Fatih Sultan Mehmet Devri

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
BELGRAD KUSATMASI
Fâtih Sultan Mehmed, 1456 yilinda Macarlarin elinde bulunan Belgrad'i almak için harekete geçer. Zira daha önce bazi bölgeleri Osmanlilarin idaresine geçmis bulunan Sirbistan'i elde tutabilmek ve kuzeyden gelecek istilalari durdurabilmek, ayni zamanda Macaristan'da basarili bir harekâta girisebilmek için Tuna kiyilarinin ve bilhassa Belgrad müstahkem kalesinin elde bulunmasi gerekiyordu. Sehrin bu konudaki degerini daha önce anlamis olan Osmanlilar, Sultan Ikinci Murad devrinde burayi almaya tesebbüs etmislerse de Jan Hunyad'in, Osmanli hududlarina tecavüz etmesi, kusatmanin kaldirilmasina sebep olmustu. Sava ve Tuna nehirlerinin birlestigi noktada kurulmus olan Belgrad'in zapti çok zordu. Çünkü sehir, su yollari vasitasiyle birçok yerden yardim alabildigi gibi müstahkem bir kaleye de sahipti. Etrafinda su ile dolu genis bir hendek vardi. Firsat buldukça civarindaki Müslüman Türk topraklarina saldirmaktan da çekinmeyen, böylece Osmanli güvenligini tehdid etmekte olan bu sehir ve sakinlerinin, kesin olarak Osmanli hakimiyetine girmesi gerekiyordu. Kendi topraklari üzerinde emniyeti saglamayi birinci derecede önemi haiz bir is telakki eden Fâtih Sultan Mehmed, 1456 baharinda Belgrad'i almaya karar verir. Ancak bu sehrin degeri, Sirplar ve Macarlar tarafindan da bilindiginden, her iki devletin burayi kaptirmamak için bütün gayretlerini harcayacaklari tabii idi. Bu sebeple Fâtih Sultan Mehmed, esasli bir sekilde hazirlanma ihtiyaci duydu. Bunun için Morava kenarinda kurdurdugu dökümhânede çalistirilan binlerce isçi tarafindan toplar döküldü. Bunlar arasinda boylari 27 kadem olan 22 büyük top vardi. Ayrica o zamana kadar görülmemis büyüklükte tas gülleler atabilen yedi tane havan topu da yapilmisti. Bunlardan baska, daha küçük muhasara toplari arasinda muhtelif çapta üçyüz kadar top vardi. Bütün kisi hazirliklarla geçirmis olan Pâdisah, baharda büyük bir ordunun basinda Sofya üzerinden Belgrad'a yürüdü. Tuna yolu ile hareket etmis olan ve ikiyüz parçadan ibaret bulunan donanma, Dayi Karaca Bey'in komutasinda idi. Ayrica büyük toplar da Dayi Karaca Bey'in nezâretinde ayni yoldan sevkedilmislerdi. Böylece Belgrad, hem karadan hem de nehir tarafindan kusatilmak isteniyordu.

Yapilan muhasara ve bes yüz kadar askerin kaleye girmeyi basarmis olmalarina ragmen, savas kazanilamadigi gibi Dayi Karaca Bey de, bulundugu metrise bir top güllesinin isabetiyle sehid olmustu. Jan Hunyad, büyük bir kuvvetle yardima geldigi Belgrad'i, simdilik Osmanli'nin eline geçmekten kurtarmisti. Hükümdar, "tedbirlerinin takdire muvafik gelmedigini görünce, geregi gibi sihhat ve selâmetle Dâru's-saltana'ya avdet buyurdular." Öyle anlasiliyor ki, bu muhasara esnasinda, Fâtih'in karargâhina kadar gelmis bulunan düsmandan birkaç kisiyi, genç hükümdar bizzat kendisi kiliçla öldürmüstü. Bu davranis, bozulmaya yüz tutmus olan Osmanli askerine kuvvet ve cesaret asilamis olmalidir ki, yeniden düsmana saldirmislardi. Bununla beraber Sava nehri yolu ile gelen yardima mani olunamadigi için muhasara kaldirilmisti. Uzunçarsili, Fâtih'in bu savastaki durumunu su ifadelerle vererek onun nasil bir bozgunu önledigini anlatir: "Fâtih Sultan Mehmed'in, karargâha hücum eden düsmana karsi gösterdigi sebat ve mukavemet, korkunç bir bozgunu önlemis ve sonu belki de büyük bir Haçli Seferi vücuda getirebilecek olan tehlikeyi bertaraf etmistir. Bu mücadelede düsman da fazlaca yipranmis oldugundan çekilmis, Osmanli kuvvetleri de bu seferden basarisiz dönmüslerdir." Bu savasta yaralanmis olan Jan Hunyad da 20 gün sonra 11 Agustos 1456'da ölmüstü.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
SEHZÂDELERIN SÜNNET DÜGÜNÜ
Belgrad seferinden dönen Fâtih Sultan Mehmed, Edirne'deki ikameti esnasinda biri (Bâyezid) Amasya'da, digeri (Mustafa) Manisa'da sancakbeyi olan iki sehzâdesinin sünnet edilmelerine karar verir. Bunun üzerine her iki sehzâde de merkeze çagrilir. Bu dügün için Fâtih, çevre hükümdarlara dâvetiyeler göndererek, onlarin da bu mutlu günlerinde yanlarinda bulunmalarini arzu eder. Fâtih'in, ilim adamlari ile halka karsi nasil davrandigini, nasil bir protokol uyguladigini göstermesi bakimindan önemli olan bu dügünden, bütün Osmanli kaynaklari bahsederler. Bununla beraber biz, bu dügünde hazir bulundugunu söyleyen Âsik Pasazâde'nin müsahedelerine dayanarak verdigi malumati özetleyerek buraya almak istiyoruz:

O vakit, Sultan Bâyezid Amasya'da idi. Onu getirtti. Mustafa Çelebi dahi o vakit Manisa'da idi. Onu dahi getirtti. Bunlar hep Edirne'ye geldiler. Dügüne basladilar, Etrafa agirlikla davetçiler gönderdiler. Bütün sancak beyleri ve her sehrin ululari geldiler. Nice günlük yollar dügüncülerle dolmustu. Edirne'nin çevresine konup doldular. Pâdisahin otag ve çadirlarini Ada'ya kurdular. Pâdisah dahi devletle Ada'ya geçip oturdu. Her tarafin halki, tayfa tayfa geldi. Önce ulemâ davet olundu. Pâdisah dahi gelip tahta oturdu. Sag tarafina fâzil kimselerden olan "Mevlânâ Fahreddin" oturdu. Solunda ise "Mevlâna Tosyavî" oturdu. Pâdisahin karsisinda ise "Mevlâna Sükrullah" oturdu. Onun yanina Hizir Bey Çelebi oturdu.

