenin anlamını ve hangi dilde yazıldığını ya da bu cümlenin Arapça, farsça ya da Türkçeden herhangi biriyle açıklamasını yapabilirseniz okumayı bırakacağım ve kürt diye birşey olmadığına ben de kanaat getireceğim diyip dersten ayrıldı
hiç birimiz anlamamıştık olayı..
sonra tabi KÜRT olduğu ajklımıza geldi ve ben kendi adıma çok utanmıştım
onun gözlerinin içine bakarak sen yoksun demiştik
ders hocamız ne mi yaptı
oçıktıktan sonra bir sürü nutuk çekti fakat
o yazdığı cümleyi hiçbir zaman hatırlamadı hatırlayamadı. hatırlamak istemedi

çünkü bu üç dilde de karşılığı yoktu

şimdi ben o gün türklüğünden utanç duyan bir türk olarak size o cümleyi soruyorum
KA ÇU, MA NİSK
ne demektyir??????

kurtce diye dil var diyen arkadas lutfen usenmeyip bana bu dilin alfabesini yazarsan sevinirim.

Bu arada TÜRKLÜGÜNDEN utandigini söylüyorsun. Sana soruyorum senin agrili arkadasinda acaba sözde kürt olduklarini söyleyip kürt halkinin savunuculuguna soyunan soysuzlarin Ülkemizde yaptilarindan dalayi kürtlügünden utanmismiydi?
 
Türklüğünden utanacak kadar etkili bir sözcük demekki. Çok enteresan. Demek Türk olmaktan utanmak bu kadar kolay bişey.

Üzgünüm ama nedeni ne olursa olsun Türk olmaktan övünen biriyim. Bu kadar hassas bir terazide mi ya Türk olmaktan utanma duygusu ???
 
Ne mutlu Türküm diyene...!!! daha ne olabilirki..kiskananlar catlasin..!
 
kurtce diye dil var diyen arkadas lutfen usenmeyip bana bu dilin alfabesini yazarsan sevinirim.

Bu arada TÜRKLÜGÜNDEN utandigini söylüyorsun. Sana soruyorum senin agrili arkadasinda acaba sözde kürt olduklarini söyleyip kürt halkinin savunuculuguna soyunan soysuzlarin Ülkemizde yaptilarindan dalayi kürtlügünden utanmismiydi?

maalesef bu ülkede yapılanlar kimsenin tercihi olmamıştır. ne dağdaki terörist eline silah alıp askere sıkmayı tercih etmiştir. ne de asker 3600 köyü basıp insanlara dışkılarını yedirmeyi ve onları öz topraklarından sürgün etmeyi tercih etmiştir.(kaynak: hasan cemal- kürtler, can dündar- hayata ve siyasete dair, musin kızılkaya- gölgeler çabuk ölür...) maalesef lanet bir acıyı yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz ...
AMA...
yaşananları anlamak ve bir daha yaşamamanın umudunu taşıyabilmek için EMPATİ kurmamız gerektiğine iinanıyorum.. (gerçi her kelimenin olduğu gibi bu kelimenin de içi boşaltılır bu topraklarda ama olsun....) biraz araştırın.. osmanlı döneminde kürtçeye olan yaklaşım ile Cumhuriyetimiz kurulduktan sonrea ki yaklaşım kesinlikleçok farklı... Cumhuriyet kurulduktan sonra Türkleştirme faaliyetleri gözü kara bir şekilde sürmüş ve Kürtler (dağlı türk, kart-kurt denilmek suretiyle...) yok sayılmıştır.. 1945-1947 yılları arasında konuşulan her kürtçe kelime başına para cezası kesilmiş ve bunun tespitini yapabilmek için özel birimler kurulmuştur.. Cumhuriyetten 1991 yılına kadar Kürt ve Kürtçe kavramları yasaklanagelmiş ve bu kavramlar için insanlar birçok acılar çekmiştir... Allah aşkına EMPATİ diyorum çünkü bu gün doğu türkistanda öz kardeşlerimiz çin boyunduruğunda bugün bizde ki Kürtlerin yıllardır yaşadıklarını yaşıyorlar, dün bulgaristan da yunanistanda ve ...halen... aynı şey bizim de başımıza geliyor hem de biz görmek istemesek te dünyanın hemen her noktasında.. (almanya fransa çin arnavutluk bulgaristan rusya vb...) biz halen dünyanın gözünde ve tarih bilgilerinde barbar değil miyiz.. hep ötekileştiriliyoruz... ve aynı şeyleri şimdi bizler kürtlere yapıyoruz.... insanlar kürt ve kürtçe için birşeyleri yasal yollarla yapmaya çalıştıkları zaman ((( bizim yasalarımızda kürt ve kürtçe yasak olduğu için))) onları hep umursamadık ve ötekileştirdik ve işkencelerde dışkı yedirip dişlerini söktük, ......... ve galiba , maalesef , bizler o insanlara silahtan başka yol bırakmadık... sırf bu yüzden EMPATİ diyorum..

AYRICA...
kendi içinizde çok çelişiyorsunuz.. hem kürt yok kürtçe yok diyorsunuz hem de ''kürt halkının hakları'' diyorsunuz..
AYRICA...
araştırdım kürt alfabesinde 31 harf varmış yanılmıyorsam.. bizlerden farklı olarak (q, x, w,) harfleri var..
AYRICA...
türk olmaktan dolayı gururlu ve mutluyum.. ancak o gün arkadaşımızı aşağılayan zihniyet türklük bilinciydi ve dahası... Eğer benim türklüğüm diğer insanları hor görmeye ve yok saymaya yönelik bir ego aracı olarak kullanılacaksa tabi ki utanç duyarım... ÇÜNKÜ herşeyden önce İNSANIM ve insanlık kavramını yüceltecek olan şeylerden biri de türklüğümdür.. ama.. benim türklüğüm böyle yüce bir amacı bırakıp insanları hor görmeye yarayacaksa ve İNSANLIK kavramını deforme edecekse maalesef utanırım..
AYRICA...
bu gün yere düşersek bizi yerden kaldırmak için el uzatacak olan ve geçmişte de hep uzatmış olan tek millet (sizin deyiminizle: hiçler) maalesef kürtler olacaktır. maalesef.. maalesef..
 
Geri
Top