Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Güncel
Canlılar Dünyası - Doğa
Ekoloji ve Çevre Hakkında Makaleler
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="Suskun" data-source="post: 279511" data-attributes="member: 21093"><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green"> <span style="color: Red">Bir Ağaç Kessek Ne Olur?</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green"><span style="color: Red">Salih Şeref DURAN</span></span></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">“Tabiattan yemyeşil bir perde, harika bir tablo… Rengârenk yapraklar; rüzgârın her dokunuşuyla, tefekkür etmenin neşvesiyle kendinden geçen bir âlim gibi coşuyor. Ağaçların dallarında kuşlar cıvıldıyor, ormanın kenarındaki yaşlı çınar ihtişamıyla göz dolduruyor ve âdeta ormana gözcülük ediyor. İnsanlar başlarını kaldırdıklarında, içleri huzurla doluyor. Kâinat kitabının bitkiler sahifesinden şirin bir orman, neşe kaynağı oluyor insanlara ve ev sahipliği ediyor onca canlıya. Perde değişiyor! Ağaçların yerini beton yığınları doldurmuş. Bacalardan yükselen kesif bir duman, şehrin havasını esir almış âdeta. Ağaçlarda, hayatta kalma mücadelesi veren boynu bükük birkaç kuş şarkı söylemez olmuş. İnsanlar öksürüyor ve mutsuz.” Siz bu iki tablodan hangisinde yer almak isterdiniz?</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">* Arabamızdaki bir depo benzinle, milyonlarca yıllık bir birikimi yaktığımızı biliyor muyuz?</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">* Tabiatta yaptığımız tahriplerle, aslında Dünya’da hayatın can damarlarını kestiğimizin farkında mıyız?</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">Bir başkasından beklemeden tabiata sahip çıkmalıyız; çünkü “Bir ağaç daha kessek ne olur?” diyerek bizden sonraki nesillerin geleceğini tüketiyoruz. Eskimeden değiştirdiğimiz divanlar, doldurmadan attığımız defterler vs. için her yıl kaç ağaç kesildiğinin farkında mıyız? Hattâ otomobilimizle gereksiz yere gezerken bile depomuzda tabiatı harcadığımızın ne kadar farkındayız? Bütün bunların farkında olsak, yine de acımasızca tüketir miydik dünyamızın güzellik ve zenginliklerini?</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">Otomobilleriyle yolculuk yapan Massachusetts Üniversitesi’nden bir grup araştırmacının aklına, arabaların yaktığı benzinin kaynağının ne olduğu sorusu gelir. Ve bu araştırmacılar, çok eski zamanlarda yaşamış fitoplânktonların (fotosentez yapan tek hücreli deniz canlıları) petrol aşamasına kadarki serüvenlerini incelerler.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">Ölen plânktonların sadece % 2’si okyanus dibine çökerek, binlerce metre kalınlığındaki tortul malzemenin içinde gömülü kalır. Bu ölü plânkton kitlesi belli bir sıcaklık ve yüksek basınç altında % 75 nispetinde ham petrole dönüştürülür. Yoğunluğu suyun yoğunluğuna göre daha az olduğu için (0,8), bu petrol stokunun az bir bölümü yer kabuğunda yukarıya doğru göç ettirilir. Bugün bu müthiş enerji kaynağının tahminen % 25’i çıkarılıp işlenebilmiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">Fireler dikkate alınarak bu safhaların tahminî hesapları yapıldığında şu şaşırtıcı netice ortaya çıkmıştır: 16 hektarlık (160.000 metrekarelik) bir arazinin toplam buğday üretimine eşit 90 tonluk fitoplânkton kütlesinden, yaklaşık dört litre benzin elde edilmektedir. Ayrıca gezegenimizde 400 yıl boyunca yetişen bitkilerin tamamı, bir yılda tüketilen petrolü karşılayamamaktadır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">Müthiş denge</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">Dev ekosistemler yumağı olan dünyamızın gidişatını anlamak maksadıyla yapılan deneylerden biri, ‘Biyoküre 2’ deneyidir. Yerküremizin yapısına benzer, kapalı ve kendine yeterli bir sistemde işleyen süreçleri gözlemek için dev bir serada gerçekleştirilen bu deneyden çarpıcı neticeler elde edildi. Bunlardan birisi karbondioksit değerindeki artışın, tahmini imkânsız tahribatıdır. Egzoz dumanlarından, kömürden çıkan karbondioksite; oradan da fabrika bacalarının püskürttüğü zehirli gazlara kadar, birçok menfî unsur sağlığımıza zarar vermektedir. ‘Biyoküre 2’ deneyinde ortaya konan verilere göre, gelecekte karbondioksit yoğunluğu şu anki değerinin iki katına çıkabilir. Bitkilerin fotosentez (ışık enerjisi kullanılarak besin ve oksijen üretimi) yapabilmesi için gerekli olan karbondioksit miktarındaki hassas ölçüden sapma, yerkürede iklim değişikliklerine yol açmaktadır. Okyanusları inceleyen kötümser bilim adamları, iklim değişiminin neticelerini anlamaya vakit bulamadan bazı şeylerin kontrolden çıkabileceği ikazını yapmaktadırlar. Bu araştırmacılara göre atmosfere bırakılan karbondioksit miktarındaki artışın sürmesi hâlinde, yüzey sularının (denizler, göller, akarsular) son 300 milyon yılda olduğundan daha asidik hâle gelmesi, okyanuslar başta olmak üzere bütün sularda yaşayan canlılara tahminlerin ötesinde zarar verebilir. Bu risk tahmini, okyanusların biyolojik veriminin 1980’li yıllardan bu yana % 6 azaldığını gösteren bir başka raporla da örtüşmektedir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">Havadaki karbondioksit miktarıyla okyanuslar arasındaki münasebet</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">Atmosferdeki gazlar, suyla reaksiyona girme özelliğinde yaratılmıştır. Bu durum sudaki hayatın devamı için gereklidir. Atmosferde artan karbondioksitin giderek daha fazlası deniz suyuyla reaksiyona girmekte, bikarbonat ve hidrojen iyonlarının üretilmesine yol açmaktadır. Neticede yüzey sularının asitlilik derecesi yükselmektedir. Okyanusların ortalama asitlik derecesi son buzul çağının ertesinde (yaklaşık 10.000 yıl önce) 8,3 olarak hesaplanmıştır. Bu değer endüstri çağının başlamasından hemen önce 8,2 olarak ölçülmüştür. Günümüzdeyse bu değer 8,1 seviyesindedir. Bir senaryoya göre ekonomik büyümeye paralel olarak atmosfere bırakılan karbondioksit miktarı sürekli artacak ve kömür, petrol gibi fosil yakıtların tükenmesiyle azalmaya başlayacaktır. Şâyet kıyamet kopmazsa, atmosferdeki karbondioksit miktarı 2300 yılına gelindiğinde, milyonda 1900 (1900 ppm) ile tepe noktasına, yani günümüzdeki değerin beş katına ulaşacaktır. Okyanuslar atmosferdeki karbondioksitin bir kısmını emecekleri için, yüzey sularının pH değerinin 7,4’e düşeceği ve yüzlerce yıl bu düşük değerde kalacağı düşünülmektedir. Gerçi geçmiş 300 milyon yıl içerisinde atmosferdeki karbondioksit oranının birçok kez 2.000 ppm seviyesi üzerine çıktığı biliniyor. Ama bu miktarlarda bile, okyanus yüzey sularının pH değeri 7,5’in altına düşmemiştir. Peki, bu durumu ne engellemiş olabilir? Büyük ihtimalle bir tampon görevi yapacak şekilde yaratılmış deniz tabanındaki karbonat kayaları okyanus suyunun asitliliğinin dengelenmesinde rol oynamıştır. Yaklaşık 10.000 yıllık bir zaman diliminde gerçekleştirilen bu dengeleme hâdisesi, jeolojik safhalarla okyanusa bırakılan asidi nötralize etmek için yeterlidir. Ancak, insanoğlunun faaliyetleri veya asteroit çarpması gibi tabiî felaketlerin yol açtığı hızlı değişimleri gidermek için bu kısa zaman diliminin yeterli olmadığı düşünülmektedir. Asitlik nispetinde görülecek böylesine ciddi bir değişmenin, okyanustaki canlılar üzerinde ne gibi tesirlere yol açabileceği henüz tam olarak bilinmemektedir. ABD’nin Lawrence Livermore Millî Lâboratuvarı ’ndan iklim uzmanı Ken Caldeira , mevcut durumu; “Okyanusların kimyasını değiştiriyoruz ve bu değişik kimyanın neye yol açacağını bilmiyoruz.” şeklinde özetlemektedir. Evet, “Her şeyin sanatında nihayetsiz derecede intizam bulunması gösterir ki; nihayetsiz bir hikmet ile iş görülüyor.”