Ius Civile- Eski Hukuk Devri--Roma'da Hukuki Devirler

Suskun

V.I.P
V.I.P
ESKİ HUKUK DEVRİ

Ius Civile de denilen Eski Hukuk Devri’nde esas itibariyle teamül
hukuku hâkimdi. En eski hukuk olarak nitelendirilen bu kurallar
yazılı değildi.

Bir örf ve âdetin hukuk kuralı sayılması, teamül hukuku içinde
düşünülebilmesi için birmüeyyi deye , yaptırıma bağlanmış olması
gerekir. Bunun yanı sıra uzun süre tekrarlanma ve zorunluluk fikri
örf ve âdetin hukuk kuralı olma yolundaki aşamalarındandır.

Romalılar yürürlükteki hukuku radikal müdahalelerle değiştirmek
eğiliminde değillerdi, ancak sosyal sorunların zorladığı, devlet
düzeninin tehlikeye girdiği durumlarda kanun yoluna başvurulur,
yazılı hukuk yaratılırdı. Sosyal sorunları çözmek ve hafifletmek
için çıkarılmış 12 Levha Kanunu buna örnektir. 12 Levha Kanunu’nda
tarım, arazi, sürülerin korunması, komşular arasındaki
anlaşmazlıklara ilişkin hükümler esas yeri tutar.

12 Levha Kanunu

Teamüller, örf ve adetler yoluyla oluşmuş hukuk kuralları
rahipler sınıfı tarafından bilinir ve gizemli bir sanat olarak,
gereğinde kullanılırdı. Buda patricius sınıfının plebs’ler
üzerindeki hâkimiyet alanını genişletirdi.

Roma tarihinin bilinen ilk kanunlaştırma hareketi 12 Levha
Kanunu’nun yapılmasıdır. Özellikle patricii-plebs çekişmesi, böyle
bir kanunun yapılmasına yol açmıştır.

Hukuk bilgisinin belli bir zümrenin hâkimiyetinde olması başta
sosyo-ekonomik unsurlar olmak üzere toplumsal yapıda sınıflaşmayı
hızlandırıyor, toplumun alt kesimleri sosyal hayatta faal olarak yer
alamaz konuma geliyordu. Sınıf mücadelesinin amacı olan yürürlükteki
hukukun tüm halka sunulması ancak hukukun yazılı hale gelmesiyle
mümkündü.

Sonuç itibariyle 12 Levha Kanunu patricii-plebs sınıf mücadelesi
sonunda kanun koyucunun iradesiyle ortaya çıkmış olan yazılı
hukuktur. Bu kanun elimize doğrudan doğruya geçmemiştir.
12 Levha Kanunu Roma devleti mevcut olduğu sürece yürürlükte kalmış,
başka bir deyişle hükümlerinin çoğu zamanla eskimesine rağmen açıkça
yürürlükten kaldırılmamıştır. Bu kanun isteklerini patricius’lara
kabul ettirme yönünden pleb’lerin bir başarısıdır ancak kanunun
metninde bu başarıya işaret eden fazla hüküm yoktur.

Hukukun her alanında kullanılan, önemli mülkiyeti nakil muameleleri
olan mancip atio ve in iure cessio 12 Levha Kanununda düzenlenmemiş,
fakat yürürlükte bırakılmıştır. Roma hukukuna uzun süre hâkim olan
mal ayrımı, res mancipi- res nec mancipi olarak yapılmıştı. Res
mancipi denilen ve Roma hukukunda sınırlı sayı=numerus clausus
ilkesine tabi malların mülkiyetinin devri mancipatio ve in iure
cessio ile olurdu. Res nec mancipi malların devri ise
traditio=teslim ile gerçekleşirdi.

Res Mancipi =Roma ve İtalya’daki araziler, bu arazi üzerindeki
binalar, arazi üzerindeki irtifaklar,
Köleler, deve ve fil dışındaki yük ve çeki
hayvanları.
2- Eski Hukuk Devrinde Hukuki Faaliyet
Romanın ilk hukukçuları rahiplerdi. İlk dönemlerde rahipler
yalnızca patricius sınıfı içerisinden seçilebiliyordu.