Emr olundu: Hafizlar, Kelâm-i Kadim-i Rabbanî (Kur'an-i Kerim) okudular. Ulemâ, okunan bu âyetlerin tefsirini yaptilar. Ilmî sohbetler olundu. Ondan sonra izin verildi: Edipler, güzel medihler ve gazeller okudular. Pâdisaha layik sohbetler yapildi. Ondan sonra izin oldu: Sofralar kuruldu, nimetler yenildi. Yemekten sonra yine edebiyatçilar okudular. Ondan sonra tekrar Kur'an okundu. Ondan sonra sekerli seyler getirdiler. Her ilim ehlinin önüne sini koydular. Bu ulemânin hizmetkârlari futalar doldurdular. Fakir (ben) dahi bir futa doldurdum, hizmetkârima verdim. Ondan sonra pâdisah, gelen bu hürmete lâyik kisilere ihsanlarda bulundu. Niceleri fakir geldi, zengin gitti.

Ikinci gün fukara tayfasi davet olundu. Onlara da geregi gibi hürmet olundu. Pâdisahin ihsanlari bunlara da yetisti. Bunlar da "Fukarâ Kanunu" geregince saygilarini gösterdiler.

Üçüncü günü begler (emîr) davet olundu. Bunlara dahi Pâdisah kanunu nasilsa öylece yapildi. Bu dügünün tarihi hicretin 861'inde vaki oldu.

d- SIRBISTAN'IN ILHAKI: Osmanli kuvvetlerinin Belgrad'dan çekilmelerinden sonra sira tekrar Sirbistan'a gelmisti. Georges Brankovitch ile, Jan Hunyad'in kayinbiraderi olan Belgrad valisi Mihail arasinda eskiden beri bir sogukluk bulundugundan Mihail, bir ara Brankovitch'i yakalayip haps etmisti. Brankvitch 30 bin altin ödedikten sonra serbest birakilmisti. Ihtiyar Brakovitch, 1457 senesinde ölmüs, Greguvar, Etyen (Istefan) ve Lazar adinda üç erkek ile Sultan II. Murad'dan dul kalmis olan Mara (Meryem Sultan) adinda bir kiz evladi birakmisti.

Brankovitch'in ölümü üzerine, Sirbistan'in idaresini ele geçiren en küçük kardes Lazar, öldürme tehdidi ile diger kardeslerini ülkesinden kaçirmisti. Brankovitch'in kizi Mara da Osmanlilara siginmisti. Fâtih Sultan Mehmed, onun taht üzerindeki hakkini koruyacagini bildirerek kendisine Serez taraflarinda mülk verdi. Böylece Mara, refah içinde bir hayat geçirdi.

Yeni Sirp despotu Lazar, bir sene sonra 1458'de öldü. Ülkesi, esi Elen ile küçük yastaki kizina kaldi. Elen, Sirbistan'in elinden alinma ihtimalini düsünerek burayi malikâne olarak Papa'ya peskes çektigi gibi kizini da Bosna kralinin ogluna nikahladi.

Elen'in, oynamak istedigi oyundan haberdar olan Osmanli Devleti, Sirbistan isini kesin olarak çözüp bir sonuca baglanmaya karar verir. Bu sebeple Pâdisah, hicrî 862 (1458)'de Mora seferine giderken Mahmud Pasa'nin maiyyetine bin kadar yeniçeri vererek onu Sirbistan üzerine gönderir.

Mahmud Pasa, Sirplarin baskenti olan Semendire etrafindaki bazi kaleleri aldiktan sonra Semendire'yi kusatir. Pasa, sehrin dis istihkamlarini aldiysa da sehri zapt edemeyerek muhasarayi kaldirir. Bu arada Ostroviç (Sivricehisar), Rodnik ve Sabaç (Bögürdelen) gibi yerleri alir. Bögürdelen'in alinmasindan sonra Macaristan'a akinlarda bulunur.

Bu esnada Mora seferinden dönmüs olan Fâtih Sultan Mehmed, Mahmud Pasa ile bulusur. Sirbistan isinin tamamen bitmesi için Mahmud Pasa'yi Semendire üzerine tekrar gönderir. Daha önce, çevresindeki kaleler Osmanlilarin eline geçtikleri için Semendire bir bakima yalniz ve yardimsiz kalmisti. Bu durum karsisinda, direnmenin fayda vermeyecegini anlayan Elen, hazineleri ile birlikte gidebilme sarti ile teslim olur. 8 Kasim 1459'dan itibaren Osmanli idaresine giren Sirbistan, bu devletin, bir sancagi olarak "Semendire Sancakbeyligi" adi ile bir akinci komutana verilir. Burasi, Belgrad'in zaptina kadar Macaristan'a yapilacak akinlar için ve kuzeyden gelecek tehlikelere karsi iyi bir üs oldu.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
MORA SEFERLERI
Istanbul'un fethi sirasinda Mora, son Bizans Imparatoru Konstantin'in kardesleri Dimitrios ile Thomas tarafindan idare ediliyordu. Bizans Imparatorlugu'nun en yakin vârisleri olan bu iki sahsin, imparatorluga hak iddia edebilecek durumda olmalari, bir mana ifade etmemekle birlikte, ilerisi için bir tehlike arzediyordu. Bu mirasçilar ortada bulundukça Bizans meselesi, tedavisi mümkün olmayan bir çiban gibi sürüp gidebilirdi. Nitekim Imparator Konstantin'in ölümü üzerine Mora Rumlari, imparatorun kardesi Dimitrios'u imparator yapmak istemisler, fakat kardesi Thomas razi olmadigi için bunu yapamamislardi. Sonunda Mora, bu iki kardes arasinda taksim olunarak iki Rum devleti ortaya çikmisti. Dimitrios'un devlet merkezi Mistra (Hammer, III, 40, Isparta), Thomas'inki de Patras idi. Her iki kardes, mücadelelerinde, Mora Arnavutlarindan yardim alarak birbirleri ile ugrasiyorlardi. Bu esnada Osmanlilar, bunlara müdahelede bulunmayarak seyirci kalmislardi.

Iki kardes arasindaki mücadelede, Dimitrios'a ait bazi yerlerin Thomas'in eline geçmesi üzerine Dimitrios'un Osmanli Pâdisahina elçi göndererek yardima istemesi, Thomas'in anlasmalara aykiri hareket ederek vergisini göndermemesi ve Latinlerle ittifak kurmasi gözönünde bulundurularak, Mora'ya sefer yapilmasina karar verildi. Fâtih, bütün gizlilik kaidelerine riayet ederek yapacagi seferin nereye olacagini açiklamadan, bir ihtiyat tedbiri olarak Mahmud Pasa'yi Sirbistan taraflarina yollar. Bu esnada kendisi de Mora üzerine hareket eder. 1458 Mayis'inda, ordunun toplanti yeri olan Serez'de bütün askerî tedbir ve tertibatini aldiktan sonra Mora'ya hareket eder.