</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">Asitli suların karbonatı çözme özelliği olduğundan, mercanlar ve bazı alg türleri gibi kalsiyum karbonat yapılı kabuklara veya dış iskeletlere sahip canlılar, bundan en fazla zarar görebilecek canlılardır. ‘Biyoküre 2’ deneyiyle oldukça önemli seviyelere (günümüzdeki değerin iki katı seviyesine ulaşacak karbondioksitin) çıkacağı tahmin edilen karbondioksit miktarından bu canlıların ne ölçüde zarar görebileceği hususu hesaplanmış ve bu tür hayvanlarda kalsiyum karbonat oluşumunun % 40 oranında azalacağı tahmin edilmiştir. Su ekosistemlerinde hayatî vazifeler verilen bu canlıları yıkıma götürecek bu değişme, besin zincirindeki dengeleri de alt üst edebilir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">Gündüzlerimizin sönmeyen lâmbası Güneş’imiz, gecelerimizin kandili Ay ve yıldızlar, her köşe başında paha biçilmez süslemelerle bezenmiş bu yeryüzü bizlere hibe edilmiş. Kur’ân-ı Kerîm’de yeryüzü tarif edilirken, mâsûm bebekler gibi korunup-kollanacağımız, beslenip, rahat edeceğimiz bir beşiğe1 benzetilir. Başka bir yerde sanat, servet, zevk ve itibarımızın sembolü halıyla2 kıyas edilir. Kadirşinaslığın gereği; Mülk Sahibi’ni tanıma, dünya sarayının diğer sakinlerini sevme, sayma ve emanete zarar vermeden huzurlu bir yaşama olmalıdır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">Tabiatla iç içe yaşamayı, sabah otomobil homurtuları yerine kuş cıvıltılarıyla uyanmayı, bir ağaca azim ve disiplinle tırmanan karınca sürüsünü görüp aşka-şevke gelmeyi kim istemez ki! Peki, ama güzelim dünyamızı, hem de kendi ellerimizle neden yaşanması zor hâle getiriyoruz?</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: Green">Bildiğimiz bir şey var ki, kâinatı dâima evirip çeviren Sonsuz Kudret, kâinatta geçerli kanunlara riayet konusunda insanları ayırt etmez. Bu itibarla, bir aile olan insanlık, çevreye ve tekvinî kanunlara ancak topyekün saygı gösterdiği taktirde yerküre çapındaki büyük felâketlerden kendini koruma yolunda fiilî bir dua yapmış olur. </span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Suskun, post: 279511, member: 21093"] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=4][COLOR=Green] [COLOR=Red]Bir Ağaç Kessek Ne Olur?[/COLOR][/COLOR] [COLOR=Green][COLOR=Red]Salih Şeref DURAN[/COLOR][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=4][COLOR=Green]“Tabiattan yemyeşil bir perde, harika bir tablo… Rengârenk yapraklar; rüzgârın her dokunuşuyla, tefekkür etmenin neşvesiyle kendinden geçen bir âlim gibi coşuyor. Ağaçların dallarında kuşlar cıvıldıyor, ormanın kenarındaki yaşlı çınar ihtişamıyla göz dolduruyor ve âdeta ormana gözcülük ediyor. İnsanlar başlarını kaldırdıklarında, içleri huzurla doluyor. Kâinat kitabının bitkiler sahifesinden şirin bir orman, neşe kaynağı oluyor insanlara ve ev sahipliği ediyor onca canlıya. Perde değişiyor! Ağaçların yerini beton yığınları doldurmuş. Bacalardan yükselen kesif bir duman, şehrin havasını esir almış âdeta. Ağaçlarda, hayatta kalma mücadelesi veren boynu bükük birkaç kuş şarkı söylemez olmuş. İnsanlar öksürüyor ve mutsuz.” Siz bu iki tablodan hangisinde yer almak isterdiniz? * Arabamızdaki bir depo benzinle, milyonlarca yıllık bir birikimi yaktığımızı biliyor muyuz? * Tabiatta yaptığımız tahriplerle, aslında Dünya’da hayatın can damarlarını kestiğimizin farkında mıyız? Bir başkasından beklemeden tabiata sahip çıkmalıyız; çünkü “Bir ağaç daha kessek ne olur?” diyerek bizden sonraki nesillerin geleceğini tüketiyoruz. Eskimeden