12 Levha kanunundan önce de rahiplerin toplum ile tanrılar arasındaki ilişkileri düzenleyen ve ius sacrum (kutsal hukuk) denilen kurallar kadar toplumda fertler arasındaki ilişkilere uygulanan hukuku bildikleri tahmin edilmektedir.
Rahiplerin sonraki devirlerde laik hukukçularda da görülen
faaliyetlerini 3 kategoride ele alabiliriz:
Cavere, rahiplerin yeni hukuki şekiller, muamele tipleri
geliştirmesidir. Bu suretle rahipler
ıus civile’nin
yaratılmasında büyük rol oynamışlardır.
Roma hukukunda muamelelerin şekilciliği nedeniyle de bu
muameleleri bilen kimselere başvurmanın önemi artar.
Interpretare her devirde görüldüğü gibi yürürlükteki bir kanunun
hükümlerinin yorumlanmasını ifade eder.
Respondere eski hukukçuların kendilerine sorulan hukuki meselelere
cevap vermesidir. Rahip hukukçuların en önemli faaliyeti budur.

Rahip hukukçuların bu tekelci faaliyeti M.Ö. 300 yılına kadar
devam etmiştir. Bu tarihe kadar rahip hukukçular hukuk hayatı için
önemli bilgileri ve şekilleri gizli tutmayı başardılar. İşte bu
birikim patricius sınıfından gelen rahiplerin inhisarındaydı. Plebs
sınıfının bu tekelciliği ve gizliliği neden yıkmaya çalıştığı
anlaşılmaktadır; hukuk karşısında eşitlik için hukukta açıklığın
sağlanması gerekir.
M.Ö. 304 yılında Appius Claudius legis actio’ların (kanuni dava
şekilleri) yayınlanmasını sağladı.

O zamana kadar legis actio’lar 12 Levha Kanunu’nda yer aldığı oranda biliniyordu. Bunlar
hakkında teferruat rahiplerin arşivinde saklı kalmıştı. Bu yüzden
sadece rahiplerin yardımıyla dava açılabiliyordu. Artık dava açmak
isteyen kimsenin hiç olmazsa kâğıt üstünde yayınlanan bu kitaptan
faydalanarak dava açması mümkündü. M.Ö. 300 yılında çıkarılan
kanunla rahipler sınıfına plebs’in girmesi de mümkün olunca tekelci
faaliyetlerin kırılması yönünde yeni bir adım atılmış oldu.

Klasik Hukuk Devri

Klasik hukuk devri, Cumhuriyet döneminin son bir buçuk asrı ile
birlikte, Roma’nın İlk İmparatorluk devrindeki Roma hukukudur. Roma
hukukunun olgunluk yönünden zirveye ulaşması, özellikle Ortaçağ’dan
itibaren çeşitli ülkelerin hukuki ihtiyaçlarını karşılayacak
nitelikte kuralların ortaya çıkması bu dönemde gerçekleşmiştir.
Başta praetor olmak üzere magistra’lar, hukukçular, senatus
kararları ve imparator emirnameleri tarafından getirilen kurallar
yan yana bazen de kesişen bir biçimde yürürlükteki hukuku meydana
getirmiştir.

Gaius, Institutiones adlı eserinde Roma hukukunun kaynaklarını şu
şekilde belirtmiştir:

Roma halkına ait hukuk kuralları; kanunlardan, senatus kararlarından, plebiscitum’lardan, imparator emirnamelerinden,
beyanname çıkarma yetkisi olanların beyannamelerinden, hukuk
âlimlerinin cevaplarından meydana gelir.

1. Praetor ve Hukuku

Romalılar arasındaki ve yabancılarla yapılan alıverişin artması, ticaret hayatının tarım alanının yanında önem kazanması, seyrek ve sadece Romalılar arasındaki hukuki ilişkiler için öngörülmüş olan dar ve şekilci ius civile’nin yetersiz kalması neticesini birlikte getirmiştir.