Osmanli kaynaklari (Âsik Pasazâde, s. 149; Hoca Sa'duddin, I, 463), Mora seferi ile ilgili olarak baska bir sebep daha göstermektedirler. Buna göre, Serez'den bir genç, düstügü bir ask sevdasi yüzünden Mora'daki Ballabadra sehrine gittigi zaman, orada Müslüman kadinlarin çok kötü ve berbat bir hayat sürdüklerini, kâfirlerin en bayagi ve agir islerini yapmak zorunda kaldiklarini görür. Tamami gözü yasli olan bu kadinlarin, kocalarinin da hapse atilmis olduklarini, bu yüzden herkesin canindan bezmis oldugunu ögrenir. Genç, gizlice bu kadinlarla konusup durumlari hakkinda onlardan bilgi alir. Insani üzüntü ve kedere gark bu vaziyeti ögrenen genç adam, derhal pâdisahin katina gelerek yüce divanda üzüntülerini açiklayarak Müslüman kadinlarin, din düsmanlarinin elinden çektikleri eziyet ve gördükleri iskenceleri bizzat gördügünü bir bir açiklar. Pâdisah, din düsmanlarinin, Müslümanlara yaptiklari iskence ve çetkirdikleri eziyetleri ögrendigi zaman, problemin, kökünden halli için, bu ülkenin de idaresi altina girmesinden baska çikar yol olmadigi kanaatine varir. Bu olay, daha kis aylarinin bitmedigi bir zamanda olmustu.

cami.jpg

Mora'nin elde edilmesi, Osmanlilar bakimindan büyük bir önem tasiyordu. Osmanlilar, burayi Italya'ya yapacaklari seferler için bir üs olarak kullanacaklardi. Zira, Balkanlari nüfuzu altina alarak bir Akdeniz Imparatorlugu kurmak isteyen Napoli ve Aragon Krali V. Alfons, Arnavutluk Prensi Iskender Bey'i, Osmanlilara karsi destekleyip ona yardim ediyordu. Adi geçen kral, daha önce de Mora despotu Dimitrios ile Mora'yi nüfuzu altinda bulunduracak sekilde bir anlasma yaparak onu himayesine almisti. Bütün bunlar, Osmanlilara karsi onun düsünce ve tavrini ortaya koyuyordu. Böylece V. Alfons, Osmanlilarla mücadele etmek üzere Arnavutluk ile Mora'yi üs olarak kullanmak istiyordu. Fakat Osmanlilar, daha atik davranarak onlara karsi olan planlarini uyguladilar.

Teselya'ya giren Osmanli ordulari, Korent berzahina dogru yürüyerek yollari üzerindeki Filke kalesini aldilar. Sarp bir mevkide bulunan ve üç kat sur ile çevrili olan bu müstahkem kalenin zapti kolay degildi. Bununla beraber sehir ve kalesi, Anadolu kuvvetleri tarafindan muhasara edildi. Genç Fâtih, buranin düsmesini beklemeden Mora'ya girer. Burada birçok sehir ve kaleyi feth eden pâdisah, dört ay sonra Korent'e döndügü zaman burasi henüz fethedilememisti.

Osmanli hükümdari, Mora'nin anahtari durumunda bulunan Korent'in zaptinin, Mora'nin kolayca ele geçirilmesini saglayacagini bildiginden burayi almak istiyordu. Mücadeleler sonunda, Fâtih'e karsi koyamayacagini anlayan sehir halki, baris yapmak suretiyle teslim olmaya karar verdigini hükümdara bildirir. Bunun üzerine Mora despotlari ile Osmanlilar arasinda asagida belirtilen sartlara göre bu anlasma yapilir:

1. Muahede geregince Korentliler, mallarini muhafaza edebileceklerdir.

2. Osmanlilarin, Mora'da zapt ettikleri sehir ve kaleler, yani Mora'nin üçte biri dogrudan dogruya Osmanli Devleti idaresinde kalacaktir.

3. Mora'nin diger sehir ve kaleleri, Dimitrios ile Thomas'in idaresinde bulunacak ve bunlar her sene üçer bin altin vergi vereceklerdir.

4. Hariçten bunlara bir taarruz vuku buldugu zaman Osmanli hükümdari despotlari müdafaa etmeyi üzerine alir.

Bu anlasma ile, Mora'nin, Venediklilere ait kisimlari hariç olmak üzere bir kismi dogrudan, bir kismi da vergi vermek suretiyle Osmanlilara baglanmis oldu. Fâtih, Kuzey Mora sancakbeyligine akinci komutanlarindan Turahan Bey oglu Ömer Bey'i tayin eder (Temmuz 1458). Mora seferi esnasinda Atina da Türk idaresi altina alinir.

Thomas, yeminle saglamlastirilan anlasmayi ve üzerinde ittifak saglanan sartlari üç ay sonra bozar. Çünkü o, Mora'daki Arnavutlara güveniyordu. Bu sebeple hem kardesi Dimitrios, hem de Osmanlilara karsi yeniden mücadeleye baslar. Daha sonra iki kardes, aralarindaki çarpismadan ne kadar zarar gördüklerini anladiklari için barisirlar. Aralarinda bir ittifak kurarak Osmanlilara karsi vaziyet alirlar. Bu durumu ögrenen Fâtih Sultan Mehmed, Zaganos Pasa'yi Mora'ya gönderir. Osmanlilara karsi bir sey yapamayacagini anlayan Thomas, baris talebinde bulunur. Doguda bas gösteren Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan gailesi yüzünden, fazla agir olmayan sartlarla yeniden bir anlasma yapilir. Bununla beraber Thomas, bu sartlari da yerine getirmeyince, Uzun Hasan'in bütün tahriklerine ragmen o tarafa hareket edilmeyerek Mora isini temelden bir sonuca baglamak için, Fâtih-'in idaresindeki Osmanli ordusu, Mora'ya hareket eder. Korent'e gelen hükümdar, Thomas'in üzerine gitmeden önce birdenbire yön degistirerek Isparta üzerine yürür. Dimitrios teslim olur. Fâtih'e karsi koymak üzere sahildeki Matina kalesine çekilen Thomas ise, bütün sehirlerini kaybettikten sonra Kalamata'ya gider. Orada da tutunamayacagini anlayinca Roma'ya Papa II. Pi'nin yanina siginir. Böylece Mora yeniden ve tamamina yakini Osmanlilarin eline geçer. Fâtih, Mora halkindan bir kismini Istanbul'a naklettirip onlarin yerine Türk göçmenleri yerlestirir (hicrî 856/m. 1460).