değiştirdiğimiz divanlar, doldurmadan attığımız defterler vs. için her yıl kaç ağaç kesildiğinin farkında mıyız? Hattâ otomobilimizle gereksiz yere gezerken bile depomuzda tabiatı harcadığımızın ne kadar farkındayız? Bütün bunların farkında olsak, yine de acımasızca tüketir miydik dünyamızın güzellik ve zenginliklerini? Otomobilleriyle yolculuk yapan Massachusetts Üniversitesi’nden bir grup araştırmacının aklına, arabaların yaktığı benzinin kaynağının ne olduğu sorusu gelir. Ve bu araştırmacılar, çok eski zamanlarda yaşamış fitoplânktonların (fotosentez yapan tek hücreli deniz canlıları) petrol aşamasına kadarki serüvenlerini incelerler. Ölen plânktonların sadece % 2’si okyanus dibine çökerek, binlerce metre kalınlığındaki tortul malzemenin içinde gömülü kalır. Bu ölü plânkton kitlesi belli bir sıcaklık ve yüksek basınç altında % 75 nispetinde ham petrole dönüştürülür. Yoğunluğu suyun yoğunluğuna göre daha az olduğu için (0,8), bu petrol stokunun az bir bölümü yer kabuğunda yukarıya doğru göç ettirilir. Bugün bu müthiş enerji kaynağının tahminen % 25’i çıkarılıp işlenebilmiştir. Fireler dikkate alınarak bu safhaların tahminî hesapları yapıldığında şu şaşırtıcı netice ortaya çıkmıştır: 16 hektarlık (160.000 metrekarelik) bir arazinin toplam buğday üretimine eşit 90 tonluk fitoplânkton kütlesinden, yaklaşık dört litre benzin elde edilmektedir. Ayrıca gezegenimizde 400 yıl boyunca yetişen bitkilerin tamamı, bir yılda tüketilen petrolü karşılayamamaktadır. Müthiş denge Dev ekosistemler yumağı olan dünyamızın gidişatını anlamak maksadıyla yapılan deneylerden biri, ‘Biyoküre 2’ deneyidir. Yerküremizin yapısına benzer, kapalı ve kendine yeterli bir sistemde işleyen süreçleri gözlemek için dev bir serada gerçekleştirilen bu deneyden çarpıcı neticeler elde edildi. Bunlardan birisi karbondioksit değerindeki artışın, tahmini imkânsız tahribatıdır. Egzoz dumanlarından, kömürden çıkan karbondioksite; oradan da fabrika bacalarının püskürttüğü zehirli gazlara kadar, birçok menfî unsur sağlığımıza zarar vermektedir. ‘Biyoküre 2’ deneyinde ortaya konan verilere göre, gelecekte karbondioksit yoğunluğu şu anki değerinin iki katına çıkabilir. Bitkilerin fotosentez (ışık enerjisi kullanılarak besin ve oksijen üretimi) yapabilmesi için gerekli olan karbondioksit miktarındaki hassas ölçüden sapma, yerkürede iklim değişikliklerine yol açmaktadır. Okyanusları inceleyen kötümser bilim adamları, iklim değişiminin neticelerini anlamaya vakit bulamadan bazı şeylerin kontrolden çıkabileceği ikazını yapmaktadırlar. Bu araştırmacılara göre atmosfere bırakılan karbondioksit miktarındaki artışın sürmesi hâlinde, yüzey sularının (denizler, göller, akarsular) son 300 milyon yılda olduğundan daha asidik hâle gelmesi, okyanuslar başta olmak üzere bütün sularda yaşayan canlılara tahminlerin ötesinde zarar verebilir. Bu risk tahmini, okyanusların biyolojik veriminin 1980’li yıllardan bu yana % 6 azaldığını gösteren bir başka raporla da örtüşmektedir. Havadaki karbondioksit miktarıyla okyanuslar arasındaki münasebet Atmosferdeki gazlar, suyla reaksiyona girme özelliğinde yaratılmıştır. Bu durum sudaki hayatın devamı için gereklidir. Atmosferde artan karbondioksitin giderek daha fazlası deniz suyuyla reaksiyona girmekte, bikarbonat ve hidrojen iyonlarının üretilmesine yol açmaktadır. Neticede yüzey sularının asitlilik derecesi yükselmektedir. Okyanusların ortalama asitlik derecesi son buzul çağının ertesinde (yaklaşık 10.000 yıl önce) 8,3 olarak hesaplanmıştır. Bu değer endüstri çağının başlamasından hemen önce 8,2 olarak ölçülmüştür. Günümüzdeyse bu değer 8,1 seviyesindedir. Bir senaryoya göre ekonomik büyümeye paralel olarak atmosfere bırakılan karbondioksit miktarı