Bu yeni devrin yeni hukuki ihtiyaçlarına cevap vermek, ius
civile’de yer almayan yeni talep ve dava haklarını davacıya, ya da
yeni savunma imkânlarını davalıya tanımak, eskimiş ius civile
kaidelerinin uygulanmasına izin vermeyerek adaleti sağlamak,
iurisdictio denilen yargı faaliyetiyle görevli ve yetkili

magistra’ların önemli işi olmuştu. Krallık devrinde krala,
Cumhuriyet devrinden önce consul’lere ait olan iurisdictio işlevi
sonradan praetor’lara tevdi edilmişti.

Iurisdictio’nun kelime anlamı <hukuku söylemek>’dir. İurisdictio,
magistra’nın muhakemeyi başlatarak ihtilafın kendisinin tayin ettiği
hâkim önünde görüşülmesini sağlayan faaliyetini ifade ederdi.
Magistra tarafların katılımı ile hâkimin ihtilafa uygulayacağı
kuralları belirlerdi. Hâkim laik devirde praetor tarafından son
şekli verilen yazılı dava programına (Formula) uyarak davayı karara
bağlardı.

M.Ö. 242 yılında yabancılar arasındaki veya tarafların biri
Romalı olan anlaşmazlıkları halletmek, bunun için gerekli usul
vasıtalarını yürürlüğe sokmak üzere yabancılar praetor’luğu
kurulmuştu. Özel hukukun gelişmesi esas itibariyle Romalılar
arasındaki ihtilaflara bakan praetor urbanus (şehir praetoru) ve
içinde yabancılık unsuru olan meseleleri ele alan praetor peregrinus
( yabancılar praetor’u) elinde kalmıştır. Praetor urbanus ve
peregrinus Roma hukukunu zamanın ihtiyaçlarına uydurmak için yeni
himaye vasıtaları ve kurallar getirirken consil ium’ların buna etkisi
çok büyük olmuştur. Consilium, magistra’ların fikirlerini aldığı,
ekseriya hukukçulardan oluşan danışma kuruludur. Consilium’un ilmi
görüşü ile praetor’un temsil ettiği devlet gücü birleşerek tatbikat
için gerekli hukuk kuralları yaratılırdı.


A. Praetor Beyannamesi

Praetor’ların yargı alanındaki faaliyetleriyle hukuku
geliştirmelerindeedictu m denilen beyannameleri önemli bir faktör
olmuştur. Göreve gelen praetor görev süresi içinde düzeni sağlamak
üzere yargı işlerinin görülmesinde uyacağı programı ve prensipleri
beyaza boyanmış levhalar üzerinde ilan ederdi. Bu beyannamede bir
yıllık görev süresi içinde praetor’un tanıyacağı dava hakları,
defiler ve diğer himaye araçlarının ilkeleri, kuralları yer
almaktaydı. ÖzellikleFormul a denilen dava kalıplarına yer veren
praetor’lar bu şekilde hukukta gerekli açığı temin ediyorlardı.

Yeni gelen praetor önceki praetor’un beyannamesiyle bağlı
değildi. Ancak eski beyannamede yer alan esaslar yerleşmiş ve
tatbikatta tutulmuş kurallardan meydana geldiği için çok defa eski
beyannameyi aynen muhafaza eder ya da bunda bazı değişiklikler veya
ilaveler yapardı. Yapılması, değiştirilmesi ve kaldırılması ancak
belli usullerle yapılan kanunlarla karşılaştırıldığında hukukun
beyannameler yoluyla düzenlemesi çok elastiki ve yeni ihtiyaçlara
daha uygundu. Beyannamede yapılan değişiklikler kökten olmadığı ve
adım adım, evrim içinde meydana geldiği için hukuk hayatı bakımından
vazgeçilmez olan hukuki devamlılık sağlanmış oluyordu.

Praetor’un sahip olduğu imperium yetkisine dayanan iurisdictio
işlevinin sonucu olarak yayınlanan hukuk kuralları ius honorarium’un
önemli bölümünü oluşturmaktadır.