Teslim olup Pâdisahin yanina gelen Despot Dimitrios'a, Enez sehri ikametgâh olarak gösterilerek oradaki tuz madenlerinden senelik altmis bin akça varidat (gelir) tahsis edilir.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
EFLÂK'IN HAKIMIYET ALTINA ALINMASI
Tuna nehrini, devleti için tabii bir sinir kabul ettigini tahmin ettigimiz Fatih Sultan Mehmed ve hatta daha önceki Osmanli hükümdarlari, bu nehrin kuzeyinde bulunan ve bugünkü Romanya'yi teskil eden Eflâk ile Bogdan prensliklerini himayeleri altinda bulundurmayi kafi görüyorlardi. Bununla beraber, bunlarin kendilerini mesgul edecek kadar kuvvetli olmalarini veya büsbütün zayif düsmelerini de istemiyorlardi. Muhtemelen Osmanlilar, tabii sinirlarinin disinda mütalaa ettikleri bu prensliklerin, daha uzakta bulunan Lehistan ve Macarlarla kendi aralarinda tampon bir devlet olarak kalmalarina taraftardilar. Osmanli sinirlarina yakin bulunmasindan dolayi Eflâk'ta Osmanli nüfuzu gün geçtikçe artmaya basladi. Bu sebeple Eflâk daha Yildirim Bâyezid zamaninda senelik bir vergi vermeyi kabul etti.

1456 yilinda Fâtih, Wlad'i Eflâk prensligine tayin etmisti. Wlad, kardesi Radul ile birlikte Osmanli sarayinda rehine olarak bulunmustu. Hüküm sürdügü memlekete Fâtih'in yardimi ile sahip olmasina ve Pâdisaha karsi dost kalacagina dair yemin etmis bulunmasina ragmen Wlad, sözünde durmayarak Osmanlilar aleyhine Macarlarla anlasma yapacaktir.

Fâtih'in, Karadeniz ve Trabzon'da bulundugu siralarda, Eflâk'ta bazi hadiseler olmaktaydi. Burada Türklerin "Kazikli Voyvoda", Macarlarin "Drakul" (Seytan), Ulahlarin "Çepelpuç" (Cellad) dedikleri Wlad adinda zulüm delisi bir adam, halka idarenin en korkuncunu tattirmaktadir. Tarihçi Tursun Bey tarafindan "Keferenin Haccac'i" diye vasiflandirilan bu adam, vahsi ve insanlik disi birtakim zevklere sahipti. Hammer, onun yukaridaki sifatlarini verdikten sonra, bunun yaptigi barbarliklara da örnekler verir. Bu sahsin daha iyi taninmasi ve farkli milletler tarafindan aldigi bu lakaplarda ne kadar hakli (!) oldugunu ortaya koymasi bakimindan bir kaç örnek vermek yerinde olacaktir. O, kaziklara vurulmus ve iskence içinde can vermekte olan Türklerin meydana getirdigi büyük halkanin ortasinda, saray halki ile birlikte yemek yemekten zevk alirdi. Eline Türk esirleri geçince ayaklarindaki derinin yüzülmesini ve meydana çikan kirmizi etlere tuz ekilmesini, sonra da bunlari keçilere yalatmasini emrederdi. Böylece, diri diri ayaklarinin derisi yüzülen esirlerin iskencesi, daha büyük olurdu. O, kendisine gönderilen Osmanli elçilerinin sariklarini baslarina çiviletmistir.

Wlad'in yaptigi hareketlerden bazilarini görmezlikten gelen Fâtih Sultan Mehmed, onu Istanbul'a davet eder. Ancak Wlad, düsmanlarinin çoklugundan ve memlekette bulunmadigi bir sirada tac ve tahtinin Macarlara verileceginden korktugundan, Eflâk'i düsmanlarina karsi muhafaza edecek bir kuvvetin gönderilmesini rica eder. Bunun üzerine Pâdisah, Silistre Beyi Yunus Bey ile Çakircibasi Hamza Bey'i Eflâk'i beklemek üzere görevlendirir.

Yunus Bey ile Çakircibasi Hamza Bey, Tuna kenarina geldikleri vakit, nehrin donmus oldugunu görürler. Bununla beraber Tuna'yi geçmek hazirliklari yaptiklari ve dostluktan baska bir sey ümid etmedikleri, hatta itibar göreceklerini sandiklari bir sirada Wlad'in büyük bir saldirisina ugrarlar. Bu baskinda Yunus Bey sehid, Hamza Bey de esir edilmisti. Wlad, daha sonra Hamza Bey'i öldürerek basini Macar kralina gönderir. Kan dökücü Wlad, aldigi esirlerin tamamini kaziga vurduktan sonra, Osmanlilara ait bazi sehir ve kasabalari tahrip etmekten de çekinmez.

Bütün bu olanlari haber alan Fâtih Sultan Mehmed, hiddetinden ve üzüntüsünden yerinde duramayarak 150 bin kisilik bir ordu ve 25 büyük, 150 küçük parça deniz kuvveti (nehir donanmasi) hazirlayarak, Allah'in kullarina zulm eden bu zâlimi ortadan kaldirmak için Eflâk seferine çikar (H. 866/1462 M.) Fâtih, Eflâk ortalarina kadar gittigi halde, Wlad'in kuvvetleri ortalarda görünmüyorlardi. Wlad, Fâtih'in, casuslari vasitasiyle önceden haber aldigi bir gece baskini düzenleyerek Pâdisahi öldürmek ister. Fakat bunda muvaffak olamadigi gibi, perisan bir halde canini zor kurtarip kaçabilir. Osmanli akincilari onu bulmak için bütün bir Eflâki tararlar. Pâdisah da ordusuyla prensligin baskentine yürür. Sehrin yakininda kaziklanmis 15 bin adamdan kurulu korkunç bir orman görünce nefretle "Devlet kuvvetini böyle kullanmis, tebeasina ve Allah'a karsi bu denlü cinayetler islemis bir adam, asla itibara layik degildir" der.

Yarali olarak kaçip Macarlara siginan Wlad, onlardan yardim ister. Fakat Macar Krali, hiç yoktan Osmanlilarla bir anlasmazliga düsmek istemediginden bu yardimi yapmamis, hatta Wlad'i yakalayarak haps etmisti. Öte taraftan Osmanlilar, Wlad'in kardesi Radul'u oniki bin duka yillik vergiye baglayarak Eflâk prensliginin basina getirdiler. Böylece Eflâk, mümtaz bir eyâlet haline getirilerek, Osmanlilara sikica baglanmis oldu. Wlad, Radul'un ölümü üzerine zindandan kaçip tekrar idareyi ele almak istediyse de öldürülerek kesik basi memleket memleket dolastirilir.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
BOSNA-HERSEK'IN ALINMASI
Balkanlari ve hatta Tuna'nin güneyinde kalan bütün Avrupa topraklarini kendi devletinin sinirlari içinde görebilecek duruma gelmis olan Fâtih Sultan Mehmed için Bosna, özel öneme sahip bir yerdi. Fâtih, Papalik ve Venedik'in, diger Avrupa devletleri ile birleserek kendisine doguda sinir komsusu bulunan Türk ve Müslüman devletleri de kendisinin aleyhine tahrik ederek, Osmanli Devleti'ni iki taraftan nasil sikistirmak istediklerini, kuvvetli istihbarat teskilâti vasitasiyle iyi biliyordu. O, Istanbul'un fethinden sonra, Avrupa'da meydana gelen reaksiyonu da iyi takip ediyordu.