sürekli artacak ve kömür, petrol gibi fosil yakıtların tükenmesiyle azalmaya başlayacaktır. Şâyet kıyamet kopmazsa, atmosferdeki karbondioksit miktarı 2300 yılına gelindiğinde, milyonda 1900 (1900 ppm) ile tepe noktasına, yani günümüzdeki değerin beş katına ulaşacaktır. Okyanuslar atmosferdeki karbondioksitin bir kısmını emecekleri için, yüzey sularının pH değerinin 7,4’e düşeceği ve yüzlerce yıl bu düşük değerde kalacağı düşünülmektedir. Gerçi geçmiş 300 milyon yıl içerisinde atmosferdeki karbondioksit oranının birçok kez 2.000 ppm seviyesi üzerine çıktığı biliniyor. Ama bu miktarlarda bile, okyanus yüzey sularının pH değeri 7,5’in altına düşmemiştir. Peki, bu durumu ne engellemiş olabilir? Büyük ihtimalle bir tampon görevi yapacak şekilde yaratılmış deniz tabanındaki karbonat kayaları okyanus suyunun asitliliğinin dengelenmesinde rol oynamıştır. Yaklaşık 10.000 yıllık bir zaman diliminde gerçekleştirilen bu dengeleme hâdisesi, jeolojik safhalarla okyanusa bırakılan asidi nötralize etmek için yeterlidir. Ancak, insanoğlunun faaliyetleri veya asteroit çarpması gibi tabiî felaketlerin yol açtığı hızlı değişimleri gidermek için bu kısa zaman diliminin yeterli olmadığı düşünülmektedir. Asitlik nispetinde görülecek böylesine ciddi bir değişmenin, okyanustaki canlılar üzerinde ne gibi tesirlere yol açabileceği henüz tam olarak bilinmemektedir. ABD’nin Lawrence Livermore Millî Lâboratuvarı ’ndan iklim uzmanı Ken Caldeira , mevcut durumu; “Okyanusların kimyasını değiştiriyoruz ve bu değişik kimyanın neye yol açacağını bilmiyoruz.” şeklinde özetlemektedir. Evet, “Her şeyin sanatında nihayetsiz derecede intizam bulunması gösterir ki; nihayetsiz bir hikmet ile iş görülüyor.” Asitli suların karbonatı çözme özelliği olduğundan, mercanlar ve bazı alg türleri gibi kalsiyum karbonat yapılı kabuklara veya dış iskeletlere sahip canlılar, bundan en fazla zarar görebilecek canlılardır. ‘Biyoküre 2’ deneyiyle oldukça önemli seviyelere (günümüzdeki değerin iki katı seviyesine ulaşacak karbondioksitin) çıkacağı tahmin edilen karbondioksit miktarından bu canlıların ne ölçüde zarar görebileceği hususu hesaplanmış ve bu tür hayvanlarda kalsiyum karbonat oluşumunun % 40 oranında azalacağı tahmin edilmiştir. Su ekosistemlerinde hayatî vazifeler verilen bu canlıları yıkıma götürecek bu değişme, besin zincirindeki dengeleri de alt üst edebilir. Gündüzlerimizin sönmeyen lâmbası Güneş’imiz, gecelerimizin kandili Ay ve yıldızlar, her köşe başında paha biçilmez süslemelerle bezenmiş bu yeryüzü bizlere hibe edilmiş. Kur’ân-ı Kerîm’de yeryüzü tarif edilirken, mâsûm bebekler gibi korunup-kollanacağımız, beslenip, rahat edeceğimiz bir beşiğe1 benzetilir. Başka bir yerde sanat, servet, zevk ve itibarımızın sembolü halıyla2 kıyas edilir. Kadirşinaslığın gereği; Mülk Sahibi’ni tanıma, dünya sarayının diğer sakinlerini sevme, sayma ve emanete zarar vermeden huzurlu bir yaşama olmalıdır. Tabiatla iç içe yaşamayı, sabah otomobil homurtuları yerine kuş cıvıltılarıyla uyanmayı, bir ağaca azim ve disiplinle tırmanan karınca sürüsünü görüp aşka-şevke gelmeyi kim istemez ki! Peki, ama güzelim dünyamızı, hem de kendi ellerimizle neden yaşanması zor hâle getiriyoruz? Bildiğimiz bir şey var ki, kâinatı dâima evirip çeviren Sonsuz Kudret, kâinatta geçerli kanunlara riayet konusunda insanları ayırt etmez. Bu itibarla, bir aile olan insanlık, çevreye ve tekvinî kanunlara ancak topyekün saygı gösterdiği taktirde yerküre çapındaki büyük felâketlerden kendini koruma yolunda fiilî bir dua yapmış olur. [/COLOR][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Sarı kırmızı renkleri ile ünlü futbol takımımız?
Cevapla
Forumlar
Güncel
Canlılar Dünyası - Doğa
Ekoloji ve Çevre Hakkında Makaleler
Top