Praetor bir dava vermek veya dava talebini reddetmek yetkisine
sahipti. Legis actio’larda olduğu gibi Formula usulünün ilk aşaması
praetor önünde cereyan ederdi. Praetor iddianın hakim önünde
görülmesine uygun bulursa, istenen davayı tanır, bunu formula’sını
hazırlayarak meseleyi çözmesi için tayin ettiği hakimin önüne
gönderirdi. Praetor’un dava vermek veya vermemek konusundaki
kararları da hukukun gelişmesinde önemli bir unsurdu.
Beyannamenin değişmez hale getirilmesi: M.S. 130 yılında imparator

Hadrianus, Roma’nın büyük hukukçularından Salvius Iulianus’u
beyannameye değişmez, kesin hale getirmekle görevlendirdi. Iulianus
beyannameyi elden geçirerek eskimiş kısımları çıkardı, bazı
yerlerini yeniden kaleme aldı. Hadrianus’un beyannameyi değişmez
hale getirmesinin sebebi, imparatorların mutlak iktidarları yanında
bu iktidarla bağdaşması mümkün olmayan başka bir kaynaktan, praetor
faaliyetinden hukuk yaratılmasını önlemek istemesidir. Bu metne‘’
Edictum Perpetum’’ denildi. Praetor’un beyanname neşretmeye devam
etmesi artık gelenek icabı oluyordu.

2. Senatus Kararları

Principatus’un ilk yıllarında halk meclislerini toplanamaz ve
sağlıklı karar alamaz duruma gelmesiyle o zamana kadar danışma
niteliğinde olan senatus kararları kanun kuvveti kazandı.
İlk imparatorluk döneminde senatus önceleri princeps’in kanun
tasarılarını görüşerek bunları kanun
haline getirmiştir.

Ancak zamanla senatus’un otoritesi azaldı. İmparatorun iradesine,
isteğine göre hareket eden bir meclis haline dönüştü. İmparatorun
mutlakiyete dönüşen gücü, hukukun gelişmesinde en önemli kaynağın
imparator emirnameleri olması sonucunu doğurdu.
Senatus kararının muhatabı Roma halkı değildir. Senatus iradesi
magistra’ları muhatap alır ve onlara tavsiyede bulunur. Aynen halk
meclisi kanunlarında olduğu gibi, senatus kararları da sosyal
problemlerin çözülmesi için çıkarılmıştır.
Senatus kararları ekseriya teklifi getiren imparatorun adıyla
anılmaktadır.

3. Hukuk İlmi (Iurisprudentia)

M.Ö. III. yüzyılın ortalarında Usul Hukuku ile ilgili önemli
bilgilerin yayınlanmasıyla hukuk tatbikatı alanında rahip
hukukçuların tekelinin kırılması ve laik hukukçuların yetişmesi için
engel kalmadığını söylemek mümkündür.
Esas itibariyle ilk imparatorluk dönemiyle birlikte faaliyetleri
artan klasik hukukçuların Roma hukuku, dolayısıyla modern hukuk
içinde özel bir yeri vardır.
Klasik hukuk ilmi her şeyden önce tatbikatçı eğilimi,
meseleci(kazuist) metoduyla kendini gösterir.
Iurisprudentia her şeyden önce hukuk bilgisidir. İyi,
ayrıntılarıyla düşünülmüş, dengeli ve bilge hukuk faaliyetleridir.
Iurisprudentia, bugündoktri n dediğimiz kavramla tam olarak
uyuşmaktadır.

Praetor’un iurisdictio faaliyetine paralel olarak klasik hukuk
ilmi, özel hukuka daha çok hakkın korunmasına yarayan dava, defi ve
diğer himaye vasıtaları bakımından yaklaşırdı, praetor’un
edictum’unda yer verdiğiactio ve exceptio’ların şartlarını inceler
ve açıklardı.
Klasik hukukçuların etkinliği kendilerine danışılan meselelere cevap
vermek yanında ius civile ve ius honorarium’un açıklanması üzerine
yoğunlaşmıştı. Praetor beyannamesi M.S. II. yüzyılda
Daimi Beyanname ( Edictum Perpatuum) haline geldikten sonra praetor
hukukunun açıklanması ve yorumu hukukçuların önemli işlerinden biri
olmuştur.

Klasik devrin hukuk yayınları esas itibariyle Digest a denilen
hukukun her alanına giren konuların incelendiği kapsamlı eserler,
ius civile ve ius honorarium’un açıklandığı şerhlerle kendini
gösterir. Bunların yanında hukukçuların danışma faaliyetinin ürünü
olan sorular, meselelere verilen cevaplar (responsa) kazuistik
eserler tipinin vurgulayıcı örneğidir. Hukuk öğrenimine esas teşkil
eden yayınlar içinde Instit utio nes denilen hukuka giriş
niteliğindeki eserler önemlidir. Bunların hukukçu Gaius’un yazdığı
Institutiones Roma hukukunun çok önemli bir kaynağıdır.