Istanbul'un fethi ile ticarî menfaatleri sarsilmis olan Venedik Hükümeti, Mora'nin Türklerin eline geçmesinden büsbütün müteessir oldu. Ege denizindeki Osmanli faaliyetlerini de yakindan takip eden Venedik, Osmanlilarin aleyhinde olacak sekilde, onlarin etrafinda bir ittifak çenberi meydana getirmeye çalisiyordu. Bunu bilen Fâtih, büyük bir deniz kuvvetine sahip olan Venedik'e yardimda bulunabilecek olan Macaristan'la, ikisinin arasina girmenin askerî bakimdan gerekli olduguna inaniyordu. Bu sebeple, zaten Katoliklerden nefret eden Bosna Kralligi'ni feth etmeye karar verir. Böylece aleyhindeki ittifak çenberini kirip ortadan kaldiracakti.

Bosnalilar, Katolik baski ve tazyiklerinden biktiklari, Türklerin izse din ve mezheb serbestisine büyük bir saygi gösterdiklerini bildiklerinden, Osmanlilara karsi koymaya pek taraftar degillerdi. Bu sebeple Kral mukavemet edemedi. Bu arada orduyu hümayun üç koldan Bosna'ya girmis ve bütün bir Bosna topragini feth etmisti. Halki, kendine yakin gören Fâtih, burayi Minnet Bey idaresinde bir sancak beyligi haline getirerek Osmanli topraklarina ilhak eder.

Halkin, Osmanlilara karsi olan sevgisinden dolayi eli silah tutanlarin tamamina yakini orduya alinir. 30 bin Bosnali ise yeniçeri gibi hizmet etmek üzere Pâdisahin sancaklari altinda yemin eder. Bosnalilar, bir müddet sonra da Islâmiyeti kabul ederek "din-i mübin-i Islâm" ile sereflenirler. Bu olaylar, hicrî 867 (m. 1463) yilinda olmustu.

Bu sefer esnasinda, Hersek Dukasi Stefan Kosariç de küçük oglunu rehine vererek bagliligini arzetmis bulundugundan, yerinde birakilir. Bu çocuk ihtidâ edip (Islhamiyeti kabul edip) "Ahmed" ismini aldi ki, daha sonra "Hersekzâde Ahmed Pasa" adi ile anilarak damad ve sadrazam olur. Hersek, Duka'nin ölümünden bir süre sonra, Osmanli topraklarina katilir.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
OSMANLI - VENEDIK MÜNASEBETLERI
Baslangiçta, Osmanlilarla dostça geçinmeyi iyi bir tedbir olarak kabul eden ve ekonomileri açsindan bunu lüzumlu gören Venedikliler, daha sonra bu fikirlerini degistireceklerdir. Zira, Türklerin Mora ve Sirbistan'a sahip olmalari, Arnavutluk'ta faaliyet göstermeleri ve Ege denizini ele geçirmek istemeleri, Venedik devlet adamlarini Osmanlilara karsi farkli bir sekilde düsünmeye sevk etmistir. Bu yüzden onlar, Türkleri bu faaliyetlerinden vazgeçirmek ve hatta bunlari durdurmak için sür'atle bazi tedbirlerin alinmasi gerektigine karar verirler. Onlar, ya harb edecekler veya Yunanistan ile Balkanlar'daki bütün mevzilerinden geri çekileceklerdi. Bu durum karsisinda Venedikliler, Fransa, Burgonya, Milano, Papa, Macaristan, Uzun Hasan ve müttefikleri olan Karamanlilara bas vururlar. Böylece Osmanlilari iki cepheli bir savasla tehdid etmek istiyorlardi. Onlar, 1463'te, Arnavutluk Prensi Iskender ile Osmanlilarin aleyhine bir ittifak kurdular. Bu arada Macarlarla da ayri bir ittifaka girerler. Bununla beraber, takriben 16 sene devam edecek savaslar sonucunda Venedik hükümeti, en agir sartlar karsiliginda bile olsa, Osmanlilarla baris yapmayi daha kârli görecektir. Bu sebeple Venedik Senatosu'nun 25 Nisan 1479'da tasdik ettigi Osmanli-Venedik barisi, 25 Ocak 1479'da imzalanmis olur. 14 maddeden meydana gelen bu baris anlasmasi, Osmanlilarin lehine ve Venediklilerin aleyhine olmustu. Denebilir ki, bu kadar yil devam etmis olan muharebeler, Venedik ve müttefiklerine maglubiyet, Osmanlilara ise dünyanin en büyük devleti olma gibi bir gâlibiyet temin etmistir.

BOGDAN MESELESI:
1455'te Osmanli hakimiyetini tanimak ve yilda 12.000 altin vermeyi kabul etmek zorunda kalan Bogdan, Osmanlilarin, karada ve denizde birçok devletle ugrasmak zorunda kaldiklarini görünce bu hakimiyetten kurtulmak isteyecektir. Daha sonra temas edilecegi gibi Osmanlilar, 1473 yilinda Uzun Hasan üzerine yürümek zorunda kalmislardi. Sayet bu savasta maglub olsalardi, Bogdanlilar Macarlarla birleserek Osmanlilar aleyhine müstereken harekete geçeceklerdi. Ancak Osmanlilarin büyük bir galibiyet elde ettiklerini görünce bu düsüncelerinden vaz geçerler. Bununla beraber, daha sonra Osmanlilar ile Bogdanlilar arasinda savaslar olacak ve Fâtih, bizzat Bogdan'a girecek, Bogdan Voyvodasi ise kaçacaktir. Bununla beraber bir müddet sonra Bogdan Voyvodasi, Pâdisaha müracaat ederek, simdiye kadar vermekte oldugu "üçbin sikke-i efrencî" yerine alti bin flori verecegini, Osmanlilarin dostuna dost, düsmanina düsman olacagini bildirir. Pâdisah bunu kabul etmis ve Bogdan'i bu sartlarla affetmisti.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
FÂTIH'IN EGE DENIZI SIYASETI
Istanbul'u feth eden Osmanli Pâdisahi, Çanakkale Bogazi'na ve Türk sahillerine yakin olanlardan baslamak üzere, Ege'deki adalara nüfuz etmeye çalisir. Böylece, yabancilara siginacak bir yer birakmamaya, ve kendi sahillerine yapilabilecek korsanlik hareketlerini önlemeye çalisiyordu. Gerçekte, Anadolu topraklarinin bir devami telakki edilen bu adalarin bir kismi Bizans'a, bir kismi da Venedik ve Cenevizlilere ait bulunuyordu. Yalniz Rodos Adasi bunlarin disinda idi. Istanbul'u fethetmeye muvaffak olan Fâtih, Bizans'a ait olan bütün topraklarin kendi idaresi altinda tekrar birlesmesini istiyor gibidir. O, kendi topraklarina yakin yerlerde bir yabancinin ticaret yapmasina degil, dolasmasina bile tahammül edemiyordu. Zira böyle bir durum, zamanla kendi ülkesini tehlikeye sokabilirdi. Korsanlik hareketleri ile kendisine ait sahil kentleri vurulabilirdi. Bu sebeple o, Ege Denizi'nde Bizanslilar ile baska milletlere ait olan adalari almak üzere harekete geçer. Çanakkale Bogazi'na yakin adalardan baslayarak yavas yavas Ege Denizi içlerine dogru ilerleyen Fâtih, bu deniz üzerinde iki istikamet (yön) takib eder. Bunlardan birincisi onu Italya'ya götürecektir. Gerçekten, bu yolun üzerindeki adalari teker teker aldiktan sonra Italya topraklarina asker çikarir. Ikinci yol ise Anadolu sahillerinin yakinindan geçmekte idi. O, bu yol üstündeki adalarin (Midilli, Sakiz, vs.) bir kismini haraca baglayarak bir kismini da ilhak ederek Rodos'a kadar gider.

Surasi unutulmamalidir ki Ege adalarinin ilhaki, pek kolay olmamistir. Zira Osmanlilarin bu tesebbüslerine karsi gerek Papalik, gerekse Venedikliler ile Napoli Kiralligi, donanmalariyla buna mani olmak istemislerdi. Hatta zapt edilen bazi adalari tekrar geri almislardi. Osmanlilar, buralari yeniden almak için yeni donanma sevk etmek zorunda kalmislardi. Böylece elden ele geçen adalar, nihayet kesin olarak Osmanli idaresinde kalmistir.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
ENEZ, IMROZ, SEMADIREK VE TASOZ'UN ALINMALARI:
Sirbistan seferinden sonra Enez, Imroz ve Semadirek Beyi olan Dorya ile hükümet idaresinde ortagi olan yengesi arasinda çikan ihtilaf üzerine kadin, yüksek hakimiyetini tanidigi Osmanlilara müracaat ile sikâyette bulunmustu. Gerek kadinin müracaati, gerekse Enez Beyi'nin devletle yapmis oldugu anlasmayi bozmasi, keza Enez halkinin Ipsala ve Ferecik taraflarindaki Müslüman Türklere ait köle ve cariyeleri kaçirarak satmalari üzerine Enez'in alinmasi kararlastirildi. Bundan sonra Enez, karadan bizzat pâdisah ve denizden donanmanin tazyiki ile kisa bir sürede alindi.* Bundan sonra diger adalar da alindi. Bu adalarin Osmanli idaresine girmesi 1456 yilinda olmustu.

LIMNI ADASININ ZAPTI
Enez, Imroz ve Tasoz'un alinmasindan sonra yine 1456 senesinde Limni halki ile Midilli Prensi Nikola Gateluziyo'nun kardesi olan Limni Prensi arasinda anlasmazlik çikar. Ada halki, prensi istemeyerek onun yerine bir Türk beyinin gönderilmesini istediginden Osmanlilar da himayelerinde bulunan Limni adasina Gelibolu'nun eski Sancakbeyi ve kaptani olan Hamza Bey'i gönderirler.

MIDILLI ADASININ ZAPTI
Osmanli sahillerinin yakininda bulunup korsan yatagi olan ve Aragon korsanlarinin Türk sahillerini vurup getirdikleri mallardan hisse alan, baska bir ifade ile korsanlarla birlikte hareket eden Midilli Prensi'nin hakkindan gelinmesi kararlastirildi. Bu siralarda Fâtih Sultan Mehmed, Edirne'de bulunuyordu. Edirne'ye davet ettigi deniz komutanlari ile görüstükten sonra büyük bir donanmanin hazirlanmasini emr etti.

Bütün hazirliklar tamamlandiktan sonra 1462 senesinde Mahmut Pasa komutasindaki donanma irili ufakli ikiyüz parça gemi ile denizden ada üzerine yürüdü. Mahmut Pasa, adanin merkezi olan Midilli önlerine asker çikararak sehri kusatir. Bursa yolu ile hareket eden hükümdar, adanin karsisindaki Edremit körfezine inmis ve oradan da Ayvalik'in güneyindeki Ayazmend (Altinova)'e gelmisti. Sultan Mehmed, muhasaranin iyice sikistigi bir zamanda bir harp gemisiyle adaya geçer. Oradaki durumu inceledikten sonra tekrar Ayazmend'e döner.

Midilli halki, daha fazla dayanamayacagini anlayinca teslim olur. Mahmud Pasa, ada idaresinin tanzimi ile görevlendirilmisti. Üç kisma ayrilan ada halkinin bir kismi yerlestirilmek üzere Istanbul'a gönderilir.

EGRIBOZ ADASININ FETHI
Venedikliler, Ege Denizinde Osmanlilara ait bazi adalar ile Foça'yi vurmuslardi. Fâtih bu harekete karsi, Venedik'in Ege'deki en büyük müstemlekesi olan Egriboz adasini ele geçirmeye karar verir. Böylece bu devlete en büyük darbeyi vurmus olacakti.

Bu sebeple Mahmud Pasa'yi Derya Kaptanligi'na tayin ederek üçyüz parça gemi ile denizden göndermis, kendisi de 70 bin kisilik bir ordu ile karadan hareket etmistir. Evripos kanalinin en dar yeri olan Kulkis'ten gemilerden bir köprü yaptirarak ordusunu derhal adaya geçirip birkaç hücumdan sonra kaleyi feth etmisti. (1470)

Egriboz Adasi'nin, Osmanlilar tarafindan zapti, Avrupa'da büyük bir hayret ve teessür meydana getirmisti. Bu hal, özellikle Venedik ve Italya'nin diger devletleri arasinda derin bir endiseye sebep olmustu. Zira Dogu Roma (Bizans, Istanbul) gibi Bati Roma'nin da elden gidecegi telasina kapilan Papalik, her taraftan yardim taleb etmisti.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
FÂTIH'IN KARADENIZ SIYASETI
Bilindigi gibi Osmanlilar, eskiden beri Anadolu birligini kurmak ve burada güçlü bir Müslüman Türk Devleti meydana getirmek için ugrasiyorlardi. Bu gayelerine ulasmak için gösterdileri gayretlerinin bir sonucu olarak onlar, Anadolu'nun büyük bir kismini hakimiyetleri altina almaya muvaffak oldular. Bununla beraber, kuzeyde Karadeniz'e kiyisi bulunan kisimlar (Samsun hariç), baskalarinin elinde bulunuyorlardi. Bunlar, Trabzon Rum Imparatorlugu, Isfendiyarogullari Beyligi ve Amasra (Amasteri) Cenevizlilerin idaresinde idi. Karadeniz'in bu sahil bölgesinde büyük ve önemli birçok sehir bulunuyordu. Istanbul'u feth etmis bulunan Osmanlilarin, gerek ekonomik, gerek siyasî gerekse dinî bakimdan buralara da hakim olmasi icab ediyordu. Osmanlilarin bu niyetini fark eden Venedik ve Ceneviz gibi deniz ticareti ile geçinen devletler, Istanbul'un fethi üzerine büyük bir telasa kapilmislardi. Dogrusunu söylemek gerekirse bu durum sadece onlari degil, Avrupa'yi da ciddi endiselere sevk etmisti. Dogudaki bazi küçük beylik veya emîrlikler ise, siranin yavas yavas kendilerine gelecegini düsünüyorlardi. Bu sebeple, Osmanlilara karsi bir dogu ve bati ittifaki tehlikesi ufukta görünüyordu. Bir taraftan, Bati'nin böyle bir hareket için Anadolu emîrliklerini tahrik etmesini önlemek, diger taraftan da Anadolu birligine vücud vermek ve devlet merkezinin hem jeopolitik, hem de askerî emniyetini temin için, Karadeniz sahillerini elde bulundurmak gerekiyordu. Bu sebeple Fâtih Sultan Mehmed, buralari elde edebilmek için bir plan hazirlar. O, hazirladigi planinin geregi olarak ayni mevsimde arka arkaya üç sefer tertiplemek zorunda kalir.