B. İmparator Adına Cevap Vermek İmtiyazı

Hukukçuların en önemli karakteristik faaliyet tarzı kendilerine
sorulan hukuki meselelere cevap vermekti (respondere). Cumhuriyet
devrinin ortalarından itibaren hukukçuların kendilerine danışılan
meseleleri aleni, herkesin dinlemesine açık bir şekilde
cevaplamaları usulü yerleşmişti.

Principatus dönemiyle birlikte yeni rejime karşı olan hukukçular
olduğu gibi, princeps’in hizmetinde çalışmayı tercih eden hukukçular
da görülmektedir. İşte Augustus titizlikle seçilmiş, özellikle
kendisine bağlı bazı hukukçulara imparator adına cevap verme hakkını
tanımak suretiyle hem hukukçuların yeni rejimi desteklemesini
sağladı, hem de hukukçuların itibarını yükseltti.

M.S. II. asrın ilk yarısında İmparator Hadrianus’un bir
emirnamesiyle hakimlerin, ancak bu imtiyaza sahip hukukçuların fikir
birliği içinde olmaması durumunda, fikirlerden istediğine
uyabileceği belirtilmiştir. Fikir birliği mevcut ise hukukçuların
cevapları kanun güzüne sahip oluyordu.

4. İmparator Emirnameleri

Principatus dönemiyle birlikte Roma’da hukuk yaratan yeni bir
organ daha ortaya çıkmıştır. Constitutiones principis denilen
emirnamelerle princeps’ler hemen hemen sınırsız olan hakimiyetlerine
ve hayatları boyunca süren iktidarlarına dayanarak yeni kurallar
koydular.

İmparator emirnameleri,edicta (beyannameler),decreta
(kararlar),rescript a (yazılı cevaplar), mandat a (talimatlar)
şeklinde ayrılmaktadır.
III. Klasik Sonrası Devir (Postklasik)
1. Iustinianus’tan Önceki Dönem


İmparator Diocletianus ile başlayan Dominatu s rejimine denk düşen
Postklasik devirde görülen siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlar
hukuk hayatına da yansımış ve klasik hukukçuların faaliyeti sona
ermiştir. Artık yeni dönemde hukuku yaratan tek kaynak vardır: Buda
imparatorun iradesidir. Bu irade ise imparator emirnameleri ile

hukuk hayatına yansıyordu. Bu durum yeni kuralların tek bir
kaynaktan çıkması nedeniyle birlik sağlamakta yararlı olmakla
beraber, hayatın yeni ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalmıştır.

İmparatorluk tebaasına giderek Roma vatandaşlığının verilmesi
imparator Caracalla’nın 212 yılında Constitutio Antoniniana ile
doruk noktasına ulaşmıştı. İmparatorluk sınırları içinde yaşayanlar
bazı istisnalarla Roma vatandaşı olmuştur. Bunun sonucunda ise
herkese Roma hukukunun uygulanması gerekiyordu.