Fâtih, düsünce ve hareketlerini gizli tutmakla meshurdur. Seferin nereye yapilacagini kendisinden baskasi bilmezdi. Karadeniz seferinde de bu gizlilige riayet edilmisti. O, donanmayi, Vezir-i a'zam Mahmud Pasa komutasinda sevk ederken, kendisi de karadan hareket etmisti. Hedefin neresi oldugunu bir münasebetle soran kadiaskere "Hocam, eger sakalimin tellerinden biri, zihnimden ne geçtigini bilecek olursa onu bile hemen koparir yakarim" diyerek, askerî harekât esasinin gizlilik oldugunu göstermis olur.

kaaba2.jpg

Fâtih Sultan Mehmed bakimindan Karadeniz sahillerinin fethi büyük bir önem tasiyordu. Hatta o, simdiye kadar dedeleri tarafindan buralarin (Amasra gibi) fethedilmemis olmasini hayretle karsiliyordu. Gerçekten o, Amasya için Mahmud Pasa'ya: "Mahmud! Ol hisar ne yerdir kim âni benim atam dedem almadi?" diyerek, atalarinin simdiye kadar burayi almamalarini adeta tenkid konusu yapar. Zeki sadrazam, Fâtih'in bu sorusunu: "Sultanim bunun alinmadigina sebep ol kim Hak Teâlâ'nin takdirinde bu, feth olunmak sultanim elinden ola" diyerek, bu fethin, Allah tarafindan kendisine nasib olacagini söyleyerek cevaplamisti. Bu cevabiyle o, bu ise hemen baslanabilecegini de ima etmis oluyordu.

Amasra, Cenevizlilerin önemli bir ticaret merkezi idi. Istanbul'un fethinden sonra müskül bir duruma düsmüs olmasina ragmen eskiden oldugu gibi hareketlerine devam etti. Gerçi buradakiler, bir miktar vergi veriyorlardi. Fakat bunu bazan zamaninda bazan da geç veriyorlardi. Bununla beraber etraflarini vurmaktan ve bilhassa denizde soygunculuk yapmaktan da vazgeçmiyorlardi. Böylece, bir yilda verdikleri vergiyi adeta bir günde geri aliyorlardi. Bundan baska bu sehir, Anadolu'dan kaçan esirlerin sigindigi bir yerdi. "Memâlik-i müslimine hayli zarar edüp nice kimseleri girift edüp diyar-i efrence gönderip bey'eden" ve Karadenizde sefer yapan Müslüman gemilerine bilhassa musallat olan Amasralilar, bu taarruzlarinin sebebi soruldugu vakit inkâr ediyor, bunu yapanlarin "levent gemileri" oldugunu ve bunlarin kendilerini de dinlemediklerini söylüyorlardi. Aradaki anlasmalari birkaç defa bozan Amasralilarin, Istanbul'un zaptindan ve Osmanlilarla Cenevizlilerin arasinin açilmasindan sonra, etraftaki tecavüzleri daha çok artmisti. Amasralilarin yaptiklarina son vermek ve problemi temelinden halletmek üzere kendisi karadan, Mahmud Pasa da denizden Amasra'ya gidip sehri kusatma altina alirlar. Bu kadar muazzam bir ordu ile basa çikamayacagini anlayan Amasra idarecileri, Mahmud Pasa'nin ikna edici konusmasi karsisinda teslim olmuslardi. Onlar, pâdisaha sehrin anahtarini teslim etmekle hayatlarini kurtardilar. Böyle bir hareketten dolayi pâdisah onlari esir muamelesine tabi tutmamisti. Fâtih, basta tekfur olmak üzere Amasralilarin ileri gelenlerini Istanbul'a gönderdi.

Silah kullanmadan Amasra'yi ele geçiren Fâtih Sultan Mehmed, Bursa'ya dönmüsken tekrar Karadeniz'e yönelir. Burada müstahkem bir kale olan Sinop'ta Isfendiyaroglu Ismail Bey hüküm sürüyordu. Mahmud Pasa'nin teklifi ve idareci özelligi ile olsa gerek ki Mahmud Bey ile Isfendiyaroglu arasindaki konusmalardan sonra Ismail Bey, Fâtih Sultan Mehmed'e bey'at edecektir. Halbuki o sirada, Ismail Bey'in idaresinde Sinop'ta 400 top, 2000 topçu, limanda demirli birçok gemi ve onbin muharip asker vardi. Buna ragmen böyle bir kalenin, silah atilmadan teslim olmasini, Ismail Bey'in ne derece büyük bir iman sahibi oldugunu ve Anadolu birliginin kurulmasina taraftar bulundugunu, bunun da ancak Istanbul'un Fâtihi vasitasiyla mümkün olacagina olan inanci ile izah etmek mümkündür. Ismail Bey, Fâtih'e bey'ata karar verirken kendisinin sahib bulundugu yüksek dinî suur ve fazileti ile birlikte, Sultan'in Istanbul'u fethetmek suretiyle Islâm âleminde kazanmis oldugu prestijin de etkisinin bulundugu söylenebilir. Ismail Bey, vezir-i âzamin delâletiyle ordugahta Osmanli ricali tarafindan büyük bir merasimle karsilanmisti. Hatta Fâtih bile çadirinda ayaga kalkip birkaç adim yürümek suretiyle onu karsilamisti. Nitekim Dursun Bey "Erkân-i devlet, Ismail Beg'i izzet ü ikram ile pâye-i serir-i saltanata yitistürdiler. Pâdisah dahi visaktan tasra bir kaç kadem istikbal edüp musafaha ma'nasi oldi." diyerek bütün bir devlet erkâni ile birlikte pâdisahin da onu karsiladigini anlatir. Iskenderoglu'nun, Fâtih'in elini öpmeye kalkismasi üzerine hükümdar: "Ismail Bey, sen benim ulu kardasimsin, reva midir kim elim öpesin" diyerek bu hükümdari tahtinda kendi yanina oturtmustu. Dirlik olarak Ismail Bey'e istedigi Yenisehir, Inegöl ve Yarhisar kazalari verilmistir.

Pâdisahin, Koyulhisar seferine çikisini firsat bilen Karamanoglu Ibrahim Bey, Ismail Bey'e haber göndererek, isyan etmek için zamanin müsait oldugunu bildirir Karamanoglu'nun birlikte hareket edebilecekleri teklifine karsilik Ismail Bey, böyle bir seye riza gösteremeyecegini söylemisti. Bu durumun Osmanlilarca duyulmasi üzerine bir ihtiyat tedbiri olarak, Ismail Bey'e dirlik olarak Filibe verilerek kendisi oraya gönderilmisti.

Bizans Imparatorlugu'nu ortadan kaldiran ve Mora'daki Rum varligina son veren Fâtih Sultan Mehmed, Latinleri kendi aleyhine tahrik etmek isteyen Trabzon Rum Imparatorlugu'nu da ortadan kaldirmaya karar vermisti.

Tek bir nefes sehid vermeden ve bir ok dahi atma ihtiyaci hasil olmadan Amasra, Kastamonu ve Sinop'u alan Osmanli hükümdari, birbirine bagli üç kisimdan meydana gelmis olan Trabzon kalesini hem denizden hem de karadan kusatir. Bu durum, Imparator David Komnen'i ümitsizlige düsürür. Hamisi olan Uzun Hasan'dan da yardim alamayacagini anlayan imparator, Mahmud Pasa'nin akrabasindan olan bas mabeyincisi Yorgi Amiruki vâsitasiyle Mahmud Pasa ile anlasarak sehir ve kaleyi teslime karar verir. Imparator, Pâdisah adina Mahmud Pasa tarafindan yapilan teklifi kabul eder. Böylece, 258 sene devam eden Trabzon Imparatorlugu 26 Ekim 1461 (21 Muharrem 866) günü tarihe karisir.

Karadan Trabzon üzerine varmakta olan Fâtih Sultan Mehmed'e elçilik heyeti ile birlikte Uzun Hasan'in annesi Sâre Hatun da gelmisti. Fâtih, Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'in annesine büyük bir saygi göstererek ona "ana" diye hitab etmisti. Ordusuyla Trabzon'u çeviren sarp daglari asarken zaman zaman yaya yürümek zorunda kalan pâdisaha Sâre Hatun: "Hey ogul! Bu Trabzon'a bunca zahmet nedendir?" diye sorunca, Fâtih su manidar cevabi vermisti: "Hey ana, bu zahmet din yolundadir. Zira bizim elimizde Islâm'in kilici vardir. Eger bu zahmeti çekmezsek bize gâzi demek yalan olur. Bugün yahud yarin huzur-i Ilâhîye çikinca mahcub olurum" diyerek gazilik ünvani ile cihâd ve bu ugurdaki çalismaya nasil ehemmiyet verdigini anlatmak ister.

Kurtulus ümidi görmedigi için teslim teklifini kabul eden imparator, sekiz oglu ile birlikte Edirne'ye göndermisti. David'in en küçük oglu hak dini kabul ederek Islâm'la müserref olmustu. Böylece Bizans'in son Anadolu bakiyyesi de Osmanli ülkesine katilmis oldu.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
FÂTIH'IN IÇ VE DOGU ANADOLU SIYASETI
Toros daglari ile Anadolu'nun kuzey daglari arasinda uzanip giden ve Uzunyayla'ya kadar devam eden Orta Anadolu ile, bunun ötesinde baslayan Anadolu'nun dogu kismi üzerinde, bilhassa Firat'a kadar kadar olan sahada, Fâtih Sultan Mehmed, Osmanli Devleti'nin bir bütün teskil ettigine inanmis gibi idi. Halbuki Orta Anadolu'nun büyük bir kismi ile Dogu yaylalarinin bütünü devletin sinirlari disinda kalmisti. Her iki bölgede hüküm sürmekte olan beylikler, Osmanlilari her bakimdan tehdid eden bir mevkide bulunmakta idiler. Konya, Karaman, Larende ve civarina, hatta Toroslarin güneyinde denize kadar olan sahalara sahip olan Karaman Beyligi, yasadigi müddetçe, Osmanli Devleti'ne karsi mümkün olabilen bütün fenaliklari yapmis, "Hiristiyanligi takviye ederek Müslümanligi zaafa götürmeye" çalismisti. Yildirim Bâyezid'in müthis pençesi altinda bir an ezilmeye mahkum olan bu devlet, Yildirim-Timur karsilasmasindan sonra tekrar meydana çikarak, Çelebi Sultan Mehmed zamaninda ve II. Murad devrinde durmadan Osmanlilar aleyhine faaliyette bulunmustu. Fâtih'in, küçük yasta tahta çikmasini da firsat sayan bu devlet, Orta Anadolu'da yeni bir gaile meydana getirmeye çalismis ise de, genç hükümdarin çok sür'atle hareket edisi buna imkan birakmamisti. Ancak Fâtih biliyordu ki, Karamanlilar bir firsat vukuunda tekrar ortaya çikacaklardi. Anadolu'nun öteki kisimlarinin güvenligi ve nihayet Türk birligi bakimindan buralarinin da Osmanli topraklari içerisinde bulunmasini zaruri sayan Fâtih Sultan Mehmed, bu beylige hiç bir hak tanimamak suretiyle ortadan kaldirmayi belki daha önceki tarihlerde tasarlamis, fakat hadiselerin seyri, onun gözlerini baska taraflara çevirmesine sebep olmustu.

Yakin, uzak Osmanlilarin aleyhindeki her tesekküle el uzatan Karaman Beyligi'nin, Ibrahim Bey'in ölmesinden biraz sonra, durumu büsbütün naziklesti. Osmanli topraklarinin dogusunda bulunan ve gittikçe kuvvet kazanan Akkoyunlu Devleti'ne gelince o, Osmanlilar için gün geçtikçe daha ciddi bir tehlike konusu olmaya basladi. Nitekim Karadeniz sahillerine göz dikmis olan bu devletin yönecitileri, Trabzon Rum Imparatorlari ile akrabalik tesis etmis, bu yüzden Fâtih'in Trabzon'u almak isteyisine mani bile olmaya çalismislardi. Bu mani olmak isteyiste, Trabzon Imparatorlugu'nu müdafaa etmekten ziyade bu topraklarin, Fâtih'in eline geçmesini önlemek gayesi vardir denebilir. Bundan baska Isfendiyar topraklari üzerinde hak iddia edebilecek bir mevkide olan Kizil Ahmed Bey'i kabul edip himaye eden ve onu Osmanlilara karsi elinde bir silah gibi tutan Uzun Hasan, Osmanli-Akkoyunlu sinirlari üzerinde hadiseler çikarmaktan da çekinmiyordu. Ayrica Osmanlilarla Karaman Beyligi arasinda çikan anlasmazligi da firsat bilen Uzun Hasan, Karamanogullarina sadece siyasi yardimda bulunmakla degil, ayni zamanda fiilen asker göndermek suretiyle de yardim ediyordu. Iste bütün bu hareketler, Fâtih'i ister istemez dogudaki bu tehlike ile mesgul olmaya sevk etti.
 
Top