Kültürü Romalılara nazaran daha düşük seviyede olan Batı’da Roma
hukukunun uygulanmasında fazla bir güçlükle karşılaşılmadı. Fakat
Anadolu, Suriye, Yunanistan gibi Doğu eyaletlerinde hem genel kültür
düzeyi yüksekti, hem de Yunan ve Doğu hukuk anlayışlarının
birleşmesiyle oluşmuş Helen Hukuku esasları yerleşmişti. Yerel
denilebilecek bu hukuk, imparatorluğun hukukuna karşı direndi. İkisi
arasında etkileşim gerçekleşti. Klasik Roma hukukuna yabancı olan
adetler uygulamada görülmeye başlandı. Yazılı şeklin öneminin
artması, mülkiyetin intikalinin semenin ödenmesine bağlanması gibi
Roma hukukunda daha önce görülmeyen usuller yerleşti.
Postklasik devrin önemli özelliklerinde biri hukuk okullarının
kurulması ve burada görülen bilimsel çalışmalardır. Daha önceki
devirlerde hukuk, büyük hukukçuların yanında bulunularak ve
öğrenciliğini yaparak öğreniliyordu. Hukuk mektepleri büyük ölçüde
Dominatus devrinin gereksinmeleri sonucunda doğmuştur. Yeni rejim
geniş bir idari kadroya ihtiyaç gösteriyordu. İşte yönetimin ve yargı
mekanizmasının ihtiyaç duyduğu hukuki bilgilere sahip memur ve
hâkimlerin yetişmesinde bu mekteplerin işlevi mühimdi. Okulların
bazılarının Doğu’da, yunanca konuşulan yerlerde bulunmasına rağmen,
öğretimin Latince yapılması klasik Roma hukukunun muhafaza edilmesine
dikkat edildiğini göstermektedir.
IV. yy. başlarında hukuk malzemesi iki büyük bölümden oluşuyordu:
ius vetus (eski hukuk) ve leges.

Ius vetus klasik hukukçuların eserlerinden oluşan, tatbikatta
kullanılan hukuk malzemesiydi. Diğer hukukçuların eserleri ancak, beş büyük hukukçudan en az biri tarafından zikredilmesi halinde, otorite sahibi olacaktır. Klasik devrin sonlarında yaşamış olan hukukçuların (Gaius, Ulpianus, Paulus, Modestinus) eserleri kanun gibi uygulanıyordu.
Leges ise imparatorluğun başlangıcından itibaren çıkarılan
emirnamelerdeki hukuktu.

İşte bu iki yığının farklı hukuk kültürüne sahip hâkimler ve
çalışma biçimleri farklı olan hukuk hocaları tarafından kullanılması
güçlükler yarattığından bunları aşmak için iki yola başvuruldu:

a) İmparator emirnamelerini toplayan çalışmalar yapıldı.

Codex Gregorianus: Hadrianus’tan Diocletianus’a kadar olan
imparator emirnameleri.

Codex Hermogenianus: Sadece Diocletianus emirnamelerinin
derlenmesiyle oluşan kitap

Codex Theodosianus: Constantianus’tan Theodosianus’a kadar
olan emirnameler kitabı.

b) Klasik hukukçuların eserlerinin çokluğunun ve bunlardaki fikir
ayrılıklarının yarattığı güçlükleri önlemek gayesiyle bazı
kanunlarla sınırlamalar getirilmiştir:
426 tarihinde çıkarılan bir
kanunla sadece Paulus, Papinianus, Gaius, Modestinus ve Ulpianus
adlı hukukçuların, eserlerinde ileri sürdükleri fikirlerin bağlayıcı
olduğu açıklandı.

2. Iustinianus Dönemi ve Corpus Iuris Civilis

Iustinianus Roma devletini miladın ilk iki yüzyıldaki görkemli
haline getirmek ve üç alanda, siyasal, dini ve hukuk alanlarında
birlik sağlamak istiyordu. Önce Batı Roma’yı yıkarak o topraklar
üzerinde yerleşmiş olan Cermen kavimlerine karşı ordular gönderdi.
Dini birlik, Hıristiyanlığın devletin resmi dini olarak kabul
edilmesiyle büyük ölçüde gerçekleştirilmişti. Hıristiyanlığın
çeşitli mezheplerini kaldırarak Kilise’yi imparatorun güdümüne
sokmaya çalışmıştır. Iustinianus, ağırlığını klasik devrin hukukunun
taşıdığı bir hukuk reformu ile hukuk birliğini de sağlama
düşüncesindeydi.

Corpus Iuris Civilis
Iustinianus bu kanunnamede esas itibariyle impara tor
emirnamelerinin toplanmasını(Codex), klasik hukukun derlenmesini
(digesta), hukuk öğrenimi için bir hukuka giriş kitabı
(Institutiones) öngörmüş ve gerçekleştirmiştir. Bu kanunnameye,
Iustinianus’un imparatorluğu sırasında çıkarılmış olan emirnameler
(novellae) ilave edilmek suretiyle yeni bir bölüm daha oluşturulmuş, böylece dört bölümden meydana gelen kanunnameye Corpus Iuris Civilis adı verilmiştir.
a) Institutiones: Digesta gibi toplama ve derleme bir eserdir.
Gaius’un takip ettiği üçlü ayırıma uyulmuştur, yani hukuki bilgiler,
kişilere ilişkin hukuk, mallara ilişkin hukuk, davalara ilişkin
hukuk başlıklı bölümlerde verilmektedir.
b) Digesta: Hukuk profesörleri, avukatlar ve yüksek dereceli
memurlardan oluşan 17 kişilik bir kurul tarafından oluşturulmuştur.
Klasik hukukçulara ait eserlerden zamanın ihtiyaçları için
kullanılabilecek olan parçaları derlemek, gerekli görülmeyenleri
ayıklamak, çelişkileri ortadan kaldırmak ve eskimiş olan kavramlarda
değişiklik yapmak suretiyle oluşturulmuştur.
Digesta Avrupa hukuk anlayışına yön vermiştir, Avrupa
uygarlığının temel taşlarından birisidir.
c) Codex: İmparator Hadrianus’tan Iustinianus’a kadar olan süreç
içinde çıkarılmış emirnamelerin derlenmesinden oluşan kısımdır.
d) Novellae: Bu kısımda Iustinianus döneminde çıkarılmış olan

emirnameler bulunmaktadır. Gerek uygulamada gerek hukuk öğreniminde
mevcut hukuk belirsizliğini ortadan kaldırmak için hukuk eserleri ve
imparator emirnamelerini toplatmak suretiyle Iustinianus, Roma
hukukunun modern zamanlardaki hukuku etkilemesi yolunu açmıştır.

Özü itibariyle geçmişi aksettiren Corpus Iuris Civilis’in bu
niteliği, tatbik kabiliyetini azaltmıştır. Diğer bir deyişle, başka
bir devrin hukukunu içerdiği için uygulanması zordu. Eser, esas
itibariyle Latince olarak kaleme alınmıştı, hâlbuki yaşayan ve
mahkemelerde kullanılan dil Yunanca idi. Bu nedenle özetlenmesi
yasak ettiği Corpus Iuris Civilis’in sadece Yunancaya tercümesine
izin veren Iustinianus’un hukuk reformu amacına ulaşamamıştır. Yine
imparator çelişkilerin kaldırılmasını emrettiği halde, bunda
başarılı olunamadı.

I. Ius Civile - Ius Honorarium
- Bu ayırım hukuku yaratan kaynaklar bakımından yapılmaktadır.
- Ius civile Roma hukuk düzeninin geleneksel çekirdeğini teşkil

eder. Bu öz, örf ve adetlerden, 12 Levha’da yer alan hukuk
kurallarından ve bu kuralların yorumuyla elde edilen hükümlerden
meydana gelmekteydi.
- Ius Honorarium, bilhassa yargı işlerinde görevli ve yetkili olan
praetorun faaliyet alanında ortaya çıkmış hukuk kurallarından
oluşmaktaydı.

II. Ius Civile – Ius Gentium

Bu ayırım hukukun uygulama alanı bakımından yapılmaktadır.
- Ius civile sadece Romalılara uygulanan hukuk anlamını
taşımaktadır.
-Romalılar yabancılarla olan ilişkilerinde veya yabancılar

arasındaki münasebetlerde uygulanmak üzere yeni hukuk kuralları
yarattılar. Ius Gentium kavramı altında toplanan bu kurallar
ilişkiye taraf olan kimselerin belli bir kavme mensup olmalarından
bağımsız, yansız olan kurallardır.

III. Ius Publicum – Ius Privatum
- Kamu hukuku – özel hukuk ayrımı şeklinde yapılmaktadır. Kamu
hukukunun devletin durumuna ilişkin hukuk olduğu halde, özel hukuk
fertlerin meseleleriyle ilgilenmektedir.
-Kamu hukuku bir taraftan devletin vatandaşlarıyla olan

ilişkilerini, diğer taraftan teşkilatını düzenlemektedir. Özel hukuk
ise fertlerin hareket edebilecekleri, başkalarıyla ilişkiye
girebilecekleri alana ilişkin kuralları içerir.
 
Top